ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1973/33
Karar Sayısı:1974/9
Karar Günü:14/3/1974
Resmi Gazete tarih/sayı:17.6.1974/14918
İptal
davasını açan : Cumhuriyet Halk Partisi
İptal
davasının konusu : 30/6/1973 günlü, 14580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
(171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti hakkındaki Kanunda
değişiklik yapılmasına) dair 19/6/1973 günlü, 1742 sayılı Kanunun, 10/2/1963
günlü, 171 sayılı Kanunun 7., 10., 11. maddelerim değiştiren ve 18. maddesine
fıkralar ekleyen 1., 4., 5., 7. maddelerinin Anayasanın 11., 28., 33.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş; yine Anayasanın değişik 147., değişik
149. ve 150. maddelerine dayanılarak iptalleri istenilmiştir.
II-
YASA METİNLERİ :
1-
Dava konusu Kanun kuralları :
19/6/1973
günlü, 1742 sayılı Kanunun Anayasaya aykırılığı ileri sürülen ve iptali istenen
1., 4., 5. ve 7. maddeleri -30/6/1973 günlü, 14580 sayılı Resmî Gazete'de çıkan
metne göre- şöyledir :
Madde
l- 10 Şubat 1963 tarih ve 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti
hakkındaki Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir :
Madde
7- Toplantının yapılmasından en az dört gün önce "toplantının yapılacağı
yerin en büyük mülkî amirliğine çalışma saatleri içinde medenî haklarını
kullanma yetkisini haiz olan tertip heyetinden en az üç kişi tarafından imzalı
bir beyanname verilir.
Bu
beyannameyi imza edenlerden en az üç kişinin toplantının yapılacağı yerde
ikametgâhı bulunması şarttır.
Bu
beyannamede
a)
Toplantının yapılacağı yer, gün ve saat,
h)
Toplantının yapılmasındaki maksat,
c)
Bu toplantıyı hazırlayan tertip heyeti üyelerinin hüviyetleri ile ikâmetgâhları
gösterilir.
Tertip
heyetince verilecek beyannameye, bu heyet içinden veya dışından; medenî hakları
kullanma yetkisini haiz olan ve ağır hapis cezası ile veya yüz kızartıcı bir
suçtan veya "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti hakkındaki Kanun"
hükümlerine muhalefetten kesin hüküm giymemiş kişilerden teşkil edilen, en az
üç kişilik idare heyeti üyelerinin açık kimlik ve imzalarını taşıyan belge de
eklenir.
Bu
beyanname karşılığında ilmühaber verilmesi mecburidir.
Bu
beyanname en büyük mülkiye amirliği tarafından kabul edilmez veya karşılığında
ilmühaber verilmez ise keyfiyet bir tutanakla tespit edilir. Bu halde noter
bulunan yerlerde noter vasıtasiyle ihbar yapılır; ihbar saati, beyanname
verilme saatidir. Noter bulunmayan yerlerde tutanak yeter sayılır.
İlmühaberlerde
veya tutanakta beyannamenin verildiği gün ve saat gösterilir.
Aynı
yerde, aynı gün ve saatle toplantı yapmak üzere ayrı ayrı tertip heyetleri
tarafından beyanname verilmiş ise, ilk verilen beyanname muteber sayılır. Sonra
beyanname verenlere keyfiyet hemen yazı ile bildirilir."
"Madde
4- 10 Şubat 1963 tarih ve 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti
hakkındaki Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir :
Madde
10- Toplantı için tertip heyetince beyanname verilmesini müteakip toplantının
kamu düzenini bozucu nitelikte sonuçlar doğuracağının anlaşılması halinde,
ilgili valiliğin gerekçeli teklifi üzerine içişleri Bakanlığınca toplantının 30
güne kadar ertelenmesine karar verilebilir. Bu karar toplantının yapılacağı
saatten en az 12 saat önce tertip heyetine yazılı olarak bildirilir. Erteleme
kararı 30 günden daha az bir süre için verilmişse, bu süre aynı usule uyularak
30 güne kadar uzatılabilir.
Ertelenmesine
karar verilen toplantı erteleme süresini kovalayan ilk gün yapılır.
Toplantı,
toplantının yapılacağı saatten evvel tertip heyetinin çoğunluğu tarafından da
beyannamenin verildiği makama yazı ile bildirilmek şartiyle bir defaya mahsus
olmak ve 48 saati geçmemek üzere geri bırakılabilir."
"Madde
5- 10 Şubat 1963 tarih ve 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti
hakkındaki Kanunun 11. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir :
Madde
11- Şehir ve kasaba dahilindeki genel yollar üzerinde yapılacak yürüyüşler 4, 7
ve 10. maddeler hükümlerine tabidir. Yürüyüşe ait beyannamelerde ayrıca 4.
madde gereğince ilân olunan yollar ve istikametlere uyulmak şartiyle, yürüyüşe
geçmek için seçilecek toplantı yeri ile takip olunacak yol ve dağılma yeri
gösterilmek şarttır.
Mahallin
en büyük mülkiye amiri lüzum ve zaruret gördüğü takdirde 4. madde gereğince
ilân olunan yollar ve istikametlere uymak şartiyle, yürüyüşlerin yapılacağı
yollar ile istikameti tespit ve keyfiyeti gerekçeli ve yazılı olarak ilgililere
tebliğ eder,
Şehir
ve kasabalar dışındaki genel yollarda yapılacak yürüyüşlerde 7 ve 10. maddeler
hükümlerine tabidir. Yürüyüşe ait beyannamelerde ayrıca, yürüyüşe geçmek için
seçilecek toplanma yeri ve takip olunacak yol ve dağılma yerinin gösterilmesi
şarttır. Yürüyüş yapılacak yol birden fazla il hududuna dahil bulunuyorsa, bu
beyanname yürüyüşün başlayacağı ilin valiliğine verilir. Beyannameyi alan
valilik yürüyüş yapılacak yolların geçtiği illerin valilikleri ile temas
ederek, yürüyüş yolunu, istikametini, dağılma yerini ve yolun ne kadar kısmının
yürüyüşe tahsis edildiğini tespit ve keyfiyeti gerekçeli ve yazılı olarak
tertip heyetine tebliğ eder.
Tertip
heyeti, idare heyeti ve Hükümet komiseri hakkındaki 8 ve 9. maddeler hükümleri
yürüyüşlere de uygulanır."
"Madde
7- 10 Şubat 1963 tarih ve 171 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti
hakkındaki kanunun 18. maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir:
7.
madde gereğince verilecek beyannamede, idare heyeti üyesi olarak
gösterilenlerin, bu maddede belli edilen nitelikleri haiz olmadığının, toplantı
veya gösteri yürüyüşünün yapılmasından sonra tespit edilmesi halinde, tertip
heyeti üyeleri üç aya kadar hapis ve beşyüz liradan binbeşyüz liraya adar ağır
para cezası ile cezalandırılır.
8.
maddede yazılı görevleri yerine getirmeyen idare heyeti üyeleri hakkında,
fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, altı aydan bir yıla
kadar hapis ve bin liradan üçbin liraya kadar ağır para cezası hükmolunur.
Hükümet
komiserlerince toplantı ve yürüyüşün safahatının teknik araç ve gereçlerle
tespiti için görevlendirilenlere, bu görevlerini yaptıkları esnada cebir ve
şiddet veya nüfuz ve müessir kuvvet sarfetmek suretiyle mani olanlar hakkında,
fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, altı aydan iki yıla
kadar hapis ve bin liradan beşbin liraya kadar ağır para cezası
hükmolunur."
2-
Davacının dayandığı Anayasa kuralları :
Davacının
1742 sayılı kanunun 1., 4., 5. ve 7. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu
yolundaki iddiasını desteklemek üzere ileriye sürdüğü Anayasa'nın değişik 11
/l., 2., 28, ve 33./5. maddeleri aşağıda yazılı olduğu gibidir :
"Değişik
madde 11/1,2- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının,
genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasa'nın diğer
maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun
olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun,
temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz."
"Madde
28- Herkes, önceden izin almaksızın silâhsız ve saldırısız toplanma veya
gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.
Bu
hak, ancak kamu düzenini korumak için kanunla sınırlanabilir."
"Madde
33/5- Ceza sorumluluğu şahsidir."
II-
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/10/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Sait Koçak, Kemal Berkem. Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kani Vrana, Lûtfi Ömerbaş, Şevket
Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle
yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıda açıklanan konular üzerinde durulmuş
ve yine aşağıda açıklanan sonuçlara varılmıştır.
l-
Kimi kuralları Anayasa'ya aykırılık iddiasiyle dava konusu edilen 19/6/1973
günlü, 1742 sayılı Kanun 30/6/1973 günlü, 14580 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır. Dava dilekçesi Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince
26/9/1973 gününde kaleme havale edilerek 2255 sıra ve 1973/33 esas sayısını
almış bulunmaktadır. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin birinci
fıkrasına göre dava o günde açılmış sayılacağı için yasal süresi içindedir.
2-
Cumhuriyet Halk Partisi dava gününde ve daha sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan bir siyasî partidir. Onun için de Anayasa'nın değişik
149. maddesi uyarınca kanunların veya Türkiye Büyük Mîllet Meclisi
İçtüzüklerinin veya bunların belirli madde ve hükümlerin Anayasa'ya aykırılığı
iddiasiyle Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya iptal davası açmaya hakkı
vardır.
3-
Dava dilekçesinin bağlı Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisinin 25/7/1973
günlü toplantısının ikinci oturumunda alman kararın Parti Genel Sekreterliğince
onaylanan örneğinden toplantıya katılan 35 üyenin oylariyle Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşüne ilişkin Kanunda yapılan değişiklikler dolayısiyle Anayasa
Mahkemesine iptal istenerek başvurulmasına karar verildiği anlaşılmış ve
davanın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu tarafından
açıldığı görülmüştür.
Cumhuriyet
Halk Partisi Tüzüğünün 24. ve 25. maddelerine göre Parti Meclisinin partinin en
yüksek merkez organı sayılması gerekir; üye tamsayısı 43 tür. Yine sözü geçen
Tüzüğün 34. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Genel Başkana izafeten Partiyi
mahkemelerde. Devlet daire ve müesseselerinde Genel Sekreter temsil eder. Şu
duruma göre 44 sayılı Kanunun 25. maddesinin l sayılı bendinde yer alan
"İptal davasının siyasî partinin tüzüğüne göre en yüksek merkez organının
en az üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alacağı karar üzerine Genel Başkan
veya vekilince açılacağı" yolundaki kurala uyulduğu anlaşılmaktadır.
4-
Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisinin dava açılmasına ilişkin kararı
örneğinde karara katılanların imzalarının bulunması, burada gerçekten önemli olan
karara katılanların adları değil sayısı olduğu ve bu sayı da kararda
belirtildiği için, 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
giderilmesi gerekli bir eksiklik niteliğinde sayılmamıştır. Kemal Berkem, Şahap
Arıç, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu yetki
kararının imzalarla birlikte tam örneğinin getirtilmesi gerektiğini ileri
sürerek bu görüşe katılmamışlardır.
Dava
dilekçesine davayı açan Parti Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu'nun bu göreve
seçilme belgesinin eklenmemiş bulunması, Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisinde grubu bulunduğu nasıl biliniyorsa Genel Sekreterin kim
olduğu da öylece bilindiği için, eksiklik niteliğinde görülmemiştir. Genel
Sekreterliğe seçilme belgesinin getirtilmesi gerektiğini ileri süren Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
5-
Böylece;
Dosyanın
eksiği bulunmadığı anlaşıldığından Anayasanın değişik 147., değişik 149., 150.
ve 44 sayılı Kanunun 21., 22., 25., 26. maddelerince uygun görülen işin
esasının incelenmesine Kemal Berkem, Şahap Arıç, Şevket Müftügil, Nihat O.
Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun Parti Meclisi yetki kararının imzalarla
birlikte tam örneğinin ve Ahmet H .Boyacıoğlu'nun ayrıca Genel Sekreterliğe
seçilme belgesinin 44 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca getirtilmesi
gerektiği yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile 22/10/1973 gününde karar
verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ :
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, kimi kurallarının Anayasaya aykırılığı
ileri sürülen 1742 sayılı Kanun, dayanılan Anayasa ilkeleri, bunlara ilişkin
gerekçeler ve başka yasama belgeleri, dava ile ilişkisi bulunan öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
l-
Dava konusu kuralları kapsayan Kanunun biçim yönünden Anayasaya aykırılığı
sorunu :
Davacı
1742 sayılı Kanunun kimi kurallarının Anayasaya aykırılığını ileri sürmüş;
ancak aykırılığın esas yönünden olduğunu belirleyen bir gerekçeye dayanarak
iptallerini istemiştir.
44
sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi,
kanunların ve Yasama Meclisleri İçtüzüklerinin Anayasaya aykırılığı konusunda
ilgililerce ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir. Mahkeme
istemle bağlı kalmak kaydiyle, başka gerekçe ile de Anayasaya aykırılık kararı
verebilir. Bu kural, Anayasaya aykırılık iddiasının yalnız esas yönünden ileri
sürülmüş bulunması halinde Anayasa Mahkemesinin biçim yönünden de Anayasaya
aykırılık bulunup bulunmadığını araştırma ve böyle bir aykırılık saptanırsa bu
gerekçe ile iptale gitme yetkisini de içerir.
Anayasa
Mahkemesi bu işte, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasındaki
yetkiye dayanarak önce dava konusu kuralları kapsayan 1742 sayılı Kanunun biçim
yönünden Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu üzerinde durmuştur. İlk olarak
bu konu aşağıda tartışılacaktır.
a)
1742 sayılı Yasaya ilişkin tasarının kanunlaşma İşlemi :
1742
sayılı Yasaya ilişkin tasarı, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu Tutanak
Dergilerinde yazılı olanlarla beliren duruma göre, şu yolda kanunlaşmıştır:
aa)
Tasarı, İçişleri Bakanının önergesi üzerine, Millet Meclisi Genel Kurulunda
öncelik ve ivedilikle görüşülmüştür. İlk olarak tümü üzerinde görüşme açılmış;
bu evre bitince maddelere geçilmesi oylanmış ve kabul edilmiş; maddeler ayrı
ayrı görüşülerek ve oylanarak kabul edildikleri saptanmış; ancak en sonunda
11/1/1973 günlü 38. Birleşimde tasarının tümü oylanınca reddedildiği
görülmüştür (Millet Meclisi Tutanak Delgisi Dönem 3, Toplantı 4, Cilt 31,
özellikle 8, 10 ve 11/1/1973 günlü 35., 37. ve 38. Birleşimler).
bb)
Cumhuriyet Senatosu Geçici Komisyonunca saptanan tasarı metni, Senato Genel
Kurulunun 13/2/1973 günlü 31. Birleşiminde öncelik ve ivedilik karariyle
başlayan görüşme sonunda ve ne tümü ne de maddeleri üzerinde söz alınmayarak
kabul olunmuş; bu nedenle de Anayasanın 92. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca
Millet Meclisinin, Cumhuriyet Senatosunun kabul ettiği metni yeniden görüşmesi
gerekmiştir (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt 9, Toplantı 12,
13/2/1973 günlü 31. Birleşim, sayfa: 595/599).
cc)
Millet Meclisi Genel Kurulundaki "yeniden görüşme" nin şöyle
yapıldığı anlaşılmaktadır: (Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Donem 3, Toplantı
4, Cilt 39, 19/6/1973 günlü 129. Birleşim, sayfa : 175/209).
Millet
Meclisi Adalet Komisyonu, 27/4/1973 günlü, 1/520-84 sayılı raporunda
belirtildiği üzere. Cumhuriyet Senatosu metninin bir bölümünü olduğu gibi
benimseyip 1., 2., 3., 4., 5., 7. maddelerde değişiklikler yapmıştır. Millet
Meclisi Genel Kurulunun 19/6/1973 günlü 129. Birleşiminde Adalet Komisyonu
Başkanlığının önergesi üzerine öncelikle görüşme kararı verilerek Cumhuriyet
Senatosu ve Millet Meclisi Adalet Komisyonu metinleri bir arada olmak üzere
doğrudan doğruya tasarının maddeleri üzerinde görüşme açılmış; maddeler
Cumhuriyet Senatosu metnine uygun olarak kabul edilmiş; tasarının son maddesi
olan 10. madde de kabul edilince Başkan "Bu suretle evvelce Millet
Meclisince tümü reddedilmiş olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyetleri
hakkındaki Kanunun Cumhuriyet Senatosunca değişen metinleri ve Millet Meclisi Adalet
Komisyonunun değişik metinleri üzerinde Anayasanın 92. maddesi gereğince
gerekli bütün işlemler yapılmış ve neticede oylanarak kabul edilmek suretiyle
tasarının tümü kanunlaşmıştır. Memleketimize hayırlı olsun" diyerek
birleşimi kapatmıştır.
b)
Anayasa ve İçtüzük kurallarına göre yapılması gerekli işlem :
aa)
Anayasanın 92. maddesinin yedinci fıkrasına göre Millet Meclisinin reddettiği
bir tasarı Cumhuriyet Senatosunca olduğu gibi veya değiştirilerek kabul
edilirse Millet Meclisi Cumhuriyet Senatosunun kabul ettiği metni yeniden
görüşür. Bu kuralın Cumhuriyet Senatosundan gelen metnin ilk kez ele alınan bir
kanun tasarısı gibi işlem görmesi; başka deyimle Millet Meclisinde redden önce
geçmiş işlemlerin, bu arada söz gelimi komisyon incelemelerinin, Genel Kurulda
tasarının tümü üzerinde yapılmış görüşmelerin, alınmış öncelik, ivedilik
kararlarının geçerli sayılmaması ve yenilenmesi zorunluğunu içerdiği ortadadır.
bb)
Anayasanın 85. maddesine göre ise Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler
çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümleri uyarınca yürütürler. Yine
Anayasanın geçici 3. maddesi gereğince Millet Meclisinin toplantı ve
çalışmalarında, kendi içtüzüğü yapılıncaya kadar uygulanması gerekli olan ve
Millet Meclisi içtüzüğünün yürürlüğe girdiği 1/9/1973 gününe değin ve bu arada
1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarı ile ilgili toplantı ve çalışmalar sırasında
uygulama alanında kalan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 gününden
önce yürürlükteki içtüzüğün (l Kasım 1956 günlü Dahili Nizamname) Sekizinci
Babı kurallarına göre kanunların görüşülmesi şu yolda olur :
Kanun
tasarısı veya tekliflerinin önce tümü üzerinde görüşülür (madde 103). Tasarı
veya teklifin tümü üzerindeki görüşmeler bitince bu evrenin maddelere geçilip
geçilmemesi üzerinde bir oylama ile kapatılması zorunludur. Maddelere geçilmesi
kabul edilmezse tasan veya teklif reddedilmiş olur (madde 105). Maddeler
üzerinde görüşme bittikten sonra tümü üzerinde lehte ve aleyhte söz söylemek
isteyenlerden yalnız bir milletvekiline söz verilir (madde 110). Bu kural,
maddeler ayrı ayrı görüşülüp kabul edildikten sonra Başkanın tasarının tümü
üzerinde söz isteyen bulunup bulunmadığını araştırması, konuşmak isteyenlerden
lehte ve aleyhte olarak yalnız iki kişiye söz vermesi, bunun doğal ve olağan
sonucu olarak da tasarının tümünü oya koyması zorunluğunu da içerir. Esasen
109. maddede kanun tasarısı veya teklifinin "katiyen kabulünü reye
koyma" yöntemi yer almış bulunmaktadır.
Kanun
taşanlarının iki kez görüşülmesi kuraldır (madde 99). İvediliğine karar verilen
tasarılar yalnız bir kez görüşülür (madde 72).
Öncelikle
görüşme kararı ivedilik kararı sayılmaz; iki kez görüşmeyi gerektirir (madde
75).
c)
1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülmesinde İçtüzüğe aykırı tutumlar;
1742
sayılı Kanuna ilişkin tasarı Cumhuriyet Senatosundan Millet Meclisine geri
geldikten sonra tasarının Genel Kurul görüşmelerinde İçtüzüğe aykırı
davranışlar, yukarıda da değinildiği üzere, şöyle özetlenebilir:
aa)
Tasarının tümü üzerinde görüşme açılıp maddelere geçilmesi kararlaştırılmadan
doğrudan doğruya maddeler görüşülüp oylanmıştır.
bb)
Yalnız öncelikle görüşme kararı alındığı ve ivedilik kararı verilmediği halde
tasarı bir kez görüşülmüştür.
cc)
Maddelerin görüşülmesi ve oylanması bittikten sonra tümü üzerinde lehte ve
aleyhte konuşacak iki milletvekiline söz verileceği yolundaki İçtüzük kuralı
yerine getirilmemiş ve tasarının tümü oya konulmamıştır.
ç)
İçtüzük kurallarına aykırı tutumun 1742 sayılı Kanunun yapısı üzerindeki
etkileri :
aa)
İçtüzük, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinde iki zorunlu evre
öngörülmüştür. Bunlar tüm üzerinde görüşme ve maddeler üzerinde görüşmedir. Bu
iki evre birbirinden tasarının sonuna etkili sonuç doğuran keskin bir çizgi ile
ayrılmıştır. Şöyle ki: Tüm üzerindeki görüşmeler bitince bu evrenin maddelere
geçilip geçilmemesi üzerinde bir oylama ile kapatılması gerekir; maddelere
geçilmesi kabul edilmezse tasan veya teklif reddedilmiş olur.
Olayda
1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarının tümü üzerinde görüşme yapılmamış,
yapılmadığı için de maddelere geçilmesinin oylanması dahi söz konusu
olamamıştır. Böylece birinci evreye ilişkin İçtüzük kuralı yerine getirilmeden
doğrudan doğruya İkinci evreye atlama gibi bir durum oluşmuş bulunmaktadır. Bu
durum dava konusu kuralları kapsayan kanunu temelsiz ve dayanaksız bırakır.
Çünkü uyulmayan İçtüzük kuralı kanunların geçerliği için zorunlu belli başlı
birkaç usul koşulundan biri ve başlıcasıdır. Bu nitelikte bir kurala
uyulmaksızın çıkarılmış bir kanunun akıbetine bu aykırılığın etkisi olmadığı
yolundaki bir görüş giderek tüm içtüzük kurallarının uygulanıp uygulanmamasını
Yasama Meclislerinin takdirine bırakmaya varır ve Anayasa'nın 85. maddesinin
birinci fıkrasının buyurucu hükmünü işlemez duruma getirerek uygulama dışı
eder. Böylece bir tutumu haklı göstermeye ve hukuk açısından savunmaya olanak
yoktur.
bb)
1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisi Genci Kurulundaki görüşülüp
sonuçlandırılması sırasında uygulama alanında bulunan İçtüzüğün (l Kasım 1956
günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi Dahili Nizamnamesi) 99. maddesinde kanun
tasarı veya tekliflerinin ancak iki görüşmeden sonra kesinlikle kabul edilmiş
olacağı yazılıdır. Yalnızca haklarında ivedilik kararı verilmiş tasarı ve
teklifler bir kez görüşülür (Madde 72). Bunlar bir kanunun geçerliği üzerinde
etkili olabilecek nitelikte, uyulmaması o kanunun biçim yönünden iptali
nedenini oluşturacak önemli ve esaslı biçim kurallarıdır. Esasen hakkında
ivedilik kararı verilmemiş bir tasarının bir kez görüşülmesi ile yelinilmişse o
tasarının kesin olarak kabul edilmemiş durumda kalması yukarıda sözü edilen 99.
madde kuralının gereği ve doğal sonucudur.
1742
sayılı Kanuna ilişkin tasarı üzerindeki görüşmelerin naşıl başladığı, Millet
Meclisi Tutanak Dergisinin ilgili bölümleri (Dönem 3, Toplantı 4, Cilt 39,
19/6/1973 günlü 129. Birleşim, Sayfa 175, 176) olduğu gibi aktarılırsa, daha
iyi anlaşılacaktır :
"Başkan-
Bir önerge var, takdim ediyorum efendim.
Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemde
bulunan ve Cumhuriyet Senatosundan dönen 171 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Hürriyeti hakkındaki Kanunda değişiklik yapılmasına dair Kanun
tasarısının bütün işlere takdimen öncelikle görüşülmesini arz ve teklif ederim.
|
|
|
|
Adalet Komisyonu Başkanı Y.
Sinop
Hilmi Biçer
|
Başkan-
Komisyon ve Hükümet yerini alsın efendim.
Hükümet
adına yetki belgesi Başkanlığa verilmiştir.
Önergeyi
oylarınıza arzediyorum. Kabul edenler... etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet
Senatosundan dönmüş olduğundan Meclis Komisyonunun benimsediği ve benimsemediği
maddeler var, onlar üzerinde işlem yapacağım.
1.
Maddeyi okutuyorum; Millet Meclisi Adalet Komisyonunun-1. maddesi"
Tasarının
maddelerinin görüşülmesine böylece başlandıktan sonra görüşme ve oylama
sürdürülerek son madde olan 10. maddeye gelinmiş ve Başkan işi şöylece sonuca
bağlamıştır (Aynı Tutanak Dergisi: Sayfa 208 - 209) :
"Başkan-
Madde aynen Komisyonumuzca da benimsenmiştir. Bu benimseme şekliyle maddeyi
oylarınıza arzediyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler ... Kabul edilmiştir.
Bu
suretle evvelce Millet Meclisince tümü reddedilmiş olan Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Hürriyetleri hakkındaki Kanunun Cumhuriyet Senatosunca değişen
metinleri ve Millet Meclisi Adalet Komisyonunun değişik metinleri üzerinde
Anayasa'nın 92. maddesi gereğince gerekli bütün işlemler yapılmış ve neticede
oylanarak kabul edilmek suretiyle tasarının tümü kanunlaşmıştır. Memleketimize
hayırlı olsun.
Bu
suretle almış olduğunuz karar gereğince yarın 20 Haziran 1973 Çarşamba günü
saat 15.00 te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
saati: 20.45"
Görülüyor
ki 1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarı üzerinde Millet Meclisi Genel Kurulundaki
yasal çalışma yalnızca maddelerin, o da bir kez, görüşülmesi ve oylanması ile
sınırlı kalmıştır. Bu tutumun İçtüzüğün yukarıda önemi ve ağırlığı belirtilen
99. maddesine aykırılığı ortadadır. Millet Meclisinin 1/9/1973 günü yürürlüğe
giren İçtüzüğünde kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez görüşülmesi ilkesinin
bırakılmış ve tek görüşme yolunun tutulmuş bulunmasının 1742 sayılı Kanunun bu
aykırılık yönünden hukukî durumunu etkilemesi düşünülemez. Çünkü bir kanunun
biçim bakımından Anayasa'ya uygunluk denetiminde ancak o kanunun çıkarılması
sırasındaki usul kuralları ölçü olarak kullanılabilir. Öte yandan Anayasa'nın
155. maddesinde "Anayasa'nın değiştirilmesi hakkındaki teklifler
ivedilikle görüşülemez." denilerek ivediliğin yani bir kez görüşmenin bir
karar konusu olacağının ve bunun sonucu olarak da olağan yolun iki kez görüşme
biçiminde bulunduğunun açıklanmış olduğuna ve Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünde
kanun tasan ve tekliflerinin iki kez görüşülerek sonuçlandırılması kuralının
(Madde 69, 44) yerini korumakta bulunduğuna burada işaret edilmesi yerinde
olacaktır.
cc)
İçtüzüğün 109. maddesi, kanun tasarı ve teklifleri için bir de "kesin
olarak kabulü oylama" yöntemi öngörmüş; 110. maddesinde de maddeler
üzerindeki görüşme bittikten sonra tümü üzerinde lehte, aleyhte söz söylemek
isteyenlerden yalnız birer milletvekiline izin verileceği kuralı yer almıştır,
iki madde bir arada ele alınınca görülür ki bir tasarı ancak maddeler
üzerindeki görüşme ve oylamalar bittikten sonra tümü üzerinde lehte, aleyhte
konuşmak isteyen bulunup bulunmadığının araştırılmasından, istekli varsa birer
milletvekiline söz verilmesinden, daha sonra da tasarının tümünün, kesin kabulü
saptanmak üzere, oya konulmasından oluşan bir üçüncü evre sonunda sonuca
bağlanabilir. Bu evreye ilişkin içtüzük kuralları da bir kanunun geçerliği
üzerinde etkili olabilecek nitelikte, uyulmaması o kanunun biçim yönünden iptali
nedenini oluşturacak önemli ve esaslı biçim kurallarındandır. Bu son evrede de
bir tasarının reddedilmesi olasılığı vardır ve milletvekillerini bu yetkilerini
kullanmaktan yoksun bırakacak bir tutumun o kanunun değer ve geçerliğini ağırca
etkileyeceği ortadadır. 1742 sayılı Kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisinde,
Cumhuriyet Senatosuna gitmeden önceki görüşülme evresinde maddeler kabul
olunduğu halde en sonunda tümünün reddedilmiş bulunması bu evrenin önemini
belirtmeye yarayacak en yakın örneklerden biridir. 1742 sayılı Kanuna ilişkin
tasan üzerindeki yasama işlemleri sözü geçen evre yönünden de eksik ve içtüzük
kurallarına aykırı bulunmaktadır.
d)
Özetleme :
Dava
konusu 1., 4., 5., 7. maddeleri içeren 1742 sayılı Kanun, bu kanuna ilişkin
tasan üzerinde Cumhuriyet Senatosundan geri döndükten sonra, Millet Meclîsi
Genel Kurulunda yapılan yasama çalışmalarında doğrudan doğruya içtüzüğün 99.,
103-, 105., 109., 110. maddelerine ve dolayısiyle de Anayasa'nın 85. maddesine
ve 92. maddesinin yedinci fıkrasına aykırı davranıldığı için, biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı düşmektedir. Bu durumda 1742 sayılı Kanunun dava konusu 1.,
4., 5. 7. maddelerinin, biçim yönünden Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal
edilmesi gerekir.
İhsan
Ecemiş sonuca katılmakla birlikte maddelere geçilmesinin oylanmamasının iptal
nedeni olamıyacağı görüşünü ileri sürmüştür.
2-
Esas yönünden Anayasa'ya aykırılık sorunu :
Dava
konusu kuralların biçim yönünden Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal
edilmeleri öngörüldüğüne göre bunların esas yönünden Anayasa'ya aykırı bulunup
bulunmadığı konusu üzerinde durulmasına yer kalmamıştır.
3-
44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması :
44
sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası, bir kanunun belirli madde veya
kurallarının iptali kanunun öteki kimi kurallarının veya tümünün uygulanmaması
sonucunu doğuruyorsa Anayasa Mahkemesine bunların da iptaline karar verme
yetkisini tanımaktadır.
1742
sayılı Kanunun 1., 4., 5. ve 7. maddelerinin Anayasa'ya biçim yönünden
aykırılıkları nedeniyle iptal edilmeleri öngörülmüştür. Bu iptal 1742 sayılı
Kanunun gerçekte Anayasa'ya uygun biçimde oluşmamış bulunduğu yolunda Anayasa
Mahkemesince saptanan duruma ve varılan sonuca dayanmaktadır. Bu nitelikte bir
yasama belgesinin bir kanun olarak uygulanmasını sürdürmesi düşünülemez. Başka
deyimle dava konusu maddelerin iptali, 1742 sayılı Kanunun geriye kalan öteki
kurallarının da uygulanmaması gereğini ortaya koymuştur. Bu durumda 44 sayılı
Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasındaki yetkiye dayanılarak 1742 sayılı
Kanunun dava ve iptal kapsamı dışında kalan öteki kurallarının tümünün iptal
edilmesi gereklidir.
Muhittin
Taylan, İhsan Ecemiş, Ziya Önel, Abdulah Üner, Kani Vrana ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
4-
İptal hükmünün yürürlüğe gireceği günün saplanması :
Yukarıda
açıklandığı üzere 1742 sayılı Kanunun tümünün iptali öngörülmüştür. Kanun 10
maddedir. Son iki madde Kanunun yürürlüğüne ve Kanunu yürütecek mercie
ilişkindir. Öteki maddeler 10/2/1963 günlü, 171 sayılı Kanunun toplantı yöntem
ve koşullarına ilişkin 7., 8., Hükümet komiseri ve yetkilerine ilişkin 9.,
toplantının geri bırakılmasına ilişkin 10., yürüyüş yöntem ve koşullarına
ilişkin 11., kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere ilişkin 13., yasaklara
aykırı davranışlara ilişkin 18. maddeleri ile ilgili konularda yeni ve önemli
düzenlemeler getirmekte; 8. madde ise yine 171 sayılı Kanunun 18., 19., 20.,
21., 22., 23., 24. maddelerinde yazılı cezaları artırmaktadır. Başka bir
deyimle 1742 sayılı Kanun, tümü 28 madde olan 171 sayılı Kanunun 13 maddesini yani
yarısını etkiler niteliktedir.
Bu
önem ve kapsamda bir kanunun iptalinin kamu düzenini etkileyecek bir boşluğu
oluşturacağı ortadadır.
Yasama
yoliyle boşluk doldurulmak ve boşluktan doğacak sakıncalar önlenmek üzere
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasında ve 44 sayılı Kanunun 50.
maddesinde yazılı yetkinin kullanılması ve iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihin ayrıca kararlaştırılması gerekir.
İptal
hükmünün gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak altı
ay sonra yürürlüğe girmesi uygun olacaktır.
Avni
Givda bu görüşe katılmamıştır.
V-
SONUÇ :
1-
1742 sayılı Kanunun 10/2/1963 günlü, 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü
Hürriyeti hakkındaki Kanunun 7., 10., 11. maddelerini değiştirip 18. maddesine
fıkralar ekleyen dava konusu 1., 4., 5. ve 7. maddelerinin, bu maddeleri
kapsayan Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya aykırı olması dolayısiyle, iptaline,
iptalde oybirliğiyle, gerekçenin bir bölümünde İhsan Ecemiş'in karşıoyu ve
oyçokluğu ile;
2-
Bu sonuca göre dava konusu kuralıların Anayasa'ya esas yönünden aykırı bulunup
bulunmadığı konusu üzerinde durulmasına yer olmadığına oybirliğiyle;
3-
Dava konusu kurallar biçim yönünden iptal edildiğine göre 44 sayılı Kanunun 28.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca uygulanamayacak duruma gelen 1742 sayılı
Kanunun öteki kurallarının tümünün iptaline Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Ziya
Önel, Abdullah Üner, Kânı Vrana ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve
oyçokluğu ile;
4-
İptal hükmünün Anayasa'nın değişik 152. maddesi uyarınca gerekçeli kararın
Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesine Avni Givda'nın karşıoyu ve oyçokluğu ile;
14/3/1974
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
|
|
|
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞI
OY YAZISI
Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Kanunun (gerekçe ile bağlı olmama) başlığını taşıyan 28. maddesinin
birinci fıkrasında "Anayasa Mahkemesi, kanunların ve Yasama Meclisleri
içtüzüklerinin Anayasa'ya aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri
sürülen gerekçelere dayanmağa mecbur değildir. Mahkeme taleple bağlı kalmamak
kaydiyle, başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebilir."
hükmü yer almış bulunmaktadır.
Bu
hükme göre, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetiminde ileri sürme
ile bağlı olup olmadığı konusu incelenirken, ileri sürmenin iki yönünü
birbirinden ayırmak gerekmektedir, ileri sürmenin sözü edilen iki yönünden
birisi (istem) ve diğeri de (gerekçe) dir. Bu kararda ileri sürmenin gerekçesi
yönünden bir görüş ayrılığı söz konuşu değildir. Ancak, ileri sürmenin (istemi)
yönünde 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması nedeni
bakımından görüş birliği oluşmamıştır.
Anayasa
Mahkemesine yapılan başvurmalarda ileri sürülen istem, Anayasa'ya aykırı
oldukları kanısına varılan bir kanun veya içtüzüğün tümünün veya kimi madde
veya hükümlerinin gerek biçim veya gerek esas bakımlarından iptalinden ibaret
olabilir. Anayasa Mahkemesi istemin bu anlam ve niteliği bakımından,
yürürlükteki yasa hükümlerine göre, kural olarak istemin konusu ile bağlı
bulunmaktadır. Bu durum, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin yukarıya aynen alınan
birinci fıkrasında "... mahkeme, taleple bağlı kalmak kaydiyle, başka
gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebilir." biçimindeki deyimle
doğrulanmış bulunmaktadır.
44
sayılı Kanunun 28. maddesinin sözü edilen birinci fıkrası hükmü Hükümet
teklifinde, sonradan (mucip sebeplere) yerine (gerekçelere) ve (istinat etmeye)
yerine de (dayanmaya) denmek yolu ile yapılan değişiklik dışında, aynen yer
almış ve Hükümet gerekçesinde "Kanun veya içtüzüklerin Anayasa'ya
aykırılığım denetleme yetkisi, kamu düzeni ile ilgili olması bakımından,
Anayasa Mahkemesi belirli sebeplerden dolayı iptali talep edilen bir kanun
hükmünün, taleple bağlı kalmak şartiyle, başka bir sebepten ötürü de iptaline
karar verebilmekdir. 25. (yani 28.) madde de bu maksadı temin etmek üzere sevk
olunmuştur." denilerek, Yüksek Mahkemenin ileri sürmenin konusu ile bağlı
olduğuna da işaret edilmiştir.
Ayrıca,
bu maddeye bir ikinci fıkra ekleyen Millet Meclisi Anayasa Komisyonunca
gösterilen gerekçede "Bu maddeye bir ikinci fıkra ilâve edilmiştir.
Filhakika, tasarıdan önemsiz tashihlerle alınan birinci fıkra, Anayasa
Mahkemesinin, müracaatçının gerekçeleri ile bağlı olmadığını; iptali bahis
konusu olan Kanunu, İçtüzüğü veya bunların belirli madde veya hükümlerini,
başka gerekçe ile de iptal edebileceğini belirtmektedir. Bunun manası şudur ki,
Anayasa Mahkemesi, sadece iptal davasının veya itirazın doğrudan doğruya
zikrettiği kanunu, içtüzüğü veya bunların belirli madde veya hükümlerini iptal
etmekle iktifa etmek mecburiyetinde" olduğu açıkça gösterilmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin, istemin konusu ile bağlı olması, başka bir deyimle, sadece iptal
davasının veya itirazın doğrudan doğruya zikrettiği kanunu, içtüzüğü veya
bunların belirli madde veya hükümlerini iptal etmekle yetinmek zorunluğunda
bulunması, iptal kararı verilmesi halinde, aynı kanun veya içtüzüğün kimi
hükümlerinin veya tümünün eylemli olarak uygulanmaması sonucunu doğurabilir. Bu
takdirde ise, mevcut hukuk düzeninde böyle hükümlerin kalması sonucu bir
karışıklık olabilir veya bu hükümleri uygulamamak yolu ile mahkemeler hakları
yerine getirmekten çekinme durumuna düşebilirler.
İşte
bu çok sakıncalı durumu önlemek düşüncesi ile, 44 sayılı Kanunun 28. maddesine
Millet Meclisi Anayasa Komisyonunca "... Ancak, iptal davası açılması veya
itiraz yolu ile yapılan müracaat sadece, bir kanunun veya içtüzüğün belirli
madde veya hükümlerini hedef tutuyorsa, bazı hallerde, bu belirli madde veya
hükmün iptali neticesinde, aynı kanunun veya içtüzüğün müracaatı da istihdaf
edilmeyen diğer bazı madde veya hükümleri fiilen gayrı kabili tatbik hale
gelebilir. Bu gibi, fiilen gayrıkabil tatbik hale gelmiş madde veya hükümlerin
tatbiki ise, hukuk düzeninde keşmekeş doğurabileceği gibi, mahkemelerin bu gibi
hükümleri tatbikten kaçınmaları da ihkakı haktan imtina sayılabilecektir. Bu
gibi aksaklıkları önlemek maksadı ile, Anayasa Mahkemesine, bu hallerde,
gerekçesinde açıkça belirtmek şartı ile, belli bir madde veya hükmün iptali
sonucunda aynı kanun veya içtüzüğün fiilen gayrıkabili tatbik hale gelen diğer
madde veya hükümlerini veya tümünü iptal yetkisi de tanınmıştır."
gerekçesi ile eklenen bir ikinci fıkrada "Ancak, eğer müracaat kanun veya
içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu
belirli madde veya hükümlerin iptali kanun veya içtüzüğün diğer bazı
hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa
Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartiyle, kanun veya içtüzüğün
bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir."
denmiş olmaktadır.
Aynen
kanunlaşan bu fıkra ile Anayasa Mahkemesine, koşullarının gerçekleşmesi halinde
ihtiyarî olarak kullanabileceği bu yetkinin sınırlarını belli etmede iki hususu
birbirinden ayırmak zorunluğu vardır. Anayasa Mahkemesine yapılan başvurma bir
kanun veya içtüzüğün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup
da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali bu kanun veya içtüzüğün diğer bazı
hükümlerinin veya bunların tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa
Mahkemesi, durumu kararının gerekçesinde belirtmek koşulu ile, o kanun veya
içtüzüğün sözü edilen diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilirse de, Bu yetkinin, bir kanunun veya içtüzüğün belirli madde veya
hükümlerinin biçim yönünden Anayasaya aykırılıkları saptanarak iptaline karar
verilmesi halinde, bu kanun ve içtüzüğün aynı biçim aykırılığı nedeniyle özürlü
bulunup istem dışında kalan diğer madde veya hükümlerini veya tümünü iptale
karar vermeyi de kapsadığı düşünülemez. Çünkü biçim yönünden özürlü de olsa,
değiştirilinceye veya iptal edilinceye kadar o kanun veya içtüzüğün bu madde
veya hükümleri var demektir.
Diğer
yönden Anayasa Mahkemesi istemin konusu ile bağlı bulunduğuna ve Anayasada
bunun tersini düşünmeye elverişli bir hüküm veya açıklık da olmadığına göre, bu
fıkraya yorum yolu ile Anayasanın söz ve özüne aykırı bir anlam ve dolayısiyle
kapsam vermeye olanak yok demektir.
Esasen,
bir hukuk kuralının sözleri açık ve içerdiği kavramlar ancak tek anlam ve
yoruma elverişli ise ve bu yorum o kuralın amacına da uygun düşüyorsa, artık bu
kurala herhangi bir düşünce ile değişik bir biçimde anlam vermek söz konusu
olamaz.
Bu
bakımlardan, Yasa Koyucunun bu fıkrada Anayasa Mahkemesine tanıdığı ayrıcalı
yetkinin kapsamı, gerekçelerine uygun bir yazılış taşıyan madde metninde
açıklandığı üzere, sadece iptale uğrayan madde veya hükümler nedeniyle, yer
aldıkları kanun veya içtüzüğün artık eylemli olarak uygulanamaz hale gelmiş
bulunan diğer madde veya hükümlerinin veya tümünün, ortadan kaldırılmasını
sağlamakla sınırlı bulunmaktadır. Diğer bir deyimle, Anayasa Mahkemesine bir
kanun veya içtüzüğün belirli madde veya hükümleri hakkında yapılan bir başvurma
üzerine, dava konusu yapılmamış diğer madde veya hükümlerinin veya bunların
tümünün, gerek biçim ve gerek esas yönlerinden, Anayasaya uygunluk denetiminden
geçirilmesi görev ve yetkisi verilmemiş demektir.
Öte
yandan, bir kanun veya içtüzüğün belirli bir veya birkaç maddesinin veyahut
hükmünün veya hükümlerinin iptal davası yoluyla iptallerinin istenmesi üzerine,
Anayasa Mahkemesince var olan yetkisine dayanılarak bunlar hakkında biçim
yönünden de kendiliğinden yapılan inceleme sonunda, dava konusu madde veya
hükümlerin Anayasa'ya aykırılıklarının saptanması nedeniyle biçim yönünden
iptal edilmelerine karar verildiğinde, bu halin o kanun veya içtüzüğün diğer
madde veya hükümlerinin veya bunların tamamının aynı nedenle Anayasaya aykırılıklarının
varlığı yüzünden eylemli olarak- yani fiilen- uygulanamaz duruma geldiklerinden
söz edilemez.
Zira,
yukarıda da işaret olunduğu üzere, biçim yönünden özürlü de olsa,
değiştirilinceye veya iptal oluncaya kadar, böyle tüzük veya kanunların dava konusu
olmayan diğer madde veya hükümleri yürürlükte demektir. Bu konuda bir an için
aksi, yani karardaki benimseme öngörülürse, Anayasa Mahkemesine bu alanda
sınırsız bir yetkinin tanınması sonucu pozitif hukuk alanında bir
istikrarsızlığa ve dolayısiyle güvensizliğe giden bir yolun açılmasına olanak
verilmiş olur. Demek ki, Anayasaya uygunluk denetimi sırasında Anayasa
Mahkemesince istemin konusu dışına sadece, gerek biçim gerek esas yönünden
yapılan bir iptal nedeni ile aynı kanun veya içtüzükte artık eylemli olarak
uygulanamaz duruma gelmiş bulunan hükümlerin varlığı halinde çıkılabilir.
Çünkü, aslında böyle madde veya hükümlerin artık uygulamada yerleri kalmamış
demektir. Yukarıdaki açıklamalara karşılık, kararın bu karşıoy yazısı ile
ilgili bölümünde, kanunun dava konusu olmayan öteki kurallarının eylemli olarak
uygulanıp uygulanamayacakları incelenmeksizin kanunun tümünün iptaline karar
verilmesi, hem Anayasaya ve hem 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin söz konusu
ikinci fıkrasının söz ve özüne tüm aykırı düşmüş bulunmaktadır. Diğer yönden bu
kararın olağan sonucu olarak, karşıoyda bulunan üyelerin, bu yönde bir inceleme
ve saptama yapmalarına da olanak bırakılmamıştır.
Karardaki
gibi bir uygulama, Anayasanın 150. maddesinde iptal davaları için konulmuş bulunan
hak düşürücü sürenin uzaması sonucunu doğurmak yolu ile diğer bir nedenle de
Anayasaya aykırı düşmektedir. Bu madde hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun veya içtüzüğün
Resmî Gazete'de yayınlanmasından başlayarak doksan gün sonra düşer. O halde,
iptal davasına konu yapılmamış hükümlerin de biçim yönünden iptallerine karar
verilmesi, Anayasanın anılan maddesi uyarınca düşmüş olan bir hakkın bir bakıma
canlandırılması demek olur ki böyle bir sonucu hukukça benimsemeye ve savunmaya
olanak yoktur.
Her
ne kadar 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne dayanılarak,
iptal nedeni ile eylemli olarak uygulanamaz duruma gelmiş bulunan dava konusu
dışında kalan kimi hükümlerin iptaline karar verilmesi olanağı varsa da, böyle
bir halde, sözkonusu diğer hükümler esasen uygulama olanağından tüm yoksun
bulunduklarından, bunların artık yasa ve içtüzük metinlerinde kalmasında hiç
bir hukukî yarar kalmamasına karşılık, bu yazımızın baş bölümlerinde gösterildiği
gibi, aksine büyük sakıncalar doğmaktadır. Halbuki, biçim yönünden bir iptal
halinde aynı, nedenle özürlü bulunup dava konusu olmayan diğer hükümlerin
iptaline karar verilmesi ile, hukukça var olan hükümlerin ortadan kaldırılması
gibi gerek Anayasa'ca ve gerek 44 sayılı Kanunca yerinde görülmeyecek bir sonuç
doğmuş olmaktadır.
Sonuç
: Yukarıdaki nedenlerle, kararın (dava konusu kuralla; biçim yününden iptal
edildiğine göre 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
uygulanamayacak duruma gelen 1742 sayılı Kanunun öteki kurallarının tümünün
iptaline) ilişkin 3. bendine karşıyız.
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ziya
Önel
|
|
|
Üye
Kani
Vrana
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
|
|
|
|
KARŞI
OY YAZISI
19/6/1973
günlü, 1742 sayılı Kanunun, Anayasa'ya biçim yönünden aykırılığı nedeniyle,
iptaline gidilmiştir. İptal, kanunun gerçekte Anayasa'ya uygun biçimde
oluşmamış bulunduğu yolunda Anayasa Mahkemesince saptanan duruma ve varılan
sonuca dayanmaktadır. Şu nitelikte bir yasama belgesinin bir kanun olarak
uygulanmasını sürdürmesinin düşünülemiyeceği Anayasa Mahkemesinin işbu karşıoy
yazısının ilişkin bulunduğu 14/3/1974 günlü, 1973/33-1974/9 sayılı kararında
özellikle belirtilmiştir.
1742
sayılı Kanun. 7. maddesiyle 10/2/1963 günlü, 171 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Hürriyeti hakkındaki Kanunun 18. maddesine ceza fıkraları eklemekte;
8. maddesi ile de yine 171 sayılı Kanunun 18., 19., 20., 21., 22., 23., 24.
maddelerinde yazılı cezaları artırmaktadır. Anayasa'ya uygun biçimde oluşmamış
bulunduğu ve bir kanun olarak uygulanmasını sürdürmesinin düşünülemeyeceği
gerekçesine dayanılarak iptaline gidilen bir yasanın, tüm kuralları ve bu arada
içerdiği ceza yaptırımları ile birlikte daha altı ay uygulama alanında
bırakılması hem tutarsızlık ve çelişkiye düşülmesi demektir; hem de
yurttaşların ağır haksızlık olasılıkları ile karşı karşıya kalmalarına yol
açar. Onun için Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı
yetkinin kullanılmaması ve iptal hükmünün olağan yoldan, başka bir deyimle
gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayınlandığı günde yürürlüce girmesi
gereklidir. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin çalışmağa başladığı 1962 yılından
beri verilen bu çeşit öneller içinde iptalden oluşan boşlukların yasama yoluyla
doldurulduğunun görülmediğine burada işaret edilmesi yerinde olacaktır.
14/3/1974
günlü, 1973/33-1974/9 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına bu yönden ve yukarıda
açıklanan nedenlerle karşıyım.
İlk
incelemeye ilişkin karşıoy yazısı:
Anayasa'nın
değişik 149. ve 44 sayılı Yasanın 25. maddesinin birinci bendiyle 21.
maddesinin 3. bendi hükümleri uyarınca, siyasi partilerin, kanunların
Anayasa'ya aykırılığı iddiasiyle Mahkememizde iptal davası açabilmeleri için,
tüzüklerine göre en yüksek merkez karar organlarının eh az üye tam sayısının
salt çoğunluğu ile karar almaları gerekmektedir.
Davacı
C.H.P. tüzüğünün 24. ve 25. maddeleri hükümlerince partinin en yüksek merkez
karar organı olan parti meclisi kararının gönderilen onanlı örneğinde
toplantıya ve karara katılan üyelerin kimlikleri gösterilmediğinden parti
meclisi üyelerinin kimlerden oluştuğu ve Anayasa Mahkemesine iptal davası
açılmasına yetki veren kararın hangi üyelerce; imzalandığı anlaşılamamaktadır.
Bu
nedenlerle yetki kararının imzalarla birlikte tam örneğinin getirtilmesi
gerekir.
KARŞI
OY YAZISI
İlk
incelemede :
Parti
meclisinin yetki verme kararının imzalariyle birlikte tam örneğinin
getirtilmesi konusundaki karşıoyum Sayın Kemal Berkem'in karşıoy yazısındaki
görüşün aynıdır.
KARŞI
OY YAZISI
30/6/1973
günlü Resmî Gazete'de yayımlanan 1742 sayılı Kanunla, 171 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti hakkındaki Kanunun 7., 8., 9., 10., 11. maddeleriyle
13. maddesinin ç bendi değiştirilmiş, 18. maddesine fıkralar eklenmiş ve 18.,
19., 20., 21., 22., 23. ve 24. maddelerinde yazılı hürriyeti bağlayıcı cezalar
da artırılmıştır.
Açılan
iptal davası ise bu değişikliklerden yalnız 7., 10., il. maddeten ile 18.
maddeye eklenen fıkralarla sınırlandırılmış ve yukarıda yazılı diğer maddelerde
değişiklik yapan hükümler dava dışında bırakılmıştır.
Anayasa
Mahkemesi'nin, kanunların ve Büyük Millet Meclisi içtüzüklerinin Anayasa'ya
uygunluğunu kendiliğinden ve doğrudan doğruya denetleme yetkisi mevcut olmadığı
malûmdur. Denetleme yetkisi ancak Anayasa'nın 149. maddesinde yazılı merciler
tarafından açılan davaya ve itiraz yolu ile mahkemelerden gönderilen işlere
münhasırdır.
Anayasa
Mahkemesinin, Anayasa'ya aykırılık hususunda ileri sürülen gerekçelerle bağlı
olmamakla beraber taleple bağlı bulunduğu da 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin
birinci fıkrasında belirtilmiştir.
171
sayılı Kanunun tümü Millet Meclisinde oylama sonunda red ve Cumhuriyet
Senatosunda ise kabul edilmiştir. Tekrar Millet Meclisine gelen tasarının bu
defaki görüşmesi Anayasa'nın 92. maddesinin yedinci fıkrası ile o tarihte
yürürlükte olan içtüzük hükümlerine uygun şekilde yapılmamış ve bu nedenle
kanun şekil yönünden Anayasa'ya aykırı bir duruma düşmüş ise de : iptal
davasında böyle bir gerekçeye dayanılmamış olduğu gibi dava da yukarıda işaretlendiği
üzere yalnız üç maddeye ve bir fıkraya hasredilmiştir. Anayasa Mahkemesi ise
yukarıda işaret olunan 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca iptal davasında gösterilen gerekçe ile bağlı olmadığından dava konusu
7., 10., 11. maddelerle 18. maddeye eklenen fıkraların şekil yönünden
Anayasa'ya aykırılığı nedeni ile esasa girmeksizin iptaline karar vermiştir.
Duruma
bu suretle işaret ettikten sonra dava konusu 7., 10., 11. maddelerle 18.
maddeye eklenen fıkraların iptaline karar verilmesi dolayısiyle 171 sayılı
Kanunun dava dışında bırakılan diğer madde ve hükümlerinin tümünün de hukuken
iptaline karar verilebilip verilemiyeceğinin incelenmesi gerekmiştir:
Anayasa
Mahkemesi kural olarak istemle bağlı bulunmuş ve bu hususu 44 sayılı Kanunun
28. maddesinin birinci fıkrasında hükme bağlanmıştır. Bu kuralın istisnası ise
maddenin ikinci fıkrasında şu şekilde ifade edilmiştir :
"Ancak,
eğer müracaat kanun veya içtüzüğün sadece belirli madde ve hükümleri aleyhinde
yapılmış olup da bu belirli madde veya hükümlerin iptali kanun "veya
içtüzüğün bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa
Anayasa Mahkemesinin, keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartı ile kanun veya
içtüzüğün bahis konusu diğer hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir."
Bu
hükümden anlaşıldığına göre : İptaline karar verilen madde dolayısiyle dava
konusu dışında kalan maddelerin de iptal edilebilmesi, ancak onların da
uygulanamaz duruma düşmesi şartına bağlı bulunmaktadır.
İptaline
karar verilen maddenin iptal nedeni (ister şekil yönünden ister esasta olsun)
önem taşımamış ve hangi sebepten olursa olsun bir maddenin iptal edilmesi
halinde o madde ile muhteva bakımından bağlantısı bulunan ve bu sebeple artık
uygulanamaz duruma düşmüş olan diğer maddelerin iptali söz konusu bulunmuştur.
Millet Meclisi Anayasa Komisyonu Raporunda sözü edilen 28. maddeye ilişkin
gerekçede : "İptal davası açılması veya itiraz yolu ile yapılan müracaat
sadece bir kanun veya içtüzüğün belirli madde veya hükümlerini hedef tutuyorsa,
bazı hallerde bu belirli madde veya hükmün iptali neticesinde aynı kanun veya
içtüzüğün müracaatta istihdaf edilmeyen diğer bazı madde veya hükümlerin fiilen
gayrı kabili tatbik hale gelebileceği işte bu suretle fiilen gayrı kabili
tatbik bir hale gelmiş olan hükümler için de iptal yetkisi tanındığı"
yazılmak suretiyle bu maddenin ikinci fıkrasının asıl maksat ve amacının
yukarıdaki görüşümüze uygun biçimde açıklandığı görülmüştür. Halbuki, iptali
dava edilen ve Anayasa Mahkemesince de iptal edilen maddelerin ise,
kapsadıkları hükümler bakımından 1742 sayılı Kanunla değiştirilen ye dava
konusu dışında kalan diğer 8., 9. maddelerle 20., 21., 22.. 23. ve 24.
maddelerde yapılan değişikliklerle ilgisi, bağlantısı olmadığı ve bu maddeler
hükümlerini fiilen uygulanamaz duruma düşürmediği cihetle sözü edilen
hükümlerin tümünün de iptaline ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI
OY YAZISI
Anayasa
Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun 25.
maddesinin 1. Bendi hükmüne göre; bir siyasî parti adına açılacak iptal
davalarında, o partinin tüzüğünde en yüksek merkez karar organı olarak
gösterilen kurulun üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar vermesi
gerekmekte ve bu karar üzerine parti genel başkan veya vekillerince Anayasa
Mahkemesine baş vurulabilmektedir.
Öte
yandan aynı Kanunun 26. maddesinin 3. fıkrasında "Davanın açıldığı tarihte
dilekçede imzası bulunanlar, ayrıca yetkilerini belirten belgeleri ve Kurum,
kurul ve siyasî partilerle siyasî parti grublarının kendilerine yetki
verilmesine dair kararlarının tasdikli örneklerini, dilekçe ile birlikte Genel
Sekreterliğe vermek zorundadırlar" denilmektedir. Davacı partinin merkez
karar organı durumunda olan Parti Meclisinin 25/7/1973 günlü oturumunda alınan
karar örneği dava dilekçesine bağlı olarak gönderilmiş ise de, bu karara
katılan 35 üyenin kimlikleri ve karan imza edip etmedikleri belirtilmemiştir.
Bir kurulun kararı; karar metni ile birlikte, karara katılanların kimlikleri ve
imzalarının gösterilmesiyle oluşur ve böylece tekemmül eden karar bir bütün
ifade eder. 44 sayılı Kanunun 26. maddesinde sözü edilen karar örneği yukarıda
açıklanan nitelikte bir kararın örneği olmak gerekir. Anayasa Mahkemesine iptal
davası açan siyasî partinin merkez karar organınca alınan kararın, kanun ve
genel hukuk ilkeleri çerçevesi içinde gerekli nitelikleri haiz olup olmadığını
ve geçerlik kazanıp kazanmadığını takdir ve tespit etmek Anayasa Mahkemesine
tanınan bir yetkidir. Mahkemece bu yetkinin gereğince kullanılabilmesi için
kararın tümünün örneğinin istenilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen
niteliklerden yoksun kararın ilk inceleme evresinde geçerli sayılması yönünde oluşan
çoğunluk görüşüne karşıyım.