ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1974/34
Karar Sayısı:1974/50
Karar Günü:28/11/1974
Resmi Gazete tarih/sayı:21.1.1975/15125
İtiraz
yoluna başvuran mahkeme : İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi.
İtirazın
konusu: Resmî Gazete'nin 18/5/1974 günlü 14890 mükerrer sayılı nüshasında
yayımlanan (Cumhuriyetin 50 nci yılı nedeniyle bazı suç ve cezaların affı
hakkında) 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 1. maddesinin (A) ve 2.
maddesinin de (A) bentlerinin Anayasa'ya aykırı oldukları yolundaki iddianın
Önce biçim yönünden ciddi olduğu kanısına varan mahkeme, Anayasa'nın değişik
151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine dayanarak iptalleri
istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I-
OLAY :
İstanbul
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığının 16/3/1974 günlü, esas 1974/4
sayılı iddianamesiyle, millî menfaatler aleyhine hareketlerde bulunmak
maksadiyle yabancıdan menfaat kabul etmek eyleminden ötürü sanık hakkında Türk
Ceza Kanununun 127/5, 31 ve 173/3 üncü maddeleri gereğince cezalandırılması
istemiyle açılan ve İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin Esas 1974/5 sayısında
kayıtlı bulunan kamu davasının 5/8/1974 günlü duruşmasında mahkeme, sanık
vekillerinin iddiası ve Cumhuriyet Savcısının bu iddianın biçim yönüne ilişkin
bölümünü benimsemesi üzerine, 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2.
maddesinin (A) bendinin ve bunun iptali halinde yürürlüğe gireceği düşüncesiyle
aynı Kanunun 1. maddesinin (A) bendinin, esas yönünden aykırılık konusu
üzerinde durmaya yer görmeyerek, sadece biçim yönünden Anayasa'nın 92.
maddesinin beşinci fıkrası hükmüne aykırılıkları nedeniyle iptallerine karar
verilmesi istemiyle, Anayasa'nın değişik 151. ve 44 sayılı Kanunun 27.
maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ :
l- İtiraz
konusu Yasa kuralları:
a)
15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen (A) bendi şöyledir ;
"Madde
2- 7/2/1974 tarihine kadar işlenmiş :
A)
Türk Ceza Kanununun 127, 128, 129, 131, 132, 133 üncü maddelerinde, 135 inci
maddesinin ikinci bendinde, 136, 137, 138, 139 uncu maddelerinde, 146 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında, 148 inci maddesinde, 149 uncu maddesinin üçüncü
fıkrasında, 150, 152, 156, 157, 168, 171, 172 ve 384 üncü maddeleriyle Askerî
Ceza Kanunun 55, 56 ve 59 uncu maddelerinde yazılı suçlardan dolayı 5 yıl veya
daha az bir süre ile mahkûm olanların cezaları, fer'î ve mütemmim cezaları ile
ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını da kapsamak üzere affedilmiştir.
Yukarıda
yazılı suçlardan dolayı beş yıldan fazla süre ile mahkûm edilenlerin hürriyeti
bağlayıcı cezalarının beş yılı ve para cezalarının tamamı affedilmiştir."
b)
15/5/1974 günlü 1803 sayılı Kanunun 1. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen (A) bendi şöyledir:
"Madde
l- 7/2/1974 tarihine kadar işlenmiş suçlardan:
A)
Kanunların suçu tespit eden asıl maddesinde, üst sınırı (12) yılı geçmeyen
hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile yahut yalnız veya birlikte olarak para
cezasiyle cezalandırıldığı veya müsadereyi yahut bir meslek veya sanatın
yapılmamasını veyahut bu cezalardan birini veya birkaçını gerektiren fiiller
hakkında takibat yapılmaz."
2-
İlgili yasa kuralları :
a)
22/5/1930 günlü, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 8/6/1959 günlü, 7331 sayılı
Kanunla değişik 56. maddesinin (1) sayılı fıkrasının (G) bendinin birinci
cümlesi şöyledir:
"Türk
Ceza Kanununun 127. maddesinin 3 ncü fıkrasında yazılı olan .millî menfaatler
aleyhine yabancıdan menfaat veya vaad kabul eden vatandaşla bu maksatla para
veren veya menfaat temin veya vadeden yabancılar bu fıkra hükümlerine göre
cezalandırılırlar."
b) l
Mart 1926 günlü ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 11/6/1936 günlü, 3038 sayılı
Kanunla değişik 127. maddesinin, Askerî Ceza Kanununun 56. maddesinin (G)
bendinin birinci cümlesinde göndermede bulunulan fıkrası şöyledir:
"Millî
menfaatler aleyhine hareketlerde bulunmak maksadiyle yabancıdan velevki
bilvasıta olsun kendisi veya başkaları için para veya herhangi bir menfaat veya
vaad kabul eden vatandaş eğer fiil daha ağır bir cürüm teşkil etmiyorsa üç
seneden on seneye kadar ağır hapis ve beşyüz liradan ikibin liraya kadar ağır
para cezasiyle cezalandırılır."
3-
Dayanılan Anayasa kuralları :
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (A) ve 1. maddesinin yine (A)
bentlerinin biçim yönünden Anayasa'ya ayıkırı olduğu iddiasını desteklemek
üzere ileri sürülen Anayasa'nın 8. maddesi ile 92. maddesinin beşinci fıkrası
aşağıda gösterilmiştir:
"Madde
8- Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz.
Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır."
"Madde
92/5- Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her iki
Meclisin ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma
komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine sunulur.
Millet Meclisi, karma komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce
kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır. Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul
edilmiş olan madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini
benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde
açık oya başvurulur."
IV-
İLK İNCELEME :
l-.
Anayasa Mahkemesi Muhittin Taylan, Kani Vrana, Kemal Berkem, İhsan Ecemiş,
Ahmet Akar, Ziya Önel, Abdullah Uner, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftügil, Nihat O.
Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'ndan kurulu olarak 24/9/1974 gününde
toplanmış ve içtüzüğün 15. maddesi uyarınca gerekli ilk incelemeyi yaparak
aşağıdaki sorunlar üzerinde durmuştur.
a)
Dosyanın eksiği bulunup bulunmadığı sorunu:
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun "İtiraz yoliyle mahkemelerce gönderilen
işler" başlığını taşıyan 27. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan
mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak kanun hükümlerini Anayasa'ya aykırı
görürse, bu yoldaki gerekçeli kararı; veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, tarafların bu konudaki
iddia ve savunmalarını ve kendisini bu kanıya götüren görüşünü açıklayan karan,
dosya muhtevasının mahkemece bu konu ile ilgili görülen tasdikli suretleri ile
birlikte Anayasa Mahkemesi Başkanlığına göndermek zorundadır, .
Mahkeme
bu işte, sorgu tutanağı, tutuklama müzekkeresi, fezleke, iddianame, yargıtay
ilâmı, kovuşturma izni verildiğini belirten yazı, sanık vekillerinin Anayasa'ya
aykırılık iddialarını kapsayan dilekçesi, Cumhuriyet Savcısının bu iddianın
esasa ilişen yönden dolayı reddini ve biçime ilişen yönden ise kabulünü isteyen
yazısı ve duruşma tutanağının 5/8/1974 günlü oturumda verilen kısa karan içeren
bölümünün örnekleri ile dava dosyası içindekileri tümüyle özetleyip yansıtan ve
kendisini iddianın biçim yönünden ciddî olduğu kanısına vardıran gerekçelerle
istemini belirten 5/8/1974 günlü gerekçeli kararın da aslını göndermiştir.
Bu
belgelerdeki bilgilerle, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi için
yasaların öngördüğü koşulları, iddianın taraf, nitelik ve kapsamını ve
gerekçeleriyle istemi bir kuşkuya yer vermeyecek ölçüde saptamak olanağı
bulunduğundan, sonuç bakımından içindekiler bu bilgilerin tekrarından ibaret olan
duruşma tutanağının konu ile ilgili diğer bölümlerinin örneklerinin de
gönderilen belgeler arasında yer almaması bir eksiklik sayılmamıştır.
Kemal
Berkem, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Hasan Gürsel
duruşma tutanaklarının konu ile ilgili bölümlerinin onanlı örneklerinin de
istenmesi gerektiği yolundaki karşı düşünceleriyle bu karara katılmamışlardır.
b)
Yetki sorunu :
Bir
mahkemenin Anayasa'ya uygunluk denetimi için itiraz yoliyle başvurabilmesi için
Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca iki
koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir: Bunlardan birisi, o mahkemenin elinde
görülmekte olan bir davanın varlığı ve diğeri ise, Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen kuralı mahkemenin o davada uygulama durumunda bulunmasıdır.
Bu
işte. Mahkemenin elinde görülmekte olan bir davanın varlığı ve suçun sübutu
halinde sanık hakkında eyleminin niteliğine ve işleniş gününe göre 18u3 sayılı
Kanunun 2. maddesinin (A) bendini uygulama durumunda olduğu belli ise de, 1803
sayılı Kanunun 1. maddesinin ayrıca itiraz konusu yapılmış bulunan (A) bendini
de uygulama durumunda olduğundan söz edilemez. Mahkeme bu konudaki itirazını
(Af Kanununun 1. maddesinin (A) bendi bu yasa bünyesinde temel bir madde
niteliğindedir. 1803 sayılı Af Yasasının 2. maddesinin (A) bendinin biçim
yönünden iptali ve iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günün ayrıca
kararlaştırılmaması halinde bu bent hükmünün yürürlükten kalkması gerekeceği
cihetle, sanığın hukukî durumunun l/A içinde mütalâası icabedecektir. Bu
durumda Mahkemece Af Yasasının l. maddesinin (A) bendini işbu dava sebebiyle
doğrudan doğruya uygulanması gereken maddeler meyanında yer almış olacağı
cihetle davamızda uygulama olanağı kendiliğinden doğacaktır ve ayrıca
zikredilen durum muvacehesinde Af Yasasının 1. maddesinin (A) bendinin de
biçimsel yönden iptali zorunluğu bahis konusu olacaktır." biçimindeki
gerekçeye dayandırmaktadır. Halbuki, yukarda işaret edilen yasa hükümlerine
göre, bir mahkeme ancak görmekte olduğu davada uygulama durumunda bulunduğu bir
kuralın iptali için itiraz yoluna başvurabilir. Bunun dışında, görmekte olduğu
bir davada, itirazı veçhile bir kuralın Anayasa Mahkemesince iptali üzerine
uygulanması olasılığı veya olanağı düşünülebilen diğer bir kurala bu itirazını
teşmil edemez. Bu nedenle, itirazın, 1803 sayılı Kanunun 1. maddesinin (A)
bendine yönelen bölümünün Mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine karar
verilmelidir.
c)
Anayasa Mahkemesinin itirazı incelemeye görevli ve yetkili olup olmadığı sorunu
:
İtiraz
konusu, kimi suç ve cezaların affına ilişkin bir yasanın belli bir hükmü
bulunması dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin, Anayasaya uygunluk denetimine
bağlı yasama belgelerinin hangileri olabileceği hakkındaki yerleşmiş görüşünden
burada söz etmek yerinde olacaktır.
Anayasa'nın
değişik 147. maddesinin 1. fıkrası ve değişik 64. maddesinin son fıkrası
kurallarına göre Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi görev ve
yetkisine kanunlar, kanun hükmündeki kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzükleri ve Anayasa değişiklikleri girmektedir. Bunlardan yalnız Anayasa
değişiklikleri yönünden yetki, değişikliğin Anayasada gösterilen biçim
koşullarına uygunluğunu denetleme ile sınırlanmış bulunmaktadır. Anayasa Koyucu
burada "Kanun" sözcüğünü salt ve geniş biçimde, başka bir deyimle
gerçek anlamda kanun ile biçimsel anlamda kanun arasında bir ayrım yapmaksızın,
tüm kapsamiyle kullanmıştır.
Öte
yandan, yine Anayasa Koyucunun, kimi kanunları Anayasa'ya uygunluk denetiminden
ayrık tutmayı dilediğinde, bunu açıkça belirleme yolunu seçtiği de bir
gerçektir. Anayasaca kanun önünce sayılan "usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalar" da (Madde 65/son fıkra), 153. maddede
açıklanan kanunlarda ve kanun kurallarında ve 27 Mayıs 1960-6/1/1961 günleri
arasında çıkarılan kanunlarda (Geçici madde : 4, 3. fıkra) olduğu gibi.
Burada
esas sorun, Anayasa kurallarına göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel ve
özel af ilân etmek yetkisini kanunla mı, yoksa kararla mı kullanmakta oluşudur.
Anayasa'nın değişik 64, maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkilerini genel olarak sayarken (birinci fıkra): Kanun koymak, değiştirmek ve
kaldırmak; Devletin bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul
etmek; para basılmasına, genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip
kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, demektedir.
64.
maddenin birinci fıkrasında "para basılması, genel ve özel af ilânı,
mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi" konularında,
bu fıkranın üst yanında olduğu gibi "kanun koymak" veya "kanun
tasarılarını görüşmek ve kabul etmek" deyimleri yerine "karar
vermek" ten söz edilmesini, aynı deyimi tekrardan kaçınmak kaygısından
doğan üslûp özelliğine bağlamak ve buradaki "karar verme" deyiminin,
her yasama tasarrufu bir kararla olacağına göre (Anayasa -Madde :86/1) böyle
bir anlamda kullanıldığını benimsemek, Anayasa'nın birbirini tamamlayan veya
açıklığa kavuşturan hükümlerinin belirlediği düzenleme biçimine uygun düşer.
Çünkü,
genel ve Özel af ilânı yetkisinin kullanılması bir kanun değil sadece bir karar
konusu olacaksa, böyle bir karar, niteliğine göre, ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Birleşik toplantısında alınabilir. Oysa Anayasa, Millet Meclisinin
ve C. Senatosunun birleşik olarak toplanmasını gerekli gördüğü hallerde, bunu
açık bir kural olarak belirleme yoluna gitmiştir. Cumhurbaşkanının seçimi
(Madde: 95), Cumhurbaşkanının vatan hainliğinden dolayı suçlandırılması (Madde
: 99), Meclis soruşturması ve Yüce Divana sevk (Madde : 90), savaş hâli ilânı
ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı
Silâhlı Kuvvetlerinin Türkiye'de bulunmasına izin verme (Madde: 66),
Sıkıyönetim ilânının onanması ve sıkıyönetimin uzatılması (Değişik madde : 124)
.Bakanlar Kurulunun Üniversitelilerin İdaresine elkoyma kararının onanması
(Değişik madde: 120) konulan böylece düzenlenmiş ve ilk beş kümeye giren
kararların alınmasına ilişkin ayrıntılı işlemler Türkiye Büyük Millet Meclisi
içtüzüğünün ikinci, üçüncü, dördüncü kısımlarında gösterilmiştir. Genel ve özel
af ilânı konusunda bunlara benzer herhangi bir hüküm ne Anayasa'da ne de
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer almış değildir.
Kaldı
ki, "Genel ve Özel af ilânı" konusu ötedenberi kanunlarla düzenlenmekte,
Anayasa Mahkemesi de bunları, 147. maddedeki "Kanun" deyiminin
kapsamı içinde görmekte ve Anayasa'ya uygunluk denetimlerini böylece
yapmaktadır. "Bazı Suç ve Cezaların Affı" hakkındaki 3/8/1966 günlü,
780 sayılı Kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasına ilişkin 21/2/1968 günlü,
Esas: 1966/27, Karar: 1968/8 sayılı (24/12/1969 günlü, 13382 sayılı Resmî
Gazete - Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 7, Sh: 3/18), "Bolu
ilinin Mengen İlçesi Pazarköyü nüfusuna kayıtlı Ali oğlu, Hayriye'den doğma,
1341 doğumlu Hayrettin Hami Demiralpin Cezalarının Affı" hakkındaki
10/1/1966 günlü, 709 sayılı Kanuna ilişkin 19/12/1966 günlü, 1966/7-46 sayılı
(29/1/1968 günlü, 12812 sayılı ve 7/2/1968 günlü 12820 sayılı Resmî Gazeteler -
Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 5, Sh : 21/43) kararlar bu oturmuş
uygulamaya örnek olarak gösterilebilir.
Aynı
nitelikteki son uygulama, Resmî Gazete'nin 12/7/1974 günlü 14943 sayılı
nüshasında yayınlanan 2/7/1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararımızla 15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında" Kanunun 5. maddesinin (A) bendinin iptali
konusunda yapılmış bulunmaktadır.
Özetleyecek
olursak; bir kuralı itiraz konusu yapılan 1803 sayılı Yasa, Anayasa'nın değişik
147. maddesindeki "Kanun" deyiminin kapsamına girmektedir:
Anayasa'nın Anayasa'ya uygunluk denetimi dışında bıraktığı yasalardan da
değildir ve şu duruma göre, itiraz yoliyle gelen bu işe bakmanın Anayasa
Mahkemesinin görevi içinde bulunduğu ortadadır.
d)
Esasın incelenmesinin sınırlanması sorunu:
Sanık
hakkındaki kamu davası Türk Ceza Kanununun 127/5 maddesine göre açılmış
bulunmaktadır. Askerî Ceza Kanununun değişik 56. maddesinin (1) sayılı
fıkrasının (G) bendinin birinci cümlesinde 3 üncü fıkra diye gönderme yapılan
suç da, Türk Ceza Kanununda aynı fıkrada yer alan "Vatandaşın millî
menfaatler aleyhine hareketlerde bulunmak maksadiyle yabancıdan menfaat kabul
etmesi" eyleminden ibaret bulunmaktadır. 1803 sayılı Af Kanununun 2.
maddesinin itiraz konusu yapılmış bulunan (A) bendinde Türk Ceza Kanununun 127.
maddesiyle Askerî Ceza Kanununun 56. maddesi ve her iki kanunun diğer bazı
maddeleri de yer almaktadır. Oysa, mahkeme elindeki davada (A) bendi
hükümlerini, sadece Türk Ceza Kanununun 127. ve Askerî Ceza Kanununun 56.
maddelerinin olayla ilgili hükümleriyle sınırlı olarak uygulama durumunda
bulunmaktadır.
O
halde, Anayasa Mahkemesi bu işin esasını, ancak 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı
Kanunun 2. maddesinin (A) bendinin Türk Ceza Kanununun 127. ve Askeri Ceza
Kanununun 56. maddesinin olayla ilgili hükümleriyle sınırlı olarak
inceleyebilir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu olayda uygulanacak kanun hükmü olması nedeniyle esasın (A)
bendinin tümü yönünden incelenmesi gerektiği karşı oyunda bulunmuştur.
2-
İlk inceleme evresinde yukarda açıklanan sorunların incelenmesi sonunda:
a)
Dosyanın eksiği bulunmadığına, Kemal Berkem, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Ahmet
Koçak, Muhittin Gürün ve Hasan Gürsel'in duruşma tutanaklarının konu ile ilgili
bölümlerinin onanlı örneklerinin istenmesi gerektiği yolundaki karşı oylariyle
ve oyçokluğu ile;
b)
15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 1. maddesinin (A) bendine ilişkin
itirazın, Mahkemenin uygulayacağı hüküm olmaması nedeniyle yetkisizlik yönünden
reddine oybirliğiyle;
c) Esasın,
15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (A) bendinin Türk Ceza
Kanununun 127. ve Askerî Ceza Kanununun 56. maddelerinin olayla ilgili
hükümleriyle sınırlı olarak incelenmesine Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun (A)
bendinin tümünün incelenmesi gerektiği yolundaki karşı oyuyla ve oyçokluğuyla;
24/9/1974
gününde karar verildi.
V-
ESASIN İNCELENMESİ :
İtirazın
esasına ilişkin rapor, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Savcılığının 9/8/1974 günlü, 1974/138 B. M. sayılı yazısı ile gönderilmiş
bulunan İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığının 9/8/1974 günlü, Esas :
1974/5 sayılı yazısı ve ekleri, 24/9/1974 günlü sınırlama kararı uyarınca
Mahkemece Anayasaya aykırılığı ileri sürülen kural, Anayasa'ya aykırılık
görüşüne dayanak gösterilen Anayasa maddeleri, bunlarla ilişkili gerekçeler ve
başka yasama belgeleri konu ile ilgili bulunan öteki metinler okunduktan sonra,
gereği görüşülüp düşünüldü :
A)
Görev sorunu:
Bu
işte esasın incelenmesine başlanırken, ilk inceleme evresinde çözülmüş olan
görev sorununun esas inceleme evresinde yeniden görüşme ve karar konusu
yapılması istenmiştir.
Bu
kararın yukarıki bölümlerinde açıklandığı üzere, ilk inceleme sonunda işin
esasının incelenmesine 24/9/1974 gününde karar verilmiştir. Bu karara
katılmamış kimi üyeler yeniden görüşme isteğini ileri sürmüşlerdir,
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesinin dördüncü fıkrası kurallarına göre,
mahkemelerden itiraz yoliyle gelen işler dahi raportörler tarafından hemen
incelenerek, 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddesi hükümleri
karşısında bir eksiklikleri olup olmadığı bir raporla Başkanlığa bildirilir:
Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, bazı eksiklikleri olduğu anlaşılan
işlerin diğer yönleri ve bu arada esası incelenmeksizin, tamamlanması için geri
çevrilmesine karar verilir.
Anayasa
Mahkemesince yapılan bu incelemenin kapsamına, ayrıca belirtilmese bile, diğer
konuların başında itiraz yoliyle gelen işin Anayasa Mahkemesinin görevine giren
bir konuya ilişkin olup olmadığının incelenip saptanması da girmektedir.
Nitekim, 44 sayılı Kanunun dördüncü kısmının ortak hükümleri arasında yer alan
42. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin görevine girmeyen konulara ilişkin
dilekçeler görev yönünden reddedildiği gibi, Anayasa Mahkemesinin görevine
girmeyen konulara ilişkin itirazların dahi aynı yönden reddi gerekmektedir. Bu
itibarla, esasın incelenmesine ilişkin 24/9/1974 günlü kararda ayrıca
açıklanmasa dahi, görev sorununun öncelikle çözüme ve sonuca bağlanmış
sayılması gerekeceğinden, konunun bu evrede yeniden görüşülüp bir karara
bağlanmasına yer olmadığı ortadadır.
Bu
sırada kimi üyeler ise, esasın incelenmesi evresinde görev yönünden yeniden
görüşme açılması için ileri sürülen bir istemin oylama konusu bile yapılmasına
yer ve olanak bulunmadığı düşüncesini savunduklarından, önce bu konuda yapılan
oylama sonunda, Kani Vrana, Ahmet Koçak, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Adil
Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun bu yoldaki bir
istemin esasen oylama konusu yapılamıyacağı yolundaki karşıoylarıyle ve
oyçokluğu ile, sözü geçen istemin oylanabileceğine karar verilmiştir.
Bunun
üzerine yapılan oylamada, Anayasa Mahkemesinin itiraz yoliyle gelen bir işe
bakmakla görevli olup olmadığı sorununun ilk inceleme sonunda verilmiş bulunan
24/9/1974 günlü kararla çözülmüş sayılacağına ve bu nedenle yeniden görüşmeye
yer olmadığına Şahap Arıç, Halit Zarbun ve Ziya Önel'in görev sorununun
incelemenin bu evresinde de ele alınmasına ve karara bağlanmasına olanak
bulunduğu yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
B)
İtiraz konusu kuralın Anayasaya aykırılığı sorunu:
l-
İtiraz konusu kuralın biçim yönünden Anayasaya aykırılığı sorunu :
İtirazla
ilgili davada sanık ve vekillerinin Anayasaya aykırılık iddiaları biçim ve esas
yönlerine ilişkin ise de, Cumhuriyet Savcısı iddianın esas yönüne ilişkin
bölümünün reddini istemiş ve sadece biçim yönüne ilişkin bölümüne katılmıştır.
Mahkeme de, iddianın biçim yönüne ilişen bölümünün ciddî olduğu kanısına varmış
ve bu nedenle esasa ilişen bölümü üzerinde durulmasına yer görmemiştir.
Öbür
yandan, Mahkeme, biçim yönünden Anayasaya aykırılık itirazını, Anayasa
Mahkemesinin, Resmî Gazete'nin 12/7/1974 günlü, 14943 sayılı nüshasında
yayımlanmış bulunan 2/7/1974 günlü, 19/31 sayılı kararının esasın incelenmesi
bölümünün (C) işaretli bendinde yer alan Anayasaya aykırılık sorununa ilişkin
(1) sayılı fıkrasının dava konusu kuralın biçim yönünden Anayasaya aykırılık
sorunu konusunda açıklanan iki nedene dayandırmış, diğer bir deyimle Anayasa
Mahkemesinin aynı nedenler hakkındaki görüş ve kanısına tüm katılmış
bulunmaktadır.
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Kanunun 5. maddesinin Anayasa Mahkemesinin yukarda sözü
geçen karan ile iptal edilmiş bulunan (A) bendinin kanunlaşması ile ilgili
olarak Millet Meclisinde Cumhuriyet Senatosundan gelen metnin benimsenmemesi ve
bu yüzden karma komisyonca da bir metnin hazırlanması üzerine yürütülen yasama
işlemleri arasında, bir yasa kuralını biçim yönünden Anayasaya aykırı
kılabilecek başlıca iki aksaklık göze çarpmış ve anlaşmazlık konusu maddelerin
ayrı ayrı oylanmış bir de öteki metinlerin oylanmasına devam edilmeyerek yalnız
karma komisyon metninin oylanması ile yetinilmiş olmasına ilişkin işlemlerden
oluşan bu aksaklıklardan dolayı sözü geçen (A) bendinin iptaline karar verilmiştir.
a)
Uyuşmazlık konusu maddelerin ayır ayrı oylanması sorunu:
1803
sayılı Kanuna ilişkin teklif Millet Meclisinden Kanunun yürürlük gününü ve
yürütecek mercii belirten son iki maddesi de sayılmak üzere 24 madde olarak
çıkmıştır. Cumhuriyet Senatosu 6. ve 7. maddeleri olduğu gibi kabul etmiş, 8.
ve 21.maddeleri metinden çıkarmış, 20. madde olarak yeni bir madde eklemiş ve
öteki maddelerde de ya madde sayısı ya maddenin içeriği yönünden değişikliğe
giderek teklifi 23 maddeye indirmiştir. 6. ve 7. maddeler Cumhuriyet
Senatosunca da kabul edildiğine göre, artık bir uyuşmazlık konusu olması
düşünülemiyeceği ve öteden beri sürüp gelen uygulamalarda değişikliğe uğramamış
maddeler kesinleşmiş sayıldığı için bunların dışında kalan maddeler dolayısiyle
Cumhuriyet Senatosu, Millet Meclisinden kendisine gelen metni değiştirerek
kabul etme durumuna girmiş (en son 27/4/1974 günlü 51. Birleşim);
değişiklikleri benimsemeyen Millet Meclisi, Karma Komisyonun Cumhuriyet
Senatosundan ve Millet Meclisinden seçilecek sekizer üyeden oluşmasına 7/5/1974
günlü 71. Birleşiminde karar vermiştir. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi Dönem
4, Cilt 3, Toplantı l, 7/5/1974 günlü 71. Birleşim; sayfa 368-440 ve bu
tutanağa bağlı 25 e l inci ek S. sayılı basmayazı). Böylece Anayasanın 92. maddesinin
beşinci fıkrası işlemeğe başlamıştır.
Karma
Komisyon Cumhuriyet Senatosu metninin l - 5. maddelerini. Millet Meclisi
metninin 8. maddesini olduğu gibi, Cumhuriyet Senatosu metninin 8-23.
maddelerini ise madde sayılarını birer sayı ilerleterek yine olduğu gibi kabul
etmiş ve kendi metnini öylece oluşturmuştur. Şu duruma göre artık üç metin
vardır ve Millet Meclisi 92. maddenin beşinci fıkrası uyarınca Karma
Komisyonunca, Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış olan
metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek zorundadır.
Burada
"Metin" ve "olduğu gibi" deyimleri üzerinde önemle durmak
gerekir. Her zaman her yerde kullanılır bir söz olan "olduğu gibi"
nin "değiştirilmeksizin" anlamına geldiği açık ve kesindir.
"Metin" sözcüğüne gelince bu da, hukuki bir kavram değildir;
sözcüklerce "bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle
birlikte oluşturan sözcüklerin topu" olarak tanımlanır. Görülüyor ki
sözcüklerin bu yolda oluşturdukları yazıdan ancak metin diye söz edilebilecektir.
Anlatım kolaylığı bakımından incelenen konuya uygulandıkta yazı, bir madde,
değiştirilmiş maddelerin tümü veya kanun teklifinin bütünü olduğuna göre
"metin" deyiminin kapsamı ve içeriği de değişecek ve deyim ayrı ayrı
anlamlara gelecektir. Anayasa Koyucunun, 92. maddenin beşinci fıkrasında deyimi
hangi anlam ve kavramda kullandığını saptayabilmek için fıkra içindeki öteki
deyişlerden, bir de bu fıkranın getirdiği düzenleme ile güdülen erekten
yararlanılmasında zorunluluk vardır.
92.
maddenin beşinci fıkrası ile öngörülen düzen kanun tasan ve teklifleri
dolayısiyle Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu arasında çıkan uyuşmazlıkları
Millet Meclisinde kestirme, kesin, bitirici ve artık dönülmez bir biçimde
sonuca erdirmek, başka deyimle kestirip atmak ereğini güttüğüne göre burada
kanun tasan ve tekliflerinin iki yasama meclisinin üzerinde uyuşmuş
bulundukları kuralları artık söz konusu olamaz. Öyle ise bir kanun tasan veya
teklifinin ancak bir bölümünün üzerinde uyuşmazlık varsa besinci fıkrada geçen
"metin" deyiminin tasarı veya teklifin tümünü kapsaması
düşünülmeyecektir. Deyimin uyuşmazlık konusu maddelerden birini mi yoksa bir
bütün olarak bunların tümünü mü anlattığı sorununa gelince; yine birinci
fıkradaki "Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile
kabul edilmiş madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini
benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir."
kuralındaki anlatış biçimi bu konuda kuşkuya yer bırakmamaktadır. Burada çoğul
olarak kullanılan "madde değişiklikleri" ne karşılık "Millet
Meclisinin kendi ilk metnini" denilmiş bulunması beşinci fıkrada geçen
"Metin" sözcüğünün bir bütün olarak "madde değişiklikleri"
nin tümünü kapsayıp karşıladığını kesinlikle anlatmağa yeterlidir. Demek ki,
beşinci fıkradaki "metin" sözcüğünden Cumhuriyet Senatosu ile Millet
Meclisi arasındaki anlaşmazlık konusu yalnızca bir madde ise tek bir maddeyi,
birkaç madde ise bir bütün olarak o maddelerin tümünü, tasan veya teklifin
tamamı uyuşmazlık konusu ise o tasarı veya teklifi anlamak gerekecektir.
"Metin"
deyimi böylece açıklığa ve aydınlığa kavuştuktan sonra ve beşinci fıkrada
"Millet Meclisi, Karma Komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha
Önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır." kuralı yer aldığına göre üç metnin her birindeki anlaşmazlık
konusu maddelerin ayrı ayrı ve tek tek değil her metnin bölünmeksizin,
parçalanmaksızın, bir bütün olarak oylanması ve kabul edilmesi gerektiği ve
tersine davranışın Anayasa ile çelişeceği gerçeği kendiliğinden ortaya çıkar.
"Olduğu gibi" deyiminin bir anlamı ve Anayasa Koyucunun bu deyimle
verdiği yönergenin bir yönü de budur. Kaldı ki maddelerin tek tek, ayrı ayrı
oylanarak kabul edilmesinin Millet Meclisinin sonuçta üç metnin karması olan
bir dördüncü metni benimsemesine yol açması her zaman için olasılık içindedir
ve böyle bir sonucun Anayasanın Millet Meclisine Karma Komisyonca, Cumhuriyet
Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış metinlerden birini olduğu
gibi kabul etmekten başka yol tanımayan açık buyruğuna tüm aykırı düşeceği
ortadadır.
Öte
yandan kanun teklif ve tasarıları, Yasama Meclislerinin içtüzükleri uyarınca,
Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu Komisyonlarında ve genel kurullarında
tümü üzerinde ve maddeler üzerinde görüşülme evrelerini önceden geçirirler.
Anayasanın 92. maddesinin beşinci fıkrasında bu evrelere yeniden dönülmesini
öngören veya bu yolda yorumlanabilecek bir kural veya yönerge yoktur. Fıkra,
yukarıda da değinildiği gibi bütün bu evrelerden geçen bir kanun teklif veya
tasarısı dolayısiyle iki meclis arasında çıkan anlaşmazlığı kestirip atmak ve
tasan veya teklifi iki meclis arasında yeni gidiş gelişlere ve daha çok
gecikmeye yol açmadan kanunlaştırmak üzere özel ve sınırlı bir düzenleme
getirmiş ve bu erekle de Millet Meclisini bir zorunluluk, üç metinden birini
behemehal ve olduğu gibi kabul edip işi süratle bitirmek yükümü altına
sokmuştur. Metinleri oluşturan maddelerin ayrı ayrı oylanmasına bu bakımdan da
olanak yoktur.
Millet
Meclisi Tutanak Dergisine göre (Dönem 4, Cilt 3), Toplantı 1, 14/5/1974 günlü
74. Birleşim, sayfa 559-620; 15/5/1974 günlü 75. Birleşim, sayfa 626-633 ve
639-642) 1803 sayılı Kanuna ilişkin teklif ile ilgili bulunan ve Cumhuriyet
Senatosu Millet Meclisi arasında anlaşmazlık konusu olan maddeler ise Millet
Meclisinde ayrı ayrı oylanmıştır.
Bu
tutum, yukarıda genişliğine açıklandığı ve ayrıntıları ile tartışıldığı üzere,
15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin l A) bendini biçim yönünden
Anayasanın 92. maddesinin besinci fıkrası hükümlerine aykırı kılar ve iptalini
gerektirir.
Ancak,
24/9/1974 günlü sınırlama kararı uyarınca, !803 sayılı Kanunun 2. maddesinin
(A) bendini yalnız Mahkemenin elindeki davada uygulama durumunda olduğu Türk
Ceza Kanununun 127. ve Askerî Ceza Kanununun 56. maddelerinin olayla ilgili
hükümleri yönünden iptaline karar verilmelidir.
Şahap
Arıç, Halit Zarbun, Ahmet Koçak ve Ahmet Salih Çebi bu görüşe katılmamışlardır.
Muhittin
Gürün ile Nihat O. Akçakayalıoğlu, kendilerine özgü gerekçeleri saklı kalmak
kaydiyle iptal sonucunda birleşmişlerdir.
b)
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme bu işte de, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin
(A) bendinin kanunlaşması ile ilgili olarak gördüğü biçim yönünden Anayasaya
aykırılık nedenleri arasında bu iki aksaklığı ileri sürmekte ise de, bunlardan
öteki metinlerin oylanmasına devam edilmeyerek yalnız karma komisyon metninin
oylanması biçimindeki aksaklığın burada oluşmadığı Millet Meclisi Tutanak
Dergisinin incelenmesi ile belli olmuştur, (M.M.T.P., Döner: 4. Cilt: 3,
Toplantı: 14/5/1974 günlü, 74. Birleşim, Sh.: 560-562.) Şöyleki:
1303
sayılı Kanunun 2. maddesinin oylanmasından önce Karma Komisyonun kabul ettiği
2. madde metni oylanmış ve kabul edilmemiştir. Sonra, Cumhuriyet Senatosunun
kabul ettiği 2. madde metni açık aya sunulmuş ve bu metin dahi kabul
edilmemiştir. Daha sonra Millet Meclisinin kabul ettiği 2. madde metni açık oya
sunulmuş ve sonuçta 199 ret oyuna karşı 233 kabul oyuyla bu metin kabul
edilmiştir.
Bu
durum karşısında 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin belirtilen
biçimde oylanması, aynı Kanunun 5. maddesinin oylanmasında (Öteki metinlerin
oylanmasına devam edilmeyerek yalnız Karma Komisyon metninin oylanması)
biçiminde oluşan aksaklığın burada gerçekleşmediğim açıkça gösterdiğinde,
itirazın bu nedene ilişen bölümü üzerinde durulmasına gerek kalmamıştır.
2-
İtiraz konusu kuralın esas yönünden Anayasaya aykırılığı sorunu:
İtiraz
konusu kuralın biçim yönünden Anayasaya aykırı olduğu saptanmış ve bu nedenle
de iptali öngörülmüş olduğundan, esas yönünden Anayasaya aykırılık sorunu
üzerinde durulmasına yer kalmamıştır.
3-
İptal hükmünün yürürlüğe giriş günü :
Anayasa'nın
değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince Anayasaya
aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya içtüzük veya bunların iptal
edilen kuralları, gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günde
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde. Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir. Bu gün, kararın Resmî
Gazete'de yayımlandığı günden başlıyarak bir yılı geçemez.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 50. maddesinin dördüncü fıkrasında da Anayasa
Mahkemesinin, iptal dolayısiyle oluşacak boşluğu kamu düzenini tehdit edici
nitelikte görürse, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştıracağı ve bu boşluğun doldurulması için Yasama Meclisleri
başkanlıklarına ve Başbakanlığa durumu duyuracağı yazılıdır.
Yukarıda
belirlendiği üzere, 15/5/1974 günlü 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (A)
bendinin Anayasaya biçim yönünden aykırılığı nedeniyle ve Türk Ceza Kanununun
127. ve Askeri Ceza Kanununun 56. maddelerinin olayla ilgili hükümleri yönünden
iptali öngörülmüştür, iptali yasa kuralının Anayasaya uygun biçimde oluşmamış
bulunduğu yolunda Anayasa Mahkemesince saptanan duruma ve varılan sonuca
dayanmaktadır. Şu nitelikte bir yasama belgesinin bir yasa kuralı olarak
uygulanmasını sürdürmesi ve böylece kimi yurttaşların haklanın bir süre daha
etkilemesi düşünülemiyeceği gibi, böyle bir tutumun iptal nedeni ile
bağdaştırılmasına da olanak yoktur. 1803 sayılı Kanunun affettiği suç ve
cezaların niteliği ve niceliği ile beliren kapsamı karşısında, iptal hükmünün
kamu düzenini tehdit edici yasal bir boşluğu oluşturacağından da söz edilemez.
Açıklanan
nedenlerle, Anayasanın değişik 152, maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve
uygulanması, Anayasaca Anayasa Mahkemesinin işi değerlendirip gerekli görmesine
bırakılmış bulunan yetkinin kullanılmasına ve iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
günün ayrıca kararlaştırılmasına gerek görülmemiştir.
Şahap
Araç, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu
görüşe katılmamışlardır.
VI-
SONUÇ:
A-
1) İlk inceleme evresinde süzkonusu edilmeyen görev sorununun esas inceleme
evresinde görüşme konusu yapılıp yapılamıyacağı hususunda :
Kani
Vrana, Ahmet Koçak, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer, Nihat O.
Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğtu bu yönün esasen oylama konusu
yapılamayacağı, Şahap Arıç ,Ahmet Akar, Halit Zarbun. Ziya Önel, Abdullah Üner,
Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş ve Şevket Müftügil ise konunun ortaya atılıp oylama
yapılmasına olanak bulunduğu görüşünde bulunmuşlardır.
2)
Yapılan oylama sonunda; Mahkememizin davaya bakmaya görevli olup olmadığı
sorununun ilk inceleme sonunda verilen kararla çözülmüş sayılacağına ve bu
nedenle yeniden görüşmeye yer olmadığına Şahap Arıç, Halit Zarbun ve Ziya
Önel'in görev sorununun incelemenin bu evresinde de ele alınmasına ve karara
bağlanmasına olanak bulunduğu yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar
verilmiştir.
B-
Dava konusu 15/5/1974 günlü ve 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (A) işaretli
bendindeki kuralın (Türk Ceza Kanununun 127. ve Askerî Ceza Kanununun 56.
maddelerinin olayla ilgili hükümleri yönünden) Anayasanın 92. maddesinde
öngörülen biçim kurallarına aykırı olarak kabul edilmiş olması nedeniyle
iptaline Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun kendilerine özgü
gerekçeleri saklı kalmak üzere ve Şahap Arıç, Halit Zarbun, Ahmet Koçak ve
Ahmet Salih Çebi'nin karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
C-
Dava konusu Yasa kuralı biçim yönünden iptal edilmiş olduğuna göre esas
yönünden aykırılık konusu üzerinde ayrıca durulmasına yer olmadığına
oybirliğiyle;
D-
İşin niteliğine göre Anayasa'nın değişik 152. maddesinin
İkinci
fıkrası uyarınca iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günün ayrıca
kararlaştırılmasına yer olmadığına Şahap Arıç, Halit Zarbun, Ziya Önel,
Abdullah Üner ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
28/11/1974
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kani
Vrana
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
1-
Anayasa Mahkemesinin Resmî Gazete'nin, 12/7/1974 günlü 14943 sayılı nüshasında
yayımlanan 2/7/1974 günlü, Esas 1974/19, Karar 1974/31 sayılı Kararının
"IV-Esasın İncelenmesi" bölümünün "A" işaretli "görev
sorunu" kısmında "Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi
kurallarına göre, iptal davası dilekçelerinde kanunların ve yasama meclisleri
içtüzüklerinin hangi hükümlerinin Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduğunun
ye aykırılık gerekçelerinin açıklanıp açıklanmadığının, davanın açılması için
yetki verilmesine ilişkin kararların ve yetki belgelerinin dilekçeye bağlı
bulunup bulunmadığının, dilekçelerin Anayasa Mahkemesinin görevine giren bir
konu ile ilgili olup olmadığının ve ehliyetli kişilerce süresi içinde verilip
verilmediğinin araştırılıp karara bağlanması ilk inceleme kapsamına girer.
Esasın incelenmesine ilişkin kararda, ayrıca açıklanmasa dahi, bütün bu konular
olumlu biçimde çözüme bağlanmış demektir" yolunda bir gerekçe yer
almıştır.
2-
İtiraz yolu ile gelen işe ait kararda da bu doğrultuda açıklamaya yer
verilmiştir.
3-
Gerek 44 sayılı yasa ve gerekse Anayasa Mahkemesi içtüzüğü hükümlerine göre,
Anayasaya uygunluk denetimi bakımından "İlk inceleme" de yargısal bir
evredir ve Anayasa Mahkemesince bu evre, koşullan bakımından oluşturulup
"Esasın incelenmesine" karar verildikten sonra tekrar ilk inceleme
evresine dönme olanağı yoktur. Çünkü ilk İncelemeyi sona erdirerek kapatan ve
esasın incelenmesi yolunu açan bu karar bir ara karan olmayıp yukarıda
açıklandığı gibi yargısal bir evreyi oluşturan bir karar olması bakımından
başlı başına ve bağlayıcı bir nitelik taşır. İlk inceleme evresinde olumsuz bir
şekilde sonuçlanan bir kararı Anayasa Mahkemesi o işte tekrar ele alamazsa, ilk
inceleme evresi olumlu bir biçimde kapatılarak esasın incelenmesine karar
verilen bir işte de tekrar başa dönülerek o kararı hükümsüz kılacak
tasarruflarda bulunamaz.
4-
Yapılan öneri görüşmenin tekrarlanması niteliğindedir. Başka bir deyimle
Anayasa Mahkemesinin görevi içinde görüp esasın incelenmesine karar verdiği bir
konu hakkında bu kararın kaldırılması ve görevden reddi ereğini gütmektedir.
Sonuçlarını doğuran kazai kararlar hakkında bu tür öneriler esasen oya
sunulamazlar.
Özetlemek
gerekirse ilk inceleme evresini kapatan karara karşı görüşmenin tekrarlanması
amacını güden önerinin, oya sunulmasına dair çokluk görüşüne karşıyız.
|
|
Başkanvekili
Kâni
Vrana
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
I.
Davanın görülmesinin Anayasa Mahkemesi'nin görevine girip girmediği sorununa
ilişkin karşıoy:
Anayasa
Mahkemesince 28/11/1974 günlü oturumunda, esasın görüşülmesine geçilmeden önce
ileri sürülen görevsizlik önerisi heyetçe 24/9/1974 günlü kararda konu çözüme
bağlanmış olduğundan bahsile oy çokluğuyla kabul edilmemiştir. Bir mahkemeye
ait görevsizlik sorunu amme intizamına ilişkin en. önemli bir konudur. Bu
nedenledir ki tahkikatın her safhasında ileri sürülebilir ve mahkemeler de her
safhada bu esası tetkik edip karara bağlama durumundadır.
Sözü
geçen 24/9/1974 günlü kararda açıkça görevsizlik konusu incelenmiş ve bir
karara bağlanmış değildir. Bu kararda esasın incelenmesine karar verilmiş
olması görev konusunun da incelenip bir karara bağlanmış olduğunu ifade eder
telâkki edilemez ve görev konusunun incelenip oylanmasına ve karara
bağlanmasına engel sayılamaz. Anayasa Mahkemesi esasın görüşülmesi evresinde
dahi işin mahkemenin görevine girmediğini anladığı takdirde görevsizlik kararı
vermesi gerekir; yoksa mücerret esasın incelenmesine karar verilmiştir diyerek
kendisini, açıkça görevi dışında olduğu esasın incelenmesine başlanacağı sırada
anlaşılan bir davaya bakıp esas hakkında karar verme zorunda kabul etmesi
telafisi mümkün olmayan hatalı sonuçlar doğurabilecektir.
Anayasa
Mahkemesinin dava veya itirazı sonuçlandıran kararları Anayasa'nın 152. maddesi
hükmünce kesindir. Fakat ara kararı niteliğindeki kararlarından dönmek
mümkündür, bu tür kararlar müktesep bir hak doğurmaz.
Hadisede
davanın konusu bazı suç ve cezaların affına ilişkin kanunun bir maddesinin bir
bendine ait bulunmaktadır. Anayasamız hükmünce yasama meclislerinin af yetkisi
kanun niteliğinde olmayıp karar niteliğinde bir tasarruftur. Yasama
meclislerinin karar niteliğindeki tasarrufları ise Anayasaya uygunluk
denetimine tabi tutulmamış olduğundan, bu davaya bakmak Anayasa Mahkemesinin
görevi dışında kalmakdır. Zira, Anayasa'nın 64. maddesinin birinci Fıkrası
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini sayarken Kanun yapmak
değiştirmek ve kaldırmak yetkisini açıkladıktan sonra para basılmasına, genel
ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine
getirilmesine karar vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerindendir,
demektedir.
Anayasa'nın
bu hükmü ile kabul edilen prensip Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini
ancak karar şeklinde kullanabileceği esasıdır. Bu esas, af yetkisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tamamen takdirine bırakılmış bir yetki olmasından, bu
niteliğinin Kanun şeklinde tasarrufa müsait bulunmamasından dolayı kabul
edilmiştir.
Af
konusundaki yetkinin karar veya kanun şeklinde olması birbirinden farklı çok
önemli hukukî sonuçlar "meydana getirmektedir. Bunlardan en mühimi,
Anayasamızda prensip olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin karar şeklindeki
tasarrufları Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi tutulmadığı halde kanunlar bu
denetime tabi tutulmuştur. (Anayasa madde 147). Ancak Anayasa istisna olarak bu
denetime tabi tutmak isteği Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarını ve bu
denetime tabi tutmak istemediği kanun hükümlerini yine Anayasanın çeşitli
maddelerinde ayrıca göstermiştir. (madde 65, 81 de olduğu gibi).
Bu
düzenleme ve esasların sonucu şudur: Anayasanın bu esaslarına göre karar
şeklinde kullanılması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisi bir
Anayasa hükmü ile, Anayasaya uygunluk denetimine tabi olacağı açıkça
gösterilmedikçe, bu denetime tabi tutulamaz; af yetkisinin Anayasaya uygunluk
denetimine tâbi olacağı hususunda da bir Anayasa hükmü mevcut olmadığından af
yetkisini Anayasa denetimine tabi tutmak, yasama meclisinin tamamen takdirine
bırakılmış bir konuyu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesine verilmesi sonucunu
doğurur ki Anayasamızda buna cevaz verilmemiştir.
Anayasa'nın
yasama meclislerine karar şeklinde kullanacağını bildirdiği bir yetkiyi yasama
meclislerinin Kanun yapma prosedürüne uymak zorunda kalındığından bahsile bu
tasarrufu kanun telakki etmek Anayasa'ya uygun düşmez.
Anayasa'nın
4. maddesinin son fıkrasının son cümlesi hükmünce yasama meclisleri kendilerine
tanınmayan bir yetkiyi kullanamamaları gerekir. Buna rağmen yasama
meclislerince af konusunda kendilerine tanınmayan kanun yapma yetkisini, kanun
yapma prosedürüne uymak zorunda kaldığından dolayı dahi kullanması, bu
tasarrufun kanun şeklinde vücut bulmamış olduğu sonucunu doğurur. Şu suretle bu
af konusu kanun niteliğinde vücut bulmamış olduğundan, anayasal niteliği olan
karar niteliğinde olduğunun kabulü zorunludur.
Bu
sonuca göre iptal konusu hüküm kanun değil bir karar niteliğinde olduğundan
Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi değildir. Anayasa'nın 147. maddesinde ve
buna göre hazırlanmış olan Anayasa Mahkemesinin kuruluşu hakkındaki 44 sayılı
Kanunun 26. maddesi Anayasa Mahkemesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin karar
niteliğindeki tasarruflarının Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi tanımamış
olduğundan davaya bakmak Anayasa Mahkemesinin görevi içinde değildir.
Bu
nedenlerle görevsizlik önerisinin kabul edilerek incelenmesi ve bir karara
bağlanması gerekirdi. Böyle yapılmamış olması Anayasaya uygun düşmemiştir.
II.
İptal konusu 2. maddenin A işaretli bendinin kanunlaşması ile ilgili olarak
Millet Meclisinde ikinci kez geçen yasama işlemlerinden:
Anlaşmazlık
konusu maddelerin ayrı ayrı oylanmasının 2. maddenin A bendini biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı bir duruma getirmiş olup olmadığı sorunu:
Anayasa
Mahkemesince anlaşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı oylanmasının 2. maddenin A
bendini biçim yönünden Anayasaya aykırı kıldığına dava konusu kuralın iptaline
oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Aşağıdaki
nedenlerle bu görüşe katılmıyorum:
Cumhuriyet
Senatosu, Millet Meclisinden kendisine gönderilen metni değiştirerek kabul
etmiş, Millet Meclisince de bu değişiklik benimsenmemiş olduğundan Karma
Komisyonu kurulmuş, Karma Komisyonu da Cumhuriyet Senatosu metnindeki l - 5,
maddeleri ve Millet Meclisinin metnindeki 8. maddeyi olduğu gibi kabul etmiş,
Cumhuriyet Senatosu metnindeki 8-23. maddeleri de aynen kabul etmiştir.
Millet
Meclisi Cumhuriyet Senatosu ile kendi arasında anlaşmazlık konusu maddeleri
ayrı arı oylamıştır. Bu ayrı ayrı oylamada Anayasaya aykırı bir taraf
görülmemektedir. Zira; Anayasanın 92. maddesinin beşinci fıkrasında oylamanın
ne suretle yapılacağı hususunda yeni bir usul hükmü konmamıştır. Bu durumda
anlaşmazlığın çözülmesi için ilk önce sözü geçen beşinci fıkradaki metin
deyiminin anlamının ne olduğunun saptanması ve ondan sonra varılacak sonuca
göre bu fıkradaki "Metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır" ibaresinin hangi anlama geldiğinin belli edilmesi gerekmektedir.
Anayasa'nın
92. maddesinin çeşitli fıkralarında yer alan "Metin" deyimi kimi
halde maddeleri ifade etmekte kimi halde de maddelerin tümünü göstermektedir.
Bu suretle 92. maddenin fıkralarında metin deyiminin aynı anlamda kullanılmamış
olduğu açıkça ortadadır. Maddelerin tümünün kasdedildiği hallerde, 8 ve 9.
fıkralarda olduğu gibi "Tümü reddedilen metin" ibaresi, kullanılmak
suretiyle maksat açıklanmıştır. Bu yüzden metin deyimi ile maddelerin tümünün
kasdedilmediği hallerde metin deyiminde bir bölünme zorunluğu ortaya
çıkmaktadır. Bu açıklama karşısında sözü geçen beşinci fıkradaki metin
deyiminin maddelerin tümünü ifade etmemekte olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda
da beşinci fıkradaki Millet Meclisinin "Metinlerden birini olduğu gibi
kabul etmek zorundadır" ibaresinin de, metnin behemehal tümünün oylamaya
konması gerektiğini gösteren bir anlamda olmadığını ifade ettiği anlaşılır.
Bu
durum karşısında Millet Meclisince, Cumhuriyet Senatosuyle kendi arasında
anlaşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı oylanmış olmasının Anayasa'nın 92.
maddesinin beşinci fıkrasına aykırı olmadığı sonucu ortaya çıkar.
Bu
görüşü destekleyen diğer bir durum da şudur.
Anayasa'nın
92. maddesiyle Kanun yapılması hususunda, Millet Mec lisinin iradesi lâhık
olmadıkça bir tasarının kanunlaşması mümkün olmayacağı esasının kabul edilmiş
olduğu görülmektedir. Bu prensip Anayasanın 92. maddesinin çeşitli fıkralarında
açıkça belirtilmiştir. Metin deyiminin bir bütün olarak oylamayı
gerektirdiğinin kabulü, Millet Meclisi Üyelerinin kendi anlayışlarına göre,
Karma Komisyonu Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi metinleri içinden
istediği maddeye oy verebilme iradesini kısıtlayacaktır. Bu sonuç ise
Anayasanın Kanun yapılması hususunda Millet Meclisine tanıdığı durum ve irade
serbestliğini daraltacaktır. Bu nedenle de 92. maddenin beşinci fıkrasındaki
metin deyiminin maddelerin tümünü ifade eden bir anlam taşıdığının kabulü
Anayasa'ya uygun olmayacaktır.
Yukarıdan
beri açıklanan nedenlerle anlaşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı oylanmasının
2. maddenin A bendini biçim yönünden Anayasaya aykırı bir duruma düşürdüğü
kabul edilemiyeceğinden iptaline karar verilmesi Anayasaya uygun düşmemiştir.
III.
İptal hükmünün yürürlüğe gireceği günün kararlaştırılması konusu:
Af
konusu yasama meclisinin takdirine bırakılmış bir husustur. Bunun kapsamını da
yasama meclisi belli eder. Bu nedenle takdir yetkisinde hangi suç ve cezaların
ne suretle aftan yararlanacağım belli etmek de dahildir, bu görüş Anayasa
Mahkemesinin 9/6/1964 gün ve 1964/12-47 sayılı kararında da kabul edilmişti.
Yasama meclisince de 1803 sayılı Af Kanununun iptal konusu 2. maddesinin A
bendinde gösterilen ceza kanunu maddelerine uyan fiilleri işleyenlerin bu iptal
konusu maddede gösterilen şekillerde aftan yararlanabilecekleri takdir ve kabul
edilmiştir.
Hadisede
Anayasa Mahkemesince yalnız biçim yönünden iptal kararı verilmiş olduğuna göre
yasama meclislerine takdir yetkisini kullanabilecek ve biçimine göre bir yasama
faaliyetine imkân verecek bir müddet kabul edilerek iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği günün ayrıca kararlaştırılması Anayasaya uygun olurdu. Zira,
Anayasanın 152/2. maddesinde "gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir" denilmekte ve
44 sayılı Kanunun 50. maddesinin 3. Fıkrasında da gerekli gördüğü hallerde
Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabileceği belirtilmiştir. Bu iki halde de böyle bir karar verilmesi
Anayasa Mahkemesinin takdirine bırakılmıştır. Yukarıda açıklanan durum ve
hadisenin niteliği itibariyle böyle bir karar vermeye gerek vardı. Zira, biçim
yönünden bir kanun hükmünün iptalinin amacı onun biçimine uygun bir şekilde
çıkarılmasını temindir ve biçim yönünden yapılan bu iptalin husule getireceği
sonuç da yasama meclisinin iradesi dışında bir durum meydana getirmektedir.
Biçim yönünden yapılan bu iptal karşısında, iptal konusu 2 nci maddenin A
bendinde 5 senelik affa tabi olduğu gösterilen suçlara ait cezalar
kendiliğinden aynı Af Kanununun 1. maddesinin A bendi hükmünce 12 senelik affa
tabi olacaklardır ki bu sonuç yasama meclisince takdir yetkisi kullanılmadan ve
iradesi dışında meydana gelmiş oluyor. Bu durumda iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği günün ayrıca kararlaştırılmasına gerek vardı.
Bu
nedenlerle iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca kararlaştırılmamış
olması Anayasaya uygun değildir.
SONUÇ
: Bu karşıoy yazısında açıklanan nedenlerle I, II, III, numaralı bentlerde
gösterilen hususlarda Anayasa Mahkemesince verilmiş olan ve Anayasaya uygun
olmadığını açıkladığım kararlara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
l-
Anayasa Mahkemesi, demokratik hukuk devleti olarak nitelenen Türkiye
Cumhuriyetinde Anayasa kurallarının bir bütün olarak üstünlüğünün sağlanması ve
korunması amacı ile kurulmuştur.
Anayasa'nın
görevlendirdiği ve yetki verdiği organlardan hiçbirisi Anayasa'nın amacı
dışında görev yapamaz ve yetki kullanamaz.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 64. maddesi; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevlerini sayarken kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, devletin bütçe ve
kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek yetkilerinden ayrı
olarak, genel ve özel af ilânına karar vermek yetkisinin bulunduğunu da
belirlemiştir.
Anayasa
koyucunun burada kanun koymak deyimi yerine karar vermek deyimini kullanması
açıkça göstermektedir ki, genel ve özel af ilânına ilişkin yasama işlemleri
uygulama kolaylığı bakımından kanun adı altında yapılmış olsalar dahi gerçekte
bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisi kararları niteliğindedir. Ve bu nedenle de
Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilmelerine Anayasa kuralları ve Anayasa
hukuku yönünden imkân ve cevaz yoktur.
Öte
yandan genel ve özel af ilânına karar vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
mutlak takdirine kalmış ve Türk Milleti adına kullandığı bir atıfet yetkisidir.
Böyle olduğu için de su suçu veya cezayı affetmesi veya affetmemesi konusunda
bir dış tesir veya müdahalenin yöneltilmesi düşünülemez. Genel veya özel af
ilânına ilişkin kararlar gerçek anlamda kanun sayıldığı takdirde, böyle bir
görüş Anayasa Mahkemesinin bunları denetlemeye gitmesi ve denetleme sonunda
vereceği iptal karan ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin mutlak takdirine bağlı
bir yetkinin kullanılmasına bizzarur müdahale etmiş duruma düşmesi sonucunu
verir ki bunun da Anayasa'nın belirlediği görev ve yetki sınırları ile
bağdaşması mümkün olamaz.
Anayasa
Mahkemesi, 1803 sayılı Yasanın 2 nci maddesinin (A) işaretli bendinin
Anayasa'ya uygunluk denetimini yapmaya girişmekle Anayasa'nın değişik 147.
maddesinin birinci fıkrası ile belirlenmiş uygunluk denetimi yetki alanını
aşmış ve böylece kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanma
durumuna gelmiştir. Bu davranış da Anayasa'nın 4. maddesinin son fıkrasında yer
alan (hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz) yolundaki bağlayıcı temel kurala ters düşmüştür.
2-
Anayasa'nın 92. maddesinin beşinci fıkrasında geçen (metin) deyimini Anayasa
Mahkemesi çoğunluğunun yorumlayış biçimine hem bu kelimenin herkesçe bilinen
anlamı yönünden, hem de bu fıkra ile Anayasa koyucunun güttüğü gaye bakımından,
katılmaya imkân yoktur. Burada geçen (metin) kelimesi herhangi bir hukuk
kuralının yazılı ifadesinden başka bir mâna taşımaz. Öte yandan, iki meclisli
parlamento düzeninde ana hedef ve mesele yasama işlemini kemale ulaştırmaktır.
Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu arasında anlaşmazlık konusu olan kanun
tasarı ve tekliflerinde Karma Komisyon kurulması ve son sözün Millet Meclisine
bırakılması millet yararına en uygun düşecek kanunun olabildiğince kısa bir
zaman içinde çıkarılmasını sağlamak üzere öngörülmüş bir yoldur. Millet
Meclisini, kanun çıkarmanın bu son safhasında en elverişli, yararlı ve olgun
saydığı hukuk kurallarını kabul etmekten engelleyecek bir yola sapılması
Anayasa koyucunun, Anayasa kuralları ile belli edilen gayesine ve direktifine
aykırı düşer. Parçalanması imkânsız olan konularda nasıl ayrı ayrı hükümler
tesis edilemezse bölünebilecek ve bölünmesi millet yararına olacak konularda
bir bütün halinde oylamaya gidilmesi yolunda bir mecburiyet de hukukça
savunulamaz.
Özetlenecek
olursa: Çoğunluğun birinci iptal sebebi olarak ortaya koyduğu esas, yalnız ve
yalnız Anayasa'nın 92. maddesinin beşinci fıkrasında geçen (metin) sözünün
yorumlanış biçimine dayanmaktadır. Yukarıdan beri açıklandığı üzere çoğunluğun
metin sözüne verdiği mâna bir yorum zorlaması niteliğindedir, (metin) deyimi
anlaşmazlık konusu olan maddeleri ayrı ayrı ve tek tek ifade etmek için
beşinci, fıkrada kullanılmıştır. Bu duruma göre de, 1803 numaralı Yasaya
ilişkin teklifle ilgili maddelerin Millet Meclisi Genel Kurulunda ayrı ayrı oylanarak
kabul edilmiş olmasının Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur ve iptale karar
verilmesi yerinde değildir.
3-
Anayasa'nın değişik 152, maddesinin ikinci fıkrası 44 sayılı Kanunun beşinci
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları iptal hükümlerinin hukuk alanında
boşluk yaratmaması ve kamu düzeninde karışıklık ve tereddüt doğurmaması için
bunların yürürlüğe gireceği tarihin Anayasa Mahkemesince ayrıca belirtilmesi
öngörülmüştür. Anayasa'daki ifadeye göre, Anayasa Mahkemesi gerekli gördüğünde
bu yetkiyi kullanacak işerde yetkinin kullanılmasının Mahkemenin mutlak
takdirine bırakılmış olmadığı da muhakkaktır.
Olayda,
1803 sayılı Yasanın 2. maddesinin (A) işaretli bendinin biçim yönünden iptali
Yasama Meclisinin açıkça belli ettiği iradesine aykırı düşen bir kapsam
genişlemesinin doğmasına yol açmaktadır. Burada yasama organına biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı görülen yasama işlemini düzeltmek imkânının tanınması
zorunludur, aksi bir tutumla Anayasa Mahkemesinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait bir yetkiye müdahale edip yasama organının affa lâyık görmediği
suç ve cezaların affını sağlamış olmak gibi bir görüş ve tereddüde sebep
olacağı muhakkaktır. Bu bakımdan dahi, Anayasa'nın değişik 152. maddesinin
ikinci fıkrasında yazılı yetkinin kullanılmasında ve iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği günün ayrıca belirtilmesinde gerek ve zorunluk vardır.
4-
Sonuç: Anayasa Mahkemesi'nin (Cumhuriyetin 50. yılı nedeniyle bazı suç ve
cezaların affı hakkındaki 15/5/1974 günlü ve 1803 sayılı Kanunun ikinci
maddesinin (A) işaretli bendinin Anayasa'ya biçim yönünden aykırı olduğu
gerekçesiyle iptaline ilişkin 28/11/1974 günlü 1974/34-50 sayılı kararına
yukarıda yazılı nedenlerle karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1-
Görev sorunu : Mahkemenin görevli olup olmadığı önceden görüşülüp karara
bağlanmış bulunsa da, dava sonuçlanıncaya kadar yeniden tartışılır ve değişik
sonuca ulaşılabilir. Gerekçeleri sayın Şahap Arıç'ın karşıoy yazılarında
belirtilmiştir. Bu düşüncelere katılıyorum.
2-
Süre konusu: Anayasa'nın 152. maddesinde, Anayasa Mahkemesince, Anayasa'ya
aykırılığı nedeniyle iptal edilen kanun veya içtüzük veya bunların iptal edilen
kuralları, gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günde yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde. Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
günü ayrıca kararlaştırabilir, denilmektedir.
Bu
maddenin yorumunu yaparken konu ile ilgisi oranında kısaca Af Yasalarına
değinmekte yarar vardır.
Bilindiği
gibi Af Yasalarını çıkarmak da yasama meclislerinin salt ve anayasal
yetkilerindendir. Geniş kapsamlı ve genel nitelikteki af yasaları, toplumun
daha çok sosyal ve siyasal huzursuzluklarını gidermek, toplumda kaynaşmayı
sağlamak ve toplum düzenini korumak amacına yöneliktir. Bu nedenlerle yasama
meclislerinin bu konudaki siyasal takdir ve tercihleri büyük önem taşır.
Anayasa sınır ve çerçevesi içinde hangi suç ve cezaların ne ölçüde aftan
yararlanacağını ya da affın kapsamı dışında kalacağını saptamak, kuşkusuz
yasama meclislerinin takdirine bağlı hak ve yetkilerinden olup, denetimi de söz
konusu değildir.
Yasama
meclislerince şekle uygun düşmeyen aksak ve eksikliklerin giderilmesi suretiyle
yeni bir düzenlemenin ortaya konulabilmesi, Anayasa Mahkemesinin bu yolu
açmasına bağlıdır. Bu davada olduğu gibi bu yola gidilmemesi, cezaların tümü
ile ortadan kaldırılması veya indirilmesi sonucunu doğurmaktadır. İmkân verilse
nasıl bir düzenlemenin ortaya çıkacağı şimdiden kestirilemez ama iptaline karar
verilen gibi bir kanunun düzenlenmesi olasılığı da inkâr edilemez. Oysa, sosyal
ve siyasal yönleri ağır basan geniş kapsamlı af yasasının kamu düzeni ile
ilgili olduğu ve bu düzeni tehdit eder nitelikte bulunduğu tartışmayı
gerektirmeyecek bir gerçektir. Kaldı ki çoğunluğun gerekçesinde yer alan kamu
düzenini tehdit edici bir yasal boşluk koşulu da söz konusu değildir.
Bu
kısa açıklamanın ışığı altında Anayasa'nın 152. maddem indeki gereken hallerde
iptalin yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. hükmü
yorumlandığında, her ne kadar yalın gözle bakıldığında Anayasa Mahkemesinin
takdirine geniş yer verildiği izlenimi uyanmakta ise de, gerekir ve
kararlaştırabilir deyimleri üzerinde durulunca, bu sözcüklerin sebep ve netice
bağlarıyla birbirine bağlı ve birbirlerini uyumlu şekilde bir bütünü oluşturan
sözcükler olduğu görülür. Gerçekten düzenlemeye gerek varsa, doğal sonucu
olarak yürürlük tarihini de saptamak lâzımdır, birinin var olduğu yerde diğeri
yok olamaz. Sadece iptal hükmünün aynen kanunlaşması olasılığı gereken hal
koşulunu yeterince ortaya çıkarmıştır ve bunun takdirle bir ilgisi yoktur.
Böyle olunca da, kararlaştırabilir şeklindeki yazılışın bir kalem sürçmesi ve
redaksiyon hatası olarak kabul edilmesi gerekir. Diğer taraftan yukarıda
değinildiği gibi yasa koymak, yasama meclislerinin salt yetkilerinden olduğuna
ve yeni bir düzenleme için süre verilmesinden başka bir engel bulunmadığına
göre, ilk aşamada belli bir biçim ve sonuçta işin düğümlenerek, yasama
meclislerine yeni bir düzenleme olanağının tanınmaması, Anayasa Mahkemesinin
yetkisininin aşan bir tutum olarak belirmekte ve bu nedenle de süre verilmesi,
mahkemenin geniş takdiri dışında bir zorunluk olarak ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
Sonuç:
Yukarıda
açıklanan nedenlerle görev ve süreye ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Cumhuriyetin
50. ci Yılı dolayısiyle yayınlanan 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin A
bendinin; Millet Meclisinde Anayasanın 92. maddesinde yazılı biçimde oylanmamış
olması nedeniyle ve esasa girişilmeksizin biçim yönünden (T.C.K. nun 127 ve
Askerî Ceza Kanununun 56. maddeleri ile sınırlı olmak üzere) iptaline karar
verilmiştir. Böyle olunca sözü edilen bendin Anayasa'nın 92. maddesinin 5 nci
fıkrasındaki oylama usulüne uygun bir surette yasama organında yeniden oylanıp
düzenlenmesi mümkün olduğundan yasama organına bu yetkisini kullanabilme
imkanının sağlanması zorunluğu ortaya çıkmaktadır. Yasama organının bu
yetkisini kullanabilmesi de Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girmesi
konusunda Anayasanın 152 nci maddesi ile 44 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin
üçüncü fıkrası gereğince uygun bir sürenin tanınmasına bağlı bulunmaktadır.
Böyle bir süre verilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi'nin karan, Resmî
Gazete'de yayınlandığı tarihte sözü edilen Af Kanununun 2. maddesinin A
bendindeki kural yürürlükten kalkacak ve bu suretle Yasama organının maddeyi
yeniden düzenlenmesine imkan kalmayacak ve bunun sonucu olarak da bu gibi
suçlardan sanık olanların Kanun Koyucunun istek ve iradesi hilafına Af
Kanununun 1. maddesi ile azami miktarda aftan yararlanmış olacaklardır.
Anayasa
Mahkemesi kararının yürürlüğe girmesinde bir süre kabul edilebilmek için
herhalde (iptal hükmünün kamu düzenini tehdit edici yasal bir boşluğun meydana
gelmesi) ne gerek yoktur. Anayasanın 152. maddesinde Anayasa Mahkemesinin iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi kararlaştırabilmesi için böyle bir şartın
bulunması aranmamış ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 44 sayılı Kanununun 50. maddesinde ise; Anayasa Mahkemesinin;
gerekli gördüğü hallerde iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabileceği gibi bir Kanun veya içtüzüğün veya bunların belirli
hükümlerinin iptali halinde meydana gelecek olan boşluğu kamu düzenini tehdit
edici mahiyette gördüğü takdirde de iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi
kararlaştıracağı hükme bağlanmıştır.
Görülüyor
ki, iptal hükmünün yürürlüğe girmesinde bir süre verilmesi için her halde
(Kanunda kamu düzenini tehdit edici bir boşluğun) meydana gelmesi gerekmemekte
ve (gereken hallerde) de böyle bir sürenin verileceği öngörülmektedir.
Böyle
olunca; gerek Anayasa'nın 152. maddesinde ve gerek 44 sayılı Kanunun 50.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer almış olan (gereken haller) in olayda
gerçekleşmiş olup olmadığı sorununa gelince:
Anayasa'nın
64. maddesi hükmüne göre genel ve özel af ilân etmek yetkisi Türkiye Büyük
Millet Meclisine aittir. Affın ölçüsünün saptanması da bu yetki cümlesinden
bulunmaktadır. Kanun koyucu da bu yetkisine dayanarak 1803 sayılı Af Kanununda
bîr bölüm suçları ve cezaları tamamen affederken bir bölüm suçların
cezalarından 12 yılını, diğer bir bölüm suçların cezalarından da yalnız 5
yılını affetmeyi uygun bulmuş ve bu arada Türk Ceza Kanununun 127 nci maddesi
ile Askeri Ceza Kanununun 56. maddesinde yazılı (vatana hiyanet) suçlarının da
tamamen değil ancak bu suçlardan verilen cezaların 5 yılının affedilmesini
görmüştür.
Kanun
koyucu, yukarıda da açıklandığı gibi 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin A
bendinde bu gibi vatana hiyanet suçlarının tamamen değil sadece cezalarından 5
yılının affedilmesini öngördüğüne ve Af Kanununun bu hükmü Anayasa Mahkemesince
esasa girişmeksizin biçim yönünden iptal edilmiş olduğuna göre yasama organına
bu hükmü yeniden düzenlemek imkânını sağlayacak bîr süre verilmediği takdirde
iptal hükmünün Resmî Gazete'de yayınlandığı tarihte yürürlüğe girmesi ile bu
suçlar Kanun Koyucunun istek ve iradesi dışında Af Kanununun 1. maddesi ile
(Türk Ceza Kanununun 127. maddesinin beşinci fıkrasındaki hürriyeti bağlayıcı
cezanın son haddi itibariyle tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Yukarıda
yazılı nedenlerle; Anayasa'nın 152. maddesi gereğince iptal hükmünün yürürlük
tarihinin ayrıca saptanması gerekeceği görüşündeyim.
KARŞIOY
YAZISI
l-
Dosyanın eksiği bulunup bulunmadığı sorunu:
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddesine dayanılarak mahkemelerce itiraz yoliyle
gönderilen işlere ilişkin dosyaların; Anayasa'ya uygunluk denetimini yapan
Mahkememizi, tam anlamıyla aydınlığa kavuşturacak yeterlikte bilgi ve belgeleri
kapsaması, bu bakımdan bir eksiği bulunmaması gerekir.
İtiraz
yoluna başvuran İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesince "duruşma
tutanaklarının konu ile ilgili bölümlerinin onanlı örnekleri"nin Anayasa
Mahkemesi Başkanlığına gönderilmediği anlaşılmaktadır. Bunu, işin esasının
incelenmesine gidilmeden önce dosyanın geri çevrilmesini gerektirecek nitelikte
bir eksiklik olarak görmekteyim.
2-
İlk inceleme evresinde çözümlenmiş olan görev sorununun, esas inceleme
evresinde yeniden görüşme konusu yapılıp yapılamıyacağı sorunu:
44
sayılı Kanunumuzun 41. maddesine dayanılarak yapılmış olan Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 15. maddesine göre, iptal davalarında ve itiraz yolu ile bakılacak
işlerde dilekçelerin, Anayasa Mahkemesinin görevine giren bir konu ile ilgili
olup olmadığı... hususunun da raportörlerce önceden incelenmesi gerekmektedir.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesince itiraz yoluyle Anayasa Mahkemesi
Başkanlığına gönderilen bu iş hakkında raportörce, görev konusuna da yer
verilmek suretiyle, düzenlenen ilk inceleme raporu Mahkememizin 24/9/1974 günlü
toplantısında görüşülmüş ve işin esasının incelenmesine karar verilmek
suretiyle konu artık kesin biçimde çözüme bağlanmış bulunmaktadır. Öte yandan,
böyle bir durumun kabul edilmesi, 44 sayılı Kanunumuzun 42. maddesine göre ilk
inceleme evresinde "görevsizlik" nedeni ile reddedilen bir konuya
ilişkin dilekçenin, sonradan "görev" içinde görüldüğü gerekçesiyle
tekrar görüşülmesi istemine de yol açabilir.
Bu
nedenlerle, görev konusunun, esasın incelenmesi ve müzakeresi evresinde artık
görüşülemiyeceği kanısındayım.
3-
15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Af Yasasının 2. maddesinin (A) işaretli bendindeki
kuralın biçim yönünden Anayasaya aykırılığı sorunu:
İtiraz
yoluna başvuran mahkemece biçime ilişkin olarak: karma komisyon, Cumhuriyet Senatosu
ve Millet Meclisi metinlerinin birer bütün halinde oylanması, Anayasa'nın 92/5.
maddesinin zorunlu bir gereği olduğu halde, Millet Meclisi genel kurulunda son
kez yapılan oylamada bu metinlerin tümü yerine anlaşmazlık konusu madde
metninin tüm metinden ayrılarak oya sunulduğu, bu biçimdeki oylamanın ise
Anayasa'ya aykırı düştüğü ileri sürülmektedir.
Burada
öncelikle Anayasa'nın 92. maddesinin 5. fıkrasında yer alan "Metin"
deyimi üzerinde durulması gerekmektedir. Gerçekte Anayasa koyucu
"Metin" deyimi ile, ilk kez Millet Meclisince ve sonradan karma
komisyon, Cumhuriyet Senatosu tarafından kabul edilen anlaşmazlık konusu
maddelerden oluşan metinleri birer bütün halinde mi yoksa ayrı ayrı her madde
metnini mi kastetmiştir' Yani fıkradaki "Metin" deyimini hangi anlam
ve kavramda kullanmıştır.
Kanımızca
konuya, aynı fıkrada yer alan "Cumhuriyet Senatosunca üye tam sayısının
salt çoğunluğu ile kabul edilmiş olan madde değişikliklerinde, Millet
Meclisinin kendi ilk metnini benimsemesi için üye tam sayısının salt
çoğunluğunun oyu gereklidir" ibaresi ışık tutmaktadır. Şu nedenle ki:
İbaredeki
kurala göre, senatoda üye tam sayısının salt çoğunluğu İle değiştirilerek kabul
edilen maddeler yerine Millet Meclisi kendi ilk metnindeki - bu maddelere
tekabül eden- maddeleri benimseyebilmesi için de üye tam sayısının sak
çoğunluğunu (yani 226 oyu) sağlaması gerekmektedir. Kuşkusuz ibarede yer alan
"madde" sözcüğünden, Millet Meclisinde de salt çoğunlukla kabulü
zorunlu olan maddelere ilişkin metinler öngörülmüştür. Cumhuriyet Senatosunda
adî çoğunlukla değiştirilerek kabul edilen maddeler de bulunmaktadır. İtiraz
konusu 2. maddenin (A) bendi ise değişikliği salt çoğunluğuyla "101
oyla" kabul edilen bir maddedir.
Bu
durumda Millet Meclisi de, kendi ilk metnindeki maddeleri, Senatonun adî ve
salt çoğunlukla değişikliklerini kabul ettiği maddelere göre bir ayırıma tabi
tutarak, değişikliği Senatoca salt çoğunluğuyla kabul edilen maddeye tekabül
eden maddenin kabulüne salt çoğunlukla karar vermesi gerekmektedir. Nitekim, Millet
Meclisi de kendi ilk metnindeki 2. maddenin (A) bendini, bu usulü uygulayarak
oya sunmuş ve 233 oyla kabul etmiştir.
Şu
hale göre, "Metin" deyiminden, Senatoda salt çoğunlukla değişikliğe
uğratılan madde metnini anlamak, Anayasa Koyucunun maksadına daha uygun bir
yorum olacağı kanısına varılmıştır.
Sonuç
olarak: 1803 sayılı Af Yasasının itiraz konusu yapılan 2. maddesinin (A)
işaretli bendi metninin, Millet Meclisinin kendi ilk metninin tümünden ayrı
olarak oya sunulup kabul edilmesinde Anayasa'nın çoğunluk kararma karşıyım.
92/5.
maddesindeki kurala aykırılık görülmediğinden, bu hususa ilişkin.
KARŞIOY
YAZISI
Yukarıki
kararda (1974/34-1974/50) kanun teklif ve tasarılarının yasama organındaki
görüşülmeleri sırasında, Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosu tarafından
değişik hükümlerin kabul edilmesi halinde; Cumhuriyet Senatosunca, Karma
Komisyonca ve Millet Meclisince kabul edilen değişik maddelerin tümünün, üç
ayrı liste halinde Millet Meclisinde oylanması gerektiği öne sürülerek, 1803
sayılı Af Kanununun görüşülmesi sırasında bu yolda hareket edilmeyip maddelere
ilişkin metinlerin ayrı ayrı oya sunulmuş olmaları, Anayasaya aykırılık nedeni
sayılmış ve iptal karan bu gerekçeye dayandırılmıştır.
Bu
düşünce biçimi, kanımca, Anayasanın hem 92. maddesine, hem de temel ilkelerine
aykırı bulunmaktadır.
Buna
karşı, Cumhuriyet Senatosunca, Karma Komisyonca ve Millet Meclisince, aynı
maddeye ilişkin olmak üzere kabul edilen üç metnin, aynı anda Millet Meclisinin
seçimine (kabulüne) sunulmak suretiyle işlem yapılması, Anayasanın 92.
maddesindeki kuralların gereği olup 1803 sayılı Af Kanununun itiraz konusu 2.
maddesine ait üç metnin ayrı ayrı oya sunulmuş olmaları, Anayasaya aykırılık
nedeni teşkil etmektedir.
2/7/1974
günlü, (1974/19-1974/31) sayılı Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin karşıoy
yazımda, bu konuyla ilgili geniş açıklamalar yapılmış olup burada tekrarı
gereksiz bulunmuştur. (bak; Resmî Gazete : 12/7/I974, sayı: 14943; sh: 9-2)
İptal
hükmünün belirtilen bu görüşlere dayandırılması gerektiğinden, kararın
gerekçesine karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
15'/5/1974
gün ve 1803 sayılı Af Kanununun l/A ve 2/A maddelerinin Anayasaya aykırılığını
ileri sürerek Anayasa Mahkemesine itiraz yolu ile başvuran İstanbul Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nin, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 44 sayılı, Yasanın 27. maddesine, göre itiraz belgeleri meyanında
konu ile ilgili .duruşma tutanaklarını da Anayasa Mahkemesi'ne göndermesi gerekirken
göndermemiş olması önemli bir eksikliktir.
Bir
ceza davasına nasıl bakılacağı ve duruşmaya nasıl başlanacağı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun ikinci kitabının altıncı faslında yazılı olup (davaya bakılmak)
yasal yöntemi bu fasılda yazılı aslî duruşma kurallarına uymakla gerçekleşir.
İptal kararımızın beşinci sahifesinde de belirtildiği üzere Anayasa
Mahkemesi'ne itiraz yolu ile dava açan Devlet Güvenlik Mahkemesi, itiraz evrakı
olarak soruşturma evresindeki sanık sorgu tutanaklarını, tutuklama müzekkerelerini,
fezlekeyi, iddianameyi, Yargıtay ilâmını, kovuşturma izin belgesini, sanık
vekillerinin Anayasa'ya aykırılık iddialarına ilişkin dilekçelerini, Cumhuriyet
Savcısının bu konu ile ilgili yazılı düşüncesini ve duruşma tutanağı olarak da
5/8/1974 günlü duruşma oturumundaki Mahkemenin kısa kararını içeren bölümü
örneğini göndermekle yetinmiştir ki, bu belgelerin 44 sayılı Kanunun 27.
maddesinde yazılı (bir davaya bakmakta olan Mahkeme) yasal koşulunu saptamaya
elverişli olamıyacağı kanısındayım. İtiraz evrakının eksiği bulunmadığı
yolundaki çoğunluk kararına bu yüzden katılmadığım gibi; T. C. Anayasa'sının
147 ve 151. Anayasa Mahkeme'sinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 44
sayılı Kanunun 20. maddelerine göre kanunların ve T.B.M.M. İçtüzüklerinin biçim
ve esas, Anayasa değişikliklerinin ise biçim yönlerinden Anayasa'ya uygunluk
denetimini yapmakla görevli ve yetkili Anayasa Mahkemesi'nin, 1803 sayılı Af
Kanununun yukarıda söz konusu edilen maddeleri ile ilgili olarak itiraz yolu
ile açılmış bu davanın ilk incelemesi sırasında esasın incelenmesine
geçilmesine karar verilmekle davanın görülmesinin kendi görevine girdiği
hususunu da kabul etmiş sayılacağı cihetle; esasın incelenmesi evresinde görev
konusunda artık bir oylama yapılmasının gerekmediği kanısındayım.
KARŞIOY
YAZISI
l-
Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların affı hakkındaki 1803
sayılı Kanunun l ve 2. maddelerinin (A) işaretli bentlerinin iptallerine
ilişkin olarak İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesince itiraz yoluyla açılmış
olan bu davanın 24/9/1974 gününde yapılan ilk incelemesi sonunda davanın
esasının incelenmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu karan ile davaya
bakmanın kendi görevi içinde olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu
nitelikteki karan, genel mahkemelerin görev kararlarından farklı olarak, kesin
niteliktedir. Gerçekten Anayasa hukukunun kendisine özgü kuralları vardır.
Bunlardan biri de Kanunların Anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli olan
Yüksek Mahkeme kararlarının kesin olmasıdır. Uğraştığı sahanın önemi ve özelliği
de bunu gerektirir. Bu itibarla mahkemenin bu evrede görevli olup olmadığı
hususunun incelenmesine ve görüşülmesine ilişkin isteğin oylanması olanağı
yoktur. Buna rağmen, bu evrede de konunun görüşülebileceği ve oylama
yapılabileceği hakkındaki çoğunluk görüşünün isabetli olmadığı kanısındayım.
2-
1803 sayılı Kanunun Millet Meclisince kabul edilen metni Cumhuriyet Senatosunca
değiştirilmek suretiyle yeni bir metin oluşturulmuştur. Ancak Cumhuriyet
Senatosunca yapılan değişiklikler Millet Meclisince benimsenmemiş, Millet
Meclisi kendi ilk metninde ısrar etmiştir. Bunun üzerine iş karma komisyona
havale edilmiş, karma komisyonca da bazı değişikliklerle yeni bir metin
oluşturulmuştur.
Son
sözü söylemek durumunda olan Millet Meclisi de yapılan oylamada yukarıda
açıklanan şekilde oluşturulan üç metin, Millet Meclisi metni, C. Senatosu
metni, Karma Komisyon metni, tüm olarak değil de bu metinlerin içerdiği
maddelerin her biri ayrı ayrı oylanmıştır. Çoğunluk, oflamanın bu sakilde
yapılmasını Anayasanın 92. maddesinin 5 fıkrasına aykırı bularak 1803 sayılı
Kanunun dava konusu 2. maddesinin "A" işaretli bendindeki kuralın
(Türk Ceza Kanununun 127 ve Askerî Ceza Kanununun 56. maddelerinin olayla
ilgili hükümleri yönünden) sınırlı olarak iptaline karar vermiştir.
Çoğunluğun
bu görüşüne katılmamaktayım: Gerçekten Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 92.
maddesinin 5. fıkrasının sondan bir evvelki cümlesiyle "Cumhuriyet
Senatosunda üye tam sayısının sah çoğunluğu ile kabul edilmiş olan madde
değişikliklerinde, M, Meclisinin kendi ilk metnini benimsemesi için, üye tam
sayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir." denilmekte olduğu gibi aynı
fıkranın son cümlesinde de "o halde açık oya baş vurulur."
denilmektedir. Bu metinlerden, M. Meclisinde salt çoğunluk aranacak oylamaların
C. Senatosunca salt çoğunlukla değişiklik yapılan maddelerin oylamasına
münhasır olduğu, buradaki "Metin" sözcüğünün tasarı ve teklifin tüm
halindeki metnine değil değişiklik yapılan maddelerin metinlerine yönelik
bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır. Aksi halde yani bu "Metin"
sözcüğünün tasarı ve teklifin tümüne matuf bulunduğunun kabulü halinde,
Cumhuriyet Senatosunda salt çoğunluk sağlıyamamış maddelerin kanunlaşabilmeleri
için, M. Meclisinin salt çoğunluğunun kabul yönünde oy kullanması zorunluluğu
doğar. Bu ise Kanun yapmada irade üstünlüğünü haiz olan M. Meclisinin irade
üstünlüğünü kısıtlar. Bilfarz Cumhuriyet Senatosunca tasarının beş maddesi
değiştirilmiş ve bunlardan bir tanesi salt çoğunlukla kabul edilmişse
"değişiklik yapılan maddelerin tümünün birlikte oylanması halinde salt
çoğunluğu gerektirmeyen diğer dört maddenin de salt çoğunlukla kabul edilmiş
olan maddeye tab'an salt çoğunlukla kabul edilmesi durumu doğacak, böylece
Cumhuriyet Senatosunda salt çoğunluk sağlamamış olan maddeler Millet Meclisinde
salt çoğunluğa tabi tutulmuş olacaktır. Maddelerin ayrı ayrı oylanmasında ise
bu zorunluk yoktur.
Diğer
taraftan söz konusu 5. fıkrada yer alan "Maddelerin değişikliği"
sözcüğü de oylamanın madde madde yapılacağını ifade etmektedir. Anayasa
Koyucusu değiştirilen" maddelerin tümünün birlikte oylanmasını öngörmüş
olsaydı madde sözcüğüne yer vermez, kabul edilmiş olan değişikliklerde demekle
iktifa ederdi. Nitekim, Anayasa Koyucusu aynı maddenin daha sonraki
fıkralarında tasarı ve tekliflerin tüm halinde red veya kabulleri hakkında ayrı
hükümler koymuştur. Bilhassa maddenin 7 ve 8. fıkralarında Cumhuriyet Senatosunca
"tümü reddedilen metin" ibarelerinin kullanılmış olması metin
sözcüğünün yalnız başına tasarı ve tekliflerin tümünü kapsamadığı, metin
sözcüğünün yerine göre değişik bir kapsamı bulunduğu, fıkra ve maddeler için de
bu sözcüğün kullanıldığını göstermektedir.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddelerin ayrı ayrı oylanmasının Anayasanın 92. maddesine
uygun olduğu, bu nedenle dava konusu 2. maddenin (A) bendinin biçim yönünden
iptalini gerektirir bir sebep bulunmadığı kanısındayım.
Sonuç
olarak; yukarıda açıklanan gerekçelerle iptal hakkındaki çoğunluk kararma
karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1)
T. C. Anayasasının 151. madde ilk fıkra veçhile, itirazına geçerlik veren
"uygulayacağı kanını" unsuru bakımından yapılacak incelemede itirazcı
mahkemenin tatbik edeceği yasal kuralın 1803 sayılı Kanunun 2. maddesi (A)
bendinin bazı suç ve cezalar akıbetini 1. madde ile saptanmış genel ilkelerden
ayrı esasa bağlayan hükmü olduğu görülür.
Anılan
hükmün kapsamındaki her madde için bölünmesi, bunun "tek" liği ile
bağdaşamayacağından başka, kendini savunma yahut savundurmada güçsüz kimselerin
kaderlerini başkalarının teşebbüslerine bağlamak gibi, Kanun Koyucunun en Vaşda
reddetmiş olması bedahetine aykırı bir sonuç verir. Bu netice özellikle, büyük
kitlelerin yapılabileceği bilme ve yapma olanak ve yeteneklerinden
yoksunlukları ve bu hallerinden yalnız kendilerinin sorumlu tutulamıyacaklan
hakikati karşısında ve genel af gibi tüm yurt düzenine doğrudan etkili
konularda başka bir anlam gösterir ve bu anlam, af dileklerinin Cumhuriyetin
50. yılı vesilesiyle kabullenildiğinin ilân edilişi halinde ayrıca özelleşir.
1803
sayılı Kanunun 2. maddesi (A) bendine yönelik itirazın, bu hükmün bütünü ile
değil de T. Ceza Kanununun 127 ve Askerî Ceza Kanununun 56. maddeleri yönünden
ve bu kayıtla incelenmesi yolundaki çoğunluk kararına katılamayışımın nedenleri
bunlardır.
2)
T. C. Anayasası 92. maddesi 5 .fıkra kapsamındaki "oylanacak metin"
ve "oylama usulü" ile "iptal kararının hemen yürürlüğünün
sağlanması gereği" bakımından 12 Temmuz 1974 gün ve 14943 sayılı Resmî
Gazete'de yer alan 2/7/1974 tarih ve 19/31 sayılı Mahkememiz kararına bağlı
karşıoy yazısında belirttiğim ve hemen yukarıda 1. bentte açıkladığım kişisel
görüş ve düşüncelerimi korumakta ve ancak, eldeki iş için Mahkememizce müttehaz
24/9/1974 günlü ara kararına uyma zorunluğu ile, kendi görüş ve düşüncelerimi
1803 sayılı Kanunun 2. madde (A) bendinden geçirip T. C. K. nun 127 ve Askerî
Ceza K. nun 56. maddelerine yöneltebilmekteyim. Bu açıdan vaki eleştirmeye
göre:
a-
inceleme konusu maddeler Karma Komisyonca ve C. Senatosu tarafından ve daha
önce kendince hazırlanmış muhtevaları ile ve sıralarında Millet Meclisinde
oylanmış ve sonunda Meclis, kendi hazırladığım olduğu gibi kabul etmiştir. Bu
durumda, "oylama usulü" bakımından, yasalaştırmada bir aksaklık
yoktur.
b-
Söz konusu maddeler yer aldığı bent hükmü ile birlikte, Karma Komisyonun ve C.
Senatosunun ve Millet Meclisinin hazırladığı af tasarılardan her birinin bütünü
içinde değil de bundan ayrılmış bir bölümde oya sunulmak suretiyle
"oylanacak metin" in saptanmasında Anayasaya aykırı davranılmıştır.
Burada,
yani "oylanacak metin" anlayışında Mahkememiz sayın çoğunluğundan
ayrılmakta fakat, belirtildiği gibi, bu yönden hata varlığında ve bunun sonucu
olarak iptal gereğinde çoğunluğumuzla müttefik bulunmaktayım.
c-
Yukarda (a) bendinde işaret olunduğu üzere oylama usulü Anayasa'nın 92. maddesi
5. fıkra hükmüne uygun yürütülmüş ve Meclis üzerinde tartışılan maddeleri kendi
hazırladığı biçimde yasalaştırmış bulunmaktadır. Bu durum, kişisel düşünüşümüze
göre, Mahkememizin iptale mütedair kararının yürürlüğünün bir ileri tarihe
bırakılmasını gerektirir. Zira, Bu karşıoy yazımızın 2. bendinde atıfta
bulunduğumuz Mahkememiz 2/7/1974 tarihli kararının hemen yürürlüğünün
sağlanması (aynı kararın muhalefet şerhinde kaydettiğim veçhile) o karara konu
olayda Millet Meclisine, tasarıyı kendi hazırladığı biçimde kanunlaştırma
fırsatı verilmediğinin yine Mahkememiz çoğunluğunca kabul edilişinin doğal bir
neticesi idi. Oysa Meclis, T. C. K. nun 127 ve Askerî Ceza Kanununun 56.
maddeleri açısından Af Kanununun kendi ilk isteğine uygun olarak yasalaştırma
olanağım bulmuş ve binnetice, 2/7/1974 tarihli kararımıza dayanak davranışı
aksine bu işte, Mahkememiz iptal kararının hemen yürürlüğe konulması sebebini
ihdas etmemiştir. Hâl böyle olunca Mahkememiz, T. C. Anayasasının 152. madde 2.
fıkra ikinci cümlesine uyub, iptal hükmünü bir süre yürürlükten alıkoyarak, bu
konuda son sözünü usulünce söylemesi olanağım Millet Meclisi için korumalı idi.
Özet:
Açıklanan bütün bu nedenlerle,
Mahkememiz
kararının sonuçlarına kişisel görüş ve kanaatlerimi sakındırarak katılmakta,
iptal hükmünün yürürlüğü için bir ayrı gün kararlaştırılmasına gerek olmadığı
görüşüne ise karşı çıkmaktayım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|