ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1973/3
Karar Sayısı:1973/37
Karar Günü:18, 19 ve 20 Aralık 1973
Resmi Gazete tarih/sayı:18.6.1974/14919
İptal
davasını açan : Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu.
İptal
davasının konusu : 2 Aralık 1972 günlü, 14379 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
22/11/1972 günlü, 1630 sayılı Dernekler Kanununun 2., 4., 6., 10., 11., 13.,
20., 31., 35., 36., 37., 38., 39., 40., 42., 46., 53., 56., 63 ve 70
maddelerinin kimi kurallarının Anayasanın 10., 11., 12., 13., 14., 18., 19.,
21., 22., 23., 24., 29. 33. ve 56. maddelerinin kimi kurallarına aykırı olduğu
ileri sürülmüş; yine Anayasanın değişik 147. değişik 149. ve 150. maddelerine
dayanılarak iptalleri istenilmiştir.
II-
Metinler:
l -
1630 Sayılı Dernekler Kanununun Anayasa aykırılığı ileri sürülen kuralları
kapsayan maddeleri :
22/11/1972
günlü, 1630 sayılı Dernekler Kanununun Anayasaya aykırılığı ileri sürülen
kurallarla ilgili 2., 4/son, 6., 10., 11., 15., 20., 35/I. C - II. a, 36. 37.,
38. 39. 40. 42/1, 46/1, 2, 53, 56/a, e. 63. ve 70 maddeleri - 2 Aralık 1972
günlü 14379 sayılı Resmî Gazetedeki metne göre - şöyledir:
"Madde
2 - Medeni hakları kullanma ehliyetini haiz ve 18 yaşını bitirmiş bulunan
herkes önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
Ancak;
a)
13/7/1965 gün ve 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 111 nci maddesinin (B)
fıkrası gereğince bir siyasi partiden kesin olarak çıkarılan veya çıkarılmayıp
da bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olan parti üyeleri, çıkarma
kararının veya Anayasa Mahkemesinin ka patma kararının kendilerine yazı ile
bildirilmesinden itibaren beş yıllık süre içinde;
b)
Ağır hapis cezasına veya taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıldan fazla
hapis cazasına mahkûm olanlar ile yüz kızartıcı suçlardan yahut bu Kanunla
kurulması yasaklanan dernekleri kurmak veya idare etmek suçlarından birinden
kesin olarak hüküm giymiş olanlar;
Dernek
kuramazlar."
"Madde
4/son - Üniversite, fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler veya yüksek
okullar ile sair her türlü resmi veya özel eğitim ve öğretim müesseselerinde
birden fazla öğrenci derneği kurulamaz."
"Madde
6 - Bu kanunun 10 ve 11 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak üzere;
a)
Uluslararası faaliyette bulunmak amaciyle dernek kurulamaz.
b)
Türkiyede kurulan dernekler, yurt dışında kurulmuş ulusal veya uluslararası
dernek veya teşekküllere katılamaz.
c)
Merkezi yurt dışında bulunan derneklerin Türkiyede şubesi açılamaz."
"Madde
10 - Uluslararası beraberlik veya işbirliği yapılmasında fayda görülen
hallerde:
a)
Uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulmasî;
b)
Mevcut derneklerin bu yönde faaliyette bulunması;
c)
(a) ve (b) bentlerinde sözü geçen derneklerin yurt dışında şube açması veya
yurt dışındaki benzer amaçlı dernek veya teşekküllere katılması;
Bakanlar
Kurulunun iznine bağlıdır.
Yurt
dışındaki bir dernek veya teşekküle katılmak isteyen dernekler, bu kuruluş
statüsünü İçişleri Bakanlığına vermeye mecburdurlar.
Türkiyedeki
derneklerin katıldığı veya işbirliği yaptığı yabancı dernek veya
teşekküllerin, kanunlarımıza veya ulusal çıkarlarımıza uymayan yahut kuruluş
amaçlariyle bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması halinde, Türkiyede kurulmuş
derneğin bu dernek veya teşekküllerle olan ilişkilerine İçişleri Bakanlığının
teklifi üzerine Bakanlar Kurulu karariyle son verilir."
"Madde
11 - Yurt dışında kurulan ve uluslararası beraberlik ve işbirliği sağlamak
amacını güden derneklerin:
a)
Türkiyede şube açmalarına;
b)
10 uncu madde uyarmca kurulmalarına veya uluslararası faaliyette bulunmalarına
Bakanlar Kurulunca izin verilen dernek, federasyon veya konfederasyonlara
katılmalarına yahut işbirliğinde bulunmalarına;
Yapılan
işbirliği ve yürütülen müşterek faaliyetlerin faydalı olacağına kanaat
getirilmesi halinde, mütekabiliyet şartiyle, Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak içişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu karariyle izin
verilebilir.
Yukarıdaki
fıkrada söz konusu edilen derneklerin, Kanunlarımıza veya ulusal çıkarlarımıza
uymayan yahut kuruluş amaçlariyle bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması halinde,
açılmış şubelerinin kapatılmasına veya verilen iznin geri alınmasına Bakanlar
Kurulu yetkilidir."
"Madde
15 - Dernek kurma hakkına sahip herkes derneklere üye olabilir. Ancak öğrenci
olmayanlar ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler öğrenci
derneklerine üye olamazlar.
Yabancıların
derneklere üye olabilmeleri için, Türk vatandaşlarında aranan şartlardan başka,
o yabancının Türkiyede ikâmet etme hakkına sahip bulunması da gereklidir. Fahri
üyelik için ikâmet şartı aranmaz.
Üyelik
için yapılan müracaatları dernek yönetim kurulu en geç 30 gün içinde karara
bağlar.
Öğrenci
derneği üyesi iken öğrencilik sıfatı sona erenlerle derneklere üye olma hakkını
kaybedenlerin, kayıtlı bulundukları derneklerdeki üyelikleri de sona erer. Bu
durumların tespiti halinde üyelik kaydı dernek yönetim kurullarınca
silinir."
"Madde
20 - Genel kurul toplantıları dernek merkezinin bulunduğu yerden başka bir
yerde yapılamaz.
Öğrenci
dernekleri genel kurul toplantıları, resmi veya özel öğretim kurumlarında veya
yurt binalarında yapılamaz."
"Madde
35 - 1. Dernekler :
..........................................
c)
Silâhlı Kuvvetler hizmetleri ve Silâhlı Kuvvetler personelinin bütün hakları
ile ilgili kanuni hükümlerin uygulanmasına veya yeni hükümler konmasına dair
faaliyette bulunamazlar.
II -
a) Dernek yöneticileri derneği temsilen dernek amaçlarına uymayan toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine katılamaz veya beyanda bulunamazlar ve dernek
mensuplarını da bu yolda harekete teşvik edemezler.
"Madde
36 - Dernekler, askerliğe, savunma ve sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı
öğretim ve eğitim faaliyetlerine girişemezler veya üyeleri için özel kıyafet
veya üniforma yahut kolbağı veya benzer işaretler ihdas edemezler.
Bakanlar
Kurulu birinci fıkrada yazılı faaliyetlerin tamamı ve ya bir kısmı ile meşgul
olma iznini uygun gördüğü derneklere verebilir."
"Madde
37 - Derneklerin merkez ve şubelerinde veya bunlara bağlı müessese veya
eklentilerinde her nevi silâh veya patlayıcı madde yahut tecavüz veya müdafaada
kullanılan her türlü kesici veya delici veya bereleyici alet veyahut yakıcı
veya aşındırıcı yahut yaralayıcı ecza ve diğer her türlü zehir veya gazları o
bulundurulmaları yasaktır.
Ancak,
avcılık ve spor derneklerinde meşguliyetlerinin gerektirdiği ve 36 ncı maddede
yazılı faaliyetlerde bulunmasına izin verilmiş olan derneklerde de eğitim ve
öğretim için gerekli olan silâhlann sağlanması ve bulundurulmasına içişleri
Bakanlığınca izin verilebilir, izin belgesinde silâhların cinsi, niteliği ve
miktarı açıkça belirtilir."
"Madde
38 - Dernek, federasyon ve konfederasyonların, yabancı ülkelerdeki dernek ve
kuruluşların üyelerini Türkiyeye davet etmesi veya yabancı derneklerin
davetlerine uyarak üyelerini veya temsilcilerini yurt dışına göndermesi,
Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak içişleri Bakanlığınca verilecek izne
bağlıdır."
"Madde
39 - Dernekler, dernek şubeleri ve derneklerin teşkil ettiği federasyon ve
konfederasyonlar, yetkili arganlannca karar verilmeden bildiri, beyanname veya
benzeri yayımlar yapamazlar.
Yukarıdaki
fıkrada belirtilen kuruluşlar adına yayımlanacak bildiri, beyanname veya
benzeri yayınlarda, bu konuda alınan kararı tasvibeden üyelerin veya o
kuruluşun yetkili organlarınca tayin ve tespit edilen kişi veya kişilerin adı,
soyadı ve imzalarının bulunması şarttır.
Yayımlanacak
bildiri, beyanname veya benzeri yayımların ve bu konuda alman kararın bir
nüshasının, yayımın ihbarı maksadiyle, alındı belgesi karşılığında mahalli
Cumhuriyet Savcılığına, diğer nüshasının da aynı gün mahalli mülkiye amirliğine
verilmesi zorunludur.
Birinci
fıkrada sayılan kuruluşlar tarafından hazırlanan bildiri, bayanname veya
benzeri yayınları yayımlayacak basın organlarının ve Türkiye Radyo Televizyon
Kurumunun yetkilileri, Cumhuriyet Savcılığınca verilecek alındı belgesinin bir
örneğini almadan, bildiri beyanname ve benzerlerini basamaz veya
yayınlayamazlar.
Yukarıdaki
hükümler siyasi partiler hakkında uygulanmaz."
"Madde
40 - Derneklerin işlemleri, defterleri, hesapları ve faaliyetleri içişleri
Bakanlığınca veya dernek merkezi veya şubesinin bulunduğu yerin en büyük
mülkiye âmiri tarafından bizzat veya görevlendireceği memurlar aracılığı ile
dernek, merkez, müessese veya eklentilerinde her zaman denetlenebilir.
Bu
denetleme, derneğin amaciyle ilgili bulunan bakanlık veya bakanlıklar
tarafından da yapılabilir.
Denetleme
sırasında görevli memurlar tarafından istenecek her türlü defter, belge ve
işlemli yazıların, dernek yetkilileri tarafından gösterilmesi veya verilmesi
zorunludur.
"Madde
42/1- Kolluk kuvvetleri derneklerin merkez ve şubelerinin yönetim
yerleri, müesseseleri ve her çeşit eklentilerine mahallî mülkiye âmirinin
yazılı emriyle her zaman girebilirler."
"Madde
46/1, 2 - Feshedilen veya münfesih hale düşen derneklerin, mal ve paralarının
tasfiyesi, dernek tüzüklerinde gösterilen esaslara göre yapılır.
Mahkemece
kapatılan derneklerin bütün para ve malları Hazineye intikal eder."
"Madde.
53 - Demekler adlarında, (Türk), (Türkiye), (Milli), (Cumhuriyet) ve (Atatürk)
kelimeleri ile bunların baş veya sonlarına getirilen eklerle teşkil edilecek
kelimeleri Bakanlar Kurulu kararı ile kullanabilirler.
Öğrenci
dernekleri, kurulduklara fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler ve yüksek
okullar ile diğer yüksek okullar ve her türlü resmî ve özel eğitim, öğretim
müesseselerinin ismini alırlar.
Bu
adlarla, her ne suretle olursa olsun başkaca dernek kurulamaz."
Madde
56 - Hükümet komiserinin görev ve yetkileri şunlardır.
a)
Genel Kurul Çağırışının usulüne uygun yapılıp yapılmadığı incelemek.
e)
Sükûn ve düzeni bozacak eylemlerin, toplantının devamım imkânsız kılacak bir
şekil alması halinde toplantıyı tatil etmek ve gerekirse kolluk kuvvetlerinden
zor kullanılmasını istemek.
"Madde
63 - Bu Kanunun 2 nci maddesinin (a) ve (b) bentleri gereğince dernek kurma
hakkına sahip olmadıkları halde dernek kuranlar bin liraya kadar ağır para
cezası ile cezalandırılır ve dernek kapatılır."
"Madde
70 - Bu Kanunun 38 inci maddesiyle 39 uncu maddesinin birinci fıkrasına aykırı
hareket edenler ve 39 uncu maddenin 2, 3 ve 4 üncü fıkrasiyle 40 inci
maddesinin 3 üncü fıkrası ve 52 inci maddesindeki mecburiyetleri yerine
getirmeyenler hakkında bir aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur ve her
halde derneğin kapatılmasına karar verilir."
2 -
Davacının dayandığı Anayasa kurallara :
1630
sayılı Dernekler Kanununun kimi kurallarının Anayasaya aykırı olduğu yolundaki
iddiaları desteklemek üzere davacının ileri sürdüğü Anayasanın 10. 11. 12. 13.
14. 18. 19. 21,22/1, 2, 3, 4, 23, 24, 29 33/5, 6 ve 56/1, 2, maddeleri aşağıda
yazılı olduğu gibidir:
"Madde
10 - Herkes, Kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez vazgeçilmez, temel hak
ve hürriyetlere sahiptir.
Devlet,
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşamıyacak surette sınırlayan siyasî, iktisadi ve
sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlar."
"Değişik
madde 11 - Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğünün, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının,
genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer
maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun
olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun
temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Bu
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini
veya Türk Devletinin Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk,
sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak, nitelikleri Anayasada belirtilen
Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılamaz.
Bu
hükümlere aykırı eylem ve davranışların cezası kanunda gösterilir.
"Madde
12 - Herkes, din ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
13 - Bu kısımda gösterilen hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası
hukuka uygun olarak, kanunla sınırlanabilir."
"Madde
14 - Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi
hürriyetine sahiptir.
Kişi
dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre
verilmiş hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz.
Kimseye
eziyet ve işkence yapılamaz.
İnsan
hürriyeti ile bağdaşmıyan ceza konulamaz."
"Madde
18 - Herkes, seyahat hürriyetine sahiptir; bu hürriyet, ancak milli güvenliği
sağlama ve salgın hastalıkları önleme amaçlarıyle kanunla sınırlanabilir.
Herkes,
dilediği yerde yerleşme hürriyetine sahiptir; bu hürriyet, ancak milli
güvenliği sağlama, salgın hastalıklara önleme, kamu mallanın koruma, sosyal,
iktisadi ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme zorunluğuyla ve kanunla
sınırlanabilir.
Türkler,
yurda girme ve yurt dışına çıkma hürriyetine sahiptir. Yurt dışına çıkma
hürriyeti kanunla düzenlenir."
"Değişik
madde 19 - Herkes, vicdan ve dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Kamu
düzenine veya genel ahlâka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan
ibadetler, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse
ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz, Kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz.
Din,
eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni
temsilcilerinin isteğine bağlıdır.
Kimse,
Devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa
din kurallarına dayandırma veya siyasi veya şahsi çıkar veya nüfuz sağlama
amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini ve din duygularını yahut dince
kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Bu yasak dışına
çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan gerçek ve tüzel kişiler hakkında,
kanunun gösterdiği hükümler uygulanır ve siyasi partiler Anayasa Mahkemesince
temelli kapatılır."
"Madde
21 - Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve
bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim; Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."
"Değişik
madde 22/1, 2, 3, 4 - Basın hürdür; sansür edilemez. Devlet, basın ve haber
alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın
ve haber alma hürriyeti, ancak Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, kamu
düzenini, milli güvenliği ve milli güvenliğin gerektirdiği gizliliği veya genel
ahlâkı korumak, kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüzü, suç işlemeye
kışkırtmayı önlemek veya yargı görevinin amacına uygun olarak yerine
getirilmesini sağlamak için kanunla sınırlanabilir.
Yargı
görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için kamınla belirtilecek
sınırlar içinde hâkim tarafından verilecek kararlar saklı olmak üzere, olaylar
hakkında yayın yasağı konamaz.
"Madde
23 - Gazete ve dergi çıkarılması, önceden izin alma ve mali teminat yatırma
şartına bağlanamaz.
Gazete
ve dergilerin çıkarılması, yayımı, mali kaynakları ve gazetecilik mesleği ile
ilgili şartlar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin
serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasi, iktisadi,, mali
ve teknik kayıtlar koyamaz.
Gazete
ve dergiler, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı
kurumların araç ve imkânlarından eşitlik esasına göre faydalanır."
"Madde
24 - Kitap ve broşür yayımı izne bağlı tutulamaz; sansür edilemez.
Türkiyede
yayımlanan kitap ve broşürler, 22 inci maddenin 5 inci fıkrası hükümleri
dışında, toplatılamaz."
"Değişik
madde 29 - Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir. Bu
hakkın kullanılışında uygulanacak şekil ve usuller kanunda gösterilir. Kanun,
Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve
genel ahlâkın korunması maksadiyle sınırlar koyabilir.
Hiç
kimse bir derneğe üye olmaya veya dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernekler,
kanunun gösterdiği hallerde hâkim kararıyle kapatılabilir. Devletin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın
korunması bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de, hâkim kararına
kadar kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle faaliyetten
alıkonulabilir."
"Madde
33/5, 6 - Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel
müsadere cezası konulamaz."
"Madde
56/1, 2 - Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve
çıkma hakkına sahiptir.
Siyasi
partiler, önceden izin almadan kurulur ve serbestçe faaliyette bulunurlar.
III
- İlk inceleme:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 8/2/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle yapılan ilk
inceleme toplantısında aşağıda açıklanan konular üzerinde durulmuş ve yine
aşağıda açıklanan sonuçlara varılmıştır:
l -
Davanın Yasa kurallarına uygun olarak açılıp açılmadığı konusu:
a)
Kimi kuralları Anayasaya aykırılık iddiasiyle dava konusu edilen 22/11/1972
günlü, 1630 sayılı Dernekler Kanunu 2 Aralık 1972 günlü, 14379 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanmıştır. Dava dilekçesi Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince
26/1/1973 gününde kaleme havale edilerek 206 sıra ve 1973/3 esas sayısını almış
bulunmaktadır. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin birinci
fıkrasına göre dava o günde açılmış sayılacağı için yasal süresi içindedir.
b).
Dava dilekçesine bağlı Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Grubu Genel Kurulu Başkanlık Divanınca düzenlenen tutanak - karardan bu grubun
116 üye tamsayısından 111 üyenin katılmasiyle 9/1/1973 gününde yapılan 9.
Birleşim toplantısında 1630 sayılı Kanunun 2. 4. 6. 10. 11. 15. 20. 35, 36, 37,
38, 39, 40. 42, 46, 51, 53, 56, 63. ve 70. maddeleri Anayasaya aykırı görülerek
Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmasına ve bu konuda Cumhuriyet Halk
Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grup Başkanının ve Başkanvekillerinin
yetkilendirilmesine 101 olumlu oyla karar verildiği anlaşılmaktadır'
Dava,
C. H. P. T. B. M. M. Grup Başkanı Bülent Ecevit, CHP Cumhuriyet Senatosu Grup
Baskanvekilleri Salih Tanyeri, Hıfzı Oğuz Bekata, C. H. P. Millet Meclisi Gurup
Baskanvekilleri Hüdai Oral ve Ahmet Durakoğlu tarafından açılmıştır. Dava
dilekçesindeki imzalar Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Zatişleri
Müdürlüklerince onanlıdır. Ayrıca dava dilekçesini imzalayanların kimliklerini
belgeleyen Cumhuriyet Senatosu Başkanlığının 25/1/1973 günlü, 1130 sayılı ve
Millet Meclisi Başkanlığının 25/1/1973 günlü, 7254 sayılı yazıları ve
ilişikleri dilekçeye eklidir. Dosyanın eksiği yoktur.
c)
Durum Anayasanın değişik 147. değişik 149. ve 150. ve 44 sayılı Kanunun 21..
22., 25. ve 26. maddelerine uymaktadır.
2 -
İptal davasının kapsamı :
Dava
dilekçesinin "olay" ve "gerekçe" bölümleri ile C. H. P. T.
B. M. M. Grubunun yetki verme kararı bir arada incelenerek iptal davasının 1630
sayılı Kanunun:
2.
Maddesinin (a) ve (b) bentlerine,
4.
Maddesinin son fıkrasına,
6.
Maddesine,
10.
Maddesinin (Yurt dışındaki bir dernek veya teşekküle katılmak isteyen
dernekler, bu kuruluş statüsünü içişleri Bakanlığına vermeğe mecburdurlar.)
fıkrası dışındaki kurallarına,
11.
Maddesinin son fıkrasına,
15.
Maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesine (2./a, b iptal edilmezse) ve ikinci
cümledeki (ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler) deyimine,
20.
Maddesinin birinci fıkrasına,
35.
maddesinin l sayılı bendinin (c) fıkrasında yer alan (ve Silâhlı Kuvvetler
personelinin bütün hakları) deyimine ve II sayılı bendinin (a) fıkrasına,
36.
Maddesinin ikinci fıkrasına,
37.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan (ve 36 nca maddede yazılı faaliyetlerde
bulunmasına izin verilmiş olan derneklerde de eğitim ve öğretim için gerekli
olan) deyimine.
38.
Maddesine,
39.
Maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarına,
40.
Maddesinin birinci fıkrasına,
42.
Maddesinin birinci fıkrasına,
46.
Maddesinin ikinci fıkrasına,
53.
Maddesinin son fıkrasına,
56.
Maddesinin (a) ve (e) bendlerine,
63.
maddesindeki (ve dernek kapatılır) kuralına,
70.
Maddesinin sonunda yer alan (ve her halde derneğin kapatılmasına karar
verilir.) kuralına,
Yönelmiş
sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
3 -
İlk inceleme sonunda verilen karar:
Dosyanın
eksiği bulunmadığı anlaşıldığından Anayasanın değişik 147., değişik 149., 150.
ve 44 sayılı Kanunun 21., 22., 25., 26. maddelerine uygun görülen işin esasının
yukarıda belirtilen kapsam içinde incelenmesine 8/2/1973 gününde oybirliğiyle
karar verilmiştir.
IV -
Esasın incelenmesi:
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, 1630 sayılı Kanunun Anayasaya
aykırıhğı ileri sürülen kuralları, dayanılan Anayasa maddeleri, bunlara ilişkin
gerekçeler ve başka yasama belgeleri dava ile ilişkisi bulunan öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A -
Dava konusu kuralların Anayasaya aykırılığı sorunu:
1630
sayılı Kanunun, iptal davasının yönelmiş sayılması gerektiği sonucuna varılan
kuralları aşağıda ayrı ayrı incelenip tartışılacaktır.
l -
1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) ve (b) bentleri :
1630
sayılı Kanunun 15. maddesinde dernek kurma hakkına sahip herkesin demeklere üye
olabileceği yazılıdır. Davacı, Kanunun dernek kuramayacak kimselere ilişkin
kurallarının Anayasaya aykırılığını ileri sürerken Kanunda dernek kurmakla
derneğe üye olmanın koşulca birbirine bağlanmış bulunmasından doğan duruma da
ağırlık vermiştir. Dernek kuruculuğu ile üyeliği arasında açık nitelik, önem
sorum ayrımları vardır ve onun için de ayrı düzenlemelere konu edilmeleri
gerekir. Bu nedenle derneklere üye olma koşulları yeri gelince
tartışılacağından aşağıda dernek kuramıyacaklara ilişkin kurallar, bunların üye
olmayı da kapsadığı bir yana bırakılarak ve yalnızca kuruculuğu düzenlemesi
yönünden ele alınarak, incelenecektir.
a)
1630 sayılı Yasanın 2. maddesinin (a) ve (b) işaretli bendlerinde kimlerin
dernek kuramıyacakları belirlenmiştir, (a) bendine göre 13/7/1965 günlü, 648
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 111. maddesinin (B) fıkrası gereğince bir
siyasi partiden kesin olarak çıkarılan veya çıkarılmayıp da bir siyasi partinin
kapatılmasına sebep olan parti üyeleri beş yıl dernek kuramazlar.
648
sayılı Kanunun ilgili kuralları (111./3 - A, B; 83. - 107. maddeler)
incelenince görülür ki bir siyasi parti üyesinin Siyasi partiler Kanununun 111.
maddesinin (B) fıkrası uyarınca siyasi partiden kesin olarak çıkartılması veya
çıkartılmayıp da partinin kapatılmasına sebep olması her şeyden önce bu Kanunun
Dördüncü Kısmında yer alan Cumhuriyetin, milli devlet niteliğinin, lâik devlet
niteliğinin, Atatürk devrimciliğinin, demokratik düzenin ve meşruluk temelinin,
genel ahlâk ve adabın korunması için konulmuş parti yasaklarına aykırı
eylemlerde bulunmasına bağlıdır. Bu yüzden bir siyasi partiden kesin olarak
çıkartılan veya çıkartılmayıp da bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olan
kimseler çakarma kararının veya Anayasa Mahkemesinin kapatma kararının
kendilerine yazı ile bildirilmesinden başlayarak beş yıl süre ile başka hiçbir
siyasi partiye alınamaz, parti kurucusu olamaz ve seçimlerde parti listelerinde
bağımsız aday gösterilemezler. Dava ve inceleme konusu kural bu gibileri ayrıca
yine beş yıl süre ile dernek kurmak hakkından da yoksun bırakmaktadır.
Dernekler
konusunda Anayasa ilkesi (değişik madde 29) herkesi önceden izin
almaksızın dernek kurma hakkına sahip kılmaktadar. Kanun ancak Devletin Ülkesi
ve milletiyle bütünlüğünün, milli güvenliğin kamu düzeninin ve genel ahlâkın
korunması maksadiyle bu hakka sınırlar koyabilir, inceleme konusu kuralda sözü
geçenlerin beş yıl süre ile dernek kurmaktan yasaklanması dernek kurma hakkına
konulmuş bir sınırdır. Bu sınırlamanın Anayasaya uygun veya aykırı olduğunun
saptanabilmesi için 1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) bendinde Anayasada
dernek kurma hakkının sınırlandırılabilmesi bakımından öngörülen maksatların
güdülmüş olup olmadığının, başka bir deyimle 648 sayılı Kanunun 111. maddesinin
(B) fıkrası uyarınca bir siyasi par.liden kesin olarak çıkarılan veya
çıkarılmayıp da bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olan kimselerin dernek
kurmalarından, Devletin Ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, milli güvenlik, kamu
düzeni ve genel ahlâk yönlerinin bir kanun sınırlaması ile korunmasını zorunlu
kılacak biçimde sakıncalar doğup doğmayacağının araştırılması gerekir.
Önce
siyasi partilerle derneklerin, ayrı kanunlara bağlanmalarının da gösterdiği
üzere, ayrı faaliyet alanlarının kuruluşları olduğuna işaret edilmesinde yarar
vardır. Siyasi partiler, toplum ve devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ve mahalli idareler seçimleri yolu ile ve
belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli
çalışma amacını güden kuruluşlardır (648 saydı Kanun - madde 1). 1630 sayılı
Kanunun 1. maddesi ise dernekleri kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir
amacı gerçekleştirmek üzere en az yedi kişinin bilgi ve çalışmalarını sürekli
olarak birleştirmeleri biçiminde tanımlamaktadır. Burada sözü edilen ortak erek
siyasi partilerin kuruluş ereklerinin tüm dışındadır. O derecede ki siyasi
parti konuları ile doğrudan doğruya uğraşmak bir yana, belli bir siyasi partiyi
desteklemek veya aleyhinde çalışmak yahut siyasi partiler arasında işbirliği
sağlamak veyahut T. B. M .M. veya mahalli idareler veya mahalle muhtarlık yahut
ihtiyar heyeti seçimlerinde bir siyasi partiyi veya adaylarından birini veya
birkaçını veyahut bağımsız bir adayı veya adayları desteklemek veya
kazanmalarını önlemek yahut bunlar arasında işbirliği sağlamak gibi konuları
dolaylı olarak ele almak ereğini güden derneklerin bile kurulması açık ve kesin
olarak yasaklanmıştır (1630 sayılı Kanun - madde 4./2). Böyle bir yasaklama 648
sayılı Kanunun 2. maddesinde de vardır.
İki
kuruluş yasalarca böylesine keskin çizgilerle birbirlerinden ayrıldıklarına
göre siyasi parti alanında yasa dışına çıkmış bir kimsenin dernekler alanında
da mutlaka zararlı olacağını önceden kabul etmekte bir isabet olamaz, iptali
istenen kural en başta böyle bir görüşülme anlatımıdır. Öte yandan siyasi parti
yasaklarına aykırı davranmış bir kimse bunun yasal sonucu olarak siyasi
partiler yönünden hak yoksunluğuna zaten uğramıştır. Bu davranış bir ceza
hükümlülüğüne de yol açmışsa ki böyle bir durum her zaman söz konusudur. -
hükümlülük, 2. maddenin (b) bendinde yazılı ceza ve suçlara uygunluk
oranında, ilgiliyi dernek kurma yönünden de hak yoksunluğuna uğratacaktır. 2.
maddenin (a) bendinde öngörülen ve genellikle, ceza giymemiş yalnızca siyasi
partiden çıkarılmış veya çıkarılmayıp da partinin kapatılmasına sebep olmuş
kimselere yönelen yasak, böylelerini masum erekler güden dernekleri dahi kuramayacak
duruma getirerek işi onları içinde bulundukları toplumdan tecrit etmeğe kadar
vardırmaktadır ki bu tutumun sakıncaları açıklamayı gerektirmeyecek biçimde
ortadadhr.
2.
Maddenin (a) bendinin konu aldığa kimselerin, siyasi partiden çıkarılmalarına
veya partinin kapatılmasına yol açmış eylemlerin doğrultusunda erekler güden
veya o yönde faaliyette bulunan dernekler kurmaları belki akla gelebilir. Ancak
1630 sayılı Kanunun, kurulması yasak derneklere ve yasak faaliyetlere ilişkin
4. maddesi ile 35. maddesinin I sayılı fıkrasının ve yasaklara uymamayı ceza
yaptırımına bağlayan 64. maddesinin, böyle bir girişimi önleyecek ve
engelleyecek bir kapsam ve nitelikte bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Görülüyor
ki 1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) bendi ile dernek kurma hakkına konulan
sınırda Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, milli güvenliği, kamu
düzenini veya genel ahlâkı koruma gibi bir erek güdülmüş olduğu ileri
sürülemez. Çünkü böyle bir korumayı zorunlu kılacak bir durumun oluşması söz
konusu değildir. Bu nedenle kural Anayasanan değişik 29. maddesinin birinci
fıkrasına aykırıdır, iptal edilmesi gerekir.
Kemal
Berkem, Şahap.Arıç, İhsan Ecemiş ve Abdullah Üner bu görüşe ve Muhittin Gürün,
Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu gerekçenin bir bölümüne
katılmamışlardır.
b)
1630 sayılı yasanın 2. maddesinin (b) işaretli bendi dernek kurma hakkına
birtakım hükümlülükler, başka deyimle kişisel durumlar yönünden bir sınırlama
getirmektedir. Bu kurala göre:
Ağır
hapis cezasına mahkûm olanlar;
Taksirli
suçlar dışında beş yıldan çok hapis cezasına mahkum olanlar;
Yüz
kızartıcı suçlardan hüküm giymiş olanlar;
1630
sayılı Kanunla kurulması yasaklanan dernekleri kurmak veya idare etmek
suçlarından hüküm giymiş olanlar,
Dernek
kuramazlar.
aa)
Bilindiği gibi dernekler, insanların tek tek gerçekleştirmeyi başarmağa
güçlerinin yetmeyeceği ereklere varabilmek için böyle ortaklaşa bir erek güden
kimselerin bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmeleri ile oluşur.
Onun içindirki bireylerden çok daha güçlü ve etkili, toplum içindeki yerleri
önemli ve geniş çevreli olan kuruluşlardır. Bu nitelikleriyle de kamu düzenini
yakından ilgilendirirler ve kurucularında belirli bir saygınlık ve güvenilirlik
seviyesinin aranmasını gerektirirler. Kurucularda bu yönden bir eksiklik
bulunmasının derneklerin saygınlık ve güvenilirliliğini de zedeleyici ve
sakıncalarını yerine göre kamu düzenine ve genel ahlâka da yansıtacağı
ortadadır.
Ağır
hapis veya beş yıldan çok hapis cezaları ile yahut yüz kızartıcı suçlardan
hüküm giyme toplum çevresinde tepki ile karşılanacak ve kamu vicdanım incitecek
nitelikte bir suçluluk durumunu oluşturur. Buradaki kısıtlama Anayasanın
değişik 29. maddesinde dernek kurma hakkının sınırlanması için öngörülen
ölçülere uygun düşmekte ve kapsamına göre hakkın özüne dokunur bir niteliği
bulunmamaktadır. Öte yandan böyle bir sınırlamanın birtakım hükümlülerin
yeniden iyi yurttaşlara dönüşmeleri ve toplum içinde tekrar itibar kazanmaları
yollarını kapadığından söz edilmesine olanak yoktur. Çünkü bir hükümlü için
toplumun gözünde yeniden saygınlık ve güvenilirlik kazanmağı sağlayacak tek
yolun dernek kuruculuğu olmadığı ortadadır.
Özetlemek
gerekirse; 1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (b) işaretli bendinin ağır hapis,
beş yıldan çok hapis cezalariyle yahut yüz kızartıcı suçlardan hüküm giyenlere
ilişkin bölümü Anayasaya aykırı değildir. Davanın kurala yönelen bölümü bu
kapsam içinde reddedilmelidir.
Muhittin
Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
bb)
1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (b) işaretli bendi bu kanunla kurulması
yasaklanan dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından hüküm giymiş olanlara da
dernek kuramıyacaklar arasına katmaktadır.
Kurulması
yasak dernekler Kanunun 4. maddesinde gösterilmiştir.
Bu
maddeye göre:
aaa)
Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak.
bbb)
Dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasada
belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak,
ccc)
İnsan hak ve hürriyetini ortadan kaldırmak.
ççç)
Kanunlara, kamu düzeni veya ahlâka aykırı faaliyette bulunmak,
ddd)
Bölge, ırk, sınıf, din veya mezhep esasına veya adına dayanarak herhangi bir
bölgenin veya ırkın yahut sınıfın veyahut din veya mezhep saliklerinin
diğerlerine hakim veya diğerlerinden imtiyazlı olmasını sağlamak,
eee)
Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya
sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak, yahut memleket içinde müesses iktisadi
veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmek veya Devletin siyasi ve
hukuki nizamlarını topyekûn yok etmek.
fff)
Devletin sosyal, iktisadi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa din
kurallarına dayandırmak veya siyasi yahut şahsi çıkar ve nüfuz sağlamak amacı
ile her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal
sayılan şeyleri istîsmar etmek veya kötüye kullanmak,
ggg)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153. maddesinde sayılan devrim kanunlarını
kaldırmak, değiştirmek veya bu kanunlarla yasaklanan hususları ihya etmek.
hhh)
Atatürkün şahsiyet ve faaliyetlerini yahut hatırasını kötülemek veya küçük
düşürmek,
ııı)
Belli bir siyasi partiyi desteklemek veya aleyhinde çalışmak, yahut siyasi
partiler arasında işbirliği sağlamak, veyahut T. B. M. M. üyeliği veya mahalli
idareler veya mahalle muhtarlığı yahut ihtiyar heyeti seçimlerinde bir siyasi
partiyi veya adaylarından birini veya birkaçını veyahut bakımsız bir adayı veya
adayları desteklemek veya kazanmalarını önlemek, yahut bunlar arasında
işbirliği sağlamak,
j j
j) Türkiye Devletinin şahsiyetini kötülemek veya küçültmek,
kkk)
Suç işlemek veya suç işlemeyi teşvik yahut telkin etmek,
Amacını
güden veya amacı birden fazla olan derneklerin kurulması yasaktır.
4.
maddenin incelenmesi gösterir ki dernek kurmada, amacı birden çok olan
derneklere ilişkin olanın dışında kalan yasaklar anayasal, düzene yönelebilecek
tehdit ve tehlikeleri savmak, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, milli
güvenliği, Kamu düzenini ve genel ahlâkı korumak kaygısı ile konulmuş
sınırlamalardır. Bu sınırlamalara karşı gelerek yasak dernek kurmak veya
yönetmek suçlarından hüküm giymiş ve böylece dernek kurmada güvenilir olmağı
yitirmiş kimselerin görünürde pek masum erekler güderek de olsa, yeniden dernek
kurmalarında, kamu düzeni bakımından büyük sakıncalar bulunduğunda ve inceleme
konusu kuralla getirilen sınırlamanın kapsamına göre, hakkın özüne dokunur
niteliği olmadığında kuşku yoktur. Buna karşılık yalnızca yasa içi birden çok amaç
gütmek yüzünden yasa dışı olmuş bir derneği kurmak veya yönetmek suçlarından
hüküm giyenlerin bir daha dernek kurucusu olmalarını engellemenin Anayasanın
29. maddesinde dernek kurma hakkına sınırlar konulması için öngörülen ölçülere
uygun bir sınırlama olduğu düşünülemez.
Şu
duruma göre 1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (b) işaretli bendinin yasak
dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından hüküm giyenlere ilişkin bölümü
(amacı birden fazla olan dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından mahkûm
olanlar) yönünden Anayasaya aykırıdır ve iptal edilmelidir.
Kâni
Vrana, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H.
Boyacıoğlu kuralın tüm( yasak dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından hüküm
giyenler) yönünden Anayasaya aykırı olduğu ve iptali gerektiği görüşünü ileri
sürmüşlerdir,
2 -
1630 sayılı Kanunun 4. maddesinin son fıkrası:
1630
sayılı Kanunun 4. maddesinin son fıkrasına göre üniversite fakülte, akademi ve
bunlara bağlı enstitüler veya yüksek okullar ile başka her türlü resmi veya
özel eğitim ve öğretim kurumlarında birden çok öğrenci derneği kurulamaz.
Bu
kuralın Anayasaya uygunluk denetimi yapılırken aynı Kanunun 35. maddesinin
öğrenci derneklerinin güdeceği ereğe ve faaliyet alanına ilişkin II sayılı
fıkrasının da gözönünde bulundurulması yerinde olacaktır.
Sözü
edilen fıkraya göre öğrenci dernekleri her ne şekilde olursa olsun siyasi
amaçla kurulamazlar. Öğrenci dernekleri ancak, kuruldukları eğitim ve öğretim
kurumuna kayıtlı öğrencilerce, o kurum öğrencilerinin beden ve ruh sağlıklarının
korunması, beslenme, çalışma, dinlenme ve boş zamanların değerlendirilmesi gibi
sosyal veya eğitim ve öğretimle ilgili ihtiyaçlannı karşılamak, öğrencileri
kurum idaresi ve diğer kuruluşlar nezdinde temsil etmek amaciyle kurulabilir,
öğrenci dernekleri hiçbir şekil ve surette siyasi veya öğrencilikle ilgisi
olmayan faaliyette bulunamazlar.
Pek
yakın bir geçmişte öğrenci dernekleri arasında baş gösteren ve milli birliği
tehdit edecek bir aşamayı bulan anlaşmazlık, hatta düşmanlıkların ve karşılıklı
şiddet hareketlerinin acı izlenimlerinin etkisi altında ve bu türlü durum ve
olayların yeniden ortaya çıkmasanı engellemek kaygısı içinde düzenlendiğinde
kuşku bulunmayan bu kuralla öğrenci derneklerinin güdecekleri erek ve faaliyet
alanları böylece belirginleştirildikten sonra bir öğretim ve eğitim kurumunda
aynı ereği güdecek ve aynı faaliyet alanında çalışacak birden çok öğrenci
derneğine yer ve gerek olmayacağı ve üstelik birden çok derneğin giderek
birtakım zararlı, huzur bozucu kutuplaşmalara ve çekişmelere yuvalık ve odaklık
edecek duruma geleceği, öğretim kurumlarına kendi alanlarında destek ve
öğrencilere yardımcı olmaları öngörülen bu kuruluşların kaygı ve tedirginlik
kaynağına dönüşecekleri; bütün bunlardan da kamu düzeninin olumsuz yönde etkileneceği
ortadadır.
Öte
yandan iptali istenen fıkrada (madde 4/son) öğrencilerin öğretim kurumları
dışında başka dernekler kurmalarını veya başka derneklere üye olmalarını
engelleyen bir kural bulunmadığı gibi öğrenci haklarından yararlanabilmek için
öğrenci derneğine girme zorunluğuda kanulmamış olduğundan "bir derneğe üye
olmaya zorlanma", başka deyimle Anayasanın değişik 29. maddesinin ikinci
fıkrasiyle bir çelişme de söz konusu değildir. Buradaki kısıtlama sözü geçen
Anayasa maddesinde dernek kurma hakkının sınırlanması için öngörülen ölçülere
uygun düşmekte ve kapsamına göre hakkın özüne dokunur bir niteliği
bulunmamaktadır.
1630
Sayılı Kanunun 4. maddesinin son fıkrası Anayasaya aykırı değildir Davanın bu_
kurala yönelen bölümünün reddi gerekir.
Muhittin
Tay lan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe
katılmamışlardır.
3 -
1630 sayılı Kanunun 6.. 10., 11 maddeleri:
1630
sayılı Kanunun 6. maddesi, uluslararası faaliyette bulunmak amaciyle dernek
kurulamıyacağı, Türkiyede kurulan derneklerin yurt dışında kurulmuş ulusal veya
uluslararası dernek veya teşekküllere katılamıyacağı, merkezi yurt dışında
bulunan derneklerin Türkiyede şube acamayacağı ilkesini getirmekte; ancak 10.
ve 11. maddeler hükümlerini saklı tutmaktadır.
6.
Maddedeki ilkeye istisna kuralları getiren 10. ve 11. maddeler incelenince
görülecek olan şudur:
Uluslararası
beraberlik veya işbirliği yapılmasında fayda görülen durumlarda Bakanlar
Kurulunun izni ile uluslararası faaliyette bulunma ereğini güden derneklerin
kurulması, mevcut derneklerin bu yönde faaliyette bulunması, bu gibi
derneklerin yurt dışında şube açması veya yurt dışındaki benzeri erek güden
dernek veya kuruluşlara katılması olanak içindedir. Türkiyedeki derneklerin
katıldığı veya işbirliği yaptığı dernek veya kuruluşların yasalarımıza veya
ulusal çıkarlarımıza uymayan, yahut kuruluş erekleriyle bağdaşmıyan faaliyette
bulunması halinde Türkiyede kurulmuş derneğin bu dernek veya kuruluşlarla olan
ilişkilerine içişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar kurulu karariyle
son verilir (madde 10).
Yurt
dışında kurulan ve uluslararası beraberlik ve işbirliğini sağlamak ereğini
güden derneklerin Türkiyede şube açmalarına veya uluslararası faaliyette
bulunmalarına Bakanlar Kurulunca izin verilmiş dernek, federasyon veya
konfederasyonlara katılmalarına yahut işbirliğinde bulunmalarına, yapılan
işbirliği ve yürütülen ortaklaşa faaliyetlerin yararlı olacağı kanısına
varılması halinde, Mütekabiliyet şartiyle Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu karariyle izin
verilebilir. Yurt dışında kurulan ve uluslararası beraberlik ve işbirliğini
sağlamak ereğini güden derneklerin yasalarımıza veya ulusal çıkarlarımıza
uymayan yahut kuruluş erekleri ile bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması halinde
açılmış şubelerin kapatılmasına veya verilen iznin geri alınmasına Bakanlar
kurulu yetkilidir. (madde 11).
Görüldüğü
üzere 1630 sayılı Kanunun 6., 10. ve 11. maddeleriyle kural olarak Türk ve
yabancı derneklerin uluslararası faaliyetleri yasaklanmakta; ancak Bakanlar
Kurulunca belirli koşullar altında bu faaliyetlere izin verilebilmekte ve
gerektiğinde izin geri alınabilmektedir. Davacı böylece uluslararası faaliyet
alanında dernek kurmada kesin yasak ve önceden izin alma düzeninin getirildiğini
ve bumın da Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davacının Anayasaya
aykırılık iddiasının kapsamı içine 6. maddenin tümü. 10. maddenin yurt
dışındaki bir dernek veya teşekküle katılmak isteyen dernekler, bu kuruluş
statüsünü içişleri Bakanlığına vermeye mecburdurlar) fıkrası dışındaki
kuralları ve 11. maddenin son fıkrası girmektedir.
Uluslararası
dernekçilik kendi içinde büyük sakıncalar, hatta tehlikeler saklayabilen bir
alandır. Anayasa düzenine aykırı, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü,
milli güvenliği, kamu düzenini veya gsnel ahlâkı yıkmağa yönelmiş kimi
akımların ve faaliyetlerin uluslararası çalışmak ereğiyle kurulan veya yurt
dışındaki derneklere katılan Türk dernekleri, yahut yabancı derneklerin
Türkiyedeki şubeleri yoluyle ve gizlice ülkeye sızıp yayılması ve milli bünyede
telâfisi güç zararlara, hatta ağır tahriplere yol açması olasılığı ve olanağı
her zaman için vardır.
Bütün
bu sakıncaların önceden karşılanabilmesi ülke açısından uluslararası
dernekçilik konusunda etkili bir denetimin kurulmasına bağlıdır. Uluslararası
karşılıklı faaliyetin Bakanlar Kurulunun iznine bırakılması bugün için en
elverişli bir denetim yolu olarak görünmekte ve böyle olunca da kural olarak
uluslararası faaliyetin yasak edilmesi doğal bulunmaktadır. Uluslararası
beraberlik veya işbirliği yapılmasında ülke açısından yarar bulunup
bulunmadığını, Türkiyedeki derneklerin katılacağı veya işbirliği yapacağı
yabancı dernek veya kuruluşların yasalarımıza veya ulusal çıkarlarımıza uymıyan
yahut kuruluş erekleriyle bağdaşmayan faaliyetleri olup olmadığı konusunda
derin araştırmalara girişme ve gerçeğe uygun sonuçlara varabilme bakımından,
elindeki geniş ve çeşitli olanaklara göre "yürütme" nin en elverişli
durumda bulunduğu da ortadadır.
Türk
derneklerinin uluslararası faaliyette bulunabilmelerinde izin esası
benimsenince izin verilmesini uygun kılan durumda köklü değişiklik olması ve
uluslararası işbirliğinin ülke için zararlı olmağa dönüşmesi halinde bu duruma
yine izin merciince bir son verilmesini olağan saymak gerekir. Onun içindir ki
10. maddenin son fıkrasında "Türkiyedeki derneklerin katıldığı veya
işbirliği yaptığı yabancı dernek veya teşekküllerin, kanunlarımıza veya ulusal
çıkarlarımıza uymayan yahut kuruluş amaçlariyle bağdaşmayan faaliyetlerde
bulunması halinde, Türkiyede kurulmuş derneğin bu dernek veya teşekküllerle
olan ilişkilerine, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu karariyle
son verilir." kuralı yer almıştır. Burada "ilişkiye son vermek"
ten söz edildiğine ve böylece derneklerin hâkim karariyle kapatılmasına ilişkin
Anayasa ilkesine dokunulmadığına işaret edilmesi yerinde olacaktır.
Yukarıdan
beri açıklananlar 1630 sayılı Kanunun 6. ve 10. maddeleriyle getirilen
sınırlamaların Anayasanın değişik 29. maddesinde öngörülen ölçülere uygun
düşmekte ve kapsamına göre de hakkın özüne dokunur bir nitelikte bulunmamakta
olduğunu belirlemeye yeterlidir.
Yurt
dışında kurulmuş, uluslararası beraberlik ve işbirliğini sağlama ereğini güden
derneklerden Türkiye'deki faaliyetlerini düzenleyen 11. maddeye gelince
yukarıda söylenenler bunların Türkiyede şube açmalarına veya uluslararası
faaliyet izni bulunan Türk dernek, federasyon veya konfederasyonlarına
katılmalarına yahut onlarla işbirliğinde bulunmalarına, yarar olduğuna kanaat
getirilmesi ve karşılıklılık koşulları altında Dışişleri Bakanlığının görüşü
alındıktan sonra içişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu
karariyle izin verilebilmesini öngören bu kural bakımından da, söylenilebilir;
üstelik söylenenler konunun niteliği dolayısiyle, burada daha da ağır basar.
Ancak 11. maddenin bu bölümü dava kapsamı dışındadır. Davacı yalnızca söz
konusu derneklerin yasalarımıza veya ulusal çıkarlarımıza uymayan yahut kuruluş
erekleriyle bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması halinde açılmış şubelerin
kapatılmasına veya verilen iznin geri alınmasına Bakanlar Kurutunu yetkili
kılan son fıkranın Anayasaya aykırılağını öne sürmekte ve özellikle kapatmanın
hâkim kararına bağlanmaması üzerinde durmaktadır.
Burada,
Bakanlar Kurulu karariyle kapatılması söz konusu edilen Türk dernekleri değil
yabancı bir derneğin Türkiyede Bakanlar Kurulu izni üzerine açtığı şubedir.
Anayasanın "Temel Haklar ve ödevler" baslığını taşıyan ikinci
Kısmında gösterilen hak ve hürriyetlerin - ki dernek kurma hakkı bu Kısmın
İkinci Bölümündedir - Yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak,
kanunla sınırlanabileceği yolunda bir ilkenin Anayasanın 13. maddesinde yer aldığı
unutulmamalıdır. Öte yandan yabancı derneğin Türkiyede izinle açılmış şubesinin
kapatılması gerçekte o iznin kaldırılması demektir. İzin de ancak yabancı
kuruluşun yasalarımıza veya ulusal çıkarlarımıza uymayan yahut kurulma ereğiyle
bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması gibi ağır, milli güvenliği ve kamu düzenini
tehdit eden durumlarda kaldırılabilecektir Böyle bir duruma hiç bir egemen
devletin katlanması ve birtakım yargısal yöntemlerle tehlikenin ve zararın
artarak sürüp gitmesine yol açması beklenemez Kaldı ki yurt dışında kurulan
derneklerin Türkiyede ancak Bakanlar Kurulu izniyle faaliyette
bulunabilmelerinde Anayasaya aykırılık söz konusu olmadığına göre iznin
verilmesini gerektiren koşullarda değişiklik olması halinde izni vermeğe
yetkili merciin izni geri almağa da yetkili bulunması doğal ve olağandır.
Yukarıdan
beri açıklananlarla varılan sonuç aşağıda özetlenecektir:
a)
1630 sayılı Kanunun 6. maddesi Anayasaya aykırı değildir. Davanın bu kurala
yönelen bölümünün reddedilmesi gerekir.
b)
1630 sayılı Kanunun 10. maddesinin dava kapsamına girmeyen (Yurt dışındaki bir
dernek veya teşekküle katılmak isteyen dernekler, bu kuruluş statüsünü içişleri
Bakanlığına vermeğe mecburdurlar.) fıkrası dışındaki kuralları Anayasaya aykırı
değildir. Davanın bu konuya yönelen bölümü reddedilmelidir.
c)
1630 sayılı Kanunun 11. maddesinin son fıkrası Anayasaya aykırı değildir.
Davanın bu kurala yönelen bölümünün de reddi gereklidir.
4 -
1630 sayılı Kanunun 15. maddesi:
1630
sayılı Kanunun 15. maddesine ilişkin Anayasaya aykırılık iddiası iki yöndendir.
Birincisi, maddenin 1. cümlesindeki (dernek kurma hakkına sahip) deyimi, başka
bir anlatış yoliyle söylenirse, derneklere üye olma hakkını dernek kurma hakkı
ile bir tutan ve iki hakkı birbirine yani aynı koşullara bağlayan kuraldır,
ikincisi, maddenin 2. cümlesindeki (ile siyasi partilerden birine kayıtlı
bulunan öğrenciler) sözü başka bir deyimle 15. maddenin siyasi partilerden
birine kayıtlı bulunan öğrencilerin öğrenci derneklerine üye olmalarını önlemek
üzere koyduğu yasaktır.
a)
Dernek kurmakla kurulmuş bir derneğe üye olmayı birbiriyle karıştırmamak
gerekir. Dernek kurma hakkının kullanılması önemli bir girişimdir. Yasa,
kurulacak derneğin güvenilir ve saygın bir seviyede olmasını sağlama bakımından
dernek kuracaklarda birtakım nitelikler arayabilir; üstelik Devletin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın
korunması söz konusu ise sınırlamalara da gidebilir.
Bir
derneğin kurucuları - en az yedi kişi - bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak
birleştirme üzerinde anlaştıktan ve dernek tüzüğünü düzenleyip dernek olarak
kurulma isteğini tüzükte açığa vurmak ve tüzüğü kurulduğu yerin en büyük
mülkiye âmirine vermekle o dernek tüzel kişilik kazanır. Ondan sonra derneğin
varlığını yitirmesi ancak birtakım yasa koşullarının gerçekleşmesi ile
olabilir. Oysa dernek üyeliği yolunca kurulmuş, ereği ve tutumu belli bir
derneğe yurttaşın katılması demektir. Yurttaş dilediğinde dernekten çekilir ve
üyelik de sona erer. Anayasa Koyucu dernek kurmakla derneğe üye olmak
arasındaki ayırımı (değişik madde 29) dernek kurma hakkının kullanılışında
uygulanacak şekil ve usullerin kanunda gösterileceğini ve bu hakka Devletin
ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, milli güvenliği, kamu düzenini ve genel ahlâkı
korumak üzere kanunun sınırlar koyabilmesini kurala bağlamasına karşılık üye
olma konusunda yalnızca hiç kimsenin bir derneğe üye olmaya veya dernekte, üye
kalmaya zorlanamıyacağı yolundaki ilke ile yetinerek daha da belirgin duruma
sokmuştur.
Onun
içindir ki dernek kurma hakkının kullanılması ile yine bu hakkın kaynaklık
ettiği derneklere üye olma hakkı aynı koşullara bağlanırsa üye olma hakkının
özüne dokunulmuş ve Anayasanın değişik 29. maddesi ile de çelişkiye düşülmüş
olur. 1630 sayılı Kanundaki düzenlemenin derneklere üye olabilmeyi ne denli
kısıtladığını anlamak için bu Kanunun çok daha yukarılarda tartışılan 2.
maddesinin dernek kuramayacaklara ilişkin a ve b işaretli bentlerine bir göz
atılması yeterlidir.
Özetlenecek
olursa: 1630 sayılı Kanunun birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ve
derneklere üye olma hakkının dernek kurma hakkına sahip olmakla sınırlanmasına
yol açan (dernek kurma hakkına sahip) deyimi Anayasaya aykırıdır, İptal
edilmesi gerekir.
Şahap
Arıç bu görüşe katılmamıştır.
b)
1630 sayıla Kanunun 15. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesindeki (ile
siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler) deyimi ile oluşan kural
siyasi partilere yazılı öğrencilerin öğrenci derneklerine üye olmalarını
yasaklamaktadır.
Anayasanın
56. maddesinin birinci fıkrasına göre yurttaşlar usulüne göre siyasi partilere
girme ve çıkma hakkına sahiptir. Bu Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler başlıklı
ikinci kısmının Siyasi Haklar ve ödevler'e ilişkin Dördüncü Bölümünde yer almış
bir ilkedir. Bir öğrenciyi kendisine öğrenim süresince yardımcı, koruyucu,
destek olabilecek öğrenci derneğine veya bir siyasi partiye girme arasında
seçmeli bırakmak sonuç olarak onu siyasi partilere girme anayasal hakkından
yoksun etmek demektir. Siyasi partiye yazılı öğrencilerin, güdecekleri erek
yasa ile biçimlendirilmiş öğrenci derneklerine üye olmalarını yasaklamak
yolunda bir kısıtlama Anayasanın 29. maddesi ilkeleri ile de bağdaşamaz. Öte
yandan Ülkenin geleceğine ve gelecekteki yönetimine sahip çıkacak olan gençlerin
kendilerini siyasi partiler içinde göreve hazırlamalarındaki yararın,
sakıncalarından üstün olduğu ortadadır. Kaldı ki bir siyasi partiye girmek
istediği halde öğrenci derneğinden atılmak kaygısı ile istediğini doğrudan
doğruya ve açıkça gerçekleştiremeyenlerin iki yüzlü davranışlara ve yeraltı
temaslarına yönelmeleri her zaman için beklenebilir ve böyle bir tutumun,
siyasi partiye üye olmanın yanında, çok daha büyük sakıncalar doğuracağından
kuşku edilmemesi gerekir.
Özetlenecek
olursa; 1630 sayılı Kanunun 15. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan (ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler) deyimi
Anayasaya aykırıdır; iptaline gidilmek gerekir.
Kemal
Berkem, Şahap Arıç, Halit Zarbun ve Abdullah Üner bu görüşe katılmamışlardır.
5 -
1630 sayılı Kanunun 20. maddesinin birinci fıkrası:
1630
sayılı Kanunun toplantı yerine ilişkin 20. maddesinin dava konusu birinci
fıkrası genel kurul toplantılarının dernek merkezinin bulunduğu yerden başka
bir yerde yapılmasını yasaklamaktadır.
Kanun
tasarısının bu kurala ilişkin gerekçesinde söyle denilmiştir. "Geçmiş
uygulamalarda bir dernek genel kurulunun başka kişi ve yöneticiler tarafından,
başka başka yerlerde toplatıldağı, türlü oyun ve kaçamakların yapıldığı,
kanunlar zorlanmak suretiyle bir dernekte iki yönetim kurulunun ve başkanın
ortaya çıktığı Örnekleriyle görülmüştür. Toplantının, merkezin bulunduğu yer
dışında yapılmak suretiyle katılacak üyelere zorluk çıkarılacağı, dernek kayıt
ve defterlerini inceleme zorluğu doğacağı ve keza idarenin de dernek tutum ve
davranışlarını izlemekte zorluklarla karşılaşacağı açıktır."
Davacı
bu kuralın özellikle Anayasanın 28. madesindeki toplanma hakkına, 18.
maddesindeki seyahat özgürlüğüne aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Dernek
genel kurul toplantılara toplantı ve gösteri yürüyüşü kavramı içinde değil
dernek faaliyetleri kapsamında düşünülmek ve ele alınmak gerekir. Anayasa
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile dernek kurma hakkını ayrı ayrı
maddelerde düzenlemiştir. Onun içindir ki konunun Anayasanın 28. maddesi ile
bir ilişkisi yoktur. Seyahat hürriyeti ise, gerek bu özgürlüğün gerekse dernek
tüzel kişiliklerinin nitelikleri dolayısiyle, derneklerin yararlanabileceği bir
hürriyet değildir ve Anayasanın 18. maddesi böylece konunun dışında
kalmaktadır.
Dava
konusu kural gerçekte dernek faaliyetlerinin bir bölümünü oluşturan genel kurul
toplantılarına ilişkin ve yukarıda değinilen gerekçede de belirlendiği üzere,
kamu düzenini korumaya yönelmiş bir yasal düzenlemedir ve Anayasanın değişik
29. maddesiyle de çelişir yanı yoktur. Davanın 1630 sayılı Kanunun 20.
maddesinin Anayasaya aykırı bulunmayan birinci fıkrasına yönelen bölümünün
reddedilmesi gereklidir.
6 -
1630 sayılı Kanunun 35. maddesi:
1630
sayılı Kanunun 35. maddesi derneklerin yasak faaliyetlerine ilişkindir. Davacı,
bu maddenin I sayılı benidinin (c) fıkrasında yer alan ve derneklerin
"Silâhlı Kuvvetler personelinin bütün hakları ile ilgili kanuni hükümlerin
uygulanması veya yeni hükümler konması" yolunda faaliyette bulunmalarını
ve II sayılı bendin (a) fıkrasında yer alan ve dernek yöneticilerinin derneği
temsilen dernek amaçlarına uymayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine
katılmalarını veya beyanda bulunmalarını ve dernek mensuplarını da bu yolda
harekete teşvik etmelerini yasaklayan iki kuralın Anayasaya aykırı olduğunu
ileri sürmektedir.
a)
Bilindiği gibi Türk Silâhlı Kuvvetleri Türk Yurdunu, bağımsızlığını ve
Cumhuriyeti korumakla yükümlü Silâhlı Devlet Kuvvetidir. Görevini gereği gibi
yerine getirebilmesi için bu kuvvetin ve personelinin dış etkilerden
olabildiğince uzak şerefli, vakarlı bir tutum içinde bulundurulmasında, hakları
ve gereksinmeleri Devletçe gözönünde tutularak bunları savunma ve sağlama
vesilesini sömürü ve çıkar konusu yapabilecek ve böylece Devleti de Türk
Silâhlı Kuvvetlerini de küçük düşürebilecek bir takım dış çevrelere ve
faaliyetlerine fırsat ve olanak vermemekte kesin zorunluluk vardır. Bu yolda
tedbirler alınmasının milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından da büyük önemi
olduğu ortadadır.
1630
sayılı Kanunun 35. maddesinin I saydı bendinin (c) fıkrasında yer alan ve
derneklerin Silâhlı Kuvvetler personelinin hakları ile ilgili yasa hükümlerinin
uygulanmasını veya yeni hükümler konulmasını sağlama yolunda faaliyette
bulunmalarını yasaklayan kural işte böyle bir kaygı ve tedbirin anlatımıdır.
Kuralı oluşturan ve dernekler konusunda Anayasal ölçüleri aşmayan bir sınırlama
niteliğinde olan "ve Silâhlı kuvvetler personelinin bütün hakları"
deyimi, yukarıdan beri açıklananlarla ortaya çıktığı üzere, Anayasaya aykırı
değildir. Davanın bu konuya yönelen bölümünün reddedilmesi gerekir.
b)
1630 sayılı Kanun, amacı birden çok olan derneklerin kurulmasını yasaklamış
(madde 4); bir derneğin tüzüğünde gösterilen amaç dışındaki faaliyetini yasak
faaliyet saymıştır (madde 35/1 - a). Dernekçilikte tek amaç ilkesinin Anayasaya
aykırılığı söz konusu değildir. Bu ilke Yasada yer aldıktan sonra artık
derneklerin - derneği temsilen yöneticileri aracılığı ile - dernek amaçlarına
uymayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmaları veya beyanda bulunmaları
- değişik konu sakıncasız, masumca da olsa - derneğin birden çok amaç gütmesi
demek olacağı için, ilkeye aykırı düşer ve yasak faaliyet niteliğini alır.
1630
sayılı Kanunun 35. maddesinin II sayılı bendinin (a) fıkrasında yer alan ve
dernek yöneticilerinin derneği temsiien dernek amaçlarına uymayan toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine katılmalarını veya beyanda bulunmalarını ve dernek
mensuplarını da bu yolda davranmağa teşvik etmelerini yasaklayan kural,
metinden açıkça anlaşılacağı üzere, yukarıda değinilen "tek amaçlı
dernek" ilkesinin olağan, üstelik zorunlu bir sonucudur. Burada dernek
yöneticilerinin, derneği temsil etmemek şartiyle, başka deyimle kişisel yönden
dernek amacına uymayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmalarını veya
beyanda bulunmalarını engelleyen bir hüküm bulunmadığına işaret edilmesi
yerinde olacaktır.
Görülüyor
ki 1630 sayılı Kanunun 35. maddesinin II sayılı bendinin (a) fıkrasının
Anayasaya aykırı düşen yönü yoktur. Davanın kurala yönelen bölümünün
reddedilmesi gereklidir.
Muhittin
Taylan ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
7 -
1630 sayılı Kanunun 36. maddesinin ikinci fıkrası:
1630
sayılı Kanunun 36. maddesinin birinci fıkrası derneklerin'askerlik, savunma ve
sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerine
girişmelerini veya üyeleri için özel kıyafet veya üniforma yahut kolbağı veya
benzer işaretler ihdas etmelerini yasaklamaktadır. Bunun kamu düzeninin ve
milli güvenliğin korunması kaygısı ile konulmuş pek yerinde bir yasaklama
olduğu ortadadır.
Aynı
maddenin dava konusu ikinci fıkrası ise. Bakanlar Kuruluna bu faaliyetlerin
tümü veya bir bölümü ile meşgul olma iznini uygun gördüğü derneklere verebilme
yetkisini tanımıştır. 37. maddenin ikinci fıkrasına göre de bu türlü
derneklerde eğitim ve öğretim için gerekli silâhların sağlanmasına ve
bulundurulmasına içişleri Bakanlığınca izin verilebilecektir.
Askerliğe,
savunma ve sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitime girişme,
üyeleri için özel kıyafet, üniforma, kolbağı ihdas etme, silâh sağlama ve
bulundurma izni almış bir derneğin bu alandaki faaliyetleri - 4/1/1961 günlü,
211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri iç Hizmet Kanununun 2. maddesindeki
tanımlama uyarınca askerlik Türk vatanını, istiklâl ve Cumhuriyetini korumak
için harp sanatını öğrenmek ve yapmak demek olduğuna göre - her şeyden önce
"Vatan hizmeti" kavramının kapsamına girebilecek bir nitelik
gösterir. Anayasanın 1488 sayılı Yasa ile değişik 60. maddesinde "Vatan hizmeti"
her Türkün hakkı ve ödevi olarak belirlenmiş; bu ödevin Silâhlı Kuvvetlerde
veya kamu hizmetlerinde ne biçimde yerine getirileceğinin kanunla düzenleneceği
de ayrıca kurala bağlanmıştır.
Dava
ve inceleme konusu fıkraya göre ise bu nitelikte bir hizmet bütün Türklerin
değil yalnızca belirli bir derneğin mensuplarının hakkı olmakta. Silâhlı
Kuvvetlerde veya kamu hizmetlerinde değil bir dernek içinde yerine
getirilmektedir. Üstelik yerine getirme bir kanunlada düzenlenmiş değildir.
Çünkü 1630 sayılı Kanunun 36. maddesinin ikinci fıkrasını bu konuda bir yasal
düzenleme olarak benimsemeğe olanak yoktur. Sözü edilen fıkrada yalnızca
Bakanlar Kuruluna izin verme yetkisinin, o da "uygun gördüğü
derneklere" gibi sınırsız, koşulsuz bir takdir gücü veren esnek, geniş bir
deyim kullanılarak ve keyfiliği önleyecek hiç bir tedbiri öngörmeksizin,
tanınması ile yetinilmiştir. Dava ve inceleme konusu kuralın, şu yönleriyle,
Anayasanın, değişik 60. maddesine aykırı düştüğü ortadadır.
Öte
yandan bu izni Bakanlar Kurulu uygun gördüğü derneğe verebileceği için izni
alan dernek, izni almayan derneklere göre tüm anlamiyle imtiyazlı, üstün bir
duruma geçmiş olacaktır. Böyle bir sonuca yol açacak bir kuralı Anayasanın 2.
maddesindeki hukuk Devleti ilkesi ve 12. maddesindeki kişilere, ailelere,
zümrelere, sınıflara imtiyaz tanıma yasağı ile bağdaştırmağa olanak yoktur.
Dava
ve inceleme konusu kural Anayasanın değişik 29. maddesiyle güvence altına
alınmış dernek kurma hakkına dayanılarak da savunulamaz. Çünkü bu hak
Anayasanın salt olarak benimsediği ve koruduğu bir hak değildir. Aynı maddede
Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü, milli güvenliği, kamu düzenini ve
genel ahlâkı korumak üzere kanunla sınırlar konulabileceği de belirlenmiştir.
Öte yandan yine Anayasanın değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrasına göre
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri insan hak ve hürriyetlerini
veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, veya dil, ırk
sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti
ortadan kaldırmak kastı ile kullanılamaz.
Üyelerini
asker olarak yetiştirme yönünde örgütlenmiş ve silâhlandırılmış bir dernek
bağrında ülkenin anayasal düzeni milli bütünlüğü milli güvenliği ve kamu düzeni
açısından büyük tehlikeler saklar ve en azından bir tehdit, baskı, sindirme,
dilenen doğrultuya yöneltme aracı olarak iş görür. Yerine göre kötü niyetli bir
iktidarın yahut başka düzen düşmanlarının, çıkar guruplarının desteği ve silâhı
olabilir. Birtakım Avrupa ülkelerinin yakın tarihleri gözden geçirilirse böyle
derneklerin yol açtıkları korkunç yıkımlar bir bir görülecektir. Devlet kavramı
ile bağdaşmıyacak sonuçlara elverişli, bu nitelikte ve kapsamda bir yasa
kuralının Anayasanın değişik 29. ve 11. maddeleriyle de çelişir durumda olduğu
ortadadır.
Özetlenecek
olursa; 1630 sayılı Kanunun 36. maddesinin ikinci fıkrası Anayasaya aykırıdır;
iptal edilmelidir.
8 -
1630 sayılı Kanunun 37. maddesinin ikinci fıkrası:
1630
sayılı Kanunun 37. maddesinin birinci fıkrası, derneklerin merkez ve
şubelerinde veya bunlara bağlı müessese veya eklentilerinde silâh, patlayıcı
madde, saldırıda veya savunmada kullanılan kesici, delici, bereleyici alet
veyahut yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı ecza ve öteki her türlü zehir veya
gazların bulundurulmasını yasaklamaktadır. Kuralın istisnası, başka deyimle
silâh sağlama ve bulundurma izni verilebilecek dernekler ise ikinci fıkrada yer
almıştır. Bunlar arasında 36. maddede yazılı faaliyetlerde bulunmaya izinli
dernekler de vardır ve iptal davası ve Anayasaya aykırılık iddiası bu
dernekleri ikinci fıkra kapsamına sokan (ve 36 ncı maddede yazılı faaliyetlerde
bulunmasına izin verilmiş olan derneklerde de eğitim ve öğretim için gerekli
olan) deyimine yönelmiştir.
36.
maddenin ikinci fıkrası yukarıda (IV -A - 7 bölümü) tartışılırken 37. maddenin
sözü edilen kuralı ile birlikte ele alınmış ve aykırılık gerekçesi bu kural
için de geçerli bulunmuş olduğundan söylenenlerin burada tekrarlanmasına yer ve
gerek yoktur. 1630 Sayılı Kanunun 37. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan (ve
36 ıncı maddede yazılı faaliyetlerde bulunmasına izin verilmiş olan derneklerde
de eğitim ve öğretim için gerekli olan) deyimi Anayasaya aykırıdır; iptal
edilmesi gerekir.
9 -
1630 sayılı Kanunun 38. maddesi:
1630
sayılı Kanunun yabancı dernek ve kuruluşlarla teması düzenleyen 38. maddesinde
dernek, federasyon veya konfederasyonların yabancı ülkelerdeki dernek ve
kuruluşların üyelerini Türkiyeye davet etme%i veya yabancı derneklerin
davetlerine uyarak üyelerini veya temsilcilerini yurt dışına göndermesi Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınarak İçişleri Bakanlığınca verilecek izne bağlı
tutulmaktadır. Davacı bu kuralın Anayasanın 10., 11., 13., 18., ve 29.
maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Görüldüğü
gibi burada kişisel seyahatler değil Türk ve yabancı derneklerin kaşılıklı
çağrılan üzerine Türkiyeden yabancı ülkelere, yabancı ülkelerden Türkiyeye
dernek üyesi veya temsilcisi sıfatiyle yapılacak ziyaretler söz konusudur.
Madde uluslararası dernekçiliğin 6.,10.,11.,maddeler dışında kalan bir yönünü
düzenlemektedir ve o maddelerin bütünleyicisi niteliğindedir. 6., 10. ve 11.
maddelerdeki sınırlamalar üzerine yukarıda (IV - A - 3 bölümü) söylenenler 38.
madde bakımından da geçerli olduğu için bunların burada tekrarlanmasına yer
görülmemiştir. Kural Anayasaya aykırı değildir. Davanın bu konuya yönelen
bölümünün reddi gerekir.
10 -
1630 sayılı Kanunun 39. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları:
1630
sayılı Kanunun 39. maddesinde derneklerin şubelerinin, derneklerin oluşturduğu
federasyon ve konfederasyonların bildiri, beyanname veya benzeri yayımlarda
bulunmaları yolu düzenlenmektedir. Maddenin birinci fıkrası yayımı yetkili
organlarca karar verilmesi koşuluna bağlanmış; ikinci fıkrada yayımlanacak
bildiri, beyanname ve benzerlerinde kimlerin adlarının ve imzalarının
bulunacağı belirlenmiştir. Dava konusu üçüncü fıkra yayımlanacak bildiri,
beyanname veya benzerleri ile bu konuda alınan kararın birer nüshasının alındı
belgesi karşılığında o yer Cumhuriyet savcılığına ve mülkiye âmirine
verilmesini zorunlu kılmış; yine dava konusu dördüncü fıkra basın organlarının
ve Türkiye Radyo - Televizyon Kurumunun yetkililerinin Cumhuriyet savcılığınca
verilecek alındı belgesinin bir örneğini almadan bildiri, beyanname ve
benzerlerini basmalarını ve yayımlamalarını yasaklamıştır. Son fıkra siyasi
partileri bu madde kuralları dışında bırakmaktadır.
a)
39. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarının, aralarında büyük ayrım bulunduğu
ve her biri bildiri konusunu başka başka yönlerden düzenlediği için, ayrı ayrı
ele alınmaları gerekir. Üçüncü fıkra ile öngörülen tedbirin, fıkra içinde de
yazılı olduğu gibi, yayınım ihbarından öteye varan bir niteliği yoktur. Burada
hakkın, kullanılmasını gereksiz yere, kamu yararı gözetmeden güçleştiren,
sınırlayan herhangi bir yükümün söz konusu olduğu düşünülemez. Kural, bir
yandan yayımlanan bildiri metninde anlaşmazlık çıktığında ilgili dernek
yararına işleyecek bir belgelendirme tedbirinin alınmasına, bir yandan da
Anayasanın değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrasında çizilen çerçeve içinde
Anayasal hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılıp kullanılmadığının dernekler
yönünden izlenmesine, ortada suç sayılacak bir eylem varsa bundan vaktinde
bilgi edinilmesine başka bir deyimle kamu düzeninin korunmasına yönelmiş bir
düzenlemenin anlatımıdır.
1630
sayılı Kanunun 39. maddesinin üçüncü fıkrası, açıklanan şu niteliğine göre,
Anayasaya aykırı değildir. Davanın bu kurala yönelen bölümü reddedilmelidir.
Muhittin
Taylan, Kânı Vrana, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu
görüşe katılmamışlardır.
b)
Dördüncü fıkra, yukarıda da değinildiği gibi, Cumhuriyet Savcılığı alındı
belgesinin örneği verilmeden dernek bildirisinin yayımlanmasını hatta
basılmasını yasaklamıştır 70. madde ile de bu zorunluluğu yerine getirmeme l
aydan 6 aya kadar hapis cezası gibi bir yaptırıma bağlanmıştır. Böylece üçüncü
fıkraya göre bir yayım ihbarı niteliğini taşıyan işlem bir çeşit sansür
yetkisine yasa gereğinin yerine getirildiğini gösterecek alındı kâğıdı yayım
izni belgesine dönüştürülmüş olmaktadır. Dördüncü fıkra ile konu dernekler
alanından çıkmış; düşünce hürriyeti (Anayasa: madde 20), basın hürriyeti
(değişik madde 22) kitap ve broşür çıkarma hakkı (madde 24) alanlarına sıçrayıp
taşmıştır.
Bu
fıkranın uygulanışında bildiri yayımlayacak derneğin bulunduğu yer Cumhuriyet
savcısının iş zorunlulukları yüzünden yahut da özel düşüncelerle yerinde
bulunmaması, yahut yerli yersiz nedenlerle bildiriyi kabul etmemesi veya alındı
belgesi vermemesi gibi durumlarla karşılaşılması olasılığı her zaman için
vardır. Böyle durumlarda dernek, kendisine düşen yasal gerekleri yerine
getirdiği halde, bildirisini bastıramıyacak, yayımlatamayacak; yahut da bu işi
pek geç, bildiri artık etkisini yitirdiği bir sırada başarabilecektir.
Anayasanın
20. maddesine göre herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu
olarak açıklayabilir ve yayabilir. Değişik 22. madde, basının hür olduğu ve
sansür edilemeyeceği ilkesini koymuş; Devleti basın ve haber alma hürriyetini
sağlayacak tedbirleri almakla yükümlü tutmuştur. 24. madde kitap ve broşür
yayınımın izne bağlı tutulmasını ve sansür edilmesini yasaklamaktadır.
Dava
ve inceleme konusu kural bütün bu anayasal ilkelerle açıkça çelişir, çekişir
durumdadır. Kişilerin toplu olarak (dernek halinde) düşünde ve kanaatlerini
yazı, resim ve başka yollarla açıklayabilme ve yazabilme hakkını, bu hakkın ve
düşünce ve kanaat özgürlüğünün özüne dokunacak biçimde, kısıtlamaktadır. Haber
alma hürriyetini zedelemektedir. Basım işlerini bar alanda ve bir anlamda,
sansür ve izne, başka deyimle bir ön denetime bağlamaktadır. Dernek
faaliyetlerinden bir bölümü - düşünce ve kanaat açıklamaya ilişkin olduğu için
en önemli bir faaliyet dalıdır - gereksiz yere ve anayasal bir nedene dayanmaksızın
ağır bir kasıntıya uğratmaktadır.
Yukarıdan
beri açıklanan nedenlere göre 1630 sayılı kanunun 39. maddesinin dördüncü
fıkrası Anayasaya aykırıdır; iptal edilmesi gerekir.
11 -
1630 sayılı Kanunun 40. maddesinin birinci fıkrası: 1630 sayılı Kanunun 40.
maddesi derneklerin genel denetimine ilişkindir. Dava konusu birinci fıkra
kuralına göre derneklerin işlemleri, defterleri, hesapları ve faaliyetleri
içişleri Bakanlığınca veya dernek merkezi veya şubelerinin bulunduğu yerin en
büyük mülkiye amirince bizzat veya görevlendireceği memurlar aracılığı ile
dernek merkez, müessese veya eklentilerinde her zaman denetlenebilecektir.
(Davacı bu kuralla tüzel kişilerin hayat haklarının yok edilmek istendiğini ve
kuralın Anayasanın 14. (kişi dokunulmazlığı), 15. (Özel hayatın gizliliği), 16.
(konut dokunulmazlığı) maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Derneklerin
toplum yaşamındaki önemli yeri ve yaygın etki alanı sürekli denetim altında
bulundurulmalarını gerekli kılar ve denetime bir kamu düzeni tedbiri niteliğini
kazandırır. Bunların kendi organları eliyle yapacakları iç denetimle
yetinilmesi düşünülemez. Üyelerin hak ve çıkarlarını korumak, yasa dışına
sapmaları önlemek ve Bu yararlı kuruluşların özellikle kamu düzenine, milli
güvenliğe veya genel ahlâka zarar verecek bir niteliğe doğru yozlaşmalarını
engellemek üzere Devletçe de sürekli gözetim ve denetim altında
bulundurulmaları zorunludur. 1630 sayılı Kanunun 40. maddesiyle işte bu konunun
düzenlenmesine gidilmiştir. Birinci fıkrada kullanılan "her zaman"
deyiminden denetlemenin belirli dönemlere özgü değil sürekli olduğu anlamını
çıkarmak ve derneğin çalışma saatleri ile o yerin genel çalışma saatleri
dışında yapılacak bir denetimin söz konusu olmadığı sonucuna varmak yerinde
olur. Derneklerin genel denetimini düzenleyen böyle bir kuralı kişi
dokunulmazlığını, özel hayatın gizliliğini ve konut dokunulmazlığını tehdide
yönelmiş bir tedbir gibi yorumlamaya olanak bulunmadığı da ortadadır.
Özetlemek
gerekirse; 1630 sayılı Kanunun 40. maddesinin birinci fıkrası Anayasaya aykırı
değildir. Davanın bu konuya yönelen bölümü reddedilmelidir.
12 -
1630 sayılı Kanunun 42. maddesinin birinci fıkrası:
1630
sayılı Kanunun 42. maddesinin birinci fıkrası, kolluk kuvvetlerine derneklerin
merkez ve şubelerinin yönetim yerlerine, müesseselerine ve her çeşit
eklentilerine o yer mülkiye âmirinin yazılı emriyle her zaman girebilme
yetkisini vermektedir. Davacı 40. maddenin birinci fıkrası bakımından ileri
sürdüğü iddia ve gerekçeler kapsamına bu kuralı da sokmuştur.
1630
sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce izin almaktan vergi vermekten, umuma
açık yerlerin bağlı bulunduğu denetimden kaçabilmek üzere dernekler kurulduğu
ve dernek lokali süsü verilerek buralarının eğlence yeri, bar ve pavyon gibi
işletildiği, gençlerin bu yerlerde ahlâk dışı yollara itilip yıkıma
sürüklendikleri ve yasal yetkilerin eksikliği yüzünden kolluk kuvvetlerinin
etkili bir denetimde bulunamadıkları bilinmektedir. 42. maddenin birinci
fıkrası, kolluk kuvvetlerinin denetimini etkili kılacak bu gibi durumların
önlenmesi, başka deyimle, kamu düzeni ve genel ahlâkın korunması kaygı ve
düşüncesiyle getirilmiş bir kuraldır. Maddenin birinci fıkradan sonraki bölümü
kolluk kuvvetlerinin denetiminde neleri araştıracaklarına ışık tutması
bakımından dikkate değer. Burada, derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve
eklentilerinde (yanında veli veya vasisi olmadan 18 yaşından küçüklerin
bulunması), (fuhuş yapılması), (kumar oynanması), (genel ahlâka aykırı
davranışlarda bulunulması), (uyuşturucu madde kullanılması), (kanunların
yasakladığı alet ve maddelerin bulunması), (kanunun suç saydığı faaliyetlerde
bulunulması), (suçlulara yataklık edilmesi), (en büyük mülkiye âmirinin izni
olmaksızın alkollü içki kullanılması) hallerinden söz edilmektedir.
Kamu
düzenini ve genel ahlâkı yakından ilgilendiren bütün bu durumların
araştırılması ve saptanabilmesi kolluk kuvvetleri denetiminin geciktirilmeden,
ansızın, umulmadık, beklenmedik anlarda yapılmasını zorunlu kılar. Dava konusu
kural bu olanağı sağlamaktadır. 42. maddeninin birinci fıkrasında kullanılan
"her zaman" deyiminden denetlemenin belirli dönemlere özgü değil
sürekli olduğu anlamını çıkarmak; denetim kapsamına giren yerlerde hiç bir kimsenin
bulunmadığı sıralarda yapılacak bir denetimin söz konusu olmadığı sonucuna
varmak kuralın doğrultusuna uygun düşecektir. Dernekler yönünden Kolluk
kuvvetleri denetimini düzenleyen böyle bir kuralı kişi dokunulmazlığını, özel
hayatın gizliliğini ve konut dokunulmazlığını tehdide yönelmiş bir tedbir gibi
yorumlamanın yeri yoktur. Anayasanın 16. maddesinin milli güvenlik veya kamu
düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınan
merciin buyruğuna dayanılarak kişisel konutlara bile girilmesine, buralarda
arama yapılmasına, buralardaki eşyaya el konulmasına cevaz verdiği
unutulmamalıdır.
1630
sayılı Kanunun 42. maddesinin birinci fıkrası, yukarıdan beri açıklanan
niteliğine ve kapsamına göre, Anayasaya aykırı değildir. Davanın bu kurala
yönelen bölümünün reddedilmesi gerekir.
13 -
1630 sayılı Kanunun 46. maddesinin ikinci fıkrası:
1630
sayılı Kanunun feshedilmiş, münfesih duruma düşmüş, mahkemece kapatılmış
derneklerin mal ve paralarının tasfiyesi yolunu düzenleyen 46. maddesinin mahkemece
kapatılan derneklere ilişkin ikinci fıkrası bunların bütün para ve mallarının
hazineye geçmesini öngörmektedir Davacı, tüzel kişilik iradesinin böylece yok
sayıldığını ve bu kuralın Anayasanın genel müsadere cezası konulmasını
yasaklayan 33. maddesinin son fıkrası ilkesine aykırı düştüğünü ileri
sürmüştür.
Önce
böyle bir kuralın yasalarımıza ilk kez girmediğine işaret edilmesi yerinde
olacaktır. Söz gelimi 13/7/1965 günlü 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 115.
maddesinde Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılan siyasi partilerin bütün
mallarının Hazineye geçeceği yolunda bir buyurucu kural vardır. 17/2/1926 günlü
743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 50. maddesinde aynen "Gayesi kanuna
veya adabı umumiyeye mugayir olduğu için hâkim tarafından feshedilen hükmî
şahsiyetlerin malları, hilâfına dair olan şartlara bakılmaksızın hukuki âmme
müessesesine intikal eder" diye yazılıdır. Türk Kanunu Medenisinin isviçre
kökenli olduğu düşünülürse, hukuk devleti yapısında, uygar, batılı ülkeler
yasalarında da bu çeşit düzenlemelerin yer aldığını gösterme bakımından, sözü
geçen 50. madde daha başka bir değer ve önem kazanır.
1630
sayılı Kanuna göre derneklerin mahkemelerce kapatılmasını gerektiren ve iptali
öngörülenler dışında kalan durumların bir kez gözden geçirilmesinde yarar
vardır. Bunların başında Kanunun 4. maddesiyle yasaklanmış derneklerin
kurulması gelmektedir (Madde 64). Kurulması yasaklanan derneklerin hangileri
olduğu, yasaklamanın nasıl anayasal düzenin, Devletin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunmasına
yöneldiği; yasaklara aykırı eylemin ağırlığı yukarıda, kararın (IV/A - l - b -
bb) bölümünde ayrıntılariyle belirtildiği için burada tekrarlanmasının yeri
yoktur.
Bundan
sonra kapatılması söz konusu olan; rejim, doktrin veya ideolojileri itibariyle
kanunların yasak ettiği amaç ve faaliyetleri benimseyen bir devleti, partiyi,
tüzel kişiliği, topluluğu veya bu amaç ve faaliyetleri benimseyen ölü veya
yaşayan kişileri övmek maksadıyle toplantı ve yayın yapan, bunlar adına yardım
toplayan veya sair faaliyetler gösteren dernekler (madde 35/1. b ve 64) bir de
siyasi ereklerle kurulan öğrenci dernekleridir (madde 35/11. b ve 65).
1630
sayılı Kanun kural olarak tasfiyenin dernek tüzüklerinde gösterilen esaslara
göre yapılmasını, başka deyimle tüzel kişilik iradesinin gözönünde tutulması
yolunu benimsemiştir (madde 46/1). Feshedilen ve münfesih duruma düşen
dernekler yönünden hüküm böyledir. Ancak mahkemece kapatılan derneklerin para
ve malları kuralın dışında tutulmuş ve bunlann Hazineye kalması öngörülmüştür
(madde 46/2). Yasa dışı kuruluş olduğu veya yasa dışı kuruluşa dönüştüğü
mahkeme karariyle saptanmış bir derneğin tüzüğünde açıklanan iradesinin tüm
etkisini yitireceği ortadadır. Öte yandan 1630 sayılı Kanunun 46. maddesinin
ikinci fıkrası bir ceza yaptırımı değil yukarıda da değinildiği gibi bir
tasfiye düzenlemesidir. Onun için de genel müsadere cezası ile ve Anayasanın
33. maddesinin son fıkrası ilkesi ile ilişkisi yoktur. Sorum mahkemece
kapatılmış bir derneğin malarının ne olacağı sorumudur. Tüzel kişilik artık
ortadan kalktığı için malların bir başka varlığa aktarılması zorunlu
bulunmaktadır. Kanun koyucu Hazineyi mallara el koyacak en uygun kişilik
saydığı için de sorumu böyle bir çözüme bağlamıştır.
Özetlenecek
olursa; 1630 sayılı Kanunun 46. maddesinin dava konusu ikinci fıkrası Anayasaya
aykırı değildir. Davanın kurala yönelen bölümü reddedilmelidir.
İhsan
Ecemiş, Ziya Önel, Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
19 -
1630 sayılı Kanunun 53. maddesinin son fıkrası:
1630
sayılı Kanunun 53. maddesi "izne bağlı dernek adları" baslığını
tanımakla birlikte maddenin ikinci fıkrası, öğrenci derneklerinin bir izne bağlı
olmaksızın, alacakları adları belirlemektedir. Bu fıkraya göre öğrenci
dernekleri, kuruldukları fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler ve yüksek
okullar ile öteki yüksek okulların ve her türlü resmi ve özel eğitim, öğretim
kurumlarının adını alacaklardır. Dava konusu son fıkra ise bu adlarla her ne
suretle olursa olsun başkaca dernek kurıılmasını yasaklamaktadır. Davacı,
Anayasaya aykırılık iddiasında ba fıkrayı 4. maddenin son fıkrası ile birlikte
ele almış ve Anayasanın 10., 1.1., 29. maddeleri ile çeliştiğim ileri
sürmüştür.
1630
sayılı Kanunun 4. maddesinin son fıkrası ile üniversite, fakülte, akademi ve
bunlara bağlı enstitüler veya yüksek okullar ile başka her türlü resmi veya
özel eğitim ve öğretim kurumlarında birden çok öğrenci derneği kurulması
yasaklanmaktadır.
53.
maddenin son fıkrası bu kuralın olağan ve zorunlu sonucu olarak Yasaya
girmiştir. Sözgelimi bir fakültede ancak bir tek öğrenci deneği
kurulabileceğine göre "şu fakülte öğrenci derneği" adıyle bir ikinci
derneğin kurulması elbette ki söz konusu olamayacaktır. 4. maddenin son fıkrası
Anayasaya aykırı görülmediği için (kararın IV/A/2 bölümü) 53. maddenin son
fıkrasının. Anayasaya aykırı bulunduğu düşünülemez Davanın bu kurala yönelen
bölümünün reddedilmesi gereklidir.
Muhittin
Taylan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe
katılmamışlardır.
20 -
1630 sayılı Kanunun 56. maddesinin (a) ve (e) bendleri:
1630
sayılı Kanunun 56. maddesi derneklerin genel kurul toplantılarında bulunacak
Hükümet komiserinin görev ve yetkilerine ilişkindir. Bu maddenin (a) bendinde
"genel kurul çağrısının usulünce yapılıp yapılmadığını incelemek" (e)
bendinde "sükun ve düzeni bozacak eylemlerin toplantının devamını imkânsız
kılacak bir şekil alması halinde toplantıyı tatil etmek ve gerekirse kolluk
kuvvetlerinden zor kullanılmasını istemek" Hükümet komiserinin görev ve
yetkileri arasında sayılmıştır. Davacı bu kuralların yasada yer almasının
dernek iradesini ve şekli varlığını ta başından yok saymak demek olduğunu ve
kuralların Anayasanın 10. ve 14. maddelerine aykırı düştüğünü ileri
sürmektedir.
a)
"Genel Kurul" başta gelen bir dernek organıdır. Öteki dernek
organlarını seçmek dernek tüzüğünü değiştirmek, yönetim ve denetleme
kurullarının raporlarını görüşmek ve yönetim kurulunu ibra eylemek, dernek
bütçesini kabul etmek, taşınmaz satınalınması veya satılması konusunda yönetim
kuruluna yetki vermek, derneği federasyona katmak veya federasyondan ayırmak,
uluslararası faaliyet konusunda kararlar almak, derneği feshetmek gibi önemli
görev ve yetkileri vardır (1630 sayılı Kanun - madde 24). Onun içindir ki Yasa
(madde 19). genel kurulun toplantıya çağırılmasını sıkı usul kurallarına
bağlamıştır. Bu kurallar uyarınca; yönetim kurulu dernek tüzüğüne göre genel
kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Katılacak üyeler en
az on gün önceden, toplantının günü, saati, yeri ve gündemi iki gazete ile ilân
edilmek yoliyle toplantıya çağırılır ve durum o yerin mülkiye âmirine yazı ile
bildirilir Toplantı geri bırakıldığı takdirde, üyeler ikinci toplantı
tarihinden en az beş gün önceden, geri bırakılma nedenlerini, toplantının günü,
saati, yeri ve gündemi gazete ile ilân edilerek yeniden çağrılır ve durum
mülkiye âmirine yazı ile bildirilir.
Çağrının
usulünce yapılmış olup olmadığı, genel kurul toplantısının ve toplantıda alınan
kararların geçerliğini etkileyebilecek önemli ağır basan bir sorun olduğu için,
daha sonra ileri sürülebilecek iddia ve çıkacak anlaşmazlıkların çözümü
bakımından da durumun Hükümet komiserince önceden araştırılıp incelenmesinde
yarar, üstelik zorunluluk vardır. Burada ancak bir saptamanın söz konusu olduğu
ve dernek organlarına müdahalenin ve bunların görev ve yetkilerinin
kısıtlanmasının öngörülmediği unutulmamalıdır. Kuralın bu niteliği ile dernek
kurma hakkının içerdiği dernek olarak faaliyette bulunma hakkına dokunur ve
Anayasa ile çelişir bir yanı yoktur. Davanın bu kurala yönelen bölümünün
reddedilmesi gerekir.
b)
1630 sayılı Kanunun 56. maddesinin (d) bendi, Hükümet komiserine toplantı
güvenliğinin sağlanması ve toplantının sükûn içinde geçmesi için kolluk
kuvvetlerinden her türlü yardım istemek yetkisini esasen tanımaktadır. Yasada
bu yetki ile yetinilmemiş ve komiser dava konusu (e) bendinde toplantıyı zor
kullanarak dağıtmak yetkisi ile de donatılmıştır. Yetkinin işlemesi için
"sükûn ve düzeni bozacak eylemlerin, toplantının devamını imkânsız kılacak
bir şekil alması" koşulunun gerçekleşmesi gerekmekte ise de durumun
değerlendirilmesi ve böylece toplantıyı doğrudan doğruya veya kolluk zoru
kullanarak tatil etmek yetkisinin işletilmesi dernek tüzel kişiliğine yabancı
olan bir kimsenin, Hükümet komiserinin kişisel ve öznel görüşüne bağlanmış
olmaktadır. Bu, keyfi müdahalelere çok elverişli, giderek bir dernek genel
kurulunun toplanmasını komiserin insaf ve izanına bırakacak bir derneğin baş
organının işlemez duruma gelmesine yol açabilecek bir kuraldır. Dernek kurma
hakkının ve bu hakkın içerdiği derneklerin faaliyette bulunabilme hakkının
özüne dokunur niteliktedir. Hakkın özüne dokunulmadığı bir an için ileri sürülse
bile gene de Anayasanın değişik 29. maddesinde öngörülen sınırlama
nedenlerinden hiçbirine dayanmağa olanak bulunmadığı ortadadır.
1630
sayılı Kanunun 56. maddesinin (e) işaretli bendinin; Anayasanın değişik 29. ve
değişik 11. maddelerine aykırılığı dolayısiyle iptal edilmesi gerekir.
21 -
1630 sayılı Kanunun 63. maddesindeki "dernek kapatma" kuralı:
1630
sayılı Kanunun 63. maddesinde 2. maddenin (a) ve (b) bentleri gereğince dernek
kurma hakkına sahip olmadıkları halde dernek kuranlara ne ceza verileceği
belirlenmektedir. Ceza, bin liraya kadar ağır para cezasıdır. Ayrıca derneğin
kapatılması da öngörülmüştür. Davacı bu kapatma kuralının Anayasanın 33.
madesinin beşinci fıkrasındaki "Ceza sorumluluğu şahsidir." ilkesine
aykırı düştüğünü ileri sürmektedir.
2.
maddenin (a) bendinin tümünün ve (b) bendinin "amacı birden fazla olan
dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından mahkûm olanlar" yönünden
iptali öngörüldüğüne göre; 2. madde uyarınca "dernek kurma hakkına sahip
olmadıkları halde dernek kuranlar" denilince ağır hapis cezasına veya
taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıldan çok hapis cezasına mahkûm olanlar,
yüz kızartıcı suçlardan yahut bu kanunla kurulması yasaklanan dernekleri
(birden çok amaçlı dernekler dışında) kurmak veya yönetmek suçlarından birinden
kesin olarak hüküm giyenler söz konusu olacaktır.
63.
maddeye göre dernek kapatma kuralının uygulanmasını gerektiren durumların
ayrıntılı çeşitleri olabilir. Sözgelimi kuruculardan birinin veya birkaçının
dernek kurma hakkı yoktur; ancak geriye genede dernek kurma hakkına sahip en az
yedi kurucu kalmaktadır. Yahut kurucu topluluk yasaya göre dernek kurabilecek
yedi kişiden tüm yoksundur. Dernek kuramayacak kimseler ile öteki kurucular
bunların durumunu bilerek, veya bilmeyerek işbirliğine gitmişlerdir. Bu gibiler
derneğin yönetiminde de söz sahibidir veya değildir. Durum hemen, yahut dernek
kurulduktan yıllarca sonra ortaya çıkmıştır. Böyle bir derneğin yasalara
başkaca aykırı bir tutumu olmuştur. Yahut olmamıştır. Bütün bunlar etki
dereceleri, birbirinden çok ayrıntılı, değişik sonuçlara yol açacak
olasılıklardır. Oysa kural hiçbir ayrım gözetmeksizin tek kurucunun ehliyetsiz
olması ve bunun dernek tüzel kişiliğinin yasaca oluşmasını etkilememesi
durumunda bile derneğin kapatılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamı ile, dava
konusu kural ağır bir neden olmadan ve Anayasanın değişik 29. maddesi doğrultusunda
bir sınırlama gerekçesi bulunmaksızın dahi bir derneğin, hukuksal varlığına
kolayca son verilmesine elverişli; onun için de dernek kurma anayasal hakkının
özüne dokunur bir niteliktedir.
Öte
yandan yine bu kural, derneğin kapatılması dolayısiyle, kuruluştaki aksaklıkla
hiç bir ilgisi ve ilişiği bulunmayan dernek üyelerinin kurucuların yasaya
aykırı tutumlarından ötürü cezalandırılmaları sonucunu vermekte; böylece ceza
sorumunu kişisellikten çıkarmış olmaktadır. Bunun ise Anayasanın 33. maddesinin
beşinci fıkrası ilkesine aykırı düştüğü ortadadır. 63. maddede derneğin
kapatılmasına neden olanların eylemlerine biçilmiş olan bin liraya kadar ağır
para cezası ile bu yüzden tüzel kişiliğe ve dolayısiyle dernek üyelerine
yöneltilen kapatma gibi ağır bir ceza arasında adaletli bir denge bulunmadığına
burada ayrıca işaret edilmesi yerinde olacaktır.
Özetlenecek
olursa 1630 sayılı kanunun 63. maddesindeki (ve dernek kapatılır.) kuralı
Anayasaya aykırıdır; iptal edilmelidir.
Kemal
Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş. Halit Zarbun ve Abdullah Üner bu
görüşe katılmamışlardır.
22 -
1630 sayılı Kanunun 70. maddesindeki dernek kapatma kuralı:
1630.
sayılı Kanunun 70. maddesinde İçişleri Bakanlığından izin almadan yabancı
ülkelerdeki dernek ve kuruluşların üyelerini Türkiyeye çağıran veya yabancı
derneklerin çağrılarına uyarak üyelerini veya temsilcilerini yurt dışına
gönderen dernek, federasyon ve konfederasyon sorumlularına (madde 38); dernek,
dernek şubesi, federasyon ve konfederasyonların yetkili organlarınca karar
verilmeden bunlar adına bildiri, beyanname veya benzeri yayımlarda bulunanlara
(madde 39/ 1); bu türlü kuruluşlar adına yayımlanacak bildiri, beyanname ve
benzeri yayımlarda bu konuda alınan kararı onaylayan üyelerin veya o kuruluşun
yetkili organlarınca tayin ve tespit edilen kişi veya kişilerin adı soyadı ve
imzalarının bulunması (madde 39/2), yayımlanacak bildiri beyanname veya benzeri
yayımların ve bu konuda alınan kararın birer nüshasının o yer Cumhuriyet
Savcılığına ve mülkiye amirliğine verilmesi (madde 39/3), basın organlarının ve
Türkiye Radyo - Televizyon Kurumunun yetkililerinin Cumhuriyet Savcılığı alındı
belgesinin bir örneğini almadan bildiri, beyanname ve benzerlerini basamamaları
ve yayımlayamamaları (madde 39/4), derneklerin genel denetimi sırasında
görevlilerce istenecek defter, belge ve işlemli yazıların dernek yetkililerince
gösterilmesi veya verilmesi (madde 40/3), derneklerin ikâmetgâhları ile amaç ve
faaliyetleri için gerekli olanlardan başka taşınmaza sahip olamamaları, bağış
ve vasiyet yoliyle kendilerine geçecek taşınmazları içişleri Bakanlığınca belli
edilecek süre içinde paraya çevirmeleri (madde 52) yolundaki mecburiyetleri
yerine getirmeyenlere ne ceza verileceği belirlenmektedir. Ceza, bir aydan altı
aya kadar hapistir. Ayrıca derneğin kapatılması da öngörülmüştür. Davacı
kapatma kuralının 63. madde için gösterdiği aynı gerekçe ile, Anayasaya aykırı
düştüğünü ileri sürmektedir. 39. maddenin dördüncü fıkrasını iptal edilmesi
öngörüldüğünden 70. madde, bu kural mecburiyetine uymayanlar dışında kalanlar
için sözkonusu olacaktır.
70.
maddenin suç saydığı ve bir aydan altı aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılmasını öngördüğü eylemlerin niteliği yukarıda açık ve seçik olarak
görülmektedir. Bu eylemlerin Kanun Koyucunun gözündeki önemi ve ağırlığı bir
aydan altı aya kadar hapis cezası kavramının açıkladığı bir derecededir.
Sorumlu veya sorumsuz kişilerin bu nitelikte, ağır sayılamayacak ve ayrıca da
cezalandıracak eylemlerinin derneğin tüzel kişiliğinin sona erdirilmesini
zorunlu kılması, ortada Anayasanın değişik 29. maddesi doğrultusunda
sınırlamayı haklı gösterecek bir neden de bulunmadığı için, bir derneğin
hukuksal varlığına kolayca son verilebilmesi yolunun açılması demekti. Bu yolu
açan bir kural da dernek kurma anayasal hakkının özüne dokunan bir nitelik
taşır.
Öte
yandan yine bu kural, derneğin kapatılması dolayısiyle. dernek yöneticileri
veya memurlarının, hatta yetkisiz sorumsuz kişilerin yasaya aykırı tutumları
ile hiç bir ilgisi ve ilişiği bulunmayan dernek üyelerinin o tutumlarından
ötürü cezalandırılmaları sonucunu vermekte; böylece ceza sorumunu kişisellikten
çıkarmış olmaktadır. Bunun ise Anayasanın 33. maddesinin beşinci fıkrası
ilkesine aykırı düştüğü ortadadır.
Özetlenecek
olursa; 1630 sayılı Kanunun 70. maddesinin sonunda yer alan (ve her halde
derneğin kapatılmasına karar verilir.) kuralı Anayasaya aykırıdır; iptal
edilmelidir.
Kemal
Berkem, Şahap Arıç, Halit Zarbun ve Abdullah Üner bu görüşe katılmamışlardır.
B -
44 sayılı Kanunun 28. maddesinin uygulanması:
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrasına göre; Anayasaya
aykırılık iddiası bir kanun veya yasama meclisi içtüzüğünün belirli kurallarına
yönelmiş ve bu belirli kuralların iptali kanun veya içtüzüğün öteki kimi
kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu doğurmakta bulunmuş ise
Anayasa Mahkemesi durumu gerekçesinde belirterek söz konusu öteki kuralların da
iptaline karar vermeğe yetkilidir. Aşağıda açıklanan yönlerden bu yetkinin
kullanılması gerekli bulunmaktadır
l -
1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) işaretli bendinin iptali öngörülmüştür.
Bu durumda 63. maddenin, 2. maddenin (a) bendi yönünden uygulanması olanağı
kalmamaktadır. 63. maddedeki ( a ve) deyimi iptal edilmelidir.
2 -
1630 sayılı Kanunun 36. maddesindeki Bakanlar Kuruluna uygun gördüğü derneklere
askerliğe, savunma ve sivil savunma hizmetlerine hazırlayıcı faaliyetlerde
bulunma izni verme yetkisini tanıyan kuralın iptal edilmesi öngörülmüştür.
Böylece, 68. maddede yazılı cezayı ancak izin almadan 36. maddeye aykırı faaliyette
bulunan dernek yöneticilerine yönelten kural uygulanamaz duruma girmektedir.
68. maddedeki (izin almaksızın) deyimi iptal edilmelidir.
3 -
1630 sayılı Kanunun 39. maddesinin dördüncü fıkrasının iptal edilmesi
öngörülmüştür. Böylece 70. maddede bu fıkradaki mecburiyeti yerine
getirmiyenleri cezalandırmaya yönelen kuralın uygulanmama sonucu doğmaktadır.
70. maddedeki 39. maddenin dördüncü fıkrasını erek tutan kural iptal
edilmelidir.
C -
İptal hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarih:
Anayasanın
değişik 152, maddesinin ikinci fıkrasında Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı
olduğundan iptaline karar verilen kanun veya içtüzüğün veya bunların iptal
edilen kurallarının gerekçeli kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkacağı gereken hallerde Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarifi ayrıca kararlaştırabileceği; bu tarihin, kararın
Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yıl geçemeyeceği; 44 sayılı
Kanunun 50. maddesinin dördüncü fıkrasında da Anayasa Mahkemesi bir kanun veya
içtüzüğün veya bunların belirli kurallarının iptali halinde oluşacak boşluğu
kamu düzenini tehdit edici nitelikte görürse iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
günü ayrıca kararlaştırarak boşluğun doldurulması için Yasama meclisleri
Başkanlıkları ile Başbakanlığı durumdan haberdar edeceği yazılıdır.
1630
sayılı Kanunun iptali öngörülen kurallarının niteliğine göre iptal dolayısiyle
kamu düzenini tehdit edecek bir boşluğun oluşmasının söz konusu olmadığı
ortadadır. Dernek kurma hakkına ilişkin bulunan ve Anayasaya aykırılıkları
saptanan birtakım kuralların, bunlar kimi durumlarda ayrıca ceza
kovuşturmalarına da yol açacağı için, bir süre daha yürürlükte bırakılmaları
savunulamaz. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin çalışmağa başladığı günden beri
verilen bu çeşit öneller içinde boşlukların yasama yoliyle doldurulduğu
görülmüş değildir. Şu duruma göre Anayasanın değişik 152. maddesinin ikinci
fıkrayı uyarınca iptal hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca
belirlenmesinin gereği, yeri yoktur.
Kemal
Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Halit Zarbun ve Abdullah Üner bu görüşe
katılmamışlardır.
V -
Sonuç:
22/11/1972
günlü, 1630 sayılı Dernekler Kanununun 8/2/1973 günlü kararın belirlediği
kapsam uyarınca incelenen,
a)
2. maddesinin :
aa -
a bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Kemal Eerkem, Şahap Arıç,
İhsan Ecemiş ve Abdullah Üner'in karşı oyları ve oyçokluğu ile;
bb -
b bendinin :
aaa)
Ağır hapis, beş yıldan fazla hapis cezalariyle yahut yüz kızartıcı suçlardan
hüküm giyenlere ilişkin bölümünün Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
kurala yönelen bölümünün reddine, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile,
bbb)
Yasak dernekleri kurmak veya idare etmek suçlarından hüküm giyenlere ilişkin
bölümünün (amacı birden fazla olan dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından
mahkûm olanlar) yönünden Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Kâni Vrana,
Muhittin Gürün, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun kuralın tüm (yasak dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından
mahkûm olanlar) yönünden Anayasaya aykırı olduğu ve iptali gerektiği yolundaki
karşı oylariyle ve oyçokluğu ile,
b)
4. maddesinin son fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu kurala
yönelen bölümünün reddine Muhittin Taylan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet
H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
c)
6. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu kurala yönelen
bölümünün redine oybirliğiyle;
ç)
10. maddesinin dava kapsamına girmeyen (Yurt dışındaki bir dernek veya
teşekküle katılmak isteyen dernekler, bu kuruluş slatüsünü İçişleri Bakanlığına
vermeye mecburdurlar.) fıkrası dışındaki kurallarının Anayasaya aykırı
olmadığına ve davanın bu konuya yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
d)
11. maddesinin son fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu kurala
yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
e)
15. maddesinin birinci fıkrasının;
aa -
Birinci cümlesindeki (dernek kurma hakkına sahip) deyiminin Anayasaya aykırı
olduğuna ve iptaline Şahap Arıç'ın karşı oyu ve oyçokluğu ile;
bb -
İkinci cümlesindeki (ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler)
deyiminin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline Kemal Berkem, Şahap Arıç, Kalit
Zarbun ve Abdullah Üner'in karşı oylarıyle ve oyçokluğu ile;
f)
20. maddesinin birinci fıkrasına Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
kurala yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
g)
35. maddesinin :
aa -
I sayılı bendinin (c) fıkrasında yer alan (ve Silâhlı Kuvvetler personelinin
bütün hakları) deyiminin Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu konuya
yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
bb -
II sayılı bendinin (a) fıkrası kuralının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın
bu kurala yönelen bölümünün reddine Muhittin Taylan ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
h)
36. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline
oybirliğiyle;
i)
37. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan (ve 36 ncı maddede yazılı faaliyetlerde
bulunmasına izin verilmiş olan derneklerde de eğitim ve öğretim için gerekli
olan) deyiminin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle;
ı)
38. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu konuya yönelen
bölümünün reddine oybirliğiyle;
j)
39. maddesinin:
aa -
Üçüncü fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu konuya yönelen
bölümünün reddine Muhittin Taylan, Kânı Vrana Muhittin Gürün, Şevket Müftügil
ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
bb -
Dördüncü fıkrasının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle;
k)
40. maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
kurala yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
1)
42. maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
kurala yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle;
m)
46. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
kurala yönelen bölümünün reddine İhsan Ecemiş, Ziya Önel, Kâni Vrana, Muhittin
Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu
ile;
n)
53. maddesinin son fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu kurala
yönelen bölümünün reddine Muhittin Taylan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet
H. Boyacıoğlu'nun karşı oylarıvle ve oyçokluğu ile;
o) 56.
maddesinin:
aa -
(a) bendinin Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu kurala yönelen bölümünün
reddine oybirliğiyle;
bb -
(e) bendinin Anayasaya aykırı olduğuna ye iptaline oybirliğiyle;
ö)
aa - 63. maddesindeki (ve dernek kapatılır) kuralının Anayasaya aykırı olduğuna
ve iptaline Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Halit Zarbun ve Abdullah
Üner'in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
bb -
2. maddesinin (a) bendi iptal edildiğinden 44 sayılı Yasanın 28. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca maddedeki (a ve) deyiminin de iptaline oybirliğiyle;
p)
aa - 70. maddesinin sonunda yer alan (ve her halde derutğin kapatılmasına karar
verilir.) kuralının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, Kemal Berkem, Şahap
Arıç, Halit Zarbun ve Abdullah Üner'in karşı oylariyle ve oyçokluğu ie;
bb -
39. maddenin dördüncü fıkrası iptal edildiğinden 44 sayılı Kanunun 28.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 70. maddedeki 39. maddenin dördüncü
fıkrasına yönelen kuralın iptaline oybirliğiyle;
r)
36. maddedeki izin kuralı iptal edildiğinden 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca 68. maddedeki (izin almaksızın) deyiminin iptaline
oybirliğiyle;
s)
İşin niteliğine göre Anayasanın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
iptal hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca belirtilmesine yer
olmadığına Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemis. Halit Zarbun ve Abdullah
Üner'in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
18,
19 ve 20 Aralık 1973 günlerinde yapılan görüşmeler sonunda karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
|
|
|
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
I -
İptal davasına konu olan 1630 sayılı Dernekler Kanununun "dernek kurma
hakkı" nı düzenleyen 2. maddesinin (b) bendi, kimi suçlardan hüküm
giyenlerin temelli olarak dernek kuramıyacaklarını belirtmiş ve böylece bu
konuda dernek kurma hakkından yoksun olmayı bu kuralla saptamıştır.
l -
Herşeyden önce şu yön kesin olarak açıklanmalıdır ki, dernek kurma özgürlüğü
düşüncenin topluma mal edilmesini ve toplumca benimsenmesini sağlayan bir
araçtır. Ve kişi için dernek kurma, düşünce ve kanaatini açıklama yollarından
birisidir. O halde bu özgürlüğe sınır getirilirken Anayasanın 29 uncu
maddesinde öngörülen "Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, milli
güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunması" ereğine yasa koyucu
tarafından ne ölçüde uyulduğunun araştırılarak saptanması gerekir.
a)
Basit bir karşılaştırma 2. maddenin (b) bendindeki kuralın, "Bu kanunla
kurulması yasaklanan dernekleri kurmak veya idare etmek" suçu dışında
Anayasada Milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen 68. maddeden esinlenerek
ve ayna doğrultuda hazırlandığını göstermektedir. Bundan başka siyasi partilere
üye olamıyacakları düzenleyen 648 sayılı yasanın 8. maddesi de aynı
doğrultudadır.
Siyasi
partilerle dernek kuruluşlarının farklılıkları ve gördükleri hizmetin etkinlik
derecesi bu maddenin (a) bendi münasebetiyle kararda tartışılmış ve varılan
sonuç açıklanmıştır. Diğer taraftan Millet vekilliği seçilme yeterliğini
düzenleyen Anayasanın 68. maddesindeki koşulların dernek kurucularında aynen
aranmasını haklı gösterecek hiç bir neden de ileri sürülemez. Bunun ötesinde
maddede öngörülen suçlarla hüküm giymiş olanların, dernek çalışmalarında da her
halde toplum aleyhinde faaliyette bulunacakları varsayımından hareket edilerek
bu gibilerin dernek kurmalarının ve Kanunun 15. maddesi gereğince de derneklere
üye olmalarının temelli bir biçimde engellenmesi, Anayasanın 29. maddesinde
saptanan sınırlamayı aşan ve hak ve özgürlüğün özünü ortadan kaldıran bir
düzenleme niteliğine dönüşmektedir. Anayasa mahkemesince Kanunun 15. maddesindeki
hükmün Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olması da 2. maddenin (b)
bendindeki Anayasaya aykırılığı giderecek nitelikte değildir.
b)
Kaldı ki modern ceza infaz sisteminde suçluyu cezalandırmanın ereği, ondan öç
almak değildir; Bunun tamamen tersine suçluyu düzeltip iyileştirerek onu
yararlı bir kişi haline getirip topluma kazandırmak ve böylece toplumu
korumaktır. Ceza infaz sisteminin amacı bu olduğuna göre suçluyu toplum dışına
iten ve temelli hak yoksunluğu doğuran bir düzenlemenin hukuk devleti ilkesiyle
de açıkça çatışacağı ortadadır. Hak yoksunluğunun sonuçlarından memnu hakların
iadesi yoluna başvurularak kurtulmanın mümkün olduğu düşünülebilir. Ancak bu
düşüncenin geçerliği kuşkuludur. Çünkü kanunlarda böyle bir yolun açık
bulunması, hakkın özünü ortadan kaldıran kuralı Anayasaya uygun hale getirmez.
Kaldı ki, kararın (IV A - l/a) bölümünde "öte yandan siyasi parti
yasaklarına aykırı davranmış bir kimse bunun yasal sonucu olarak siyasi
partiler yönünden hak yoksunluğuna zaten uğramıştır. Bu davranış bir ceza
hükümlülüğüne de yol açmışsa - ki böyle bir durum her zaman için söz konusudur
- hükümlülük, 2. maddenin (b) bendinde yazılı ceza ve suçlara uygunluk
oranında, ilgiliyi dernek kurma yönünden de hak yoksunluğuna uğratacaktır. 2.
Maddenin (a) bendinde öngörülen ve genellikle, ceza giymemiş yalnızca siyasi
partiden çıkarılmış veya çıkarılmayıp da partinin kapatılmasına sebep olmuş
kimselere yönelen yasak böylelerini masum erekler güden dernekleri dahi
kuramıyacak duruma getirerek işi onları içinde bulundukları toplumdan tecrit
etmeye kadar vardırmaktadır ki, bu tutumun sakıncaları açıklamayı
gerektirmiyecek biçimde ortadadır" yolunda yer alan açıklamalar hükümlüler
yönündende geçerlidir.
Yukarıda
açıklanan hususlar, söz konusu bendin "Bu kanunla kurulması yasaklanan
dernekleri kurmak veya idare etmek" suçlarından hüküm giyenler hakkında da
geçerli olduğundan bu hususta ayrı gerekçe göstermeye gerek görülmemiştir.
Bu
bakımdan 1630 sayılı yasanın dava konusu 2. maddesinin (b) bendindeki kuralın
bütünü hakkın özünü ortadan kaldırır biçimde bir düzenleme gerektirdiği için
Anayasaya aykırıdır.
Bu
görüşü ve 2. maddenin (a) bendi dolaylsiyle açıklanan gerekçenin bir bölüme
olan karşı oyu Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu
benimsemiş, Kâni Vrana ise sadece 2. Maddenin (b) işaretli bendine "yasak
dernekleri kurmak ve yönetmek suçlarından hüküm giyenler" bakımından
Anayasaya aykırılık görerek katılmıştır.
II -
Kurulması yasak olan dernekleri gösteren 4. maddenin son fıkrasında
"Üniversite, fakülte, akademi ve bunlara bağlı okullar ile sair her türlü
resmi veya özel eğitim ve öğretim müesseselerinde birden fazla öğrenci derneği
kurulamaz" hükmü yer almıştır.
T.
B. M. M. tutanak dergileri incelendiğinde dava konusu edilen fıkranın,
Cumhuriyet Senatosu Geçici Komisyonu tarafından "Yapılan bu eklenti ile
öğrencilerin - dernekçilik - marifetiyle bir diğerine düşürülmeleri ve istismar
edilmeleri önlenmek istenmiş ve öğrencilerin gerçekten ve daha kuvvetli bir
şekilde temsil edilebilmeleri öngörülmüştür" gerekçesiyle maddeye
eklendiği görülmektedir.
Geçici
Komisyonun gerekçesinden ve karardaki açıklamalardan pek yakın bir geçmişte
öğrenci dernekleri arasında başgösteren anlaşmazlık ve düşmanlıkların başka bir
deyimle öğrenci derneklerinin geçmişte yarattığı keşmekeşin ve bunların
denetlenmemiş olmasının sonuçlarının ortadan kaldırılması amacı ile fıkranın
maddeye girerek kanunlaştığı anlaşılmaktadır.
Öğrenciler
arasında varlığı kabul edilen bu gibi sürtüşmelerin ve düşmanlıkların her
öğretim kurumu içinde bir dernek kurulması halinde de süreceğini kabul etmek
mantıki bir düşüncenin sonucu olur. Bu sürtüşmenin ve doğurduğu olayların
ortadan kaldırılması ise, işin kökenine inmek, ciddi ve etkin tedbir almak
suretiyle sağlanabilir. Dernekleri kapatmak veya sayılanını asgariye indirmek
bu anlamda bir tedbir niteliği taşımadığı gibi tersine öğrenci haklarından
yararlanma durumunda olan öğrencilerin istemediği bir derneğe üye olmasını
zorlayan yahut kanunsuz toplulaşma ve gruplaşmayı teşvik edici bir niteliğe
dönüşme istidadı göstermektedir.
Bu
bakımdan dava konusu edilen fıkra hükmü, güdülen ereği gerçekleştirmiyeceği
gibi Anayasanın 29 uncu maddesi ilkeleri yönünden öğrenci derneklerinin
kurulmasını engelleyici ve dernek kurma hakkım kurulması istenen tek dernek
bakımından kanuni bir düzenleme de getirilmemiş olması yüzünden hem sınırlayıcı
ve hemde askıda bırakıcı bir nitelik taşıdığı için Anayasaya aykırıdır.
Bundan
başka kanunun 35 inci maddesinde öğrenci derneğinin amacı belli edilmiş ve 53
üncü maddesinde de "bu adlarla her ne suretle olursa olsun başkaca dernek
kurulamaz" kuralı öngörülmüştür. Bir öğretim kurumunda o kurumun ada ile
bir dernek kurulduğunu ve bu derneğin güttüğü ereğin öğrencileri kurum idaresi
ve diğer kuruluşlar nezdinde temsil etmeye yöneldiğini varsayalım. 35. maddede
öğrenci derneklerinin bu maddede belirtilen her hususla kesinlikle uğraşacağı
yolunda bir buyruk yer almamış olduğundan derneğin tüzüğünde uğraşacağı ve
yöneleceği alanı sınırlaması olağan sayılmak gerekir. Sınırlı bir çalışmaya da
yönelmiş olsa o öğretim kurumunda başkaca dernek kurulması da olanaksız
olduğundan, 35 inci maddede belirlenen amaç yönünde de öğrencilerin hakları
askıda kalıyor demektir. Bu hal dahi başlıbaşına Anayasaya aykırılık sorunu
doğurmaya yeterlidir.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu
katılmıştır.
III
- Dava konusu edilen 1630 sayılı Dernekler Kanununun 35. maddesinin II numaralı
fıkrasının (a) bendi "Dernek yöneticileri derneği temsilen dernek
amaçlarına uymayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılamaz veya beyanda
bulunamazlar ve dernek mensuplarını da bu yolda harekete teşvik edemezler"
hükmünü getirmiştir.
İlk
bakışta masum gibi görülen bu kural ciddi bir incelemeye tâbi tutulduğunda
Anayasal hakları esaslı şekilde sınırlayan ve bir bakıma özgürlüğü temelinden
zedeleyen bir nitelik göstermektedir. Dernek kurmanın kişi için düşünce ve
kanaatini açıklamanın bir aracı olduğuna yukarıda değinmiştik. Bu nedenle
dernek kurmanın ve onun çalışmalarının sınırlarıdırılması aynı zamanda düşünce
ve inanç özgürlüğünün de sınırlanması anlamını taşır. Hele Dernekler Kanununun
75 inci maddesinin 2. fıkrasındaki "Mesleki kuruluşlar, özel kanunlarında
hüküm bulunmayan hallerde bu kanunun 35, 36, 37. 39, 42 nci maddelerine ve
bunlarla ilgili müeyyidelere tabidirler" hükmü birlikte gözönüne alınınca
düşünce ve inanç özgürlüğünün sınırlarıması yalnız Dernekler kanunu çerçevesi
içinde de kalmamış sendikaları da aynı şekilde sınırlandırarak onlan toplumsal
sorunlara seyirci kalacak ve böylece görevlerini yerine getiremeyecek bir
duruma getirmiştir. Oysa Anayasanın 20. maddesi "Herkes, düşünce ve kanaat
hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlannı söz, yazı, resim ile veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir veya yayabilir"
ilkesini kesin hatlariyle belirtmiştir. Tüzel kişiler de aynı ilke kapsamı
içinde olduğu halde onların bu haktan yoksun bırakılmasını Anayasa açısından
haklı gösterecek bir neden de yoktur ve dava konusu kural bu nedenlerle
Anayasaya aykırıdır.
Bu
görüşe Muhittin Taylan ve Ahmet H. Boyacıoğlu katılmıştır.
IV -
Sava konusu 39. maddenin 3. fıkrası "yayımlanacak bildiri, beyanname veya
benzeri yayınların ve bu konuda alınan kararın bir nüshasının, yayımın ihbarı
maksadıyla, alındı belgesi karşılığında mahalli Cumhuriyet Savcılığına, diğer
nüshasının da aynı gün mahalli mülkiye amirliğine verilmesi zorunludur"
hükmünü öngörmektedir. Gerçekten derneklerin bildiri, beyanname ve benzeri yayınlarının
etkin bir denetime bağlı tutulmasında kamu yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak
bu denetim hakkın kullanılmasını ortadan kaldırmamalı veya bu sınıra vardıracak
bir güçlük çıkaracak nitelikte olmamalıdır.
Sözü
edilen fıkrada "yayımlanacak bildiri, beyanname ve benzerlerinden" ve
ayrıca "yayımın ihbarı maksadından" söz edilmektedir.
"Yayımlanacak" sözcüğü henüz yayımlanmamış anlamında kullanıldığı ve
39. maddenin 4. fıkrasında da Cumhuriyet Savcılığından alındı belgesi verilmeden
basım ve yayımlanma işlemlerinin yapılamıyacağı kesin kurala bağlandığı için
Cumhuriyet Savcılığına evrakın verilmesinin yayım ve basımdan önce olacağında
ve bu vermenin ihbar maksadiyle olduğunda kuşku yoktur. Oysa madde derneklerin
bildiri yayınlamalarını düzenlemektedir. Bildiride bulunan fikirler suç
niteliğini taşıyorsa bunun yayılması işlemi ile suç işlenmiş olur. Henüz yayım
işlemi yapılmadan, başka bir deyişle suç işlenmeden Cumhuriyet Savcılığına
yapılan ihbarın bir anlamı da olamaz. Çünkü Cumhuriyet Savcılarının önleyici
kolluk görevi yoktur ve Savcıların görevleri suçun işlenmesi ile başlar O halde
Cumhuriyet Savcılığına yayınlanmamış bildiriyi verme yükümlülüğünü yüklemek ve
yayımı onun vereceği alındı belgesine bağlamak yersiz ve gereksiz işlemler
olduğu ve bu gereksiz işlemlerin hakkın kullanılmasını güçleştirdiği ve
Anayasadaki özgürlüğü sebepsiz olarak sınırladığı için 39 uncu maddenin 3.
fıkrası da Anayasaya aykırı duruma gelmiştir ve iptal edilmesi gerekir.
Bu
görüşü Muhittin Taylan, Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H.
Boyacıoğlu benimsemiştir.
V -
Dava konusu 46. maddenin 2 numaralı fıkrası "Mahkemece kapatılan
derneklerin bütün para ve malları hazineye intikal eder" hükmünü
öngörmektedir. 1630 sayılı Dernekler Kanunu'nun ceza hükümleri incelendiğinde
kişisel bazı sorunlar yüzünden de derneğin kapatılmasına Tcarar verileceği
buyruğunun maddelerde yer aldığı görülmektedir. Söz yelimi Kanunun 63.
maddesinde bu tür bir hüküm yer almıştır. Konuyu biraz açıklamak gerekirse
Kanunun l. maddesi uyarınca Dernek en az yedi kişi tarafından kurulacaktır.
Kanunun çizdiği kurala uygun bir amacı gerçekleştirmek için 10 kişice bir
dernek kurulduğunu ve kuruculardan birisinin 2. maddenin (b) bendinde
gösterilen bir suçdan dolayı almış olduğu cezayı diğer kuruculardan gizlediğini
ve dernek çalışmalarının bir süre devam ettikten ve derneğin para ve mal elde
ettikten sonra işin ortaya çıkarak suçlu kurucunun mahkemeye sevkedildiğini
düşünelim. Hâkim 63. madde gereğince kurucuyu cezalandıracak ve derneğin
kapatılmasına da karar verecektir. Dernek mahkemece kapatıldığı için 46. madde
gereğince para ve malları da hazineye intikal edecektir. Kanunun ceza
hükümlerini düzenleyen diğer maddeleri ele alınarak örnekleri çoğaltmak
mümkündür ve 63. maddedeki kapatma hükmünün iptal edilmiş olması da diğer
hükümler bakımından sonucu etkilememektedir.
Medeni
Kanun hükümleri bakımından konu incelendiğinde görülen husus şudur: Medeni
Kanunun 71. maddesinde "Bir cemiyetin gayesi kanuna, yahut adabı umumiyeye
mugayir olursa, müddei umumilik makamının veya bir alâkadarın talebi üzerine o
cemiyet fesholunur" ve 50. maddesinde de "....... Gayesi kanuna veya
adabı umumiyeye mugayir olduğu için hâkim tarafından feshedilen hükmi
şahsiyetlerin malları hilâfına dair olan şartlara bakılmaksızın hukuku amme
müessesesine intikal eder" hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlerin,
Dernekler Kanununun 46/2 maddesi hükmünden çok ileri hukuk esaslarına
dayandığında kuşku yoktur. Derneğin amacında kanuna aykırı bir durum yokken
mallarına el uzatmak hiçbir şekilde tecviz edilemez. Ve kanunun 46/2 maddesi,
işi amaç yönünden ele almıyarak sadece kapatma kararı ölçüsüne dayanarak dernek
mallarına el atıp bunların hazineye intikal etmesini isteyen bir düzenleme
içinde bulunduğundan Hukuk Devleti ilkesine ve mülkiyet esaslarına aykırı bir
duruma dönüşmüştür ve bu nedenle de anılan kural Anayasaya aykırıdır.
Bu
görüşe Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu
katılmışlardır.
VI -
1630 sayılı Dernekler Kanununun 53. maddesinin son fıkrasında "Bu adlarla
her ne suretle olursa olsun başkaca dernek kurulamaz" kuralı yer almış ve
davacı bu kuralın Anayasaya aykırılığını ileri sürmüştür. Dava konusu fıkra
hükmünün kapsamını belirtebilmek için Kanunun öngördüğü kurallara göz atmakta
yarar vardır.
4.
maddenin son fıkrasındaki "Üniversite, fakülte, akademi ve bunlara bağlı
enstitüler veya yüksek okullar ile sair her türlü resmi veya özel eğitim ve
öğretim müesseselerinde birden fazla öğrenci derneği kurulamaz" 35.
maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarındaki "öğrenci dernekleri ancak,
kuruldukları eğitim ve öğretim kurumuna kayıtlı öğrenciler tarafından, o
kurumun öğrencilerinin, beden ve ruh sağlıklarının korunması, beslenme,
çalışma, dinlenme ve boş zamanların değerlendirilmesi gibi, sosyal veya eğitim
ve öğretimle ilgili ihtiyaçlarını karşılamak, öğrencileri kurum idaresi ve
diğer kuruluşlar nezdinde temsil etmek amacıyle kurulabilir.
Öğrenci
dernekleri hiçbir şekil ve surette siyasi veya öğrencilikle ilgisi olmayan
faaliyette bulunamazlar" ve 53. maddenin 2. fıkrasındaki "öğrenci
dernekleri, kuruldukları fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler ve yüksek
okullar ile diğer yüksek okullar ve her türlü resmi ve özel eğitim, öğretim
müesseselerinin ismini alırlar" hükümlerden sonra dava konusu fıkra
düzenlenmiştir. Bu düzenlemede "her ne suretle olursa olsun" ibare ve
ifadesine de yer verildiği için, öğrenciler, 35. maddenin kapsamı dışında kalan
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki çaışmalarını okudukları müesseseler
dışında dernekler kurmak suretiyle sürdürmekten ve bu derneğe okudukları
öğretim ve eğitim müessesesinin adını vermekten yoksun bırakılmışlardır.
Öğrenci
derneklerini 4. ve 35. maddedeki sınırlamalar dışında ayrıca kayıtlamaya bağlı
tutmak dernek kurma özgürlüğünü ortadan kaldırıcı niteliktedir ve dava konusu
edilen 53. maddenin son fıkrası hükmü haklı bir nedene dayanmadığı için
Anayasaya aykırıdır.
Bu
görüşe Muhittin Taylan, Kâni Vrana, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu
katılmıştır.
Sonuç
olarak yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne karşıyız.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Sayın
Abdullah Üner'in Karşıoy yazısındaki düşüncelere aynen katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
I-
Anayasa Mahkemesi Kararının, 1630 sayılı Dernekler Kanununun 15. maddesinin
iptal konusu hükümlerine ilişkin kısmı hakkındaki karşıoy:
Anayasa
Mahkemesi'nce bu hususda çoğunlukla verilen karar özet olarak:
a)
İptal konusu 15. maddenin birinci fıkrasındaki "Dernek Kurma Hakkına
sahip" deyimi ile Dernek Kurma Hakkının kullanılmasıyla yine bu hakkın
kaynaklık ettiği derneklere üye olma hakkı aynı koşullara bağlanmakla üye olma
hakkının özüne dokunulmuş olur. ve Anayasa'nın değişik 29. maddesi ile de
çelişkiye düşülmüş olur.
Bu
nedenle 1630 sayılı Kanunun birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ve
derneklere üye olma hakkının Dernek Kurma hakkına sahip olmakla smırlanmasına
yol açan "Dernek Kurma Hakkına sahip" deyimi Anayasaya aykırı
olduğundan iptaline;
b)
İptal konusu Kanunun 15. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesindeki
"ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler" deyimi ile
oluşan kural siyasi partilere yazılı öğrencilerin öğrenci derneklerine üye
olmalarını yasaklamaktadır.
Bir
öğrenciyi öğrenci derneğine veya Siyasi bir Partiye girme arasında seçmeli
bırakmak sonuç olarak onu Anayasa'nın 56/1. maddesi ile tanınan siyasi
partilere girme Anayasa hakkından yoksun etmek demektir.
Siyasi
Partiye yazılı öğrencilerin, güdecekleri erek Yasa ile biçimlendirilmiş öğrenci
derneklerine üye olmalarını yasaklamak yolunda bir kısıtlama
Anayasa'nın değişik 29. maddesi ilkeleri ile de bağdaşamaz.
Bu
nedenlerle sözü geçen 15. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer
alan "ile siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler1"
deyimi Anayasaya aykırı bulunduğundan iptaline çoğunlukla karar
verilmiştir." şeklindedir.
Aşağıdaki
nedenlerle kararın bu kısmına katılmıyorum: zira;
1630
Sayılı Kanunun 15. maddesinin birinci fıkrasında yer alan iptal konusu
hükümler:
"Dernek
kurma hakkına sahip olan herkes derneklere üye olabilir",
"Siyasi
partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler öğrenci derneklerine üye
olamazlar" şeklindedir.
Anayasamızda
dernek kurma hakkı ile ilgili hükümler 1488 sayılı Kanunla değişik 29. maddede
düzenlenmiştir. Bu maddede (Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma
hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılışında uygulanacak şekil ve usuller Kanunla
gösterilir. Kanun, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün Milli Güvenliğin.
Kamu Düzeninin ve genel ahlâkın korunması maksadıyla sınırlar koyabilir.
Hiç
kimse bir derneğe üye olmaya veya dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
......................................................)
denilmektedir.
Anlaşmazlığın
çözülebilmesi için her şeyden önce:
1)
Derneklere üye olma hakkı Anayasa'nın hangi hükmü ile ne şekilde korunmuştur'
2)
Derneklere üye olma hakkı Anayasa'nın 29. maddesinin birinci fıkrasında yer
alan sınırlama hükümlerine tabimidir' hususlarının saptanmasına bağlıdır.
Anayasamızın
29. maddesinin 1488 sayılı Kanunla değişmeden evvelki ilk metni aynen:
(Madde
29 - Herkes, Önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak,
ancak kamu düzeni veya genel ahlâkı korumak için Kamunla sınırlanabilir)
şeklinde idi.
Görülüyor
ki Anayasa'nın 29. maddesinin ilk metninde, derneklere üye olma hakkına dair
açık ifadeler mevcut değildi. Fakat, eski 29. madde ile kişiye, önceden izin
almaksızın dernek kurma hakkı tanındığına göre, kişinin, temel hakları arasında
mevcut olması gereken derneklere üye olma hakkının bir Anayasa hükmü ile
korunmayacağı düşünülemez.
Bu
nedenledir ki Anayasa'nın eski 29. maddesinin ilk cümlesindeki "herkes
önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir" ilkesi içinde,
kişinin derneklere üye olma hakkı da mevcuttur. Nitekim Kararın çoğunluk
gerekçesinde de Anayasa'nın 29. maddesindeki dernek kurma hakkının derneklere
üye olma hakkına kaynaklık ettiği kabul edilmektedir.
Bu
suretle kişinin derneklere üye olma hakkı. Anayasanın eski 29. maddesinin
birinci cümlesi ile korunmuş olduğundan, bu hak da dernek kurma hakkı gibi,
ikinci cümlede yer alan sınırlamalara tabi bulunmakta idi.
Anayasanın
1488 sayılı Kanunla değişik 29. maddesinin birinci fıkrasında da eski durum
olduğu gibi muhafaza edilmiş, derneklere girme hakkı konusunda bir şey
eklenmemiş olduğundan bu değişik 29. madde hükmü karşısında kişinin derneklere
üye olma hakkı yine eski maddede olduğu gibi birinci fıkranın birinci
cümlesinde yer alan "herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına
sahiptir" ilkesi içinde Anayasaca korunmakta ve kişinin derneklere üye
olma temel hakkı da birinci fıkranın son cümlesindeki sınırlamalara tâbi
bulunmaktadır.
Anayasa'nın
değişik 29. maddesinin ikinci fıkrsına eklenen "hiç kimse, bir derneğe üye
olmaya veya dernekte üye kalmaya zorlanamaz" hükmü ise, gerek yukardan
beri açıklanan gerekçeler karşısında ve gerekse yazılıqş biçimi itibariyle T.
C. Anayasasnın yayımlanmasından on yıla yakın bir süre geçtikten sonra, kişinin
temel haklarından olan derneklere üye olma hakkının Anayasaca korunduğunu ifade
etmez: aksine, birinci fıkranın birinci cümlesindeki "herkes, önceden izin
almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir" ilkesi içinde var olan kişinin
derneklere üye olma hakkının kendisine zorla kullandırılamıyacağını ve dernekte
üye kalmaya zorlanamıyacağmı ifade eder ki bu hüküm bir çok tecrübelerin sonucu
olarak konulmuştur.
Çoğunluk
gerekçesinde, dernek kurma hakkının kullanılmasında yasanın dernek kuracaklarda
bir takım nitelikler arayacağı Üstelik Devletin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunması söz
konusu ise sınırlamalara da gidilebileceği, kabul edildiğine göre aynı
esasların kişinin derneklere üye olma hakkının kullanılmasında da kabul
edilmesi doğaldır. Anayasa koyucunun dernek kuracak kişiler hakkında
sınırlamalar yapma hususunda Kanun koyucuya yetki tanınmasına sebep olan
endişelerin derneklere üye olacak kişiler hakkında mevcut olmayacağı kabul
edilemez. Kamu düzeni yönünden Derneklerin taşıdığı önem büyüktür. Dernek
konusunda duyulan endişe dernek üyelerinin tüzük dışı faaliyetlerde bulunmaları
ihtimalidir. Bu kabil faaliyetler kurucular kadar, miktarları onlardan daha çok
olan üyeler tarafından da yapılabilir. Kurucular zamanla derneklerden
ayrılmakta oldukları halde dernek üyeleri devamh şekilde artarlar. Bu
nedenlerle Anayasa koyucu, derneğin amacını gerçekleştirecek şekilde çalışma ve
gelişme imkânlarını aksatabilecek nitelik taşıyan kimselere dernek kurma
haklarını sınırlamak üzere, Kanun koyucuya yetki verdiği gibi, bu sınırlama
yetkisini derneklere üye olacaklar hakkında da vermiştir. Kanun Koyucu, iptal
konusu 15. maddenin birinci ve ikinci cümlelerindeki derneklere üye olma
hakkını, kamu düzeni mülahazası ile, Anayasa'nın değişik 29. maddesinin
kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak sınırlamıştır. Toplumun içinde bulunduğu
koşullara göre durumun takdiri Kanun Koyucuya aittir.
Bu
nedenlerle iptal konusu birinci cümledeki, derneklere üye olma hakkının dernek
kurma hakkına sahip olmayan kişilere tanınmamış olması suretiyle her iki hakkın
aynı koşullara tâbi tutulması şeklinde yapılan sınırlama ile, kararda kabul
edildiği gibi Anayasanın 29. maddesi ile çelişik bir duruma düşülmüş olmadığı
gibi Kanun Koyucu iptal konusu birinci cümledeki hükümle, Anayasa'nın 29.
maddesinin kendisine tanıdığı sınırlama yetkisini kullanmış olduğundan bu
sınırlamanın hakkın özüne dokunan bir tarafı da mevcut değildir.
Bir
temel hak ve hürriyetin sınırlanması söz konusu olduğunda, sınırlamada o temel
hak ve hürriyetin tahdit edilmesi zorunludur. Başka türlü sınırlama
düşünülemez. Örnek vermek lazım gelirse, Anayasa'nın 11. maddesi genel sağlığın
korunması amacı ile temel hak ve hürriyetlerin Kanunla sınırlanabileceğini
kabul etmektedir. Ölüm tehlikesi bulunan sari bir hastalık baş göstermesi
halinde genel sağlığın korunması amacı ile, belli bir süre için bütün yurttaki kişiler
hakkında veya belli bir bölgede oturan kişiler hakkında evden dışarı çıkma
yasağı konulabilir. Bu sınırlama da zorunlu olarak hürriyetin tahdidi vardır.
Hürriyet tahdit edilmeden böyle bir sınırlama uygulanamaz. Her sınırlamanın bir
hak ve hürriyeti tahdit etmiş olmasının hakkın özüne dokunur telakki edilmesi
halinde ise hiç bir sınırlamanın uygulanmasına imkan kalmaz. Bir Anayasa hükmü
ile de, uygulanma kabiliyeti olmayan bir yetkinin Kanun Koyucuya tanınacağı
düşünülemez. Bu bakımdan bir temel hak ve hürriyetin sınırlarıması söz konusu
olduğunda hakkın özüne dokunmaması için bu sınırlamanın ya bütün kişiler
hakkında belli bir süre için yapılması veyahutta yalnız sınırlamanın
gerektirdiği koşulları haiz olmayan bazı kişiler hakkında yapılması mümkün olacaktır.
Bu nedenle bir sınırlamanın bir hak ve hürriyetin özüne dokunmuş olmasını, bu
sınırlamanın bu hak ve hürriyeti bütün kişiler hakkında tamamen ortadan
kaldırması halinde mümkün görmek zorunluğu vardır. Hakkın özü deyiminin ifade
edeceği anlam da böyle olmak gerekir.
İptal
konusu birinci cümlede ise derneklere üye olma hakkı, bütün kişiler için
tamamen yasaklanmış olmayıp yalnız dernek kurma hakkına sahip olmayanlar için
tahdit edilmiştir. Bu nedenle dernek kurma hakkının özüne dokunma mevcut
sayılamaz.
Keza,
bir derneğin kurulmasmdan maksat, amaçlarının gerçekleşmesi için çalışması ve
gelişmesidir. Bu hukuki müessesenin bu çalışma ve gelişmesine imkân verecek,
amacına uygun bir kuruluşa sahip olması da hukuki bir esastır. Bir derneğin
amaçlarını önleyebileceği Kanun Koyucu tarafından endişe edilen hususların bir
sınırlama konusu yapılması bu hukuki esasa ve Anayasa'nın tanıdığı sınırlama
yetkisine dayanır.
Kanun
koyucu, öğrenci derneklerinin kamu düzeni yönünden taşıdığı önemi gözönüne
alarak Anayasanın 29. maddesinin kendisine tanıdığı sınırlama yetkisini
kullanmış ve öğrenci derneklerine üye olacaklar hakkında. Dernekler Kanununa
göre öğrenci derneklerinin amaçlarına uygun nitelikler aramış olması nedeni
ile, iptal konusu ikinci cümledeki "siyasi partilerden birine kayıtlı
bulunan öğrenciler öğrenci derneklerine üye olamazlar" hükmü ile yapılan
sınırlamanın da Anayasa'nın 29. maddesi ilkeleri ile bağdaşmıyacak bir tarafı
bulunmadığı gibi, bu sınırlama hükmü ile esasen siyasi partilere üye olma hakkı
yasaklanmış olmadığından Anayasa'nın 56. maddesine aykırı bir tarafı da
bulunmamaktadır.
Yukarıdan
beri açıklanan nedenlerle kararın 1630 sayılı Kanunun 15. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan iptal konusu hükümlerindeki "dernek kurma hakkına
sahip" ve "ile siyasi partilerden birine kayıtk bulunan
öğrenciler" deyimlerinin iptaline ait kısmına karşıyım.
II.
Anayasa Mahkemesi Kararının 1630 sayılı Kanunun iptal konusu 2. maddesinin a
bendinin, 63. maddesindeki "ve dernek kapatılır" kuralının, 70.
maddesinin sonunda yer alan (ve herhalde derneğin kapatılmasına karar verilir)
kuralının iptaline; ve işin niteliğine göre Anayasa'nın değişik 152. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca iptal hükümlerinin yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca
belirtilmesine yer olmadığına ilişkin kısımları hakkındaki karşıoyumda, Sayın
Abdullah Üner'in Karşıoy yazısında yer alan bu hususlara ilişkin karşıoylardaki
görüşlerinin aynıdır.
KARŞIOY
YAZISI
l -
1630 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) bendine göre, 13/7/1965 günlü 648 sayılı
Siyasi Partiler Kanununun 111. maddesinin (B) fıkrası gereğince bir siyasi
partiden kesin olarak çıkarılan veya çıkarılmayıp da bir siyasi partinin
kapatılmasına sebep olan parti üyeleri beş yıl dernek kuramazlar. Kararda da
açıklandığı gibi bir siyasi parti üyesi hakkında 648 sayılı Siyasi Partiler
Kanununun 111. maddesinin (B) fıkrası uyarınca işlem yapılması ise bu kanunun
dördüncü kısmında yer alan Cumhuriyetin, milli devlet niteliğinin, lâik devlet
niteliğinin, Atatürk devrimciliğinin, demokratik düzenin, meşruluk temelinin,
genel ahlâk ve adabının korunması için konulmuş parti yasaklarına aykırı
eylemlerde bulunmasına bağlıdır. Dava konusu kural bu gibileri beş yıl süre ile
dernek kurma hakkından da yoksun bırakmıştır. Bu kuralın Anayasanın 29.
maddesindeki dernek kurma hakkını sınırladığı ortadadır. Ancak bu sınırlama,
sebep ve amacı bakımından, Anayasanın temel hakların sınırlanabilmesi için
kabul ettiği (Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, milli güvenliğin,
Kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunması nedeniyle sınırlanabilir) yolundaki
ölçü ve ilkesiyle bağdaşmayan ve ona aykırı düşen bir nitelikte değildir.
Dernek
kurma konusundaki bu geçici mahrumiyetin kişiyi toplum içinde tecrit edilmiş
duruma düşüreceğini kabul etmek ise söz konusu hüküm amacını ve etkisini çok
aşan bir sonuç çıkarmak olur. Çünkü toplum içinde dernekler yolu ile kurulacak
ilişki için derneklere üye olabilme hak ve imkânının mevcudiyeti geniş ölçüde
yeterlidir.
2 -
1630 sayılı Kanunun 63. maddesinde, 2. madde gereğince dernek kurma hakkına
sahip olmadıkları halde dernek kuranlara bin liraya kadar ağır para cezası
verileceği ve derneğin de kapatılacağı yazılıdır. Görüldüğü üzere bu hükümde
dernek kurma hakkına sahip olmayanların dışında kalanların dahi
cezalandırılması söz konusu değildir. Bir derneğin kapatılmasının o dernek
üyeleri için Anayasanın 33. maddesinin kapsamına giren bir ceza teşkil
etmeyeceği şüphesizdir. Böyle bir derneğin kapatılması ise, aynı kanunun bazı
kimselerin geçici de olsa dernek kurma hakkına sahip olamıyacakları ve bu
gibiler dernek kurdukları takdirde cezalandırılacakları yolundaki hükümlerin
güttüğü amacın gerçekleşmesi bakımından zaruridir. Aksi takdirde, Anayasaya aykırı
bulunmamış olan, bu hükümlerin bir anlam ve değeri kalmaz.
3 -
İşin mahiyeti Anayasanın 152. maddesi uyarınca iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği günün ayrıca belirtilmesini ve bir süre verilmesini gerektirdiği
halde, kimi durumlarda ceza kovuşturmasına da yol açacağı ve özellikle Anayasa
Mahkemesinin çalışmaya başladığı günden beri verilen bu çeşit öneller içinde
boşlumlann yasama yolu ile doldurulduğunun görülmediği ileri sürülerek sözü
geçen Anayasa hükmünün uygulanmasından vazgeçilmesi, yasama organının bu
husustaki tutum ve davranışının Anayasa Mahkemesinin kararlarını etkilemesi
sözkonusu olamıyacağından yerinde görülmemiştir.
Kararın
bu yönlere ilişkin bölümlerine bu sebeplerle karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Sayın
Abdullah Üner'in karşıay yazısındaki düşüncelere aynen katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
46.
Maddenin ikinci fıkrasına ilişkin Sayın Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Şevket
Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoy yazılarında açıklanan gerekçelerle
çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
I.
İptali dava edilen 1630 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinin (a) fıkrası
şöyledir:
"13/7/1965
günlü ve 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunun 111. maddesinin (B) fıkrası
gereğince bir siyasi partiden kesin olarak çıkarılan veya çıkarılmayıp da bir
siyasi partinin kapatılmasına sebep olan parti üyeleri çıkarma kararının veya
Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararının kendilerine yazı ile bildirilmesinden
itibaren beş yıllık süre içinde Dernek kuramazlar."
Kanunun
bu hükmünün amacını ve bu gibi kimselerin belli edilen süre içinde Dernek
kurmaktan men edilmelerinin nedenini açıklığa kavuşturabilmek için Siyasi
Partiler Kanununun 111. madesinin (B) fıkrası hükmünün incelenmesi gerekmiştir:
648
sayılı Siyasi Partiler Kanunun sözü edilen 111. maddesinin (B) fıkrasında;
"Yukarıdaki (A) fıkrası gereğince bir siyasi partiden kesin olarak
çıkartılan veya çıkartılmayıp da siyasi partinin kapatılmasına sebep olan parti
üyeleri.......... " denmek suretiyle (A) fıkrasına atıfta bulunulmuş ve
(A) fıkrasında ise; "yukarıdaki 2. bentte sayılanlar dışında kalan parti
organı, mercii, kurulu, yardımcı kol organı veya bir parti üyesi tarafından bu
kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı Bileri
işleyenler" hükmü bulunmuş ve şu suretle iptali dava olunan Dernekler
Kanununun 2. maddesinin (a) fıkrasında sözü edilip siyasi partiden çıkartılmayı
veya siyasi partinin kapatılmasını gerektiren fiiller, Siyasi Partiler
Kanununun dördüncü kısmında yer alan fiillerden ibaret olunmuştur. Bu fiiller
ise :
1)
Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini değiştirmek amacını gütmek (Siyasi
Partiler Kanunu made: 83)
2)
Türk Milletine ait olan egemenliğin belli bir kişiye, zümreye, aileye yahut
sınıfa bırakılması amacını gütmek (md. 84)
3)
Türkiye Cumhuriyetinin milletlerarası hukuk alanında eşitlik ilkesine dayanan
tüzel kişiliğini ortadan kaldırmak yahut milletlerarası hukuk gereğince
münhasıran Türkiye Cumhuriyetinin yetkili olduğu hususlara diğer milletlerarası
kuruluşların ve tüzel kişilerin karışmasını sağlamak amacını gütmek (md. 86)
4)
Türkiye Cumhuriyetinin ülke bütünlüğünü bozmak amacını gütmek (md. 87)
5)
Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devlet tekliği ilkesini değiştirmek amacını
gütmek (md.88)
6)
Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde türk dilinden ve kültüründen gayri dil ve
kültürleri korumak veya geliştirmek veyahut yaymak yolu ile Türkiye Cumhuriyeti
ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını
gütmek (md. 89)
7)
Bölge veya ırk esasına dayanan siyasi parti kurmak veya herhangi bir bölgenin
veya ırkın diğerlerine hâkim veya diğerlerinden imtiyazlı olması amacını gütmek
(md. 90)
8)
Türk vatandaşları arasında Kanun önünde dil, irk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetmek yahut belli kişi aile veya
zümrelere yahut sınıflara imtiyaz tanımak amaçlarhu gütmek veya belli kişi,
aile, zümre veya cemaat esasına dayanan siyasi parti kurmak (md. 91)
9)
Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik ilkesinin değiştirmek amacını gütmek (md. 92)
10)
Halifeliğin yeniden kurulması amacını gütmek (md. 93)
11)
Devletin sosyal, iktisadi veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa din
kurallarına dayandırma veya siyasi yahut şahsi çıkar ve nüfuz sağlama amacı ile
her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut kutsal sayılan
şeyleri istismar edici ve kötüye kullanıcı faaliyetlerde bulunmak (md. 94)
12)
Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesine eriştirmek ve Türkiye Cumhuriyetinin
lâiklik niteliğini koruma amacını güden Kanuların "bu kanunlar maddede
gösterilmiştir" hükümlerine aykırı amaçlar gütmek (md. 97)
13)
Türk Milletinin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk'ün
şahsiyet ve faaliyetlerini veya hatırasını kötülemek veya küçük düşürmek
amacını gütmek (md. 99)
14)
Türkiye Cumhuriyetinin insan hak ve hürriyetlerine dayanan hukuk devleti
niteliğini ve tek dereceli genel oy ilkesine bağlı çok partili demokratik
düzeni tanımıyan amaçlar gütmek (md. 100)
15)
Anayasa'nın ikinci kısmında yazılı temel hak ve ödevlerin özünü tanımamak
amacını gütmek(md. 101)
16)
Anayasa'nın başlangıç kısmının ikinci fıkrasında yazılı saikle Anayasa'nın 4.
geçici maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı amaçları gerçekleştiren 27 Mayıs
1960 devrimini, yapılması gerekli olmayan veya haksız veya gayrimeşru bir
hareket olarak göstermek amacını gütmek (md. 102)
17)
Genel ahlâk ve adaba aykırı amaçlar gütmek (md. 105) gibi fiil ve
hareketlerdir.
Bu
fiilleri işleyen siyasi parti üyelerinin partiden çıkartılmaları ve bu gibi
amaçlar güden siyasi partilerin de Anayasa Mahkemesince kapatılmaları Kanun
hükmü gereğidir.
İşte
iptali istenen Dernekler Kanununun 2. maddesinin (a) fıkrasına göre yukarıda yazılı
fiil ve hareketlerden birini işleyen ve bu sebeple siyasi partiden çıkartılan
veya siyasi partinin kapatılmasına sebep olan kimselerin beş yıl süre ile
dernek kurmaları yasaklanmıştır.
Görüldüğü
üzere, yukarıdaki fiillerin çoğu, doğrudan doğruya Demokratik düzeni ortadan
kaldırmak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını tebdil, tağyir ve ilga etmek
neticelerini doğurabilen çok ağır ve vahim fiillerdir. Bu fiillerden birini
işleyenlere veya bu gibi amaçlar güttüğünü sabit olan kimselere karşı Devletin;
Anayasa'yı ve ülkenin bütünlüğünü ve hür demokratik rejimi korumak için gerekli
tedbirleri alması başta gelen görevidir.
Kişilerin
tek başlarına yapamıyacakları bir işi yapmak ve tek başlarına başaramayacakları
bir amacı gerçekleştirmek için en az yedi kişinin güçlerini ve çalışmalarını
bir araya getirip birleştirmelerini sağlayan Derneklerin toplum içindeki
güçleri ve etki dereceleri malûmdur. Toplumun düzenine milli güvenliğe ve genel
ahlâka böylece kastedmiş kimselerin birleşerek ve zahiren masun sayılabilen bir
amaç arkasına gizlenerek yıkıcı faaliyette bulunmalarına anayasal düzen içinde
müsaade etmek olanağı düşünülemez. Nitekim Anayasa'nın 1488 sayılı Kanunla
değişik 29. maddesinde; (Devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğünün, milli
güvenliğin, Kamu düzeninin ve genel ahlâkın korunması maksadıyla Dernek kurma
hakkının Kanunla sınırlanabileceği) tesbit edilmiştir. Dernekler Kanununun 2.
maddesinin (a) fıkrası da; Devlet düzenini ve "milli bütünlüğü koruma
amacı ile ve Anayasa'nın işaret olunan ilkeleri doğrultusunda alınan tedbirler
cümlesinden olduğundan Anayasaya aykırı olamıyacağı düşüncesindeyim.
II.
Dernekler Kanununun 15. Maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde;
"Siyasi partilerden birine kayıtlı bulunan öğrenciler öğrenci derneklerine
üye olamazlar" diye yazılıdır:
a)
Anayasa'nın 119. maddesinde memurlarla bazı kuruluşlarda görev alanların siyasi
partilere üye olmaları yasaklanmıştır. Anayasa'nın 120. maddesinin son fıkrası
ile Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları bu yasak dışında bırakılmış
iseler de bu madde 20/9/1971 günlü ve 1488 sayılı kanunla değiştirilmek
suretiyle üniversite öğretim üyeleri ile yardımcıları da bu yasak içine
alınmıştır.
Öğrenci
Dernekleri, kuruldukları fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitülerin ve
yüksek okulların ismini taşırlar, (Dernekler Kanunu md. 53) ve kuruldukları
eğitim ve öğretim kurumlarına kayıtlı öğrencilerin beden ve ruh sağlıklarının
korunması, beslenme, çalışma, dinlenme ve boş zamanlarının değerlendirilmesi
gibi öğrencilerin sosyal veya eğitim ve öğretimle ilgili ihtiyaçlarını
karşılamakla meşgul olmaları icab eder. Bu dernekler her ne surete olursa olsun
siyasi amaçla kurulamazlar ve siyasi faaliyette bulunamazlar. (Dernekler Kanunu
Md. 35)
Gerek
Anayasa'nın işaret olunan değişik 120. maddesinden ve gerek 1630 sayılı
Dernekler Kanununun dava konusu yapılmayan ve yukarıda işaret olunan
hükümlerinden, Devlet daireleri ve memurlarında olduğu gibi, üniversiteler,
akademiler ve yüksek öğrenim kurumları ile bunların birer cüz'i sayıları
öğrenci derneklerinin de her türlü politik faaliyetlerin dışında tutulması
amacı güdülmüş ve bu nedenlerle Dernekler Kanununun 15. maddesinin birinci
fıkrasının dava konusu ikinci cümlesindeki kural da gerek Anayasa'nın ve gerek
Dernekler Kanunun bu amaç ve hükümleri doğrultusunda konulmuştur.
b)
Şurasını da kaydetmek gerekir ki: Anayasa'nın 29. maddesi; bir derneğe üye
olmak değil, (Dernek kurma) hakkından sözedilmektedir. Bu maddenin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde "herkes önceden izin almaksızın dernek kurma
hakkına sahiptir." denilmek suretiyle bu husus açıkça belirtilmiştir.
Dernekler
Kanununun 15. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde ise (Dernek
Kurma) değil (kurulmuş olan derneğe üye olma) söz konusu bulunmuştur. (Dernek
kurma) ile (kurulmuş olan bir derneğe üye olma) hakları arasında hukuken
farklar mevcut olup değişik statülere tabidirler. Nitekim bu kararın IV.
paragrafının "A" işaretli bölümünün 4 sayılı bendinin (a) fıkrasında;
"Dernek kurmakla kurulmuş bir derneğe üye olmayı birbiriyle karıştırmamak
gerekir. Dernek kurma hakkının kullanılması önemli bir girişimdir. Yasa
kurulacak derneğin güvenilir ve saygın bir seviyede olmasını sağlama bakımından
dernek kuracaklarda bir takım nitelikler arayabilir. Üstelik Devletin ülkesi ve
milleti ile bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlakın
korunması söz konusu ise sınırlamalara gidilebilir ............ Onun içindir ki
dernek kurma hakkının kullanılmasa ile yine bu hakkın kaynaklık ettiği
derneklere üye olma hakkı aynı koşullara bağlanırsa üye olma hakkının özüne
dokunulmuş ve Anayasa'nın değişik 29. maddesi ile çelişkiye düşülmüş olur. 1630
sayıh Kanundaki düzenlemenin derneklere üye olabilmeyi nedenli kısıtladığının
anlamak için bu kanunun çok daha yukarılarda tartışılan 2. maddesinin dernek
kuramıyacaklarına ilişkin a, b işaretli bentlerine bir göz atılması yeterlidir.
Özetlenecek
olursa: 1630 sayılı Kanunun birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ve
derneklere üye olma hakkının dermek kurma hakkına sahip olmakla sınırlanmasına
yol açan (Dernek kurma hakkına sahip) deyimi Anayasaya aykırı olduğundan iptal
edilmesi gerekir." sözleri ile bu husus açıkça belirtilmiştir.
İptali
dava edilen 15. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi dernek kurma hakkı
ile bir ilgisi olmayıp sadece (kurulmuş olan öğrenci derneklerine üye olmayı)
hedef aldığına ve Anayasa'nın 29. maddesi ise "dernek kurma hakkı "nı
düzenlediğine ve "kurulmuş olan derneğe üye olma" bu maddenin kapsamı
dışında bırakıldığına göre bahis konusu 15. maddenin birinci fıkrasının ikinci
cümlesindeki "siyasi partilerden birine kayıtlı olan öğrenciler öğrenci
derneklerine üye olamazlar" kuralının Anayasa'nın söz "konusu 29.
maddesinin birinci fıkrası çerçevesi içinde mütalaa edilmesine ve bu fıkraya
ayn düştüğü sonucuna varılmasına olanak yoktur.
c)
Bunlardan başka; Anayasa'nın 56. maddesinin birinci fıkrasında "usulüne
göre siyasi partilere girme ve çıkma" diye yazılmasiyle, siyasi partilere
girme ve çıkma hakkının kullanılmasının bir usule tabi olacağı ifade edilmiş ve
bu usulün nerelerden ibaret olacağı ise özel kanuna bırakılmış bulunmaktadır.
Bu nokta dikkate alındığında öğrenci derneklerine üye olabilme hususunda
Dernekler Kanununa konulan söz konusu sınırlamanın Anayasa'nın 56. maddesine de
aykırı düşmediği sonucuna varılacaktır.
III.
Dernekler Kanununun 63. maddesi (Bu Kanunun 2. maddesinin a ve b bentleri
gereğince dernek kurma hakkına sahip olmadıkları halde dernek kuranların 1000.
liraya kadar ağır para cezası.ile cezalandırılacağı ve derneğin kapatılacağı)
hükmünü kapsamaktadır.
Dernekler
Kanununun 2. maddesinin a bendinin memleketin bütünlüğünü ve demokratik hukuk
devleti düzenini yıkmak amacını güden fiiller olduğu yukarıda l sayılı
paragrafta açıklanmıştır. Bu maddenin b bendinde ise (ağır hapis cezasına veya
taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıldan fazla hapis cezasına mahkûm
olanlarla yüz kızartıcı suçlardan (zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, inancı kötüye kullanmak, dolanlı iflas suçları gibi) veya bu
kanunla kurulması yasaklanan dernekleri kurmak veya idare etmek suçlarından
kesin hüküm giymiş olanlar) söz konusu edilmiş ve esasen Anayasa'nın 68. ve 306
sayılı milletvekilleri seçimi Kanununun 9. maddelerinde bu gibi kimselerin
milletvekili ve Cumhuriyet Senatosu üyesi seçilemiyecekleri saptanmıştır.
Bir
kuruluşun meşru sayılabilmesi için hukuka ve kanunlara uygun biçimde kurulmuş
olmasının ve çalışmaların da yeni kuruluş amaçlarına uygun olarak
yönetilmesinin şart olduğunu izaha hacet yoktur. Yasalara uygun biçimde
kurulmamış olan ve yukarıda yazılı fiilleri işlemiş veya o cezalardan biri ile
hüküm giymiş olmaları dolayısiyle dernek kurma hakkını yitirmiş olan kimseler
tarafından kurulmuş olan derneklerin kanun dışı ve gayrimeşru bir duruma
düştükleri şüphesizdir. Bu gibi Kanun dışı ve gayrimeşru durumda olan
derneklerin faaliyette bulunmaları ise doğrudan doğruya kamu düzenini
ilgilendirir. Bu nedenlerle bu kabil derneklerin mahkeme kararı ile
kapatılabilmesi Anayasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrasındaki kurala uygun
düşmektedir.
IV.
Dernekler Kanununun 70. maddesinde; "bu maddede yazılı suçlan işleyen
dernek yöneticileri hakkında bu maddede yazılı hapis cezası ik birlikte
derneğin kapatılmasına karar verileceği de belirtilmiştir.
Dernekler,
tüzel kişiliğe sahip ve yöneticileri tarafından idare ve temsil olunurlar.
Yöneticilerin dernek adına yaptıkları her türlü tasarrufun hukuken derneği uzam
edeceği malûmdur. Bu cihetler nazara alındıkta yöneticilerin dernek adına
yaptıkları Kanuna aykırı ve suç teşkil eden fiillerinden dolayı - mahkûmiyetleri
halinde - yine mahkeme kararı ile derneğin kapatılmasına karar verilmesi
Anayasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrasındaki sınırlamaya uygun düşmektedir.
Bu itibarla bu hususa ilşkin davanın reddedilmesi gerekir.
V.
Dernekler Kanununun 63. maddesindeki "dernek kapatılır" ve 70.
maddesindeki "ve herhalde derneğin kapatılmasına karar verilir"
hükümlerinin iptaline karar verildiğine ve iptal kararında gösterilen
gerekçelere göre yasama organlarına bu konuları yeniden düzenlemeye imkân
vermek ve iptal kararı ile husule gelen boşluğun uzun zaman devam etmesinden
doğan sakıncaları önlemek için Anayasa'nın 152. ve 44 sayılı Kanunun 50.
maddeleri uyarınca uygun bir süre tanınması yerinde olacaktır.
Bu
nedenlerle yukarıda işaret ettiğim Kanun hükümlerinin iptaline dair olan
çoğunluk kararına katılmıyorum.
Geçmişde
bir (yasak dernek) kurmuş ve yönetmiş kişiyi yasak olmayan, derneklerin kuruluş
ve yönetiminden alakoymak, onu, kişiliğini koruma ve geliştirme olanağından ve
toplumu da onun yararlı çabalarından yoksun kılma sonucunu verir ve binnetice
Anayasa'nın temel ilkelerine ters düşer.
Bu
düşünce ile 1630 sayılı K. un 2. maddesinin (b) işaretli bendinin tüm yasak
dernekleri kurmak veya yönetmek suçlarından hüküm giyenler, için iptal
edilmeyişine ve kararın yalnız bu bölümüne karşıyım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|