ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1973/1
Karar Sayısı:1973/18
Karar Günü:17/4/1973
Resmi Gazete tarih/sayı:29.8.1973/14640
İtiraz
yoluna başvuran : Danıştay 12 nci Dairesi.
İtirazın
konusu : 15/5/1959 günlü 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 2/7/1968 günlü, 1051
sayılı Kanunla değişik 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "afet
bölgesi içinde ve dışında tespit olunan imar Ve iskan alanları içindeki
taşınmaz mallardan Hazineye, özel idareye, belediyeye, köy tüzel kişiliğine
veya katma bütçeli dairelere ait olanlardan ...... ihtiyaca tekabül eden
miktarı, İmar ve İskân Bakanlığının isteği üzerine bedelsiz olarak bu işe
tahsis ve temlik olunur." hükmünün davada uygulanacak olan "köy tüzel
kişiliğine ait taşınmaz mallara ilişkin kısmını" Anayasa'nın 36. ve 38.
inci maddelerine aykırı gören mahkeme Anayasa'nın değişik 151 inci maddesine
dayanarak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 26/5/1972 gününde karar vermistir.
I -
OLAY :
6/10/1964
günü Marmaris Bölgesinde oluşan deprem âfetinin Karacabey ilçesinin Akhisar
Köyünde de hasara ve 'kimi konutların yıkılmasına yol açması üzerine İmar ve
İskân Bakanlığı konut yaptırılmak üzere bu köy tüzel kişiliğine ilişkin üç
parça taşınmaza el koyup afete uğrayanlara dağıtmış; onlar da aldıkları
yardımlarla bu yerler üzerinde kendilerine konut yaptırmışlardır. İmar ve İskân
Bakanlığı, söz konusu taşınmazların karşılığını satın alma veya anlaşma yolu
ile köy tüzel kişiliğine ödemek için gerekli işlemlere girişmiş ise de bu arada
7269 sayılı Kanunun 21 inci maddesi 1051 sayılı Kanunla değiştirilince yeni
kural uyarınca taşınmazlar bedelsiz olarak Hazineye geçmiştir. Bunun üzerine
Akhisar köyü tüzel kişiliği adına muhtarca imar ve iskân Bakanlığı aleyhine;
taşınmaz bedellerinin tazmini isteği ile Danıştay 12 nci Dairasinde dava
açılmış ve bu dairece de, yukarıda değinildiği gibi, 7269 sayılı Kanunun 1051
sayılı Kanunla değiştirilen 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki kuralın
"köy tüzel kişiliğine ilişkin" bölümü Anayasanın 36. ve 38 inci
maddelerine aykırı görülerek itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurulmasına
karar verilmiştir.
III
- YASA METİNLERİ :
l -
İtiraz konusu Kanun hükmü :
15/5/1959
günlü, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler dolayısiyle Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara dair Kanunun 2 Temmuz 1968 günlü ve 1051
sayılı Kanunla değiştirilen ve birinci fıkrasının köy tüzel kişiliğine ilişkin
taşınmazlarla ilgili kuralı itiraz konusu edilen 21 inci maddesi, Beşinci
Tertip Düstur Cilt 7 İkinci kitap, sayfa 2594 teki metne göre, şöyledir:
"Afet
bölgesi içinde ve dışında tespit olunan imar ve iskân alanları içindeki
taşınmaz mallardan Hazineye, özel idareye, belediyeye, köy tüzel kişiliğine
veya katma bütçeli dairelere ait olanlardan (Vakıflar Genel Müdürlüğü taşınmaz
malları ile Hazineye, özel idareye ve belediyeye ait taşınmaz mallardan bir
kamu hizmetine tahsis edilenler hariç) ihtiyaca tekabül eden miktarı, İmar ve
İskân Bakanlığının isteği üzerine bedelsiz olarak bu işe tahsis ve temlik
olunur.
Afet
sahaları içinde ve dışında yeniden kurulacak iskân yerleri (Şehir kasaba, köy)
ile mevcut iskân sahalarına yapılacak eklemeler için, yiıkarıdaki hükümler
dairesinde arazi temini mümkün olmayan hallerde (normal gelişme alanlarına
öncelik verilmek şartiyle) arazi ve bina satın alınabileceği gibi, kamulaştırma
mevzuatı dahilinde, kamulaştırma da yapılabilir.
Bu
maddeye göre sağlanan taşınmaz mallar imar ve iskân Bakanlığının isteği üzerine
ayrıca ferağ şartı aranmaksızın Hazine adına resen tescil olunur.
2 -
Mahkemenin dayandığı Anayasa kuralları:
Mahkemenin
Anayasaya aykırılık görüşünü desteklemek üzere ileri sürdüğü Anayasanın 36. ve
38 inci maddeleri aşağıda yazılı olduğu gibidir.
a)
"Madde 36 - Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak
kamu yararı amacı ile, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykrı olamaz."
b)
"Madde 38/1 - (1488 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki metin)
Devlet
ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek
karşılıklarını peşin ödemek şartı ile özel mülkiyette bulunan taşınmaz
malların, kanunla gösterilen esas ve usullere göre tamamını veya bir kısmını
kamulaştırmaya veya bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir."
c)
"Madde 38/1, 2, 3 (1488 sayılı Kanunla değişik)
Devlet
ve kamu tüzel kişileri kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını
peşin ödemek şartiyle, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, tamamını veya bir kısmını kamulaştırmaya ve
bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Ödenecek
karşılık, taşınmaz malm tamamının kamulaştırılması halinde o mâlın malikinin
kânunda gösterilecek usul ve şekle uygun olarak bildireceği vergi değerini;
kısmen kamulaştırmalarda da, vergi değerinin kamulaştırılan kısma düşen
miktarını aşamaz.
Kamulaştırılan
taşınmaz mal karşılığının vergi değerinden az takdir edilmesi halinde malikin
itiraz ve dava hakkı saklıdır."
3 -
Konuyu ilgilendiren Anayasa kuralları:
Anayasa'nın
konuyu ilgilendiren 112. ve 116. maddeleri şöyledir:
"Madde
112 - İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim
esaslarına dayanır.
İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.
Kamu
tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur."
"Madde
116 - Mahalli idareler, il belediye veya köy halkının müşterek mahalli
ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları halk tarafından seçilen kamu
tüzel kişileridir.
Mahalli
idarelerin seçimleri, kamunun gösterdiği zamanlarda ve 55 inci maddede yazılı
esaslara göre yapılır.
Mahalli
idarelerin seçilmiş organlarının organlık sıfatını kazanma ve kaybetmeleri
konusundaki denetim ancak yargı yolu ile olur.
Mahalli
idarelerin kuruluşları, kendi aralarında birlik kurmaları görevleri yetkileri,
maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve ilgilileri
kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları
sağlanır."
IV -
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 8/2/1973 gününde Muhittin Taylan.
Avni Givda, Fazıl Uluoacak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kâni Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbns, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmaları ile yapılan ilk
inceleme Toplantısında dosyanın eksiği bulunmadığı saptandıktan sonra işin
esasının incelenmesine "Muhittin Gürün'ün başvurmanın, başvuran mahkemenin
yetkisizliği yönünden reddi gerektiği yolundaki karşı oyu ile" ve
oyçokluğu ile 8/2/1973 gününde karar verilmiştir.
Danıştay
12. Dairesi elindeki davanın görevi içinde olduğunu kabul ederek davaya
bakmakta bulunduğundan ve işin niteliğine göre bu tutuma müdahale, Anayasaya
uygunluk denetimi kapsamını aşacağı için, düşünülemiyeceğinden, karşı görüş
çoğunlukla benimsenmemiştir.
V -
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, Danıştay Başkanlığının 10/1/1973 günlü, 615 0053 sayılı
yazısına bağlı olarak gelen Danıştay 12. Dairesinin 26/5/1972 günlü, 1969/2081
sayılı gerekçeli kararı vj ekleri, Anayasaya aykırılığı ileri sürülen kanun
hükmü ve iddiaya destek yapılan ve konu ile ilgisi bulunan Anayasa maddeleri
ile öteki aydınlatıcı kurallar okun' duktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Türkiye
umumi hayata etkili doğal afetlere sık sık sahne olan bir ülkedir. Onun için de
bu afetler ara ara kent ve köylerde bazan büyük hasarlara, bu arada konutların
yıkılmasına, ve çok sayıda can ve mal kaybına yol açmaktadır. Bu gibi
durumlarda hasar ve zararların telâfisine çalışmak; konutları yıkılmış açıkta
kalmış yurttaşlara acele konut yaptırmak veya konut yapımında kendilerine
yardımcı olmak Devletin başta gelen sosyal görevlerindendir. Anayasa'nın 2.
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nitelikleri belirtilirken aynı
zamanda "sosyal bir nukuk devleti" olduğu ilkesi saptanmıştır. Yine
Anayasa'nın 10. maddesindeki "Devletin, sosyal adalet ve hukuk devleti
ilkeleri ile bağdaşmayan bütün iktisadi ve sosyal engelleri kaldıracağı",
41. maddesindeki "İktisadi ve sosyal kalkınmayı demokratik yollardan
gerçekleştirmekle ödevli" olduğu ve 49. maddesindeki "yoksul ve dar
gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı
tedbirleri alacağı" yolundaki hükümler de sosyal devlet anlayışının
gereklerinden bulunmaktadır.
Burada
şu noktanın belirtilmesi yerinde olacaktır. İptali istenen kanun kuralının
ilişkin bulunduğu konunun, aşağıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere,
mülkiyet hakkını koruma ilkesiyle bir ilişkisi yoktur; onun için de Anayasanın
36. ve 38. maddeleri kapsamının dışındadır.
Bilindiği
gibi Anayasa'nın 112. ve 116. maddelerine göre köyler, Devlet genel yönetimi
içinde ve kamu tüzel kişilerinden sayılmış ve 112. madde de idarenin bütünlüğü
ilkesine özellikle yer verildiği görülmüştür. Ohalde Anayasaya göre bir kamu
kuruluşu olan köy tüzel kişiliğine ilişkin malların da kamu malı niteliğinde
olacağında kuşku yoktur. Böyle olunca köy tüzel kişiliğine ilişkin
taşımazların, doğal afetler dolayısiyle yine kamu yararına bedelsiz olarak
tahsis edilmesi ve incelenen itirazla ilgili olayda olduğu gibi deprem
felaketinde konutları yıkılan köy halkına konut yaptırmak üzere aynı köye ait
taşınmazların bedelsiz olarak ayrılması Anayasa'nın sözü edilen ilke ve
hükümlerine uygun düşmektedir. Bu nedenlerle itirazın reddine karar
verilmelidir.
Avni
Givda ve Ahmet Akar kanun kuralının Anayasaya aykırı olduğunu ve iptali
gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Nuri
Ülgenalp sonuçta birleşmeme birlikte gerekçeye katılmamış Ahmet H. Boyacıoğlu
ek gerekçe yazmak hakkını saklı tutmuştur.
VI -
Sonuç : 15/5/1959 günlü, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 2/7/1968 günlü 1051
sayılı Kanunla değişik 21 inci maddesinin birinci fıkrasının "Köy tüzel
kişiliğine ait taşınmaz mallar "a ilişkin bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve itirazın reddine Avni Givda ve Ahmet Akar'ın karşıoyları ile ve oyçokluğu
ile 17/4/1973 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Şahap
arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Danıştay
12. Dairesinin Anayasaya aykırılığını ileri sürdüğü, "Umumi Hayata Müessir
Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair"
15/5/1959 günlü, 7269 sayılı Kanunun 2/7/1968 günlü, 1051 sayılı Kanunla
değişik 21. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve "afet bölgesi içinde
ve dışında saptanan imar ve iskân alanları içindeki taşınmaz mallardan köy
tüzel kişiliğine ait olanların ihtiyacı karşılayacak miktarının İmar ve iskân
Bakanlığının isteği üzerine bedelsiz olarak bu işe tahsis ve temlik
edilmesi" ne ilişkin bulunan kuraldır.
Anayasa
Mahkemesi, itiraz yoliyle gelmiş böyle bir kuralın Anayasaya uygunluk
denetimini yaparken olayda sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı hüküm
vermeyecekse ki bu işte böyle bir hüküm söz konusu olmamıştır - itiraz yoluna
başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusuna özgü özellikleri ve
ayrıntıları bir yana bırakmak denetiminden geçirdiği yasa kuralını Yasa
Koyucunun ona verdiği kapsam içinde ele alıp değerlendirmek zorundadır.
Olayda
ileri sürüldüğü gibi köy tüzel kişiliğinin elindeki taşınmaz kamu hizmetine
tahsis edilmemiş ve burasının yine o köy içinde doğal afete uğramış bulunanlara
konut yapılması için kullanılması öngörülmüş olabilir. Tahsis ve Temlik konusu
taşınmaz köy tüzel kişiliğinin özel mülkiyetindedir, yahut değildir. Bütün
bunların ve bunlar gibi ayrıntıların bir önemi olamaz. Çünkü Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülen kural geniş kapsamlı, genel ve mutlak niteliktedir.
Taşınmaz, köy tüzel kişiliğinin özel mülkiyetinde bulunsun veya köy orta malı
olsun; bir kamu hizmetine tahsis edilsin veya edilmesin; imar ve iskân
Bakanlığınca o köy veya başka yerler halkının ihtiyaçlarına tahsis edilmesi
düşünülsün; kural işleyecektir. Onun içindir ki, yukarıda değinildiği üzere
olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı hüküm verilmiyeceğine göre,
Anayasaya uygunluk denetiminde kanun kuralının tam anlamı ve kapsamiyle ölçüye
vurulması gereklidir.
Böyle
yapıldıkta saptanan durum şudur: Anayasa'nın 112. maddesine göre "İdare
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür" Amma 116. maddeye göre de köy
idaresi, köy halkının müşterek mahalli ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar
organları halkça seçilen bir kamu tüzel kişisidir. Bu İdareye Devlet, görevleri
ile orantılı gelir kaynakları sağlamak yükümündedir. Köy tüzel kişiliğinin özel
mülkiyetindeki taşınmazlar o köyün bir gelir kaynağıdır. Köye yeterli gelir
kaynağı sağlaması gerekirken merkezi idarenin kendi görev ve ödev alanına giren
işler için köyün gelirine hele gelir kaynaklarına el atması düşünülmez. Bir köy
tüzel kişiliğine ilişkin taşınmazların başka bir köy halkının ihtiyacı için
bedelsiz olarak o köyün elinden alınması ise köy idaresinin kuruluşundaki
"o köy halkının müşterek mahalli ihtiyaçlannı karşılama" ereğine ters
düşer. Kaldı ki genel hayatı etkileyecek ağalıkta doğal afetlerin bir köydeki
zararlarının giderilmesiyle o köyü yükümlü tutmak da köyün gelir kaynaklarının
gücünü aşacak bir girişim demektir. Şu duruma göre genel hayata etkili afetler
dolayısiyle tedbir alınması ve yardım yapılması gibi bir gerekçe dahi bir köy
tüzel kişiliğinin özel mülkiyetindeki taşınmazların parasız olarak elinden
alınmasını haklı gösteremez. İptali istenen kural, kararda belirtildiği gibi,
Anayasa'nın 116. maddesine uygun değil apaçık aykırıdır; İptal edilmesi gerekir
Öte
Yandan 7269 sayılı Kanunun 1051 sayılı Kanunla değşiik 21. maddesinin birinci
fıkrasında Hazine'ye özel idareye, Belediyeye ilişkin taşınmazlardan bir kamu
hizmetine tahsis edilmiş olanlar, bedelsiz el konma kuralı dışında
bırakılmışken köy tüzel kişiliğinin taşınmazları için bu türlü bir istisna dahi
tanınmamıştır. Mahalli idareler arasında hiçbir haklı nedene dayanmayan böyle
bir ayrım yapılması Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin
nitelikleri arasında sayılan "hukuk devleti" kavramı ile bağdaşabilir
bir tutum ve böyle bir devletin yasalarında yer alabilecek bir kural olarak
savunulamaz.
Yukarıdan
beri açıklananlarla varılan sonuca göre konunun Anayasa'nın mülkiyet hakkının
korunmasına ilişkin ilkeleri yönünden tartışılmasına yer görülmemiştir.
7269
sayılı Kanunun 1051 sayılı Kanunla değişik 21. maddesinin birinci fıkrasındaki
köy tüzel kişiliği taşınmazlarına ilişkin kuralın Anayasa'ya aykırılığı
dolayısiyla iptali gerekirken Aanayasa'ya aykırı olmadığı ve itirazın reddi
yolunda verilen 17/4/1973 günlü, 1973/1 18 sayılı karara bu nedenlerle
karşıyız.
|
|
Avni
Givda
Başkanvekili
|
Üye
Ahmet
Akar
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa'nın
151. maddesinin ilk fıkrasında:
(Bir
davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya
aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının
ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara
kadar davayı geri bırakır) denilmektedir.
Öteyandan
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri hakkındaki 22/4/1962 günlü
ve 44 sayılı Kanunun 27. maddesinin l işaretli bendinde de, bir davaya bakmakta
olan mahkemenin (o dava sebebiyls uygulanacak kanun hükümlerini) Anayasa'ya
aykırı görürse itiraz yoluna başvurabileceği belirtilmek suretiyle Anayasa
ilkesi tekrar edilmiş bulunmaktadır. Anayasa'nın ve kanunun açıklanan bu
hükümlerine göre bir mahkemenin itiraz yoluna başvurarak bir kanun hükmünün
Anayasa'ya uvgun olup olmadığının karara bağlanmasını isteyebilmesi için
aşağıdaki koşulların mevcut olması gerekmektedir:
1 -
Mahkemenin bir davaya bakmakta olması,
2 -
Anayasa'ya uygunluğunun çözümlenmesi gereken hükmün, o davada uygulanacak hüküm
bulunması,
Bu
iki koşuldan birinin bile eksik olması halinde itiraz yoluna başvurulamıyacağı
açıktır.
Herkesi
bağlayıcı olan bu Anayasa ilkesi karşısında, Anayasa Mahkemesinin de itiraz
yolu ile bir istem geldiği zaman bu koşulların tam olduğunu araştırmak zorunda
bulunduğunda kuşku gösterilemez. Aksi takdirde geçersiz bir istemin karara
bağlanması gibi bir durumla karşılaşılaşabilirki böyle biı halde Anayasa
Mahkemesi de Anayasa'ya aykırı bir tutum ve durum içine düşürülmüş olur.
Bu
bakımdan, itirazda bulunan mahkemenin elindeki herhangi bir işi (dava) sayması
ve bir kanun hükmünü o davada uygulama durumunda bulunduğunu belirtmiş
bulunması, Anayasa Mahkemesini bağlamaz ve onun tarafından da koşulların var
olup olmadığının ayrıca araştırılması gereğini ortadan kaldırmaz. Anayasa Mahkemesinin
de kendi kanısına göre bu koşulların tamam olup olmadığını saptaması
zorunludur.
Anayasa'nın
151. maddesinde öngörülen nitelikte bir dava ne zaman var sayılabilir' Bir
başka deyimle, kanunlara dayanan gerçek uyuşmazlıklar yanında, usul hukukuna
göre sadece şekli itibariyle de (dava) olarak nitelendirilebilen her istem,
Anayasa'nın 151. maddesinde sözü edilen (dava) olarak kabul olunabilir mi'
Bu
sorunun, Anayasa'nın 151. maddesinin amacı doğrultusunda cevaplandırılması
gerekmektedir:
Anayasa'ya
uygunluk denetiminde iptal davası yanında bir de itiraz yoluna yer verilmiş
bulunması, bu konudaki hükümlerin niteliğinde de anlaşılacağı üzere, kişiyi
Anayasaya aykırı kanunların uygulanmasından koruyarak Anayasa güvencesi altına
almak ve Anayasa'nın üstünlüğünü sağlamak amacına dayanmaktadır. Şu halde madde
de öngörülen (dava) deyimi ile, Anayasa ve kanunlara göre yetkili olan bir
mahkeme önüne getirilerek kişi hakkında olumlu veya olumsuz yönde bir karar ile
sonuçlanabilmesi mümkün olan uyuşmazlıkların kasdedildiği anlaşılmaktadır. Zira
ancak böyle bir durumda, kişinin Anayasaya aykırı bir kanunun uygulanmasından
korunması söz konusu olabilir. Buna göre Anayasa ve kanunlara uygun olmayarak
görevi dışındaki bir istemin bir mahkeme önüne getirilmiş olmasını, Anayasa
denetiminin sağlanması için başvurulabilecek bir neden saymaya imkân yoktur.
Anayasa'nın 2. madesinde devlet düzeninin temellerinden birisi olarak
gösterilen "Hukuk devleti" kavramı, kanunsuz ve hukuk açısından
değersiz işlemlere, geçerli sayılabilecek bir neden bulunmadıkça, hakuki sonuç
ve etki tanınmasına izin vermez.
Yukarıdaki
açıklamadan anlaşılacağı gibi Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27.
maddelerinde sözü edilen (Bakılmakta olan dava) deyimi ile, kanunlara uygun
biçimde ve mahkemenin görevi içinde açılmış bir davanın öngörülmüş olduğunda
kuşku olmamak gerekir.
Dosyaya
nazaran, bir köy tüzel kişiliğine ait olup İmar ve İskân Bakanlığınca 7269
sayılı Kanun gereğince ev yapıp âfete uğrayanlara dağıtmak maksadiyle el
konulmuş bulunan üç parça taşınmazın, sözü geçen kanunun 1051 sayılı Kanunla
değişen 21. maddesi gereğince bedelsiz olarak Hazine, adına tescili üzerine köy
tüzel kişiliği tarafından Danıştay 12. Dairesinde taşınmaz bedellerinin tahsili
isteği ile Bakanlık aleyhine dava açılmış ve 12. Daire de bu davayı görmeye
kendisini yetkili saymıştır.
Yukarıda
da görüldüğü üzere davacının istemi, taşınmazlara el koyma işleminin
gereksizliği ve kanunsuzluğu gibi konulara ilişkin olmayıp sadece bedelinin
verilmesinden ibarettir. Bedelin verilmemesi ise, bir idari eylem ve işlemin
gereği olmayıp kanun hükmünün kendisinden doğmaktadır.
Anayasa'nın
140. maddesi, idari uyuşmazlıkları ve idari davaları görmek ve çözümlemek
görevini Danıştay'a vermiştir.
Keza
24/12/1964 gün ve 521 sayılı Danıştay Kanunu bu kuruluşa sadece idari eylem ve
işlemlerden doğan, kişi ile idare arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin davaları
çözümlemek görevi vermiştir. (Madde 29. 30) Olayda köy hükmi şahsiyetinin,
aşağıda açıklandığı gibi Anayasa ve kanunlara göre hakkı olmadığı halde,
istediği bedelin ödenmemesi hali, yukarıda da belirtildiği gibi idarenin kendi
işlem ve eylemi ile öngördüğü bir sonuç olmayıp kanun hükmünün kendisidir. Bu
sonucun, taşınmazın söz konusu hizmete idarece tahsisi üzerine ortaya çıkmış
bulunması, kanunun öngördüğü (bedelsizlik) durumunun, bir idarî eylem ve
işlemin sonucu olarak sayılmasına imkân vermez, şu hale göre buradaki bedel
uyuşmazlığı bir idari eylem ve işlemden ileri gelmeyip kanundan doğmaktadır.
Kanunlara karşı olan istemlerin çözüm yeri ise Danıştay değildir.
Öteyandan
bu el koyma işlemi, niteliği bakımından bir çeşit kamulaştırmaya benzetilse
bile kamulaştırma işlemlerinde bedele ilişkin uyuşmazlıkların çözüm yerinin de
Danıştay olmadığı bilinmektedir.
Kaldıki
konunun, tamamen ayrı bir açıdan ele alınmasında zorunluk vardır:
İdari
bir işlem ve eylem sonucu olarak kişinin hak veya menfaatinin zarar görmesi
halinde idari bir uyuşmazlığın doğabileceği bilinen bir ilkedir. (Hak veya
menfaatın) öne sürülebilir nitelikte olması ise onun Anayasa'dan veya
kanunlardan doğmasına bağlıdır.
Köy
tüzel kişiliği, Anayasa'nın 112. maddesinde sözü edilen ve kanunla düzenlenen
kuruluş ve görevleriyle bir bütün teşkil ettiği belirtilen (idare) nin bir
parçasıdır. Anayasa'nın 115. ve 116. maddelerinde ise idarenin kuruluşu,
(Merkezi idare) ve (Mahalli İdare) olmak üzere iki ayrı düzende ilkelere
bağlanmıştır. Şu halde Anayasa açısından köy tüzel kişileri de idarenin bir
bölümü olup köylere ilişkin kamu hizmetlerini yürütmek üzere kurulmuş birer
kamu tüzel kişileridir. Yani devlete ait kamu görevlerinden bir bölümü (köy
halkının müşterek ve mahalli ihtiyaçları) köy tüzel kişileri tarafından
yürütülecek ve bunların kuruluşları, görevleri ve yetkileri de kanunda
gösterilecektir. (Anayasa Madde: 116). Ancak kuruluştaki bu ayrılığın,
Anayasanın 112. maddesinde öngörülen (İdare Birliği) nden köyleri dışarıda
tutma sonucunu doğurmayacağı unutulmamalıdır. Bu bakımdan köyün yetişemediği
kamu hizmetlerine, merkezi idarenin yardımcı olması veya o hizmeti büsbütün
üzerine alması doğal bir sonuçtur. Esasen yine Anayasanın 116. maddesinde, köy
tüzel kişilerinin merkezi idare ile olan bağve ilgilerinin kanunla
düzenleneceği bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanacağı
açıkça belirtilmiştir.
Öteyandan
köy mallarının da, bir kamu hizmetine tahsis edilmiş olsun veya olmasın, kamu
malı olduklarında kuşku yoktur. Bunlardan bir kamu hizmetine tahsis edilmiş
olanlar, doğrudan doğruya; böyle bir tahsis dışında kalanlar da, sağladıkları
gelir veya başka biçimdeki menfaatlarla köye ilişkin kamu hizmetlerinin
yürütülmesinde kullanılmaktadır.
Bu
mallar üzerinde, Anayasa'nın 38. maddesine göre, köy tüzel kişiliğinin
(mülkiyet) hakkının bulunduğu ve üçüncü şahıslara karşı bu hakkına dayanarak
davalı veya davacı olacağında kuşku yoktur.
Ancak
bir bütün teşkil eden idarenin çeşitli bölüm ve kademelerine ait kamu
mallarının kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi amaciyle ve bir kanunla
birinden ötekine yapılan devir ve tahsislerinin, bu bölüm ve kademelerin (Mülkiyet)
hakları öne sürülerek adli veya idari bir uyuşmazlığa konu yapılması ve bedel
istenilmesi Anayasa'nın yukarıda belirlenen 112. ve 116. maddeleri karşısında
mümkün değildir. Anayasaya aykırılığı öne sürülen 2/7/1968 günlü ve 1051 sayılı
Kanunun 21. maddesi de esasen bu konuda herhangi bir bedel öngörmüş olmayıp
aksine intikalin bedelsiz olacağını açıklamıştır.
Şu
duruma göre, merkezi idareye karşı köy tüzel kişiliğinin bu konuda öne
sürebileceğine Anayasa'dan ve ne de kanundan doğan bir hakkı söz konusu
olmadığından, böyle bir istemde bulunma, yani "davacı" olma yetkisi
de yoktur. Zaten Anayasa Mahkemesi de yukarıki karariyle bu gerçeği tespit
etmiş bulunmaktadır.
Bu
açıklamalardan ortaya çıkan sonuç şudur :
Danıştay,
Anayasa ve kanunlarla kendisine görev olarak verilmemiş bir konuya ilişkin
olmak üzere yapılmış yetkisiz bir istemi, Anayasa'nın 151. maddesine olanak
saplayıcı nitelikte bir (dava) sayarak sözü geçen kanun hükmü hakkında
Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunmuştur.
Halbuki
Anayara'nın 4. maddesi hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasa'dan almayan
bir Devlet yetkisini kullanamıyacağı ilkesini koymuş ve Anayasa'nın 8. maddesi
de Anayasa hükümlerinin yargı organları da dahil olmak üzere herkesi
bağlıyacağını kuşkuya yer vermiyecek bir açıklıkta belirtmiştir.
Bu
durumda Anayasa'ya aykırı olarak yapılmış olan bu itirazın, itirazda bulunan
Danıştay 12. dairesinin yetkisizliği yönünden reddine karar verilmelidir.
Yukarıki
nedenlerle kararın konuya ilişkin begümüne katılmıyorum