ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1970/12
Karar Sayısı:1971/13
Karar Günü:2/2/1971
Resmi Gazete tarih/sayı:9.7.1971/13890
İptal
dâvasını açan : Birlik Partisi.
İptal
dâvasının konusu : 16/2/1970 günlü, 13427 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
"Siyasî Partiler Kanununun 74. maddesinin yeniden düzenlenmesine ve bu
kanuna geçici bir madde eklenmesine" dair 2/2/1970 günlü, 1219 sayılı
Kanunun Anayasa'nın 12., 55. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş;
yine Anayasa'nın 149. ve 150. maddelerine dayanılarak iptali istenilmiştir.
II-
Yasa metinleri :
1.
İptali istenen kanun :
Dâva
konusu 2/2/1970 günlü, 1219 sayılı Kanun, 16/2/1970 günlü, 13427 sayılı Resmî
Gazete'deki metne göre, şöyledir.
(Madde
l- 13 Temmuz 1965 tarihli ve 648 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 74 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"Devletçe
yardım.
Madde
74- Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı
tanınıp bu hakkı kullanan ve Türkiye itibariyle toplam olarak en az yüzde beş
geçerli oy almış bulunan siyasi partilere her yıl Hazinece ödenmek üzere altı
milyon beşyüz bin lira ödenek malî yıl bütçelerine konulur.
Bu
ödenek; yukarıdaki fıkra gereğince Devletçe yardım yapılacak olan siyasi
partiler arasında, o siyasi partinin son milletvekili genel seçimlerinde
Türkiye itibariyle almış olduğu geçerli oyların, bu partilerin toplam olarak
aldıkları geçerli oylara oranına göre bölüştürülerek Hazinece her yıl ödenir.
Bu
ödemelerin, malî yıl başlangıcını takibeden bir hafta içinde tamamlanması
zorunludur.
Devletçe
yapılan bu yardım o siyasî parti tarafından sadece parti ihtiyaçlarında ve
parti çalışmalarında kullanılır.
Madde
2- 13 Temmuz 1965 tarihli ve 648 sayılı Siyasî Partiler Kanununa aşağıdaki
hüküm geçici altıncı madde olarak eklenmiştir.
Geçici
madde 6- 1969 malî yılı bütçesine siyasî partilere yardan için konmuş olan
ödenek 1965 veya 1969 milletvekili genel seçimlerine katılmış olup da Türkiye
itibariyle geçerli oyların toplam olarak en az yüzde beş oranında oy alan
siyasî partiler arasında 74 üncü madde esasları dahilinde bölüştürülür.
Şu
kadar ki; hem 1965 hem 1969 milletvekili genel seçimlerine katılmış olup da her
ikisinde de en az yüzde beş oranında geçerli oy almış olan siyasî partiler için
1969 milletvekili genel seçimleri sonuçları, bu seçimlerden yalnız birisine
veya her ikisine katılmış olup da yalnız birisinde en az yüzde beş oranında
geçerli oy almış olan siyasî partiler için en az yüzde beş oranında geçerli oy
aldıkları seçim sonuçlan dikkate alınır.
Bu
ödemelerin, kanunun yürürlüğe girmesini takibeden ilk hafta içinde tamamlanması
zorunludur.
Madde
3- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde
4- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.)
2-
Davacının dayandığı Anayasa hükümleri :
Davacının
1219 sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiasını desteklemek
üzere ileriye sürdüğü Anayasa'nın 12., 55. ve 56. maddeleri aşağıdadır :
(Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde
55- Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme ve seçilme
hakkına sahiptir.
Seçimler,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre yapılır.
Madde
56- Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve çıkma
hakkına sahiptir.
Siyasî
partiler, önceden izin almadan kurulur ve serbestçe faaliyette bulunurlar.
Siyasî
partiler, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır.)
III-
İlk inceleme :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 24/3/1970 gününde Lûtfi Ömerbaş,
Salim Başol, Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu,
Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, Şahap Arıç, İhsan
Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün katılmalariyle yapılan
ilk inceleme toplantısında :
Dâva
konusu 2/2/1970 günlü, 1219 sayılı Kanunun 16/2/1970 günlü, : 13427
sayılı Resmî Gazete'de yayımlandığı; dâva dilekçesinin 11/3/1970 gününde
Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince kaleme havale edildiği, 22/4/1962,
günlü 44 sayılı Yasanın 26. maddesine göre dâvanın bu tarihte açılmış sa3filması
gerektiği ve süresi içinde olduğu; davacı Birlik Partisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde temsilcisi bulunduğu; Parti Tüzüğünün 24. maddesine göre en
yüksek merkez organı olan Genel Yönetim Kurulunun üye tamsayısının 33 olduğu;
bu kurulun 17 üyenin katılmasiyle yapılan 7/3/1970 günlü toplantısında
"1219 sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali için Parti
adına Anayasa Mahkemesine dâva açmak üzere Genel Başkan Mustafa Timisi'ye yetki
verilmesinin" oybirliğiyle karara bağlandığı ve bunun dâvanın açılmasına
karar verilemesi niteliğinde olduğu; dâvanın Genel Yönetim Kurulu kararına
dayanılarak Parti Genel Başkanınca açıldığı ve dosyanın eksiği bulunmadığı
anlaşılmış ve Anayasa'nın 147., 149. ve 150. ve 44 sayılı Kanunun 21., 22., 25.
ve 26. maddelerine uygun olduğu görülen işin esasının incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV-
Esasın incelenmesi :
Dâvanın
esasına ilişkin rapor dâva dilekçesi, iptali istenilen kanun, Anayasa'ya
aykırılık iddiasına dayanaklık eden Anayasa maddeleri; bunlarla ilgili
gerekçeler ve başka yasama belgeleri; konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
1219
sayılı Kanun, yukarıda görüldüğü üzere, dört maddeden ibarettir. 1. madde, 648
sayılı Kanunun 1017 sayılı Yasa ile değişik ve Devletçe yardıma ilişkin 74.
maddesinin Anayasa Mahkemesinin 1968/26-1969/14 sayılı ve 18, 19/2/1969 günlü
karariyle iptal edilmesinden dolayı (bu karar 25/2/1970 günlü, 13430 sayılı
Resmî Gazete'de ve 7 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisinde "Sayfa
244 - 268" yayımlanmıştır.) yürürlükten kalkarı maddeyi yeniden
düzenlemekte 2. madde 648 sayılı Kanuna, aynı konuda bir "geçici altıncı
madde" getirmekte ve bu geçici madde ile 1969 malî yılı bütçesine siyasî
partilere yardım için konulmuş olan ödeneğin bölüştürülmesini hükme
bağlamaktadır. 3. ve 4. maddeler ise yürürlük tarihine ve yürütmeye ilişkindir.
1219
sayılı Kanunun iki yönden ele alınması gerekecektir. Kanun, 1. ve 2.
maddeleriyle siyasî partilere belirli koşullar altında Devletçe yardım
edilmesini öngörmektedir. Öyle ise birinci sorun siyasî partilere Devletçe
yardım edilmesinin ilke bakımından Anayasa'ya aykırı olup olmadığıdır. Bu
yönden Anayasa'ya aykırılık bulunmadığı sonucuna varılırsa ikinci sorunun
çözülmesine yani siyasî partilere 1219 sayılı Kanunun öngördüğü biçimde
Devletçe yardım edilmesinin Anayasa'ya aykırı bulunup bulunmadığının
araştırılıp tartışılmasına sıra gelecektir.
l-
Siyasî partilere Devletçe yardım edilmesinin ilke bakımından Anayasa'ya aykırı
olmadığı sorunu :
Siyasî
partilere Devletçe yardım edilmesi gerektiği yolunda bir ilkenin kabullü
bunlara. Devlet Hazinesinden, yurttaşların vergi ödevini yerine getirerek
Devlete verdikleri paralar Devlet gelirinin temelini ve Anayasa'nın 126.
maddesinde sözü edilen Devlet bütçesinin kaynağını oluşturduğu için dolayısiyle
bu paralardan yardım adı veya başka adlar altında karşılıksız ödemelerde
bulunulması sonucunu doğurur. Anayasa'nın vergi ödevini koyan 61. maddesi,
herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere malî gücüne göre vergi ödemekle
yükümlü olduğunu hükme bağlamıştır. Demek ki Anayasa'nın 61. maddesine
dayanılarak kanunlarla konulmuş malî yükümlerden elde edilen paraların ancak
kamu giderlerinin karşılanması yolunda kullanılması düşünülebilir. Böyle
olduğuna göre sorunun çözülebilmesi için siyasî partilere Devletçe ödenecek
yardım paralarının kamu giderleri arasında yer alıp alamıyacağının
araştırılması zorunludur. Bu zorunluk önce ve özellikle siyasî partilerin ve
gördükleri işlerin niteliği üzerinde durulmasını gerekli kılar. Çünkü siyasî
partilerin kamu hizmeti gören birer kamu kurumu olduğu, hiç değilse kamu
yararına çalıştıkları saptanıp kabul edilmedikçe bunlara Devletçe yardımda
bulunulabilmesi düşünülemez.
Siyasî
partilerin Anayasa'nın öngördüğü kurumlardan olduğunda kuşku yoktur. Siyasî
partilere ilişkin Anayasa hükümleri gözden geçirilirse Anayasa Koyucusunun bu
kurumlara önem ve değer vermiş olduğu da görülür. Siyasî partilerin uyacakları esasların
Anayasa'da yer alması (madde 57/1), bunların gelir kaynaklan ve giderleri
hakkında Anayasa Mahkemesine hesap vermek zorunda bırakılmaları (madde 57/2),
kapatılmalarının ancak Anayasa Mahkemesi kararına bağlı tutulması (madde 19/5
ve 57/4), demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olarak tanınmaları ve
tanımlanmaları (madde 56/3) bu görüşü desteklemeğe yeterli hükümlerdir.
Bununla
birlikte Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sı siyasi partileri kamu hukuku kurumlan
olarak nitelemiş ve onlara Devlet örgütü içinde yer tanımış değildir. Tam
tersine gerek parti kurma hakkına ilişkin hükümler gerekse halk iradesinin ve
oyunun Devlet etkisi dışında ve serbestçe oluşumunu öngören ilkeler böyle bir
görüşü kesinlikle reddeder niteliktedir.
Anayasa'nın
56. maddesine göre vatandaşlar siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere
girme ve çıkma hakkına sahiptir. Siyasî partiler, önceden izin almadan kurulur
ve serbestçe faaliyette bulunurlar. Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmalarını
serbestlik ilkesine oturtan bu kesin ve açık Anayasa hükmü partilerin gerek
kurulmalarında gerekse çalışmaları sırasında Devletten doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak gelebilecek etkilerden uzak tutulmaları zorunluğunu ortaya
koyar.
Öte
yandan siyasî partilerin seçimler yoliyle halk oyunun ve iradesinin
oluşturulmasında etkili biçimde aracılık ettikleri bilinmektedir. Anayasa'nın
Başlangıç Bölümü ve 2. maddesi hükümleri uyarınca Türk Devletinin demokratik
bir Devlet olması ilkesi halk oyunun ve iradesinin oluşumunu Devlet organlarının
etkileyememesini gerekli kılar. Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletinin
olduğunu, Milletin egemenliğini Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili
organlar eliyle kullanacağını belirleyen temel kuraldan da (Anayasa - madde 4)
millî iradenin, başka deyimle kamu oyunun Devletin etkisi dışında oluşması
gerektiği sonucu çıkar. Yine Anayasa'daki basın özgürlüğü ile ilgili sansür
yasağına, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici
veya güçleştirici siyasî, iktisadî, malî veya teknik sınırlandırmalar koyma
yasağına, kişilerin basın dışı haberleşme ve yayın araçlarından yararlanma
hakkına, halkın bu araçlarla haber almasını, düşünce ve kanaatlara ulaşmasını
ve kamu oyunun serbestçe oluşumunu köstekleyici kayıtlamalar koyma yasağına, radyo
ve televizyon istasyonları idaresinin özerk bir kamu tüzel kişiliği biçiminde
örgütlenmesine, her türlü radyo ve televizyon yayımlarının yansızca yapılmasına
ilişkin hükümler (madde 22., 23., 26., 121) Devlet organlarının halk iradesinin
ve kamu oyunun oluşumunu etkisi altında tutamıyacağı düşüncesine dayanır. Halk
oyunun ve iradesinin Devlet etkisi dışında, serbestçe oluşumunu öngören Anayasa
buyruğu ise partilerin bu yoldaki çalışmaları dolayısiyle onların birer Devlet
kurumu durumuna sokulmalarına ve örgütlenmiş Devlet yapısı içine alınmalarına
engeldir.
Anayasa'nın
yukarıda değinilen 56. maddesinin açıkça ortaya koyduğu üzere siyasî partiler
belli siyasî düşünce ve erekler çerçevesinde birleşen yurtdaşlarını serbestçe
kurdukları ve girip çıkabildikleri kuruluşlardır. Derneklerden ayrılan yönleri
seçim yollarından iktidara gelerek ülkeyi kendi tüzük ve programlarının
doğrultusunda yönetebilmek düşüncesiyle siyasî alanda faaliyet göstermelerinin
esas ereği oluşturmakta bulunmasıdır. Devletin hiçbir müdahalesi olmaksızın
ereklerini ve çalışma yollarını kendileri serbestçe düzenlerler. Devlet
hayatındaki etkilerinin derneklerle kıyaslanamıyacak bir önemde olması ve o
nedenler de yukarıda işaret edildiği gibi bunlara ilişkin bir takım
düzenlemelerin Anayasa'da yer alması siyasî partilerle derneklerin hukukî
bünyelerindeki benzerliği ortadan kaldıramaz.
Bir
siyasî partinin toplum ve Devlet düzenini, kamu faaliyetlerini belirli
görüşlerin doğrultusunda yönetmesi, denetlemesi ve etkilemesi kamu hizmeti
niteliğini taşır. Ancak bu hizmetin yerine getirilmesi o siyasî parti
mensuplarının Türkiye Büyük Millet Meclisine, Hükümete ve mahallî idarelerin
seçimle iş başına gelen kuruluşlarına girmeleriyle başlar ve bu mensupların
aracılığı ile gerçekleşir. Hizmetleri görenlere ise, hizmetlerin karşılığı
olarak Devletçe ve mahallî idarelerce para ödendiği de bilinmektedir. Siyasî
partilerin kamu hizmeti niteliğindeki çalışmaları ancak bu dar çerçeve içinde
söz konusu edilebilir. Bu çerçevenin dışında siyasî partiler bakımından kamu
hizmeti sayılabilecek bir çalışma düşünülemiyeceği gibi yukarıdan beri
açıklanan nedenlerle de partilerin birer kamu kurumu olarak kabul edilmelerine
olanak yoktur.
Siyasî
partilerin kamu yararına hizmet eden kuruluşlar olarak nitelendirilmesi de yersiz
ve dayanaksız kalır. Çünkü partiler, kişilerin ülke yararına saydıkları özel,
siyasî, sosyal ve iktisadî düşüncelerini uygulama alanına sokabilme ve yurt
yönetimine o yönü verebilme çabasının ve girişiminin bir sonucu olarak ortaya
çıkarlar. Bunların, mensuplarının toplum ve Devlet düzenini, kamu
faaliyetlerini yönetme, denetleme işlerinde görev elde edebilmeleri için
yaptıkları sürekli çalışmalarda mensupların kişisel yararları ön alanda yer
alır. Siyasî partilere yön veren fikirlerin ülke yararına uygun olup olmadığı
da kesinlikle çözülebilen sorunlardan değildir. Bir siyasî partinin görüşünü,
ters kanıdaki yurttaşların kurduğu bir başka siyasî parti veya partiler yurda
yararsız üstelik zararlı sayabilirler. Yararlan ve zararları bakımından büyük yurttaş
toplulukları arasında tartışmalara yol açan siyasî parti çalışmalarında kamu
hizmeti niteliği görülmesi veya bunların kamu yararına hizmet etmekte
olduklarının öne sürülmesi olanaksızdır.
Anayasa'nın
siyasî partileri, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar demokratik siyasî
hayatın vazgeçilmez unsurları sayması (Madde 56/3) siyasî partilerin, özellikle
bunlardan muhalefette olanların güvence altında bulunmadıkları eski günlerin
acı tecrübelerinden geçilerek varılmış bir sonucun ortaya çıkardığı zorunlukta
kaynağını bulan bir ilkedir. Hükmün siyasî partileri iktidarların kanunî veya
fiili saldırılarına karşı korumak ve yaşamalarını Anayasa inancası altına almak
ereğinden öteye bir anlam ve kapsamı yoktur. Bu gerçek Anayasa'nın 56. ve 57.
maddelerine ilişkin gerekçelerde açıkça görülmektedir.
Öte
yandan bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sında Devlet hayatı için
vazgeçilmez sayılan kimi varlıklar ile doğrudan doğruya Devlet yapısı içinde
yer alan ve yapıyı oluşturan varlıklar yanyana düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz
gelimi Anayasa'nın 46. maddesinde işçi ve iş veren sendikalarına ilişkin ilke
yer almıştır. Gerçekten demokratik hukuk Devleti için siyasî partiler ne büyük
bir önem taşırlarsa sosyal Devlet için de sendikaların önemi aynı derecede büyüktür.
Türkiye Cumhuriyeti ise Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca yalnızca demokratik bir
devlet değildir; hem demokratik hem de sosyal bir hukuk Devletidir. Bununla
birlikte şimdiye dek sendikaların Devlet yapısı içinde yer alan bir kuruluş
olduğu görüşü de ortaya atılmış değildir; çünkü böyle bir iddianın ileri
sürülebilir ve savunulabilir yanı yoktur. Her hangi bir kurumun sırf Anayasa'da
vazgeçilmez bir unsur olarak gösterilmiş bulunması onun Devlet yapısının bir
parçası ve gördüğü işlerin de giderlerinin Devletçe karşılanmasını gerektiren
bir kamu hizmeti sayılabilmesinin kanıtı ve anayasal desteği olamaz. Onun
içindir ki Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün bir takım
partilerin Devlet yardımİ3'le ortaya çıkarılması veya ayakta tutulması yolunda
bir yönerge olarak değerlendirilmesi ve yorumlanması yanlış ve isabetsiz olur.
Anayasa koyucu Devletin belirli alanlarda tedbirler almasını gerekli gördüğü
hallerde açık ve kesin yönerge verme yoluna gitmiştir. Anayasa'nın birçok
maddelerinde (Söz gelimi 10/2, 22/2, 30/5, 35/2, 37/1, 40/3, 41/2, 42/2, 45,
48, 49, 50, 51, 52.) bu tutumun örnekleri görülmektedir. Siyasî partilere
Devletçe para yardımı yapılmasını zorunlu ve öteki ilkelerle uyumlu bulsaydı,
Anayasa Koyucusunun, hele 61. maddenin engelleyici hükmü karşısında, bu konuyu
özel bir hükümle düzenleyeceğinde kuşku yoktu.
Anayasa
siyasî partilerin yapılan gereği, yurt zararına faaliyetlere de elverişli
kuruluşlara dönüşebilmeleri olanağını öngörmüş ve bu gibi durumlarda Anayasa
Mahkemesince kapatılmaları ilkesini koymuştur. (Madde 19, 57) herhangi bir
siyasî partinin bu türlü bir yozlaşma ve saptamaya yönelebileceğini Anayasa
Koyucu düşünmüş ve tedbirini de getirmiş olduğuna göre böyle bir ortamın
hazırlanmasına partileri Devlet bütçesinden, yurttaşlardan alınan vergilerle
besleyerek desteklik edilmesi Anayasa'nın açık hükümleriyle olduğu kadar ruhu
ile de bağdaştırılmıyacak bir tutum olur.
Çalışmalarını
üyelerinin olağan yardımlarıyla sürdüremeyen siyasî partilerin paraca güçlü bir
takım kişi ve kuruluşların etkisi ve baskısı altında düşerek soysuzlaşma
tehlikesiyle karşılaşakcakları yolunda söylenebilecekler Devletçe para yardımı
yapılabilmesi halinde de ileri sürülebilir. Böyle bir durumda etki ve baskının
iktidar partisi yönünden gelebileceğini ve bu tehlikenin ötekinden daha hafif
sayılamıyacağını kolayca savunmak mümkündür. Kaldı ki Devlet yardımının siyasî
partilerin başka yollarla başka kaynaklardan çıkar sağlamalarını
engelleyemiyeceği de ortadadır.
Gerçi
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çok partili demokratik düzeni öngören bir temel
yasadır. Ancak unutulmamalıdır ki siyasî parti her şeyden önce bir insan
topluluğudur. Partiyi yaşatacak, geliştirecek olanlar da o partinin görüşlerine
inanmış, bağlanmış kimselerdir. Anayasa'nın değer ve önem verdiği partilerin
gerçek anlamda siyasî parti olmaları, yani ortak siyasî düşüncelere sahip
yurttaşların samimî çabalariyle oluşturdukları, kendi öz kaynaklariyle ve
çalışmalariyle yaşatabildikleri birer kuruluş niteliğinde bulunmaları
zorunludur. Adları siyasî parti olmakla birlikte Devlet yardımiyle ayakta
durabilen, böylece yurttaş ilgisinden ve desteğinden yoksun olduklarını açığa
vuran sunî kuruluşlar Anayasa'nın öngördüğü nitelikteki demokratik siyasî
partiler olarak benimsenemiyeceği gibi Devlet yardımı ile siyasî parti kavramım
birbiriyle bağdaştırmanın yolu da yoktur.
Özetlemek
gerekirse : Siyasî partiler kamu hizmeti gören veya kamu yararına çalışan
kuruluşlar değildir. Bunlara Devletçe yapılacak para yardımının kamu giderleri
arasında yeri olamaz. Anayasa'nın 61. maddesi ise herkesin kamu giderlerini
karşılamak üzere malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğunu hükme
bağlamıştır. Anayasa'nın bu maddesine dayanılarak kanunlarla konulmuş malî
yükümlerden elde edilen paralardan bir bölümü ile siyasî partilere yardım
edilebilmesinin olanağı ve anayasal desteği yoktur. Siyasî partilere Devletçe
yardım edilmesi ilke bakımından Anayasa'ya aykırıdır.
Hakkı
Ketenoğlu, Lütfı Örnerbaş, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak ve Halit Zarbun
bu görüşe katılmamışlardır.
Recai
Seçkin gerekçenin bir bölümünde eksiklik görmüştür. 2- 1219 sayılı Kanunun 1.
ve 2. maddelerinin durumu :
Siyasî
Partilere Devletçe yardım edilmesinin ilke bakımından Ana-yasa'ya aykırı olduğu
sonucuna varıldığına göre "Siyasî Partiler Kanununun 74. maddesinin
yeniden düzenlenmesine ve bu kanuna geçici bir madde eklenmesine" dair
2/2/1970 günlü, 1219 sayılı Kanunun siyasî partilere Devletçe yapılacak para
yardımını nitelendiren ve düzenleyen 1. ve 2. maddelerinin bu nedenle iptal
edilmesi gerekir.
3-
1219 sayılı Kanunun 3. ve 4.' maddelerinin durumu :
Yukarıda
da açıklandığı üzere 1219 sayılı Kanunun 3. maddesi yasanın yürürlük tarihini,
4. maddesi ise yürütme yetkisini düzenlemektedir. Bu hükümlerde Anayasa'ya
aykırı bir yön bulunmadığı ortadadır. Ancak kanunun 1. ve 2. maddelerinin tüm
olarak iptal edilmesi 3. ve 4. maddelerin uygulanmaması sonucunu doğuracaktır.
44 sayılı Kanunun 28. maddesinin ikinci fıkrası böyle bir durumda
uygulanamayacak hükümlerin iptal edilebileceğini öngörmüştür. Şu hale göre 1219
sayılı Kanunun 3. ve 4. maddelerinin de iptallerine gidilmesi yerinde olur.
V-
Sonuç :
1-
a) Siyasî Partilere Devletçe yardım yapılmasının ilke bakımından Anayasa'ya
aykırı olduğuna,
b)
Bu nedenle "648 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 74. maddesinin yeniden
düzenlenmesine ve bu kanuna geçici bir madde eklenmesine" dair 2/2/1970
günlü, 1219 sayılı Kanunun I. ve 2. maddelerinin iptaline,
Hakkı
Ketenoğlu, Lûtfi Ömerbaş, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak ve Halit Zarbun'un
karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
2-
Aynı Kanunun 3. ve 4. maddelerinin 44 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca
iptaline oybirliğiyle
2/2/1971
gününde Anayasa'nın 147., 149., 150. ve 152. maddeleri gereğince karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
|
|
|
|
Üye
Recai
Seçkin
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Kâni
Vrana
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Siyasî
partilerin uyacakları esasların Anayasa'da yer alması (Anayasa : Madde 57/1)
bunların yine bir Anayasa hükmü ile gelir kaynaklan ve giderleri hakkında
Anayasa Mahkemesine hesap vermek zorunda bırakılmaları (Madde 57/2) :
Kapatılmalarının ancak Anayasa Mahkemesi kararına bağlı tutulması (Madde 19/5
ve 57/4); Anayasa'ca demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olarak
tanınmaları ve tanımlanmaları (Madde 56/3) Anayasa açısından siyasi partilerin
yerlerini bulmağa yarayacak olgulardır. Bunlar daha ilk bakışta siyasî
partilerin alelade dernek olmadığı, onların çok ilerisinde ve üstünde bulunduğu
gerçeğini ortaya koyar.
Siyasî
partileri demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olarak belirten
Anayasa'nın 56. maddesi hükmünü, yalnızca siyasî partilere değer ve şeref verme
hükmü gibi nitelemek yanlış olur. Bu hüküm altında Anayasa'nın Türkiye için çok
partili bir demokrasi düzenini öngördüğünün kanıtı ve siyasi partileri böyle
bir düzenin gerektirdiği ölçüde çoğaltma ve geliştirme talimatı vardır. Çok
partili demokrasi düzeninin gerekli kıldığı ölçüde siyasî partinin yaşamasına
ve gelişmesine halkın ilcisinin yeterli olmadığı hallerde Devlet de bu alanda
maddî, manevî desteğini esirgerse Anayasa koyucusunun ereği yerini bulmamış
olacaktır.
Anayasa'nın
siyasi partilere verdiği büyük önem, onların göreceği işle orantılıdır ve
yerindedir. Siyasi partiler, 648 sayılı Kanunun 1. maddesinde de tanımlandığı
üzere, toplum ve Devlet düzenini, kamu faaliyetlerini belirli görüşleri
yönünden yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli çalışan kuruluşlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ve mahallî idareler seçimleri bu
çalışmalarda onların başlıca yollandır. Seçmenlerin görüşlerine ve oylarına
siyasî partiler yön verirler, öte yandan halktan yön alan, halkın Devlet
yönetimine katılmasında ve siyasî iradenin şekil almasında aracılık ve
yardımcılık edenler de yine siyasî partilerdir. Siyasî partiler halkın
demokrasi alanında yetişmesi, olgunlaşması için adeta bir okul hizmeti
görürler. Seçim düzeninin, hele nispî seçimde, temeli, belkemiği siyasî
partilerdir.
Demokrasi
düzeninin işleyişi, hatta Devletin yönetilmesi yolundaki kolaylaştırıcı ve
hazırlayıcı bütün bu ve benzeri faaliyetlerin kamu yaran niteliği, tartışmayı
gerektirmeyecek bir açıklıkla ortadadır. Kamu yararına olan sürekli
faaliyetlerin siyasî partileri, kamu yararına çalışan kuruluşlar durumuna
getirdiğinden de şüphe edilemez. Siyasî partilere bu niteliği kazandıran yalnız
çalışmaları da değildir. Aslında Anayasa, yukarıda değinildiği üzere, koyduğu
hükümlerle onları böyle bir niteliğe ulaştırmıştır. Öte yandan çalışmalarım
üyelerinin olağan yardımlariyle sürdüremeyen siyasî partiler, paraca güçlü bir
takım kişi ve kuruluşların etki ve baskısı altına düşmek ve soysuzlaşmak
tehlikesiyle de karşılaşırlar. Böyle bir tehlikeyi Devletin yardımı
uzaklaştırabilir. Yardımda bu bakımdan da kamu yararının bulunduğu söz
götürmez.
Siyasî
partilerin ve çalışmalarının niteliği bu olunca, partilere Devletçe yapılacak
para yardımının kamu giderleri arasında sayılabilmesi gibi bir sonuç
kendiliğinden ortaya çıkar. Şu duruma göre siyasî partilere Devletçe yardım
edilmesinin ilke bakımından Anayasa'ya aykırı olduğu düşünülemez.
Başka
yönlerden inceleme :
a)
Bilim alanı :
Sayın
Payaslıoğlu'nun "Siyasî Partiler" adlı kitabında, özet olarak, siyasî
partilerin 3 unsuru bulunduğu, a) Beşerî unsur, b) Bunların vücuda getirdikleri
teşkilât, c) Devlet iktidarını ele geçirerek gerçekleştirmek istedikleri
doktrin ve program olduğu, siyasî partilerin faaliyetlerini müsmir kılmak ve
gayelerine erişmek bakımından kitlelerin arasına mümkün olduğu kadar girmek
hususundaki temayüllerinin, partinin memleket ölçüsünde yaygın bir teşkilâta
sahip olmalarını zorunlu kıldığı ve bu teşkilâtın işletilmesinin büyük miktarda
paraya ihtiyaç gösterdiği, demokrasinin halk idaresi ve halkın da fertlerden
teşekkül etmekte olduğu, demokrasinin, fertlere kamu işlerinin görülmesi
hususunda sağlanacak tesir nispetinde gerçekleştirilmiş olacağı, fert, münferit
kaldıkça hiç bir zaman önemli tesir icra edemeyeceği, partilerin, fertleri
toplayıp teşkilâtlandırmak suretiyle bunların kamu hizmetlerinin
yürütülmesindeki ana temayül ve kanaatlarını ortaya çıkaracağı, seçimlerin ve
parlamento müzakerelerinin huzurunu sağladığı, kamu işlerinin yürütülmesine
iştirak demek olan siyasî hürriyetin böylece gerçekleşeceği, siyasî partilerin
başlıca 3 fonksiyonu olduğu ve bunların :
a)
Seçimlerdeki fonksiyonu,
b)
Hükümetteki fonksiyonu,
c)
Yetiştiricilik ve eğiticilik fonksiyonu,
bulunduğu,
seçimlerdeki rolü itibariyle demokratik bir rejimin vazgeçilmez elemanları
addedildikleri, partilerin umumi efkârı temsil ettikleri gibi hükümet icraatını
ve Meclis faaliyetlerini de etkiledikleri bildirilmektedir.
Savın
Coşkun San'da "Siyasî Partilerin Kapatılması" adlı kitabında
(Zamanımızda modern demokrasiler, az veya çok, parti devleti karakterine
bürünmeğe başlamış ve siyasî partilerin, halkın, Devlet varlığı üzerinde siyasî
bir etki sahibi olmalarını sağlaması sonucunda Kara Avrupa'sının bazı harp
sonrası anayasalarında, modern demokrasinin parti devleti esasına dayanan
bünyesini Anayasa müessesesi olarak düzenlenmesine yol açmıştır. Partiler, halk
oyunun belirmesinde bir Anayasa organı görevini yerine getirmek suretiyle
Anayasa yapısının zarurî unsurları durumundadırlar." demektedir.
b)
Anayasa hükümleri :
56.
maddemizin üçüncü fıkrası "Siyasî partiler, ister iktidarda ister
muhalefette olsunlar demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır."
hükmünü taşımaktadır.
Fıkrada
bütün siyasî partiler değil, onların iktidarda ve muhalefette bulunanları ancak
demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilmiştir. Bir
parti, seçime girip Büyük Millet Meclisinde üye bulundurmadan ve parlamentodaki
üye sayısına göre çoğunluk ve azınlık derecesi anlaşılmadan iktidar veya
muhalefette olduğunu düşünmek çok güçtür. Bir partinin iktidar veya muhalefette
bulunduğunun belirmesi için seçime girmesi, parlamentoda sandalya kazanması
gerekir. Bu nedenle Anayasa'mızın bu hükmü, daha çok demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurları olarak seçime girmiş, parlamentoya üye göndermiş, oradaki
sandalya sayısına göre iktidar veya muhalefette bulunduğu ortaya çıkmış bulunan
partileri kapsar.
Anayasamızda
partilerden bahseden diğer hükümlere gelince :
Madde
84/1- Meclislerin başkanlık divanları, o meclisteki siyasî parti gruplarının
kuvvetleri ölçüsünde divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur.
Madde
85/2- içtüzük hükümleri, siyasî parti gruplarının meclislerin bütün
faaliyetlerine kuvvetleri oranında katılmasını sağlayacak yolda düzenlenir.
Siyasî parti grupları en az on üyeden meydana gelir.
Madde
149- Cumhurbaşkanı; son milletvekili genel seçimlerinde muteber oy sayısının en
az % 10 unu alan veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsilcisi bulunan siyasî
partiler veya bunların meclis grupları; kanunların veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüklerinin veya bunların belirli madde ve hükümlerinin Anayasa'ya
aykırılığı iddiasiyle Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal dâvası
açabilir.
Anayasa'mızın
bu hükümlerinden ilk üç maddesinde doğrudan doğruya parti faaliyetleri olarak
sadece parlemento içindeki faaliyetlerinden bahsedilmekte ve 149. maddede
kanunlar aleyhine iptal dâvası açma hakkının son milletvekili seçimine girmiş
ve muteber oyun en az yüzde onunu almış olan partilere tanımakta ve seçime
girmemiş partilere bu hak verilmemiş bulunmaktadır. Çünkü bu partiler henüz
siyasi hayata girmemiş ve demokratik düzende bir fonksiyona sahip
bulunmamışlardır.
Anayasa
hazırlıklarına ilişkin Belgeler :
l-
Anayasa'mızın 56., 57. maddelerine benzer hükümler taşıyan Federal Almanya
Anayasası'nın 21. maddesi gereğince hazırlanması gereken Siyasî Partiler Kanunu
tasarısı için 18 kişilik ilim heyetince düzenlenen rapora göre Partiler
Kanununa; partilerin tanımlanmasına ilişkin hükümler arasında milletvekili
seçimine katılma zorunda olduklarının, parlamento içi siyasî iradenin
belirmesine vasıtasız şekilde katılmalarının, güdecekleri siyasî hedef ve
programlarını tespit etmeleri gerektiğinin, partilerin asgarî bir istikrar ve
süreklilik ölçüsünü taşımalarına ihtiyaç bulunduğunun, hükümler halinde
konulması mütalâa edilmiş ve bunlardan sonuncunun delili olarak da "a)
Parlamentoda temsil edilmiş, b) Asgarî bir teşkilâta ,c) Devamlı bir hukukî
kişiliğe sahip olmaları gösterilmiştir. Yine bu raporun siyasî partilerin iç
düzeninin demokratik esaslara uygunluğunun sağlanması için gösterilmiş bulunan
sebepler arasında (2 partinin mekân bakımından teşkilâtlanması ve her kademeye
muhtariyet tanınması) hususu da yer almaktadır. Bu raporda ayrıca partilerin
Alman bütçesinden yardım alabilmeleri için parlamentoda üye bulundurmaları
koşulu da öngörülmüştür.
c)
Mahkememiz kararları:
306
sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11., 13., maddelerinin iptaline ilişkin
olan 1963/171 esas sayılı dâva dolayısiyle verilmiş bulunan 1965/13 sayılı
kararımızda "... nispî seçim düzeninde önemli olan kişiler değil
partilerdir. Oyların tümüne yakın sayısını partiler toplar, Seçmenin oyunu
korumak ve değerlendirmek, bu nedenle de seçime girecek partilerde ve aday
listesinde belirli bir nitelik ve seviye aramak kanunun başlıca kaygusu ve
ereği olmalıdır.
Siyasî
partiler, ister iktidarda ister muhalefette olsular, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurları sayılmaktadırlar. Böylece yüce ve şerefli bir mevkiin, o
oranda yüküm ve sorunları olması gerekir. Partilerin bu yüküm ve sorunları
karşılayacak niteliklere yöneltmek, kanunların başlıca ereğidir."
cümleleriyle partilerin değerleri belirtilmiştir.
Anayasa'mızın
56. maddesiyle 648 sayılı Partiler Kanununun 6. maddesi hükümlerine göre,
siyasi partiler milletvekilliğine seçilme yeterliğine sahip 15 Türk vatandaşı
tarafından kurulur. Kuruluş bildirisinin içişleri Bakanlığına verilmesi ile
tüzel kişiliklerini kazanırlar ve serbestçe çalışmaya başlarlar. Bu aşamada
bulunan partilerle iktidar ve muhalefette yerlerini almış diğer partiler, hiç
şüphe yoktur ki kanun önünde eşittirler. Anayasa'ya ve kanunlara saygılı
oldukları sürece Devlet bütün partiler ve çalışmalarını korumakla yükümlüdür.
Devlet bütçesinden malî yardım nedeni ise ayrıdır. Anayasa'mızın 61. maddesi
gereğince kamu gelirlerinden harcama yapılabilmesi, ancak kamu hizmetinin
görülmesi ve kamu yararının sağlanması için mümkün olabilir. Bunların olmadığı
yerde kamu gideri düşünülemez. Bu prensibe göre de hizmetleriyle kamuya yararlı
hale gelmeyen partilere kamu gelirlerinden yardımın yapılmaması gerekmektedir.
Bir partinin, kanun önünde kurulmuş olması ile değil millet ölçüsünde değilse
bile onun önemli bir kısmı tarafından tüzük ve programının benimsenmesi,
üyeleri arasına girilmesi ve onlardan sonra yurdun bir çok yönlerindeki
taraftarlarınca kurulacak teşkilâtın artması iledir ki hizmet patisi haline
gelmesi mümkün olur. Bu çağa gelmeyen partiler, hakları ve kanunî nitelikleri
ile parti olarak anlaşılsalar bile kamu idaresini etkileme, yönetme ve böylece
kamu yararına hizmet etme güçlerine sahip değildirler. Hatta yeni kurulan
partilerin kamuya yararlı olmaları şöyle dursun, zararlı olmaları bile
mümkündür. Meclis Başkanlık Divanının kuruluşunda ve meclislerin parlamento içi
çalışmalarında Anayasa'mızın 84. ve 85. maddeleriyle parti gruplarına verilen
görev, 56. maddenin üçüncü fıkrası ile belirtilen siyasî partilerin önemini
açıklar. Durumdadır. Demokrasi rejiminin, siyasî partiler çalışması arasındaki
denge rejimi olduğu prensibinin gerektirdiği bir kural nedeni iledir ki parti
grupları parlamentodaki bütün teşekküllerde yerlerini alacak, parlamentonun
bütün çalışmalarına katılacaklardır. Halkın bütününün istek ve düşüncelerinin
Mecliste ve Meclis çalışmalarında etken olmaları, grupların bu şekilde
parlamenter hayata katılmaları ile ve parlamento dışındaki halkın istek ve
düşüncelerinin, parti teşkilât kademeleri vasıtasıyla Meclise yansıtılması ile
mümkün olacaktır, iktidar ve muhalefetin, yurdun her köşe ve bucağındaki
teşkilâtlan aracılığı ile memleket sorunlarını parlamentoya getirmeleri ve onun
hürriyet dolu havasında kolaylıkla ortaya koyabilmeleri iledir ki halk idaresi
gerçekleşebilir. Yalnız parlamento çalışmalarına güçleri oranında
katılacaklardır.
Partilerin
parlamento içerisindeki temsilcileri ile yapılan çalışmaları, bütünü ile kamu
görevi niteliğindedir. Meclisler içinde bulunan parlamenterlerle gruplarına
halkın istek ve düşüncelerini yansıtan parti teşkilât kademeleri ise kamu
yararı sağlamaktadır. Birinciler kamu hizmetleri yönünden bütçeden ödenek
alırlar, ikinciler de kamu yararı sağladıkları içindir ki kamu giderlerini bir
araya getiren bütçeden yardım almaya hak kazanırlar.
Yukarıda
yazılı nedenlerle 1219 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin iptaline karşıyız.
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Halit
Zarbun
|
KARŞIOY
YAZISI
648
sayılı Siyasî Partiler Kanununun 74, maddesini değiştiren 1017 sayılı Kanunun
iptali isteğiyle daha önce açılan dâva sonunda Anayasa Mahkemesi, "648
sayılı Siyasî Partiler Kanununun 74. maddesini değiştiren 22/2/1968 günlü ve
1017 sayılı Kanunun, Siyasî Partilere Hazinece para ödenmesi ilkesi bakımından
Anayasa'ya aykırı olmadığına" 18, 19/2/1969 gününde karar vermiş, ancak
ilkeyi, yani siyasî partilere Hazinece para ödenmesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığını böylece saptadıktan sonra kanunu, başka nedenlerle Anayasa'ya aykırı
görmüş ve iptal etmiştir.
Bunun
üzerine Siyasî Partiler Kanununun 74. maddesinin yeniden düzenlenmesine ve bu
kanuna geçici bir madde eklenmesine dair 2/2/1970 günlü ve 1219 sayılı Kanun
(işbu dâva konusu kanun) kabul olunmuştur.
Anayasa
Mahkemesi, siyasî partilere Hazinece para yardımı yapılmasını, ilke bakımından,
bir yıl önce Anayasa'ya aykırı görmediği halde, bu kez siyasî partilere
Hazinece para yardımı yapılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu karara bağlamış
bulunmaktadır.
25/2/1970
günlü, 13430 sayılı Resmî Gazete'de ve Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisinin 7.
sayısında, "sahife 244-268" yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 18 ve
19/2/1969 günlü ve 1968/26-1969/14 sayılı kararında belirtilen gerekçelerle ve
o karardan dönülmesini gerektiren hiç bir nedenin var olmaması dolayısiyle,
iptal kararına karşıyım.
|
|
|
|
Lûtfi Ömerbaş
Başkan Vekili
|
KARARIN
GEREKÇESİNİN YAZILIŞINA İLİŞKİN KARŞIOY YAZISI
l-
Federal Almanya Anayasa Mahkemesinin ikinci Dairesinin 19/7/1966 günlü iptal
karan, mahkememizin siyasal partilere devletçe akçalı yardım yapılmasının ilke
olarak Anayasaya aykırı bulunduğu yollu görüşünü destekleyen bir bilimsel
kaynak olarak kararımızın gerekçesinde yer alması gerekli iken bu yönün kurulca
kabul edilmeyip gerekçenin eksik bırakılması üzerine anılan karara ve bizim
kararımızın gerekçesinin doğrultusunda bulunan gerekçelerine özet olarak bu
karşıoy yazımda yer veriyorum.
A)
Karara ilişkin açıklamalarla gerekçelerin özeti :
Bu
karar, Alman Anayasa Mahkemesi Üyelerince çıkarılan ve J. C. B. Mohr (Paul
Siebeck) çe yayımlanan (Entscheidungen des Bundesverfassungsgerichts) adlı
Alman Anayasa Mahkemesi Kararlan Dergisinin 1967 de Tübingen'de basılmış
bulunan 20. cildinin 56-119. sayfalarında yayınlanmıştır.
Kararda
yazıldığına göre 1959 yılından 1965 yılına değin Federal Almanya Devleti
Bütçesine siyasal partilere bütün işlerinde harcanmak üzere yardım Ödenekleri
konulmuş, söz konusu karara temel olan davada Hessen ve Wiesbaden federe
hükümleri, 1965 yılı Bütçesine konulan ödeneğin iptalini Anayasa Mahkemesinden
istemişlerdir; mahkeme dâvayı inceleyerek şu kararı vermiştir :
18/3/1965
günlü, 1965 malî yılı Bütçe Yasasının 1. maddesinin İçişleri Bakanını
Anayasa'nın 21. maddesinde öngörülen görevlerini yapmaları için siyasal
partilere 38 milyon mark ödemeye yetkili kılan kuralı, geçersizdir.
Bu
kararın esasa ilişkin gerekçeleri çok ayrıntılı biçimde kaleme alınmış olup bu
gerekçelerin dayandığı düşünceler içinden yardım ilkesinin Anayasa'ya aykırı
olduğunu saptayan başlıca düşünceler (ki bu düşüncelere, Anayasa Mahkemesinin
siyasal partilere devlet yardımı konusunda vermiş olduğu 68/21 esas, 69/14
sayılı, 18 ve 19 Şubat 1969 günlü kararı için yazılan karşıoy yazımda dahi ana
çizgileriyle değinilmiş ve Alman Anayasa Mahkemesinin şimdi anılan kararından
orada da açıkça söz edilmiştir. 25/2/1970 günlü Resmî Gazete; Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi Sayı l, Sah. 251 ve Sonr.), ana çizgileri bakımından şöylece
özetlenebilir :
l-
Anayasa koyucu özgürlüğe bağlı demokrasiye dayanan bir temel düzenin
kurulmasını istemiş, bunun için halk oyunun (düşüncesinin) ve iradesinin
oluşumunda serbestlik ve açıklık yolunu seçmiştir. Anayasa'nın 5. maddesiyle
güvence altına alman düşünceyi açıklama özgürlüğü, basın radyo, televizyon ve
film özgürlüğü, özgürlüğe bağlı demokrasiye dayanan bir devlet düzenini,
doğrudan doğruya kuran etkenlerdir. Bu 5. madde, kamu oyunun (düşüncesinin)
serbestçe oluşumunu dahi güvence altına almaktadır. Düşünceyi (oyu) serbestçe
açıklama temel hakkından, siyasa alanında serbestçe çalışma temel hakkı doğar.
Düşünce Özgürlüğü, dernek, ortaklık kurma özgürlüğü, toplanma özgürlüğü,
dilekçe hakkı; halkın oy (düşünce) ve iradesinin oluşumu özgürlüğünü sağlarlar.
Bundan başka Anayasa'nın 21., 38. ve 28. maddeleri halkın iradesinin serbestçe
oluşumunu ayrıca korurlar. Halkın düşünce ve iradesinin aralıksız biçimde
oluşumu süreci, devlet iradesinin oluşumunu belirleyen yasama meclisi seçimiyle
sonuçlanır. Halkın iradesinin oluşumundan, anayasa organlarının aracılığıyle
devletin iradesinin oluşumu ayırdedilmelidir. Anayasa, bu ayrılığı temel tutmuş
21. maddesinin 1. fıkrasında halkın iradesinin oluşumu olayını, 20. maddesinin
2. fıkrasında ise devlet iradesinin oluşumu olayını söz konusu etmiştir. Halkın
yalnızca anayasa organı veya yaratıcı organ olarak seçimler ve oy verme yoluyle
devlet iradesini kullandığı (Anayasa madde 20, fıkra 2, cümle 2) günlerdedir ki
halk iradesinin açığa vurması ile devlet iradesinin oluşumu tek bir olay
niteliği kazanır. Şu da belirtilmelidir ki halk, siyasal iradenin oluşumuna
katılma hakkını yalnızca seçim ve oy verme yolu ile değil, özellikle siyasal oy
(Düşünce) oluşumunun aralıksız sürecini, başka deyimle "kamu oyu" nun
oluşumunu etkileyerek de kullanır; nitekim kamu oyunun, devlet organlarının
kararlarım etkisi altında tuttuğu, toplulukların, dernekler ve türlü toplumsal
kuruluşların hükümetin ve yasama organının kararlarını kendi üyeleri yararına
etkilemeye çabaladıktan bîr gerçektir. Her kuruluştan önce siyasal partiler,
seçimler arasında oluşumuna katıldıkları halk oyu (düşüncesi) doğrultusunda,
Anayasa organlarının ve özellikle yasama meclislerinin kararlarını etkilerler,
başka deyimle, halk seçimler arasında da, özellikle demokrasi ilkelerine göre
örgütlenmiş bulunan partiler aracılığı ile Anayasa organlarının kararlarını
etkileme olanağını bulur. Düşünce (oy) ve irade oluşumu sürecinin birçok
etkenleri arasında türlü ilişkiler, bağlılıklar ve birbirini karşılıklı
etkileme durumları vardır. Halk iradesiyle devlet iradesinin oluşumları
arasında da karşılıklı olarak birbirini sınırlandırma söz konusudur. Anayasa,
halk oyunun (düşüncesinin) açık ve serbest biçimde oluşumunu öngörmüş
bulunduğuna göre, bu oluşum ancak halkın iradesinin devlet organları üzerinde etkili
olup devlet iradesinin halk iradesi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamasını
daha açıkçası, devlet iradesinin halk iradesini etkilemesinin yasaklanmasını
zorunlu kılar. Demek ki bu oluşum, yalnızca halkın devlet organlarını
etkilemesi yolu ile gerçekleşecektir, yoksa bunun tersine olarak devletin halkı
etkilemesi yoluyla değil... Gerçekten devlet organları, seçimlerle sonuçlanan
halk iradesi oluşumunun ürünü olarak ortaya çıkarlar (Anayasa madde 20, fıkra
2) yoksa devlet organlarının halka varlık vermesi söz konusu edilemez. Bundan
dolayı devlet organlarının halk iradesinin oluşumunu etkilemeleri ilke olarak
yasaklanmıştır (Anayasa madde 20, fıkra 2 ve madde 21). Dernek ki halk düşünce
ve iradesinin oluşumu süreci, ilke olarak devlet etkisinin dışında kalacaktır.
2-
Devlet organlarının halk oyunun (düşüncesinin) ve iradesinin oluşumuna
karışarak onu etkilemesi, ancak bu etkilemeyi Anayasa hukuku açısından haklı
gösteren özel bir nedenin bulunması durumundadır ki Anayasayla bağdaşabilir;
Örneğin, seçim hakkının Anayasaya uygun biçimde gerçekleştirilmesi yolundaki
etkilemeler gibi...
3-
Özellikle Anayasa organları ile siyasal partiler arasındaki ilişki, halk
iradesinin serbestçe ve açıkça oluşumunun kural olarak devlet etkisi dışında
bırakılması gerektiği yollu Anayasa buyruğuna bağlıdır. Bundan ötürü, devlet
siyasal partilerin halk oyunun ve iradesinin oluşumunu etkileme yolundaki türlü
maddî olanaklarını, akçalı yardımlarla veya başka tedbirlerle destekleme yükümü
altında sokulamaz.
4-
Anayasanın 21. maddesinin yorumunda, Anayasa koyucunun Nasyonalsosyalist
dönemdeki devlet ve parti birliği ilkesine karşı tepki göstermek ve Alman
Cumhuriyetinin ilk Anayasası olan 1919 tarihli Weimar Anayasasında olduğu gibi
partileri serbestçe kurulan, kendi kendine gelişip yaşayan, birbiriyle yanşan
ve çok partili toplumda yer alan bir kuruluş olarak düşünmek istediği göz
önünde tutulmalıdır. Kaldı ki bu durum maddenin kesin biçimdeki yazılışından da
açık ve seçik olarak anlaşılmaktadır.
5-
a) Halkın siyasal düşünce ve irade oluşumundan çok önemli birer araç bulunan
siyasal partilere, siyasal düşünce (Oy) ve irade oluşumu alanındaki bütün
çalışmaları için fedaral bütçeden yardım sağlanması halk oyunun (düşüncesinin)
ve iradesinin devlet organları karşısında serbestçe ve açık olarak oluşumunun
gerektiği yollu demokratik ilke ile bağdaştırılamaz.
b)
Partilerin yapısını Anayasa açısından birbiriyle serbesçe yarışan, kendi
güçleri ile yaşayıp işleyen, devlete karşı bağımsız bulunan topluluklar
biçiminde saptamış olan Anayasanın 21. maddesinin birinci fıkrası, partilerin
bütün çalışmaları için sürekli akçalı yardımın bir devlet görevi durumuna
getirilmesini yasaklamaktadır.
6-
a) Partilerin halkın siyasal oyunun (düşüncesinin) ve iradesinin oluşmasında
büyük katkısı bulunması, bir Anayasa organı görevim yapması ve hatta devlet
veya Anayasa organı olarak nitelendirilmesi olaylarına dayanarak devletin
siyasal partileri yardıma yükümlü olduğu savunulamaz. Anayasanın 21. maddesi,
bu kuruluşları halkın siyasal iradesinin oluşumu için zorunlu birer araç
saymış, onları Anayasa kurumlan sırasına koymuştur. Bununla birlikte partiler,
devlet organlarından değildirler. Partiler serbestçe kurulup siyasal-toplumsal
alanda kok salmış olan kişi topluluklarıdır ve böylelikle halk iradesinin oluşumuna
katkıda bulunup devlet kurumlan alanını etkilerler. Ancak kendileri bu alan
içinde olmadıklarından, devlet onlara akçe ödemeye borçlu tutulamaz. Partilere
bütün çalışmalarındaki gereksinmelerinin yalnızca bir bölüğünü kaşlılayak bir
akçalı yardım dahi, devlet organlarının oy (düşünce) ve irade oluşumu süreci
üzerinde etki sağlaması olanağını doğurur; oysa böyle bir etkilemeyi haklı
kılacak özel bir anayasal neden düşünülemez.
b)
Partilere devlet yardımı yapılmadıkça onların toplumsal görevlerini yerine
getiremiyecekleri düşüncesi dahi bu yardımı haklı kılmaz. Böyle bir düşünce,
yurttaşları siyasal iradelerinin oluşması ve açığa vurması için zorunlu bulunan
örgütleri kurma ve yaşatma yeteneğinden yoksun görme anlamına gelir ve
böylelikle Anayasanın demokrasiye bağlı devlet düzeni için öngördüğü temeller
üzerinde kuşkuya düşülmüş olur. Özgürlüğe dayanan demokraside siyasal irade
oluşumunun yurttaşların ayırdetme gücüne ve çalışmasına bırakılmış olmasından
doğabilecek tehlike, ilke olarak, göze alınmıştır ve Anayasa bu tehlikeye karşı
bir tedbir öngörmüş değildir.
c)
Partilere bütün çalışmaları için gerekecek bir devlet yardımı yapılmayınca
onların bir takım para çevrelerinin etkisine düşecekleri düşüncesi dahi, böyle
bir yardımı haklı gösteremez; zira Anayasa'nın 21. maddesi .partilere ancak
devlete karşı özgürlük sağlamaktadır, yoksa özel kişilere, işletmelere ya da
birliklere karşı değil...
Anayasa'nın
öngördüğü gelir kaynaklan üzerinde kamuya hesap verme ödevinin ereği, birtakım
çevrelerin siyasal partilere yardımını yasaklamak ya da doğru bulmak değil,
siyasal partilerin kimselerden yardım aldıklarını kamuya duyurarak onların
durumları üzerinde halkın bilgi edinmesini ve yine halkın siyasal partilerin
kimlere dayandığını, göz önünde tutarak o partilerin tutumlarını
değerlendirmesini sağlamaktır.
B)
Alman Anayasasının dayanılan kurallarının çevresi :
Alman
Anayasa Mahkemesinin yukarıda ana çizgileri özetlenen görüşlerinin iyice
anlaşılabilmesi için 27/5/1948 günlü Federal Anayasa'nın gerekçelerde dayanılan
maddelerinin çevrileri madde sayısı sırasıyla aşağıya yazılmıştır :
Madde
5- Herkes düşüncesini sözle, yazı ve resimle serbestçe açığa vurmak ve yaymak
ve genellikle yararlanılabilecek kaynaklardan hiç bir engele uğramadan bilgi
edinmek hakkına sahiptir. Basın özgürlüğü, radyo ve film ile bilgi edinme
özgürlüğü güvence altındadır. Sansür yasak edilmiştir.
Bu
haklar genel yasa kurallariyle, gençliğin korunmasına ilişkin yasal kurallar ve
kişi haysiyetine ilişkin hak ile sınırlıdır.
Bilim
ve sanat, araştırma ve öğretim serbesttir. Öğretim özgürlüğü. Anayasa'ya
bağlılık ödevini herhangi bir yönden etkileyemez.
Madde
20- Federal Almanya Cumhuriyeti demokrasiye bağlı ve sosyal bir federal
devlettir.
Bütün
devlet gücünün kaynağı halktır. Halk bu gücü seçimler ve oy verme yoliyle ve
özel yasama, yürütme ve yargı organları aracılığiyle kullanır.
Yasama;
Anayasa düzeni ile, yürütme ve yargı ise yasa ve hukuk ile bağlıdır.
Madde
21- Partiler halkın siyasal iradesi oluşumuna katılırlar. Partilerin kuruluşu
serbesttir. İç düzenleri demokrasi ilkelerine uygun olmak zorundadır. Partiler
kaynaklarının kökeni üzerinde kamuya hesap vermekle yükümlüdürler.
Erekleri
ya da kendilerinden olanların davranışlarının sonucu, özgürlüğe dayanan temel
demokrasi düzenine zarar vermek veya bu düzeni kaldırmak veya Alman Federal
Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek olan partiler, Anayasa'ya
aykırıdır. Partilerin Anayasa'ya aykırılığı sorununu, Anayasa Mahkemesi karara
bağlar.
Ayrıntılı
kurallar federal yasayla düzenlenir.
Madde
28- Federe devletlerdeki Anayasa düzeni, bu Anayasada öngörüldüğü üzere,
demokrasiye bağlı bir cumhuriyet biçiminde kurulmuş sosyal hukuk devleti
ilkelerine uygun bulunacaktır. Federe devletlerde, bunların bölümlerinde ve
köylerle belediyelerde halk; genel, doğrudan doğruya, serbest, eşit ve gizli
seçimlere dayanan temsilcilere sahip olacaktır. Köy ve belediyelerde, köy ve
belediye genel kurulu, seçilmiş temsilciler yerine geçebilir.
Köy
ve belediyelere yerel topluluğun bütün işlerini kanunlar çerçevesi içinde ve
kendi sorumluluğu altında görme hakkı sağlanır. Köy ve belediye birliklerinin
dahi yasal ödev sınırları içinde ve yasalara göre kendi kendilerini yönetme
hakkı vardır.
Federal
devlet, Federe devletlerin anayasal düzenlerinin 1. ve 2. fıkralar kurallarına
ve temel haklara uygun bulunmasını güvence altına alır.
Madde
38- Alman Ulusal Meclisi millet vekilleri doğrudan doğruya serbest eşit ve
gizli seçimlerle seçilir. Milletvekilleri bütün ulusun temsilcileridir, buyruk
ve yönergelerle bağlı bulunmayıp, ancak vicdan kanılariyle bağlıdırlar.
21
yaşını bitirmiş olan herkes seçmendir. 35 yaşını bitirmiş olan herkes
seçilebilir.
Ayrıntılar
bir federal yasayla düzenlenir.
II-
Batı Almanya, batı uygarlığına bağlı ülkeler arasında siyasal partilere yardım
ilkesinin benimsenmiş bulunduğu bir ülke iken yukarıki I bendinde yazılı karar
ile bu ülkede dahi sözü edilen ilke uygulanamaz duruma girmiştir. Kaldı ki yine
Federal Almanya Anayasa Mahkemesinin 2. dairesinin siyasal partilere yardım
için 1962 malî mali ve 1964 malî yılı Federal bütçelerine konulmuş bulunan
ödeneklere ilişkin kuralların Alman Anayasasının 21. maddesinin 1. fıkrasına
aykırı olduğu yolunda 1. bentde anılan derginin 120 ve sonraki sahifelerinde
yayımlanmış 19/7/1966 günlü bir kararı daha vardır.
Batı
ülkeleri arasında sözü edilen kuralın benimsendiği başka bir devlet bulunduğunu
bilmiyorum. Bu bakımdan birçok ülkelerde devletin siyasal partilere yardım
ilkesinin benimsenmiş olduğu yolunda ötedenberi ileri sürülegelen görüşlerin
bence dayanağı yoktur.
SONUÇ
: Yukarıki I ve II sayılı bentlerde gösterilen yönlerin kararın gerekçesine
eklenmemiş olması bakımından anılan gerekçenin yazılışına karşıyım.