ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1967/42
Karar Sayısı : 1969/58
Karar Tarihi :25/10/1969
DAVACI : Cumhuriyet Senatosunun 50 üyesi
DAVANIN KONUSU : 933 sayılı ve 28.7.1967 günlü,
Kalkınma Plânının uygulanması Esaslarına Dair Kanunun tümünün, gerek şekil,
gerekse esas yönünden Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali istenmiştir.
A- İptal isteminin gerekçeleri: Gerek dava dilekçesinde, gerekse
davacılar adına temsilcileri C.Senatosu İstanbul üyesi Fikret Gündoğan’ın sözlü
açıklamalarında dayanılan gerekçeler özetle şunlardır.
a-Usule ilişkin gerekçeler :
1) Anayasanın 85. maddesinin ikinci fıkrasına uyularak siyasi
parti gruplarının güçleri oranında temsil edilecekleri komisyonlarda
görüşülmesi gereken kanun tasarısının, sonradan kurulan Güven Partisi grubunun
gücü oranında temsil edilmediği komisyonlarda görüşülmüş bulunması, Anayasanın
sözü geçen kuralına aykırıdır.
2) Dava konusu kanuna ilişkin hükümet tasarısı Millet Meclisine
sunulmuş, Bütçe Plân Karma Komisyonunda görüşülmüş ve ondan sonra Anayasaya
aykırı olup olmadığının incelenmesi isteği ile Anayasa Komisyonuna
gönderilmiştir. Tasarı bu komisyonca yalnız Anayasaya aykırılık veya uygunluk
yönünden görüşülüp karara bağlanabilecekken hükümet tasarısından ayrı ve
değişik bir biçimde yeni bir metin kaleme alınmış ve Meclisçe hükümet tasarısı
değil, Anayasa Komisyonunun değişik biçim verdiği tasarı görüşmelere temel
alınmıştır. Böylece Anayasanın kanun tasarılarının hükümetçe düzenlenebileceği
ilkesine ve Meclis İçtüzüğünün 29 ve sonraki maddelerinin, Anayasa Komisyonunun
yetkilerini sınırlayan kurallarına aykırı davranılmıştır.
b- Esasa ilişkin iptal gerekçeleri: Bu nedenler Kanun tümüne
ilişkin nedenler ve maddelere ilişkin nedenler olmak üzere iki bölümde
açıklanmıştır.
aa) Yasanın tümüne ilişkin iptal nedenleri şunlardır:
1) Bu kanun, plân uygulaması ereğinden çok, olağan devlet
düzeninin dayandığı hukuki düzen dışında yeni bir hukuk düzeni kurmak yoluyla
Türk sosyal ve ekonomik hayatı düzenlenmekte olan bütün kurulları ve kurumları
bir yana bırakarak yürütmeye veya yürütme ile görevli kurumlara ancak olağan
üstü durumlarda tanınan bir takım olağan üstü yetkilerin verilmesini sağlamak
amacı gütmektedir. Bu kanun, plân uygulaması adı altında sosyal, kültürel ve
ekonomik alanlarda yasa yapmak, yasaları değiştirmek ve kaldırmak ya da
yasaların uygulanmasını durdurmak gibi yasama yetkilerini T.B.M.Meclisinden
alıp Bakanlar kuruluna vermektedir.
2) Kanun, bütünü ile incelendiğinde; görüleceği gibi, Anayasanın
129. maddesinde yazılı plân uygulaması ile herhangi bir biçimde uyuşmayan,
uygulama sınırlarını çok aşan bir yasa niteliğini taşımakta ve böylelikle
Anayasanın 129. maddesiile çatışmaktadır. Gerçekten plânın kendisi, onu
yürütmek için ayrı bir uygulama tekniğini gerektirmeyeceği gibi, bütün ekonomik
üstün tutmaları, kaynak ve olanak ayırmalarını, kesimler arasında denge
düzenini ve bu düzenin nasıl işleyeceğini gösteren kuralları kendi içinde
toplayan bir yapıt olduğu için ayrıca uygulama yasasını gereksiz kılmaktadır.
3) 91 sayılı ve 30.9.1960 günlü Bütçe Plânlama Teşkilatının
Kurulması Hakkındaki Kanun adını taşıyan kanun ile plânın uygulanması biçimi ve
uygulama usulleri gösterilmiş olduğu için bu kanunun çizdiği sınırlar dışında
bir uygulama yöntemi ve kuralı söz konusu olamaz. Nitekim Anayasanın 129. maddesinde
plânlama teşkilâtının kuruluşu, plânın yapılması ve uygulanması ve
değiştirilmesi, bir bütün olarak ele alınmış ve 91 sayılı Kanunla bütün bu
konuları yasa koyucu düzenlenmiş bulunmaktadır.
4) Anayasanın 129. maddesinde kalkınmanın plâna bağlanması buyruğu
bulunmakla birlikte plânın ekonomik niteliği üzerinde herhangi bir söz söylemiş
değildir. Türkiyede karma ekonomi düzeni yürürlüktedir; düzenin bu niteliği,
kalkınma plânlarının özel kesim için ancak yol gösterici olmasını, bu kesim
için buyurucu kurallar koymamasını zorunlu kılmaktadır. Demek ki devlet özel
kesime kalkınma plânı ile herhangi bir görev veremeyicektir ve onu, plân
amaçlarına göre davranması yolunda zorlamıyacaktır. Bunun sonucu olarak
devletin Anayasa ile kendisine görev olarak yükletilmiş olan sosyal ve iktisadi
kalkınma amaçlarının gerçekleştirilmesi için kamu kaynak ve olanaklarını özel
kesimin buyruğuna vermesi, Anayasa ile bağdaşamaz. Oysa Hükümet kendisini uzun
süre iktidarda tutabilmek için birinci derecede güçlü olmasını istediği
topluluklara ve kişileri kamuya ait iktisadi ve mali kaynakların ayrılması
ereğini gerçekleştirmek için bu kanunu kabul ettirmiştir. Anayasamızın 2. ve
41. maddelerinde Devletin kaynak ve olanaklarının Türkiyenin iktisadi ve sosyal
hayatının sosyal adalet ve sosyal devlet gerekleri uyarınca düzenlenmesi
yolunda kullanılması kesin buyruğa bağlanmıştır. Kamu olanak ve kaynaklarının
Anayasanın sosyal devlet ve sosyal adalet ilkesini gerçekleştirmek için
kullanacağı yerde, bu ilke ile bağdaşmayacak biçimde dağıtılması ve devletin
doğrudan doğruya kendisine düşen kalkınmayı sağlamak görevini özel kesime
gördürmek ister gibi bir tutum takınması, Anayasanın 2. ve 41. maddelerine ve
daha açıkçası sosyal devlet ve sosyal adalet ilkelerine aykırı bulunmaktadır.
Şurası da belirtilmelidir ki 933 Sayılı Yasanın öngördüğü
yardımlar yalnızca özel kesime yapılacak yardımlardır. Kamu kesiminin mali
kaynakları bu kesime giren kuruluşlara ilişkin yasalarda ve özellikle Devlet
Yatırım Bankası Kanununda gösterilmiştir. Buna göre kamu kesiminin 933 Sayılı
Kanun gereğince mali kaynak ve yardım sağlanmasına yer ve yasal olanak yoktur.
5) Anayasanın yasama yetkisini yalnızca T.B.M.M.’nin
kullanabileceği ve bu yetkinin herhangi bir kurul ve kişiye aktarılamayacağı
ilkesi, başka deyimle güçler ayrılığı ilkesi çiğnenmiş ve kararname adı altında
yasa niteliğinde kurallar koymak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmiş ve
böylelikle Anayasanın 5. ve 6. maddelerine aykırı davranılmıştır.
6) Anayasamız, Bakanlar Kurulunun ve genellikle yürütmenin yalnız
tüzük ve yönetmelik yolu ile düzenleyici kurallar koymasını öngörmüş iken bu
kanun, yürütmeye kararname adı altında tüzük ve yönetmelik niteliğinde
bulunmayan daha açıkçası yasa niteliğinde olan kurallar koyma yetkisini
tanıyarak Anayasanın 107. ve 113. maddelerini çiğnemiştir.
7) 1930 larda kurulan iktisadi düzenin seyrine bakacak olursak,
Türkiyenin kalkınmasının ancak kamu kesimi eli ile gerçekleşmiş olduğunu
görürüz. Anayasamız da bu tarihi gelişmenin sonucu olarak bugünkü sosyal devlet
ilkeleri ile iktisadi ve sosyal kalkınma ilkelerini koymuştur. İptal konusu
Yasada güdülen amaç, tarihi gelişmenin sonucu olan durumu göz önünde tutan
Anayasa ilkelerini hiçe saymaktadır.
bb) Maddelere ilişkin iptal nedenleri ise şunlardır:
1) Madde 1/A: Bir yasa ancak başka bir yasaya gönderme yapabilir;
oysa burada bir yasa niteliğinde olmayan plâna gönderme yapılmıştır. Bundan
başka devletin kişilerden vergi olarak alacağı paralar ancak kamu giderlerini
karşılamak üzere kullanılabilirken burada özel kesime ödünç para verilmesi
öngörülmüştür ve böylece Anayasanın 61. maddesine aykırı bir kural konulmuştur.
Bu bentte öngörülen fon ayrılması kuralı Anayasanın bütçeye ve devlet
giderlerinin denetimine ilişkin bulunan 126,127,128. maddelerine dahi aykırı
düşmektedir. Bundan başka, Anayasanın 126. maddesinde kalkınma plânları ile
ilgili yatırımlar için kanunla özel kurallar konulması ilkesi benimsenmiş iken
burada ayrılan akçelerin kullanılışları yasa niteliğinde bulunmayan yıllık programlara
bırakılmıştır. Bu akçelerin ayırma ve kullanma biçimleri Sayıştayın denetimi
dışında bulunacağı için Anayasaya aykırılık açıktır. Yine bu akçelerin
ayrılmalarının ve özel kişi ya da kuruluşlara verilmelerinin bakanlıkların
olağan harcamaları usulüyle yapılmayacağı için kesin hesap kanunlarına
geçirilmeleri olanağı yoktur; bu durum ise Anayasanın 128. maddesine aykırıdır.
Bundan başka dış kaynaklardan elde edilecek iktisadi güçlerin ayrılma ve
kullanılmaları kurallarının, Anayasanın 126. maddesi uyarınca ancak yasa ile
belli edilmesi zorunlu iken bu işlemlerin yıllık programlarla görülmesi, sözü
edilen Anayasa maddesi kuralına aykırıdır.
2) Madde 1/B: Burada karma kamu iktisadi teşebbüsleri söz konusu
olmaktadır. 440 ve 468 sayılı Yasalara göre özerk duruma sokulan iktisadi
devlet kuruluşlarının yanında ve yasalarda öngörülen devlet iştirakleri ve
kurumları dışında, belli programlarla yeni birtakım devlet iştiraklerinin
kurulması, yeni bir takım idari kuruluşlar kurulması demektir. Bu ise ancak Anayasamızın
112. maddesi uyarınca yalnızca yasa ile olabilir. Bundan başka, sözü edilen
karma teşebbüsler üzerinde devlet denetiminin yıllık programlarda
gösterileceğine ilişkin kural, Anayasanın 127. ve 128. maddelerine açıkça
aykırıdır.
3) Madde 2/A: Yatırım indirimlerine ilişkin olarak değiştirilen
202 sayılı yasanın 3. maddesinin 3. bendi hükmü, indirim oranlarının yıllık
programlarda belirtilmesini öngörmektedir. Vergi alınması gibi alınmaması ya da
indirilmesi işleri de ancak yasa ile düzenlenmesi gereken işlerdendir. Burada
ise Bakanlar Kuruluna bu oranları düzenlemek yetkisi tanınarak Anayasanın 61. ve
64. maddeleri çiğnenmiştir.
4) Madde 2/B: Vergi ve resimlerden kısmi veya tam bağışıklıklar
uygulanması, bunların bir bölüğünün ya da tümünün geri verilmesi, Anayasanın
5.,6.,61. ve 64. maddeleri gereğince ancak yasama yolu ile yapılabilecek
işlerden iken bu işlerin kararnamelerle düzenlenmesi, sözü edilen maddelerdeki
anayasal ilkelerine aykırıdır.
5) Madde 2/C: Anayasanın 112. maddesi uyarınca idarenin kuruluş ve
görevlerinin yasalarla düzenlenmesi gerektir. Burada ise kamulaştırmanın
Bakanlar Kurulunca ve onun öngöreceği esaslara göre yapılması ilkesi
benimsenmektedir. Böylece Anayasanın 5. ve 112. maddeleri çiğnenmiştir. Bundan
başka işin ilgisine göre idarenin bir çok bölümlerine yasalarla tanınan
kamulaştırma kararı vermek yetkisi, Bakanlar Kuruluna tanınmaktadır. Böylece
kamulaştırma yasalarının Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle kaldırılması ya da
değiştirilmesi olanağı sağlanmaktadır. Bir de devletin kamulaştırdığı
toprakları kişilere geçirmesi yetkisi, devlet parasının ve mallarının
kullanılma ve geçirilme usullerinin yasa ile yapılamasına ve Sayıştay ve
meclisçe denetlenmesine ilişkin Anayasanın 5.,6.,61.,64.,127. ve 128. maddeleri
hükümlerine aykırı olarak Bakanlar Kurulu Kararnamesine bırakılmaktadır. Özel
kişilere verilmek üzere mülk kamulaştırılması, yalnız kamu yararı için
kamulaştırma yapılabileceğini bildiren Anayasanın 38. maddesine aykırıdır.
6) Madde 2/D: Ruhsatnamelerin hangi yerlerce, kimlere ve nasıl
verileceği bir çok yasa ile düzenlenmişken bu bent kuralı ile bütün bu işler,
kararnamelere bırakılmakta, kararnamelerle bu kanunların değiştirilmesi
öngörülmektedir ki, bu, Anayasaya aykırıdır. Burada Başbakanın bir hizmet
bakanı olması durumu da vardır; oysa Anayasanın 105. maddesi uyarınca başbakan
hiç bir zaman bir hizmet bakanı olamaz. O ancak hükümetin genel siyasetinin
yürütücüsü ve bakanlıklarının çalışmalarını ahenkleştiricisidir. Demek ki bu
kural Anayasanın 105. maddesi ile de çatışmaktadır.
7) Madde 2/E: Bu bent için yukarıki bentte açıklanan iddialar
doğrudur. Ancak kararnameler çıkarılarak sözleşmeli kimselerin çalıştırılma
kuralına ilişkin aykırılıklar, Kanunun 7. maddesi için gösterilecek gerekçede
açıklanacaktır.
8) Madde 3/A ve B: Bu bentlerde düzenlenen konular, Anayasamızın
5.,61.,64.,126.,127. ve 128. maddeleri ile çelişmektedir.
9) Madde 3/C: Kanunun 1. ve 2. maddelerinin bend ve fıkralarına
ilişkin olarak ileri sürülen savlar ve görüşler, bu bent için dahi geçerlidir.
10) Madde 4: Burada sürekli bir iş için sözleşmeli kimseler
çalıştırılması yoluna gidilmesi, Anayasanın 117. maddesi hükmüne aykırıdır.
11) Madde 5: Daha önce ileri sürülen yasama yetkisinin başkasına
bırakılmasının yasak olması ilkesine aykırılık nedeni ile Anayasanın 5. maddesine
aykırılık gerekçesi, bu madde için de doğrudur. Bundan başka burada Anayasanın
116. maddesine de aykırılık vardır. Gerçekten Anayasanın bu maddesinde mahalli
idarelerin birer kamu tüzel kişisi olduğu bildirildikten sonra görev ve
yetkilerinin, merkezi idareyle olan ilişkilerinin yasalarla düzenlenmesi
öngörülmüşken burada bu düzenleme işi Bakanlar Kuruluna bırakılmaktadır. Bundan
başka, kamu tüzel kişilerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılmasını buyuran
Anayasanın 126. maddesi karşısında, bu harcamaların Bakanlar Kurulu Kararnamesi
ile düzenlenmesi dahi Anayasaya aykırıdır.
12) Madde 6: Bu madde yabancı sermaye akımını ve bu sermayenin
geliş koşullarını yalnızca Başbakanın elinde bulunduracak bir mekanizma kurmak
istemiştir ki olağan üstü bir durum yokken varmış gibi başbakanın olağan üstü
yetkilerle donatılması, Anayasamızın ve hukuk sistemimizin temellerine ve
Anayasada olağan üstü haller için öngörülen kurallar dışında yeni bir takım
kurallar konulması dolayısıyla Anayasa aykırıdır. Yabancı sermaye az gelişmiş
ülkeye ancak onun sanayi ülkesi olmasını önlemek amacı ile geleceğinden, bunun
gelişinin titizlikle denetlenmesi zorunluluğu doğmaktadır. Bütün bu işlerin
Başbakanın buyruğu altındaki bir kuruluşa bırakılması kamu yararına ve bu
bakımdan Anayasaya aykırıdır. Burada Anayasanın koyduğu kalkınma ilkeleri ile
de çelişme vardır; zira Başbakanın yapacağı denetim kaldırılan kuruluşun
yapacağı denetime göre daha az etkili ve yabancı sermayenin olumsuz baskılarına
karşı daha az güvenceli olacaktır.
13) Madde 7: Anayasanın 117. maddesi uyarınca devletin ve öbür
kamu tüzel kişilerinin genel idare kurallarına göre yürütme ile görevli
oldukları işlerin gerektirdiği temel ve sürekli görevlerin memur eli ile
görülmesi ve memurların nitelikleri, atanmaları ve yetkileri, hakları, yükümleri,
aylık ve ödenekleri ve öbür özlük işlerinin yasalarla düzenlenmesi gerektir.
Burada ise memurların özlük işleri, kararnameyle düzenlenmektedir. Bir de memur
atamalarında uzun süre çalışılarak edinilen görgünün, kıdemin ve kazanılmış
hakların önemi göz önünde tutulmayarak atama yolunun açılması, Anayasanın 117. maddesinin
temeli olan düşünceye, kamu işinin bilgili, görgülü, yetişkin kişilere
gördürülmesini sağlama düşüncesine, dahi aykırıdır.
14) Madde 8: Devletin geçici süreli önemli işleri olamaz. Devlet
içinde her iş önemlidir ve devletin sürekliliği sonucu olarak süreklidir.
Sürekli işlerde ancak memur çalıştırılabilir ve memurların durumları yasalarla
belli edilebilir. Bu bakımlardan anılan madde, Anayasanın117. maddesine
aykırıdır.
15) Madde 10: Devlet Bütçesinden para sarfını gerektirecek işlerde
izlenecek yöntemin yasayla belli edilmesi gerektiğinden bu yönü kararname ile
düzenlemek, Anayasaya aykırıdır ve böylece bu kural, Anayasanın 5. ve 61. maddeleriyle
çelişmektedir.
16) Madde 13: Bu madde ile Başbakan yeni bir yetki ile
donatılmaktadır ki bu durum Anayasamızın özüne ve kurul sistemine aykırıdır.
17) Madde 14: Yürürlük maddesinin Anayasaya aykırılığı açıktır;
zira ikinci beş yıllık plânın uygulanmasının başlamasından önce bu yasa
yürürlüğe girmiştir. Böylece bu kanunla güdülen ereğin plânın uygulanması
olmayıp tam yetki ile yasama ve yürütme işlerini görebilecek yeni bir yürütme
organı kurmak olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
B) İptali istenilen kanunun savunulması için ileri sürülen
görüşler:
Bu görüşler Yüksek Plânlama Teşkilâtı temsilcilerinin Kurul
önündeki sözlü açıklamalarında ve Kurula sundukları yazıda belirtilmiştir.
Açıklamalarda 933 sayılı Kanun kurallarının gerekçeleri ve bu Kanunla
benimsenen düzenleme biçiminin dayandığı zorunluklar ve özellikle benzer
olaylarda şimdiye değin yasa koyucu tarafından benimsenen ilkeler açıklanarak
ve 933 sayılı Kanunun uygulanma biçimine değin örnekler verilip bu konudaki
kararnameler üzerinde durularak Anayasaya uygunluk görüşü desteklenmiştir.
Gerekçeler özet olarak şu ilkeler dayanmaktadır:
1- Anayasanın 129. maddesinin 2 nci fıkrasında öngörülen konular
için tek yasa yapmak zorunluğu yoktur. Türk Yasa koyucusu bu konuları ayrı ayrı
yasalar yaparak düzenleme yoluna gitmiştir. Nitekim ilk önce 30 Eylül 1960
günlü ve 91 sayılı Kanunla Devlet Plânlama Kuruluşu, bu Kuruluşun işleyişini,
plânın hazırlanması kuralları düzenlemiştir. Planın Meclislerce görüşülmesi ve
bütünlüğünün korunması konuları için dahi 77 sayılı, 16 Ekim 1962 günlü Kanun
kabul edilmiştir. Şimdi de birinci plân döneminde karşılaşılan aksaklıklar ve
zorluklar da göz önünde tutularak dava konusu 933 sayılı Kanun yapılmıştır.
2) Birinci beş yıllık plân göstermiştir ki, Türkiye yalnızca kamu
kesimi çalışmalarıyle kalkınamaz. Bunun sonucu olarak ikinci beş yıllık plân,
yatırımlarının %47,5 inin özel kesimce, %52,5 inin kamu kesimince yapılmasını
öngörmüştür. Anayasa düzeni özel kesim için zorlayıcı kurallar konulmasına
engeldir. Oysa Anayasanın öngördüğü plânlama, özel kesimi de kapsamına alacak
genel nitelikte bir plânlamadır. Demekki, özel kesim ancak özendirici
tedbirlerle plân amaçlarına uygun bir yola sokulabilir. Plân uygulamasında bu
çok önemli bir konudur.
3) İkinci beş yıllık plânın ana erekleri; %7 kalkınma hazının
sağlanması, iktisadi alanda dış kaynaklara olan bağlılığın en aşağı bir orana
indirilmesidir. Plânın bu ereklere varmak üzere benimsediği yollar ise
sanayileşme, tarımı çağdaş duruma getirme ( başka deyimle tarım hava koşulları
etkisinden olabildiğince kurtarmak üzere, tarım işlerinde yeni araçlarla
birlikte çağdaş bilgilerinin uygulanmasını sağlama), bölgeler arasındaki sosyal
ve iktisadi ayırımları olabildiğince kısa sürede en aza indirme ve sonunda
kaldırma, döviz gelirlerini arttırmadır. Döviz gelirlerini artırma ise, ihracatın
artırılması, döviz sağlayıcı hizmetlerin, turizmin geliştirilmesi ve yabancı
sermaye çekme gibi yollara başvurmayı zorunlu kılar. Plânın ereklerine
varılması için benimsediği yollardan sonuncusu ise, şehirleşmenin
desteklenmesidir.
4) Yatırımlar ve özellikle uzun sürede kazanç sağlıyacak
yatırımlar için fonlar, özel akçeler ayrılarak desteklemeğe başvurma
zorunludur. Çünkü bu türlü yatırımlara genellikle istek gösterilmez ve
bankalardan bunlar için ödünç para alınamaz. Fon uygulamaları iktisadi düzeni
ise çok eskidir. Bir takım yasalara dayanan veya herhangi bir yasaya dayanmıyan
birçok fonlar uygulanagelmiştir. 933 sayılı Kanundaki geliştirme ve özendirme
fonları ile gerekli yatırım kaynağı sağlanmıştır ve eskiden beri kurulmuş
bulunan fonlara ilişkin dağınık uygulamalar derlenip toplanmıştır. Bu akçeler,
ödünç olarak verilecektir, bağışlama asla söz konusu değildir. Bunların
yatırımcılara verilmesi, hep nesnel kurallara bağlanmış ve böylece herhangi bir
takdire, eşitliği bozacak işleme yer bırakılmamıştır. Özel akçelerin devletçe
aracı bankalara geçirilmesi, Maliye Bakanlığı ile bu bankalar arasında yapılan
sözleşmeye göre olur. Fonlardan genellikle özel kesim yatırımlarının plânına
uygun yapılmasını sağlamak üzere yararlanılmaktadır; ancak kamu kesiminin
yararlanmasına da engel yoktur.
Şu da belirtilmelidir ki ödünç paraların, alanlarca veriliş
ereğine uygun biçimde harcanmasını sağlamak üzere çok etkin bir denetleme
düzeni kurulmuştur ve böylece, bundan önceki birçok uygulamalarda görülen
kötüye kullanmalara olanak bırakılmamıştır.
5) 933 sayılı Kanun, karma teşebbüs adı altında 440 sayılı Kanunun
öngördüğü iştiraklere bir düzen getirmiştir, yoksa yeni bir kural koymuş
değildir. Bu yeni düzen, özel hukuka bağlı karma teşebbüslerin plân ve
programlar gereğince çalışmasını sağlama düzenidir, oysa 440 sayılı Kanunda
böyle bir düzen yoktur. Nitekim 1968 programında iştirakleri bu konuda
bağlayıcı kurallar konulmuştur.
6) Yatırım indirimi, yeni bir konu değildir. Eskiden düzenlenmiş
bulunan bu konuda 933 sayılı Kanunla,plân ve programların uygulanmasını
sağlıyacak tedbir getirilmiştir. Birçok vergi yasalarında olduğu gibi burada da
en yüksek sınır yasaca belirlenmiştir. Vergi, yasa kuralıyle konulduğuna göre,
Anayasanın 61. maddesi ile herhangi bir çelişme düşünülemez. Burada indirimin
yüksek sınırı kanunda gösterilmiştir, buna göre uygulamayı yürütme yapabilir.
7) Dış dünya ile olan ilişkilerde yatırımların benzerlerine uygun
maliyette bulunması zorunludur. Bu da maliyeti yükseltecek etkenlerin
olabildiğince etkisiz bırakılmasını gerekli kılar. İşte gümrük bağışıklıklarına
ilişkin kurallar bunun için konulmuştur. Programlara yapılan gönderme ile de
vergi bağışıklıklarını, iktisadi gereklere uydurma ve bunların ancak iktisadi
gerekler süresince uygulanmasını sağlama olanağı elde edilmiştir. Burada dahi
vergi koyma söz konusu olmadığından, Anayasanın 61. maddesine değin bir yön
yoktur.
8) Sanayi bölgelerinin ve turistik bölgelerin yurt içinde
gelişigüzel kurulmalarını önlemek, alt-yapı tesislerinin maliyeti artırmasına
engel olmak için bu türlü tesisleri kurma yetkisi sağlanmıştır. Bunları kurmak
için başvurulan kamulaştırmalarda da kamu yararı açıktır.
9) Ruhsat işletmelerinde kolaylıkla işbirliği sağlamak ve aylarca
süren bu işlemlerin doğurduğu bıkkınlık ve gecikmeler önlenmek istenmiş ve
kurallar bu sınırlar içinde konulmuştur, yoksa hükümete ruhsat işlemlerine
ilişkin yasaları değiştirme yetkisi tanınmış değildir.
10) İhracatın arttırılması; alışılmış ihraç mallarımıza yeni
pazarlar bulunmasına, ya da alışılmış mallar dışındaki mallarımızın yabancı
ülkelerde sürümünün sağlanmasına, başka deyimle birtakım mallarımıza ihraç malı
niteliğinin kazandırılmasına bağlıdır. Bu alanlarda çalışacak iş adamlarına
ödünç para vermek çok yararlıdır, böylece becerikli ve girişken olup da elinde
sermayesi bulunmayan iş adamlarının yetenekleri değerlendirilmiş bulunur.
11) İthal mallarının yerine tutacak mallar, döviz geliri sağlıyan
işler ve yurt içinde turistlerce yapılacak harcamalar konusundaki kurallar,
dışarıya döviz akmasını önleme, ya da döviz elde edilmesini sağlama gereğine
dayanmaktadır. Bu kuralların Bakanlar Kurulu Kararlarıyle belli edilmesi de yine
uygulamadaki esneklik bakımından zorunludur. Bütün bu düzenlemelerde kanun,
düzenlenecek alanı ve düzenlemenin sınırlarını gösterdiğinden dolayı Bakanlar
Kurulunun geri kalan yönleri düzenlenmesinde hukuka aykırılık artık
düşünülemez.
12) Yabancı sermayenin Türkiyeye girme işlerinin gerektirdiği
danışma işlemlerinin, plânla ençok ilgili kuruluş bulunan Devlet Plânlama
Teşkilâtınca görülmesi, yerinde ve o işin gereklerine daha elverişlidir.
13) Düzenli bir şehirleşmenin gerçekleşmesi için mahalli
idarelerin güçleri dışında kalan konularda Devletin onlara yardım etmesi
zorunludur. Yapılacak yardımın amacı ve biçimi 933 sayılı Kanunda
gösterilmiştir.
14) İhraç mallarının niteliklerini ve standartlara uygunluklarını
denetim işleri içinde özel uzmanlık bilgisini gerekli kılan ve süreklilik
göstermeyenlerin görülmesinde sözleşmeyle adam çalıştırılması gereklidir ve
hukuk alanımızda bu gibi çalıştırmalar olağandır. Bundan başka, plânın hızlı ve
doğru olarak uygulanmasının sağlanması için Maliye, Ticaret Bakanlıkları
müsteşarlıkları gibi sorumlu yerlere atanacak kişilerin, özel yetenekli
kişilerden bulunması, zorunludur. Bu zorunluk dolayısiyla meslekte eskilik ve
kazanılmış aylık kurallarından vazgeçilmesi uygun görülmüştür. Yasalarımızda
eskiden beri benzer durumlar için, bu türlü kurallar konulagelmiştir ve konulmaktadır.
( 3656 sayılı Kanun, Mad. 6.,13., 3659 sayılı Kanun Mad. 3., 657 sayılı ve
14.7.1965 günlü Devlet Memurları Kanunu, Mad.59). Plânın uygulanması için
gerekli ve geçici nitelikte bulunan işler ve projelerde sözleşmeyle adam
çalıştırılması, 440 ve 657 sayılı Yasalardaki gibi, olağandır. Bunlar nitelikçe
ayrık durum yaratan işlerdir, belli süre içinde görülür ve biterler; bu yüzden,
bunlar için kadro konulması yerinde olmaz.
15) 933 sayılı Yasa ile öngörülen kararnamelerin düzenlenme
alanları ve Bakanlar Kuruluna tanınan yetkilerin sınırları bu Yasada açıkça
bildirilmiştir. Bu Yasanın ereği yurdumuzun Anayasanın buyruğu gereğince
gerçekleştirilecek olan kalkınma davasının, gecikmeler, sürtüşmelere,
takılmalara yol açmadan gerçekleştirilebilmesini ve birdenbire ortaya
çıkabilecek yeni durumlarda etkili tedbirlerin hemen alınabilmesini
sağlamaktır. Bu kanun bu amaçlarla ve iyi isteklerle ortaya konulmuştur.
C-Dayanılan Anayasa hükümleri :
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta
belirtilen temel ilkeler dayanan, milli demokratik,lâik ve sosyal bir hukuk
devletidir.
Madde 4- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletindir.
Millet, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili
organlar eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa’da almıyan
bir devlet yetkisi kullanamaz.
Madde 5- Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu
yetki devredilemez.
Madde 6- Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.
Madde 12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde 36- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
Madde 38- Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların, kanunla gösterilen esas ve usullere göre,
tamamını veya bir kısmını kamulaştırmaya veya bunlar üzerinde idari irtifaklar
kurmaya yetkilidir.
Çiftçinin topraklandırılması, ormanların devletleştirilmesi, yeni
orman yetiştirilmesi ve iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlarıyla
kamulaştırılan toprak bedellerinin ödeme şekli kanunla gösterilir. Kanunun
taksitle ödemeyi öngördüğü hallerde, ödeme süresi on yılı aşamaz. Bu takdirde,
taksitler eşit olarak ödenir ve kanunla gösterilen faiz haddine bağlanır.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten
çiftçinin hakkaniyetli ölçüler içersinde geçinebilmesi için zaruri olan ve
kanunla gösterilen kısmının ve küçük çiftçinin kamulaştırılan toprağının bedeli
herhalde peşin ödenir.
Madde 40- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun, bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla sınırlayabilir.
Devlet, özel teşebbüslerin milli iktisadın gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlıyacak
tedbirleri alır.
Madde 41- İktisadi ve sosyal hayat, adalete, tam çalışma esasına
ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması
amacına göre düzenlenir.
İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmaya demokratik yollarla
gerçekleştirmek; bu maksatla, milli tasarrufu artırmak, yatırımları toplum
yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma plânlarını yapmak
Devletin ödevidir.
Madde 58- Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.
Hizmete alınmada, ödevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir
ayırım gözetilemez.
Madde 61- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler, ancak kanunla
konulur.
Madde 64- Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak, Devletin bütçe
ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına,
genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının
yerine getirilmesine karar vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerindendir.
Madde 85- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler,
çalışmalarını, kendi yaptıkları İçtüzüklerin hükümlerine göre yürütürler.
İçtüzük hükümleri, siyasi parti gruplarının, Meclislerin bütün
faaliyetlerine kuvvetleri oranında katılmalarını sağlıyacak yolda düzenlenir.
Siyasi parti grupları, en az on üyeden meydana gelir.
Meclisler, kendi kolluk işlerini Başkanları eliyle düzenler ve
yürütürler.
Madde 105- Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak,
Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümetin genel siyasetinin
yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte
sorunludur.
Her bakan, kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin
eylem ve işlemlerinden ayrıca sorumludur.
Bakanlar, dokunulmazlık ve yasaklamalar bakımından Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleriyle aynı durumdadır.
Madde 106- Bakanlıklar, kanunun koyduğu esaslara göre kurulur
Açık olan Bakanlıklarla izinli veya özürlü olan bir Bakana, diğer
bir Bakan geçici olarak vekillik eder. Ancak, bir Bakan birden fazlasına
vekillik edemez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla Yüce Divana verilen bir
Bakan, bakanlıktan düşer.
Herhangi bir sebeple boşalan Bakanlığa en geç onbeş gün içinde atanma
yapılır.
Madde 107- Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya
kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve
Danıştay incelenmesinden geçilerek, tüzükler çıkarabilir.
Tüzükler, Cumhurbaşkanınca imzalanır ve kanunlar gibi yayınlanır.
Madde 112- İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve
yerinden yönetim esaslarına dayanır.
İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.
Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulur.
Madde 113- Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev
alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere
ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Yönetmelikler
Resmi Gazetede ile yayınlanır.
Madde 114- İdarenin hiçbir eylem ve işlemi, hiçbir halde, yargı
mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz.
İdarenin işlemlerinden dolayı açılacak dâvalarda süre aşımı,
yazılı bildirim tarihinden başlar.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.
Madde 116- Mahalli idareler, il, belediye veya köy halkının
müşterek mahalli ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları halk
tarafından seçilen kamu tüzel kişilerdir.
Mahalli idarelerin seçimleri, kanunun gösterdiği zamanlarda ve 55.
maddede yazılı esaslara göre yapılır.
Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının organlık sıfatını kazanma
ve kaybetmeleri konusundaki denetim, ancak yargı yolu ile olur.
Mahalli idarelerin kuruluşları, kendi aralarında birlik kurmaları,
görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı
bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir
kaynakları sağlanır.
Madde 117- Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin, genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevler, memurlar eliyle görülür.
Memurların nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve
yükümleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Madde 126- Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu
tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır.
Kanun, kalkınma plânları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir.
Genel ve katma bütçelerin nasıl yapılacağı ve uygulanacağı kanunla
gösterilir. Bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz.
Madde 127- Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir
ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen
inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Sayıştay’ın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının
nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümleri ve diğer özlük
işleri, Başkan ve üyelerin teminatı kanunla düzenlenir.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince
denetlenmesi kanunla düzenlenir.
Madde 128- Kesin hesap kanunu tasarıları, kanunda daha kısa bir
süre kabul edilmemiş ise, ilgili oldukları mali yılın sonundan başlıyarak en
geç bir yıl sonra, Bakanlar Kurulunca, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
Sayıştay, genel uygunluk bildirimini, ilişkin olduğu kesin hesap kanunu
tasarısının verilmesinden başlıyarak en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunar.
Madde 129- İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plâna bağlanır.
Kalkınma bu plâna göre gerçekleştirilir.
Devlet Plânlama Teşkilatının kuruluş ve görevleri, plânın
hazırlanmasında, yürürlüğe konmasında, uygulanmasında ve değiştirilmesinde
gözetilecek esaslar ve plânın bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesini
sağlıyacak tedbirler, özel kanunla düzenlenir.
Ç-İptâli istenen kanun hükümleri:
Madde 1-A) Kalkınma Plânı hedeflerine uygun olarak geliştirilmesi
öngörülen iktisadi faaliyet sektörlerine plânın bölgelerarası dengeli kalkınma
ilkesi de gözönünde tutularak, genel ve katma bütçelerden ödünç verme şeklinde
transferler yapmak amacı ile fonlar tesis edilebilir.
Bu fonların ve dış kaynaklardan aynı amaçla yapılacak tahsislerin
kullanılış esasları ve şartları yıllık programlarda gösterilir.
Maliye Bakanlığı bütçesinde her yıl “Gelişme ve Teşvik Fonları”
isimli bir bölüm açılır. Fonlar bu bölümün maddelerinde gösterilir.
Bu transferler, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle tespit edilecek
milli bankalar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların
birlikleri, istihsal ve satış (ezcümle ihracaat) kooperatifleri ile bunların
birlikleri aracılığı ile yapılır.
B) Plânın uygulanmasına ilişkin yıllık programlarda, sermaye ve
idare hâkimiyeti mahdut sayıda özel kişilere ait olmamak kaydı ile Devlet ve
Kamu İktisadi Teşebbüsleri sermayesinin iştiraki ile kurulması öngörülen karma
teşebbüslerin sermayelerindeki Devlet hisseleri için gerekli ödenekler, Genel
Bütçe Kanununun Maliye Bakanlığı kısmında açılacak bir bölümün maddelerinde
gösterilir.
Bu karma teşebbüslerin nitelikleri, yukarıdaki fıkradan faydalanma
şartları ve bunlar üzerindeki Devlet denetiminin nasıl yapılacağı yıllık
programlarda gösterilir.
Madde 2- Kalkınma Plânı ve yıllık programlara uygun olarak
yatırımların teşvik ve tanzimi maksadiyle:
A) 6.Ocak.1961 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa
28.Şubat.1963 tarihli ve 202 Sayılı Kanunla eklenen 3. maddenin 3 üncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Yatırım indiriminin nispeti yukardaki fıkraya göre indirimden
istifade edecek yatırım miktarının azami %80 nidir. Bölgelere ve iktisadi
faaliyet sektörlerine göre uygulanacak nispetler, bu haddi aşmamak üzere yıllık
programlarda belirtilir.
B) Yatırım mallarında ve ham maddelerde Gümrük Vergi ve Resimleri
ile ithalden alınan diğer vergi ve resimler toplamında iktisadi faaliyet
sektörlerine göre kısmi veya tam muaflıklar ihdası veya bu vergiler ve resimler
toplamının kısmen veya tamamen iadesi konuları, Bakanlar Kurulu kararnameleri
ile düzenlenir.
C) Sanayi bölgeleri ve turistik bölgeler tesis ve tanzimi ve bu
maksatla, gerektiğinde arazi istimlâki, Bakanlar Kurulu kararnameleri ile
yapılır.
Bu bölgelerde icabında kanalizasyon, elektrik, su ve yol gibi alt
yapı tesisleri yaptırıldıktan sonra gayrimenkul, buralarda plân ve program
hedeflerine uygun olarak tesis kuracaklara tayin edilecek vade ve faiz
nispetlerinde ilgili bakanlıklarca devredilir. Bu fıkranın uygulanmasındaki
esaslar Bakanlar Kurulu kararnameleri ile düzenlenir.
D) Umumi Hıfzısıhha Kanunu, İş Kanunları, Mahalli İdareler
Kanunları ile diğer mevzuatta her türlü yatırımlara, (ezcümle sanayi kuruluş ve
işletmesine) ait ruhsat formalitelerini ahenkleştirmek, çabuklaştırmak ve
yetkili mercileri bir arada çalıştırmak için Bakanlar Kurulu gerekli
tedbirleri, icabından kararnameler çıkararak alır.
E) Bakanlar Kurulu standart ve kalite kontrolü konularının
tatbikatı geliştirici tedbirler almaya yetkilidir. Bu kontrollerin hizmetin
icaplarına göre sıhhatli ve süratli bir tarzda yapılabilmesini sağlamak
amaciyle, mesai saatleri dışında ve ek mesai ücreti ödenmek şartiyle veya
mukaveleli personel çalıştırmak hususunda kararname çıkarmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir.
Madde 3- Kalkınma Plânı ve programlarına uygun olarak ihracatın
teşviki ve döviz gelirlerinin arttırılması maksadiyle:
A)İhracatı teşvik edilecek maddeleri ihraç edenlerin tanıtma, pazar
araştırması ve ilk yerleşme faaliyetlerine yardımcı olmak amaciyle;
ihracatçılara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların
birlikleri veya ihracatçı birlikleri veyahut istihsal ve satış (ezcümle
ihracat) kooperatifleri ve bunların birlikleri eliyle birinci maddenin (A)
bendinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca tesis edilecek bir fondan ödünç verilebilir.
Bu fonun kullanılmasında ve ödünç verme işlemlerinde uygulanacak esas, şart ve
usuller, ödünç alanın ödünç verme mukavelesindeki hükümlere uymasını sağlıyacak
tedbirler ve denetleme yolları ile bu fondan hangi ihraç mallarının
yararlanacağı Bakanlar Kurulu kararnamesi ile tespit edilir.
Yukarıdaki fıkra hükümleri, yurt dışında iş alacak Türk
müteşebbislerinin tanıtma ve ilk yerleşim faaliyetlerine yardımcı olunması
amaciyle de uygulanabilir. Ancak, bu konu Bakanlar Kurulu kararnamesi ile düzenlenirken
bu müteşebbislerin dış memleketlerde aldıkları işlerin şümulü ve yurda
getirecekleri döviz miktarı dikkate alınır.
B) 27 Haziran 1963 tarihli ve 261 sayılı Kanunun birinci maddesi
ile ihraç malları hakkında Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler aşağıdaki
hallerde de kullanılabilir;
1- İthal ihtiyacını ikame edecek ve Bakarlar Kurulu kararnamesi
ile tespit edilecek mallar hakkında;
2- Döviz gelir sağlıyan ve Bakarlar Kurulu kararnamesi ile tespit
edilecek hizmetler hakkında;
3- Yurt içinde yabancı turistlerce yapılacak harcamalar hakkında.
C) İhracatın Kalkınma Plânı ve yıllık programlar dairesinde
geliştirilmesi ve düzenlenmesi için gerekli tedbirler Bakarlar Kurulu kararnameleri
ile alınır.
Madde 4- 6.Ocak.1961 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa
28.Şubat. 1963 tarihli ve 202 sayılı Kanunla eklenen 2. ve 3. maddeler:
2.Mayıs.1949 tarihli ve 5383 sayılı Gümrük Kanununa bağlı Gümrük Giriş tarife
cetvelinin değiştirilmesi hakkında 25.Mayıs.1964 tarihli ve 474 Sayılı Kanunun
2.,3. ve 5. maddeleri; 5.Temmuz.1963 tarihli ve 261 sayılı Kanunun 1. maddesiyle
işbu kanunun 2. maddesinin “A” ve “B” bendleri ile 3. maddesinin “B” bendinin
“1” numaralı fıkrası gereğince öngörülen teşvik tedbirleri ve diğer kanunlarda
öngörülen teşvik tedbirlerini uygulamak ve bu amaçla gerekli belgeleri
müteşebbislere vermekle görevli olmak üzere, Başbakanlığa bağlı bir
“Yatırımları ve İhracatı Geliştirme ve Teşvik Bürosu” kurulmuştur.
Bu büroda, ilgili bakanlıklardan yeteri kadar personel, kadroları
ile çalıştırılır ve geçici süreli görevler için mukaveleli uzman istihdam
edilebilir.
Madde 5- Kalkınma Plânı ve yılık programlara göre şehirleşmenin
gelişmesini düzenlemek amacı ile mahalli idarelere yardım yapılmasını için
Genel Bütçe Kanununda açılacak bir bölümdeki ödenek ile dış kaynaklardan
yapılacak tahsislerin kullanılması Bakarlar Kurulu kararnamesiyle olur.
Bakanlar Kurulu yukardaki fıkranın uygulanmasında, hızlı
sanayileşme ortamı olan ve bunun yükünü taşıyan mahalli idarelerin elektrik,
su, yol, kanalizasyon gibi altyapı tesislerinin plânlanmasını ve yapılmasını
sağlamaya; gerektiğinden müstakbel gelişme sahaları için arsa istimlâk etmek
üzere kararname çıkarmaya yetkilidir.
Bu arsaların mahalli idarelere devrine dair esaslar ve usuller
Bakarlar Kurulu kararnamesiyle tespit edilir.
Madde 6- 18.Ocak.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanununun 8. maddesinin (a) bendi ile kurulmuş olan komite
kaldırılmıştır. Kanunun bu komiteye vermiş olduğu görevleri Devlet Plânlama
Merkez Teşkilâtı ifa eder.
Aynı Kanunun 8. maddesinin (b) bendinde zikredilen itiraz mercii
Yüksek Plânlama Kuruludur.
Madde 7- Kalkınma Plânının uygulanmasında özel ihtisas ve
kabiliyet gerektiren Maliye, Ticaret, Sanayi, Ulaştırma, Bayındırlık ve Tarım
Bakanlıkları müsteşar, müsteşar muavini, daire başkanı, daire başkan muavini,
genel müdür ve genel müdür muavini görevlerine, meslek kıdemi ve müktesap maaş
derecesi hakkında aranılan şartlar dikkate alınmaksızın atanmalar yapılabilir.
Bu atanmada, görevliye tayin edildiği kadronun maaşı müktesap hak teşkil
etmeksizin ödenir.
Bu atanmalarla ilgili esaslar, Devlet Personel Dairesinin
mütalaası alınarak Bakarlar Kurulu kararnamesiyle tespit edilir.
Madde 8- Kalkınma Plânının uygulanması ile ilgili olarak geçici
süreli önemli işlerin ve projelerin yürütülmesinde mukaveleli personel
istihdamı esasları, Bakarlar Kurulu kararnamesiyle düzenlenir.
Bu Kanunun 2. maddesinin (E) bendinin ve 4. maddesinin
uygulanmasıyle ilgili olarak geçici görevlerde mukaveleli personel istihdam
edilebilir. 30 Eylül 1960 tarihli ve 91 sayılı Kanunun 19. maddesi bu şekilde
istihdam edilecekler hakkında da uygulanır.
Madde 9- Bu Kanunun 2. maddesinin “C” bendi ve 5. maddesi
gereğince yapılan kamulaştırmalarda 8 Eylül 1956 tarihli ve 6830 sayılı
İstimlâk Kanununun 23. maddesi hükmü uygulanmaz.
Madde 10- Kalkınma Plânı ve yıllık programlar gereğince
yaptırılacak yatırımların müşavirlik, mühendislik mimarlık ve benzeri proje ve
kontrollük hizmetlerinin yaptırılması, 10 Haziran 1934 tarihli ve 2490 sayılı
Kanun hükümlerine tabi değildir.
Bu hizmetlerin görülmesine ait esaslar Bakarlar Kurulu kararnamesiyle
düzenlenir.
Madde 11- 5 Temmuz 1963 tarihli ve 261 sayılı Kanunun 2. maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde 12- 10 Haziran 1930 tarihli ve 1705 sayılı Kanuna aşağıdaki
ek madde eklenmiştir:
Ek Madde- Orman Genel Müdürlüğünün kendi istihsal ettiği mal ve
maddeleri ihraç edebilmesi için ihracat ruhsatnamesi aranmaz.
Madde 13- Bu kanunda söz konusu kararnamelerin kendi istihsal
ettiği mal ve maddeleri ihraç edebilmesi için ihracat ruhsatnamesi aranmaz.
Madde 14- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 15- Bu kanunu Bakanlar Kurulu yönetir.
D-İlk İnceleme : Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi
uyarınca 16.11.1967 gününde yapılan ve Başkan İbrahim Senil, Başkan Vekili
Lütfi Ömerbaş,Üye İhsan Keçecioğlu, Salim Başol, Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan,
Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, MuhittinTaylan, İhsan Ecemiş,
Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel ve Muhittin Gürün’ün katıldıkları ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik olmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
E-Sözlü açıklama :
Başkan Vekili Lütfi Ömerbaş, Üye İhsan Keçecioğlu, Salim Başol,
Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak,
Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit
Zarbun ve Muhittin Gürün’ün katıldıkları 19.9.1968 günlü toplantıda dava ile
ilgili Devlet Plânlama Teşkilâtının bağlı bulunduğu Başbakanlığa, sözlü
açıklamaları dinlenmek üzere tebligat yapılmasına Avni Givdanın karşı oyu ile
ve oyçokluğu ile, davacının sözlü açıklama için çağrılmasının şimdilik gerekli
olmadığına Avni Givda, Muhittin Taylan, Recai Seçkin ve Ahmet Akar’ın karşı
oylarıyla ve oy çokluğu ile karar verilmiş ve 8.10.1968 de Devlet Plânlama
Teşkilatı temsilcileri dinlenmiştir. Başkan Vekili Lütfi Ömerbaş, üye İhsan
Keçecioğlu, Salim Başol, Feyzullah Uslu, A.Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan,
Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Avni Givda, İhsan Ecemiş,
Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun ve Muhittin Gürün’ün katıldıkları
26.11.1968 günlü toplantıda davacının da sözlü açıklamaları dinlenmek üzere
çağrılmasına Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu ve İhsan Ecemiş’in
karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile karar verilmiş, 14.12.1968 de davacı
temsilcisinin sözlü açıklamaları dinlenmiştir.
F-Esasın İncelenmesi : Sözlü açıklama tutanakları, esasa
ilişkin raporla davaya temel tutulan Anayasa Hükümlerine ve dava konusu kanuna
ilişkin yasama çalışmaları belgeleri ve ilgili bütün hükümler incelendi, gereği
görüşülüp düşünüldü:
1- Aynı kanuna karşı açılmış olan 23,24,25/10/1969 da karara
bağlanmış bulunan 1967/41 sayılı dava ile aynı nitelikte olan bu davanın
incelenmesine, ilk davanın karara bağlanmış bulunmasının engel olup olmadığı
sorununun tartışılması gerektiğinden ilk önce bu yön üzerindeki durulmuş ve
sonuçta bu davanın yeniden incelenip karara bağlanmasına engel bulunmadığı
kanısına varılmıştır.
a) Anayasanın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi Kararları
kesindir. Kesin bir yargı kararı demek, hukuk bakımından, başka bir yargı
yerince ya da kararı veren mahkemece yeniden incelenip değiştirilmesi olanağı
bulunmayan bir karar demektir. Unutulmamalıdır ki Anayasanın 149. ve 151. maddeleri
uyarınca her karar, belli bir istem üzerine verileceğinden kararın kesinliği
de, ancak o karara temel olan dava açısından söz konusu olabilir. Bu duruma
göre belli bir olayda daha açıkçası belli bir dava sonunda Anayasa Mahkemesince
verilmiş bulunan iptal isteminin reddine ilişkin karar, aynı konuda açılan
başka bir dava dolayısiyle inceleme yapılmasına engel olamaz.
Anayasa Mahkemesi kararlarının anılan 152. maddenin son fıkrası
gereğince bütün yürütme ve yargı organlarını, gerçek ve tüzel kişileri
bağlayıcı nitelikte bulunması dahi, yine belli dava sonunda verilmiş bulunan
kararlar açısındandır. Bağlayıcılık belli bir dava sonunda verilmiş karar
açısından düşünüldüğüne göre, aynı yasa kuralının önceki davada ileri sürülen
gerekçelerle de olsa iptalinin istenmesi durumunda, yeniden inceleme
yapılmasına daha önce verilmiş olan ret kararı engel sayılmaz.
Üyelerden Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün konunun yeniden
incelenebileceği görüşüne katılmamışlardır.
2- Dava konusu 933 sayılı kanunun 1. maddesi, 2. maddesinin A, B bentleri,
C bendinin ikinci fıkrası, E bendindeki “mukaveleli personel çalıştırılması”na
ilişkin hüküm, 3. maddesinin A ve B bentleri, 4. maddesinin son fıkrasındaki
“Bakanlıklardan yeteri kadar personel, kadroları ile çalıştırılır” kuralı, 5. maddesi,
7. maddesinin son fıkrası ve 9. maddesi, bundan önce açılmış 67/41 esas sayılı
dava dolayısıyla iptal edilmiş olduğundan, davanın bu hükümlere yönelen
bölümleri üzerinde karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
3- Dava konusu kanunun yukarıda 2. bentte anılan hükümler dışında
kalan hükümlerinin, gerek biçim, gerek esas yönünden Anayasaya aykırı
olmadıklarını göstermek üzere 1967/41 esas sayılı dava dolayısıyle verilmiş
bulunan kararda benimsenen gerekçelerin değiştirilmesini zorunlu kılan veya bu gerekçelerin
yersiz olduğunu gösteren bir hukuki neden bulunmadığı için bunların iptaline
ilişkin istemin reddi gerekli görülmüştür.
a) 933 sayılı Yasanın Meclislerde, kuruluşları Anayasanın 85. maddesine
uymayan Meclisler Komisyonlarında görüşülmüş olmasının biçim yönünden iptali
gerektirmediği görüşüne üye Fazlı Öztan, Avni Givda, Şahap Arıç, Recai Seçkin
ve Ahmet Akar katılmamışlardır.
b) Dava konusu Yasanın Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi
sırasında görev yapan Başkanlık Divanının Anayasanın 84. maddesine uygun
biçimde kurulmamış bulunmasının Yasanın iptalini gerektirmediği görüşüne üye
Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Avni Givda, Muhittin Taylan, Recai Seçkin ve Ahmet
Akar katılmamışlardır.
c) Yukarıki ikinci bentte anılan hükümler dışında kalan hükümlerin
esas yönünden iptali gerekli olmadığı görüşüne 2. maddenin D bendindeki “Ruhsat
formalitelerini ahenkleştirmek, çabuklaştırmak” deyimi hakkında üye Avni
Givda,Şahap Arıç, Recai Seçkin ve Ahmet Akar ve 13. maddenin iptali gerekmediği
görüşüne üye Fazlı Öztan ve İhsan Ecemiş katılmamışlardır.
Sonuç : I- Davanın 28.7.1967 günlü ve 933 sayılı Kanunun 1.
maddesi, 2. maddesinin A ve B bentleri, C Bendinin 2. fıkrası, E bendindeki
“Mukaveleli personel çalıştırılması”na ilişkin hükmü, 3. maddesinin A ve B
bentleri, 4. maddesinin son fıkrasındaki “ bakanlıklardan yeteri kadar
personel, kadroları ile çalıştırılır” hükmü, 5. maddesi, 7. maddenin son
fıkrası ve 9. maddesine yönelen bölümleri üzerine karar verilmesine yer olmadığına
oybirliğiyle,
II- 1) 933 sayılı Kanunun kuruluşları bakımından Anayasaya uymayan
komisyonlarda görüşülmüş olmasının biçim yönünden iptalini gerektirmediğinden
üye Fazlı Öztan, Avni Givda, Şahap Arıç, Recai Seçkin ve Ahmet Akar’ın karşı
oyları ile ve oyçokluğu ile,
2) 933 sayılı Kanunun Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi
sırasında görev yapan Başkanlık Divanının Anayasaya uygun olarak kurulmamış
bulunmasının biçim yönünden iptali gerektirmediğinden üye Şeref Hocaoğlu, Fazlı
Öztan, Avni Givda, Muhittin Taylan, Recai Seçkin ve Ahmet Akar’ın karşı oyları
ve oyçokluğu ile,
III- 933 sayılı Kanunun yukarıda I sayılı bentte sözü edilen
hükümleri dışında kalan hükümlerinin Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın
buna yönelen bölümlerinin reddine, 2. maddesinin D bendindeki “ruhsat
formalitelerini ahenkleştirmek, çabuklaştırmak” deyimi üzerinde üyelerden Avni
Givda, Şahap Arıç, Recai Seçkin ve Ahmet Akar’ın karşı oyları ile ve oyçokluğu
ile 13. maddede Fazlı Öztan ve İhsan Ecemiş’in karşı oylarıyla ve oyçokluğu ile
ve öteki hükümlerde oybirliği ile,
25.10.1969 gününde karar verildi.
Başkan Vekili
Lütfi ÖMERBAŞ
|
Üye
A.Şeref HOCAOĞLU
|
Üye
Fazlı ÖZTAN
|
Üye
Hakkı KETENOĞLU
|
Üye
Fazıl ULUOCAK
|
Üye
Sait KOÇAK
|
Üye
Avni GİVDA
Karşı oy yazısı ektedir.
|
Üye
Muhittin
TAYLAN
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
Üye
Şahap ARIÇ
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
Üye
İhsan ECEMİŞ
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
Üye
Recai SEÇKİN
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
Üye
Ahmet AKAR
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
Üye
Halit ZARBUN
|
Üye
Ziya ÖNEL
|
Üye
Muhittin GÜRÜN
Karşı oy yazısı
ektedir.
|
KARŞIOY YAZISI
Kalkınma plânının uygulanması esaslarına dâir olan 933 sayılı
kanunun tümü hakkında bir siyasi parti tarafından açılmış bulunan ayrı bir
iptal davası sonunda Anayasa Mahkemesince verilen 23.24.25/10/1969 günlü ve
esas 1967/41-Karar 1969/57 sayılı kararla, söz konusu kanunun bir kısım
hükümlerinin Anayasaya aykırı görülerek iptaline, geri kalan hükümlerde de
Anayasaya aykırı bir cihet görülmediğine karar verilmiştir. (Resmi Gazete :
gün: 2.3.1971, sayı:13776)
Yukarıdaki kararda, 933 sayılı kanunun iptal dışı kalmış olan ve
Anayasa Mahkemesinin tarih ve numarası yukarıda gösterilmiş bulunan önceki
karariyle Anayasaya aykırı olmadığı saptanmış bulunan hükümleri, bir kerre de
bu dosya ile açılmış olan dâva vesilesiyle tekrar incelenme konusu yapılarak
haklarından yeniden karar verilmesi yolu tutulmuş bulunmaktadır.
Halbuki, Anayasanın 152. ve Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki 44 sayılı kanunun 50. ve 51. Maddelerinde, Anayasa
Mahkemesi kararlarının, hiçbir ayırım yapılmaksızın, kesin, yasama, yürütme,
yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı olduğu
her hangi bir duraksamaya yer vermiyecek açıklıkla belirtilmiş bulunduğuna
göre, hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya uygunluk kararı verilmiş
bulunan hükümlerin bir başka dava veya itiraz vesilesiyle tekrar incelenerek
yeni bir karara, esas bakımından, konu yapılması mümkün değildir. Bu gibi
hallerde, önceki karardan bahisle (yeni bir karar verilmesine yer olmadığı)
yolunda karar verilmesi yeterlidir.
Bu konuya ilişkin ayrıntılı düşüncelerimiz,
28.6.1966,14.2.1967,30.9.1969 günlü
ve1963/132-1966/29,1963/144,1967/6,1969/17,1969/49 sayılı Anayasa Mahkemesi
kararlarına ait karşıoy yazılarında geniş olarak açıklanmış bulunmaktadır.
(Bak: Resmi Gazete: 27. Haziran.1967, sayı : 12632, sahife: 8,9,14-18. Mayıs.
1970, sayı: 13497, sahife:9)
Burada tekrarını gerekli görmediğimiz aynı düşüncelerle yukarıdaki
kararda uygulanan usule karşıyız.
Üye
A.Şeref
HOCAOĞLU
|
Üye
Muhittin GÜRÜN
|
KARŞIOY YAZISI
I.SÖZLÜ AÇIKLAMA SORUNU :
1- Dava dilekçesi dava konusu yeterince ortaya koymuş ve yasanın
uygulanmasına ilişkin bir takım bilgilerin alınması da gereksiz bulunmuş
olduğundan Devlet Plânlama Teşkilâtının, işin ilgilisi sayılarak, sözlü
açıklamaları dinlenmek üzere çağrılmasının yeri yoktur. Böyle bir dinlenmenin
yararı ve işin incelenmesini ve karara bağlanmasını geciktirmekten başka sonucu
olamaz.
2- Devlet Plânlama Teşkilatının dinlenmesine karar verildiğine
göre işin baş ilgilisi olan davacının da sözlü açıklama için çağrılması dengeli
bir incelemenin gereği idi. Oysa böyle bir zorunluk gözönünde bulundurulmayarak
dinlenmenin şimdilik kaydiyle gerekli olmadığına karar verilmiştir.
Sözlü açıklamalara ilişkin olarak verilen 19.9.1968 günlü karara
bu nedenlerle karşıyım.
II-28.7.1967 GÜNLÜ, 933 SAYILI KANUN BİÇÜM YÖNÜNDEN ANAYASA’YA
AYKIRILIĞI SORUNU :
1- Yasama Meclisleri komisyonlarının kuruluşları dolayısiyle
aykırılık:
933 sayılı kanuna ilişkin tasarının, Yasama Meclislerinin, Güven
Partisi kurulduktan sonra siyasi parti gruplarının güçleri oranında oluşan
değişikliğin bünyelerine yansıtılmaması dolayısiyle Anayasa’nın 85. maddesine
aykırı duruma düşen komisyonlarında incelenip görüşüldüğü işbu davanın benzeri
olan 1967/41 esas sayılı işin sonuca bağlandığı 1969/57 sayılı ve 23,24,25/10/1969
günlü kararda da kabul edilmiştir. Onun için bu konuda başkaca açıklama
gereksizdir. Ancak, çoğunluk, komisyonların bir içtüzük düzenlemesi olduğu,
meclislerce kabul edilen kanunların sıhhati bakımından şart bulunmadığı ve
bunların kuruluşlarına ilişkin hataların ve usulsüzlüklerin kanunların
Anayasa’ya aykırı sayılmalarını gerektirmediği görüşünü ileri sürdüğünden
yasama meclisleri komisyonlarının yasama işlemlerindeki yerleri ve etkileri
üzerinde durulmasında zorunluluk vardır.
Anayasa’nın her kanun tasarısı veya teklifinin mutlaka bir
komisyon incelenmesinden geçmesi gerektiği yolunda bir kuralı doğrudan doğruya
koyan hükmü yoktur. Ancak iki durumda: Millet Meclisinin Cumhuriyet
Senatosundan gelen metni benimsememesi halinde; bir de bütçe tasarılarının
incelenmesinde karma komisyon kurulacağı açıkça belirtilmektedir. (Anayasa:
Madde 92 ve 94) Bununla birlikte yasama meclislerinde komisyonlar bulunacağına
ve kanun tasarı tekliflerinin bu komisyonlarda görüşüleceğine işaret eden
dolaylı hükümler Anayasa’da yer almıştır. Söz gelimi, 91. maddenin ikinci ve
92. maddenin beşinci fıkralarında “ her iki meclisin ilgili komisyonları” ndan
ve yine 92. maddenin onuncu fıkrasında Cumhuriyet Senatosunun kendisine
gönderilen bir metni “Millet Meclisi komisyonlarında ve genel kurulundaki
görüşme süresini aşmayan bir süre içinde” karara bağlayacağından söz
edilmektedir.
Dikkat edilirse görülür ki Anayasa, ancak kanun tasarı ve
tekliflerinin her iki meclisin bir karma komisyonunda incelenmesini gerekli
kıldığı hallerde bunların kurulması biçimini içtüzüklere bırakmıyarak kendisi
düzenlenmiş; bir de kanun teklifi getiren Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
mensubu olmadıkları meclisin komisyonları karşısındaki durumlarının
düzenlenmesini yine içtüzüklere bırakmıyarak kendisi hükme bağlamıştır. Her iki
meclisin ayrı ayrı kuracakları komisyonlar Cumhuriyet Senatosu ve Millet
Meclisi arasında anlaşmazlık konusu olamayacağından Anayasa’nın bunlar üzerinde
durmamasını tabii görmek gerekir. Öteden beri komisyonların yasama
meclislerinin bölünmez parçaları oluşu ve bunların çalışmalarının yasama
işlerinin tabii ve zorunlu bir evresini teşkil edegelmesi karşısında Anayasa
Koyucudan bu konuda açık ve kesin bir buyruğun beklenmesi yerinde olmaz.
Yukarıda da değinildiği üzere konuya dolaylı olarak dokunulmuştur ve bu dolaylı
hükümler Yasama Meclisleri komisyonlarına ve kanun tasarı ve tekliflerinin bu
komisyonlarda görüşülmesi usulüne bir Anayasa kurumu niteliği vermeğe
yetmektedir.
Öte yandan Anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Meclislerin
çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümlerine göre yürütmeleri
kuralını da koymuştur. (Madde 85/1) Yasama Meclislerinin içtüzüklerinde
komisyonlara, komisyon çalışanlarına, kanun tasarı ve tekliflerinin
komisyonlara havalesine ve buralarda görüşülmelerine ilişkin düzenlemelere
önemle yer verilmektedir.
Yukarıdan beri kısaca değinilen hususlar gözönünde tutulursa
yetkili komisyonlardan geçmeksizin veya usulünce kurulmamış yahut bünyesi
Anayasa’ya aykırı bir komisyondan geçerek kabul edilmiş kanun tasarısının,
iptal nedeni olacak bir biçim eksikliği ile malul sayılması gerektiği sonucuna
varılır.
Şu duruma göre 933 sayılı kanun, tasarı halinde iken Yasama
Meclislerinin bünyeleri Anayasa’nın 85. maddesine uymayan komisyonlarında
incelenmiş ve görüşülmüş olması dolayısiyle, Anayasa’ya aykırıdır ve bu nedenle
iptali gerekir.
2- Millet Meclisi Başkanlık Divanının kuruluşu dolayısiyle
aykırılık:
Yukarıda değinilen kararda açıklandığı üzere 933 sayılı kanuna
ilişkin tasarı Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülüp kabul edildiği sırada
İçzütük düzenlemesi niteliğindeki 1.11.1966 ve 2.11.1966 günlü Millet Meclisi
kararları uyarınca ve Türkiye İşçi Partisi grubundan üye alınmamak suretiyle
kurulan Başkanlık Divanı görevli bulunmakta idi. Bu Başkanlık Divanının
kuruluşuna dayanak olan iki karar daha sonra Anayasa Mahkemesinin 27.2.1968
günlü, E. 1967/6-K.1968/9 sayılı kararı ile ve Anayasa’ya aykırı görülerek
iptal edilmiştir. (18.9.1968 gülü, 13004 sayılı Resmi Gazete.-Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi: Sayı 6, Sayfa 123/133)
Çoğunluk 1.11.1966 ve 2.11.1966 günlü Millet Meclisi kararlarının,
Anayasanın 152. maddesi uyarınca, ancak 27.2.1968 gününde yürürlükten kalktığı;
933 sayılı kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülüp
kabul edilmesi sırasında 1.11.1966 ve 2.11.1966 günlü Millet Meclisi kararları
yürürlükte bulunduğu için bunlara dayanılarak kurulmuş Başkanlık Divanının
hukukça geçerli olduğu; aksini düşünmenin Anayasa Mahkemesinin iptal kararını
geriye yürür saymak olacağı ve bunun da Anayasa’nın 152. maddesine aykırı
düşeceği görüşündedir.
Şurada, önemi ve etkisi olmamakla birlikte, bir noktaya değinmek
yerinde olacaktır. 1.11.1966 ve 2.11.1966 günlü kararlar aslında 27.2.1968
gününde değil, çok daha önce 1966-1967 yasama yılının bitmesi ve Millet Meclisi
Başkanlık Divanı için 10.11.1967 günlü Millet Meclisi karariyle düzenleme
apılması üzerine yürürlükten kalkmıştır. Anayasa Mahkemesinin 27.2.1968 günlü
kararı, artık yürürlükte bulunmayan bir İçtüzük hükmünün iptali niteliğini
taşımaktadır.
1.11.1966 ve 2.11.1966 günlü kararlar aleyhine Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açılmamış olması ile açılıp da bunlar hakkında,
yürürlükten kalkmalarından sonra iptal kararı verilmesi arasında, İçtüzük
düzenlemesi niteliğindeki o hükümlerin yürürlük dönemindeki hukuki değer ve
etkileri bakımından, bir fark yoktur. Bütün sorun Anayasa Mahkemesine hiç
gelmemiş veya gelip de çok sonra iptal edilmiş bu çeşit hükümleri, Anayasa
Mahkemesinin Anayasa’ya aykırılıklarını gördüğü halde hukukça geçerli ve
uyulması gerekli kurallardan sayıp sayamayacağıdır.
Olayla ilgili çoğunluk görüşünden şöyle bir sonuç çıkmaktadır:
Ortada bir Millet Meclisi İçtüzüğü-Anayasa çatışması vardır. Ancak İçtüzük
hükümleri, ilişkin oldukları dönemde, yürürlükte bulunduğu için, Anayasa
kurallarına yeğ tutulmak ve bunlara uyulmak gerekir. Aşağıda ayrıntılariyle ve
Anayasa Mahkemesinin geçmişteki kararlarına da dayanılarak belirtileceği üzere
böyle bir görüşü ve sonuca katılmanın olanağı yoktur.
Anayasa’nın 84. maddesinin birinci fıkrasına göre Meclislerin
Başkanlık Divanları, o meclisteki siyasi parti gruplarının güçleri ölçüsünde
Divana katılmaları ile kurulur. Bu Anayasa hükmü Anayasa’nın 8. maddesinde de
belirtildiği üzere yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve
kişileri bağlayan bir temel hukuk kuralıdır.
Bu kurala aykırı bir içtüzük hükmü tedvin edilmiş ve şimdi olduğu
gibi, bir davanın veya itirazın incelenmesinde hukuki dayanak olarak karşıya
çıkmışsa Anayasa Mahkemesi, hükmü bir yana iterek, sorunu Anayasa kuralı
uyarınca çözecektir. Anayasa Mahkemesi bu yolda davranmak zorundadır. Tersini
düşünmek Anayasa Mahkemesini Anayasa kuralları ile değil, bir kanun veya
içtüzük hükmü ile bağlamak olur. Böyle bir tutumun ise Anayasa’nın 8. maddesine
aykırılığı; Anayasa’nın üstünlüğü ilkesinin korunmasını ne denli güçsüzleştireceği,
bütün siyasi parti gruplarının uyuşmaları halinde de Anayasa’ya aykırı
davranışların nasıl hoşgörü ile karşılanmasını gerektireceği ortadadır.
Nitekim bu çeşit durumlarda Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırı
bir hükmü ihmal etmek; o hükme değil Anayasa kuralına uymak yoluna gitmiştir.
Söz gelimi: Anayasa’nın iptal davasına hakkı olanları açıklayan 149. maddesinde
(….. Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsilcisi bulunan siyasi partiler veya
bunların meclis grupları) ndan söz edilmekte; böylece bir siyasi partinin iki
meclisten herhangi birindeki grubunun tek başına iptal davası açmağa hakkı
bulunduğu hükme bağlanmış olmaktadır. Buna karşılık, 22.4.1962 günlü, 44 sayılı
kanunun iptal davası açmağa yetkili olanlara ilişkin 21. maddesinin 4 sayılı
bendinde (siyasi partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi grupları) denilerek
Anayasa hükmü bir değişikliğe uğratılmıştır. 1964/26 esas sayılı davada, davayı
açanın sadece bir siyasi partinin Cumhuriyet Senatosu grubu olması dolayısiyle
dava hakkı sorununun çözülmesi gerekmiş ve çözümde, Anayasa’nın 149. maddesinin
açık ve kesin hükmü karşısında 44 sayılı kanunun 21. maddesinin 4 sayılı
bendine uyulamıyacağı belirtilerek Anayasa hükmü uyarınca bir sonuca
varılmıştır. (1964/26-1966/1 sayılı, 13.1.1966 günlü karar-31.5.1966
günlü,12310 sayılı Resmi Gazete-Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi: Sayı 4;
Sayfa 16,17.)
1967/22 esas sayılı işte de aynı tutum görülmektedir. Bu işin
incelenmesinde iptal istemine konu olan işlemle ilgili Millet Meclisi karma
komisyonunu oluşturan Anayasa ve Adalet komisyonlarının ikinci toplantı yılı
başında usulünce kurulduğu, daha sonra Güven Partisi Millet Meclisi grubu
teşekkül ettiğinde siyasi parti gruplarının güçleri oranında kendini gösteren
değişikliğin meclis faaliyetlerine ve bu arada komisyonların bünyelerine
yansıtılmasının sağlanması gerekirken bütün siyasi parti grupları
temsilcilerinin Millet Meclisi Başkanının başkanlığında toplanıp üçüncü
toplantı yılının başlanmasına dek komisyon üyeliklerinin olduğu gibi bırakılması
üzerinde anlaşarak güçleri oranındaki temsil hakkından vazgeçtikleri; durumun
14.6.1967 gününde 18. Genel Kurul birleşimine sunulduğu ve itirazla
karşılanmadığı için kesinleştiği saptanmıştır. Anayasa Mahkemesi, kararında,
Anayasa’nın 85. maddesinin ikinci fıkrasında İçtüzük hükümlerinin, siyasi parti
gruplarının, meclislerin tüm faaliyetlerine güçleri oranında katılmalarını
sağlıyacak yolda düzenleneceğinin yazılı bulunduğunu; bunun, aslında siyasi
parti gruplarının meclislerin bütün faaliyetlerine güçleri oranında
katılmalarını buyuran bir temel hukuk kuralı olduğunu ve yine Anayasa’nın 8. maddesi
gereğince yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri
bağladığını; bu kuralın siyasi parti gruplarının uyuşmaları veya Millet Meclisi
Genel kurulunun kabulü ile bir yana bırakılamayacağını belirterek ve
komisyonların bünyelerini donduran İçtüzük düzenlemesinin üçüncü toplantı
yılının başlamasına dek sürdürülmesini kabul etmeyerek bu düzenlemeye değil
Anayasa kuralına uymuş ve başvurma konusu işlemin iptaline gitmiştir.
(1967/22-22 sayılı, 2.8.1967 günlü karar-25.10.1967 günlü, 12734 sayılı Resmi
Gazete.-Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi: Sayı.5, Sayfa 128/142.)
Burada Anayasa Mahkemesinin, Anayasa’nın geçici 3. maddesi ve bu
madde aracılığı ile Millet Meclisinde uygulanmakta olan İçtüzük üzerindeki,
yukarıda değinilen kararda yer alan görüşünü bir kez daha açıklamak yerinde
olacaktır:
“Anayasa’nın geçici 3. maddesinde yeni Anayasa’ya göre kurulan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Millet Meclisinin ve Cumhuriyet Senatosunun
toplantı ve çalışmaları için, kendi içtüzükleri yapılıncaya kadar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 gününden önce yürürlükte olan İçtüzüğü
hükümlerinin uygulanacağı yazılıdır. Yeni İçtüzükler yapılıncaya kadar
meclislerin çalışmalardan kalmamaları için verilen bu imkânın İçtüzüğün Anayasa
ile bağdaşmayan hükümleriyle birlikte harfi harfine uygulanacağı anlamında
değerlendirilip genişletilmesi düşünülemez. İçtüzük hükümleri ancak Anayasa
kuralları ile sınırlı olarak ve o kurallara uyarlıkları oranında bir uygulama
yeri bulabilir. İçtüzükte öngörülmemiş-Anayasa’nın getirdiği yeniliklere
ilişkin-konularda veya İçtüzükte öngörülmemiş-Anayasa’nın getirdiği yeniliklere
ilişkin-konularda veya İçtüzüğün Anayasa ile çelişen hükümlerinde Anayasa’ya
uyar bir uygulama yolunun tutulması gereklidir. Aksine bir görüş İçtüzüğü
Anayasa’ya eşit, hattâ Anayasa’dan üstün tutmak olur. Böyle bir görüşün
sakatlığı ise tartışılmayarak kadar ortadadır.
“Esasen İçtüzük konusunda uygulamalar hep İçtüzüğün öngörmediği
veya Anayasa ile çelişmeye düştüğü hususlarda Anayasa’ya uygun bir yön
izlemiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse şunlar ileri sürülebilir: Anayasa’ya
göre (madde 85/2) siyasi parti grupları en az on üyeden meydana gelir.
İçtüzükte ise sayı ile sınırlama yoktur. (Madde 22/2-12/2/1954 günlü İçtüzükle
değişik) Bu konuda tabiatiyle Anayasa’ya uyulmaktadır. Bütçeyi inceleyerek
Komisyonunun Anayasa’da öngörülen bünyesi (madde 94/2) İçtüzüktekinden
(yukarıda değinilen madde) farklıdır. Komisyon Anayasa’ya göre kurulmaktadır.
İçtüzüğün Cumhurbaşkanının nutkuna, kanunların yorumlanmasına ilişkin
hükümlerinin (10.,11.,124 ve 125. maddeler) uygulama yeri kalmamıştır;
uygulanmamaktadır. İçtüzükte siyasi parti gruplarının Meclisin bütün
faaliyetlerine kuvvetleri oranında katılmalarını sağlıyacak hükümler
öngörülmemiştir. Oysa komisyonlara üye seçilmesi bu kurala göre yapılmaktadır.
Hatta Güven Partisinin kurulmasıyla kuvvetler oranının değişmesi üzerine
komisyonların bünyelerine değişiklik yapılmak konusu ele alınmış; ancak bu iş
parti gruplarının anlaşmaları ve Meclis Genel Kurulunun tasvibi ile üçüncü
toplantı yılının başına bırakılmıştır. Bu örnekleri daha da çoğaltmak
mümkündür.”
Burada Anayasa Mahkemesinin 1969/24-50 sayılı, 30.9.1969 günlü
kararına da kısaca değinerek konuya ilişkin kararlardan örnekler verme işinin
bitirilmesi yerinde olacaktır. Mahkeme; 6831 sayılı Orman Kanuna bir madde
eklenmesine dair 1056 sayılı, 4.7.1968 günlü kanuna ilişkin tasarının Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülüp kabul edilmesi sırasında İçtüzük düzenlemesi
niteliğindeki 10.11.1967 günlü Millet Meclisi kararı uyarınca ve Türkiye İşçi
Partisi grubundan üye alınmamak suretiyle kurulan Başkanlık Divanının görevli
bulunduğunu; yürürlüğünü sürdürmüş olan düzenlemenin Anayasa’nın 84. maddesine
aykırı düştüğünü; Başkanlık Divanının hukukça geçerli bir kuruluş olup
olmadığını ortaya koymada Millet Meclisinin İçtüzük hükmü niteliğindeki
10.11.1967 günlü kararının değil Anayasa’nın 84. maddesinin birinci fıkrası
hükmünün ölçülük edebileceğini saptamış ve 1056 sayılı kanunun, Millet Meclisi
Başkanlık Divanının kuruluş biçimi dolayısiyle, şekil yönünden iptaline
gitmiştir.
Bütün bu açıklananlarla verilmek istenen sonuç şudur: 933 sayılı
kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesini ve karara
bağlanmasını yöneten Başkanlık Divanının hukukça geçerli bir kuruluş olup
olmadığını araştırmak ve doğru bir sonuca varabilmek için ele alınacak ölçü
Millet Meclisinin İçtüzük düzenlemesi niteliğindeki 1.11.1966 ve 2.11.1966
günlü kararlar değil Anayasanın 84. maddesinin birinci fıkrası hükmüdür. Millet
Meclisinin iki kararı 27.2.1968 gününde Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden
dolayı değil aslında 84. maddesinin birinci fıkrası hükmüdür. Millet Meclisinin
iki kararı 27.2.1968 gününde Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden dolayı
değil aslında 84. madde ile çeliştiği için Anayasa’ya aykırıdır ve böylece
hukuki bir ölçü yerine geçme niteliğinden yoksundur. Dayanak olarak ele
alınması düşünülemiyeceği gibi, şu duruma göre de, bir Anayasa Mahkemesi
kararının geriye yürütülmek istenmesinden söz edilemez.
Yukarıda değinilen ölçüye vuruldukta söz konusu Başkanlık
Divanının Anayasa’ya aykırı ve bu nedenle de hukukça geçerli sayılamıyacak bir
kuruluş olduğu ortaya çıkar. 933 sayılı kanuna ilişkin tasarının görüşülmesi
sırasında Millet Meclisi Genel Kurulunu böyle bir divanın yönetmesi ile, Genel
Kurulun divansız çalışması arasında fark yoktur. Başkanlık Divanı olmayınca da
bir Millet Meclisi Genel Kurulundan söz edilemez; bu sadece gelişigüzel bir
toplanma hali olur. Böyle bir toplanma sırasında görüşülen ve kabul edilen
kanun tasarısı ise iptal nedeni olacak biçim eksikliği ile malul sayılmak
gerekir. Onun içindir ki 933 sayılı kanunun Millet Meclisi Başkanlık Divanının
kuruluş biçimi dolayısiyle de şekil yönünden iptali gereklidir.
3- Sonuç :
933 sayılı kanunun, gerek kuruluşları Anayasa’nın 85. maddesine
uymayan komisyonlarda görüşülmüş olması gerekse Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülüp kabul edilmesi sırasında Başkanlık Divanının Anayasa’nın 84. maddesine
uygun biçimde kurulmamış bulunması dolayısiyle şekil yönünden iptali gerekirken
aksine karar verilerek işin esas yönünden incelenmesine geçilmesine
yukarıdanberi açıklanan nedenlerle karşıyım.
III-933 sayılı kanunun 2. maddesinin D bendindeki çeşitli
yasalarda yer alan her türlü yatırımlara ilişkin ruhsat formalitelerini
ahenkleştirmek ve çabuklaştırmak için gerekli tedbirleri, icabından kararnameler
çıkararak almak yetkisini Bakanlar Kuruluna tanıyan hükmün Anayasa’ya
aykırılığı sorunu:
Bu bent hükmü; Umumi Hıfzısıhha Kanununda , İş Kanunlarında,
Mahalli İdareler Kanunlarında ve öteki mevzuatta yer alan her türlü yatırımlara
(ezcümle sanayi kuruluş ve işletmesine) ilişkin ruhsat formalitelerini
ahenkleştirmek, çabuklaştırmak ve yetkili mercileri bir arada çalıştırmak için
gerekli tedbirleri, icabından kararnameler çıkararak almak üzere Bakanlar
Kurulunu yetkili kılmaktadır.
Görülüyor ki yetki, Bakanlar Kurulu kararnameleriyle;
a) Yasalardaki ruhsat formalitelerini ahenkleştirme
b) Yasalardaki ruhsat formalitelerini çabuklaştırma
c) Yetkili mercileri bir arada çalıştırma
olmak üzere üç bölümdür.
“Yetkili mercileri bir arada çalıştırmak” deyimiyle bir çeşit
işbirliğine yöneltmenin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Böyle bir tedbirin
alınabilmesi için de yasaların değiştirilmesine gidilmesi söz konusu
olamayacağından 933 sayılı kanunun 2. maddesinin D bendinde Bakanlar Kuruluna
tanınan yetkinin bu bölümü üzerinde durulmayacaktır.
Çeşitli yasalarda yer alan her türlü yatırımlara, özellikle sanayi
kuruluş ve işletmelerine ilişkin ruhsat formalitelerini ahenkleştirmek
zorunluğu genellikle yasalardaki ruhsat formaliteleri hükümleri arasında
uyumsuzluk bulunmasından doğar ve ancak birbiriyle uyuşamayan hükümlerin
değiştirilmesi ve tek biçime sokulması yoliyle uyum sağlanabilir. Öyle ise
hüküm, Bakanlar Kuruluna kararnamelerle yasa kurallarında değişiklik yapmaya
verebilecek genişlikte bir yetki tanımaktadır.
“Ruhsat formalitelerini çabuklaştırma” ya gelince: Gecikme yasa
hükümlerinden değil de uygulamalardaki tutumdan ileri geliyorsa aksaklık olağan
idari tedbirlerle giderilebilir ve özel bir yasa yetkisini gerektirmez.
Gecikmenin nedenini yasalarda yazılı süreler ve işlemler ise bunlar
kısaltılmadıkça ve sadeleştirilmedikçe çabuklaştırma sağlanamaz. Yasalarda
yazılı süreleri kısaltma, işlemleri sadeleştirme ve böylece yasa kurallarını
değiştirme yetkisinin Bakanlar Kuruluna tanınamayacağı da ortadadır. 933 sayılı
kanunda, on üç hükmünün hemen hemen aynı nedenlerle iptal edilmesinden de
anlaşılacağı üzere, Bakanlar Kuruluna olağan yetkileri sınırını aşan ve
Anayasa’ya aykırı bulunan yetkiler tanınması eğiliminin ağır basmakta oluşu da
“çabuklaştırma” hükmünün konuluş ereğine ayrıca ışık tutacak niteliktedir.
Özetlenecek olursa: 933 sayılı kanunun 2. maddesinin D bendindeki
hüküm Anayasa’nın 4.,5. ve 64. maddelerine aykırıdır; iptali gerekli iken
çoğunlukça Anayasa’ya uygun görülmüştür. E.1967/42-K.1969/58 sayılı, 25.10.1969
günlü kararın bu bölümüne de yukarıda yazılı nedenlerle karşıyım.
Yukarıdaki karşı oy yazısının
I/2. II. Ve III. Bölümlerine katılıyorum.
KARŞIOY YAZISI
Mahkememizin 23,24,25 günlü Esas: 1967/41 Karar: 1969/57 sayılı
kararına karşı ileri sürmüş bulunduğun gerekçelerle bu kararın dahi Millet
Meclisi Başkanlık Divanının kuruluş biçiminin bir iptal nedeni olamayacağına
ilişkin bölümüne karşıyım.
Sayın Muhittin Taylanın yukarıda yazılı mütalaasına iştirak
ediyorum.
KARŞIOY YAZISI
1- Meclis ve Senato Komisyonlarının, Güven Partisinin kuruluşu
üzerine, yeniden kurulmaksızın inceleme yapılmış olması sorunu: Anayasa’nın 85.
maddesinin 1. fıkrası T.B.M.M. ve meclislerin çalışmalarını, kendi yapacakları
İçtüzük hükümlerine göre yürüteceklerini bildirmektedir. Gerek bu hükme gerekse
Anayasa’nın aşağıda açıklanan diğer hükümlerine göre Meclis çalışmaları
arasında Komisyon faaliyetlerinin de dahil olduğu anlaşılmaktadır.
Filhakika Anayasa’nın 91. maddesinin 2. fıkrasında üyelerin kendi
kanun tekliflerini her iki Meclisin ilgili komisyonlarında savunabileceklerinin
açıklanması ve 92. maddenin 5. fıkrasında her iki meclisin ilgili
komisyonlarından seçilecek üyelerden bir karma komisyonun kurulacağının
emredilmesi Anayasa hükümlerince 94. maddede kurulacağı emredilen özel
nitelikteki komisyondan başka çeşitli sahalara ait diğer komisyonların da
mevcudiyeti kabul edilmiştir. 92. maddenin 10. fıkrasındaki “Cumhuriyet
Senatosu kendisine gönderilen bir metni Millet Meclisi Komisyonlarında ve Genel
Kurullarındaki görüşme süresini aşmayan bir süre içinde karara bağlar.” şeklindeki
hüküm ile de kanun tasarılarının Millet Meclisinden önce ilgili komisyonlarında
görüşüleceği esası prensip olarak kabul edilmiş bulunmaktadır.
Anayasa’nın açıklanan bu hükümleri karşısında bu komisyonların
vücudundan vazgeçilemez komisyonlar oldukları da anlaşılmaktadır. Aksi görüşün
kabulü halinde 92. maddenin 5. fıkrasında emredilen karma komisyonun
kurulmasına da imkân kalmaz. Zira bu fıkrada (Her iki meclisin ilgili
komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma komisyon
kurulacağı) emredilmektedir. İlgili komisyonların Anayasa’da isimleri açıkça
sayılmayıp da İçtüzükle belli edilmiş olması bu komisyonların Anayasa ile
öngörülmüş komisyonlar olmadıklarını ifade etmez. Esasen bu komisyonlar gerek
Anayasa’da gerekse içtüzüklerde gösterilmiş olsunlar fikirlerinin meclislerce
kabulü zaruri olduğu hakkında bir hüküm mevcut değildir. Bu yönden aralarında
bir fark görülemez. Bu itibarla bu komisyonların bir içtüzük kuruluş veya bir
Anayasa kuruluşu şeklinde bir ayırmaya tâbi tutularak bazılarının vücudundan
vazgeçilebilir bazılarının ise vazgeçilemez olduğunun kabulü Anayasa’ya uygun
düşmez. İlgili komisyonların Anayasa’da isim ve miktarlarının açıklanmamış olması
da onların durumlarını değiştirmeye vesile olamaz. Açıklanan Anayasa hükümleri
karşısında Anayasa koyuncunun ilgili komisyonlardan bahsederken en azından
Anayasa’nın kabul edildiği zamanda Parlâmento hayatımızın gelenekleri olarak
kurulmuş olan komisyonları kastetmiş olduğunun kabulü gerekir.
Öteden beri Parlâmento faaliyetleri anlayışımızın da bu yolda
olduğu görülmektedir. Meclis İçtüzüğünün 22. maddesinde bu komisyonların isim
ve miktarları belli edildiği görülmektedir ve keza 66. maddesinde gelen lâyihaların
ilgili komisyonlara havale edileceği yazılı bulunduğu gibi Senato İçtüzüğünün
23. maddesi hükümlerine göre gelen tasarı tekliflerinin ilk önce ilgili
komisyonlara havale edilerek oralarda tetkik edildikten sonra genel kurula
gönderilmekte olduğu anlaşılmaktadır. Esasen ihtisasa tealluk eden bir çok
kanun tasarılarının Meclis müzakereleri sırasında iyice tetkik edilerek olgun
bir hale getirilmesi beklenemez. Kanunların konularına ait hususlarda bütün
ihtiyaçları karşılayabilecek mükemmeliyette yapılabilmesinde komisyon
çalışmalarının büyük faydalar sağladığında tereddüt edilemez. Bu nedenlerle
komisyon faaliyetleri kendilerinden vazgeçilmesi doğru olmayan Meclis
çalışmalarıdır.
Komisyonların niteliğine gelince: Anayasa’nın 85. maddesi hükmünce
komisyonların, Siyasi Parti Gruplarının meclislerin bütün faaliyetlerine
kuvvetleri oranında katılmalarını sağlıyacak şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir. Güven Partisinin kurulması üzerine Meclis ve Senato
Komisyonlarının kuruluş biçimi, Siyasi Parti Gruplarının meclislerin bütün
faaliyetlerine kuvvetleri oranında katılmalarını sağlıyacak bir düzende
olmaktan çıkmıştır. Bu durumda sözü geçen komisyonların derhal Anayasa’nın
85/2. maddesinde açıklanan şekle uygun bir hale getirilmesi gerekirken bu
yapılmadığından ortada Anayasa’nın istediği şekilde komisyonların mevcut olduğu
kabul edilemez.
Yukarıdan beri açıklanan esaslar göre komisyon faaliyetleri Meclis
çalışmalarında vazgeçilmez faaliyetler olup Güven Partisinin kurulması üzerine
Meclis ve Senato Komisyonlarının kuruluş biçimleri Anayasa’ya uygun bir hale
getirilmemiş bu itibarla mevcudiyetleri kalmamıştır. Bu nedenle de Anayasa’ya
uygun komisyonların incelenmesine tâbi tutulmadan kabul edilmiş olan dava
konusu kanunun Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali gerekir. Çoğunluğun bu
hususu iptal sebebi saymayan görüşüne katılmıyorum.
2- Ruhsata ilişkin işlemlerin ahenkleştirilmesi ve
çabuklaştırılması sorunu: Dava konusu kanunun 2. maddesinin D bendi şöyledir :
8Madde 2- Kalkınma Plânı yıllık programlara uygun olarak yatırımların teşvik ve
temini maksadıyla:
D) Umumi Hıfsısıhha Kanunu, iş kanunları, mahalli idareleri
kanunları ile diğer mevzuatta her türlü yatırımları, (Ezcümle sanayi kuruluş ve
işlettirilmesine) ait ruhsat formalitelerini ahenkleştirmek, çabuklaştırmak ve
yetkili mercileri bir arada çalıştırmak için Bakanlar Kurulu gerekli tedbirleri
icabında kararnameler çıkararak alır.)
Bu bent hükmü ile Kalkınma Plânı ve yıllık Programlara uygun
olarak yatırımların teşvik ve temini maksadiyle, ruhsat formalitelerini
ahenkleştirmek, çabuklaştırmak için Bakanlar Kuruluna kararnameler çıkararak
gerekli tedbirleri alma yetkisi verilmektedir. Ruhsatların gerek verilme
şekilleri ve mercileri, gerekse müddetleri gibi hususlar ilgili kanunlarda gösterilmiştir.
İptal konusu hüküm ile adı geçen kanunlardaki (Formaliteleri ahenkleştirmek ve
çabuklaştırmak) dan bahsedildiğine göre, bu kanunlarda yer alan ruhsat
formalitelerinin ve müddetlerinin kararname ile değiştirilmesi için Bakanlar
Kuruluna yetki verilmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ahenkleştirme tâbirinin,
kanunla muayyen mercilere verilmiş olan ruhsat verme yetkisinin birinde alınıp
diğerine verilmesi veya bir elde birleştirilmesi yetkisini kapsayabileceği
gibi, çabuklaştırılması teriminin kanunlarda gösterilmiş olan müddetlerin
kısaltılması yetkilerini dahi kapsayabileceği meydandadır. Halbuki bir kanunun
değiştirilmesi Anayasa’nın 64. maddesi hükmünce T.B.M.M. ait yasama
yetkilerinden olup 5. madde hükmünce de yasama yetkisi devredilemez. Bu
nedenlerle dava konusu bu hükmün Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali
gerektiğinden bu hususa ilişkin davanın reddi kararına muhalifim.
KARŞI OY YAZISI
Mahkememizin
23-25.10.1969 tarihli ve Esas: 1967/41, Karar: 1969/57 sayılı kararı için
yazmış olduğum karşıoy yazımın (7) sayılı bölümünde açıkladığım gerekçelerle,
bu kararın 933 sayılı kanunun 13. maddesine ilişkin bölümüne dahi karşıyım.
KARŞI OY YAZISI
Mahkememizin
23,24,25/10/1969 tarihli ve 1967/41 sayılı kararına yazmış olduğum karşıoy
gerekçeleri, bu kararda çoğunluk görüşüne karşıyım.