ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1967/32
Karar Sayısı:1968/57
Resmi Gazete tarih/sayı:8.11.1969/13346
İptal
dâvasını açan : İstanbul Üniversitesi adına Rektör Ekrem Şerif Egeli.
Dâva
dilekçesinin Anayasa Mahkemesinde kayıt tarihi : 4/10/1967
İptal
dâvasının konusu: 8 Temmuz 1967 günlü ve 12642 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 4 Temmuz 1967 günlü ve 892 sayılı Hacettepe Üniversitesi Kurulması
hakkındaki Kanunun usul ve esas yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülerek iptali istenmiştir.
I-
İLK İNCELEME':
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi gereğince Anayasa Mahkeme sinin 24/10/1967
gününde, Başkan İbrahim Senil, Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye Salim Başol,
Feyzullah Uslu, A. Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı
Ketenoğlu, Saat Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, Recai Seçkin, Halit Zarbun,
Ziya Önel ve Muhittin Gürün'ün katıldıkları toplantıda yaptığı ilk inceleme
sonucunda, her ne kadar dâva konusu yasa, Hacettepe Üniversitesi için konulmuş
ise de, hükümleri sonuç olarak davacı Üniversitenin dahi varlık ve görevini
ilgilendirir nitelikte görüldüğünden ve özellikle Hacettepe Üniversitesinin
başka yerlerde de fakülte açabilmesi hükme bağlanmış bulunduğundan, davacının
bu dâvayı açmağa yetkili olduğu kabul edilerek eksik görülen bazı bilgi ve
belgelerin davacı rektörlükten istenmesine karar verilmiş ve 5/12/1967 gününde
yapılan toplantıda da eksiklerin tamamlandığı anlaşılmış olmakla işin esasının
incelenmesi oybirliği ile kararlaştırılmıştır.
II-
SÖZLÜ AÇIKLAMA DURUMU :
Anayasa
Mahkemesinin 27/6/1968 gününde yaptığı ve Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye
ihsan Keçecioğlu, Salim Başol, Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai
Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel ve Muhittin Gürün'ün katıldığı
toplantıda, 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 29. maddesi gereğince
davacının sözlü açıklamasının dinlenmesine, îhsan Ecemiş ve Recai Seçkin'in
karşı oyları ile ve oyçokluğu ile karar verilmiştir. Bu karar uyarınca, sözlü
açıklamayı dinlemek üzere Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye İhsan Keçecioğlu,
Salim Başol, A. Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı
Ketenoğlu, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin,
Ahmet Akar, Halit Zarbun ve Muhittin Gürün'ün katıldıkları 8/10/1968 günlü
toplantıda : Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne dinlenme gününün
bildirildiği; Rektörlüğün 26/7/1968 günlü ve 3393 sayılı yazısında, belirttiği
temsilcilerin gelmediği anlaşılmış ve her ne kadar davacı İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü, 4/10/1968 günlü ve 4472 sayılı yazısiyle öğretim üyelerinin yoğun
kaçınılmaz bir sınav çalışması içinde bulunduklarını, temsilcilerin Ankara'ya
gelmelerinin olağanüstü sınav güçlükleri doğuracağını belirterek dinlenmenin
daha sonraki bir güne bırakılmasını istemişse de, 44 sayılı Kanunun 30.
maddesinin açık hükümüne ve davacıya bu maddeye uygun olarak yapılan tebligata
göre dinlemenin başka bir güne bırakılması isteminin reddine ve incelemenin
dosya üzerinde yapılmasına, Başkan Vekili Lûtti Ömerbaş, üyelerden İhsan
Keçecioğlu, Salim Başol, Cclâlettin Kuralmen ve Hakkı Ketenoğlu'nun karşı
oyları ile ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
Üniversitenin
açıklaması :
Mahkememizin
yukarıda değinilen; 27/6/1968 günlü toplantısında aynı konuda Türkiye İşçi
Partisince açılmış bulunan 1967/34 sayılı dâva nedeniyle, 22/4/1962 günlü ve 44
sayılı Kanunun 29. maddesi gereğince, olayda ilgisi bulunduğundan dolayı
Hacettepe üniversitesi Rektörünün sözlü açıklamasının dinlenmesine karar
verilmiş ve 8/10/1968 günlü toplantıda Hacettepe Üniversitesini temsilen gelen
vekil ve rektörün yaptıkları sözlü açıklamalar kısaltılmış olarak aşağıya
alınmıştır.
Hacettepe
Üniversitesi vekilinin sözlü açıklaması özeti :
"892
sayılı Kanunun 1. maddesi, merkezi Ankara'da olmak üzere Hacettepe Üniversitesi
adıyla tüzel kişiliği haiz, özerk bir üniversite kurulduğunu belirtiyor. Bu,
(merkezi Ankara'da olmak üzere) kaydı, memleketin başka yerlerinde de başka
üniversiteler açmaya imkân verdiğinden böyle bir üniversite Anayasa'ya aykırı
olur. Çünkü her üniversite bir özel kanun ile kurulmak gerekir. Bu hükme göre
Hacettepe Üniversitesi, şurada burada ayrı ayrı üniversiteler kurabilecektir;
olmaz böyle şey" diyor, Ege Üniversitesi. Bunda bir ciddiyet görmedim.
Zira bir üniversite kurtulmuştur. Türkçe dilinde bir dediniz mi bu l rakamına
delâlet eder. Merkezi Ankara'da olmak üzere Hacettepe Üniversitesinin
kuruluşunun saiki Hacettepe sadece tıp ve tıp bilimleri ile uğraşan bir fakülte
halinde iken, dahi Diyarbakır'da ve Erzurum'da kollar kurmuş ve yakın bir yer
olmakla birlikte, Etimesgut ilersinde bazı köyleri test ve numune diye alıp
oralarda, sağlık problemleri üzerinde çalışan merkezler tesis etmiş olması idi.
Nitekim Ankara Üniversitesi, Diyarbakır'da bir Veteriner Fakültesi açmıştır;
Ankara üniversitesi Diyarbakır Veteriner Fakültesi, adiyle Adana da bir Ziraat
Fakültesi açmıştır. Ankara Üniversitesi Adana Ziraat Fakültesi, adiyle
Elazığ'da bir Tıp Fakültesini açmıştır; Ankara Üniversitesi Elazığ Tıp
Fakültesi adiyle.
İkinci
bir nokta ve ağırlık noktası, Hacettepe Üniversitesi Kanununun Anayasa ile
belirtilmiş olan Üniversite özerkliğini zedelemekte olduğu iddiasıdır.
Anayasa'nın 120. maddesinde tesbit edilen üniversitelerin ancak devlet eliyle
ve bir kanunla kurulacağı prensibi, beşinci fıkranın koymakta olduğu hükümlerle
tamamlanmak gerekir. Bu fıkraya göre üniversitelerin kuruluşu, işleyişi
organları ve bunların seçimleri görev ve yetkileri, öğretim ve araştırma
faaliyetleri ve bunların denetimleri bir kanunla tesbit edilir. Şu halde nasıl
mahkemeler için konulmuş tedbirler varsa, burada da özerk kuruluşu korumak için
alınmış bir takım tedbirler var.
Hacettepe
Kanununun mevcut Üniversiteler Kanununa nispetle, ona zıt görünen hükmü,
Üniversite organlarında kendini gösteriyor. Üniversite organlarının ortaya
çıkışında kendini gösteriyor. 4936 sayılı Kanunda Üniversite rektörünü bütün
üniversite Fakültelerinin profesörler kurulları bir araya gelmek suretiyle seçer.
12 fakülte bir araya gelir, onların oylaması ile rektör seçilir ve o kurul
dağılır. Hacettepe Üniversitesi Kanunundaki hüküm bundan farklıdır.
Tecrübelerin verdiği ders şudur ki şimdiye kadar, profesörler, öğretim üyeleri,
rektörü hiç denetleyemedi, hiç kontrol edemedi. Rektörler geldi ki inhaları
yapılan ve tâyinleri teklif edilen asistanları bütün rektörlükleri süresince
tâyin etmediler. Bir öğretim, üyesinin Senatoca yapılmış olan herhangi bir
muamele hakkında yazılı olarak müracaat hakkı vardır. Fakat bunun neticesi ne
olacağı hakkında bir müeyyide mevcut değildir. Senatoların rektör üzerinde
herhangi bir sual tevcih etme hakları yoktur. 4936 sayılı Kanun, tatbikatı
içerisinde eksikleri yavaş yavaş belirtmiş olan bir kanundur. Bu nedenle yeni
üniversiteye dinamik bir hüviyet verilmek istendi, öyle ki her zaman bir saat
gibi işlensin; çalışmalarım araştırmalarım daha ileri birmetodla yapsın; olduğu
yerde saymasın, Anayasa "Üniversiteler kendi öğretim üyeleri eliyle
yönetilir." diyor. O halde yönetim, öğretim Üyeleri eliyle, onların
seçeceği organlar marifetiyle yapılmalı, rektörü senato seçmeli ve rektör
senatoya karşı sorumlu olmalıdır. İşte şikâyet edilen ve ödenilen bu hususlar
bu kanunla yeni üniversiteye verilmiş, özlemi duyulan malî muhtariyete imkân
sağlanmıştır.
Öteyandan
rektör ita amiridir; amma ben buna yetişemem diyebilir, muvafık göreceği imza
sahiplerine bu yetkiyi verebilir. Bu İsviçre'den esinlenmek suretiyle alınan
bir sistemdir. Dekanlar fakültelerin amiri itası olmaktan çıkarılmış, binaenaleyh
fakülteler özerkliği ortadan kalkmış gibi bir düşünceyi karşılamak isterim.
Dekanlar fakültelerin başında sadece disiplinler umuru ile ilgili bulunan bir
takım idarî memurlardan ibaret kalmayacaktır. Hacettepe Üniversitesi Kanununun
anlayışı içerisinde dekanlar birinci mesele olan araştırmaların, ihtiyaçları
karşılayacak şekilde ayarlanmasının temini mülahazasının cevabım teşkil eden
insanlar olacaktır. Bunlar böyle hareket edecekler ki araştırmalar nezaketleri
altında yürüyebilsin ve Üniversiteden, dinamizmi ve Fonksuyonel varlığı
içerisinde bir hasıla alınabilsin.
İptal
isteminde, onları yanıltan bir mülâhaza var; zannediyorlar ki Anayasa fakülte
özerkliğini tespit etmiştir. Anayasa, özerk kuruluşlar adı altında
(Üniversiteler) dedikten sonra, aydınlatıcı bir roli var tabiî bu
(Üniversiteler) alt başlığının, bunların. Özerkliğinden bahsediyor. Anayasa
koyucu bir hususu belirtmek istiyorsa bunu sarahaten yazar. Şu halde
Anayasa'nın özerklik vermek istediği üniversitedir.
Rektöre
geniş yetkiler tanınmış olması hususu : Rektöre verilen yetkiler şunlardır:
Yürütme ve ita amirliği, tahakkuk memurlarını, diğer memur ve hizmetlileri
atama, terfilerini ve nakillerini yapma, bundan başka bir yetkisi yok. 4936
sayılı Kanundakilerden ayrı veya tasrih edilmiş olarak Rektöre tanınmış bulunan
bu yetkilerin, 4936 sayılı Kânunda tasrih edilmemiş hususlardan oldukları için
Anayasa'ya aykırılıkları ileri sürülüyor ama, bizim problemimiz Anayasa'ya
aykırılıktır; 4936 sayılı Kanuna aykırılık değil. Burada zannederim bir zühul
var. Böyle bir iddianın ayakta durmasına imkân yok; kanun yapıcı bugün böyle
der; yarın şöyle der; çünkü vakıalara göre ortaya çıkacak ihtiyaçların hukukî
kalıplar içersinde karşılanması zaruridir.
Diğer
taraftan rektörün bu gibi yetkilerle teçhiz edilmiş olması, seçiminin Senatoca
yapılması ne gibi iyilikler getirebilir diye düşünülecek yerde, 4336 sayılı
Kanuna uymadığı için caiz değildir neticesine varılırken bir de Üniversite,
behemehal fakülte ile olur, fakültesiz üniversite düşünülemez deniyor. Fakat
Üniversitesiz fakülte mümkündür. Yani Konya'da hukuk fakültesi kurdum denilirse
bu olur. Bunu kimdiyecek mevcut Üniversiteler Kanununa göre, bunu bir
Üniversite Senatosunun karar altına alması, yahut bir kanunu mahsus çıkması
lâzım.
Üniversitelerimiz
özerk olacaktır. Fakat itiraf edeyim ki bizim fakültelerimiz sanılabileceği
gibi Özerk değildr. Özerk olmalarını temenni ederim, bir ölçüde öyledirler ama,
asıl olmaları gereken hususlarda değillerdir. Hukuk Fakültesi sekreter tayin
edecektir; bu sekreteri inha eder. Tayini rektöre aittir. Doçent tayin edilecek
birisi imtihana girdi, seçildi, beğenildi; tayini Millî Eğitim Bakanlığı yapar,
4936 sayılı kanuna göre, elinizdeki kanun bunları kaldırdı ve Özerk
üniversitede doçentin tayini yetkisini yürütme organını temsil eden Hükümet
uzvuna vermedi. Bu hal 4936 sayılı kanuna aykırı olduğu için bir nev'i yayma
suretiyle Anayasa'ya aykırılık istikametinde gösterilmek isteniyor.
Üniversite
tek tip olmalıdır iddiası var; Bunu bizim kanunumuz muvacehesinde nasıl
karşılamak lâzım' Üniversitenin köy vesaire gibi idarî kuruluşlardan biri gibi
görülmesini Yüksek Mahkemenin içtihadına aykırı bulurum. Çünkü Yüksek Mahkeme
Üniversitenin genel idare içinde yerinin ayrı ve belirli olduğuna hükmetti.
Meçhul bir şey değil, Anayasal değerini nasıl anlaşılması lâzım geleceği
hususunu belirtti. Burada özerkliğin herşeyden önce bir tercih meselesi olduğu
söylendi. Tercih, birden ziyade üzerinde olur, birden ziyade demek, tek tip
olmamak demektir. Tek tip olmalıdır, deniliyor Tek tip şu bakımdan, her
Üniversite özerk olmalı ve bir kanunla kurulmalıdır ve bu özerkliği savunacak
koruyacak siperi saika kanunda gösterilmelidir; bunda mutabıkız ama bunun
dışında hareket serbestisi, yeniliklere, ileriliklere intibak imkânı verilmeyen
bir üniversite ya kötürüm doğar yahut da uzuvlarını hareket ettiremez hale
getirilir. Üniversiteler hakkındaki çeşitlilik bilimsel gelişmenin şartıdır.
Anayasa'nın 120. maddesi, üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri kanunla
düzenlenir, demiştir. 892 sayılı kanunun, 4936 sayılı kanuna nispetle daha
özerk bir kuruluş getirdiği sabit oluyor, zaten maksat da budur. İddia ettiler
ve dediler ki, üniversitelerin hepsi bir biçimde olsun; fakat 4936 sayılı
kanuna aykırı bulunan ve 892 sayılı kanundan önce çıkmış olan kanunlar var. Hal
böyle iken 892 sayılı kanunda buna benzer bir hüküm koymuş olduğu için
Anayasa'nın koyduğu esasa aykırı hareket ediliyor iddiası ortaya atılamaz.
Türkiye'de iki eş üniversite mevcut değildir. Bunlar işleyişlerinde,
davranışlarında, öğrencilerinde ve öğreticilerinde farklıdırlar. Çok güzel bir
tesadüf, şimdi bugünkü Ankara Üniversitesinin Senato davetnamesi ve gündemi, 4.
maddesi tam gün çalışma prensibinin uygulama şekli hakkında fakültelerden gelen
mütalâaları tetkik ediyor. Buna karar verecek Ankara Üniversitesi, İstanbul
üniversitesi de vermek üzere.
Benim
ortaya koymak istediğim Anayasa'ya aykırılığa karşı direnme değil, Anayasa'ya
uygunluğun mevcut olduğunu tespit etmektedir; elimden geldiği kadar izaha
çalıştım."
Hacettepe
Üniversitesi Rektörünün sözlü açıklaması Özeti :
"Türkiye
Üniversiteleri rektörleri muhtelif zamanlarda buluştular; bunların birine
15/8/1968 tarihinde Türkiye Üniversiteleri rektörlerinin hepsi katıldı.
Hükümet, üniversitelerin gerek Hükümetçe, gerek teşriî organca yapılacak işleri
hakkında üniversitelerden müşterek bir talep istiyordu. Bu toplantının sonunda
rektörlerin hepsi. (Üniversitelerin tümünü ilgileyecek hatta 4936 sayılı kanuna
bağlı üniversitelerin hepsini birden kapsayacak bir teklifin bir kuruldan gelmesine
imkân yoktur. Buna Üniversiteler Kanunu manidir, ve her üniversite senatosunun
kendi dileğini doğrudan doğruya Hükümete iletmesi zarureti vardır.
Üniversitelerin ve hattâ 4936 sayılı kanuna tabi üniversitelerin, aynı statüde
reformlarım yapmalarına imkân yoktur.) görüşüne vardılar. Böylece her
üniversitenin. Hükümete reformla ilgili ayrı ayrın kanun teklifinde bulunması
görüşü ile neticelenen bu toplantı bu şekilde dağıldı.
Hacettepe
Üniversitesi Kanunu çıktıktan sonra Üniversitenin bir mütevelli heyetçe idare
edileceği yazıldı. Halbuki kanunumuzda böyle bir şey yok. Rektörünün 16 yıl
süre ile rektör kalacağı hakkında beyanlar ortaya atıldı. Bir çok
üniversitelerde rektör hayatı boyunca rektör kalır. Hacettepe Üniversitesi
Rektörü beş yıl için seçilir ve ondan sonra bir tek yıla mahsus olmak üzere ve
azamî üç defa yenilenebilir.
Şunu
arzetmek isterim ki aradan geçen zaman, başlangıçtaki tahminlerin hilâfına, 892
sayılı kanun hükümlerinin, mevcut üniversiteler mevzuatından daha da ileri
olduğu görüşünü gittikçe kuvvetlendirdi. Meselâ Teknik Üniversite Rektörü kendi
senatosunun temennisini bir kaç defa dile getirdi ve Hacettepe Üniversitesi
mevzuatının kendi üniversitelerine de teşmili hususunda bir arzusu olduğunu
muhtelif zamanlarda ifade etti.
Fakültelerin
muhtariyeti konusu: Hacettepe Üniversitesi Kanununun 9 maddesinde der ki: bu
kanun hükümlerinin kapsamadığı hususlarda 115 sayılı kanunla değiştirilmiş 4936
sayılı Üniversiteler Kanunu ile ek ve tadillerine uyulur. Bir kaç madde dışında
üniversitelerde, fakültelerde öğretim, üyeliği ile ilgili hususlarda, tamamen,
bu maddeye bakarak, Üniversiteler Kanunu hükümleri uygulanacaktır. 4936 sayılı
kanun ve 115 sayılı kanun yeni Anayasa'mızdan evvel çıkmış kanunlardır ve
bunlar idarî makamlara tayini, Milli Eğitim Bakanına bırakmışlardır. Elimizdeki
kanun bu yetkiyi üniversite rektörüne vermektedir.
Fakülteyi
bir birini olarak kabul etmek acaba doğru mudur' Bu gün fakülteyi üniversite
birimi kabul etmek, tutuculuğu ifade edebilir. Nitekim Anayasa'nın ön tasarısında,
üniversitelerle ilgili 143. maddede, üniversitelerin ilmî, idarî ve malî
muhtariyeti, fakültelerin de bu muhtariyet içerisinde özel bir durumları vardır
deniliyordu. Fakat Temsilciler Meclisinde yapılan görüşmeler sırasında maddeye
böyle bir ilâve yapılmamış ve fakülte ismi geçmemiştir. Binaenaleyh Hacettepe
Üniversitesinde diğer üniversitelere nazaran bir muhtariyet eksikliği yoktur.
Aslında diğer üniversitelerde fakültelerin her çeşit akademik tayinleri
asistana kadar, rektör tarafından onanmakta ve diğer hususlarda Üniversite
Senatosunda görüşülmektedir. Gerçi bir iki cümlesinde fakültelerin özerkliği
vardır demliyor fakat kanunun diğer maddelerinde bunu zedeleyici bir çok
müeyyideler var. Buna karşılık Hacettepe Üniversitesinde bu hususlarda fakültelere
verilmiş olan yetki üniversiteden daha az değildir. Bir tek ita amirliği
hususunda değişiklik vardır. Ancak ita amirliği, genel sekretere, fakülte
dekanlarına, enstitü müdürlerine verilebilir dîye bir madde mevcuttur.
Hacettepe Üniversitesinde rektör yalnız bu yetkiyi değil. Millî Eğitim,
Bakanının başka üniversitelerde yetkili olduğu tâyin işlerini enstitü
müdürlerine verebilir. Verince de denetleme imkânı olur. Diğer üniversitelerde
işleyen bir denet organı yoktur."
IV-
METİNLER :
A-
Dâva konusu hükümler:
Davacının
iptalini istediği Hacettepe Üniversitesi Kurulması hakkındaki 892 sayısı
Kanunun hükümleri şöyledir:
"Madde
l- Merkezi Ankara'da olmak üzere (Hacettepe Üniversitesi) adı ile tüzel
kişiliği haiz özerk bir Üniversite kurulmuştur.
"Madde
2- Hacettepe Üniversitesine bağlı ve tüzel kişiliği haiz (Fen ve Sosyal
Bilimler Fakültesi), (Tıp Fakültesi) ve (Sağlık Bilimleri Fakültesi)
kurulmuştur.
Hacettepe
Üniversitesi içinde fakülteler, yüksek okul veya okullar ile enstitüler
açılmasına; bunların birleştirilmesine veya kaldırılmasına Senato karar verir.
Hacettepe
Üniversitesi ile buna bağlı fakültelerin, yüksek okul, okul ve enstitülerin
işleyiş, akademik düzen, yönetim ve denetimini ilgilendiren hususlar Senatoda
hazırlanacak yönetmeliklerle belirtilir,
Bu
madde uyarınca açılacak fakülte, enstitü, okul ve kurumlardan yeni ödenek ve
kadro alınmasını gerektirenler için genel usullere uyulur.
Madde
3- Hacettepe Üniversitesi Senatosu, Rektörün Başkanlığında öğretim görevi
başında bulunan önceki rektörden, fakülte dekanlarından, her fakülte
profesörler kurullarının kendi üyeleri arasından üç yıl için seçeceği ikişer
profesörden ve rektörlüğe bağlı her yüksek okulun müdüründen kurulur.
Madde
4- Hacettepe Üniversitesi Rektörü, Üniversite Senatosu tarafından, Senato
üyeleri arasından beş yıl için seçilir. Dönem süresi biten Rektör üç defadan
fazla olmamak üzere bir yıl süre ile yeniden seçilebilir Rektör, Senato
üyelerinden bir veya ikisini rektör yardımcısı olarak seçer.
Rektör,
işi başında bulunmadığı zaman rektör yardımcılarından veya dekanlardan birini
vekil tâyin eder.
Rektör
Üniversite tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Rektör, Üniversite ve ona bağlı
fakültelerle diğer kurumların yürütme ve ita âmiri olup tahakkuk memurlarım
tâyin eder. Rektör yardımcılarına fakülte dekanlarına, okul ve enstitü
müdürleri ile Üniversite Genel Sekreterlerine uygun göreceği ölçüde ita
amirliği yetkisi verebilir.
Memur
ve hizmetlilerin atama, terfi ve nakilleri Rektör veya görevlendireceği Rektör,
yardımcıları. Dekanlar ve Üniversite ve Üniversite Genel Sekreteri tarafından
yapılır.
Madde
5- Hacettepe Üniversitesine bağlı fakültelerin dekanları. Fakülte Profesörler
Kurulu üyeleri ile, bu fakültelere bağlı yüksek okul müdürlerinin bir arada
yapacakları toplantıda dört yıl için seçilir.
Dönem
süresi biten dekanlar üç defadan fazla olmamak üzere birer yıl süre ile yeniden
seçilebilirler.
Madde
6- Hacettepe Üniversitesi fakülte ve diğer kurumlarına atanmış öğretim üye ve
yardımcıları, Üniversitenin diğer fakülte ve kurumlarındaki kadrolara atanmamış
olsalar bile, buralarda da gerekli öğretim, eğitim ve araştırma hizmetleri ile
görevlendirilebilirler. Fakülte kadrolarına atanmış öğretim üyeleri
yönetmeliklerde belirtilecek esaslara göre yüksek okul, okul veya enstitü
kurullarına katılırlar.
Madde
7- Hacettepe Üniversitesinin inşaat, makine ve tesisatı ile ilgili işlerde 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 135. maddesi ile 2490 sayılı Kanun hükümleri
uygulanmaz. Bu işlerde uygulanacak esaslar Senatoca hazırlanacak bir
yönetmelikle belirtilir.
Madde
8- Aslî görevleri Hacettepe Üniversitesi ve buna bağlı fakülte yüksek okul ve
diğer kurumlarda olan öğretim üyeleri ve öğretini yardımcıları. Senatoca
işbirliğine karar verilen kurumlar dışında başka müesseselerde ek görevle
çalışamazlar ve serbest meslek icra edemezler. Bu madde gereğince Hacettepe
Üniversitesi ile işbirliği yapılmasına karar verilen kurumlardan alman
ücretler, öğretim üyelerinin ve öğretim yardımcılarının bu Üniversiteden
alacakları Üniversite tazminatlarına halel getirmez. Hacettepe Üniversitesi
kadrolarına ek görevle tâyin edilen ve hariçten resmî veya özel bir işi
bulunmayan üniversite mensubu öğretim üyelerinin aslî görevleri dolayısiyle
almakta olduktan Üniversite tazminatlarına halel gelmez.
Bu
üniversitede aslî görevi bulunan öğretim üyeleri ve yardımcılarına 7244 sayılı
kanununun 3. maddesi hükmü uygulanmaz.
Madde
9- Bu kanun hükümlerinin kapsamadığı hususlarda 115 sayılı kanunla
değiştirilmiş 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile ek ve tadillerine uyulur.
Madde
10- Başka kanunların işbu kanun hükümleriyle çelişmesi halinde bu kanun
hükümlerine uyulur.
Madde
11- Hacettepe Üniversitesi kuruluş kadroları bağlı (1) ve (2) sayılı
cetvellerde gösterilmiş ve 25/9/1963 tarih, 337 sayılı ve 16/2/1965 tarih, 534
sayılı kanunlarla alınan bağlı (3) sayılı cetvelde yazılı kadrolar kaldırılmıştır.
Madde
12- Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesince yapılan
sözleşmelerden doğan haklar ve borçlar, bu fakülteye ait bilûmum menkul ve
gayrimenkul mallarla alacaklar ve döner sermayeler "Hacettepe
Üniversitesi" ne intikal etmiştir.
Geçici
Madde l- Bu kanuna bağlı (4) sayılı cetvelde gösterilen kadrolar, 1967 malî
yılında kullanılmaz.
Geçici
Madde 2- Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi ile bu
Fakülteye bağlı kurumlarda görevli öğretim üyeleri ve öğretim yardımcıları ile
memur ve hizmetlilerden aylıkları, kadro ve üniversite kurumunun adı
değişmiyenlerin yeniden tayinlerine lüzum olmayıp, aylıkları ve ücretleri
verilmeye devam olunur.
Aylıkları,
kadro unvanları ve Üniversite kurumunun adı uymıyanların atanmalar, bu kanunun
yayımı tarihinden geçerli olmak üzere yapılır ve bunlardan izinli olanlar için
göreve başlama kaydı aranmaz.
Geçici
Madde 3- Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri fakültesine ait
ihalerle ilgili yükümlülükler ile yatırmalar için verilmiş emanet yetkileri
1967 malî yılı için Hacettepe Üniversitesine intikal etmiştir.
Geçici
Madde 4- Hacettepe Üniversitesinin ilk rektörü, geçici 2. madde gereğince
Hacettepe Üniversitesine geçmiş olan Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri
Fakültesi ve bu fakülteye bağlı yüksek okullar öğretim üyelerinin bu kanunun
yayımından itibaren iki hafta içinde bir arada yapacakları bir toplantıda
seçilir.
Geçici
Madde 5- Bu kanunun yayımı tarihini takip eden iki aylık süre içinde, Hacettepe
Üniversitesi Senatosu, Ankara Üniversitesi Senatosunda bu kanunun yayımından
önce üye olup aslî görevleri Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi ile
buna bağlı kurumlarda bulunan profesörlerden kurulur.
Geçici
Madde 6- Bu Üniversitenin her çeşit sarfiyatı Hacettepe Üniversitesi 1967 yılı
Bütçe Kanunu çıkıncaya kadar Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri
Fakültesi 1967 yılı bütçe tertiplerinden bu kanun hükümleri "ereğince
yapılır.
Hacettepe
Üniversitesi 1967 yılı Bütçe Kanununun yayımı tarihine kadar bu kanunun 11.
maddesi uygulanmaz.
Madde
13- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde
14- Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür."
B-
Davacının dayandığı Anayasa hükümleri :
"Madde
112- İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim
esaslarına dayanır.
İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.
Kamu
tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak
kurulur.
Madde
120- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler,
bilimsel ve idarî özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversiteler,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları
eliyle yönetilir ve denetlenir; özel kanuna göre kurulmuş Devlet Üniversiteleri
hakkındaki hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, Üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayın da bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri görev ve yetkileri,
öğretim ve araştırma görevlerinin Üniversite organlarınca denetlenmesi, bu
esaslara göre kanunla düzenlenir.
Siyasî
partilere üye olma yasağı, Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında
uygulanmaz. Ancak, bunlar partilerin genel merkezleri dışında yönetim görevi
alamazlar.
V-
ESASIN İNCELENMESİ:
Dâvaya
ilişkin rapor, dâva dilekçesi, iptali istenilen kanun, hükümleri, iptal
isteminde dayanılan Anayasa hükümleri, bu hükümlerle ilgili gerekçeler, Kurucu
Meclis ve yasama meclisleri tutanakları okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A-
Şekil yönünden aykırılık iddiasının incelenmesi:
Davacı,
dâva konusu kanunun, yasama meclislerinde Anayasa'nın 85. maddesi hükümlerine
aykırı olarak kurulmuş bulunan komisyonlarca görüşülüp kabul edilmiş olduğunu
ileri sürerek, şekil yönünden iptalini istemektedir.
Gerçekten,
dâva konusu kanunun, Güven Partisinin kurulduğu ve Meclis Gurubunun teşekkül
ettiği 12/5/1967 gününden sonra yasama meclislerinde görüşülerek kabul edildiği
ve bunun sonucu olarak da sözü geçen kanun tasarısını Millet Meclisinde ve
Cumhuriyet Senatosunda görüşen komisyonların, siyasî partilerin kuvvetleri
oranlarında katılmaları suretiyle kurulmadığı tutanak dergilerinin
incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Durum
böyle olunca kanun tasarı ve tekliflerinin incelenmesiyle görevli komisyonların
kuruluş biçimindeki sakatlığın, kanunların iptalini gerektirip gerektirmiyeceği
yönü incelenmelidir.
Anayasa'nın
85. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre Meclislerin çalışmalarını içtüzük
hükümlerine uygun olarak yürütmeleri gerekir. O halde kanunların Anayasa'ya
uygunluğunun denetlenmesinde İçtüzük hükümleri de gözönünde tutulmalıdır. Ancak
bundan içtüzüğün herhangi bir hükmüne aykırılığın iptal sebebi sayılacağı
anlamı çıkmaz. Çünkü bu hükümler içerisinde Yasama Meclislerince verilen bir
kararın sıhhati üzerinde etkili olabilecek ve uyulmaması Anayasa'nın 85.
maddesinin ruh ve maksadına aykırı sonuç verecek nitelik taşıyanlar bulunduğu
gibi, bu derecede önemli bulunmayanlar da vardır. Bunlardan birinci bölüme girenlere
iptal sebebi teşkil edeceği, öteki şekil kurallarına uyulmamasının ise iptali
gerektirmeyeceği kabul edilmelidir. Anayasa'da gösterilmeyen ve yalnız
İçtüzüklerde yer alan şekil kuralları arasında bu ayırım yapmak Anayasa'nın
maksadına uygun düşer. Çünkü İçtüzüklerdeki şekil kurallarına aşırı bağlılık
Yasama Meclislerinin çalışmalarını gereksiz yere aksatır ve kanunların şekil
yönünden denetlenmesinden beklenilen amacın dışına çıkar.
Anayasa'da
kimi hallerde kurulması öngörülen karma komisyonlar (Madde 92 ve 94) dışında,
kanun tasarı ve tekliflerinin önce komisyonlarda sonra meclislerin genel
kurullarında inceleneceği hakkında zorunluk koyan bir hüküm yoktur. Gerçi
Anayasa'nın kimi maddelerinde Meclislerin ilgili komisyonlarından söz edilmekte
ise de bunlar, kanun tasarı ve tekliflerinin mutlak surette komisyonlardan
geçirilmesi zorunluğu koyan bir Anayasa kuralı sayılamazlar ve genellikle
Yasama Meclislerinde varlıkları bilinen komisyonlardan, o maddelerde öngörülen
hallere münhasır olmak üzere, ne biçimde yararlanılacağını belirtmekten öteye
bir anlam taşımazlar.
Bu
açıklamadan anlaşılacağı üzere Anayasa'nın kurulmasını emrettiği komisyonlar
dışında kalan komisyonlar birer içtüzük düzenlemesidir.
Öte
yandan bu komisyonların çalışmalarının, kanun tasarı ve tekliflerini
Meclislerin Genel Kurulları adına inceleyerek düşüncelerini bildirmekten başka
bir anlamı ve etkisi olmadığı, sonunda konuya Meclislerin tamamen hâkim
oldukları ve kendi iradelerine göre tam bir serbestlik içinde işi karara
bağladıkları bilinen bir gerçektir. Bir kanun tasarı veya teklifinin bir
komisyonda incelenmesinin veya hiç incelenmemesinin meclis iradesinin gereği
gibi belirmesine engellik edeceğinin düşürülmesi de mümkün değildir.
Cumhuriyet
Senatosu içtüzüğünün 36. maddesinde belirtildiği gibi kimi hallerde Komisyon
çalışmalarından vazgeçilmesi ve konunun doğruca Senato Genel Kurulunda
görüşülerek sonuçlandırılabilmesi de bunu göstermektedir. Çünkü Komisyon
çalışmaları bir Anayasa kuralının gereği bulunsaydı herhangi bir zorunluk yüzünden
dahi bu yoldan vazgeçilmesi mümkün olamazdı.
Bu
sonuca göre birer içtüzük düzenlenmesi olan ve Meclislerce kabul edilen
kanunların sıhhati bakımından da şan bulunmayan komisyonların kuruluşlarına
ilişkin hatalar ve usulsüzlükler, kanunların Anayasa'ya aykırı sayılabilmeleri
için yeter bir sebep değildir.
Davacı
dilekçesinde, bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması kararını;
Anayasa Mahkemesinin, Karma Komisyonun usulsüz olarak kurulduğu gerekçesiyle
iptal ettiğini ileri sürerek dâvasına bu karan dayanak yapmak istemekte ise de,
Mahkememizin söz konusu kararında (E. 1967/22 ve 1967/2 karar. Resmî Gazete'de
25 Ekim 1967) ayrıntılariyle belirtildiği üzere Anayasa ve Yasama Organı,
dokunulmazlığın kaldırılması konusuna özel bir önem vermişlerdir. Anayasa'nın
81. maddesinde yasama dokunulmazlığının kaldırılması konusunda doğrudan doğruya
İçtüzük hükümlerine aykırılığın dahi iptal sebebi olarak ileri sürülebileceği
kabul edilmiş, yasama organı ise, içtüzükle, işin mutlaka önce komisyonlarda
karara bağlanması zorunluğunu koymuştur.
Dokunulmazlığın
kaldırılmasına Genel Kurul karar vermekle beraber bu işi doğrudan doğruya
yapamamakta ve kararın dayanaklarını Karma Komisyon incelemekte ve
hazırlamaktadır. Öte yandan Karma Komisyon kuruluşun yasaya uygun olup
olmayışına göre geçerli olur, ya da olmaz. Genel Kurul ise görüşmelerini Karma
Komisyon kararı üzerinde yapmağa mecbur olduğundan Karma Komisyon kararının
hukukî niteliği elbette ki sonucu etkiliyecektir.
Geçici
Genel Kurul, Karma Komisyon raporunu reddedebilir, ancak bu durum, Karma
Komisyon raporunun, dokunulmazlığın kaldırılmasındaki önemini yok edemez.
Bu
açıklamadan anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesinin sözü geçen karan, yasama
dokunulmazlığı konusuna ilişkin ve o olayda sınırlıdır. Bu nedenle de davacının
şekle ilişkin iddiasına dayanak olacak nitelikte değildir.
Üyelerden
Fazlı Öztan, Avni Givda, Recai Seçkin, Ahmet Akar ve Mustafa Karaoğlu 892
sayılı Kanunda şekil yönünden Anayasa'ya aykırılık bulunmadığı görüşüne
katılmamışlardır.
B-
Esas yönden aykırılık iddiasının incelenmesi :
İncelemede
izlenecek sıra : Davacı, kanunun tümünün iptalini istediğine göre incelemede
kanun maddelerinin sıra ile ele alınması gerekirse de kanunun bazı
hükümlülerine yöneltilmiş belli iddialardan başka, Hacettepe Üniversitesi için,
"Üniversiteler Kanunundan farklı, özel bir kanun çıkarılmasının Anayasa'ya
aykırı düştüğü yolunda genel bir iddia dahi ileri sürülmüş bulunduğuna ve bu
iddia yerinde görülürse maddelerin ayrıca incelenmesi gerekmiyeceğine göre önce
bu yön ele alınmalı ve varılacak sonuca göre maddelere geçilmelidir.
a-
Üniversitelerin tek tip ve genel bir statüye tabi tutulmaları sorunu :
Davacı
bu konuda Anayasa'nın Üniversiteler için 4936 sayılı Üniversiteler Kanununun
sistemini benimsediği ve bunda bir değişiklik yapmak isteseydi bu hususu
belirtmesi gerektiği kanısını ve Anayasa'nın 120. maddesinin ikinci
fıkrasındaki (Özel kanunla kurulmuş bulunan Devlet Üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır) hükmü ile aynı maddenin beşinci fıkrasındaki
(Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev
ve yetkileri, öğretim ve araştırma görevlerinin üniversite organlarınca
denetlenmesi, bu esaslara göre kanunla düzenlenir) ve Anayasa'nın 112.
maddesinin 2. fıkrasındaki (İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür)
hükümlerini ileri sürerek ve il, belediye ve köy kuruluşlarını örnek göstererek
yeni kurulucak her üniversitenin sistem ve rejim hükümleri bakımından genel
üniversiteler Kanununa (Bugün için 4936 sayılı Kanun ile bunun ek ve
tadillerine) bağlı olması gerektiğini iddia etmekte ise de, Anayasa'da, genel
hüküm ve ilkeler dışında, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 120. maddede özel olarak belirtilmiştir. Bunlar arasında
açıkça yer almamış olsa da, tersi de belirtilmediğine göre, 4936 sayılı Kanunun
sistem ve ilkelerinin de Anayasa'ca benimsendiği görüşünün hukukî bir dayanağı
yoktur. Anayasa'dan önce yürürlükte bulunan hükümlerden Anayasa'ca
değiştirilmeyenlerin Anayasal bir nitelik kazandığı anlamına gelecek böyle bir
görüş, hukuka uygun bir görüş sayılamaz.
Bütün
üniversitelerin kuruluş ve işleyişlerinin, kimi kamu kurumları gibi, aynı
hükümlere bağlı olacağı yolunda Anayasa'da bir hüküm bulunmadığı gibi,
davacının iddiasına dayanak yapmak istediği hükümlerden de böyle bir sonuç
çıkarmak mümkün değildir.
Çünkü:
Bir kez Anayasa'nın 120. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan (Üniversiteler,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları
eliyle yönetilir ve denetlenir; öze! kanuna göre kurulmuş Devlet üniversiteleri
hakkındaki hükümler saklıdır.) hükmü, üniversitelerin yönetim ve denetiminin
kimler eliyle yapılacağım göstermekte ve ancak özel kanuna göre kurulmuş Devlet
üniversitelerinin yönetim ve denetiminin kimler tarafından yapılacağına ilişkin
hükümlerin saklı kaldığını belirterek Anayasa'nın yürürlüğe girmesinden önceki
bir durumu fıkranın koyduğu ilkenin dışında bırakmaktadır. Bu hüküm, yeniden
kurulacak üniversitelerin kuruluş ve işleyiş şekli düzenlenirken bunların
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organlar eliyle
yönetilmeleri ve denetlenmeleri ilkesinden vazgeçilebileceği anlamını
taşımadığı gibi, bunun aynı maddenin beşinci fıkrası hükmünce üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri organları, bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
öğretim ve araştırına görevlerinin üniversite organlarınca denetlenmesi
yönlerini düzenlemesi gereken kanunla da bir ilgisi yoktur. Sözü geçen beşinci
fıkrada ise bu konuda düzenlenecek kanunun bütün üniversiteler için uyulması
zorunlu tek tip bir genel kanun olacağına değinilmemiş ancak (bu esaslara göre)
kanunla düzenlenir denilerek Üniversiteler kuruluş ve işleyiş kanunlarının
düzenlenmesinde aynı maddenin daha önceki fıkralarında belirtilen esaslara
uyulması yükümü konulmuştur. Uyulması zorunlu olan bu esaslar ise:
Üniversiteler,
1-
Ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur;
2-
İdarî ve bilimsel özerkliği haiz kamu tüzel kişileridir;
3-
Kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerimden kurulu organları
eliyle yönetilir ve denetlenir.
4-
Üniversite organları ve öğretim üyeleri ve yardımcıları, Üniversite dışındaki
makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
5-
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırmada ve yayımda
bulunabilirler.
6-
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev
ve yetkileri, öğretim ve araştırma görevlerinin Üniversite organlarınca
denetlenmesi bu esaslara göre kanunla düzenlenir.
7-
Siyasî partilerin merkez teşkilâtı dışında görev almamak kaydıyla siyasî
partilere üye olma yasağı, üniversite öğretim üyesi ve yardımcıları hakkında
uygulanamaz.
şeklindedir.
O
halde, bu esaslara aykırı hükümleri kapsamamak şartiyle belli bir üniversitenin
kuruluş ve işleyişinin, o üniversitenin kurulmasını gerektiren sebep ve
şartların özelliklerine göre, kimi yönlerde genel hükümlerden ayrı hükümlere
bağlı tutulması Anayasa'nın 120. maddesine aykırı değildir.
Öte
yandan Anayasa'nın 112. maddesinde (idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür
ve kanunla düzenlenir) hükmü konulmuştur. Ancak Anayasa, üniversiteleri başka
idare kuruluşları ile bir tutmamış ve üniversitelerin kuruluş ve işleyişini ve
diğer yönlerini 120. madde ile özel olarak düzenlemiştir. Bu bakımdan üniversiteler
112. maddenin kapsamı dışındadır. Bu maddede bir bütün olduğu belirtilen
idareden, ayrı nitelikte olan ve idarenin genel kuruluşuna girmeyen
üniversitelerin il, belediye ve köy gibi kamu kuruluşlarıyla bu yönden bir
tutulmaları mümkün değildir.
Bu nedenler
karşısında dava konusu kanunun Anayasa'nın 112. maddesine aykırı olduğu iddiası
da dayanaksız kalmaktadır. Üyelerden İhsan Ecemiş Üniversitelerin Anayasa'nın
112. maddesinin tamamen dışında kaldığı görüşüne katılmamış ise de, dâva konusu
kanunda, davacının iddia ettiği gibi, Anayasa'nın 112. maddesinin (İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür) hükmüne aykırı bir yön bulunmadığı
görüşüne katılmıştır.
b-
Belli hükümlere ilişkin iddialar;
Bu
nitelikteki iddiaların yöneltildiği hükümler, kanunun 1., 2., 3., 4. ve 5.
maddelerinde yer aldığından bu maddelerin ayrı ayrı incelenmesi gerekli
görülmüştür.
1.
Maddenin incelenmesi: Kanunun l inci maddesinde (Merkezi Ankara'da olmak üzere
"Hacettepe Üniversitesi" adı ile tüzel kişiliği haiz, özerk bir
üniversite kurulmuştur.) denilmektedir. Bu hüküm Anayasa'nın 120. maddesinin
üniversitelerin Devlet eliyle ve kanunla kurulacağını ve bilimsel ve idarî
özerkliğe sahip kamu tüzel kişileri olduklarım belirten hükümlerine uyularak
konulmuştur. Davacı, üniversitelerin birer kamu kurumu olduğu ve kamu
kurumlarının çalışma alanlarının, bölge ile değil hizmet konulariyle
sınırlanması gerektiği halde bu madde hükmü arasında yer alan (Merkezi
Ankara'da olmak üzere) sözünden, Hacettepe Üniversitesi'nin başka bölgelerde de
şubeler açabileceğinin ve bütün ülkede her çeşit faaliyette bulunabileceğinin
anlaşıldığını, bu durumun ise, kamu kurumu kavramı ile bağdaşamayacağı gibi
üniversitelerin birer kanunla kurulacağı hakkındaki Anayasa hükmüne de aykırı
düşeceğini iddia etmektedir.
İptali
istenilen hükümlerden davacının iddia ettiği gibi Hacettepe Üniversitesinin
idarî kararla üniversiteler açabileceği anlamını çıkarmak mümkün değildir. Bir
üniversitenin, kanunun verdiği yetkiye dayanarak, kendi bünyesi içinde fakülte,
yüksek okul ve benzeri bilimsel kurumlan kurabilmesinin ise üniversite kurmak
anlamına gelmeyeceği ortadadır.
Bu
çeşit kurumların, hizmet ve yurt gerekleri gözönünde tutularak, Üniversite
merkezi dışında kalan yerlerde dahi açılabilmesi, Anayasa yönünden sonucu değiştirmez.
Kaldı
ki, kanunun Yasama Meclislerinde görüşülmesi sırasında, Üyeler bu hükmün
uygulanmasında, öğretim kuruluşlarının, yurdun bu bakımdan geri kalmış
bölgelerinde açılması gereği üzerinde özellikle durmuşlardır.
Öte
yandan Anayasa, üniversiteleri diğer kamu kurumları ve idareleriyle bir
tutmadığı gibi, kuruluş ve işleyiş yönlerini de kapsamak üzere üniversiteler
için koyduğu 120. madde de bunların çalışma konulan ve hizmet alanları
bakımlarından bağlayıcı bir hüküm getirmemiştir.
2.
Maddenin incelenmesi: Kanunun 2. maddesi şöyledir:
"Madde
2- Hacettepe Üniversitesine bağlı ve tüzel kişiliği haiz "Fen ve Sosyal
Bilimler Fakültesi", "Tıp Fakültesi" ve "Sağlık Bilimleri
Fakültesi" kurulmuştur.
Hacettepe
Üniversitesi içinde fakülteler, yüksek okul veya okullar ile enstitüler
açılmasına, bunların birleştirilmesine veya kaldırılmasına Senato karar verir.
Hacettepe
Üniversitesi ve buna bağlı fakültelerin, yüksek okul, okul ve enstitülerin
işleyiş, akademik düzen, yönetim ve denetimini ilgilendiren hususlar Senatoca
hazırlanacak yönetmeliklerle belirtilir.
Bu
madde uyarınca açılacak fakülte, enstitü, okul ve kurumlardan yeni ödenek vs
kadro alınmasını gerektirenler için genel usullere uyulur."
Bu
hükümden anlaşılacağı üzere kanun, Hacettepe Üniversitesine bağlı fakültelere
özerklik tanımamış yalnız tüzel kişilik tanımıştır.
Davacı
Anayasa'nın 120. maddesiyle üniversiteler için tanınmış olan özerkliğin,
fakültelere de özerklik tanınmasını zorunlu kıldığını çünkü üniversitelerin,
fakültelerden meydana geldiğini, fakültesiz üniversite olamayacağını, halbuki
bir üniversiteye bağlı olmayan fakülteler olabileceğini bu bakımdan 120.
maddenin kabul ettiği idari ve bilimsel üniversite özerkliğinin ancak fakültelere
de özerklik tanınmasıyla gerçekleşebileceğini iddia etmektedir.
Anayasa'nın
üniversiteler konusunda kabul ettiği temel ilke, üniversiteleri, dışarıdan
gelebilecek her çeşit baskı ve müdahaleden korumak ve kendim yönetme ve
denetleme imkânına kavuşturmaktır. Anayasa, 120. maddesinin 1. fıkrasıyla bu
temel ilkeyi idari ve bilimsel özerklik olarak tanımlamış ve kapsamını aynı
maddenin diğer fıkralarında belirttiği bu özerkliği, kurum olarak, üniversiteye
tanımakla yetinmiştir. Üniversiteyi meydana getiren fakültelerin idaresini bir
iç iş olacak kabul etmiş ve fakültelere de üniversite içinde özerklik
tanınmasını zorunlu kılan bir kural koymamıştır. Fakültelerin özerk olup
olmamalarının üniversitelerin özekliği üzerinde bir etkisi olmadığından
fakültelerin idare şekli, Anayasa konusu değil, kanun koyucumun serbestçe
düzenliyebileceği bir yöndür. Anayasa'nın üniversite özerkliği ilkesine aykırı
düşmemek şartıyle, kanun koyucu, fakültelere de özerklik tanıyıp tanımamakta
serbesttir.
İnceleme
konusu 2. maddede yer alan hükümlerden Hacettepe Üniversitesi içinde
fakülteler, yüksek okul ve okullar ile enstitüler açılmasına, bunların
birleştirilmesine ve kaldırılmasının senatonun karar vereceğine ilişkin hükmün
idari kararla bir üniversite kurmak anlamına gelmediği yönü az önce 1. maddenin
incelenmesi sırasında da belirtilmiştir.
2.
maddenin, maddede belirtilen kimi konularda, senatoca yönetmelikler
hazırlanacağına ilişkin üçüncü, fıkrasının ise Anayasa'nın 113. maddesinin
kapsamı içinde bir düzenleme hükmü olduğu şüphesizdir.
Maddenin
son fıkrasında da Anayasa'ya aykırı bir yön yoktur.
3.
maddenin incelenmesi: Kanunun 3. maddesinde Hacettepe Üniversitesi Senatosunun,
rektörün başkanlığında. Öğretim görevi başında bulunan önceki rektörden,
fakülte dekanlarından, her fakülte profesörler kurullarının kendi üyeleri
arasında üç yıl için seçeceği ikişer profesörden ve rektörlüğe bağlı her yüksek
okulunun müdüründen kurulacağı yazılıdır,
Bir
üniversitede senato, en yüksek karar organı ve üniversitenin yönetim ve
denetiminde görevli ve yetkili bir kuruluş olduğuna göre bunun, Anayasa'nın
120. maddesinin ikinci fıkrasına uygun bir biçimde kurulması gerekir. Kanun
koyucu söz konusu fıkra ile Hacettepe Üniversitesi Senatosunun kuruluş biçimini
gösterirken, Anayasa'nın bu ilkesinden ayrılmış değildir.
Çünkü;
sözü geçen fıkraya göre, senatoya üye olabilecekler arasında (Kendileri
tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden) sayılamayacak kimse yoktur.
Üniversite senatosunun kuruluşuna katılanlardan rektörlerle fakülteler
dekanlarının, her fakülte profesörler kurulunca kendi üyeleri arasından
seçilecek profesörlerin bu nitelikleri haiz bulundukları pek açıktır.
Rektörlüğe bağlı yüksek okulların müdürlerine gelince; kanun bu konuda bir
açıklık getirmemiş olmakla birlikte, Anayasa'nın bağlayıcılığı, bunların da bu
sıfatları Anayasa'nın 120. maddesinin esasları içinde kazanabilmelerini zorunlu
kılar. Anayasa'nın bu konudaki ilkesi bakımından önemli olan üniversite öğretim
üyeleri dışından birisine dahi senatoya üye olabilmek hakkının tanınıp
tanınmadığı veya üniversite dışından bir görevlendirme yapılabileceğinin kabul
edilip edilmediğidir. Bu açıdan bakılınca dâva konusu hükümde Anayasa'ya aykırı
bir yön olmadığı sonucuna varılır.
Üyelerden
Celâlettin Kuralmen, Avni Givda, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin ve Ahmet Akar bu
görüşe katılmamışlardır.
4.
maddenin incelenmesi: iptali istenilen 892 sayılı Kanunun 4. maddesi şöyledir :
"Madde
4- Hacettepe Üniversitesi Rektörü, Üniversite Senatosu tarafından, Senato
Üyeleri arasında beş yıl için seçilir. Dönem süresi biten rektör üç defadan
fazla olmamak üzere birer yıl süre ile yeniden seçilebilir. Rektör, Senato
üyelerinden bir veya ikisini rektör yardımcısı olarak seçer.
Rektör,
işi başında bulunmadığı zaman rektör yardımcılarından veya dekanlardan birini
vekil tâyin eder.
Rektör
Üniversite tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Rektör, Üniversite ve ona bağlı
fakültelerle diğer kurumların yürütme ve ita âmiri olup tahakkuk memurlarım
tâyin eder. Rektör yardımcılarına, fakülte dekanlarına okul ve enstitü müdürleri
ile üniversite Genel Sekreterine uygun göreceği ölçüde ita amirliği yetkisi
verebilir.
Memur
ve hizmetlilerin atanma, terfi ve nakilleri Rektör veya görevlendireceği rektör
yardımcıları, dekanlar ve üniversite Genel Sekreteri tartından yapılır,"
Görülüyor
ki bu madde ile üniversite rektörünün seçim biçimi ve süresi hukukî durumu,
görev ve yetkileri düzenlenmiştir.
Davacı
özellikle bu madde üzerinde durmakta ve özet olarak; kanunu rektöre geniş
ölçüde yetkiler tanımakla şahsî bir idare kurmuş olduğunu rektörün doğrudan
doğruya değil de iki dereceli bir seçimle seçilmiş bulunduğunu, rektörlük
süresinin çok uzun olduğunu ileri sürmekte ve bu hükümlerin Anayasa'nın 120.
maddesiyle teminat altına alınmış bulunan kollegiyal sisteme aykırı düştüğünü
iddia etmektedir.
Şu
yönün bir kez daha belirtilmesinde yarar vardır : Anayasa, 4936 sayılı
Üniversiteler kanunuyla ek ve tadillerinin, üniversitelerin kuruluş ve
işleyişini düzenleyen hükümlerini, bu hükümlerin dayandığı genel ilkeleri
benimsemiş, bunların değişmezliğini veya yeniden kurulacak üniversitelerin de
bu hükümlere bağlı olacağın kabul etmiş değildir. Anayasa'nın 120. maddesinin
kapsamı, yukarıda açıklanmıştır. Bir üniversiteyi kurarken veya üniversitelerle
ilgili bir düzenleme yaparken kanun koyucuyu bağlayan hükümler ve ilkeler
bunlardır. O halde dâva konusu kanunun Anayasa'ya aykırılığı yönünden yapılan
incelemede 4936 sayılı kanunun ölçü olarak kullanılması ya da gözönünde
tutulması söz konusu olamaz.
Anayasa'da
rektörün seçim biçimini belli esaslara bağlayan özel bir hüküm yoktur. O halde
üniversitenin yönetim ve denetiminde en yüksek yürütme yetkisine sahip olan
rektörün seçiminde de Anayasa'nın 120. maddesinin 2. fıkrası hükmüne uyulması
zorunluğu vardır. Bu fıkraya göre ise rektör, öğretim üyelerinden olmalı ve
üniversitece seçilmiş bulunmalıdır. Bu seçimin tek ya da iki dereceli olması
yönünü belirtmek ise, kanun koyucunun takdirine kalmıştır. Rektörün seçiminde
uygulanacak seçim biçimi bakımından tek dereceli veya iki dereceli seçim
şekillerinden her birinin ötekine bakarak yararlı ve sakıncalı yanları
bulunduğu ileri sürülebilirse de Anayasa hüküm ve ilkelerine aykırılık söz
konusu değildir.
Rektörlük
görevinin süresi, Anayasa'da belirtilmediğine göre bu yönün düzenlenmesi yasa
koyucunun yetkisi içindedir. Bu bakımdan dâva konusu madde ile beş yıllık bir
süre kabul edilmiş olması sakıncalı sayılamıyacağı gibi, dönem süresi biten
rektörün, üçten çok olmamak üzere, birer yıl süre ile yeniden seçilebilmesinde
de Anayasa'ya bir aykırılık yoktur.
Rektöre
tanınan yetkilerin Anayasa'nın 120. maddesinin ruhuna aykırı düşen kişisel bir
idare sistemi yarattığı yönüne gelince : Davacı bu yoldaki iddiasında özellikle
4936 sayılı Kanunun bu konudaki hükümlerine ve Anayasa'nın 120. maddesiyle
üniversitelerin idaresinde kollegiyal bir sistem kabul edilmiş olduğu görüşüne
dayanmaktadır.
Daha
önce de belirtildiği üzere, 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu hükümlerine
aykırılık bir iptal nedeni sayılamayacağı gibi, iptali istenilen hükmün,
Anayasa'nın üniversitelerin idaresi konusundaki hükümleriyle ve temel
ilkeleriyle bağdaşmayan bir yönü de yoktur. Çünkü; rektörlüğün veya üniversite
organlarından başka birinin görev ve yetkisinin genişliği ya da darlığı başka
bir deyimle, üniversite hizmetlerinin gerektirdiği tüm görev ve yetkilerin
üniversitenin çeşitli hizmet, yönetim ve denetim organları arasında dağılım
yönleri dahi, bu yönler Anayasa'da ayrı ve özel olarak düzenlenmiş
bulunmadığına göre, üniversitelerin kuruluş ve işleyişlerinin, organlarının ve
bunların görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğine dair 120. maddenin
beşinci fıkrasının kapsamı içinde kalmaktadır. Bu fıkra hükmüne göre ise bu yön
düzenlenirken gözönünde tutulacak esaslar (Bu esaslara göre) sözü ile değinilen
ve aynı maddenin daha önceki fıkralarında belirtilmiş olan esaslardan
ibarettir.
İptali
istenilen 4. maddenin rektöre tanıdığı görev ve yetkiler arasında (Bu esaslara)
aykırı bir hüküm bulunmamaktadır. Gerçekten; rektörün Üniversite tüzel
kişiliğinin temsilcisi olması gayet tabiidir. Memur ve hizmetlilerin atanma,
terfi ve nakilleri yetkisinin rektöre veya onun görevlendireceği rektör
yardımcılarına, dekanlara veya üniversite genel sekreterine tanınmasında da söz
konusu esaslarla bağdaşmayan bir yön yoktur.
Davacının
özellikle üzerinde durduğu rektörün, üniversiteye bağlı fakültelerle diğer
kurumların yürütme ve ita âmiri olmasına ve bu yetkiyi uygun göreceği ölçüde
yardımcılarına, fakülte dekanlarına, okul ve enstitü müdürleriyle üniversite
genel sekreterine verebilmesine ilişkin hükme gelince : Bir kez şu yön
gözönünde tutulmalıdır ki Anayasa, fakülte özerkliğini, Temel ilke olarak kabul
etmediğine göre kanun koyucu, fakültelerin idaresinde kendi yapılan içinde
özerklik veya merkezden yönetim sistemlerinden birini seçebilecektir. Nitekim
kanun koyucunun Hacettepe Üniversitesini kurarken, fakülteler için özerklik
sistemini değil yetki genişliğine dayanan bir merkezden yönetim sistemim
benimsediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki kanun, fakültelerin idareleriyle ilgili
konularda tek başına karar alma, başka bir deyimle onları yönetme yetkisi
değil, onların, kararlarını yürütme görevini rektöre tanımıştır.
Unutulmamalıdır ki dâva konusu kanunun 9. maddesinde, bu kanun hükümlerinin
kapsamadığı hususlarda, 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile ek ve tadillerine
uyulacağı belirtilmiş bulunmaktadır. Sözü gecen kanunda ise, üniversitenin ve
fakültelerin karar organları gösterilmiştir. Bu bakımdan kanun koyucunun,
rektöre yürütme ve ita amirliği görevini vermekle, fakültelerin yönetimini
tamamen rektöre bırakdığını ve böylece 120. maddenin ruhuna aykırı, kişisel
sistemde bir yönetim kurduğunu kabul etmek mümkün değildir.
Üyelerden
Avni Givda, Recai Seçkin ve Ahmet Akar bu görüşlerin, maddenin birinci
fıkrasında, üyelerden Recai Seçkin ayrıca 3 .ve sonuncu fıkralarına ilişkin
bölümlerine katılmamışlardır.
5.
MADDENİN İNCELENMESİ :
"Madde
5- Hacettepe Üniversitesine bağlı fakültelerin dekanları Fakülte Profesörler
Kurulu üyeleri ile bu fakültelere bağlı yüksek okul müdürlerinin bir arada
yapacakları toplantıda dört yıl için seçilir.
Dönem
süresi biten dekanlar üç defadan fazla olmamak üzere birer yıl süre ile yeniden
seçilebilirler."
Kanunun
5. maddesinde, Hacettepe Üniversitesine bağlı fakülteler dekanlarının o
fakültenin profesörler kurulu üyeleri ile fakülteye bağlı yüksek okullar
müdürlerinin birlikte yapacakları toplantıda 4 yıl için seçileceği ve dönem
süresi biten bir dekanın üçten çok olmamak üzere birer yıl süre ile yeniden
seçilebileceği kabul edilmiştir.
Dekanların
seçimlerine ilişkin bu hüküm, Anayasa'nın 120. maddesinin ikinci fıkrasının,
üniversitelerin kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu
organlar eliyle yönetilir ve denetlenir, hükmüne aykırı bir yönü yoktur. Gerçi
söz konusu maddede, dekanın öğretim üyeleri arasından seçileceği açıkça
belirtilmiş değildir. Ancak bunun aksine delalet eden ve imkân veren bir hükmün
maddede yer almaması ve Anayasa'nın sözü geçen temel ilkesi gözönünde
tutulursa, maddenin bu esasa uymayan bir uygulamaya dahi elverişli olduğu
düşünülemez.
C -
Kanunun geri kalan maddelerine gelince: Bu maddelerin, Anayasa'ya aykırılığı
konusunda ayrı ayrı ve belirli bir iddia ileri sürülmüş değilse de davacı
kanunun tümünün iptali isteminde bulunduğundan bu maddelerin hükümleri arasında
Anayasa'ya aykırı bir yön bulunup bulunmadığının dahi incelenmesi zorunluğu
doğmuştur.
Davacının
iddialarına doğrudan doğruya yönelttiği belli hükümler dışında kalan maddeleri
kapsamak üzere kanunun tümünün iptalini istemesi, Anayasa'ya göre
üniversitelerin tek tip olmaları ve genel bir statüye tabi bulunmaları
gerektiği, 892 sayılı Kanunun ise bu ilkenin dışına çıktığı yolundaki görüş ve
düşünüşe dayanmaktadır. Üniversitelerin tek tip bir statüye tabi olmalarım
zorunlu kılan bir Anayasa hükmü veya ilkesi bulunmadığı ve 892 sayılı Kanunun
bazı hususları üniversiteler hakkındaki kanundan farklı olarak düzenlenmiş
bulunmasının da Anayasa'ya aykırı olmadığı yukarıda açıklanmıştır. Özetle:
Kanunun geri kalan hükümleri arasında Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmadığı
gibi, bunların bazı hususlarda üniversiteler kanunundan farklı olmalarında da
Anayasa'ya bir aykırılık yoktur.
SONUÇ
:
1-
892 sayılı Kanunun şekil yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına üyelerden Fazlı
Öztan, Avni Givda, Recai Seçkin, Ahmet Akar ve Mustafa Karaoğlu'nun karşı
oylariyle ve oyçokluğu ile,
2-
a) 892 sayılı Kanunun 1. ve 2. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına
oybirliğiyle,
b)
Aynı kanunun 3. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına üyelerden Celâlettin
Kuralmen, Avni Givda, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin ve Ahmet Akar'ın karşı oylan
ile ve oyçokluğu ile;
c)
Aynı kanunun 4. maddesinin;
birinci
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına üyelerden Avni Givda, Recai Seçkin ve
Ahmet Akar'ın karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
Üçüncü
ve sonuncu fıkralarının Anayasa'ya aykırı olmadığına üyelerden Recai Seçkin'in
karşı oyu ile ve oyçokluğuyle;
3-
892 sayılı Kanunun öteki hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına
oybirliğiyle;
3/12/1968
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Mustafa
Karaoğlu
|
KARŞI
OY YAZISI
I-
Hacettepe Üniversitesi Kurulması hakkındaki 4/7/1967 günlü ve 892 sayılı
Kanunun şekil yönünden Anayasa'ya aykırılığı sorunu:
Davacı,
892 sayılı Kanunun Yasama meclislerinde Anayasa'nın 85. maddesi hükümlerine
aykırı olarak kurulmuş komisyonlarca görüşülüp kabul edildiğine ve şu duruma
göre kanunun şekil yönünden iptalinin gerektiğini ileri sürmektedir. 892 sayılı
Kanuna ilişkin tasarıyı inceleyip görüşen yasama meclisleri komisyonlarının
Anayasa'nın 85. maddesine aykırı olarak kurulduğu bu dâva sonunda verilen E.
1967/32-K. 1968/57 sayılı ve 3/12/1968 günlü kararda da kabul edilmiştir. Onun
için bu konuda başkaca açıklama yapmak gereksizdir. Ancak, çoğunluk,
komisyonların bir içtüzük düzenlemesi olduğu, meclislerce kabul edilen
kanunların sıhhati bakımından şart bulunmadığı ve bunların kuruluşlarına
ilişkin hataların ve usulsüzlüklerin kanunların Anayasaya aykırı sayılmalarını
gerektirmediği görüşünü ileri sürdüğünden yasama meclisleri komisyonlarının
yasama işlemlerindeki yerleri ve etkileri üzerinde durulmasında zorunluk
vardır.
Anayasanın
her kanun tasarı veya teklifinin mutlaka bir komisyon incelemesinden geçmesi
gerektiği yolunda bir kuralı doğrudan koyun hükmü yoktur. Ancak iki durumda:
Millet Meclisinin Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemesi halinde;
birde bütçe tasarılarının incelemesinde karma komisyon kurulacağı açıkça
belirtilmektedir. (Anayasa: Madde 92 ve 94) Bununla birlikte yasama
meclislerdin komisyonlar bulunacağına ve kanun tasarı ve tekliflerinin bu
komisyonlarda görüşüleceğine işaret eden dolaylı hükümler Anayasada yer
almıştır. Söz gelimi, 91. maddenin ikinci ve 92. maddenin beşinci fıkralarında
"her iki meclisin ilgili komisyonları"ndan ve yeni 92. maddenin onucu
fıkrasında Cumhuriyet Senatosunun kendisine gönderilen bir metni "Millet
Meclisi komisyonlarında ve genel kurulundaki görüşme süresini aşmayan bir süre
içinde" karara bağlayacağından söz edilmektedir.
Dikkat
edilirse görülür ki Anayasa. ancak kanun tasarı ve tekliflerinin her iki
meclisin bir karma komisyonunda incelemesini gerekli kıldığı hallerde bunların
kurulması biçimini içtüzüklere bırakmayarak kendisi düzenlemiş; bir de kanun
teklifi getiren Türkiye büyük millet Meclisi Üyelerinin mensubu olmadıkları
meclisin komisyonları karşısındaki durumlarının düzenlenmesini yine içtüzüklere
bırakmayarak kendisi hükme bağlamıştır. Her iki meclisin ayrı ayrı kuracakları
komisyonlar Cumhuriyet senatosu ve Millet Meclisi arasında anlaşmazlık konusu
olamayacağından Anayasa'nın bunlar üzerinde durmaması tabii görmek gerekir.
Öteden beri komisyonların yasama Meclislerinin bölünmez parçaları oluşu ve
bunların çalışmalarını yasama işlerinin tabii ve zorunlu ver evresini teşkil
edegelmesi karşısında Anayasa koyucudan bu konuda açık ve kesin bir buyruğun
beklenmesi yerinde olmaz. Yukarda da değinildiği üzere konuya dolaylı olarak
dokunulmuştur ve dolaylı hükümler yasama meclisleri komisyonlarına ve kanun
tasarı ve tekliflerinin bu komisyonlarda görüşülmesi usulüne bir Anayasa
müessesi niteliğine vermeğe yemektedir.
Öte
yandan Anayasa, Türkiye Büyük millet Meclisinin ve meclislerinin çalışmalarını
kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümlerine göre yürütmeleri kuralını da koymuştur.
(Madde 85/1) Yasama meclislerinin içtüzüklerinde komisyonlara, komisyon
çalışmaların, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonları havalesine ve
buralarda görüşülmelerine ilişkin düzenlemelere önemle yer verilmektedir.
Yukarıdan
beri kısaca değinilen hususlar göz önünde tutulursa yetkili komisyonlardan
geçmeksizin veya usulüne kurulmamış yahut bünyesi Anayasa'ya aykırı bir
komisyondan geçerek kabul edilmiş kanun tasarının, iptal nedeni olacak bir
şekil eksikliği ile malul sayılması gerektiği sonucuna varılır.
Şu
duruma göre 892 sayılı Kanun şekil yönünden Anayasa'ya aykırıdır ve bu nedenle
iptali gerekir.
II-
892 sayılı Kanunun esas yönünden Anayasa'ya aykırılığı sorunu : l- 892 sayılı
Kanunun 3. maddesi:
892
sayılı Kanunun 3. maddesine göre Hacettepe Üniversitesi Senatosu Rektörün
Başkanlığında öğretim görevi başında bulunan önceki rektörden, fakülte
dekanlarından, her fakültedeki profesörler kurulunun kendi üyeleri arasından
seçeceği ikişer profesörden ve rektörlüğe bağlı her yüksek okulun müdüründen kurulur.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasa'sının 120. maddesi, ikinci fıkrası ile, üniversitelerin,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları
eliyle yönetileceği ve denetleneceği kuralını koymuştur. Üniversite Senatosunun
bünyesi içinde "seçilmiş yetkili öğretim üyesi" niteliğinde
bulunmayan kimselerin yer alabilmesi bu kurula aykırı düşer. Oysa Hacettepe
Üniversitesi Senatosuna doğrudan doğruya üye olarak girmeleri öngörülen yüksek
okul müdürlerinin öğretim üyeleri arasından seçimle iş başına getirilmelerini
sağlayacak bir hüküm ne 892 sayılı Kanunda, ne de bu yasanın kapsamı dışında
kalan hususlar için 9. maddesiyle göndermede bulunduğu 28/10/1960 günlü ve 115
sayılı Kanunla değiştirilmiş 4936 sayılı Üniversiteler Kanununda yoktur. Yüksek
okul müdürlerinin görevlendirilme biçiminin daha çok 892 sayılı Yasanın 2.
maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yönetmeliklerle düzenleneceği
anlaşılmaktadır. Şu durum ise yüksek okul müdürlerinin atanma ile de işbaşına
gelmelerine elverişlidir ve yüksek okul sayısı arttıkça Senatoda seçim değil
atanma yoliyle gelmiş kimselerin çoğunluğu alması olasılığı ve tehlikesi bile
vardır.
892
sayılı Kanunun 3. maddesi bu bakımdan Anayasa'nın hem 120. maddesine hem de 2.
maddesindeki Cumhuriyetin niteliklerinden "demokratik devlet"
ilkesine aykırıdır; iptali gerekir.
Kararda,
yüksek okul müdürlerinin sıfatları Anayasa'nın 120. maddesinin esasları içinde
kazanmalarının Anayasa'nın bağlayıcılığının bir gereği olduğu belirtilmiştir.
Bu görüş gerekçe değil ancak bir temenni ve ümit anlatımı olabilir; o
niteliğiyle de tartışma konusu edilmesine yer yoktur.
2-
892 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrası:
892
sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasında Hacettepe Üniversitesi
Rektörünün Üniversite Senatosunca seçilmesi öngörülmüştür.
Anayasa'nın
120. maddesinin ikinci fıkrasının getirdiği kurala ve 2. maddesindeki
"demokratik devlet" ilkesine göre rektörün, üniversite öğretim
üyelerinin tümü tarafından ve doğrudan doğruya seçilmesi gerekir. Yukarıda
görüldüğü üzere Hacettepe Üniversitesi Senatosuna yalnızca önceki rektör
Fakülte dekanları, her fakülteden iki profesör ve yüksek okulların müdürleri
katılabilecektir. Şu duruma göre işlemde iki dereceli seçim niteliği de vardır.
Kamu yaran bakımından kesin ve kaçınılmaz bir zorunluk bulunmadıkça iki
dereceli seçim ise "demokratik devlet" ilkesinin uyuşabileceği bir
düzen değildir.
892
sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrası bu bakımdan Anayasa'nın 120.
maddesine ve 2. maddesindeki "demokratik" "devlet" ilkesine
aykırıdır; iptali gerekir.
III-
SONUÇ:
1967/32-1968/57
sayılı ve 3/12/1968 günlü karara yukarıda I. ve II. bölümlerde belirtilen
nedenlerle ve o kapsam içinde karşıyız.
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Sayın
Avni Givda ve Ahmet Akar'ın karşı oy yazısının 1. bendindeki görüşe
katılıyorum.
Sayın
Avni Givda ve Ahmet Akar'ın karşı oy yazılarının 892 sayılı Kanunun 3 üncü
maddesinin Anayasa'ya aykırılığına ilişkin olan kısmına katılıyoruz.
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Sayın
Avni Givda ve Ahmet Akar'ın yukarıda açıklanan karşı oylarının birinci
paragrafında belirtilen kanunun şekil yönünden Anayasa'nın 85 inci maddesinin
açık hükmüne aykırı olduğu ve bu nedenle iptali gerektiği yolundaki düşünceye
katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
A)
Yasama meclisleri komisyonlarının kuruluşlarındaki bozukluk sorunu:
Davacı
dâva konusu yasanın yasama meclislerinde Anayasa'nın 85. maddesi hükümlerine
aykırı kurulmuş bulunan komisyonlarca görüşülüp kabul edilmiş olduğunu ileri
sürmüş ve yasanın tümünün bu yönden iptalini istemiştir. Mahkemenin çoğunluğu,
yasaların komisyonlardan geçirilerek kabul edilmiş olmasının Anayasa'nın
buyruklarından bulunmadığı ilkesini benimseyerek sözü edilen komisyonların
kurulmasındaki yolsuzluğun yasanın iptalini gerektirmeyeceği sonucuna
varmıştır. Bu görüş aşağıda yazılı nedenlerden ötürü doğru değildir ve
Anayasa'nın 85. maddesine uygun olarak siyasal partilerin güçleri oranında
katılmaları ile kurulmuş olmayan komisyonlarca incelenmiş bulunan tasarının
geçerli olarak yasalaşması düşünülemez; böyle bir yasanın iptali gerekir:
a)
Yasama meclislerinde tasarı veya tekliflerin komisyonların incelenmesinden
sonra meclislerin genel kurullarında görüşülmesi genel kurulların onlar
üzerinde daha doğru ve daha yerinde kararlara varmasını sağlayan ve Meclis
çalışmalarını hızlandırarak bu çalışmaların verimini arttıran çok önemli bir
tedbir olduğu için gerek batı demokrasilerinde gerekse ülkemizde bu tedbir
benimsenmiştir.
Yasama
komisyonlarının teklif ve tasarılar üzerindeki çalışmaları Genel Kurul
çalışmaları için hazırlık çalışmaları niteliğindedir. Ancak, bugün gerek bizde,
gerekse batı demokrasilerinde komisyon çalışmaları yasama meclisleri
çalışmalarının, ilke olarak, vaz geçilemeyen bir evresidir. Gerçekten,
tasarıların veya tekliflerin uzmanlardan kurulu ve sayısı sınırlı bir kurulca
incelendikten sonra genel kurulda görüşülmesi, onlar üzerinde genel kurulca
daha iyi ve daha doğru sonuçlara varılmasını sağlayan güzel ve etkili bir
yoldur. Bundan ötürü, komisyon çalışmalarının etkisine ilişkin olarak E.
1964/26, K. 1966/1 sayılı ve 13/1/1966 günlü kararımızda benimsenen ilke
doğrudur. Bu ilkeye göre, bir tasarı veya teklifin yetkili komisyonlardan
geçmeksizin veya usulünce kurulmamış bir komisyondan geçerek kabul edilmiş
bulunması, o yasanın iptalini gerektirecek bir biçim eksikliği ile ortaya çıkmış
olması demektir. (Anayasa Mahkemesi Kararları Dergisi, Sayı 4, S. 21).
Anayasa'mızın
91. ve 92. maddelerinde komisyon kurulmasının ve komisyon çalışmalarının
öngörülmesi ve 94. maddesinde özel nitelikte kurulmuş bir komisyonun
çalışmasının zorunlu sayılması, Anayasa koyucunun ilke olarak komisyon
çalışmalarını benimsediğini ve komisyonlarla ilgili olarak koyduğu bu dağınık
hükümlerin bu genel ilkenin uygulanmasından başka bir şey olmadığını
göstermektedir. İçtüzüklerde işlerin komisyonlarda gecikip kalmasını engellemek
amacıyla ve Genel Kurul karariyle komisyon raporu olmaksızın belli bir tasarı
veya teklifin genel kurulda görüşülebilmesi ilkesinin benimsenmiş olması, ancak
ve ancak komisyonların çalışmalarından doğacak zararın, bu çalışmaların
yararından üstün olmasını önlemek içindir. Nitekim gerek Millet Meclisi
İçtüzüğünün 36. maddesi hükmünden anlaşılan durum budur. Gerçekten (Tasarı ve
tekliflerin komisyonlarca neticelendirme zamanı) başlıklı Senato İçtüzüğünün
36. maddesinde (Komisyonlar kendilerine havale edilen tasan ve teklifleri
Millet Meclisi Komisyonlarında o tasarı ve tekliflerin görüşülmesi için geçen
zamana eşit bir süre içinde sonuçlandırılıp genel kurula göndermekle
yükümlüdür. Şu kadar ki bu süre, bir buçuk ayı geçemez. Bir tasarı veya teklif
yukarı fıkrada yazılı süre içinde sonuçlandırılmadığı takdirde Hükümet veya
teklif sahibi, bunların doğrudan doğruya gündeme alınmasını genel kuruldan
isteyebilir.) Millet Meclisi İçtüzüğünün yine 36. maddesinde (Encümenlere
muhavvel bir lâyiha veya teklif, havalesi gününden nihayet bir buçuk ay içinde
heyeti umumiyeye gönderilmek lâzım gelir. Eğer Encümen bu müddette müzakereyi
neticelendirmezse esbabı mucibesini heyeti umumiyeye bildirir. Aksi takdirde
mezkûr lâyiha veya teklifin doğrudan doğruya ruznameye alınmasını hükümet veya
teklif sahipleri istemek hakkını haizdirler.) denilmektedir. Millet Meclisi
İçtüzüğünün 66. maddesinin yedinci fıkrasında (Reis, gelen lâyihaları ait
oldukları encümenlere re'sen havale ve keyfiyeti zabıt ceridesine ve levhaya derceder.)
ve Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün (Tasarı ve tekliflerin komisyonlara
havalesi) başlıklı 23. maddesinin birinci fıkrasında (C. Senatosu Başkanı,
Millet Meclisi Başkanlığından gelen tasan ve teklifleri ilgili komisyonlara
re'sen havale ve durumu tutanak dergisinde derceder.) hükümleri yer almıştır.
Bundan başka yine C. Senatosu içtüzüğünün (Tasarı veya teklifin C. Senatosuna
gelmesi ve iki defa görüşme) başlıklı 69. maddesinde (C. Senatosunun ilgili
komisyonlarınca incelendikten sonra genel kurula gelen kanun tasarısı veya
teklifleri iki defa görüşülmek suretiyle sonuçlandırılır.) denilmektedir. Bu
hükümlerden kesinlikle ve açık olarak anlaşılıyor ki gerek Millet Meclisinde,
gerekse C. Senatosunda, Genel Kurulun bir tasarının veya teklifin ilgili Meclise
ilk gelişinde komisyon çalışmasına yer olmadığına karar vermek yetkisi yoktur.
Demek ki tasarı veya teklifin Genel Kuruldan önce komisyonlardan geçmesi ve
Genel Kurul görüşmelerin ancak bundan sonra yapılması hukukî bir zorunluktur.
Az önce anılan Meclis ve Senato İçtüzüklerinin 36. maddelerinde öngörülen
koşullar incelendikte görülür ki, komisyon çalışmasından vazgeçilmesi için
tekliflerde teklif sahibi üyenin, tasarılarda Hükümetin istemde bulunması, işin
görevli komisyonda birbuçuk ay kaldığı halde bir karara varılamamış olması ve
bunlardan başka Genel Kurulun ileri sürülen komisyon çalışmasından vazgeçme
istemini uygun görerek bu istemin kabulüne karar vermesi gereklidir. Eğer
komisyon çalışmalarından Meclisin dileğine göre vazgeçmek olanağı bulunsaydı,
bir tasarının ilgili Meclise ilk gelişinde Genel Kurulca komisyonlardan
geçirilmemesinin karar altına alınması ve yine Hükümetin veya teklif sahibinin
istemi üzerine komisyon çalışmasının bir yana bırakılarak işin Genel Kurul
gündemine alınması yolu açık tutulurdu. Bu yolların kapalı olması, komisyon
çalışmalarının yasama çalışmalarında zorunlu bir evre (Safha) olduğunu
göstermektedir.
Anayasa
koyucusunun, tasarı veya tekliflerin genel kurallardan önce, komisyonlardan
geçmesi gerektiğini ve bunların komisyonların incelenmesinden geçirilmesinin
bir yüküm olduğunu, genel ilke olarak açıkça hükme bağlamamış bulunması, bunu
olağan ve kendiliğinden anlaşılan bir durum saymış bulunmasıyla açıklanabilir;
gerçekten gerek Anayasalarda, gerek yasalarda, olağan sayılan ve tereddüt
uyandırması umulmayan yönlerin açıkça hükme bağlanmaması da kuraldır. Gerek
ülkemizde, gerekse yabancı ülkelerde yasama meclislerinin iradesini tam ve
yerinde olarak açıklayabilmesinin kurul olarak komisyon çalışmalarına bağlı
tutulması, iyice benimsenmiş olan ve sürekli olarak uygulanan bir ilkedir.
Demek ki gerek ülkemizdeki, gerekse yabancı ülkelerdeki uygulamalar,
komisyondan geçmeksizin Genel Kurulda görüşülüp kabul edilmiş olan tasan ve
tekliflerde, Meclisin İradesinin tam ve doğru olarak açığa vurulmuş
sayılamıyacağı ilkesine dayanmaktadır. Anayasa hükümlerinin yasama meclislerine
ilişkin yerli ve yabancı gelenekleri ve uygulamalarla benimsenen zorunlukları
gözönünde tutarak Anayasa koyucu tarafından konulmuş bulunduğu düşünülürse,
Anayasa koyucunun Meclis çalışmalarında komisyonları vazgeçilmez birer organ
saydığını daha açıkçası Anayasa koyucunun komisyon çalışmalarını Meclis
çalışmalarının vazgeçilmez bir parçası saydığını kabul etmek, bir zorunluk
olarak ortaya çıkar.
Mahkememiz,
gerek yukarda anılan 66/1 sayılı kararında, gerekse bir milletvekilinin
dokunulmazlığının kaldırılması kararına karşı ileri sürülen iptal istemi
üzerine verdiği 2/8/1967 günlü ve 22/22 sayılı kararda ancak ayrık durumlarda
(İstisna durumlarında) komisyon karan olmaksızın genel kurullarda işin
görüşülebileceği belirmiştir; yoksa 2/8/1967 günlü ikinci kararda, 66/1 sayılı
kararda, benimsenmiş bulunan ilkenin değiştirilmesi düşünmüş değildir.
b)
Yukarıki bentte söz konusu edilen 66/1 sayılı Mahkememiz kararında, Senato
Genel Kurulunun çoğunluğu olmaksızın verilen bir kararla belli bir yasa
tasarısının geçici komisyona yollanmış, Genel Kurulun sonradan ve Anayasa'ya
uygun çoğunlukla verdiği karar sonunda usule uygun olmayarak verilen ilk kararı
onaylamış bulunması durumu vardır ve bu onaylama nedeniyle komisyonun
kurulmasına ilişkin geçersiz karardaki usulsüzlük giderilmiş sayılmıştır. O
kararda söz konusu edilen durum, önceden verilecek yetkinin sonradan verilmiş
bulunması durumudur. Burada ise içtüzük ve özellikle Anayasa'nın öngördüğü
koşullara uygun olarak kurulmuş komisyon yoktur. Halbuki 66/1 No. lu kararın
dayandığı olayda komisyon kuruluşunda herhangi bir usulsüzlük söz konusu
edilmeyip komisyona belli bir işi incelemesi için yetki verilmiş olmasında
yolsuzluk var idi ve böyle bir yolsuzluğun sonradan verilen bir yetki ite
giderilmiş sayılması hukuku uygun görülebilirdi ve görülmüştür.
E)
Senatonun kuruluşunda yüksek okul müdürlerinin üye olarak bulunması sorunu:
Yasa'nın
3. maddesinde Hacettepe Üniversitesine bağlı yüksek okul müdürlerinin yasal üye
olarak Senatoda bulunacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke ise Anayasa'mızın
demokratik Devlet ilkesine ve üniversitelerin kendilerince seçilen yetkili
öğretim üyelerinden kurulu yetkili organları eli ile yönetilip denetleneceğini
buyuran 120. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne aykırıdır. Çünkü dâva konusu
yasanın herhangi bir maddesinde okul müdürlerinin secimle iş başına
getirilecekleri yazılı değildir. Bunun sonucu olarak yüksek okul müdürleri
atanma ile de iş basma getirilebilirler. Bu açıklamalara göre Senatonun
kuruluşuna ilişkin 3. madde hükmü Anayasa'nın az önce anılan hükümlerine
aykırıdır ve iptali gerekir.
C)
Rektörün seçimi sorunu:
Anayasa'mızın
120. maddesinin 2. fıkrası uyarınca üniversite yöneticilerinin üniversite
öğretim üyelerince seçilmesi zorunludur ve yine Anayasa'mızın 2. maddesi,
demokratik devlet ilkesini benimsemiştir. Az önce anılan kuralların gereği
rektörün bütün profesör ve doçentlerden oluşan bir kurulca seçilmesidir.
Rektörün Senatoca seçilmesi yollu hüküm, bütün profesör ve doçentlerin Senatoda
üye olmamaları dolayısiyle az önce anılan ilke ile çatışmaktadır ve seçim iki
dereceli bir seçim niteliğine bürünmektedir. Ortada bir zorunluluk başka
devimle kamu yararından doğan bir zoruluk bulunmadıkça iki dereceli seçim
demokratik ilkeye uygun bir seçim sayılamaz.
Rektörün
Senatoca seçimini haklı göstermek üzere onun seçici kurula karşı gerçekten
sorumlu tutulması ve kendini seçen Senatonun etkili bir denetimi altında
bulundurulması gereği ortaya atılmaktadır. Rektör Senatoca seçilmiş olmasa dahi
yasaya konulacak bir hükümle onu denetlemek yetkisi Senatoya verilebilir ve
Senatonun rektöre karşı vereceği kararlar üzerine rektöre onu seçecek olan
büyük genel kurulda bir itiraz hakkı tanınabilir ve rektörün itirazının yerinde
bulunmaması durumlarında, gerektiğinde, rektörün düşürülmesi için seçici kurula
bir. yetki tanınabilir. Özetlemek gerekirse rektörün Senatoya karşı sorumlu olması
ve Senatoca etkin biçimde denetlenebilmesi için onun Senatoca seçilmiş
bulunması hiç de zorunlu değildir. Bu açıklamalara göre 4. maddenin l.
fıkrasının birinci cümlesi, Anayasa'ya aykırıdır, iptal olunmalıdır.
D)
Rektörün ita ve yürütme âmiri olması sorunu:
Rektörün
üniversitenin bütünü bakımından ita ve yürütme âmiri olması olağandır. Ancak
üniversitenin fakültelere bölünmüş bulunması bakımından fakültelerin gerek
bilimsel gerekse yönetimsel açıdan birer birim sayıldığı açıkça
anlaşılmaktadır. Buna göre fakültelerin kendilerini ilgilendiren konularda
dekanların ita ve yürütme âmiri olması zorunludur. Gerçekten, fakülte işleri
bakımından, dekanın ita âmiri ve yürütme âmiri bulunmaması, bilimsel
çalışmaları köstekliyen ve gelişmeyi önliyen bir etken olur. Anayasa'da
üniversitelerin özerkliği ilkesi benimsenirken üniversite çalışmalarına
yürütmenin herhangi bir biçimde etkili olmaması bu çalışmaların yürütmenin
arzusu dışında gerçekleştirilmesi ve böylelikle bağımsız bilimsel araştırma ve
çalışmaların sağlanması amacı güdülmüştür. Bir fakültenin ve üniversitenin
yapacağı bütün çalışmaların plân ve yıllık programlara bağlı tutulması,
Anayasa'mızın plânlı kalkınmaya ilişkin 41. maddesinin 2. fıkrasile 129.
maddesi uyarınca ilke olarak benimsenmiş bulunmaktadır. Buna göre herhangi bir
fakültenin plân gereklerine aykırı bir davranışını veya plân gereklerine aykırı
bir giderini önlemek üzere bir takım tedbirlerin alınması düşünülebilinirse de
bu tedbirle hiç bir zaman çalışmaları rektörün buyruğu altına koymak biçiminde
bir sınırlandırmayı haklı gösteremez ve böyle bir sınırlandırma kama yararına
dayanmadıktan başka, bilimsel çalışmaları, üniversite içinden seçilmiş bir kişi
dahi olsa, tek bir kişinin iradesine ve etkisine bağlayarak özerklikle
sağlanmak istenen ereğin gerçekleşmemesi gibi büyük bir sakınca doğurur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sına göre Devlet kuruluşu içinde herhangi bir
kişiye aşırı yetki tanınmamış önemli yetkiler bir takım kurullara bırakılmıştır
ve Anayasa'mızın demokratik devlet ilkesi böyle tek kişinin büyük yetkilere
sahip olmasını haklı göstermez. Az önce belirtildiği gibi fakültelerin aşın ve
yersiz gider ve işlemlerine karşı bütün bunları devletin genel plân ve
programları çerçevesi içinde plânlıyarak sınırlandırmak yolu üniversite senatosu
için açık tutulabilir ve böyle bir gider veya işlemin yapılması durumunda
senatonun bunu durdurabileceği hükme bağlanabilir. Bu yola veya benzeri bir
yola gidilecek yerde rektöre bilimsel çalışmaları etkileyebilecek ölçüde aşırı
yetkiler tanınarak üniversitenin özerk biçimde çalışması olanaklarının
kaldırılması Anayasa'nın 120. 2. maddeleri hükümlerine aykırıdır. Bu nedenlerle
4. maddenin 3. fıkrasının 2. ve 3. cümlelerinin iptali gerekir.
SONUÇ
:
Yukarıda
açıklanan nedenlerden ötürü çoğunluk kararının yine yukarıda gösterilen
yönlerine karşıyım.