ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/189
Karar Sayısı : 2025/83
Karar Tarihi : 27/3/2025
R.G.Tarih-Sayı :
26/6/2025-32938
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli
ve 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 45.
maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “istinaf başvurusunun
kısmen veya tümden kabulü hali” yönünden Anayasa’nın 36. maddesine
aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Aylıktan
kesme cezasının iptaline ilişkin kararın istinaf incelemesinde itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 45. maddesi
şöyledir:
“İstinaf:
Madde 45 – (Değişik: 18/6/2014-6545/19 md.)
1. İdare ve vergi mahkemelerinin
kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi,
mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın
tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. (Değişik cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Ancak, konusu otuz bir bin Türk
lirasını geçmeyen; vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı
açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar
kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.
2. İstinaf, temyizin şekil ve
usullerine tabidir. İstinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı
yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı
kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine gönderilir. (Ek cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Bölge idare mahkemesinin 48 inci
maddenin yedinci fıkrası uyarınca verdiği kararlara karşı tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
3. Bölge idare mahkemesi, yaptığı
inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf
başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi
mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir.
4. Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını
hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece
mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi
işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç
duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi
mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe
olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir.
5. Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen
kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya
yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış
olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi
kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Bölge
idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir.
6. Bölge idare mahkemelerinin 46 ncı maddeye göre
temyize açık olmayan kararları kesindir. (Ek cümle:
20/7/2017-7035/6 md.) Bu kararlar, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece
mahkemesine gönderilir ve bu mahkemelerce yedi gün içinde tebliğe çıkarılır.
7. İstinaf başvurusuna konu edilen kararı veren ya da
karara katılan hâkim, aynı davanın istinaf yoluyla bölge idare mahkemesince
incelenmesinde bulunamaz.
8. İvedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istinaf
yoluna başvurulamaz.”
B. İlgili Görülen Kanun
Hükmü
Kanun’un 46. maddesi şöyledir:
“Temyiz:
Madde 46 – (Değişik: 18/6/2014-6545/20 md.)
Danıştay dava dairelerinin nihai
kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında
verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda,
kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir:
a) Düzenleyici işlemlere karşı açılan iptal davaları.
b) (İptal bent: Anayasa Mahkemesinin
26/7/2023 tarihli ve E.:2023/36 K.:2023/142 sayılı Kararı ile) (Yeniden Düzenleme:28/7/2024-7524/53 md.) Konusu dokuz yüz yirmi bin Türk lirasını aşan; vergi
davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalar.
c) (Ek:28/7/2024-7524/53 md.) Konusu iki yüz yetmiş bin Türk
lirasını aşıp dokuz yüz yirmi bin Türk lirasını aşmayan; vergi davaları, tam
yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan ve istinaf kanun yolu
incelemesinde kaldırma kararı üzerine yeniden karar verilen davalar.
d) Belli bir meslekten, kamu
görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemlere
karşı açılan iptal davaları.
e) Belli bir ticari faaliyetin icrasını süresiz veya otuz
gün yahut daha uzun süreyle engelleyen işlemlere karşı açılan iptal davaları.
f) Müşterek kararnameyle yapılan atama, naklen atama ve
görevden alma işlemleri ile daire başkanı ve daha üst düzey kamu görevlilerinin
atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri hakkında açılan iptal davaları.
g) İmar planları, parselasyon işlemlerinden kaynaklanan
davalar.
h) Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ve Kültür
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunca itiraz üzerine verilen kararlar ile
18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun uygulanmasından doğan
davalar.
ı) Maden, taşocakları, orman, jeotermal kaynaklar ve
doğal mineralli sular ile ilgili mevzuatın uygulanmasına ilişkin işlemlere
karşı açılan davalar.
i) Ülke çapında uygulanan öğrenim ya da bir meslek veya
sanatın icrası veyahut kamu hizmetine giriş amacıyla yapılan sınavlar hakkında
açılan davalar.
j) Liman, kruvaziyer limanı, yat
limanı, marina, iskele, rıhtım, akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı boru hattı gibi kıyı
tesislerine işletme izni verilmesine ilişkin mevzuatın uygulanmasından doğan davalar.
k) 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun
uygulanmasından ve 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Yap-İşlet Modeli ile
Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji
Satışının Düzenlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan davalar.
l) 6/6/1985 tarihli ve 3218 sayılı
Serbest Bölgeler Kanununun uygulanmasından doğan davalar.
m) 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun uygulanmasından doğan davalar.
n) Düzenleyici ve denetleyici
kurullar tarafından görevli oldukları piyasa veya sektörle ilgili olarak alınan
kararlara karşı açılan davalar.”
II.
İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri gereğince Kadir
ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN,
Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın
katılımlarıyla 4/12/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III.
ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hilal YAZICI
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinde idari yargıda
istinaf kanun yoluna ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan maddede, konusu
otuz bir bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari
işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince
verilen kararlar ile ivedi yargılama usulüne tabi olan davalar hariç idare ve
vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu
öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare
mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna
başvurulabileceği belirtilmiştir.
4. Söz konusu maddenin (3) ve (4) numaralı fıkralarında
ilk derece mahkemelerinin istinaf edilebilir kararlarına karşı yapılan istinaf
başvurusu üzerine, başvurunun esası ile ilgili olarak bölge idare
mahkemelerinin verebileceği kararlara ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
5. Bu çerçevede (3) numaralı fıkrada bölge idare mahkemesinin
yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulması
hâlinde istinaf başvurusunun reddine karar vereceği ve karardaki maddi
yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi aynı kararda yapacağı
hüküm altına alınmıştır.
6. (4) numaralı fıkraya göre ise bölge idare mahkemesi,
ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf
başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir.
Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir.
7. (6) numaralı fıkranın itiraz konusu birinci cümlesinde
bölge idare mahkemelerinin 46. maddeye göre temyize açık olmayan kararlarının
kesin olduğu hükme bağlanmıştır. İtiraz konusu kuralın atıfta bulunduğu 46.
maddede bölge idare mahkemelerinin konu itibarıyla hangi davalardaki
uyuşmazlıkların çözümüne dair verdikleri kararlara karşı temyiz yoluna
gidilebileceği düzenlenmiştir.
8. Bu bağlamda bölge idare mahkemelerinin 46. maddeye
göre temyize açık olmayan kararlarının kesin olduğunu hükme bağlayan kuralda
belirtilen bölge idare mahkemesi kararlarının konu itibarıyla 46. maddede sayılanlar
dışında kalan davalardaki uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle kuralla, istinaf merciinin 46. maddede
sayılmayan uyuşmazlıklar hakkında verdiği kararların kesin olması
öngörülmektedir. Kural “istinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulü hali”
yönünden incelenmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
9. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla bölge
idare mahkemelerinin temyiz yolu açık olmayan kararlarının davayı kesin olarak
sona erdirmesinin öngörüldüğü, bu kapsamda istinaf merciinin istinaf talebinin
kısmen veya tümden kabulüne karar vererek yargılamayı kesin hükümle
neticelendirebildiği, bu durumda kural gereğince anılan kararlara karşı temyiz
yoluna başvurulmasına imkân bulunmadığı, bu yönüyle kuralın derece
mahkemesinden farklı olarak verilmiş yeni karara karşı kanun yoluna başvurma
imkânını ortadan kaldırdığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 36. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
11. Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı organlarına davacı ve
davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme ile güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir (AYM,
E.2017/120, K.2018/33, 28/3/2018, § 17).
12. Anayasa Mahkemesi
kararlarında, Anayasa’nın mahkemelerce verilen hükmün bir başka yargı mercii
tarafından denetlenmesini talep etme hakkını Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen hak arama özgürlüğü kapsamında güvenceye kavuşturduğu kabul
edilmiştir (AYM, E.2018/71, K.2018/118, 27/12/2018, §§ 8-10; E.2020/21,
K.2020/53, 1/10/2020, § 19; E.2022/135, K.2023/30, 16/2/2023, § 17).
13. İtiraz konusu kural, 2577 sayılı Kanun’un 46.
maddesinde sayılan temyiz yolu açık davalar dışında bölge idare mahkemelerince
verilen kararların kesin olduğunu hükme bağlamak suretiyle söz konusu davalara
ilişkin olarak bölge idare mahkemelerinin ilk derece mahkemesi kararını
kaldırıp işin esası hakkında vermiş olduğu kararlara karşı temyiz kanun yolu
hakkı tanımamaktadır. Bu yönüyle kuralın hükmün denetlenmesini talep etme
hakkına yönelik sınırlama getirdiği açıktır (aynı yönde bkz. AYM, E.2022/89,
K.2022/129, 26/10/2022, § 28).
14. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmiştir. Buna göre hükmün denetlenmesini talep
etme hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
15. Bu kapsamda hükmün
denetlenmesini talep etme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin
şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek
şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
16. Esasen temel hak ve
özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk
devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye
alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
17. Anılan Kanun’un 46. maddesinde
hangi davalara ilişkin olarak bölge idare mahkemelerince verilen kararların
temyize tabi olduğu sayma yoluyla belirtilmiştir. Kural ise bölge
idare mahkemelerinin söz konusu maddeye göre temyize açık olan kararları
dışındaki kararlarının kesin olduğunu hükme bağlamaktadır.
18. Kanun koyucu; bölge idare
mahkemelerinin diğer kararları bakımından ise hangilerine karşı temyiz yolunun
açık olduğu, hangilerinin kesin olduğu hususunu ayrıca düzenlemiştir.
19. Kanun’un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında istinaf başvurusunun ilk incelemesi kapsamında verilen
kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir. Anılan maddenin (5)
numaralı fıkrasında ise bölge idare mahkemelerinin, ilk inceleme üzerine
verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya
görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim
tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk
derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili
mahkemeye göndermesine ilişkin kararlarının kesin olduğu hüküm altına
alınmıştır.
20. Buna göre bölge idare
mahkemelerinin görevlerinin neler olduğu, bu görevler kapsamında ne tür
kararlar verileceğinin ilgili kanunlarla düzenlenmiş olduğu, dolayısıyla
kuralın bölge idare mahkemelerinin 46. maddede belirtilen davalara ilişkin
kararları dışında kalan hangi kararları konu edindiği hususunda bir tereddüt
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle kuralın belirli ve öngörülebilir
olduğu ve bu kapsamda kanunilik şartını sağladığı açıktır.
21. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlanması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
22. Nitekim Anayasa’nın anılan maddesinde güvenceye bağlanan
adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede
yargılanma hakkıdır. Anayasa'nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği
açıkça ifade edilmiştir. Bu hak gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere
uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır (AYM, E.2013/4,
K.2013/35, 28/2/2013).
23. Öte yandan anılan fıkrada davaların en az giderle
sonuçlandırılması da bir ilke olarak düzenlenmiştir. Usul ekonomisi olarak
da adlandırılan bu ilke, yargılama maliyetinin en düşük düzeyde olmasını ve bu
sürecin mümkün olan en hızlı yöntemlerle gerçekleştirilmesini öngörmektedir.
Dolayısıyla davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlanmasının
sağlanması amacıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkının sınırlanmasının
anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı görülmektedir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2020/21, K.2020/53, 1/10/2020, § 30). Dolayısıyla
kuralla istisnai hâller dışında bölge idare mahkemesi kararlarının kesin olması
öngörülmek suretiyle davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlandırılmasının
amaçlandığı, bu itibarla kuralın anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı
anlaşılmaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2022/135, K.2023/30, 16/02/2023, § 32).
24. Hükmün denetlenmesini talep
etme hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amaca yönelik olması yeterli
olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu
olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen
amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
25. Bölge idare mahkemelerinin bazı kararlarına kesin
hüküm niteliği tanınması ve bu kararlara karşı temyiz yolunun kapatılması makul
sürede yargılanma hakkı ve usul ekonomisinin gereklerinin yerine getirilmesi
için alınan tedbirler olarak değerlendirilebilir. Bu itibarla sınırlamanın,
belirtilen anayasal amaçlara ulaşmak bakımından elverişli olmadığı söylenemez (benzer
yönde bkz. AYM, E.2022/135, K.2023/30, 16/2/2023, § 35).
26. İkinci olarak belirtilen aracın gerekli olup olmadığı
incelenmelidir. Gereklilik, hedeflenen amaca ulaşılması için hakka en az
müdahale teşkil eden aracın seçilmesini ifade etmektedir. Yargı mercilerinin iş
yükünün hafifletilmesi amacıyla hangi tedbirlerin gerekli olduğunun
değerlendirilmesinde kanun koyucu geniş takdir yetkisine sahiptir.
27. Bu bakımdan Danıştayın iş yükünün hafifletilmesi ve
belirli bir önem derecesine sahip olmayan davaların makul sürede görülmesini
sağlayacak tedbirlerin alınması, anayasal sınırlar içinde kalmak şartıyla kanun
koyucunun takdir yetkisi kapsamındaki hususlardandır (AYM, E.2022/135,
K.2023/30, 16/2/2023, § 35). Davaların makul süre içinde ve daha az masrafla
sonuçlandırılması amacıyla belirli bir önem derecesini aşmayan uyuşmazlıklara
ilişkin olarak bölge idare mahkemesince verilen kararların kesin olmasının
öngörülmesi kural olarak hükmün denetlenmesini talep hakkına aykırılık teşkil
etmez (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/71, K.2018/118, 27/12/2018, § 30; E.2022/135,
K.2023/30, 16/02/2023, § 32).
28. Bununla birlikte kuralla, Kanun’un 46. maddesi
dışında kalan uyuşmazlıklara ilişkin davaların tamamı bakımından bölge idare
mahkemesi kararlarının kesin olduğu hüküm altına alındığından temyiz yolu
kapalı olan konularda bölge idare mahkemesince istinaf başvurusu kabul edilerek
ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve işin esası hakkında yeni bir
karar verilmesi hâlinde bölge idare mahkemesinin ilk elden verdiği bu karara
karşı temyiz kanun yoluna başvurulamaması hükmün denetlenmesini talep etme
hakkına aykırılık teşkil edebilir. Zira konusu 46. maddede belirtilen
uyuşmazlıklardan olmayan davaların tamamı bakımından bölge idare mahkemesince
verilen esasa ilişkin bir kararın gerek hukuk aleminde gerekse ilgili
bakımından yaratacağı sonucun tümüyle önemsiz olduğu söylenemez. Kural ise
istinaf merciinin bu tür bir kararının yaratacağı sonuçların önemi gözetilerek
uyuşmazlığa ilişkin temyiz incelemesinin gerekli olup olmadığı noktasında
herhangi bir değerlendirme yapılmasına imkân vermeksizin temyiz kanun yolunu
kapatmaktadır.
29. Öte yandan, 2577 sayılı Kanun’da 6545 sayılı Kanun’la
yapılan değişikliklerin gerekçesinde de ifade edildiği üzere belirli bir önem
derecesine sahip uyuşmazlıklara ilişkin bölge idare mahkemelerinin kararlarına
karşı temyiz yolunun açık tutulması, bu tür bir öneme sahip olmayan
uyuşmazlıklar bakımından verilen kararların ise kesin olması öngörülmek
suretiyle Danıştayın iş yükünün azaltılması ve böylece temyize tabi
uyuşmazlıklar ile istinaf aşamasında kesinleşen uyuşmazlıkların incelemesinin
makul bir sürede tamamlanması, iş yükünün hafifletilmesiyle de Danıştayın
içtihat mahkemesi rolünün güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Hükmün denetlenmesini
talep etme hakkına yönelik bu tür bir sınırlamanın, iş yükünün azaltılmasına
katkı sunacağı söylenebilir ise de Danıştayın bir içtihat mahkemesi olma
vasfını geliştirecek nitelikte bir tedbir olmadığı da açıktır. Zira kanunlarda
belirtilen belirli konular dışındaki uyuşmazlıklara ilişkin olarak temyiz
yolunun kapalı olması, içtihadın gelişmesi ve çeşitlenmesine hizmet etmeyeceği
gibi içtihadın kısır bir alana hapsolmasına da neden olabilir. Dolayısıyla
gerek söz konusu anayasal amaçlar gerekse temyiz merciinin iş yükünün
azaltılması ve içtihat mahkemesi olma özelliğinin güçlendirilmesi bakımından
hükmün denetlenmesini talep etme hakkına daha az zarar verici müdahaleye sebep
olan bir tedbirin öngörülmesi mümkündür.
30. Bu itibarla davaların makul sürede ve en az giderle
sonuçlandırılması amacına daha hafif bir sınırlamayla ulaşılması mümkünken
bölge idare mahkemelerinin 46. maddeye göre temyize açık olmayan kararlarının
kesin olduğunu hükme bağlayan kuralın, “istinaf başvurusunun kısmen veya
tümden kabulü hali” yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkına
ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle kural, “istinaf başvurusunun
kısmen veya tümden kabulü hali” yönünden Anayasa’nın 13. ve 36.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
IV. HÜKÜM
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı
Kanun’un 19. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 45. maddesinin (6)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “istinaf başvurusunun kısmen veya
tümden kabulü hali” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE 27/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|