ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2025/152
Karar Sayısı:2025/195
Karar Tarihi:8/10/2025
R.G.Tarih-Sayı:31/12/2025-33124
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Vergi Dava Dairesi
İTİRAZIN KONUSU:
6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 4. maddesine
4/6/2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen (3) numaralı
fıkranın Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline
karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı adına
resen tarh edilen vergi ziyaı cezalı özel tüketim vergisi ile kesilen özel
usulsüzlük cezasının terkini talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer
aldığı 4. maddesi şöyledir:
“Mükellef ve
vergi sorumlusu
Madde 4 – 1. Özel tüketim vergisinin mükellefi, bu Kanuna
ekli;
a) (I), (III) ve (IV) sayılı listelerdeki mallar ile (II)
sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tâbi olmayanları imal, inşa veya
ithal edenler ile bu malların müzayede yoluyla satışını gerçekleştirenler,
b) (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tâbi
olanlar için; motorlu araç ticareti yapanlar, kullanmak üzere ithal edenler
veya müzayede yoluyla satışını gerçekleştirenlerdir.
2. Mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, işyerinin,
kanuni ve iş merkezlerinin bulunmaması halleri ile gerekli görülen diğer
hallerde Maliye Bakanlığı, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla vergiye
tâbi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabilir.
3. (Ek: 4/6/2008-5766/19 md.) Fiilî veya kaydî
envanter sırasında bu Kanuna ekli listelerdeki malların belgesiz olarak
bulundurulduğunun tespiti halinde, belgesiz mal bulunduran mükelleflere, bu
malların alış belgelerinin ibrazı için tespit tarihinden itibaren 10 günlük bir
süre verilir. Bu süre içinde alış belgelerinin ibraz edilememesi halinde,
belgesi ibraz edilemeyen malın tespit tarihindeki emsal bedeli üzerinden
hesaplanan özel tüketim vergisi, alışını belgeleyemeyen mükellef adına re’sen
tarh edilir. Tarh edilecek özel tüketim vergisi, asgari maktu vergi tutarına
göre hesaplanacak vergiden az olamaz. Bu tarhiyata vergi ziyaı cezası
uygulanır.
(Ek: 4/6/2008-5766/19 md.) Ancak, belgesiz mal
bulunduran mükelleflere bu malları satanlara, bu satışları ile ilgili vergi
inceleme raporuna dayanılarak özel tüketim vergisi tarhiyatı yapıldığı
takdirde, ayrıca alıcıdan özel tüketim vergisi ve buna ilişkin ceza aranmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri
BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer
ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 10/7/2025
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu
görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava
sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler
uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması,
iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak
kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikteki kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 4760 sayılı Kanun’un 4.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının iptalini talep etmiştir.
4. İtiraz konusu kuralın birinci paragrafının birinci
cümlesinde fiilî veya kaydi envanter
sırasında bu Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak
bulundurulduğunun tespiti hâlinde belgesiz mal bulunduran mükelleflere bu
malların alış belgelerinin ibrazı için tespit tarihinden itibaren 10 günlük bir
süre verileceği, ikinci cümlesinde bu süre içinde alış belgelerinin ibraz
edilememesi hâlinde belgesi ibraz edilemeyen malın tespit tarihindeki emsal
bedeli üzerinden hesaplanan özel tüketim vergisinin alışını belgeleyemeyen
mükellef adına resen tarh edileceği, dördüncü cümlesinde ise bu tarhiyata vergi
ziyaı cezasının uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Anılan paragrafın üçüncü
cümlesinde tarh edilecek özel tüketim vergisinin asgari maktu vergi tutarına
göre hesaplanacak vergiden az olamayacağı belirtilmiştir.
5. Kuralın ikinci paragrafında ise belgesiz mal
bulunduran mükelleflere bu malları satanlara, bu satışları ile ilgili olarak vergi
inceleme raporuna dayanılarak özel tüketim vergisi tarhiyatı yapıldığı takdirde
ayrıca alıcıdan özel tüketim vergisinin ve buna ilişkin cezanın aranmayacağı hüküm
altına alınmıştır.
6. Bakılmakta olan davanın konusu, motorlu
kara taşıtı ve motosiklet yakıtının perakende ticareti faaliyetini yürüten davacının
fiilî ve kaydi envanter sonucunda bir kısım akaryakıt alımının belgesiz olduğu gerekçesiyle
resen tarh edilen vergi ziyaı cezalı özel tüketim vergisi ile kesilen özel
usulsüzlük cezasının terkini talebine
ilişkindir.
7. Buna göre bakılmakta olan davada davacı
adına tarh edilen özel tüketim vergisinin
tutarına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi belgesiz mal bulundurduğu
tespit edilen davacının sorumluluğunun ortadan kalkmasına yol açan bu malları
satanlar adına yapılmış bir özel tüketim vergisi tarhiyatının varlığına ilişkin
bir uyuşmazlığın da söz
konusu olmadığı görülmektedir.
8. Bu itibarla kuralın birinci
paragrafının tarh edilecek özel tüketim
vergisinin asgari maktu vergi tutarına göre hesaplanacak vergiden az
olamayacağını öngören üçüncü cümlesi ile belgesiz mal bulundurduğu tespit edilen mükelleflerin özel tüketim vergisi sorumluluğuna tabi tutulamayacaklarını
ve dolayısıyla özel tüketim vergisi tarhiyatına muhatap olmayacaklarını
düzenleyen ikinci paragrafının bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu nedenle
anılan cümle ve paragrafa ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddi gerekir.
9. Açıklanan nedenle 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi
Kanunu’nun 4. maddesine 4/6/2008 tarihli ve
5766 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen (3) numaralı fıkranın;
A. Birinci
paragrafının,
1. Üçüncü
cümlesinin itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından bu cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE,
2. Kalan
kısmının esasının incelenmesine,
B. İkinci
paragrafının itiraz başvurusunda bulunan
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu paragrafa
ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
10. Başvuru kararı ve
ekleri, Raportör Fatih TORUN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor,
itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
11. Özel tüketim vergisi (ÖTV); harcamalardan alınan tek
aşamalı, dolaylı bir vergi olup Türk Gümrük Tarife Cetveli’nde tanımı verilmiş
mallar üzerinden bir defaya mahsus olarak alınmaktadır. ÖTV kapsamına giren
mallar, 4760 sayılı Kanun’a ekli (I), (II), (III) ve (IV) Sayılı Listelerde
Türk Gümrük Tarife Cetveli’nde yer alan Gümrük Tarife İstatistik Pozisyon
(G.T.İ.P.) numaraları itibarıyla tespit edilmiştir. Anılan listelerde yer alan
her mal için ayrı G.T.İ.P. numarası belirlenmiş olup yanında malın ismi ve
vergi oranı yazılmıştır.
12. Söz konusu Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde; (I) Sayılı Liste’deki malların ithalatçıları veya
rafineriler dâhil imal edenler tarafından tesliminin, (b) bendinde (II) Sayılı Liste’deki
mallardan kayıt ve tescile tabi olanların ilk iktisabının, (c) bendinde (II) Sayılı
Liste’deki mallardan kayıt ve tescile tabi olmayanlar ile (III) ve (IV) Sayılı Listelerdeki
malların ithalatı veya imal ya da inşa edenler tarafından tesliminin, (d)
bendinde ise (I), (III) ve (IV) Sayılı Listelerdeki mallar ile (II) Sayılı Liste’deki
mallardan kayıt ve tescile tabi olmayanların ÖTV uygulanmadan önce müzayede
yoluyla satışının bir defaya mahsus olmak üzere ÖTV’ye tabi olduğu hükme
bağlanmıştır.
13. Kanun’un “Mükellef ve vergi sorumlusu”
başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ÖTV mükellefinin; Kanun’a ekli
(I), (III) ve (IV) Sayılı Listelerdeki mallar ile (II) Sayılı Liste’deki
mallardan kayıt ve tescile tabi olmayanları imal, inşa veya ithal edenler ile
bu malların müzayede yoluyla satışını gerçekleştirenler ile (II) Sayılı Liste’deki
mallardan kayıt ve tescile tabi olanlar için motorlu araç ticareti yapanlar,
kullanmak üzere ithal edenler veya müzayede yoluyla satışını gerçekleştirenler
olduğu hükme bağlanmıştır.
14. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında mükellefin
Türkiye içinde ikametgâhının, işyerinin, kanuni ve iş merkezlerinin bulunmaması
hâlleri ile gerekli görülen diğer hâllerde Hazine ve Maliye Bakanlığının vergi
alacağının güvence altına alınması amacıyla vergiye tabi işlemlere taraf
olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabileceği düzenlenmek suretiyle ÖTV’de
vergi sorumluluğuna ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
15. 4. maddenin itiraz konusu kuralların da yer aldığı
(3) numaralı fıkrasında ise fiilî veya kaydi envanter sırasında Kanun’a ekli listelerdeki malları belgesiz olarak
bulundurduğu tespit edilen mükelleflerin ÖTV’den
sorumlu tutulmalarına ilişkin usul ve esaslara yer verilmiştir.
16. Buna göre anılan fıkranın birinci paragrafının itiraz
konusu birinci cümlesinde, fiilî veya kaydi
envanter sırasında Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak
bulundurulduğunun tespiti hâlinde belgesiz mal bulunduran mükelleflere bu
malların alış belgelerinin ibrazı için tespit tarihinden itibaren 10 günlük bir
süre verileceği; itiraz konusu ikinci cümlesinde, bu süre içinde alış
belgelerinin ibraz edilememesi hâlinde belgesi ibraz edilemeyen malın tespit
tarihindeki emsal bedeli üzerinden hesaplanan ÖTV’nin alışını belgeleyemeyen
mükellef adına resen tarh edileceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu paragrafın itiraz
konusu dördüncü cümlesinde ise bu tarhiyata vergi ziyaı cezasının uygulanacağı
düzenlenmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
17. Başvuru kararında
özetle; itiraz konusu kurallarla fiilî veya kaydi envanter sırasında 4760
sayılı Kanun’a ekli malları belgesiz olarak bulundurduğu tespit edilen
mükelleflerin söz konusu mallara ilişkin ÖTV’den sorumlu tutulmalarına imkân
sağlandığı, kurallarda yer alan “mükellef” kavramının ÖTV mükellefi
olmayan ancak işletmesiyle ilgili olarak fiilî veya kaydi envanter yapılabilen
gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerini de kapsayıp kapsamadığı hususunda belirliliğin
bulunmadığı, bu durumun vergilendirmenin temel unsurlarından olan vergi mükellefinin
belirlenmesi hususunda tereddüdün oluşmasına ve ciddi yorum farklılıklarına neden olduğu, bu hâliyle kuralların verginin kanuniliği ilkesiyle
bağdaşmadığı gibi hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de
çeliştiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kurallar, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden
de incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2023/131, K.2023/160, 28/9/2023, § 8).
20. Anayasa’nın söz konusu maddesinde bir temel hak
olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı; kişiye -başkasının hakkına
zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi
olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun semerelerinden
yararlanma imkânı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.],
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Bu bağlamda
malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde
tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun
bırakılması mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir (AYM,
E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 137; E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, §
13; Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §
53).
21. Vergilendirmenin mülkiyet hakkına
yönelik bir sınırlama teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal
güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve bunların ödenmesini
güvence altına almaya yönelik müdahalelerin -taşıdığı amaçlar dikkate
alındığında- devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya
düzenleme yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, § 14;
Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 48; İskenderun
Demir ve Çelik A.Ş. [GK], B. No: 2015/941, 25/10/2018, §§ 45, 46; Türkiye
Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. [1. B.], B. No: 2015/12721, 18/4/2019, §§ 36, 37).
22. Bu itibarla fiilî veya kaydi
envanter sırasında 4760 sayılı Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz
olarak bulundurulduğunun tespiti hâlinde belgesiz mal bulunduran mükelleflerin
verilen süre içinde alış belgelerini ibraz edememeleri durumunda belgesi ibraz
edilemeyen malın tespit tarihindeki emsal bedeli üzerinden hesaplanan ÖTV’nin alışını
belgeleyemeyen mükellef adına resen tarh edileceğini ve bu tarhiyata vergi
ziyaı cezasının uygulanacağını öngören itiraz konusu kurallar yönünden de bu
ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
23. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci
fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik sınırlamaların kanunda öngörülmesi gerektiği
ifade edilmiştir.
24. Öte yandan mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13.
maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
25. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren kanuni düzenlemelerin
kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü
olması gerekir.
26. Anayasa’nın anılan hükümleri
uyarınca mülkiyet hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli
ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Anayasa Mahkemesinin sıkça
vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli
olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
27. Esasen temel hakları sınırlayan
kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından
olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
28. Öte yandan Anayasa’nın 73.
maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” denilmek
suretiyle vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler yönünden kanunilik
şartı özel olarak düzenlenmiştir.
29. Verginin kanuniliği ilkesi; devletin
vergilendirme yetkisinin genel, soyut, objektif, vergiye ilişkin esaslı
unsurlara yer veren ve yasama organı tarafından anayasal usullere uygun olarak
çıkartılan kanunlarla kullanılması anlamına gelmektedir. Anılan ilke, takdire
dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların kanunda yer almasını gerektirmekte
ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya
kaldırılmasının kanunla yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre mükellef,
matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı ile
istisna ve muafiyetler gibi vergi ve benzeri diğer kamu alacaklarının esaslı
unsurlarının kanunla düzenlenmesi zorunludur (AYM, E.2009/63, K.2011/66,
14/4/2011; E.2020/11, K.2023/98, 18/5/2023, § 44; E.2024/68, K.2024/167,
24/9/2024, § 24).
30. Vergilemede belirlilik ilkesi ise
vergi yükümlülüğünün hem kişiler hem de idare yönünden belirli ve kesin
olmasını, kanun metinlerinin ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli
bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini
mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirir. Buna göre vergi ve benzeri
diğer kamu alacaklarının esaslı unsurlarına ilişkin düzenlemeler makul bir
düzeyde öngörülebilir nitelikte olmalıdır (benzer yönde değerlendirmeler için
bkz. AYM, E.2019/53, K.2019/75, 19/9/2019, § 14; E.2023/105, K.2023/208,
30/11/2023, § 27; E.2024/68, K.2024/167, 24/9/2024, § 27).
31. Kurallarla belgesiz mal ve hizmet
dolaşımının önlenmesi amacıyla fiilî veya
kaydi envanter sırasında bu Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak
bulundurulduğunun tespiti hâlinde belgesiz mal bulunduran mükelleflere vergi
ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatı yapılmasına ilişkin usul ve esasların herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve nesnel şekilde düzenlendiği görülmektedir.
32. Kurallarda vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatının yapılabilmesi, belgesiz mal bulunduranların mükellef
olması koşuluna bağlanmıştır. Bu nedenle kurallar uyarınca hakkında vergi
ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatı yapılacağı belirtilen,
belgesiz mal bulunduran mükellef kavramından ne anlaşılması gerektiğinin
ortaya konulması gerekmektedir.
33. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu’nun 186 ila 192. maddelerinde düzenlenen “envanter” kavramı,
iktisadi bir kıymetin varlığının kayıtlar ve belgeler üzerinde yapılacak olan
çalışmalarla tespit edilmesini ifade etmektedir. Envanter, fiilî ve kaydi olmak
üzere iki şekilde yapılmaktadır. Fiilî envanter uygulamasında; işletmeye dâhil
iktisadi kıymetler saymak, ölçmek, tartmak, değerlemek veya bu şekilde tespit
edilmesi mutat olmayan mallarda tahmin etmek suretiyle tespit edilirken, kaydi
envanter çalışmasında defter ve belgeler kullanılmak ve bu yolla mal
hareketleri takip edilmek suretiyle tespit edilmektedir. Bu çerçevede kurallarla
fiilî veya kaydi envanter sırasında Kanun’a
ekli listelerdeki malların belgesiz olarak bulundurulduğunun tespiti hâlinde
belgesiz mal bulunduran mükellefler hakkında vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatı
yapılabileceği öngörülmek suretiyle hakkında
tarhiyat yapılabilecek mükelleflerin ÖTV mükellefleri ile
sınırlandırılmadığı, ÖTV mükellefi olanların yanı sıra işletmesiyle ilgili
olarak fiilî veya kaydi envanter yapılabilen ticari, sınai, zirai, serbest
meslek faaliyeti kapsamında gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerini de
kapsadığı sonucuna varılmıştır.
34. Nitekim Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (VDDK) ve Danıştay Yedinci
Dairesinin içtihadı da kurallarda yer alan mükellef kavramından sadece ÖTV
mükelleflerinin değil, bunların haricinde işletmesiyle ilgili olarak fiilî ya
da kaydi envanter yapılabilen ticari, sınai, zirai, serbest meslek faaliyeti
kapsamında gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin de anlaşılması gerektiği
şeklindedir (çok sayıda karar arasından bkz. Danıştay VDDK, E.2024/25,
K.2025/71, 26/2/2025; Danıştay VDDK, E.2024/131, K.2025/72, 26/2/2025; Danıştay
Yedinci Dairesi, E.2020/3835, K.2023/2854, 8/6/2023; Danıştay Yedinci Dairesi, E.2020/1500,
K.2023/2621, 23/5/2023).
35. Bu nedenle mülkiyet hakkına
sınırlama getiren kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve kanunilik ölçütünü sağladığı
sonucuna varılmıştır.
36. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak
ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 35. maddesinin
ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla
sınırlanabileceği öngörülmüştür. Buna göre kuralların kamu yararı dışında bir
amaca yönelik olmaması gerekmektedir.
37. Anayasa’nın 73. maddesinin birinci
fıkrasında kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre herkesin vergi
ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Mükelleflerin vergilendirmeye ilişkin
yükümlülüklerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmemeleri veya vergiye
ilişkin kanuna aykırı fiillerde bulunmaları devletin vergi kaybına uğramasına
yol açabileceği gibi vergi alacağının tehlikeye girmesine de neden olabilir
(AYM, E.2022/108, K.2023/55, 22/3/2023, § 36).
38. Kamu alacağı kavramı, kamu
hizmetlerinin finansmanı amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu
mali yükümlülüklerden doğan alacakları ifade etmektedir. Toplumun ortak
ihtiyaçlarını gidermeyi esas alan kamu hizmetlerinin aksatılmadan
yürütülebilmesi için kamu alacaklarının tahsil edilmesi önem taşımaktadır. Kamu
alacağı niteliğindeki vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin ödenmesi için
gerekli tedbirlerin alınması ve bu kapsamda gerekli ve uygun araçların
seçilmesinde kanun koyucunun geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır (Arbay
Petrol Gıda Turizm Taşımacılık Sanayi Ticaret Ltd. Şti ve Arbay Turizm
Taşımacılık İthalat İhracat İnşaat ve Organizasyon Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. [GK],
B. No: 2015/15100, 27/2/2019, § 46). Bu nedenle kamu alacağının tahsilinin
tehlikeye düşebileceği bazı durumlar için bu alacağın güvence altına alınmasına
yönelik birtakım koruyucu tedbirlerin öngörülmesi doğaldır (AYM, E.2018/142,
K.2019/38, 15/5/2019, § 38).
39. ÖTV, Kanun’a
ekli listelerdeki mallara bir kez uygulanan tek
aşamalı bir vergi olup ilk aşamada alınmakta ve bundan sonra malların nihai
tüketiciye ulaşmasına kadar olan diğer aşamalar ÖTV’ye tabi tutulmamaktadır. ÖTV’nin
harcamalardan alınan tek aşamalı bir vergi olması dolayısıyla verginin
ithalat, imalat veya ilk iktisap aşamasında alınmadığının daha sonra tespit
edilmesi durumunda bu mallara ilişkin ÖTV’nin tahakkuk ettirilmesinin Kanun’a
ekli listelerdeki malların belgesiz dolaşımının
önlenmesi ve ÖTV’nin tahsilinin güvence altına alınması açısından önemli olduğu
açıktır.
40. Bu çerçevede kurallarla fiilî veya
kaydi envanter sırasında Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak
bulundurulduğunun tespiti hâlinde belgesiz mal bulunduran mükellef adına resen
vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatı yapılabileceğinin öngörülmesi suretiyle ilk
aşamada tahsil edilemeyen ÖTV’nin tahsil edilerek kamu zararının önlenmesinin
ve kamu alacağının eksiksiz bir şekilde tahsil edilmesinin amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralların kamu yararına dayalı meşru bir amacının
bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte kuralların meşru bir amacının
bulunmasının yanı sıra ölçülü olması da gerekir.
41. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence
altına alınan ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen
sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik,
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını; orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
42. Kuralların kamu alacağının eksiksiz
bir şekilde tahsiline ve böylece kamu alacağının tahsilinin güvence altına
alınmasına katkıda bulunacağı gözetildiğinde kuralların söz konusu amaca ulaşma
yönünden elverişli bir araç olmadığı söylenemez.
43. Mülkiyet hakkına yapılan sınırlamanın
Anayasa’ya aykırı olmaması için amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasının
yanında gerekli olması da icap eder. Gereklilik hakkı sınırlayan birden fazla
araç arasından hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir.
Bununla birlikte hakkı sınırlayacak aracın seçiminde kanun koyucunun belli
ölçüde takdir yetkisinin bulunduğu da kabul edilmelidir. Özellikle alternatif
aracın bulunmadığı veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması
bakımından etkili olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kanun
koyucunun araç seçimi hususundaki tercih yetkisinin gereklilik ölçütünü sağlamadığının
söylenebilmesi için güçlü nedenlerin bulunması gerekir (benzer yönde
değerlendirme için bkz. AYM, E.2022/136, K.2023/16, 25/1/2023, § 36;
E.2022/108, K.2023/55, 22/3/2023, § 45; D.C. [2. B.], B. No: 2018/13863,
16/6/2021, § 48).
44. Fiilî veya kaydi envanter sırasında
Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak bulundurulduğunun tespiti hâlinde
belgesiz mal bulunduran mükellef adına ÖTV’nin resen tarh edilmesi ve bu
tarhiyata vergi ziyaı cezasının uygulanması yoluyla söz konusu kamu alacağının
ödenmemesi durumunda oluşabilecek kamu zararının önlenmesinin kamu alacağının
güvence altına alınması bakımından önem taşıdığı kuşkusuzdur. Kamu alacağının
güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla fiilî veya kaydi envanter sırasında
Kanun’a ekli listelerdeki malların belgesiz olarak bulundurulduğunun tespiti hâlinde
belgesiz mal bulunduran mükelleflerin ödenmeyen verginin ödenmesinden sorumlu
tutulmasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında başvurulabilecek araçlar
arasında olduğu değerlendirilmektedir.
45. Mülkiyet hakkına yönelik
sınırlamanın orantılı olabilmesi için öngörülen sınırlama ile elde edilmek
istenen meşru amaç arasında adil ve makul bir denge gözetilmelidir. Bu nedenle
kurallarda öngörülen sınırlamanın kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları
arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine
katlanılması zor külfet yüklememesi gerekir.
46. Kurallarda belgesiz mal bulunduran
mükellefler hakkında vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatının yapılabilmesi fiilî veya kaydi envanter sırasında Kanun’a ekli
listelerdeki malların belgesiz olarak bulundurulduğunun tespit edilmesi şartına
bağlanmış, ayrıca cezalı tarhiyat yapılabilmesi için öncelikle mükelleflere bu
malların alış belgelerinin ibrazı için tespit tarihinden itibaren on günlük bir
süre verilmek suretiyle bu malların belgelerini ibraz ederek söz konusu vergi
sorumluluğundan kurtulma imkânı da sağlanmıştır. Ayrıca Kanun’un 4. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının ikinci paragrafı uyarınca belgesiz mal bulunduran
mükelleflere bu malları satanlara, bu satışları ile ilgili vergi inceleme
raporuna dayanılarak ÖTV tarhiyatı yapıldığı takdirde alıcıdan ÖTV ve buna
ilişkin ceza da aranmayacaktır.
47. Bunun yanı sıra alış belgelerinin ibraz edilememesi hâlinde
belgesi ibraz edilemeyen malın tespit tarihindeki emsal bedeli üzerinden
hesaplanacağı öngörülmek suretiyle resen vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatının
yapılması sırasında uygulanacak vergi matrahı da belirlenmiştir. 213 sayılı
Kanun’un 267. maddesinin birinci fıkrasında emsal bedelin, gerçek bedeli
olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın
değerleme gününde satılması hâlinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olduğu
ifade edilmiştir.
48. Öte yandan kuralların
uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklara karşı yargı yoluna başvurulması da
mümkündür. Kurallar uyarınca mükellef adına yapılan vergi ziyaı cezalı ÖTV tarhiyatına
karşı açılan davada, yargı makamları tarafından cezalı tarh işleminin hukuka
uygun olup olmadığı değerlendirilebilecektir. Bu kapsamda yapılan yargılamada fiilî
veya kaydi envanter yoluyla gerçekleştirilen vergi incelemesinin usulüne uygun
yapılıp yapılmadığı ve belgesiz mal bulunduran mükellef hakkında cezalı
tarhiyat yapılabilmesi için aranan şartların gerçekleşip gerçekleşmediği
hususlarının da gözetileceği açıktır.
49. Bu itibarla kurallarla mülkiyet
hakkına bir sınırlama getirilmiş ise de bunun mükelleflere aşırı bir külfet
yüklememesi için gerekli ve yeterli güvencelerin bulunduğu, bu çerçevede
ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile mülkiyet hakkına yönelik
kişisel yarar arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama
getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 13., 35. ve 73. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13., 35. ve 73. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi
Kanunu’nun 4. maddesine 4/6/2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle
eklenen (3) numaralı fıkranın birinci paragrafının birinci, ikinci ve dördüncü
cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve
itirazın REDDİNE 8/10/2025 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
|
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
|
|
|