ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2025/96
Karar Sayısı : 2025/150
Karar Tarihi : 10/7/2025
R.G.Tarih-Sayı : 13/10/2025-33046
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252.
maddesinin 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle değiştirilen
(2) numaralı fıkrasının üçüncü ve dördüncü cümlelerinin Anayasa’nın 2. ve 36.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık
hakkında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 252.
maddesi şöyledir:
“Basit yargılama usulünde itiraz
Madde 252 – (Mülga:
2/7/2012-6352/105 md.) (Başlığı ile Birlikte Yeniden
Düzenleme:17/10/2019-7188/25 md.)
(1) 251 inci madde uyarınca verilen hükümlere karşı
itiraz edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşir.
(2) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İtiraz üzerine hükmü
veren mahkemece dosya, o yerde birden fazla asliye ceza mahkemesi bulunması
hâlinde tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesine gönderilir
ve bu mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur.
Tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili
başka bir hakim varsa bu hakim tarafından; aksi hâlde adli yargı ilk derece
mahkemesi adalet komisyonu başkanınca görevlendirilen hakim tarafından duruşma
açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese
bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm
verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır.
Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz
edilmemiş sayılır.
(3) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) Mahkeme, ikinci fıkra
uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre
verilen hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler
tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca indirim
uygulanır.
(4) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İtiraz üzerine
verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan
diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi
verilen kararlardan yararlanır.
(5) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İkinci fıkra uyarınca
verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir.
(6) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) Birinci fıkradaki
itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan
tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin
ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir.
Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için
mahkemesine gönderir.
(7) (Ek:2/3/2024-7499/17 md.)Birinci fıkradaki itirazın,
yargılama giderine, vekâlet ücretine veya maddi hataya ilişkin olması hâlinde
268 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanır. Mercii bu sebepler yönünden
incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir
ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz
AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 22/4/2025 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve
Kapsam
3. Basit yargılama usulü ceza usul hukukunda kovuşturma
aşamasına özgü genel yargılama usulüne alternatif olarak ilk kez 5271 sayılı
Kanun’un 251. ve 252. maddelerinin yeniden düzenlenmesiyle ihdas edilmiştir.
Anılan Kanun’un 251. maddesinde basit yargılama usulünün uygulanma şartlarına,
252. maddesinde ise itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
4. Basit yargılama usulü, adli para cezasını ve/veya üst
sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlı
olmak üzere uygulanabilen istisnai bir muhakeme yoludur. Söz konusu usulün
uygulanması için öncelikle soruşturma aşamasında toplanan delillere göre
hâkimin vicdani kanaate ulaşması gerekir. Delillerin vicdani kanaatin oluşması için
yeterli olup olmadığı esasa ilişkin olarak karar verilinceye kadar hâkim
tarafından değerlendirilebilecektir. Nitekim Kanun’un 251. maddesinin (6)
numaralı fıkrasında mahkemece gerekli görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar
her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam
edilebileceği düzenlenmiştir.
5. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında asliye ceza
mahkemesince iddianamenin kabulünden sonra 175. maddenin (2) numaralı fıkrası
uyarınca duruşma günü belirlenmeden önce basit yargılama usulünün uygulanmasına
karar verilebileceği, duruşma günü belirlendikten sonra ise söz konusu usulün
uygulanmayacağı belirtilmiştir.
6. Maddenin (2) numaralı fıkrasına göre basit yargılama
usulünün uygulanmasına karar verilmesi hâlinde tebligatta mahkemece duruşma
yapılmaksızın hüküm verilebileceği belirtilmek suretiyle iddianamenin sanık,
mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek tarafların beyan ve savunmalarını iki
hafta içinde yazılı olarak bildirmeleri istenecektir. Mahkemenin bu süreçte
toplanması gereken belgeleri, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep etmesi
mümkündür.
7. (3) ve (4) numaralı fıkralarda ise taraflara beyan ve
savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve
Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 61. maddesi dikkate alınmak suretiyle 5271 sayılı Kanun’un 223.
maddesinde belirtilen kararlardan birine hükmedilebileceği, mahkûmiyet kararı
verildiği takdirde sonuç cezanın dörtte bir oranında indirileceği, koşullarının
bulunması hâlinde mahkemece kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara
çevrilebileceği veya hapis cezasının ertelenebileceği ya da uygulanmasına sanık
tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. (5) numaralı fıkraya göre de
hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçlarının belirtilmesi gerekmektedir.
8. (7) ve (8) numaralı fıkralarda basit yargılama
usulünün yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma
yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmayacağı, yine
suçun basit yargılama usulü kapsamında olmayan başka bir suçla birlikte
işlenmesi hâlinde de basit yargılama usulüne göre karar verilemeyeceği hükme
bağlanmıştır.
9. Söz konusu Kanun’un 252. maddesinde basit yargılama
usulü kapsamında verilen hükme karşı yapılacak itiraza ilişkin usul ve esaslar
düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında basit yargılama usulüne
göre verilen kararın itiraza tabi olduğu, süresi içinde itiraz edilmeyen
hükümlerin kesinleşeceği belirtilmiştir. Maddenin (6) ve (7) numaralı
fıkralarında itirazın, süresinde yapılmadığının ya da kanun yoluna başvuru
hakkı bulunmayan kişiler tarafından yapıldığının mahkemece değerlendirildiği
durumlarda veya itirazın yargılama gideri, vekâlet ücreti ya da maddi hataya
ilişkin olduğu hâllerde dosyanın 268. maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca
itirazı incelemeye yetkili merciye gönderileceği, merciin bu sebepler yönünden
incelemesini yaparak kararını, gereği için mahkemesine göndereceği
öngörülmüştür.
10. 252. maddenin (2) numaralı fıkrasının birinci ve
ikinci cümlelerinde yöntemine uygun olarak yapılan itiraz üzerine hükmü veren
mahkemece dosyanın o yerde birden fazla asliye ceza mahkemesinin bulunması
hâlinde tevzi ölçütlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesine
gönderileceği, tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise yargılamanın
aynı mahkemede yetkili başka bir hâkim varsa bu hâkim tarafından, aksi hâlde
adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanınca görevlendirilen
hâkim tarafından duruşma açılarak yargılamaya genel hükümlere göre devam
edileceği hükme bağlanmıştır.
11. Anılan fıkranın itiraz konusu üçüncü ve dördüncü
cümlelerinde tarafların duruşmaya gelmemesinin yokluklarında 223. madde
uyarınca hüküm verilmesine engel olmayacağı ancak taraflara gönderilecek
davetiyede duruşmaya gelmemeleri hâlinde yokluklarında karar verilebileceği
hususuna yer verilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla Kanun’un
251. maddesi kapsamında verilen hükme itiraz edilmesi üzerine genel yargılama
usulüne göre duruşma açılacağı ancak tarafların duruşmaya katılmaması hâlinde
itiraz konusu kurallar uyarınca sanığın sorgusu yapılmadan, mağdur ve
müştekinin de huzurda beyanları alınmadan yokluklarında karar verilebileceği ve
uyuşmazlığın bu suretle sona erdirilebileceği anlaşılmaktadır. Fıkranın beşinci
cümlesinde ise duruşmadan önce basit yargılamayla verilen hükme itirazdan
vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmayacağı ve hükme itiraz edilmemiş sayılacağı
düzenlenmiştir.
12. 252. maddenin (3) numaralı fıkrasında mahkemenin
itiraz üzerine karar verirken basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle
bağlı olmadığı ancak itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı
hâllerde 251. maddenin (3) numaralı fıkrası uyarınca sanığın cezasından dörtte
bir oranında yapılan indirimin korunacağı belirtilmiştir.
13. (4) ve (5) numaralı fıkralarda itiraz üzerine sanık
lehine verilen hükmün itiraz etmemiş olan diğer sanıklara uygulanma imkânının
bulunması hâlinde bu sanıkların da karardan yararlanacakları, itiraz üzerine
verilen karara karşı genel hükümlere göre istinaf ya da temyiz kanun yoluna
başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.
B. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle; tarafların duruşmada hazır
bulunmasının savunma hakkının gerçek ve etkin şekilde kullanılmasına işlerlik
kazandıracağı, itiraz konusu kurallar uyarınca sanığın basit yargılama
usulüyle verilen hükme itirazı üzerine yapılan yargılamada duruşmaya gelmemesi
hâlinde yokluğunda kovuşturma işlemlerine devam edilerek savunması alınmaksızın
yargılamanın sona erdirilmesine imkân tanınmasının yargılama boyunca sorgusu
yapılmadan kişilerin cezalandırılmasına ya da suçluluk tespitine dayalı başka
hükümlerin verilmesine neden olabileceği, bu durumun hukuk devleti ilkesi ve
adil yargılanma hakkıyla bağdaşmadığı
belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
16. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle adil yargılanma hakkı
güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 36. maddesine “...adil yargılanma…”
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede ise taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 21).
17. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde (Sözleşme) açıkça düzenlenmemesine rağmen Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında Sözleşme’nin 6. maddesinin amaç ve
hedefleri bir bütün olarak gözetildiğinde suç isnadı altında olan bir kimsenin
yargılamaya katılma hakkının bulunduğu kabul edilmektedir. Sözleşme'nin 6.
maddesi sanığa duruşmaya fiilen katılma hakkı tanımaktadır (Stanford/Birleşik
Krallık, B. No: 16757/90, 23/2/1994, § 26).
18. Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkı hem savunma
hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak sadece
duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi,
iddia/savunmaları destekleyecek delil ve argümanları ileri sürmeyi de içerir.
Dolayısıyla duruşmada hazır bulunma hakkının sanığın yargılamaya etkili
katılması ile doğrudan ilişkisi vardır (Şehrivan Çoban [GK], B. No:
2017/22672, 6/2/2020, § 74).
19. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına
alınması, hukuk devletinin temel ilkelerindendir. Savunma, ceza adaletinin
hakkaniyete uygun olarak gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan biridir (AYM,
E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 18).
20. İtiraz konusu kurallar, basit yargılama usulü
kapsamında verilen karara itiraz üzerine genel hükümlere göre yapılacak
yargılamada mahkemece durumu sanık, mağdur ve müştekiye açıklayan davetiye
tebliğ edilmek suretiyle -gelmemeleri hâlinde- yokluklarında duruşma yapılarak
davanın bitirilmesine imkân tanıyarak sanığın duruşmada hazır bulunma ve
savunma hakkına, dolayısıyla adil yargılanma hakkına sınırlama getirmektedir.
21. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun
olması gerekir.
22. Adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamalarda
dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak
Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun
şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek
şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması
gerekir.
23. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
24. Kuralların da yer aldığı maddede basit yargılama
usulüne itiraz üzerine yapılacak yargılamada duruşma usulünün açık ve net
olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralların belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olduğu, bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı
anlaşılmaktadır.
25. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak
ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine
uygun olması gerekir. Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
olduğu kabul edilmektedir. Bunun yanında Anayasa’nın başka maddelerinde yer
alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi
gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir.
26. Bu bağlamda
Anayasa’nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan adil yargılanma hakkının önemli
unsurlarından biri de makul sürede yargılanma hakkıdır. Nitekim Anayasa’nın
141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmek suretiyle
davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği belirtilmiştir. Bu ilke
gereğince devletin yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin
önlemler alması gerekir.
27. Kurallarla usulüne uygun tebligata rağmen duruşmada
hazır bulunmayan sanığın yokluğunda duruşma yapılarak yargılamanın sona erdirilmesine
imkân tanınmasının davaların makul sürede
sonuçlandırılarak ceza yargılama sisteminin hızlı ve etkin bir şekilde
işlemesine katkı sunduğu, böylelikle kuralların anayasal bağlamda meşru bir
amaç taşıdığı anlaşılmaktadır.
28. Adil yargılanma hakkına sınırlama getiren kuralların
Anayasa’ya aykırı olmaması için kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması
yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde
güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
29. Kurallar
uyarınca sanığa bu durum bildirilmek suretiyle duruşmaya katılmadığı takdirde
yokluğunda yargılamaya devam edilerek karar verilmesinin söz konusu meşru amaca
ulaşma bakımından elverişli olduğu açıktır.
30. Kanun koyucunun Anayasa’da öngörülen temel ilke ve
güvencelere bağlı kalmak şartıyla kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla ceza
miktarı itibarıyla nispeten hafif nitelikte suçlarla ilgili uyuşmazlıklarda
genel yargılama usulünde öngörülen birtakım usule ilişkin güvencelerden
vazgeçilerek karar verilmesine imkân tanıyan düzenlemeler yapması konusunda
geniş takdir yetkisinin bulunduğu gözetildiğinde kurallarda öngörülen yöntemin
söz konusu meşru amaca ulaşmak bakımından gerekli olmadığı da söylenemez.
31. Kuralların
orantılılığı değerlendirilirken ceza muhakemesi hukukunda sanığın genel
olarak savunma hakkının nasıl düzenlendiğinin, anılan haktan feragatin mümkün
olup olmadığının, feragatin mümkün olduğu hâllerde savunma için asgari usul
güvencelerinin sağlanıp sağlanmadığının belirlenmesi gerekir.
32. 5271 sayılı Kanun’un 193. maddesine göre hazır bulunmayan
sanık hakkında ilke olarak duruşma yapılmaz, sorgusu yapılmamış ise mahkûmiyet,
ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbiri kararları verilemez. Bununla
birlikte anılan Kanun’un 195. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre suç,
yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise sanık
gelmese bile duruşma yapılabilir. 194. maddenin (2) numaralı fıkrasında ise sanık
savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse önceden savunması alınmış
olmak ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmemek şartıyla dava
sanığın yokluğunda bitirilebilir. Ayrıca 196. maddenin (1) numaralı fıkrasında
sanığın daha önce savunması alınmış olmak kaydıyla talep üzerine duruşmada
hazır bulunmaktan bağışık tutulmasına imkân tanınmıştır.
33. Anılan hükümler gözetildiğinde ceza muhakemesi
sistemimizde ilke olarak sanık duruşmadan bağışık tutulmayı talep etse, diğer
bir ifadeyle duruşmaya bizzat katılma ve bizzat savunma hakkından açıkça
feragat etse dahi sorgusu yapılmamış olan sanığın yokluğunda yargılama yapılıp
mahkûmiyet, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbiri kararları
verilmek suretiyle yargılamanın sonlandırılmasına imkân tanınmadığı
anlaşılmaktadır (AYM, E.2023/163, K.2024/57, 22/2/2024, § 80).
34. Kanun koyucu kurallarla bu genel ilkeden ayrılarak
belirli ağırlıktaki suçlar yönünden sanığa bu durum bildirilmek kaydıyla
sanığın yokluğunda yargılama faaliyetinin yapılmasına ve 223. madde uyarınca
-mahkûmiyet ve güvenlik tedbirleri de dâhil olmak üzere- hüküm verilmesine
yönelik bir düzenleme yapmıştır.
35. Anayasa’nın 36. maddesinde kişilerin adil yargılanma
hakkının güvencelerinden feragat etmesini geçersiz kılan açık bir hüküm yer
almamaktadır. Feragat açık biçimde yapılabileceği gibi zımnen de yapılabilir.
Ne var ki adil yargılanma hakkının güvencelerinden feragat edilmesinin anayasal
yönden geçerli görülebilmesi için ilgili güvenceden feragat edilmesini meşru
olmaktan çıkaran üstün bir kamu yararının bulunmaması gerekir. Yine söz konusu
haktan feragat edildiğinin tereddüde yer vermeyecek ölçüde anlaşılır olması ve
feragat sürecinde ilgili tarafa asgari usul güvencelerinin sağlanması
zorunludur. Bu bağlamda zımnen feragatte kişinin söz konusu eylemlerinin
sonuçlarını makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması da gerekmektedir.
Dolayısıyla ceza muhakemesinde hem bir hak hem de bir yükümlülük olarak
öngörülen sanığın duruşmada hazır bulunma ve savunma haklarından belirli
şartlar altında feragat edilebilmesi mümkündür (bazı farklarla birlikte bkz.
AYM, E.2022/145, K.2023/59, 22/3/2023, §§ 22, 23; Nurettin Balta [1.
B.], B. No: 2016/10023, 28/12/2021, § 45).
36. Anayasa Mahkemesi duruşmalı yargılanma hakkından
açıkça veya zımnen feragat edilebileceğini, kişinin duruşma yapılmasına ilişkin
olarak talepte bulunmamasının ya da talebini sürdürmemesinin zımnen feragat
olarak değerlendirilebileceğini belirtmiştir (Aziz Ağırlı [1. B.], B.
No: 2013/1377, 25/3/2015, § 25).
37. AİHM de Sözleşme’nin 6. maddesinin lafzı ve ruhu
itibarıyla bir kişinin adil yargılanma hakkının güvencelerinden açık veya zımni
olarak vazgeçmesini engellemediğini belirtmiştir. Ancak feragat için belirli
şartların gerçekleşmesi aranmaktadır. Bu kapsamda vazgeçme iradesinin açık bir
şekilde ortaya konulması (bilerek ve akıllıca feragat), feragate konu meselenin
önemi ile orantılı olarak asgari usul güvencelerinin sağlanması ve feragatin
kamu yararına aykırı olmaması gerekmektedir (Pfeifer ve Plankl/Avusturya,
B. No: 10802/84, 25/2/1992, § 37; Hermi/İtalya [BD], B. No:18114/02,
18/10/2006, § 73). AİHM’e göre kişinin yargılamadaki davranışlarıyla adil
yargılanma hakkının güvencelerinden zımni olarak vazgeçtiğinin kabul edilmesi
için davranışının sonuçları makul bir şekilde öngörülebilir olmalıdır (Hermi/İtalya
[BD], § 74; Sejdovic/ İtalya [BD], B. No: 56581/00, 1/3/2006, § 87).
38. Kurallarda sanığa gönderilecek davetiyede duruşmaya
gelmemesi hâlinde yokluğunda genel hükümlere göre yargılamaya devam edilerek
223. madde uyarınca hüküm verileceğinin yazılacağı belirtilmiştir.
39. Bu kapsamda 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre usulüne uygun şekilde yapılacak tebligat, suçlamanın
niteliği ile dosyadaki bilgi, belge ve delillerden sanığın haberdar edilmesi
konusunda yeterli güvenceye sahiptir. 5271 sayılı Kanun’un 149. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile 150. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan şüpheli
veya sanığın soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla
müdafi yardımından yararlanabileceği, şüpheli veya sanıktan kendisine bir
müdafi seçmesinin isteneceği, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek durumda
olmadığını beyan etmesi ve talebi hâlinde bir müdafinin görevlendirileceğine
ilişkin düzenlemelerin varlığı karşısında sanığın etkili savunma için müdafi
yardımından yararlanmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır (AYM, E.2020/79,
K.2023/113, 22/6/2023, § 137).
40. Bu bağlamda kurallar uyarınca sanığa yapılacak
tebligatın duruşma tarihi ile sanığın duruşmaya gelmemesi hâlinde yapılacak
muhakeme işlemlerinin neler olabileceğini içerdiği, ilgili haktan feragatin
sonuçlarının makul bir şekilde öngörülebilir olduğu ve sanığa etkili bildirim
yapılması hususunda asgari usul güvencelerinin sağlandığı anlaşılmaktadır.
41. Anılan Kanun’un 252. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca itiraz sonrası yapılan yargılamada mahkeme
hüküm verirken Kanun’un 251. maddesi kapsamında basit yargılama usulüne göre
verdiği kararla bağlı değildir. Bununla birlikte mahkemenin sanığın yokluğunda
yapacağı duruşmada yalnızca basit yargılama usulünün uygulanabileceği bir
suçtan yargılamaya devam edebileceği, anılan usul kapsamında olmayan bir suç
söz konusu olduğunda ya da usul kapsamında olmakla birlikte suç isnadının hukuki niteliğinde değişiklik meydana
geldiğinde sanığa bu durum bildirilmeksizin yokluğunda uyuşmazlığın sona
erdirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda 226. madde uyarınca
suç niteliğinin değiştiğine ilişkin olarak sanığa ve varsa müdafiine bildirim
yapılacağı, değişen suç niteliğine göre basit yargılama usulünün
uygulanamayacağı bir suç söz konusu olduğunda mahkemece yargılamaya genel
hükümlere göre devam edileceği açıktır.
42. Yine kurallarda sanığın yokluğunda
hüküm verilebilmesi hususunda mahkemeye takdir yetkisinin tanındığı, başka bir
deyişle basit yargılama usulü kapsamında yer almakla birlikte suçların niteliği
ve toplanan delillere göre uyuşmazlığın çözümünde sanığın beyanlarının
alınmasının gerekli olup olmadığının itiraz sonrası yapılacak yargılamanın her
aşamasında ve olağan kanun yollarında resen değerlendirilebileceği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurallar uyarınca genel usul hükümlerine göre
yargılama sürecinin yürütülmesinin de mümkün olduğu, bu yönüyle duruşmaya
gelmeyen sanığın yokluğunda karar verilmesini zorunlu kılan bir durumun
bulunmadığı ortadadır.
43. Adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya
daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçların basit yargılama usulü
kapsamında yer aldığı dikkate alındığında basit yargılama usulüne göre yapılan
yargılamaların sonuçları itibarıyla kamu menfaati üzerinde önemli bir etki
doğurmayacağı açıktır. Dolayısıyla kurallar kapsamında sanığın haberdar
edilmesine rağmen duruşmaya katılmayarak adil yargılanma hakkının güvencelerinden
feragat etmesine geçerlilik tanınmamasını gerektirecek üstün bir kamu yararının
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kurallarla adil yargılanma hakkına
orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirildiği söylenemez.
44. Öte yandan
kurallar, basit yargılama usulü kapsamında verilen karara itiraz üzerine genel
hükümlere göre yapılacak yargılamada mağdur ve müştekinin yokluklarında duruşma
yapılarak davanın bitirilmesine imkân tanıdığından kuralların anılan kişiler
yönünden de incelenmesi gerekir.
45. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti;
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir.
46. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre yargılama usulüne ilişkin
kuralların belirlenmesi ve bu konuda ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması,
bu kapsamda ceza yargılamasında duruşma aşamasında hazır bulunacak taraflar ile
hangi hâllerde tarafların yokluğunda duruşma yapılarak hüküm verilebileceğinin
belirlenmesi anayasal ilke ve sınırlar içinde kanun koyucunun takdirindedir.
47. Kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki bu
düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük
ilkesiyle de bağlıdır. Bu ilke gereğince bir kuralda öngörülen düzenleme ile
ulaşılmak istenen amaç arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir
dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2021/18, K.2022/97, 8/9/2022, § 20).
48. Kuralların kanuniliği, meşru amacı ve -tarafların
niteliğine uygun düştüğü ölçüde- ölçülülüğüne ilişkin olarak sanık yönünden
belirtilen gerekçeler mağdur ve müşteki bakımından da geçerlidir.
49. Diğer yandan Kanun’un 234., 235. ve 236. maddelerinde
mağdur ile şikâyetçinin hakları ile davet ve dinlenilme usulleri
düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde anılan kişilerin vekil yardımından
yararlanmalarına imkân tanındığı, duruşmadan haberdar edilme ile davaya katılma
haklarının bulunduğu, bizzat veya vekil vasıtası ile kovuşturma evresinde
tutanak ve belgelerden örnek isteyebilecekleri, davaya katılmış olmak koşuluyla
davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma imkânına sahip
oldukları anlaşılmaktadır.
50. Söz konusu imkânlar ise kurallar uyarınca mağdur ve
müştekinin yokluğunda duruşmaya devam edilerek hüküm kurulabilmesi sebebiyle
ortaya çıkabilecek dezavantajlı durumlara karşı dengeleyici niteliktedir.
Dolayısıyla kuralların mağdur ve müştekiye katlanamayacağı bir külfet
yüklemediği, kurallarla ulaşılmak istenen amaç arasında makul olmayan bir
dengesizliğin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralların hukuk devleti ilkesinin bir unsuru olan ölçülülük
ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 2., 13. ve
36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
IV.
HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı
Kanun’un 17. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı fıkrasının üçüncü ve dördüncü
cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve
itirazın REDDİNE 10/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
|
|
|
|