ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/110
Karar Sayısı : 2024/35
Karar Tarihi : 1/2/2024
R.G.Tarih-Sayı : 5/6/2024-32567
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Yerköy Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 19/10/2005
tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin 14/10/2021 tarihli
ve 7338 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile ibare değişiklikleri yapılan altıncı
fıkrasının Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Alacak davasında davacının yaptığı işlemlerin ve bununla ilgili olarak
düzenlenen kâğıtların her türlü harçtan istisna tutulmasını öngören kuralın
Anayasa’ya aykırılığı iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 143. maddesinin itiraz konusu altıncı fıkrası
şöyledir:
“Bu Kanun kapsamında kurulan
varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca
Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar,
(…) 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga
vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, (…) kaynak
kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin
Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL,
Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan
FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 13/7/2023 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40.
maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle
uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da
o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki
kurallardır.
3. Başvuru kararında 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin
altıncı fıkrasının iptali talep edilmiştir. Anılan fıkra bu Kanun kapsamında
kurulan varlık yönetim şirketlerinin yanı sıra 30/1/2002 tarihli ve 4743 sayılı
Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bu Kanun’la yürürlükten kaldırılan 3.
maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
(Kurul) çıkardığı yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin
yaptıkları işlemlerin ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtların 1/7/1964
tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na göre ödenecek damga vergisinden,
2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan,
kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 7/12/1994
tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 39. maddesi
hükmünden istisna tutulmasını öngörmektedir.
4. Başvuran Mahkemede görülmekte olan alacak davasında davacı
varlık yönetim şirketinin kendisi adına tahakkuk ettirilen harçtan istisna
tutulduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla itiraz konusu fıkranın “…ile 4743
sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü
maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik
kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin…” bölümü ile “…488
sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden,…” ibaresinin
ve “…kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054
sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden…” bölümünün
bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu ibarelere ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
5. Anayasa’nın “Anayasaya
aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddesinin
dördüncü fıkrasında “Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red
kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun
hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.”
denilmiştir.
6. 6216 sayılı
Kanun’un “Başvuruya engel durumlar” başlığını taşıyan 41. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında da “Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret
kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun
hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz.” hükmüne
yer verilmiştir.
7. 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin itiraz konusu
altıncı fıkrasına yönelik olarak daha önce de Anayasa Mahkemesine iptal
başvurusunda bulunulmuştur. Mahkemenin 10/9/2020 tarihli ve E.2019/55,
K.2020/44 sayılı kararıyla fıkranın “Bu Kanun
kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri … yaptıkları işlemler ve bununla
ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere
kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince … 492 sayılı Harçlar
Kanununa göre ödenecek harçlardan, ... istisnadır.” bölümü, “Bu
Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri…” ibaresi yönünden incelenerek
iptal istemi esastan reddedilmiş, bu karar 27/10/2020 tarihli ve 31287
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Anılan kararda 5411 sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin
yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtların kuruluş
işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl
süresince 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlardan muaf tutulması Anayasa’ya
aykırı görülmemiştir.
8. 14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Vergi Usul Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 58. maddesi ile 5411
sayılı Kanun’un 143. maddesinin altıncı fıkrasında ibare değişiklikleri yapılmış,
bu kapsamda “kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı
ve bunu izleyen beş yıl süresince” ibaresi fıkradan çıkarılmıştır.
Böylelikle 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlara ilişkin muafiyetin süresiz
hâle gelmesi nedeniyle kuralda değişiklik yapıldığının kabulü gerekmiştir. Bu
sebeple itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ile
6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen on
yıllık başvuru yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
9. Açıklanan nedenlerle 19/10/2005
tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin 14/10/2021 tarihli
ve 7338 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile ibare değişiklikleri yapılan altıncı
fıkrasının;
A. 1. “…ile
4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu
yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin…” bölümünün,
2. “…488 sayılı
Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden,…” ibaresinin,
3. “…kaynak
kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin
Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden…” bölümünün,
itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu bölümlere ve ibareye ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Kalan kısmının
esasının incelenmesine,
13/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
III. ESASIN İNCELENMESİ
10. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
11. İtiraz konusu kuralın “Bu
Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri … yaptıkları işlemler ve
bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, … istisnadır.” bölümü sadece 492
sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlardan değil 488
sayılı Kanun’a göre ödenecek damga vergisinden, kaynak kullanımını destekleme
fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Kanun’un 39. maddesi hükmünden
istisna tutulma bakımından da ortak kural niteliğindedir.
12. Bakılmakta olan davada uygulanan
istisna ise 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlara ilişkindir. Bu itibarla
kuralın esasına ilişkin incelemenin “…492 sayılı Harçlar Kanununa göre
ödenecek harçlardan, …” ibaresiyle sınırlı olarak yapılması gerekir.
B. Genel Açıklama
13. 2000-2001 yıllarında bankacılık sektöründe yaşanan
kriz sebebiyle ekonomik yapıda ortaya çıkan zararın giderilmesi ve buna bağlı
sorunların çözümü ihtiyacı yeniden yapılandırma programlarını ve bu kapsamda birtakım
yasal düzenlemeleri beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede varlık yönetim
şirketleri de Türk hukukunda ilk olarak 2002 yılında 4743 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin yedinci fıkrasıyla hükme bağlanmıştır. Anılan fıkra ise 2005 yılında
5411 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılmış, ancak varlık yönetim şirketleri,
söz konusu Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 143. maddesiyle yeniden
düzenlenmiştir.
14. Kanun’un 143. maddesinin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde bankalar ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (Fon) dâhil
diğer mali kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması,
tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet
esasları Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketlerinin de
kurulabileceği öngörülerek varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konuları
belirlenmiştir.
15. Varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusunu
oluşturan alacaklar ve varlıklar; bankaların, Fonun ve ana faaliyet konuları
para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve
ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan finansal kiralama şirketleri,
faktoring şirketleri, finansman şirketleri ve varlık yönetim şirketleri gibi
finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişiler
olarak tanımlanmış olan diğer mali kurumların alacakları ve varlıkları ile
sınırlandırılmıştır. Söz konusu alacak ve varlıklar ise öğretide de kabul
edildiği üzere en genel tanımıyla borçlunun borcunu vadesinde ifa etmemesi gibi
sebeplerle sorunlu olarak nitelenen alacaklar ile çeşitli sebeplerle
değer kaybına uğradığı için sorunlu olarak nitelenen varlıklardır.
16. Varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusu kanun
ile düzenlenmiş olup bu faaliyet konusu bankaların, Fonun ve diğer mali kurumların
sorunlu varlık ve sorunlu alacaklarının yönetimi olarak belirlenmiştir.
Böylelikle özellikle bankaların sorunlu alacakları ile sorunlu varlıklarının bu
konuda uzman şirketler tarafından yönetiminin sağlanmasıyla bankacılık
sektöründe yaşanabilecek olası krizlerin ve bunun ekonomiye olumsuz etkilerinin
önlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır (AYM, E.2019/55, K.2020/44, 10/9/2020,
§§ 8-11).
C. İtirazın Gerekçesi
17. Başvuru kararında özetle; varlık yönetim şirketlerine
beş yıl süre ile tanınmış olan harç muafiyetinin sınırsız hâle getirilmesinin
bu şirketlere imtiyaz tanınması anlamına geldiği, bu durumun kanun önünde
eşitlik ilkesine aykırı olduğu, hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmadığı
belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. İtiraz konusu kural, varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve
bunlarla ilgili olarak düzenledikleri kâğıtların 492 sayılı Kanun’a göre
ödenecek harçlardan istisna tutulduğunu hükme bağlamaktadır.
19. Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının
sundukları hizmetlerden yararlananlardan bu yararlanmaları karşılığı alınan
bedeldir. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumunun
sunduğu hizmetlerden yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir yarar
sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekir.
20. Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır.” hükmüyle verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. Verginin
kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek tedbirlerin
kanunda yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin
düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının kanun ile
yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Verginin kanuniliği ilkesi vergilendirmeye
ilişkin istisna ve muafiyetleri de kapsamaktadır. Vergilendirmede genel kural,
kanunla belirlenmiş konu ve kişilerden vergi, resim ve harç alınmasıdır. Kanun
koyucu kimi durumlarda vergi kapsamına alınan konuyu, kimi durumlarda kişileri
vergi dışında tutabileceği gibi verginin tümünden ya da bir bölümünden de
vazgeçebilir. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerde sosyal,
ekonomik, mali ve kültürel amaçlı birtakım muaflık, istisna ve indirimler
tanınması, kanun koyucunun takdirine bağlı bir konudur (AYM, E.2016/1,
K.2017/81, 29/03/2017, § 5).
21. Varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerden
ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan 492 sayılı Kanun’a göre harç
ödenmemesini öngören kuraldaki konunun unsurlarının, kapsamının ve süresinin
yeterli açıklıkta kanunla belirlendiği gözetildiğinde kuralda kanunilik
ilkesine bir aykırılığın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
22. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir … Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak
yorumlanamaz … Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul
ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı sayılmaz … Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz
… Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle
kanun önünde eşitlik ilkesine yer verilmiştir.
23. Anayasa’nın anılan
maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı
olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik
öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumdaki kişilerin kanunlar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişilere ayrım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumdaki kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır.
Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için
değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen
eşitlik ilkesi zedelenmez (AYM, E.2017/47, K.2017/84, 29/3/2017, § 18; E.2020/95, K.2022/3, 26/01/2022, § 25; E.2021/129,
K.2022/33, 24/3/2022, § 23).
24. Eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık
denetiminde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer
durumda bulunan kişilere farklı muamelenin mevcut olup olmadığı tespit
edilmeli, bu bağlamda aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında farklılık
gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir. Bundan sonra farklı muamelenin nesnel
ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı, nihayetinde nesnel ve makul bir temele
dayanıyorsa söz konusu farklı muamelenin orantılı olup olmadığı hususları
irdelenmelidir. Orantılılık ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir
dengenin bulunması gereğini ifade eder. Diğer bir ifadeyle bu ilke, farklı
muamelenin öngörülen nesnel amaç ile orantılı olmasını gerektirmektedir (bazı
farklarla birlikte bkz. AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, § 65; E.2021/1,
K.2021/32, 29/4/2021, § 32).
25. Kural varlık yönetim şirketlerini 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlardan süresiz olarak muaf tutmaktadır. 492 sayılı
Kanun’da belirtilen ve harca tabi kılınan kamu hizmetlerinden tüm teşebbüslerin
yararlandığı kuşkusuzdur. Bu bağlamda 492 sayılı Kanun uyarınca harca tabi
kılınan kamu hizmetlerinden yararlanmak bakımından varlık yönetim şirketleri
ile diğer teşebbüslerin aynı statüde bulunduğu açıktır. Dolayısıyla varlık
yönetim şirketleri ile diğer teşebbüslerin harca tabi kamu hizmetlerinden
yararlanmak bakımından durumlarının aynı olduğu anlaşılmaktadır.
26. İtiraz konusu kural, varlık yönetim
şirketlerini 492 sayılı Kanun’a göre alınan harçlardan muaf tutmak suretiyle bu
şirketlerin diğer teşebbüslerden farklı muamele görmesine yol açmıştır. Bu
farklı muamelenin varlık yönetim şirketi olup olmama temelinde yapıldığı
anlaşılmıştır. Bu durumda varlık yönetim şirketleri lehine olan bu farklı
muamelenin nesnel ve makul bir nedeni olup olmadığı incelenmelidir.
27. Anayasa Mahkemesi E.2019/55, K.2020/44 sayılı
kararında, varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bunlarla ilgili
olarak düzenledikleri kâğıtlar sebebiyle beş yıl süreyle harç ödemeyecek
olmasının makul ve nesnel bir nedene dayandığını tespit etmiştir. Bu yönüyle
anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
28. Bununla birlikte
farklı muamele ve hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi olup
olmadığı da irdelenmelidir. Orantılılık, ulaşılmak istenen amaç ile seçilen
araç arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir
ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını
gerektirmektedir. Buna göre farklı muameleyle ulaşılmak istenen meşru amaç ve
aleyhine farklı muamelede bulunulanın bireysel yararı arasında makul bir orantı
kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla
kıyaslandığında farklı muamelenin kişiye yüklediği külfetin aşırı ve orantısız
olmaması gerekir (bazı farklarla birlikte bkz. Ayşe Tezel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/14186, 20/10/2022, § 88).
29. Anayasa Mahkemesi E.2019/55, K.2020/44 sayılı
kararında varlık yönetim şirketlerine yönelik olarak ilk beş yılla sınırlı
olarak getirilen harç muafiyetinin ölçüsüz olmadığına karar vermiştir (AYM,
E.2019/55, K.2020/44, 10/9/2020, §§ 20-27). Kararda kuralla öngörülen ayrımın
nesnel ve makul bir temele dayandığı, dolayısıyla beş yıl süreyle harç ödememe
avantajının ölçüsüz bir yönünün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
30. Bununla birlikte itiraz konusu kuralda, Anayasa
Mahkemesinin anılan kararından sonra yapılan değişiklikle varlık yönetim
şirketlerine 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlardan, kuruluşlarından
itibaren beş yıl süreyle tanınan istisna süresiz hâle getirilmiştir. Bu itibarla diğer teşebbüslerin harç ödeme yükümlülüğü
kural olarak devam etmesine karşın 5411 sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık
yönetim şirketlerinin, yaptıkları işlemler ve düzenledikleri kâğıtlar sebebiyle
süresiz şekilde harçlardan istisna tutulmasının orantılı olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
31. Varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve
bunlarla ilgili düzenlenen kâğıtların 492 sayılı Kanun’a göre ödenecek
harçlardan süresiz olarak istisna tutulmuş olması varlık yönetim şirketleri
lehine, diğer teşebbüsler aleyhine önemli bir avantaj teşkil etmektedir. Bu
avantaj varlık yönetim şirketleri bakımından giderlerinin azaltılması suretiyle
kâr oranlarının artması anlamına gelmektedir. Bu şirketlerin kurulmasının
teşvik edilmesi için kuruluştan itibaren belirli süre ile sınırlı olarak
bunlara harç istisnası tanınması makul olsa da bunun sürekli hâle getirilmesi
diğer teşebbüsler aleyhine orantısız bir avantajın oluşmasına yol açmaktadır.
Ticari hayatta kârlılık esasına göre faaliyet gösteren teşebbüsler arasında
varlık yönetim şirketleri lehine süreklilik arz eden bir farklılığın orantılı
olmadığı kanaatine varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 10. ve 73.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kadir ÖZKAYA, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI,
İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususlar kanunilik ilkesi kapsamında ele
alınmış olduğundan Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun
143. maddesinin 14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile
ibare değişiklikleri yapılan altıncı fıkrasında yer alan;
A. “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketleri...”,
“...yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar,...”,
“...492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan,...” ve “...istisnadır.”
ibarelerinin esasına ilişkin incelemenin
“...492 sayılı Harçlar Kanununa göre
ödenecek harçlardan,...” ibaresi ile sınırlı
olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
B. “...492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek
harçlardan,...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Kadir
ÖZKAYA, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
1/2/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|
Karşı Oy
Mevcut dosyada itiraz talebine konu edilen varlık yönetim
şirketlerine çeşitli vergi ve harç istisnaları getiren 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu’nun 143. maddesinin Altıncı fıkrası daha önce Anayasa Mahkemesi’nin
(AYM) 2019/55 esas sayılı dosyasında da iptal talebine konu edilmiştir.
AYM. 27/10/2020 tarihli ve 2020/44 sayılı Kararıyla
itiraz talebine konu edilen normu Anayasa’ya uygun bulmuştur.
Normun 2019/55 esas sayılı dosyada inceleme konusu edilen
ilk halinde yer alan “kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları
takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince” ibaresi ve “her ne nam
altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri
Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden” ibaresi
14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Kanunun 58 inci maddesiyle bu fıkrada yer
alan madde metninden çıkarılmıştır.
Bu müdahale ile varlık yönetim şirketlerine
kuruluşlarından itibaren beş yıl süreyle sağlanan bir kısım vergi ve harç
istisnaları kalıcı hale getirilmiştir.
Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır” hükmüyle verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. İnceleme
konusu yapılan normun kanunilik şartını taşıdığında bir tereddüt
bulunmamaktadır.
Diğer yandan vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülüklerde sosyal, ekonomik, malî ve kültürel amaçlı birtakım muaflık,
istisna ve indirimler tanınması, kanun koyucunun takdirine bağlı bir konudur
(AYM, E.2016/1, K.2017/81, 29/03/2017, § 5).
Varlık yönetim şirketlerin 6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine göre anonim şirket şeklinde kurulmaları gerekmekte olup,
bunların faaliyet esasları 5411 sayılı Kanunun 143. maddesinde düzenlenmektedir
(AYM, E.2019/55, K.2020/44, 10/09/2020, § 21-22).
Bu düzenlemeler çerçevesinde varlık yönetim şirketleri
finans piyasalarındaki sorunlu alacakları devralmak suretiyle piyasanın
işleyişine ve piyasalarda yer alan diğer şirketlerin bilançolarının
iyileştirilmesine katkı sağlamaktadır (AYM,
E.2019/55, K.2020/44, 10/09/2020, § 25).
İştigal sahaları itibariyle karşılaşacakları zorluklar
gözetilerek bu şirketlere bir takım istisna ve muafiyetlerin sağlanmasının
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı bir yönü de
bulunmamaktadır (AYM, E.2019/55, K.2020/44,
10/09/2020, § 26).
Kaldı ki Anayasa’da istisna ve muafiyetlerin ancak süreli
olarak sağlanacağına dair kısıtlayıcı bir hüküm de bulunmamaktadır.
Diğer taraftan 2019/55 esas sayılı dosyada inceleme
konusu yapılan ve bilahare 7338 sayılı Kanunla kaldırılan beş yıllık süre
sınırı şirketler açısından geçici bir uygulama olmakla birlikte, kurumsal olarak
yeni kurulan her bir şirkete süreli olarak uygulanması imkânı getirmesi
itibariyle kalıcı bir düzenlemedir.
Bu bağlamda 2019/55 esas sayılı dosyada da o dönem
itibariyle süre kriteri ihtiva eden norm Anayasa’ya uygun bulunurken kuralın
süreli olması Anayasa’ya uygunluğun bir gerekçesi olarak nazara alınmamıştır.
Kanun koyucunun şirketler açısından geçici olan bir
düzenlemeyi kalıcı hale getirmesi takdir hakkı kapsamında bulunmakta olup, özel
iştigal sahası bulunan bir grup şirkete faaliyet sahalarındaki zorluklar
dikkate alınmak suretiyle sağlanan kolaylıkların belirsiz ve ölçüsüz olduğunu
iddia etmekte mümkün olmadığından çoğunluğun kuralın iptal edilmesi yönündeki
görüşüne iştirak edilmemiştir.
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 143. maddesinin altıncı
fıkrasının “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri …yaptıkları
işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kağıtlar, …492 sayılı Harçlar
Kanununa göre ödenecek harçlardan… istisnadır” bölümünün Anayasaya aykırı
olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
İptal kararının gerekçesinde; itiraz konusu kuralın
kanunîlik şartını taşıdığı, ancak anonim şirketler arasında süreklilik gösteren
bir farklılık oluşturduğu, bunun makul ve orantılılık bağlamında ölçülü
olmadığı belirtilerek Anayasanın 10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
Kanunun “Varlık yönetim şirketi” başlıklı 143. maddesinin
altıncı fıkrasında, bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin
yaptıkları işlemlerin ve bunlarla ilgili olarak düzenlenen kâğıtların hangi
malî yükümlülüklerden istisna tutulduğu belirtilmiş ve incelenen kuralda 492
sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan da istisna öngörülmüştür.
Böylece, incelenen kuralın daha önceki hâlinde söz konusu
şirketlere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince tanınan
harç istisnası süresiz hâle getirilmiştir.
Bu kapsamda, çoğunluğun iptal kararının gerekçesindeki;
itiraz konusu kuralın, istisnanın unsurlarını, kapsamını ve süresini herhangi
bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak belirlemesinden dolayı
belirlilik ilkesine aykırı olmadığı ve kanunîlik şartını sağladığı yönündeki
değerlendirmelerini isabetli bulmakla birlikte, anılan şirketlere tanınan harç
istisnasının sürekli hâle getirilmesi suretiyle anonim şirketler arasında
bunlar lehine süreklilik arzeden bir farklılığa yol açılmasının makul ve
orantılılık açısından ölçülü olmadığına ilişkin görüşüne katılmam mümkün
olmamıştır.
Bilindiği üzere vergi, resim, harç ve benzeri mâlî
yükümlülüklerin kanunla konulup kaldırılabileceğini hükme bağlayan Anayasanın
73. maddesine göre bunların muaflık ve istisnaları ile oranlarına ilişkin
olarak da kanunla belirtilen yukarı ve aşağı sınırlar arasında değişiklik yapma
yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.
Buna göre, yasama organının vergi, resim, harç ve benzeri
mâlî yükümlülükler koyma ve kaldırma konusunda olduğu gibi sosyal, kültürel,
ekonomik ve mâlî amaçlarla bunlarla ilgili muafiyet ve istisnalar getirme
hususunda da anayasal sınırlar içinde geniş bir takdir yetkisi söz konusudur
(örn. olarak bkz. 29/3/2017 tarihli ve E.2016/1, K.2017/81 sayılı kararımız).
Mahkememiz, aynı fıkranın değiştirilmeden önceki hâline
ilişkin olarak yapılan Anayasaya aykırılık itirazı üzerine, varlık yönetim
şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve bunlarla ilgili olarak düzenledikleri
kâğıtların, kuruldukları takvim yılı ve izleyen beş yıl süresince 492 sayılı
Kanuna göre ödenecek harçlardan istisna tutulmasının, bu şirketlerin kuruluş
amaçlarından ve faaliyet konularından kaynaklandığını belirterek Anayasaya
aykırılık itirazını reddetmiştir (10/9/2020 tarihli ve E.2019/55, K.2020/44
sayılı karar).
Söz konusu kararımızda, harç istisnasının şirketlerin
kuruluşundan sonraki belli bir süreyle sınırlı olarak tanınmasının kuralı
ölçülü hâle getirdiği yönünde bir değerlendirme de yapılmamıştır.
İncelenen kuralın amacı dikkate alındığında, söz konusu
harç istisnasının sürekli hâle getirilmesinin de yasama organının takdir
yetkisi içinde kaldığı, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmadığı gibi ölçüsüz
de olmadığı, dolayısıyla önceki kararımızdan ayrılmayı gerektiren bir neden
bulunmadığı açıktır.
Yukarıda belirtilen sebeplerle kuralın Anayasaya aykırı
olmadığı ve iptal talebinin reddedilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi
yöndeki kararına karşıyım.