ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/86
Karar Sayısı : 2024/230
Karar Tarihi : 25/12/2024
R.G.Tarih-Sayı :
13/3/2025-32840
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na
22/12/2022 tarihli ve 7429 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen geçici 90.
maddenin ikinci fıkrasının Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 36. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kurum zararı nedeniyle açılan alacak davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un iptali talep edilen kuralın da yer aldığı geçici
90. maddesi şöyledir:
“GEÇİCİ MADDE 90- (Ek:22/12/2022-7429/5 md.)
Genel sağlık sigortası kapsamında yer alan kişilere,
finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerine ilişkin olarak Kurum ile götürü bedel
üzerinden hizmet alım sözleşmesi imzalayan kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucularının sözleşmeyi imzaladıkları mali yıldan önce düzenleyerek 97 nci
maddenin yedinci fıkrasına göre Kuruma teslim ettikleri fatura ve eki
belgelerin, belirlenen sürelerde inceleme sürecinin tamamlanamaması nedeniyle,
ödenen avans tutarları bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir ay içerisinde
başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Kurumca giderleştirilir.
Götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi imzalamış
kamu üniversitesi sağlık hizmeti sunucularınca sözleşme öncesinde incelenen
fatura dönemine ait oluşan kesinti tutarlarına karşı açtıkları davalardan
kesinleşmemiş olanlarının tamamından bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen
süre içerisinde feragat ederler.
Sağlık hizmeti sunucusu tarafından itiraza konu edilmemiş
olsa da bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce incelenen fatura dönemine
ait oluşan tutarlardan sağlık hizmet sunucusunun mahsup edilmeyen alacakları
Kurum tarafından terkin edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir
ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan
FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve
Kapsam
3. 5510 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sosyal sigortalar ile
genel sağlık sigortasından yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu
haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemenin
anılan Kanun’un amaçları arasında yer aldığı belirtilmiştir.
4. Kanun’un 73. maddesinde sağlık hizmetlerinin sağlanma
yöntemine ve sağlık giderlerinin ödenmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlemiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasına göre sağlık hizmetleri, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
(Kurum) ile yurt içindeki veya yurt
dışındaki sağlık hizmeti sunucuları arasında yapılan sözleşmeler yoluyla
ve/veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla
yükümlü olduğu kişilerin sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından satın
aldıkları sağlık hizmeti giderlerinin ödenmesi suretiyle sağlanmaktadır.
5. Maddenin sekizinci fıkrasında ise birinci fıkrada belirtilen yöntemler dışında Kurumun, kamu idarelerince verilecek sağlık hizmetlerini
götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle de sağlamaya yetkili olduğu,
götürü bedel üzerinden sözleşme yapıldığı takdirde kamu idaresi sağlık hizmeti
sunucularının sözleşmede belirtilen götürü bedel karşılığında genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere sözleşme kapsamında verilmesi
gereken her türlü sağlık hizmetini sunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanmıştır.
Anılan fıkrada ayrıca sözleşmede belirtilen götürü bedel dışında Kurumdan veya
genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden Kanun’da
belirtilen ilave ücretler ve katılım payları dışında ayrıca bir bedel talep
edemeyecekleri, götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle temin edilen
hizmetler için Kuruma ayrıca fatura ve dayanağı belgenin gönderilmeyeceği
belirtilmiştir.
6. Kanun’un 97. maddesinin yedinci fıkrasında sağlık
hizmeti sunucularının, sunmuş oldukları hizmetlere ilişkin bir ay içinde
düzenledikleri fatura ve eki belgeleri izleyen ayın on beşine kadar Kuruma
teslim edecekleri, fatura bedelinin tamamının fatura teslim tarihinden itibaren
altmış gün içinde sağlık hizmet sunucularına avans olarak ödeneceği hüküm
altına alınmıştır. Anılan fıkraya göre fatura ve eki belgelerin, fatura teslim
tarihinden itibaren üç ay içinde Kurum tarafından incelenerek avans hesabının
kapatılması gerekmektedir. İnceleme süresinin takip eden mali yıla sirayet ettiği
durumlarda ise avans artıkları hakkında 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 35. maddesindeki akreditiflere ilişkin
hükümler uygulanacaktır.
7. 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinde de Kurumca
işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara, gelir veya aylık
almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve
bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere fazla veya yersiz olarak yapıldığı
tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemelerin hesaplanacak olan kanuni
faizi ile birlikte ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup
edileceği, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınacağı belirtilmiştir.
Bu kapsamda Kurum tarafından yapılacak inceleme sonucunda fazla veya yersiz
olarak yapıldığı tespit edilen ödemelerin sağlık hizmetleri sunucusunun
Kurumdan alacağının olması hâlinde bu alacaklarından mahsup edileceği, aksi
durumda ise genel hükümlere göre tahsil edileceği anlaşılmaktadır.
8. Anılan Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı geçici
90. maddesinde Kurum ile götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi
imzalamış kamu üniversitesi sağlık hizmeti sunucuları tarafından sözleşmenin imzalandığı mali yıldan önce düzenlenerek
Kanun’un 97. maddesinin yedinci fıkrasına göre Kuruma
teslim edilen fatura tutarlarına dair Kurum tarafından yapılacak mali işlemler
ve bu faturalardan kaynaklı davalarla ilgili düzenlemeler yer almaktadır.
9. Geçici 90. maddenin birinci fıkrasında kamu
üniversitesi sağlık hizmeti sunucularının Kuruma teslim ettikleri fatura ve eki
belgelerin belirlenen sürelerde inceleme sürecinin tamamlanamaması nedeniyle
ödenen avans tutarlarının bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir
ay içinde başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Kurumca giderleştirileceği
düzenlenmiştir.
10. Anılan maddenin itiraz konusu ikinci fıkrasında götürü
bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi imzalamış kamu üniversitesi sağlık
hizmeti sunucularının sözleşme öncesinde incelenen fatura dönemine ait Kurum
tarafından yapılan kesinti işlemleri nedeniyle açtıkları davaların
kesinleşmemiş olanlarının tamamından bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip
eden bir ay içinde feragat edecekleri hükme bağlanmıştır.
11. Maddenin üçüncü fıkrasında ise sağlık hizmeti
sunucusu tarafından itiraza konu edilmemiş olsa da bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce incelenen fatura dönemine ait oluşan tutarlardan sağlık
hizmet sunucusunun mahsup edilmeyen alacaklarının Kurum tarafından terkin edileceği
belirtilmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu
kuralla kamu üniversitelerinin haksız kesinti sebebiyle Kuruma karşı açmış
oldukları davalardan feragat etmesi zorunluluğu öngörülerek karar hakkına ve
mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirildiği, kamu üniversitelerinin
alacak hakkından herhangi bir telafi edici imkân tanınmadan feragat etmelerinin
ve genel hükümlere göre yargılama giderleri ile vekâlet ücretinden sorumlu
tutulmalarının kamu yararı amacına yönelik olmadığı gibi hukuki güvenlik ve
kanunların geriye yürümezliği ilkeleriyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13.,
35. ve 36. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 130.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
14. Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
15. Hukuk
devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel ilkelerden biri hukuk güvenliği
ilkesidir. Hukuk güvenliği ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye
yürütülmemesini zorunlu kılar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin
doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda
bulunulması, hukuk güvenliği ilkesine aykırılık oluşturur. “Kanunların
geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca kanunlar, kamu yararı ve kamu düzeninin
gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi
ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem
ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve
kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması, hukukun genel
ilkelerindendir (AYM,
E.2018/103, K.2019/4, 13/2/2019, § 15; E.2018/108, K.2019/5, 13/2/2019, § 20).
Ancak kanun koyucunun kişilerin lehine haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri
geçmişe etkili olarak düzenlemesinde takdir yetkisine sahip olduğu kuşkusuzdur.
16.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında kanunların geriye yürümezliği ilkesi
ile ilgili olarak gerçek geriye yürüme ve gerçek olmayan geriye yürüme ayrımı
yapılmaktadır. Gerçek geriye yürüme, yeni getirilen kuralın eski kural
döneminde tamamlanmış ve hukuki sonuçlarını doğurmuş hukuksal durum, ilişki ve
olaylara uygulanmasıdır. Gerçek olmayan geriye yürüme ise yeni getirilen
kuralın eski kural yürürlükte iken başlamakla beraber henüz sonuçlanmamış
hukuksal durum, ilişki ve olaylara uygulanması anlamına gelmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 310; E.2010/93, K.2012/20, 9/2/2012).
17.
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden biri olup hukuk
güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için
bu hakkın yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla
fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden
doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Bir
statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen haklar ise bu nitelikte değildir.
Kanunlarda yapılan değişiklikler kazanılmış hakları etkilemediği ve hukuk
güvenliğini zedelemediği sürece bu değişikliklerin hukuk devleti ilkesine
aykırı oldukları ileri sürülemez (AYM, E.2019/94, K.2022/32, 24/3/2022, § 57).
18.
Kuralda söz konusu feragat zorunluluğunun kuralın yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla henüz kesinleşmemiş davalar bakımından uygulanması öngörülmektedir.
Başka bir ifadeyle kural, tamamlanmış ve sona ermiş hukuksal durumlara yönelik
bir etkide bulunmamaktadır. Dolayısıyla taraflar arasında devam eden bir hukuki
ilişki bulunduğundan kazanılmış haktan ya da kesinleşmiş işlemlerden söz
edilemez.
19.
Devletin sosyal niteliğinin hayata geçirilmesinde etkili bir yöntem olan sosyal
sigortalar, sosyal güvenliğin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal
sigortaların kişi ve güvence sağladığı sosyal riskler bakımından kapsamı
Kurumun güçlü bir mali yapıya sahip olmasını gerektirmektedir (AYM, E.2022/15,
K.2022/73, 1/6/2022, § 34).
20. Diğer
yandan Kurumun amacına uygun olarak hizmet verebilmesi sahip olduğu parasal
kaynaklara bağlıdır. Bu bakımdan sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı bir
şekilde sürdürülmesi ve korunması amacına yönelik olarak düzenleme yapılması da
sistemin devamlılığının bir gereğidir.
21. 5510
sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı geçici 90. maddesinin
gerekçesinde de “Kamu üniversite sağlık hizmeti sunucularının hizmetin
ifasında mali güçlükler yaşamamaları ve sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliği
bakımından söz konusu sağlık hizmeti sunucularının finansal yeterliliğine katkı
sağlanması ile önceki yıllara ait incelemeler sonucu cari yılda parasal bir
kesintiye uğramamaları ve geri ödeme birimi olan SGK’nın sağlık hizmeti
sunucularının cari dönemde finansal ihtiyaçlarını sağlayan Kurum olmaktan
çıkartılması[nın] amaçlan[dığı]” ifade edilmiştir.
22. Öte yandan
Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Bu bağlamda kanun
koyucunun uyuşmazlıkların bir an önce sonuçlandırılması ve yeni uyuşmazlıkların
ortaya çıkmasının önüne geçilerek dava sayısının azaltılması suretiyle adalet
hizmetlerinin iyi bir şekilde işlemesini sağlamak ve böylece toplumsal barışın
tesis edilmesine de katkıda bulunarak nihai olarak kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla belirli konulardaki uyuşmazlıklara ilişkin davaların
ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler yapma konusunda takdir yetkisine
sahip olduğu açıktır.
23. Götürü
bedel üzerinden Kurumla hizmet alım sözleşmesi imzalayan kamu üniversitesi
sağlık hizmeti sunucularının sözleşme öncesinde incelenen fatura dönemine
ilişkin kesinti tutarlarından kaynaklanıp yargıya intikal eden uyuşmazlıklara
ilişkin davalardan kural uyarınca feragat etmek zorunda bırakılmalarının uyuşmazlıkların
bir an önce çözüme kavuşturulması amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu
yönüyle kuralın davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması ile Kurumun mali yapısının korunmasına yönelik kamu yararını
hedeflediği söylenebilir.
24. Öte
yandan Anayasa’nın 130. maddesinde üniversiteler anayasal bir kuruluş olarak
kabul edilmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında üniversitelerin tüzel kişiliğe ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu ve
kanunla kurulacağı belirtilmiştir. Maddenin dokuzuncu fıkrasında da
yükseköğretim kurumlarının mali işleri ile devletin sağladığı mali kaynakların
kullanılması gibi birçok hususun kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
25. Anayasa
Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp
yasal kurallar keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olmalıdır. Esasen kanunun bu niteliklere sahip olması,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğidir. Dolayısıyla Anayasa’nın 130. maddesinde yer verilen kanunilik
ölçütü, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi
ışığında yorumlanmalıdır.
26. Hukuk
devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Nitekim bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154).
27. İtiraz
konusu kuralla kamu üniversitesi sağlık sunucularının açmış oldukları hangi tür
davalardan ne kadar süre içinde feragat edeceklerinin herhangi bir tereddüde
yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirsiz
ve öngörülemez olduğundan söz edilemez. Dolayısıyla kuralın Anayasa’nın 130.
maddesinde düzenlenen kanunilik ölçütüne aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
28. Ayrıca
Anayasa’nın anılan maddesinde düzenlenen üniversitelerin bilimsel özerkliği,
idari ve mali özerklikle birlikte üniversitelerin özerkliği için olmazsa olmaz
nitelikte bir bütünün parçalarını oluşturmaktadır. Bu unsurlardan herhangi
birine yapılacak müdahale diğer unsurların da olumsuz şekilde etkilenmesine neden
olacaktır (AYM, E.2015/61, K.2016/172, 2/11/2016, § 45; E.2020/55, K.2023/228,
28/12/2023, § 65). Kuşkusuz yükseköğretim kurumlarına sağlanacak mali
kaynakları belirleme yetkisi kanun koyucuya aittir. Ancak kanun koyucunun bu
yetkisini anayasal sınırlar içinde özellikle üniversitelerin mali özerkliğini gözeterek
kullanması gerekir.
29. Davadan
feragat 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 307. maddesinde feragat “…davacının, talep
sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.” şeklinde tanımlanmış, 311.
maddesinde de feragatin kesin hüküm gibi sonuç doğuracağı belirtilmiştir.
30.
Kuşkusuz özel hukuk borç ilişkisinde davacının talep sonucundan kendi iradesi
ile vazgeçmesi mümkündür. Bununla birlikte ilke olarak kanun koyucunun davacıyı
talebinden vazgeçmesi yönünde irade açıklamasında bulunmaya zorlaması mümkün
değildir. Diğer yandan kamu otoritelerinin özel hukukta olduğu gibi bu yönde özgürlükleri
bulunmayıp açıklayacakları iradenin kanuna uygun olması esastır. Başka bir ifadeyle idare makamları kanun koyucunun
öngördüğü usul ve esaslara uygun şekilde irade beyanında bulunmak zorundadır. Bu
bağlamda kanun koyucunun kamu yararını gözeterek alacak iddiası ile dava açan
kamu üniversitesi sağlık sunucularını davadan feragat etmesi yönünde zorlayıcı düzenlemeler
öngörmesi söz konusu olabilir. Ancak anılan düzenlemelerin üniversitelerin
özerkliğine yönelik anayasal güvencelerle çelişmemesi gerekir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2019/93, K.2023/87, 4/5/2023, §§ 256-259).
31.
Kuralda kamu üniversitelerinin kesinti tutarlarına ilişkin olarak Kuruma karşı
açtıkları ve henüz kesinleşmemiş davalardan feragat etmeleri zorunlu
kılınmıştır. Kurala göre kamu üniversiteleri sağlık sunucuları açmış oldukları
alacak davalarından feragat edeceklerse de kuralın Kurumla götürü bedel
üzerinden hizmet alım sözleşmesi imzalayan kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucularının bu yönteme geçişi sonrasında önceki döneme ilişkin olarak Kurumla
olan ihtilaflarını tasfiye etmeyi amaçlayan geçici bir düzenleme olduğu
anlaşılmaktadır.
32. Ayrıca
kural kapsamındaki feragat zorunluluğu sağlık hizmeti sunucularının tüm
gelirleriyle ilgili olmayıp sadece sözleşme öncesinde incelenen fatura dönemine
ait oluşan kesinti tutarlarıyla ilgili ihtilaflarla sınırlıdır.
33. Öte
yandan kuralın da yer aldığı 5510 sayılı Kanun’un geçici 90. maddesinin birinci
fıkrası uyarınca anılan sözleşmeyi imzalayan kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucularının sözleşmeyi imzaladıkları mali yıldan önce düzenleyerek Kuruma
teslim ettikleri fatura ve eki belgelerin belirlenen sürelerde inceleme
sürecinin tamamlanamaması nedeniyle ödenen avans tutarlarının Kurumca
giderleştirileceği ve bu suretle incelenmemiş faturalardan dolayı kamu
üniversitesi sağlık hizmeti sunucularından bir kesintinin yapılması imkânının
ortadan kaldırıldığı açıktır.
34. Yine
anılan maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucuları tarafından itiraza konu edilmemiş olsa da söz konusu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce incelenen fatura dönemine ait oluşan
tutarlardan sağlık hizmet sunucusunun mahsup edilmeyen alacakları Kurum
tarafından terkin edilecek ve bu suretle kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucularından kesinti yapılmasını gerektiren durumlar tespit edilmiş olsa dahi
kesinti yapılmayacaktır.
35. Bu
hususlar gözetildiğinde kuralın kamu üniversiteleri açısından önemli bir gelir
kaybına yol açmayacağı söylenebilir.
36. Diğer
yandan 6100 sayılı Kanun’un 312. maddesinin (1) numaralı fıkrasında feragat
beyanında bulunan tarafın davada aleyhine
hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edileceği, 323.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendinde vekille takip edilen davalarda
kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin de yargılama giderleri
arasında olduğu hüküm altına alınmıştır.
37.
Kuralda vekâlet ücreti ve diğer yargılama giderlerine ilişkin bir istisnaya yer
verilmemişse de bu bağlamda ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların somut olayın
özelliği dikkate alınarak kuralın amacına uygun şekilde yorumlanması suretiyle
mahkeme içtihatlarıyla çözülmesi de mümkündür. Nitekim güncel yargı
kararlarında da kural uyarınca davadan feragatin dava açıldıktan sonra yapılan
yasal düzenleme gereği olduğu dikkate alınarak davacı kamu üniversitesinin vekâlet
ücretinden sorumlu olmayacağı belirtilmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E.2023/3590,
K.2024/1480, 30/4/2024; E.2023/3442, K.2024/1393, 25/4/2024).
38. Bu
itibarla kuralda hukuk devleti ve üniversitelerin özerkliği ilkeleriyle çelişen
bir yön bulunmamaktadır.
39. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. ve 130. maddelerine aykırı değildir. İtirazın
reddi gerekir.
Hasan
Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın
Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV.
HÜKÜM
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na 22/12/2022 tarihli ve 7429 sayılı Kanun’un 5.
maddesiyle eklenen geçici 90. maddenin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 25/12/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Kural ile kamu üniversitelerinin Kuruma karşı önceki
fatura dönemine ilişkin olarak açtıkları ve henüz kesinleşmeyen davalardan
üniversite idarelerinin feragat etmeleri düzenlenmiştir. Bu emredici düzenleme
sonucu üniversite rektörlükleri anılan davalardan feragat etmek zorundadır.
Düzenleme anayasal açıdan ilk olarak kanunların geriye yürümezliği ilkesiyle
ilgilidir. Fakat doğrudan bireylerle ilgili bir ilişkinin düzenlenmemesi ve iki
kamu kurumu arasındaki uyuşmazlıkların giderilmek istenilmesi dolayısıyla bu
konunun yasama yetkisinin takdir alanında kaldığı ileri sürülebilir. Diğer
taraftan düzenlemenin anayasal ve özerk bir kurum olan üniversitelerin
gelirleriyle ilgili olması karşısında konunun bu açıdan değerlendirilmesi
gereklidir.
2. Anayasa’nın 130. maddesinde üniversitelerin, “kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olmaları” ve “kanunla
kurulmaları” öngörülmüştür. Maddenin dokuzuncu fıkrasında da yükseköğretim
kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev,
yetki ve sorumluluklarının kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Yasama
organının kanunla düzenlemede bilimsel özerklik ilkesini göz önünde tutması
zorunludur. Bilimsel özerkliğin amacı, üniversitelerde hiçbir düşünce, siyasi,
sosyal akım ve toplumsal baskıya tabi olunmaksızın bilimsel ölçütler ve etik
kurallar çerçevesinde eğitim, öğretim, araştırma ve yayın yapabilme imkanlarının
güvence altına alınmasıdır.
3. Öte yandan anılan anayasal güvence, üniversitelerin
bilimsel özerklik içerisinde ve özgür düşünceyle bilimsel faaliyet
yürütebilmeleri için yönetim ve bütçe gibi konularda da genel idareden ve
siyasi organlardan bağımsız olmayı zorunlu kılmaktadır. Zira belirtilen
özerklik; eğitim, araştırma, yayın ve benzeri etkinliklerin planlanması, düzenlenmesi
ve icra edilmesi aşamalarında, yönetim yetkisinin serbestçe kullanılabilmesini,
belirtilen faaliyetlerle ilgili üniversite kaynaklarının kullanımına yönelik
kararların üniversite yönetim organlarınca serbestçe alınabilmesini gerekli
kılmaktadır. Bu nedenle bilimsel özerklik güvencesinin idari ve mali
özerkliği de zorunlu kıldığı kabul edilmelidir. Nitekim bu yorum
Mahkememizin ilgili kararlarında ifade edilmiştir (bkz. AYM, E.2015/61, K.2016/172, 02/11/2016, par. 45). Başka bir
ifadeyle üniversitelerin yalnızca bilim yapma, öğretme gibi işlevlerine değil,
bunlarla ilgili planlama, icra etme, yönetme ve mali kaynaklarına müdahale etme
anlamındaki kısıtlamalar da Anayasa’nın 130. maddesindeki güvenceye aykırı
olacaktır. AYM bir kararında “Bilimsel özerklik,
idari ve mali özerklikle birlikte üniversitelerin özerkliği için zorunlu bir
bütünün parçalarını oluşturmaktadır. Bu unsurlardan herhangi birine yapılacak
müdahale diğer unsurların da olumsuz şekilde etkilenmesine neden olacaktır.” sözleriyle (AYM, E.2020/55, K.2023/228, 28/12/2023, par.
65) bu hususu vurgulamıştır.
4. Çoğunluk gerekçesinde düzenlemenin kurumlar arasında
geçmişe yönelik bir tasfiye amacıyla yapıldığı ve geçici olduğu belirtilmiştir.
Gerekçede ayrıca kural kapsamında sözleşme mali yılından önceki faturalar
nedeniyle yapılması söz konusu kesintilerden üniversitelerin kurtarıldığı,
başka deyişle bir taraftan lehlerine bir sonuç doğurduğu, karşılıklı
mahsuplaşma anlamına geleceği ve kamu üniversitelerinin önemli bir gelir
kaybına maruz kalmayacakları ifade edilmiştir. Bununla birlikte gerekçede
mahsuplaşmaya dair değerlendirme bir varsayımdan ibarettir. Bunun gerçekte ülke
imkanları ölçüsünde kıt kaynaklarla faaliyet yürüten kamu üniversitelerinin ne
kadar yararlarına olduğuna dair bir hesaba dayanmadığı da anlaşılmaktadır.
Ayrıca bu hesaplamanın hangi tarafın yararına olduğu, her bir üniversitenin
özel durumuna, davalara konu uyuşmazlıkların kapsamına da bağlıdır. Sonuç
olarak kural ile kamu üniversitelerinin daha önce doğmuş alacaklarından kanun
yoluyla feragate zorlanması Anayasa’nın 130. maddesine aykırı şekilde
üniversitelerin mali özerkliğine müdahale teşkil ettiğinden iptal edilmesi
gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 5510 sayılı Kanun’un itiraz konusu ikinci fıkrasında
götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi imzalamış kamu üniversitesi
sağlık hizmeti sunucularının, sözleşme öncesinde incelenen fatura dönemine ait
Kurum tarafından yapılan kesinti işlemleri nedeniyle açmış oldukları davaların
kesinleşmemiş olanlarının tamamından bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip
eden bir ay içerisinde feragat edecekleri hükme bağlanmıştır.
2. Çoğunluk kuralın
“önceki döneme ilişkin Kurumla olan ihtilaflarını tasfiye etmeyi amaçlayan
geçici bir düzenleme olduğu ve anılan sağlık hizmeti sunucularının tüm
gelirleriyle ilgili olmayıp sadece sözleşme öncesinde incelenen fatura dönemine
ait oluşan kesinti tutarlarıyla ilgili ihtilaflarla sınırlı olduğu; incelenmemiş
faturalardan dolayı kamu üniversitesi sağlık hizmeti sunucularından bir
kesintinin yapılması ihtimalinin kalmadığı ve kamu üniversitesi sağlık hizmeti
sunucuları tarafından itiraza konu edilmemiş olsa da söz konusu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce incelenen fatura dönemine ait oluşan
tutarlardan kamu üniversitesi sağlık hizmeti sunucularından kesinti yapılmasını
gerektiren durumlar tespit edilmiş olsa dahi kesinti” yapılmayacağını
belirtmiştir. Bu tespitlerden hareket eden çoğunluk kuralın kamu üniversiteleri
açısından önemli bir gelir kaybına neden olmayacağına dikkat çekmiştir. Bununla
beraber bu husus tüm kamu üniversiteleri için aynı önem ve ölçüde olmayabilir,
zira gelirinin önemli bir bölümünü sağlık hizmeti sunucusu birimlerden
karşılayan kamu üniversiteleri için ilgili meblağ büyük boyutlara ulaşabilir.
3. Sosyal Güvenlik
Kurumunun (Kurum) mali yapısının korunmasında kamu yararı olduğu açıktır. Aynı
şekilde kamu üniversitesi sağlık hizmeti sunucularının da mali yapılarının korunmasında
da kamu yararı olduğu yadsınamaz. Anılan kuralla kanun koyucu, Kurumun
mali yapısının korunmasının kamu
üniversitesi sağlık hizmeti sunucularının mali yapının korunmasına göre daha
çok kamu yararı içerdiğini kabul etmiştir. Mahkememizin yerleşik içtihadına
göre “…bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve
yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde
olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla
bağdaşmaz.” (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/07/2021, § 23). Dolayısıyla, bu husus kanun koyucunun takdir alanı içinde
kalmaktadır.
4. Buradaki esas mesele, kuralın kamu yararı gerekçesiyle alacak iddiası ile dava açan
kamu üniversitesi sağlık sunucularını davadan feragat etmeleri yönünde
zorlayıcı bir düzenleme getirmesinin Anayasa’nın 130. maddesinde güvenceye
alınan üniversite özerkliğine aykırılıklar taşımasıdır.
5. Anayasa’nın 130.
maddesinde üniversiteler anayasal kurumlar olarak kabul edilmiş ve anılan
maddenin birinci fıkrasında üniversitelerin tüzel kişiliğe ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu
belirtilmiştir.
6. Özerklik, kişi ve
kuruluşların kanunla belirlenen sınırlar içinde kalmak şartıyla kendi
faaliyetlerine ilişkin kararları alma ve uygulama konusunda gerekli yetkiyle donatılmış
olması anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda kurumların dış etkilere karşı
korunmasını ifade eder. Kamu kuruluşlarına özerklik tanınmasının nedeni
faaliyetlerini hizmetin gereklerine ve kamu yararına uygun bir şekilde
sürdürmelerini güvence altına almaktır (AYM, E.2019/112, K.2020//35, 25/6/2020,
§ 31).
7. Üniversitelerin
bilimsel özerkliği; üniversitelerde yürütülen eğitim, araştırma, yayın ve
benzeri etkinliklerin planlanması, düzenlenmesi ve icra edilmesi aşamalarında
yönetim yetkisinin serbestçe kullanılabilmesini, belirtilen faaliyetlerle
ilgili üniversite kaynaklarının kullanımına yönelik kararların üniversite
yönetim organlarınca serbestçe alınabilmesini gerektirmektedir. Bilimsel
özerklik, idari ve mali özerklikle birlikte üniversitelerin bağımsızlığı için
olmazsa olmaz nitelikte bir bütünün parçalarını oluşturur. Bu unsurlardan
herhangi birine yapılacak müdahale diğer unsurların da olumsuz şekilde
etkilenmesine neden olacaktır (AYM, E.2015/61, K.2016/172, 2/11/2016, § § 43-
45; E.2022/90, K.2023/201, 31/11/2023, § 57).
8. Anayasa’nın 130.
maddesinin sekizinci fıkrasında üniversitelerin bütçelerinin kendileri
tarafından hazırlanacağı açıkça belirtilmek suretiyle mali konularda anayasal
sınırlar gözetilerek karar alma yetkisinin üniversitelere ait olduğu hüküm
altına alınmıştır (AYM, E.2022/90,
K.2023/201, 31/11/2023, § 59).
9. Dava konusu kural,
sağlık hizmeti sunucusu kamu üniversitelerinin idari ve mali özerkliğiyle
uyumlu değildir. Kamu üniversitelerinin herhangi bir hukuki uyuşmazlıkta
davadan feragat etmeleri idari özerklikle ilgili bir husustur. Bu
üniversitelere kural kapsamında açmış oldukları davalardan feragat zorunluluğu
getirilerek kesinti miktarlarını talep etme haklarının ellerinden alınması ne
idari özerklikle ne de mali özerklikle bağdaşmaktadır.
10. Belirtilen gerekçelerle
itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 130. maddesine aykırılık taşıdığı sonucuna
ulaştığımdan, çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY
1. 31/5/2006 tarihli
ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na 22/12/2022
tarihli ve 7429 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen geçici 90. maddenin
ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine sayın
çoğunluk tarafından karar verilmiştir.
2. Aşağıdaki
gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
3. Mahkemenin
kararında, iptal istemi, hükme itiraz gerekçeleri özetlenmiştir.
4. Dava konusu kural
ile kamu üniversitelerin kuruma karşı açtıkları davalarda feragat zorunluluğu
getirilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince görülmekte olan davada uygulanacak
kural Anayasa’ya aykırılığı iddiası ile mahkememizin önüne getirilmiştir.
5. Anayasa’nın 35.
Maddesinde “herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar ancak kamu
yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkını kullanması toplum
yararına aykırı kullanılamaz denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi ile
güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade eden ve para ile
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K. 2015/62).
6. Anayasa’nın 36.
maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir./Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence altına alınan dava
yoluyla hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin
bir haksızlığa uğradığını iddia edebilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir
uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin,
uğradığı zararı giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri
önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM,
E.2004/25, K.2008/42, 17/1/2008; E.2008/102, K.2010/14, 21/1/2010; E.2017/178,
K.2018/82, 11/7/2018, § 11).
7. Mahkemeye erişim
hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir
şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
8. Anayasa’nın
13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere
sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
9. Bu itibarla
mahkemeye erişim hakkını sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp
yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
10. Esasen
temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca
kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
11. Kuralda
üniversitelere mülkiyet hakkı kapsamında aldıkları açmış oldukları davalardan
feragat etme zorunluluğu getirilmektedir. Kural uyuşmazlığın esasının yargı
merciileri tarafından incelenme imkanını ortadan kaldırmaktadır.
12. Anayasa’nın 36.
maddesinde adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM,
E.2023/79, K.2024/80, 14/3/2024, § 16).
13. Adil yargılanma
hakkı, niteliği gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira
bu hakkın Anayasa'da zikredilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte,
bireylerin bu haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı
teşkilatını kurması ve yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin
düzenleme yetkisini haiz olduğu alanlarda belli ölçüde takdir yetkisine sahip
olduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik
sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar
listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa
Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No:
2016/14586, 10/11/2022, § 74).
14. İtiraza konu
kanuni düzenleme kamu üniversitelerine davayı açmakla elde edilen menfaatin
kapsamı belirlenmeden davadan feragat zorunluluğu getirilmiştir. Kural bu
yönüyle üniversitelere aşırı ve orantısız bir külfet getirmektedir. Mülkiyet
hakkına getirilen ölçüsüz sınırlamanın davanın esası incelenmeden feragat ile
sonuçlandırılması hak arama özgürlüğüne yapılmış ölçüsüz bir müdahale teşkil
etmektedir. İptali gerekir.
15. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle söz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 36.
Maddeleri uyarınca Anayasa’ya aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle
sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.