ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/17
Karar Sayısı : 2024/205
Karar Tarihi : 4/12/2024
R.G.Tarih-Sayı :
14/3/2025-32841
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ağrı Sulh Ceza Hâkimliği
İTİRAZIN KONUSU: 10/11/2005
tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 54. maddesinin ikinci
fıkrasının (a) bendinin Anayasa’nın 2., 10., 11., 13., 20. ve 25. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Türkiye İstatistik Kurumu tarafından verilen idari
para cezasına karşı yapılan itiraz başvurusunda itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN
KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen
Kanun Hükmü
Kanun’un 54. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer
aldığı ikinci fıkrası şöyledir:
“Başkanlık veya kurum ve kuruluşlar tarafından
Program kapsamında istenen bilgileri, geçerli bir mazereti olmaksızın
belirlenen şekil ve sürede vermeyen veya eksik veya hatalı verenler, bir kereye
mahsus olmak üzere uyarılarak yedi gün içerisinde bilgileri vermeleri veya
eksik ve hataları gidermeleri istenir. Bu uyarıya rağmen, bilgileri hiç
vermeyen veya talep edildiği hâlde eksikleri gidermeyen ve hataları düzeltmeyen
gerçek kişiler veya özel hukuk tüzel kişilerinin organ ve temsilcileri
hakkında, fiilin;
a) Hanehalkı
veya bireylerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda beşyüz Yeni Türk
Lirası,
b) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 20/3/2008 tarihli ve E.:
2006/167, K.: 2008/86 sayılı Kararı ile.; Yeniden Düzenleme: 25/11/2008-5813/3
md.) Hane halkı veya bireyler dışında kalan diğer istatistikî birimlerle
yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda binbeşyüz Yeni Türk Lirası,
c) Sayımlarda işlenmesi durumunda ikibin Yeni Türk
Lirası,
İdarî para cezası uygulanır.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
Kanun’un 8. maddesi şöyledir:
“Cevap verme yükümlülüğü ve sınırları
Madde 8 - (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 20/3/2008 tarihli
ve E.: 2006/167, K.: 2008/86 sayılı Kararı ile.; Yeniden Düzenleme:
25/11/2008-5813/1 md.)
İstatistikî birimler, ülkenin ekonomi, sosyal, demografi,
kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi
istatistikleri üretmek üzere, Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler
çerçevesinde, kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Başkanlığın
belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve doğru olarak ücretsiz
vermekle yükümlüdür.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Emin
KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ,
Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 1/2/2024
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Sümeyye KOCAMAN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili
görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri
ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 5429 sayılı Kanun’un 1. maddesinde anılan Kanun’un amacı; resmî
istatistiklerin üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve
standartları belirlemek, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda veri ve bilgilerin
derlenmesini, değerlendirilmesini, gerekli istatistiklerin üretilmesini,
yayımlanmasını, dağıtımını ve Resmî İstatistik Programı’nda istatistik sürecine
dâhil kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak olarak ifade
edilmiştir.
4. Kanun’un 2. maddesinin (h) bendinde istatistiki birim “Yapılan
sayım veya örnekleme çalışmalarına konu olan, hakkında veri toplanacak gerçek
ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır.
5. İstatistiki birimlerin cevap verme yükümlülüğüne
ilişkin hususlar ise 8. maddede düzenlenmiştir. Anılan maddede istatistiki
birimlerin kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığının (Başkanlık) belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz
ve doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlü olduğu belirtilmekte iken anılan hüküm Anayasa Mahkemesinin 20/3/2008
tarihli ve E.2006/167, K.2008/86 sayılı kararıyla Anayasa’nın 20. ve 25. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle
iptal edilmiştir. Söz konusu iptal kararından sonra 25/11/2008 tarihli ve 5813
sayılı Kanun’un 3. maddesiyle anılan 8. madde “İstatistikî birimler,
ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç
duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri üretmek üzere, Anayasa’da
belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde, kendilerinden istenen veri veya
bilgileri, Başkanlığın belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve
doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür.”
biçiminde yeniden düzenlenmiştir.
6. Buna göre istatistiki birimler, ülkenin ekonomi,
sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer
alanlardaki resmî istatistikleri üretmek üzere istenen veri veya bilgileri Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler
çerçevesinde süresinde, eksiksiz, doğru ve ücretsiz olarak vermekle
yükümlüdür.
7. 5429 sayılı Kanun’un 54. maddesinin
ikinci fıkrasında Başkanlık veya kurum ve kuruluşlar tarafından Resmî
İstatistik Programı kapsamında istenen bilgileri, geçerli bir mazereti
olmaksızın belirlenen şekil ve sürede vermeyen veya eksik ya da hatalı
verenlerin, uyarılmalarına rağmen bilgileri vermemekte veya eksikleri
gidermemekte ya da hataları düzeltmemekte ısrar etmeleri hâlinde idari para
cezasına tabi olmaları öngörülmüştür.
8. Anılan fıkranın itiraz konusu (a)
bendinde söz konusu bilgi verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen hane halkı veya
bireylere beş yüz Türk lirası idari para cezasının uygulanacağı hüküm altına
alınmıştır.
B. İtirazın Gerekçesi
9. Başvuru kararında özetle; itiraz
konusu kurala dayalı olarak tüm vatandaşlara değil sınırlı sayıdaki kişi veya
haneye ankete katılım zorunluluğunun getirildiği, bu durumun eşitlik ilkesiyle
bağdaşmadığı, anket kapsamında bireylerin kişisel verilerinin yanında dinî
inanç ve kanaatlerine dair bilgilerin de istenmesinin mümkün olduğu, bu
bilgileri vermek istemeyen bireylere idari para cezası uygulanmasının kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına aykırı olduğu gibi bireylerin düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanmasına neden olacağı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 10., 11., 13., 20. ve 25.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı
belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” denilerek kişisel verilerin
korunması özel hayatın gizliliğinin korunması hakkı kapsamında güvenceye
kavuşturulmuştur.
11. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş
bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır.
Özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkının kapsamının belirlenmesinde
bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi temel alınmaktadır. Anılan
hak herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda
yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe
geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap
Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-35; Tevfik Türkmen [GK],
B. No: 2013/9704, 3/3/2016, § 50; Ayşegül Çengel Kömür ve diğerleri, B.
No: 2016/56228, 23/6/2020, § 43).
12. Özel hayata saygı hakkı kapsamında
korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak
mahremiyet hakkı sadece yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak,
bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilmesini de kapsamaktadır.
Bireyin kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın
açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve
rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda
menfaati bulunmaktadır (Serap Tortuk, § 32).
13. Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği
üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece
kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası,
sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses
kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde
bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi
kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…”
kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014;
E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014;
E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
14. İtiraz konusu kural, istatistiki
birimlerin geçerli bir mazereti olmaksızın
ve uyarılmalarına rağmen program kapsamında kendilerinden istenen bilgileri
belirlenen şekil ve sürede vermemeleri veya eksik ya da hatalı vermeleri
hâlinde haklarında idari para cezası uygulanmasını
öngörmek suretiyle bireylere özel hayat kapsamındaki kişisel verilerini
paylaşma zorunluluğu getirdiğinden özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkını ve bu çerçevede koruma
altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaktadır.
15. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun
olması gerekir.
16. Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında temel hakları
sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp
kanuni düzenlemelerin keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir
ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
17. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, kişilerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
18. 5429 sayılı Kanun’da ülkenin
ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer
alanlardaki resmî istatistikleri üretmek üzere Anayasa’da belirlenen temel hak
ve ödevler çerçevesinde kişilerden bilgi isteneceği hükme bağlanmış olup bu
bilgilerin toplanma, kaydedilme ve saklanma esas ve usulleri detaylı olarak
düzenlenmiştir. Bu bağlamda kuralda hangi hâl ve şartlarda, kimlere, ne kadar
idari para cezasının uygulanacağı herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde
açık ve net olarak belirlendiği gözetildiğinde kuralın kanunilik ölçütünü
sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
19. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci
fıkrasında özel hayata saygı hakkına çeşitli sebeplere bağlı kalınarak
sınırlamalar getirilebileceği belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul
edilmiştir. Söz konusu maddede bu sınırlama sebepleri arasında millî güvenliğin
ve kamu düzeninin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi sebepleri de
sayılmış, böylece bunlara dayalı olarak söz konusu hakkın sınırlanabilmesine
izin verilmiştir. Anılan maddede, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı
için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte Anayasa
Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hak ve
özgürlüklerin de o hak ve özgürlüğün doğasından kaynaklanan bazı sınırları
bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2014/177, K.2015/49,
14/5/2015).
20. Anayasa’nın 5. maddesinde insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Bu kapsamda devlet; Anayasa’nın
17. maddesinde güvence altına alınmış olan kişilerin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkının korunması amacıyla yasal, idari, mali, yargısal
ve diğer önlemleri almakla yükümlü kılınmıştır.
21. Anılan
Kanun’un 1. ve 8. maddeleri, sınırlamanın amacını belirlemede yol gösterici
niteliktedir. “Amaç” başlıklı 1. maddede ülkenin ihtiyaç duyduğu
alanlarda veri ve bilgilerin derlenmesi, değerlendirilmesi, gerekli
istatistiklerin üretilmesi amacına yer verilmiş; Kanun’un 8. maddesinde de
ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç
duyulan diğer alanlardaki resmî istatistikleri üretmek üzere Anayasa’da
belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde kişilerden bilgi isteneceği
düzenlenmiştir. Modern bir devlette kamu hizmetlerinin planlanması ve kamu
güvenliğinin sağlanabilmesi için istatistiki verilere ihtiyaç duyulduğundan
kişilerden bu verilerin toplanmasının Anayasa’nın 5. maddesinde devlete
yüklenen ödevler kapsamında meşru bir amacının
olduğu anlaşılmaktadır.
22. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir sınırlamanın
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir.
23. Sosyal
ve ekonomik alandaki gelişim ve kalkınma kapsamında yapılacak plan ve programların hazırlanmasında sağlıklı ve
güvenilir istatistiki bilgilere ihtiyaç duyulduğu gözetildiğinde istatistiki
birimlerin cevap verme yükümlülüğüne tabi tutulmasını öngören kuralın zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamaya yönelik olmadığı söylenemez.
24. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen ölçülülük
ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınması
gereken bir diğer ilkedir. Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan ölçülülük
ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere
üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu
olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama aracı ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir.
25. Başkanlık veya kurum
ve kuruluşlar tarafından Resmî İstatistik Programı kapsamında istenen bilgileri
geçerli bir mazereti olmaksızın belirlenen şekil ve sürede vermeyen veya eksik
veya hatalı verenlerin uyarılmalarına rağmen bilgileri vermemekte ya da eksikleri
gidermemekte veya hataları düzeltmemekte ısrar etmeleri hâlinde idari para
cezasına tabi tutulmalarının yanlış bilgi verme ya da hiç vermemeye karşı
caydırıcı etki yaratacağı göz önünde bulundurulduğunda kuralın sağlıklı ve güvenilir istatistiki bilgilerin
elde edilmesi bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
26. Öte yandan sağlıklı ve güvenilir istatistiki bilgiye
sahip olmanın sosyal ve ekonomik alandaki gelişim ve kalkınmada taşıdığı önem
dikkate alındığında kuralda öngörülen fiilin idari yaptırıma bağlanmasının
objektif ve kabul edilebilir nedenlerinin bulunduğu, bu yönüyle kuralın
öngörülen meşru amaca ulaşma bakımından gerekli
olduğu anlaşılmaktadır.
27. Kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlamanın veri sahibi üzerinde bir
külfete yol açtığı kuşkusuzdur. Bu sınırlamanın ulaşılmak istenen amaç ile
karşılaştırıldığında bireylere şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediğinin
tespiti hâlinde orantısız olduğu sonucuna varılması gerekir. Bu bağlamda kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
yönelik sınırlamanın orantılı kabul edilebilmesi için işlenecek veya herhangi
bir şekilde yararlanılacak verilerin ulaşılmak istenen amaçla sınırlı olması ve
kişisel verilerin sınırlama amacı için
gerektiğinden daha uzun süre saklanmaması gerekmektedir.
28. Bununla birlikte Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci
cümlesinde “Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsar.” denilerek kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlamalar bakımından bazı özel
güvencelere de yer verilmiştir. Bunların kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik olarak getirilen
sınırlamalar ile ulaşılmak istenen amaç arasında
makul bir dengenin kurulması için Anayasa koyucu tarafından özel olarak
belirlenmiş güvenceler olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle maddede sayılan
bu özel güvencelerin de orantılılık ilkesi kapsamında incelenmesi gerekmektedir
(Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020, § 142).
29. Demokratik bir toplumda kişisel
verilerin işlenmesi süreci şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmeli ve
bunun bir gereği olarak da süreçle ilgili olarak veri sahipleri önceden
bilgilendirilmeli, veri sahiplerine kişisel verilerine
erişim imkânı tanınmalı ve bu imkânın kolayca kullanılması için gerekli
tedbirler alınmalı, üçüncü olarak ise veri sahiplerine kişisel verilerinin amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenme imkânı tanınmalıdır (geniş açıklama için bkz. Bestami Eroğlu,
§ 144).
30. Bu bağlamda kişisel
verilerin işlenmesi süreci içinde veri sahiplerinin önceden
bilgilendirilmesinin -somut olayın özelliklerine uygun düştüğü ölçüde- kişisel
verilerin işlenmesinin hukuki dayanağı ve işlemenin amaçları, işlenecek
verilerin kapsamı, verilerin saklanacağı süre, veri sahibinin hakları,
işlemenin sonuçları ve verilerin muhtemel yararlanıcılarının kimler olduğu hususlarını
kapsaması gerekir. Bilgilendirmenin mutlaka belli şekilde yapılması şart
olmayıp şeffaflığı sağlamak bakımından bireylere kişisel
verilerin işlenmesine ilişkin süreçten yukarıda belirtilen kapsamda
haberdar olma imkânı sağlayan uygun bir yöntem tercih edilebilir (Bestami Eroğlu, § 144).
31. 5429 sayılı Kanun’da
kişilerden elde edilen istatistiki bilgilerin kullanım amacı, saklanma şekli ve
süresi, istatistiki birimlerin hakları, bilgilerin gizliliği ve buna ilişkin
önlemler, gizliliğin ihlali durumunda yargısal güvenceler ve kurumun tazminat
yükümlülüğü gibi konularda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.
Dolayısıyla kuralın yer aldığı Kanun’un, Anayasa’nın
20. maddesinin üçüncü fıkrasında şeffaflığı korumaya yönelik olarak yer
verilmiş olan özel güvenceleri de karşıladığı açıktır.
32. Öte yandan anılan Kanun'un Anayasa Mahkemesinin 20/3/2008
tarihli ve E.2006/167, K.2008/86 sayılı iptal kararının ardından yeniden
düzenlenen 8. maddesinde, istatistiki birimlere kendilerinden istenilen
bilgileri verme yükümlülüğü getirilmekle birlikte, bilgi verme yükümlülüğünün
sınırı Anayasa’da belirlenen temel hakların ve ödevlerin ihlal edilmemesi
olarak belirlenmiştir.
33. Anayasa'nın 20. maddesinde herkesin özel hayatına ve
aile yaşayışına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, 24.
maddesinde kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı, 25.
maddesinde de herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğu, her ne sebep
ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla istatistik alanında
ihtiyaç duyulan veri ve bilgilerin Anayasa’nın anılan maddelerinde veya diğer
maddelerinde güvence altına alınan hak ve ödevler gözetilerek talep
edilebileceği açıktır. İstenen bilgilerin bu kapsamda olduğunu düşünen
istatistiki birimlerin de nedenini açıklayarak bilgi vermekten kaçınmaları mümkün
olduğu gibi haklarında idari para cezasının uygulanması hâlinde buna itiraz
ederek istenen bilginin temel haklarını ihlal edecek nitelikte olduğunu
mahkemeler önünde ileri sürmeleri imkân dâhilindedir (aynı yönde bkz. (AYM,
E.2010/12, K.2011/135, 12/10/2011). Nitekim Kanun’un amacı doğrultusunda talep
edilecek bilginin niteliği gözetildiğinde kişilerin vermekle yükümlü kılındığı
bilgilerin onların düşünce ve kanaatleriyle doğrudan ilgili olmadığı açıktır.
34. Bu itibarla kuralla bireyin hakları ile kamu yararı
arasında makul bir dengenin kurulduğu ve bireylerin haklarına ölçüsüz bir
sınırlama oluşturulmadığı anlaşılmaktadır (konuya ilişkin olarak aynı yönde ulaşılan
sonuç için bkz. Güzide Defne Samyeli § § 99, 100).
35. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa'nın 13., 20. ve
25. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Selahaddin
MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13., 20. ve 25. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. ve 11.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
10/11/2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik
Kanunu’nun 54. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA 4/12/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
Karşı Oy
1. 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 54. maddesinin 2.
fıkrası ile “Başkanlık veya kurum ve kuruluşlar tarafından Program kapsamında
istenen bilgileri, geçerli bir mazereti olmaksızın belirlenen şekil ve sürede
vermeyen veya eksik veya hatalı verenlere” idari para cezası verileceği kural
altına alınmıştır.
2. Söz konusu uygulama muhatap olan kişilerin gönüllü katılımı ile
gerçekleşen bir uygulama olmayıp kişilerin istenilen bilgileri vermelerini
zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan istenilen bilgilere bakıldığından bir
kısmının temin edilmesinde zaman ve emek harcanması gerekecek olmasına rağmen
bu kapsamda muhatapların emek ve zaman kayıplarını telafi edecek bir mekanizma
da bulunmamaktadır.
3. Öte yandan istenilen
bilgilerin neler olacağına dair bir netlik de yoktur. Türkiye İstatistik
Kurumunu (TÜİK) 5429 sayılı Kanunun 8. maddesine göre “ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve
ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri üretmek üzere” bilgi
talep etme yetkisine sahiptir.
4. Her ne kadar aynı madde içerisinde “Anayasa’da
belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde kendilerinden istenen veri veya
bilgileri, Başkanlığın belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve
doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür” ibaresi eklenmek
suretiyle uygulamanın temel haklara uygunluğu genel hatlarıyla temin edilmeye
çalışılmış ise de kullanılan ifadelerdeki muğlaklık gözönüne alındığında
bireyler açısından bunun yeterli bir koruma sağladığını iddia etmek mümkün
değildir.
5. Partikte Kurumun “Hanehalkı Bütçe Anketi'nde” kişilerden istenen
bilgiler ve faaliyetler “ailedeki aynî gelir elde eden kişilerin ad ve
soyadları, edinilen aynî gelirin kaynağı, aynî gelirin elde ediliş sıklığının,
haneye gelen hediye ve yardımlar ile haneden başka hanelere yapılan yardımlar
ve verilen hediyelerin belirtilmesi, anket ayı boyunca yapılan tüm harcamaların
marka, ölçü, miktar, alışverişin yapıldığı yer gibi detaylarının bir ay süreyle
günlük harcama kayıt defterine kaydedilerek listelenmesi… söz konusu bir aylık
sürede ortalama sekiz defa anket yapılan kişinin evinin anketörler tarafından
ziyaret edilerek harcama kayıt defterinin kontrolü” (Güzide Defne Samyeli, B. No: 2014/4399, 21/9/2016, § 9) şeklinde
olup, bu durumun kişinin aile ve özel yaşantısına ciddi bir müdahale niteliği
taşıdığı gayet açıktır.
6. Kişisel verilen toplanması, değerlendirilmesi,
saklanması ve ortadan kaldırılmasıyla ilgili güvenceler içermeyen, ayrıca
kişilerin sarf edeceği emek ve zaman için telafi edici mekanizmalar öngörmeyen
normun Anayasa’ya aykırı olduğunu değerlendirmekteyiz.
7. Bu nedenlerle kuralın iptal edilmesi
gerektiğini düşündüğümüzden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak
edilmemiştir.
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İtiraz konusu kural, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı veya kurum ve kuruluşlar tarafından program kapsamında istenen
bilgileri, geçerli bir mazereti olmaksızın belirlenen şekil ve sürede vermeyen
veya eksik veya hatalı verenlerin uyarılmalarına rağmen bilgileri vermemekte ya
da eksikleri gidermemekte veya hataları düzeltmemekte ısrar etmeleri hâlinde
idari para cezası uygulanmasını öngörmektedir.
2. İstatistiki birim olarak görülen bireylerin
çeşitli kişisel verilerini belirtilen kurum ve kuruluşlarla paylaşmasını
zorunlu tutan anılan kural, Anayasa’nın 20. maddesinde güvenceye bağlanan özel
hayata saygı hakkı kapsamında kalan kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaktadır.
3. Anayasa’nın 5. maddesinde devlete yüklenen ödevlerin yerine
getirilmesi bağlamında kural meşru bir amaç
taşımaktadır. Günümüz devleti ülkesindeki herkese birtakım hizmetleri sunmak,
kamu yararı taşıyan politikalar geliştirmek ve uygulamak için, belki de her
zamankinden fazla daha fazla istatistiksel veriye ihtiyaç duymaktadır. Hatta,
bu devleti veri devleti olarak nitelendirmek isabetsiz olmayacaktır. Devletin
kişilerden kamusal yarar doğrultusunda bilgi istemesi ve toplaması ve kişilerin
vatandaşlık görevi kapsamında bunları vermesi devletin kişilere hizmet etmesi
ve varlığını etkin olarak sürdürmesi için gereklidir.
4. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Dava konusu kural,
amaca ulaşmaya elverişli olduğu gibi başvurulabilecek en son çare ve
alınabilecek en hafif önlem olarak görülebilir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 13.
maddesinde ifade edilen demokratik toplum düzeni gereklerine aykırılık teşkil
etmemektedir. İstatistiki birim olarak nitelenen
kişilerin kamu yararı gereği ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından
kendilerinden istenen bilgilere, sorulan sorulara cevap verme yükümlülüğüne
tabi tutulmaları demokratik bir toplumda
zorunlu bir toplumsal ihtiyaca denk düşmektedir.
5. Diğer taraftan, orantılılık bireyin
hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını
korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin
kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın
sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin
menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde
orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 48).
6. Kuralla getirilen kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlamanın veri sahibi üzerinde bir külfet
doğurduğu açıktır. Bu sınırlamanın ulaşılmak istenen amaç ile
karşılaştırıldığında bireylere şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediğinin
tespiti hâlinde orantısız olduğu sonucuna varılması gerekir. Bu bağlamda kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
yönelik sınırlamanın orantılı kabul edilebilmesi için işlenecek veya herhangi
bir şekilde yararlanılacak verilerin ulaşılmak istenen amaçla sınırlı olması ve
kişisel verilerin sınırlama amacı için
gerektiğinden daha uzun süre saklanmaması şarttır.
7. Birey, maddi ve manevi kişiliğini geliştirmek ve başkaları
tarafından bilinmesini istemediği hususların korunmasını istemek hakkına sahiptir.
Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesini 17. maddesiyle birlikte yorumlamak
gerekmektedir.
8. Özel hayatın gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin
korunması konusu her şeyden önce insan haysiyetine saygı ve kişilik haklarına
dayanmaktadır. Kişisel verilerin korunması kişinin maddi ve manevi varlığını
geliştirmesine imkân tanıyarak, bireyin hayatını kendi özgür iradesiyle
düzenlemesine katkı sağlamaktadır Kişisel verilerin toplanması ve işlenmesi
sırasında bireyin bu veriler üzerindeki hakkı, onun devlet tarafından hakkında
veri toplanan sıradan bir veri nesnesine indirgenmesini önlemek amacını taşımaktadır.
İnsan haysiyetine saygı, insanlara nesneymiş gibi davranmamayı öngörmektedir.
Aksi yöndeki bir tutum sadece Anayasa’nın 20. maddesinin değil, 17. maddesinde
güvence altına alınan maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının da
ihlal edilmesi anlamına gelecektir.
9. Kişisel verilerin korunması hakkı ihlal edildiğinde bireyin
diğer temel hak ve özgürlükleri kullanması zorlaşmaktadır. Kayıt altına alınan
veya alındığını düşünen birey kendi özgür kişiliğinin tercihleri doğrultusundan
ziyade kendisinden istenilen veya beklenilen davranış tarzıyla hareket
edecektir.
10. Talep edilen bilgilerin Anayasa'da
güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliğinde olduğunu
düşünen bireylerin, nedenini açıklayarak bilgi vermekten kaçınmaları durumunda
bu kişiler hakkında itiraz konusu kural gereği idari para cezası
uygulanacaktır. Çoğunluk kararında yer verilen bilgi verme yükümlülüğünün
sınırı olarak Anayasa'da belirlenen temel hakların ve ödevlerin ihlal
edilmemesi ölçütü kuralın kendisinden ziyade 5429 sayılı Kanunun 8.maddesinde
ifade edilen “…Anayasa’da belirtilen temel haklar ve ödevler çerçevesinde…”
ibaresinden ve bunun Mahkememizin konuyla ilgili bir kararında geçen “….Anayasa’nın diğer maddelerinde güvence altına alınan hak ve
ödevler gözetilerek bilgi talep edilebilecektir. İstenilen bilgilerin bu
nitelikte olduğunu düşünen istatistikî birimler, nedenini açıklayarak bilgi
vermekten kaçınabileceği gibi …” yorumundan çıkarılmaktadır (AYM,
E.2010/12, K.2011/135, 12/10/2011).
11. Dava konusu kuralın lafzı ve Kanunun 54.
maddesinin ikinci fıkrası bir bütün olarak değerlendirildiğinde istenilen
bilgilerin Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere
müdahale niteliğinde olduğunu düşünen bireylerin bilgi vermekten kaçınmaları
halinde kuralda öngörülen yaptırıma maruz kalacakları açıktır. Bu kişiler söz
konusu yaptırıma ilgili yargı organları nezdinde itiraz edebilirler ama dava
masrafları ve davanın süresi gibi faktörler göz önüne alındığında bu yolun
kullanılmasının bilgi vermek istemeyen kişilerin en azından bazıları için etkin
görünmeyeceği düşünülebilir. Kaldı ki bu konuda dava açıldığında kuralın açık
hükmü gereğince davacıların başarı şansı da çok yüksek gözükmemektedir.
12. 5429 sayılı Kanunun 8.maddesinde belirtilen “…Anayasa’da
belirtilen temel haklar ve ödevler çerçevesinde…” düzenlemesi, istenilen bilgilerin Anayasa’da korunan temel haklara
aykırılık taşıdığını düşünen kişilerin nedenini açıklayarak bilgi vermekten
kaçınmalarına olanak tanımamaktadır. Çünkü, anılan maddedeki “çerçevesinde”
ibaresi, yukarıda alıntılanan AYM kararında ortak yazılan bir karşıoy yazısında
da işaret edildiği gibi idareye geniş bir yorum ve takdir alanı bırakmaktadır.
13. Anayasa’nın 24.
maddesinde kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı; 25. maddesinde
de her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeler, bireyin belli bir inanca,
düşünceye ve kanaate sahip olduğunu veya olmadığını gösterecek, belli edecek
tutum ve davranışlarda bulunmaya zorlanamayacağını güvence altına almaktadır. 5429
sayılı Kanun’un amacı doğrultusunda talep edilecek bilginin mahiyeti
gözetildiğinde, kişilerin vermekle yükümlü kılındıkları bilgilerin onların
düşünce ve kanaatleriyle doğrudan ilgili olmadığı söylenemez. Zira, Kanunun 3.
maddesinde ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim,
teknoloji ve ihtiyaç duyduğu diğer alanlardaki durumunun tespit edilmesi ve
izlenmesi için gereken istatistikler üretileceği belirtilmektedir. Açıktır ki,
yukarıda doğrudan ifade edilen istatistik konuları ve “ihtiyaç duyduğu diğer
alanlardaki” ibaresi Anayasa’nın 24. maddesindeki dini inanç ve kanaat
açıklamaya zorlanmama ve 25. maddesindeki düşünce ve kanaat açıklamaya
zorlanmama güvencelerini boşa çıkaracak bilgi taleplerini dışlamamaktadır.
14. Bilimsel temellere dayalı istatistiksel veri
elde etmede kamu yararı bulunduğu yadsınamayacağına göre bireyin Anayasal
hakları ile kamu yararı arasında orantılı bir denge nasıl kurulacaktır? Bu
konuda çeşitli nedenlerle bilgi vermek istemeyen bireyler için buna imkân
tanıyan bir istisna, örneğin enformasyonel vicdani ret hakkı
düşünülebilir. Bilimsel yöntemlerle belirlenen
bu kişiler yerine yine bilimsel yöntemlere dayanarak bilgi vermede sorun
görmeyen başka kişiler tespit edilebilir. Elbette bu çözüm idareye ek külfet
yükleyebilir ama günümüzde mevcut teknik donanım ve yazılımlar ile veri bilimi
imkanlarını göz önünde tuttuğumuzda bunun idareye aşırı bir yük getirmeyeceğini
söylemek hatalı olmayacaktır.
15. İtiraz konusu kural, bireyin hakları ile kamu yararı arasında
makul bir denge kurmayıp, birey aleyhine orantısız bir müdahaleye izin
vermektedir. Açıklanan gerekçelerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 13., 17.,
20., 24. ve 25. maddelerine aykırı olduğu sonucuna ulaştığımdan çoğunluk
kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğunun 10/11/2005 tarihli ve 5429
sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 54. maddesinin ikinci fıkrasının (a)
bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığı şeklindeki kanaatine katılmamaktayım.
2. Dava konusu kuralın da içinde yer aldığı Kanun’un 54.
maddesinde konumuzla ilgili olarak Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
tarafından kendisine verilen görevler bağlamında resmi istatistik programı
kapsamında kişilerden istenen bilgileri, geçerli bir mazereti olmaksızın
belirlenen şekil ve sürede vermeyen veya eksik veya hatalı verenlerin, bir
kereye mahsus olmak üzere eksik ve hataları gidermeleri için uyarılmalarına
rağmen bilgileri hiç vermemesi veya talep edildiği hâlde eksikleri gidermemesi
ve hataları düzeltmemesi durumunda cezalandırılması öngörülmektedir. “Hanehalkı
veya bireylerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda beşyüz Yeni Türk
Lirası” şeklindeki dava konusu “a” bendine göre ise bu durumda kişiler için
idari para cezası öngörülmüştür.
3. Görüldüğü üzere kuralla Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı tarafından resmi
istatistik programı kapsamında gerçekleştirilen araştırmalarda kişilerden
istenen bilgilerin geçerli bir mazeret olmaksızın verilmemesi durumunda idari
para cezası uygulanması öngörülmektedir.
4. Kuralın kapsamı dikkate alındığında dava konusu
ibarenin Anayasa’nın 20. maddesindeki kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkı ve 25. maddesindeki düşünce ve kanaat özgürlüğüne müdahale ettiği
görülmektedir. Mahkememiz çoğunluğu kuralın Anayasa’nın 20. ve 25. maddelerine
aykırı olmadığına karar vermiştir.
5. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı bağlamında bu hakkın,
kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere
erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı belirtildikten
sonra kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebileceği öngörülmektedir.
6. Anayasa Mahkemesi, kişinin “adı, soyadı, doğum
tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil;
telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport
numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi,
e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup
üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı
olarak belirlenebilir kılan tüm veriler”inin kişisel veri olarak kabul
edildiğini kararlarında ifade etmektedir. (Bkz.: AYM, E.2013/122, K.2014/74,
9/4/2014; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015; E.2018/73, K.2019/65, 24/07/2019,
§ 168).
7. Dolayısıyla denetlenen kural bağlamında Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı tarafından resmi istatistik programı kapsamındaki
araştırmalarda kişilerden istenen bilgiler arasında kişinin hobileri, çok
farklı konulara ilişkin tercihleri, etkileşimde bulunulan kişiler ve aile
bilgileri de kişisel veri niteliği taşımaktadır.
8. Bu biçimdeki bilgilerin de yapılan araştırmalarda
istenmesi söz konusu olduğuna göre kuralın kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına müdahalede bulunduğu açıktır. Kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde
öncelikli olarak kuraldaki kanunla sınırlama şartının sağlanıp sağlanmadığına
bakılmalıdır.
9. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında da
vurgulanmakta olduğu üzere bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli
olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olması gerekmektedir (AYM, E.2023/43, K.2023/141,
26/07/2023, § 13). Kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, kanundan, belirli bir kesinlik
içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Zira hukuki güvenlik ile
belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki
güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 04/05/2017,
§§ 153-154).
10. Kuralda belirlilik, öngörülebilirlik ve
erişilebilirlikle ilgili bir sorun mevcut değildir. Bununla birlikte
kanunilikle ilgili denetimde kanunda aynı zamanda kişisel verilerin korunmasını
isteme hakkına yönelik güvencelere de yer verilmesi önem arz etmektedir. Bu
yönüyle kişilerin istenen bilgileri kendi iradesi hilafına verme durumunda
kalmaları önemli bir müdahale olup bu yönü ile kuralda bir güvence eksikliği
göze çarpmaktadır. Dolayısıyla kuralın kanunilik noktasında sorunlu olduğu
söylenebilecekse de Anayasa’nın 13. maddesindeki diğer ölçütlerden hareketle
kuralın denetiminin yapılması denetimin daha net bir biçimde sonuçlandırılması
yönüyle daha uygun olacaktır.
11. Kuralın meşru amacı olarak ülkenin ekonomik, sosyal,
demografik, kültürel, bilimsel, teknolojik ve benzeri değişik alanlardaki resmî
istatistikleri üretmek üzere ihtiyaç duyulan verilerin toplanması ve böylece
kamu otoritelerince daha etkin bir kamu hizmetinin sunulmasının planlanması ön
plana çıkmaktadır.
12. Bununla birlikte önceden izin alma veya daha farklı
alternatifler sunma yoluna gidilmeksizin doğrudan kişilerden dava konusu
kuralda olduğu şekilde bilgilerin istenmesi suretiyle araştırmalara katılım
zorunluluğunun öngörülmesi ve bu süreçte kişilerin rızasının hiçbir şekilde
dikkate alınmaması kuralı demokratik toplum düzeninin gerekleri yönü ile
sorunlu hale getirmektedir. Zira dava konusu kuralda öngörüldüğü üzere resmi
istatistik programı kapsamındaki araştırmalarda kendilerinden istenen ve bir
kısmı kişisel veri kapsamında olduğu açık olan bilgileri vermemeleri durumunda
kişiler idari para cezası ile muhatap olacaklardır.
13. Oysa Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı tarafından
resmi istatistik programı kapsamındaki araştırmalarda dava konusu kuraldaki
gibi kişilerin bu tür çalışmalara kendi rızası alınmaksızın ve idari para
cezası yaptırımı ile karşılaşma durumu da kanunda düzenlenerek katılmak zorunda
bırakılması yerine kişisel verilerin korunmasını isteme hakkındaki güvenceleri ihlal
etmeyen daha farklı alternatiflerin gündeme getirilmesi mümkündür. Bu haliyle
kural, düzenleniş biçimi itibariyle Anayasa’nın 20. maddesindeki kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
bağdaşmayan bir sınırlama getirmektedir.
14. Bu bağlamda 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun
84. maddesinde istatistikî birimlerin kendilerinden istenen veri veya bilgileri
“Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde” verme
yükümlülüğü öngören düzenlemeyi kanunilik noktasında fevkalade belirsiz ve
güvenceleri hiçbir şekilde devreye sokma potansiyeline sahip olmayan bir genel
ifade olarak gördüğümden, konumuz bağlamında bu düzenlemenin, çoğunluk
kararının aksine (bkz.: § 32), bir hukuki dayanak olarak görülmesinin ve dava
konusu kuraldaki Anayasa’ya aykırılıkların giderilmesine katkı sunan yönünün
olamayacağı kanaatindeyim.
15. İkinci olarak kuralın Anayasa’nın 25. maddesindeki
düşünce ve kanaat özgürlüğü yönü ile de denetlenmesi gerekmektedir. Çoğunluk
kararında 5429 sayılı Kanun’un amacı doğrultusunda talep edilecek bilginin
niteliği gözetildiğinde, kişilerin vermekle yükümlü kılındığı bilgilerin
onların düşünce ve kanaatleriyle doğrudan ilgili olmadığı açık olduğuna vurgu
yapılarak kuralın Anayasa’nın 25. maddesini ihlal eden bir yönü bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır (bkz.: § 33).
16. Anayasa’nın 25. maddesinde her ne sebep ve amaçla
olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı ve
düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamayacağı ve suçlanamayacağı
öngörülmektedir. Bu maddede öngörülen açıklamaya zorlanamama ve kanaatlerinden
dolayı suçlanamama şeklindeki güvencelerin sadece siyasi nitelikteki kanaatler
için geçerli olduğunu; bununla birlikte kişinin çok farklı konulara ilişkin
kanaatleri ile ilgili olmadıklarını söyleyebilmek Anayasa’nın 25. maddedeki
düzenleme biçiminden hareketle mümkün değildir. Anayasa hükmündeki “her ne
sebep ve amaçla olursa olsun” şeklindeki vurgu bu anlamda fevkalade
önemlidir.
15. Dolayısıyla Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
tarafından gerçekleştirilen araştırmalarda kişilerin araştırma konusu
istenilenleri iradesi hilafına açıklamak zorunda bırakılması ve istenenleri
vermemesi durumunda nihai olarak idari para cezasıyla cezalandırılacağının
öngörülmesi kişilerin kanaatlerini açıklamaya zorlama olup bu yönü ile dava
konusu kural Anayasa hükmü ile çelişmektedir.
18. Sonuç olarak dava konusu kural, her ne sebep ve
amaçla olursa olsun kimsenin düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı
ve düşünce kanaatleri sebebiyle suçlanamayacağını öngören Anayasa’nın 25.
maddesinin sözüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
19. Yukarıda sıralanan gerekçelerle 10/11/2005 tarihli ve
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 54. maddesinin ikinci fıkrasının (a)
bendinin Anayasa’nın 13., 20. ve 25. maddelerine aykırı olduğu için iptali
gerektiği kanaatiyle Mahkememiz çoğunluğunun aksi yöndeki kararına
katılmamaktayım.