ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/6
Karar Sayısı : 2024/204
Karar Tarihi : 4/12/2024
R.G.Tarih-Sayı : 10/3/2025-32837
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
A. 28. maddesinin
birinci fıkrasının 23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle
değiştirilen (a) bendinin birinci cümlesinin,
B. 32. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinin,
“davalısı harçtan muaf olan davalar” yönünden
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Tapu iptali
ve tescil davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 28. maddesi şöyledir:
“Nispi harclarda
ödeme zamanı:
Madde 28 – (1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar
aşağıdaki zamanlarda ödenir.:
a) (Değişik:
23/7/2010-6009/18 md.) Karar ve ilam harcı,
Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı
kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Şu kadar
ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında
peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam
harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve
kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.
b) İcra Tahsil
Harcı,
İcra takiplerinde Tahsil Harcı alacağın ödenmesi
sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden
itibaren 15 gün içinde ödenir.
Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar.
Konunun değeri üzerinden alınacak İflas Harclarında da bu
bent hükümleri uygulanır.
c) Depozito, defter tutma ve miras işlerine ait harclar,
(1) Sayılı tarifenin (D) bölümünde yazılı depozito defter
tutma ve miras işlerine ait harclar işin sonundan itibaren 15 gün içinde
ödenir.”
2. 32. maddesi şöyledir:
“Harcı ödenmiyen
işlemler:
Madde 32 – Yargı işlemlerinden alınacak harclar
ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmiyen harcları diğer
taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca
bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 18/1/2024
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili
görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 492 sayılı Kanun’un 2.
maddesinin birinci fıkrasında yargı
işlemlerinden anılan Kanun’a ekli (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı
harçlarına tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Söz konusu tarifenin “(A) Mahkeme
Harçları:” başlıklı bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:”
başlıklı kısmının (1) numaralı fıkrasında hangi davalarda ne oranda nispi karar
ve ilam harcının alınacağı düzenlenmiştir.
4. Kanun’un 11. maddesinde genel olarak yargı harçlarını
davayı açan veya harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle
yükümlü olduğu, 31. maddesinde ise peşin alınan karar ve ilam harcının işin
bitiminde ödenmesi gerekenden fazla olduğunun anlaşılması hâlinde fazla alınan
kısmın talep üzerine geri verileceği belirtilmiştir.
5. 13. maddede harçtan müstesna işlemler sayılmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (j) bendinde genel bütçeye dâhil olan idarelerin
Kanun’un (1) ve (3) sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan
istisna olduğu, ayrıca belirtilen işlemlere ilişkin olarak hesaplanacak
harçların genel bütçeye dâhil olan idarelerin haklılığı oranında karşı taraftan
tahsiline ilgili merci tarafından karar verileceği hükme bağlanmıştır.
6. 123. maddenin birinci fıkrasında ise özel kanunlarla
harçtan muaf tutulan kişiler ile istisna edilen işlemlerden de harç
alınmayacağı öngörülmüştür.
7. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 120. maddesinin (1) numaralı fıkrasında davacının yargılama
harçlarını dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu düzenlenmiştir.
8. 492 sayılı Kanun’un 28. maddenin birinci fıkrasının
(a) bendinin itiraz konusu birinci cümlesinde nispi karar ve ilam harcının
dörtte birinin peşin, geri kalanının ise kararın tebliğinden itibaren bir ay
içinde ödenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Anılan Kanun’un 32. maddesinin
birinci fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde ise yargı harçları
ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı öngörülmüştür. Kurallar “davalısı
harçtan muaf olan davalar” yönünden incelenmiştir.
9. Bu itibarla kurallar uyarınca davalısı harçtan muaf
olan nispi karar ve ilam harcına tabi davalarda söz konusu harcın dörtte
birinin peşin olarak ödenmesi gerekmekte olup anılan davalarda yargı harçları
ödenmeden müteakip işlemlere devam edilmesi mümkün değildir.
B. İtirazın
Gerekçesi
10. Başvuru kararında özetle; kurallarla davalısı harçtan
muaf olan davalarda davacının harç ödemek zorunda bırakıldığı, davalısı harçtan
muaf olan davalarda davanın kabulüne karar verilmesi durumunda davacının peşin
olarak ödediği nispi karar ve ilam harcının davacıya iade edildiği, davanın
reddi hâlinde ise davacıdan maktu karar ve ilam harcının alındığı, dolayısıyla davacının
her durumda iade edilecek harcı ödemekle yükümlü tutulmasının adil olmadığı,
davalısı harçtan muaf olan davalarda davacıdan peşin olarak nispi karar ve ilam
harcı alınmasının bir faydası olmadığı gibi kamu düzeniyle ilgili bir yönünün
de bulunmadığı, anılan harcın davacıya iade edilene kadar geçen sürede değer
kaybına uğrayabileceği dikkate alındığında kurallarla mülkiyet hakkının ihlal
edildiği belirtilerek kuralların “davalısı harçtan muaf olan davalar”
yönünden Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
1. Kanun’un 28.
Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinin Birinci Cümlesinin İncelenmesi
11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesi yönünden de incelenmiştir.
12.
Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmek
suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı ekonomik değer
ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır. Mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir
haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya
mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına sınırlama teşkil eder (AYM,
E.2021/128, K.2022/68, 1/6/2022, §§ 17, 18).
13. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
denilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022, § 28).
14. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir
(AYM, E.2021/20, K.2022/84, 30/6/2022, § 10).
15. Kuralda nispi karar ve ilam harcının
dörtte birinin peşin, kalanının ise kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde
ödeneceği hükme bağlanmıştır. Kural “davalısı harçtan muaf olan davalar”
yönünden incelenmiştir.
16. 492
sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı tarifenin “(A) Mahkeme Harçları:” başlıklı
bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:” başlıklı kısmının (2) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca davanın reddine karar verilmesi durumunda maktu
karar ve ilam harcı alınması gerekmektedir.
17. Diğer yandan anılan Kanun’un
11. maddesinde genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca konu
olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü oldukları
belirtilmiş ise de 6100 sayılı Kanun’un “Yargılama
giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde karar ve ilam harçları yargılama giderleri arasında sayılmış, “Yargılama
giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
ise kanunda yazılı hâller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen
taraftan alınmasına karar verileceği öngörülmüştür.
18. Buna göre davanın kısmen veya tamamen kabulüne karar
verilmesi durumunda davacı ödediği nispi karar ve ilam harcının tamamını geri
alabilecektir. Davanın reddine karar verilmesi durumunda ise anılan harcın
maktu karar ve ilam harcını aşan kısmı davacıya iade edilecektir. Bununla
birlikte davacının nispi karar ve ilam harcı olarak peşin ödediği tutardan dava
sonuçlanana kadar mahrum kalacağı gözönünde bulundurulduğunda kuralın mülkiyet
hakkına yönelik bir sınırlama öngördüğü sonucuna ulaşılmıştır.
19. Öte yandan davalısı harçtan muaf
olan davalarda davacıyı nispi karar ve ilam harcının dörtte birini peşin olarak
ödemekle yükümlü tutan kuralın mahkemeye erişim hakkını da sınırladığı açıktır.
20. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna
göre mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
21. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkı ve mülkiyet
hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin
vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
22. Esasen temel hakları sınırlayan
kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel
olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem
içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin
sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
23. 492 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı tarifenin “(A) Mahkeme Harçları:” başlıklı
bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:” başlıklı kısmının (1) numaralı
fıkrasında hangi davalarda ne oranda nispi karar ve ilam harcı alınacağı
belirlenmiştir. Kuralda ise anılan harcın dörtte birinin peşin, geri kalanının
ise kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi öngörülmüştür.
24. Bu itibarla nispi karar ve ilam harcına tabi
davalarda anılan harcın hangi oranda ve ne zaman ödeneceğinin açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel şekilde düzenlendiği gözönünde
bulundurulduğunda kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 36. maddesinde
mahkemeye erişim hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından
kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan
Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen
ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil
edebilir.
26. Anayasa’nın 141.
maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmektedir. Yargı
mercilerinin makul olmayan bir iş yüküyle karşı karşıya kalmaları hâlinde
anılan görevi yerine getirmeleri güçleşebilecektir. Bu bağlamda kanun koyucu
yargı mercilerinin gereksiz bir iş yüküyle karşılaşmasını engelleyecek
nitelikte düzenlemeler öngörebilir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. AYM,
E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 32).
27. Anılan Kanun’un gerekçesinde harç kişilerin özel
menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden faydalanmaları
karşılığında yaptıkları ödemeler şeklinde tanımlanmıştır. Bununla birlikte karar ve ilam harcının yargı mercilerine gereksiz talepler
yöneltilmesini engelleme işlevine de sahip olduğu açıktır.
28. Bu itibarla anılan harcın ödenme zamanını düzenleyen
kuralın mahkemelere yöneltilecek gereksiz talepler nedeniyle yargının iş yükü
altında bırakılmasının ve hak arama özgürlüğünün kötüye kullanılmasının önlenmesi
bağlamında kamu yararına yönelik meşru bir amacının bulunduğu sonucuna
ulaşılmıştır (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 33). Bununla birlikte kuralın meşru bir amacının bulunmasının
yanı sıra ölçülü olması da gerekir.
29. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence
altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve
orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Buna göre kuralla mülkiyet hakkı ile mahkemeye erişim
hakkına getirilen sınırlamanın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt
ilkelerine aykırı olmaması gerekir.
30. Davalısı harçtan muaf olan davalarda davacıyı nispi
karar ve ilam harcının dörtte birini peşin olarak ödemekle yükümlü tutan
kuralın yargı mercilerine gereksiz talepler yöneltilmesini belirli oranda önleyebileceği
kuşkusuzdur. Başka bir ifadeyle davalısı harçtan muaf olsa dahi nispi karar ve
ilam harcına tabi davalarda anılan harcın dörtte birinin peşin, geri kalanının ise
kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesini öngören kuralın gereksiz
davaların açılmasını ve hak arama özgürlüğünün kötüye kullanılmasını
engelleyebilecek nitelikte olduğu açıktır. Bu itibarla kuralın anılan meşru
amaca ulaşma bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
31. Belirli davalarda nispi karar ve ilam harcının
alınmasını öngörmenin yanı sıra bu harcın ödenme zamanını belirlemek de kanun
koyucunun takdirindedir. Dolayısıyla nispi karar ve ilam harcının ödenme
zamanını düzenleyen ve kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalan kuralın
anılan meşru amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı söylenemez.
32. Bununla birlikte orantılılık alt ilkesi
gereğince kuralın davalısı harçtan muaf olan davalar yönünden davacıya aşırı
bir külfet yüklememesi gerekir. Başka bir ifadeyle anılan davalar yönünden
kuralda mahkemeye erişim hakkı ve mülkiyet hakkına getirilen sınırlama ile söz
konusu meşru amaç arasında makul bir dengenin sağlanması gerekmektedir.
33. Kanun’a ekli (1) sayılı tarifenin “(A) Mahkeme
Harçları:” başlıklı bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:”
başlıklı kısmının (1) numaralı fıkrasında düzenlenen nispi karar ve ilam
harcının en yüksek oranı binde 68,31 olarak belirlenmiştir. Kuralda ise anılan
tarifeye göre hesaplanan nispi karar ve ilam harcının yalnızca dörtte birinin
peşin, kalan kısmının ise kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi
öngörülmüştür.
34. Nispi
karar ve ilam harcının yalnızca dörtte birinin peşin ödenmesini, davanın
reddine karar verilmesi hâlinde ise davacıdan maktu karar ve ilam harcının
alınmasını öngören kanun koyucunun takdir yetkisini davacı üzerinde anılan
harcın yaratacağı baskıyı mümkün olduğunca azaltacak yönde kullandığı anlaşılmaktadır
(AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 46).
35. Öte yandan davalısı harçtan muaf olan davalarda
davacı nispi karar ve ilam harcı ödese de bu harcı bir süre sonra geri
alabilmektedir. Davacının sunulan adalet hizmetinden yararlandığı
gözetildiğinde nispi karar ve ilam harcı olarak ödediği tutardan belirli bir
süre mahrum kalmasının tek başına katlanılamayacak bir külfet olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir (AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 46).
36. Her ne kadar Anayasa
Mahkemesinin 8/9/2022 tarihli ve E.2022/61, K.2022/101 sayılı kararıyla kural “davalısı harçtan muaf olan kamulaştırmasız
el atma nedeniyle açılan tazminat davaları” yönünden iptal edilmiş ise de
Anayasa’nın 46. maddesinde kamulaştırmanın ancak gerçek karşılığın ödenmesi
şartıyla gerçekleştirilebileceğine yönelik açık bir hükme yer verildiği ve
anılan davaların temelinde idarenin Anayasa’ya açıkça aykırı bir eyleminin
bulunduğu dikkate alındığında söz konusu kararda benimsenen yaklaşımın davalısı
harçtan muaf olan tüm davalar yönünden geçerli olması gerektiği savunulamaz.
37. Diğer yandan 6100
sayılı Kanun’un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma
düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen
ödeme gücünden yoksun olan kimselerin, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki
korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilecekleri, 335. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinde ise adli yardım kararının yapılacak tüm
yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet sağladığı hükme
bağlanmıştır. Dolayısıyla kuralın ekonomik
gücü zayıf kişilere aşırı bir külfet yüklemesini engellemeye yönelik bir güvencenin
de bulunduğu anlaşılmaktadır.
38. Ayrıca genel itibarıyla yargı uygulamasında davalısı
harçtan muaf olan davalarda davacıya bakiye karar ve ilam harcının
tamamlattırılmaması ve peşin ödenen harcın iade edilmesi davacının harç
mükellefi olmadığı anlamına gelmemektedir. Başka bir deyişle yargı mercilerinin
yasal düzenlemelerin uygulanmasında geliştirdiği pratik yaklaşımlar esas
alınarak anayasallık denetimi yapılması ilke olarak mümkün değildir.
39. Bu itibarla davalısı harçtan muaf olan davalarda mülkiyet
hakkı ve mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlama ile anılan meşru amaç
arasında makul bir denge sağlayan kuralın orantılılık alt ilkesi
yönünden de ölçülülük ilkesini ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle kural, “davalısı harçtan muaf
olan davalar” yönünden Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
2. Kanun’un 32. Maddesinin Birinci Fıkrasının Birinci
Cümlesinin İncelenmesi
41. 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesi yönünden
de incelenmiştir.
42. Kuralda yargı işlemlerinden alınacak harçlar
ödenmedikçe müteakip işlemlere devam edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Kural “davalısı
harçtan muaf olan davalar” yönünden incelenmiştir.
43. Yargı harçları alınmadan müteakip işlemlere devam
edilmesine imkân tanımayan kuralda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
sınırlama öngörüldüğü açıktır.
44. Kurala göre davalısı harçtan muaf olan davalarda anılan
harçlar ödenmeden müteakip yargısal işlemlerin yapılması mümkün değildir. Bu
itibarla yargı harçları ve bu harçların ödenmemesi durumunda doğacak hukuki
sonucun herhangi bir duraksamaya neden olmayacak şekilde açık ve net olarak
düzenlendiği dikkate alındığında kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
45. Anayasa’da yargı hizmetlerinden harç alınmasına engel
teşkil eden bir hüküm bulunmamaktadır (AYM, E.2011/13, K.2012/45, 22/3/2012).
Ayrıca yargı harçlarının sunulan adalet hizmetinin karşılığında alınan bedel
olarak nitelendirilmesi mümkün ise de anılan harçların söz konusu hizmetin
sağlıklı bir şekilde işlemesine hizmet eden bir yönünün de bulunduğu açıktır.
46. Bu bağlamda devletin sunmuş olduğu yargı hizmeti
karşılığında ilgililerden yargı harcı adı altında bir bedel tahsil etmesinin
kamu yararına yönelik bir amacının bulunduğu kuşkusuzdur (Ömer Tuncer [1.B.],
B. No: 2016/72712, 8/9/2020, § 42). Başka bir ifadeyle yargı işlemlerinin harca
tabi olmasının ilgililerin adalet hizmetinin finansmanına katılmasını ve bu
hizmetin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini sağladığı açıktır.
47. Bu itibarla müteakip yargısal işlemlere devam
edilebilmesini yargı harçlarının ödenmesi şartına bağlayan kuralın adalet
hizmetinin sağlıklı şekilde işlemesini sağlamaya yönelik meşru bir amacının
bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
48. Yargı işlemlerinden alınacak harçların ödenmemesi
durumunda müteakip işlemlere devam edilmemesinin anılan harçların işlevinin
gerçekleştirilmesine katkı sunacağı kuşkusuzdur.
49. Öte yandan vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklere yönelik politikanın belirlenmesi ve
uygulanması bakımından kamu makamları geniş bir takdir yetkisine sahiptir (Ömer Tuncer, §
46). Bu bağlamda yargı harçlarının ödenme zamanı ile ödenmemesi durumunda
doğacak hukuki sonucun belirlenmesi kanun koyucunun takdirindedir.
50. Bu itibarla yargı harçları ödenmeden müteakip
işlemlere devam edilmesine imkân tanımayan ve kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamında kalan kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli
olmadığı söylenemez.
51. Kanun
koyucunun yargı hizmetlerinin sunulması karşılığında harç alınmasına yönelik
düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte yargı harçlarının mahkemeye erişim
hakkı üzerindeki etkileri dikkate alınmak suretiyle bu harçların miktarının
makul düzeyde belirlenmesi ve ödeme gücü bulunmayanlar yönünden etkili bir adli
yardım sisteminin öngörülmesi gerekir (AYM, E. 2011/54, K.2011/142,
20/10/2011).
52. Bu bağlamda 492 sayılı Kanun’a
ekli (1) sayılı tarifede yargı harçlarının miktar ve oranlarının makul şekilde
belirlenmediği söylenemez. Ayrıca 6100 sayılı Kanun’un 334 ila 340.
maddelerinde yargı harcı ödemekle yükümlü kişinin ekonomik gücünün zayıf olması
hâlinde işletilebilecek adli yardım sistemi de öngörülmüştür.
53. Diğer yandan davanın sonucuna bağlı olarak davacının yargı harçları
kapsamında ödediği tutarı geri alabilmesinin mümkün olduğu da açıktır.
54. Kaldı ki yargı harçlarının hak arama özgürlüğünün
kötüye kullanılmasını engellemek suretiyle adalet hizmetinin sağlıklı şekilde
işlemesini sağladığı dikkate alındığında kuralda davalısı harçtan muaf olan
davalar yönünden herhangi bir istisna öngörülmemesinin makul karşılanması
gerekir.
55. Buna göre yargı harçlarının oran ve miktarının makul
düzeyde belirlendiği ve ödeme gücü zayıf kişiler yönünden uygulanabilecek adli
yardım sisteminin bulunduğu gözetildiğinde adalet
hizmetinin sağlıklı şekilde işlemesine hizmet eden kuralın davalısı harçtan
muaf olan davalarda anılan hizmetten yararlanacak kişilere katlanamayacakları
bir külfet yüklediği söylenemez.
56. Bu itibarla davalısı harçtan muaf olan davalarda
yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlere devam
edilemeyeceğini öngören kuralın mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir müdahalede
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle kural “davalısı harçtan muaf olan davalar” yönünden Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir.
İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 35. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
A. 28. maddesinin birinci
fıkrasının 23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle
değiştirilen (a) bendinin birinci cümlesinin “davalısı
harçtan muaf olan davalar” yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, Kenan YAŞAR’ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. 32. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinin “davalısı
harçtan muaf olan davalar” yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
4/12/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
KARŞI OY GErEKÇESİ
1. Yukarıda başvuru
numarası belirtilen itiraz konusu 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin
1. fıkrasının a bendinin birinci cümlesi ve 32. maddesinin birinci cümlesinin
“davalısı harçtan muaf olan davalar” yönünden Anayasa’ya aykırılığına
ilişkindir.
2. Mahkememiz
çoğunluğunun kuralın Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olmadığı
gerekçesi ile iptal talebinin reddine dair karara aşağıda açıklanacak
sebeplerle iştirak edilmemiştir.
3. Konusu para ile
ölçülebilen davalarda söz konusu hükümdeki gibi ¼ karar ve ilam harcı peşin
olarak alınmaktadır.
4. Davanın kazanılması
halinde peşin olarak davacı taraftan alınan bu harç yargılama giderleri ile
birlikte davalı taraftan karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile
birlikte tahsil edilebilmektedir. Davanın kaybedilmesi durumunda ise peşin
olarak alınan bu nispi harç davacı tarafa iade edilmektedir.
5. Davalı tarafın
harçtan muaf olduğu bu tür davalarda ise davanın kazanılması veya kaybedilmesi
hallerinde peşin olarak davacı taraftan alınan harç, hükümle birlikte davacıya
iadesine karar verilmekte ve ancak karar kesinleştiğinde davacı tarafa
ödenmektedir.
6. Bu tür davalarda
sonuç ister davacının lehine ister aleyhine sonuçlansın nihai olarak ödenecek
harç maktu harçtır. Her halükârda peşin olarak alınan harç davacıya iade
edilmektedir. O halde en kötü senaryoda dahi davanın sonunda maktu bir harç
ödemek durumunda kalacak olan kişiden nispi bir harç istenmesi gerekli ve
orantılı değildir.
7. Her ne kadar
sonradan farklı karar verse de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010 yılında
verdiği bir kararda davalısı harçtan muaf olan davalarda davacıdan nispi karar
ve ilam harcı alınmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağı sonucuna
varılmıştır. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir “…davalı harca tabi değilse
ya da harçtan muaf ise aleyhine açılan dava nispi harca tabi bir dava olsa dahi
başlangıçta maktu harç alınıp yargılamaya devam edilebilmeli; sonuçta
hükmedilmesi olanağı bulunmayan nispi harcın peşin miktarının yatırılmış olması
aranmamalıdır. Aksine bir yaklaşım hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına
gelir ki, bunun hukuk düzenimizce korunmayacağı açıktır.” (YHGK,
E.2010/10-55, K.2010/561, 3/11/2010)
8. Mahkememiz, daha
önce “davalısı harçtan muaf olan kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan
tazminat davaları” yönünden aynı kuralı incelemiş ve Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir.
9. Nispi karar ve ilam
harcının yalnızca dörtte birinin peşin, geri kalanının ise kararın tebliğinden
itibaren bir ay içinde ödeneceğini, ayrıca yargılama giderleri bağlamında karar
ve ilam harcının aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceğini
öngören kanun koyucunun, takdir yetkisini karar ve ilam harcının mülkiyet hakkına
yönelik getirdiği sınırlamayı mümkün olduğunca hafifletecek yönde kullandığı
söylenebilir. Diğer yandan davacının sunulan adalet hizmeti yoluyla elde ettiği
menfaat gözetildiğinde karar ve ilam harcı olarak ödediği tutardan belirli bir
süreliğine mahrum kalmasının tek başına Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyeceği
de kabul edilebilir. Ancak dava konusu kuralların kamulaştırmasız el atma
nedeniyle açılan tazminat davaları yönünden ele alındığı ve kamulaştırmasız el
atmanın Anayasa’da mülkiyet hakkı bağlamında koruma altına alınan güvenceleri
açıkça ihlal eden bir yöntem olduğu gözetildiğinde malike söz konusu ihlallerin
yanı sıra başka ek külfetler getiren kuralların Anayasa’nın sözüne aykırılık
teşkil etmeyeceği söylenemez. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat
davasının kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmesi durumunda davacı ödediği
nispi karar ve ilam harcının tamamını geri alabilmekte ise de dava sonuçlanana
kadar geçecek süre içinde nispi karar ve ilam harcı olarak ödenen tutarda meydana
gelebilecek değer kaybı taşınmazın gerçek karşılığının elde edilememesine de
yol açabilmektedir. Söz konusu değer kaybının gerçek karşılığın ödenmesine
yönelik anayasal güvenceyi işlevsiz hâle getirmesini engelleyebilecek bir
telafi mekanizması da öngörülmemiştir (AYM, E.2022/61, K.2022/101,
08/09/2022, § 46).
10. Kural aynı kural
olup her iki davada da davalısı harçtan muaftır. Anayasa Mahkemesi’nin söz
konusu kararının gerekçesi Anayasa’nın 46. maddesi bağlamında taşınmazın gerçek
bedelinin ödenmesi gereği üzerinden oluşturulmuş olsa da dava konusu kuralda
olduğu gibi nispi harç devlete ödenmiş olup belli bir süre geçtikten sonra
iadesi gerekmektedir. Ödenen nispi harcın enflasyondan kaynaklanan değer
kaybının önlenmesi için tedbirler alınması kural olarak devlete yüklenmiş bir
yükümlülüktür. Nitekim Anayasa Mahkemesi (AYM) yerleşik içtihadında
enflasyondan kaynaklanan değer kaybının önlenmemesini Anayasa’ya aykırı
bulmaktadır (birçok karar arasından bkz. AYM, E.2022/83, K.2023/69, 5/4/2023 ve
orada atıf yapılan kararlar; Ali Tetik, B. No: 2019/3214, 6/10/2022).
11. AYM 5/4/2023
tarihli ve E.2022/83, K.2023/69 sayılı kararında bu konudaki yaklaşımını şu
şekilde ortaya koymuştur: Anayasa Mahkemesinin gerek norm denetimi
kapsamında gerekse de bireysel başvuru kapsamında verdiği çeşitli kararlarında
alacakların da mülkiyet hakkı kapsamında olduğu, devlet tarafından alacakların
geç ödenmesi hâlinde enflasyon oranları altında olmayan bir faiz ödenmesinin
bireyin hakları ve kamu düzeni bakımından önem taşıdığı belirtilmiştir
(AYM, E.1997/34, K.1998/79, 15/12/1998; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/87, 19/12/2013, § 52; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28,
25/2/2015, § 46; Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, § 58; Ferda
Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, § 29).
12. Dolayısıyla eldeki
kuralın kapsamına giren harcın iadesi aşamasında enflasyon karşısındaki değer
kaybına dair bir güvence de öngörülmemiştir.
13. Kuralın iptaline
ilişkin başvuru dilekçesinde belirtildiği üzere Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan yargı mercileri önünde hak arama özgürlüğü, hakların
korunmasını amaç edinen vazgeçilmez meşru yöntemlerin başında gelmektedir.
Davalısı harçtan muaf olan davalarda davacı tarafça Harçlar Kanunu hükümlerince
ödenen nispi harç karar kesinleştiğinde harcı yatıran davacıya iade
edilmektedir. Her halükârda iade edileceği kesin olan harcın davacıdan
alınmasının hiçbir yararı yoktur. Bu yönüyle Anayasa’nın 36. maddesine açıkça
aykırılık teşkil etmektedir.
14. Ayrıca davaların
uzun sürmesi nedeniyle davanın açılması sırasında ödenen peşin harcın ödeyene
geç iade edilmesi Anayasa’nın 35. maddesindeki mülkiyet hakkının da ihlali
sonucunu doğurmaktadır.
15. Tüm bu sebeplerle
kuralın “davalısı harçtan muaf olan davalar yönünden” iptal edilmesi
gerektiği kanaati ile çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.