ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı
: 2024/104
Karar Sayısı
: 2024/173
Karar Tarihi
: 17/10/2024
R.G. Tarih – Sayı : 9/1/2025 - 32777
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 2/7/1964
tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 4. maddesinin Anayasa’nın 2. ve 36.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Yurt
dışındaki mahkeme tarafından verilen kararın tenfizi
talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu 4. maddesi şöyledir:
“Yabancı mahkeme ilamları:
Madde 4 – Yabancı
bir mahkeme tarafından verilen ilamların tenfizi için
açılacak davalardan, bu ilamlarda hükmolunmuş şeyin değeri, nevi ve mahiyetine
göre (1) sayılı tarife gereğince harç alınır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Hasan
Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE,
Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla
30/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Murat ÖZDEN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçesi ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
3. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40.
maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak
bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı
görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi
olduğu kanısına varması hâlinde bu hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurmaya yetkilidir ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin
görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada
uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın
değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
4. Kural, yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilamın tenfizi için açılacak davalardan bu ilamlarda hükmolunmuş
şeyin değeri, nevi ve mahiyetine göre (1) sayılı tarife gereğince harç
alınacağını öngörmektedir.
5. Bakılmakta olan davanın konusu sözleşmeden kaynaklanan
alacağın ödenmesine yönelik yabancı mahkeme ilamının tenfizine
ilişkin olup mahkeme ilamında belli bir tutarın davalı tarafından davacıya
ödenmesine hükmedilmiştir. Dolayısıyla tenfizi
istenen yabancı mahkeme kararında hükmedilen şeyin bir parasal değere ilişkin
olduğu gözetildiğinde kuralda yer alan “…nevi ve mahiyetine…” ibaresinin
bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
6. Öte yandan itiraz konusu 4. maddenin “…Yabancı bir
mahkeme tarafından verilen ilamların tenfizi için açılacak
davalardan, bu ilamlarda hükmolunmuş şeyin…” ve “…göre (1) sayılı tarife
gereğince harç alınır.” bölümleri maddede yer alan “…değeri…”
ibaresinin yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan “…nevi ve mahiyetine…” ibaresi bakımından da geçerli ortak
kurallar niteliğindedir. Bu itibarla
bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek esasa ilişkin incelemenin maddede
yer alan “…değeri,…” ibaresi ile sınırlı
olarak yapılması gerekir.
B. Anlam ve Kapsam
7. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel
Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet
kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesinin
yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı
verilmesine bağlı olduğu belirtilmiştir.
8. Anılan Kanun’un 51. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
tenfiz kararları hakkında asliye mahkemesinin görevli
olduğu, 56. maddesinde mahkemece ilamın kısmen veya tamamen tenfizine
veya istemin reddine karar verilebileceği ifade edilmiştir. 57. maddede ise tenfizine karar verilen yabancı ilamların Türk
mahkemelerinden verilmiş ilamlar gibi icra olunacağı hüküm altına alınmıştır.
9. İtiraz konusu kuralla yabancı bir mahkeme tarafından
verilen ilamların tenfizi için açılacak davalardan bu
ilamlarda hükmolunmuş şeyin değerine göre 492 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı
tarife gereğince harç alınması öngörülmüştür.
10. Anılan tarifenin “(A) Mahkeme Harçları:” başlıklı
bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:” başlıklı kısmının (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas
hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm
altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68,31 oranında karar ve
ilam harcının alınacağı, (e) bendinde ise bu nispetin bölge adliye mahkemeleri
ve Yargıtayın tasdik veya işin esasını hüküm altına
aldığı kararları için de aynen uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
11. Buna göre yabancı bir mahkeme tarafından verilen ve
belli bir değerle ilgili olan ilamların tenfizi için
açılacak davalardan, kural uyarınca hüküm altına alınan değer üzerinden binde
68,32 oranında karar ve ilam harcı alınacaktır.
12. Söz konusu Kanun’un 22. maddesinde davadan feragat
veya davayı kabul ya da sulh muhakemenin ilk celsesinde vuku bulursa karar ve
ilam harcının üçte birinin, daha sonra olursa üçte ikisinin alınacağı, 28.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin birinci cümlesinde nispi karar ve
ilam harcının dörtte birinin peşin, geri kalanın ise kararın tebliğinden
itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiği, 30. maddesinde muhakeme sırasında
tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu
anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunacağı, takip eden celseye
kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya
devam olunmayacağı, 32. maddesinde de yargı işlemlerinden alınacak harçlar
ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı belirtilmiştir.
13. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 120. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da davacının yargılama
harçlarını dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu ifade
edilmiştir.
C. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle; tenfiz
davasının tespit davası niteliğinde olduğu, bu tür davalarda maktu harç
alınması gerektiği, davanın nispi harca tabi tutulmasının hak arama özgürlüğünü
engellediği, bu durumun hukuki güvenlik ilkesi ile bağdaşmadığı belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
15. 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
16. Anayasa’nın 35.
maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir./Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek
suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı ekonomik değer
ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir
haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya
mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına sınırlama teşkil eder (AYM,
E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022, §§ 26, 27; E.2021/128, K.2022/68, 1/6/2022, §§
17, 18; E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 22).
17. Anayasa’nın “Hak
arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında da “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
hükmüne yer verilmiştir. Buna göre hak arama özgürlüğünün en önemli iki ögesini
oluşturan iddia ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların kullanımını
engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak kanun hükümlerinin Anayasa’nın
anılan maddesine aykırılık oluşturacağı açıktır. Maddeyle güvence altına alınan
hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4,
26/1/2022, § 28).
18. Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden
değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nevi ve mahiyetine göre maktu
esas üzerinden alınmaktadır. Maktu harca tabi
işlemlerde harç peşin ödenmektedir. Nispi harç alınması gereken hâllerde ise
harcın 1/4’ünün peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Davanın reddine karar
verilmesi durumunda davacı maktu karar ve ilam harcından sorumlu tutulmaktadır.
Davanın kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmesi durumunda ise davacı
ödediği karar ve ilam harcının tamamını -davalıdan- geri alabilmektedir.
19. Belli bir değerle
ilgili yabancı mahkeme kararının tenfizi talebiyle
açılan davada davanın kısmen veya tamamen kabul edilmesi durumunda davacı peşin
ödediği harçları davalıdan geri alsa da dava sonuçlanana kadar nispi karar ve
ilam harcı olarak ödediği tutardan mahrum kalmış olmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler
bkz. AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 26). Hüküm altına alınan
uyuşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanan karar ve ilam harcı ise davalıya
yükletilmektedir (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
20. Ayrıca davanın kabul
edilen kısmına karşı istinafa veya temyize başvurulması durumunda karar ve ilam
harçları açısından (1) sayılı tarifedeki oranlar bölge adliye
mahkemeleri ve Yargıtayın tasdik veya işin esasını
hüküm altına aldığı kararları için aynen uygulanmaktadır. Bu itibarla tenfiz
davalarında hükmolunmuş şeyin değerine göre nispi harç alınmasını öngören
kuralın davanın taraflarının mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğünü
-mahkemeye erişim hakkını- sınırladığı sonucuna ulaşılmıştır.
21. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere
sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
22. Bu kapsamda
mülkiyet hakkını ve hak arama özgürlüğünü sınırlamaya yönelik bir kanuni
düzenlemenin şeklen var olması yeterli
olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek
şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
23. Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu
hizmetlerden yararlananlardan bu yararlanmaları karşılığı alınan bedel olup
kamu hizmetinden yararlananların ödeme güçlerine bakılmaksızın harca tabi
tutulması asıldır (AYM, E.2012/91, K.2013/86, 10/7/2013). Yargı faaliyetleri de
uyuşmazlıkların çözümü yoluyla kişilere özel bir yarar sağladığından bu
faaliyetlerden dolayı ilgililer harca tabi tutulabilir.
24. Bununla birlikte devletin harç alma yetkisinin
dayanağını oluşturan Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır.” denilmektedir. Bu kapsamda vergilendirmede genel kural kanunla
belirlenmiş konu ve kişilerden vergi, resim ve harç alınmasıdır.
Dolayısıyla kanunla yapılması koşuluyla bir kamu hizmetinden harç alınması ve
harcın hesaplanma ölçüsü ile miktarının belirlenmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir (AYM, E.2016/195,
K.2017/158, 16/11/2017, § 44).
25. Temel hakları
sınırlayan kanunun keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir
nitelikte olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
26. Kuralla tenfiz talebinde
bulunulan karar nedeniyle ödenecek harcın hangi ölçütlere ve hangi cetvele göre
belirleneceği hususu herhangi bir tereddüde yer
vermeyecek biçimde açık, net, belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir
nitelikte belirlendiğinden kuralda temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması
gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yön bulunmamaktadır.
27. Anayasa’nın 35.
maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla
sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise hak arama
özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında da “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmiş ve usul ekonomisi olarak da adlandırılan bu ilkeyle yargılama
maliyetinin en düşük şekilde olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı
yöntemlerle gerçekleştirilmesinin yargının görevlerinden olduğu ifade
edilmiştir (AYM, E.2017/120, K.2018/33, 28/3/2018, § 18).
29. Yargı harçları, yargı
hizmetinden yararlanılması karşılığında devlete ödenen katkı payını ifade
etmektedir. Yargı harcı ödeme yükümlülüğünün getirilmesiyle, bölünebilen bir
kamu hizmeti olan yargı hizmetinden yararlananların bu hizmetin maliyetinin bir
kısmına katlanması hedeflenmektedir (Famiye
Beğim ve Mehmet Tahir Beğim,
B. No: 2017/21882, 10/2/2021, § 45; Kemtaş
Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2020/22192, 17/5/2023, §
59).
30. Bununla birlikte yargı harçları, yargı mercilerine
gereksiz talepler yöneltilmesinin engellenmesi işlevine de sahiptir. Yabancı
bir mahkeme tarafından verilen ilamların tenfizi için
açılacak davalardan bu ilamlarda hükmolunmuş şeyin değerine göre (1) sayılı
tarife gereğince harç alınacağını öngören kural yargı mercilerinin iş yükünün
azaltılması amacını taşımaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz.
AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 33).
31. Yargı mercilerinin iş
yükünün azaltılması ve bu sayede önlerine gelen uyuşmazlıkları mümkün olan en
kısa sürede çözebilmelerinde kamusal bir fayda bulunduğu açıktır. Bu itibarla
kuralla mülkiyet hakkına ve hak arama özgürlüğüne getirilen sınırlamanın kamu
yararı dışında bir amaca yönelik olduğu söylenemez (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2022/61, K.2022/101, 8/9/2022, § 33).
32. Bu yönüyle kural meşru bir amaca dayanmaktadır ancak
kuralın meşru bir amaca yönelik olması yanında ölçülü de olması gerekir.
33. Anayasa’nın 13.
maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya
elverişli olmasını, gereklilik
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Buna göre belli
bir değere ilişkin tenfiz davalarında karar ve ilam
harcının dörtte birinin peşin geri kalanının kararın tebliğinden itibaren bir
ay içinde ödenmesi öngörülerek hak arama özgürlüğü ile mülkiyet hakkına
getirilen sınırlamanın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerine
uygun olması gerekir.
34. Taraflar dava açmakla ve davayı devam ettirmekle
kural gereğince belli bir mali yüke katlanmak durumunda kalacağından kuralın
söz konusu amacı gerçekleştirmek için elverişli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olduğu söylenemeyeceğinden kuralın gereklilik ilkesine de
aykırı olmadığı anlaşılmaktadır.
35. Kural gereğince davacı tenfizini
talep ettiği mahkeme ilamında yer alan değerin binde 68,31 oranı üzerinden
hesaplanan karar ve ilam harcının 1/4’ünü dava açarken peşin ödemek
durumundadır. Davanın sonuçlanmasına kadar davacı bu mali yüke katlanmaktadır.
Davanın reddi durumunda maktu karar ve ilam harcı davacının üzerinde
kalmaktadır. Davanın kabulü durumda ise peşin harçla birlikte kalan bakiye
karar ve ilam harcı davalıya yükletilmektedir.
36. Harcın nispi tarife üzerinden hesaplanmasının
orantılı olup olmadığının davalı yönünden de değerlendirilmesi gerekir.
Öncelikle vurgulanması gerekir ki davalının yabancı mahkeme kararıyla tespit
edilen borcunu, davacıyı tenfiz davası açmak zorunda
bırakmadan ifa etmesi mümkündür. Diğer bir ifadeyle davalının yabancı mahkeme
kararıyla tespit edilen borcunu ifa etmesi için yabancı mahkeme kararının tenfizine Türk mahkemelerince karar verilmiş olması
gerekmemektedir. Davalının borcunu rızaen ifa
etmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bu bağlamda borçlunun,
yabancı mahkeme kararıyla tespit edilmiş borcunu rızaen
ifa etmeyerek aleyhine dava açılmasına ve yargı mercilerinin meşgul edilmesine
kendisinin sebebiyet verdiğinin altı çizilmelidir. Borcunu rızaen
ifa etmeyen davalının, aleyhine açılacak muhtemel bir tenfiz
davası sonucunda harç yüküyle karşılaşacağı da öngörülebilir niteliktedir.
Ayrıca tenfiz talepleri için öngörülen harcın ilk kez
Türkiye’deki mahkemelerde açılan davalarda ödenecek harç ile aynı oranda
olduğunun da belirtilmesi gerekir.
37. Sonuç olarak tarafların katlanacakları mali yük ile
mahkemelerin iş yükünün azaltılması yoluyla yargılamaların en kısa zamanda
sonuçlandırılması yönündeki kamusal yarar karşılaştırıldığında kuralın tenfiz davasının taraflarına aşırı külfet yüklediği
söylenemeyeceği, kuralla elde edilmek istenilen kamusal yarar ile anılan
kişilere yüklenen külfet arasında orantısızlığın bulunmadığı sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla kural mülkiyet hakkı ile mahkemeye erişim hakkına
ölçüsüz bir müdahalede bulunmamaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13., 35. ve
36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13., 35. ve 36.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
A. 4. maddesinin
esasına ilişkin incelemenin anılan maddede yer alan “…değeri,…”
ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
B. 4. maddesinde
yer alan “…değeri,…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Selahaddin MENTEŞ ile Kenan YAŞAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
17/10/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
KARŞIOY GEERKÇESİ
1. İncelenen kural ile yabancı mahkeme ilamlarının yerine
getirilmesine ilişkin Türk mahkemelerine açılacak davalarda, ilamlarda hükme
konu şeyin değerine, nev’ine ve mahiyetine göre 1 sayılı tarife gereğince harç
alınacağı düzenlenmiştir. Çoğunluk gerekçesinde iptali istenen kurala göre
yabancı bir mahkeme tarafından verilen ve belli bir değerle ilgili olan
ilamların tenfizi için açılacak davalarda hüküm
altına alınan değer üzerinden binde 68,32 oranında karar ve ilam harcı
alınacağı kabul edilmiştir. Nitekim iptal istemine vesile olan davanın da
parasal değere ilişkin olduğu gözetildiğinde, bu tür davalarda kuralda yer alan
“…nevi ve mahiyetine…” ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma
imkânı bulunmamaktadır.
2. Hak arama özgürlüğü kapsamında açılacak davalarda
yargı harcı alınıp alınmaması ve miktar ya da oranları konusunda yasama
organının takdir yetkisi bulunmaktadır. Yabancı ilamların yerine getirilmesiyle
ilgili davalarda ilgili ülkede de harç ödenmiş olabilir. Bu durumda ülkemiz
mahkemelerinden tenfiz kararı alınması için harç
konulmasının da takdir alanı içinde olduğu söylenebilir. Bununla birlikte söz
konusu yetkinin ve takdir alanının da anayasal ilkelerle sınırlı olduğu
gözetilmelidir.
3. Harç, kamu hizmetlerinden yararlanacaklardan devlet
tarafından alınan bir bedel olup herkesten eşit oranda alınması gerekmekle (AYM
10.7.2013, E. 2012/91 – K. 2013/86) birlikte harçların hizmetin gerçek
karşılığı olarak alınması gerektiği düşünülmemelidir. Bilindiği üzere hak arama
özgürlüğü ve etkili dava veya başvuru yolları oluşturulması devletin anayasal
pozitif yükümlülükleri kapsamındadır. Anayasa’da güvence altına alınan temel
hakların uygulamada ve gerçekte korunabilmesi bu etkili yolların kurulup
işletilmesiyle bağlantılıdır. Devletin etkili idari ve yargısal yolları
oluşturma yükümlülüğüne karşın mahkemelere yapılacak başvurular için alınacak
harçların da bu kapsamda değerlendirilmesi, toplumun ekonomik koşullarına
uygunluğunun ve ölçülülüğünün gözetilmesi gerekir.
4. Davalara ilişkin maktu harçlar ülkenin genel ekonomik
durumuna göre ortalama bir bedel olarak belirlenmektedir. Buna karşın nisbi harçlar ise davanın konusunu oluşturan maddi değerin
belirli bir oranı olarak öngörülmektedir. Örneğin 50 milyon Türk Lirası
değerindeki bir davada binde 68.32 oranında alınacak nisbi harç miktarı üç milyon dörtyüz
onaltı bin TL olmaktadır. Yabancı ülke mahkemesinde
de belirli bir oranda nisbi harç alınmış olması
örneğinde ise bu rakam ikiye katlanabilecek veya daha da fazla olabilecektir.
Dava açarken davacının peşin harcı ödediği, dava sonucuna göre nihayetinde
davalının bu harcı üstlendiği düşünüldüğünde belirlenen harç bedeli iki taraf
için de mahkemeye ve adalete erişime müdahale oluşturmaktadır. Sözgelimi aynı
miktar dava konusuyla ilgili iki kez nisbi harcın
ödenmiş olması durumunda her iki taraf yönünden dava konusunun önemli bir
oranına tekabül eden bir harca katlanılması söz konusu olmaktadır. Bu durum
yargı harcı vesilesiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüzlüğüne yol
açmaktadır. Bu nedenle kuralın iptali gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞI
OY GEREKÇESİ
1.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 4. Maddesinde düzenlenen yurt dışındaki mahkeme
tarafından verilen kararın tenfizinde, ilamlarda
hükmolunmuş şeyin değerine göre nispi harç alınmasının mahkememiz
çoğunluğu Anayasa’ya aykırı olmadığına karar
vermiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle bu karara katılma imkânı olmamıştır.
2.
Kural yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilamın tenfizi
için açılacak davalarda, bu ilamlarda hükmolunmuş şeyin değeri göre (1) sayılı
tarife gereğince (nispi) harç alınacağını öngörmektedir.
3. 492 sayılı Kanun’a bağlı (1) nolu
tarifede kural olarak asliye hukuk mahkemelerine dilekçe veya tutanakla dava
açma ve delil tespiti ilgili taleplerde başvuru harcı adı altında maktu harç
alınacağı düzenlenmiştir.
4. Öte yandan anılan tarifede, belli bir değerle ilgili
bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde
hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68,31 oranında
karar ve ilam harcının alınacağı hükme bağlanmıştır.
6. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından
birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36).
7. AİHM
mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan Sözleşme’nin 6. maddesinde adil
yargılanma hakkının sınırlandırılmasında sözleşmeci devletlerin takdir alanına
sahip olduklarını kabul etmekte ancak,
bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca
dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemesi gerekliliğini
ifade eder. (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No:
8225/78, 28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No: 38695/97, 15/2/2000, §
36; Sabri Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, § 56).
8. Anayasa Mahkemesi’ne göre de mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri
arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28;
Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061,
21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014,
§ 41).
9. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak ya da yargı yoluna
başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya caydırıcı nitelikte kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını ya da kişinin bizatihi
mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, §
31).
10. Tenfiz talebine ilişkin
davada ancak tenfiz şartlarının mevcut olup olmadığı
hususunda inceleme yapılabilir, yabancı mahkeme kararının doğru olup olmadığı
hususunda bir inceleme yapılamaz.
11. Anayasa Mahkemesinin önceki bir kararında; “…kanun
koyucunun yargı hizmetlerinin verilmesi karşılığında harç alınması biçiminde
düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte, bu takdir yetkisinin Anayasa'nın
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal etmemesi için “harcın
miktarının makul olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”,
“ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması” ve “ödeme gücü
olmayanlar bakımından etkili adli yardım sisteminin olması” kriterlerine
uygun şekilde kullanılması gerekmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere,
13.6.1995, No: 18139/91; Kreuz/Polonya, 18.6.2001,
No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007, No: 50939/99; Ülger/Türkiye, 26.6.2007,
No: 25321/02).” denilmiştir (E.2012/60, K.2013/62, 22/5/2013).
12. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip
edilmediğinin tespiti açısından öncelikle “ödeme gücü olmayanlar bakımından
etkili adli yardım sisteminin olması” kriteri değerlendirilmelidir.
13. Dosyadaki davacı sermaye şirketi olan bir tüzel
kişidir. 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinde tüzel kişiler açısından sadece
kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri
ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen
ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.
Uygulamada da bunun dışındaki tüzel kişiler -örneğin sermaye şirketleri- anılan
düzenlemedeki diğer koşulları sağlasalar da adli yardımdan yararlanamazlar
(Yargıtay 3. HD, E.2023/2920, K.2024/845, 28/2/2024; Yargıtay 7. HD,
E.2023/3074, K.2023/3748, 12/7/2023; Yargıtay 11. HD, E.2023/5719, K.2023/6055,
23/10/2023).
14. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
kararlarında ödeme güçlüğü içindeki sermaye şirketi olan tüzel kişilerin adli
yardım müessesesinden yararlanamamasını mahkemeye erişim hakkı ihlali olarak
görse de uygulamada sermaye şirketleri bu haktan yararlanamamaktadır. Anayasa
Mahkemesi’nin kararlarının sübjektif etkisinin dahi tartışıldığı bir ortamda
bir sermaye şirketi olan davacının benzer durumdaki şirketlerin adli yardımdan
yararlanması konusundaki bireysel başvuru kararların objektif etkisi nedeniyle
yararlanabileceği varsayımı gerçeklikten uzaktır. Tenfiz
talebinde bulunan ve ödeme güçlüğü içinde bulunan herhangi bir sermaye şirketi
ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak bu haktan
yararlanabilecektir. Bu durum ise başvuru harcının nispi olarak alınması
nedeniyle çoğu zaman davacı tarafa çok büyük bir külfet yüklemekte ve
davacıların mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmektedir.
15. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
öncelikle meşru amacının olması gerekir. Mahkememiz çoğunluğu yargı mercilerinin gereksiz bir iş yüküyle
karşılaşmaması ve bu sayede önlerine gelen uyuşmazlıkları mümkün olan en kısa
sürede çözebilmelerinde kamusal bir fayda bulunduğu gerekçesi ile söz
konusu kuralın meşru amacının olduğu sonucuna ulaşmıştır.
16. Söz konusu kuralın meşru amacının olmadığı
kanaatindeyiz. Yargı sistemimizde alacak davalarında başvuru harcı olarak nispi
harç alınırken bu ilamların icrası aşamasına geçildiğinde maktu harç
alınmaktadır. Çünkü ilamın icrası da bir yönüyle alacak davasını açmadaki
gayeyi gerçekleştirmeye matuf bir aşamadır. İlamların icrası gereksiz değildir,
bu durum yargı mercilerinin gereksiz bir iş
yüküyle karşılaşması sonucunu doğurmaz. Kişi alacağına yönelik ilamı almış olsa
da icra aşaması olmadan ilam bir sonuç doğurmamaktadır. Hiç kimse elinde ilam
olmadan bu şekilde gereksiz bir şekilde mahkemeleri ya da icra dairelerini
meşgul edemez. Aynı şekilde yabancı mahkemelerce verilen ilamların Türkiye’de
icra edilebilmesi için tenfiz işlemi gereklidir.
Elinde yabancı bir mahkemece verilen ilam olmayan biri Türk mahkemelerine
başvuramaz. Tenfiz işleminde nispi harç alınması yargı mercilerinin gereksiz bir iş yüküyle
karşılaşmasını önlemez. Tenfiz davalarında nispi harç
alınması gereksiz dava açılmasına değil hiç dava açılamamasına sebep olur. Bu
durum ise tarafların mahkemeye erişim hakkını ihlal eder.
17. Yine mahkememiz çoğunluğu söz konusu kuralın
Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan
ölçülülük ilkesinin üç alt ilkesi
olan elverişlilik, gereklilik ve orantılılık ilkelerine uygun
olduğuna karar vermiştir.
18. Söz konusu kuralın gereklilik ve orantılılık
ilkelerine de uygun olmadığı kanaatindeyiz.
19. Yargılama giderlerinin ölçüsüz olması, hak arama
özgürlüğü ve sağladığı güvenceleri işlevsiz hale getirme sonucu
doğurabilecektir. Yüksek miktardaki giderler idarenin muhtemel keyfi işlemleri
karşısında bireylerin haklarını aramalarını zorlaştırabilecek, özellikle ödeme
gücü zayıf olan kişiler üzerinde caydırıcı sonuçlar doğurup, onların mahkemeye
ve adalete erişimini engelleyebilecektir.
20. Gereklilik ilkesi, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını ifade eder. Mahkemeye erişim hakkının sınırlanması
için seçilen araç bu hakkı en az zedeleyici nitelikte bulunmalıdır. Söz konusu
kural ile dava açılması sırasında başvuru harcı nispi olarak alındığı gibi
devamla Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm
altına aldığı kararları için de aynen uygulanmaktadır. Söz konusu kural ile
ulaşılmak istenen amaca maktu harç gibi daha hafif bir sınırlama ile ulaşılması mümkün olduğundan somut kural gereklilik
ilkesine aykırıdır.
21. Diğer yandan söz konusu kural mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahale yönünden orantılı da değildir. Zira
orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını
gerektirmektedir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamayla
ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkından
yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır.
Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında
sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir. (Mustafa Berberoğlu, B. No: 2015/3324,
26/2/2020, § 49).
22. Yargılama sistemimizde
dava açılırken genel olarak; eda davalarında nispi harç;
tespit davalarında ise maktu harç alınmaktadır. Somut dosyadaki tenfiz davasında işin esasına yönelik bir inceleme yapılmadığı
gözetildiğinde, bu tür davalar eda davasından çok tespit davasına benzeyen
yabancı tenfize konu ilamların icrasını sağlayan suigeneris bir yargı yoludur. Tenfiz
davaları, genellikle evrak üzerinde, fazla emek ve mesai sarf etmeden ve kısa
sürede sonuçlandırılır. Örneğin bir boşanma ilamının tenfizinde
yapılacak işlemler ile alacak içeren bir ilamın tenfizindeki
işlemler arasında bir fark yoktur. Buna rağmen tenfiz
davasında boşanma ilamı için maktu harç; alacak ilamı için nispi harç
alınmasının haklı bir gerekçesi yoktur.
23. Taraflar asıl
yargılamanın yapıldığı yabancı mahkemelerde harç ödemektedirler. Ayrıca bu
kararların tenfizine ilişkin Türkiye’de binde 68,31
oranında nispi harç ödemektedirler. Davanın kabulünden sonra davalı tarafından
istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulması ve bu aşamalarda da kararın
tasdiki durumunda yeniden harç ödemektedirler. Yabancı mahkemelerde ödenen harç
hiç hesaba katılmasa bile tarafların Türkiye’de ödediği harç %20,50 oranına
ulaşabilmektedir. Tenfiz sonrası icra aşamasında da
ödeyecekleri %10’u aşkın harç ile icra masrafları ve vekalet ücreti dikkate
alındığında alacağın yarısından çoğu yargılama sistemi içinde kaybolmaktadır.
Bu nedenle taraflara ağır ekonomik yük getirebilecek miktarda olan söz konusu
kural mahkemeye erişim hakkı açısından orantılı değildir.
24. Yukarıda açıklanan
sebeplerle dava konusu 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 4. maddesinin “…değeri,…” ibaresi Anayasa'nın 13. ve 36. maddelerine
aykırıdır.
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|