“14.07.2023 tarihli ve 7456 sayılı 06.02.2023 Tarihinde Meydana
Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu
Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesinin birinci
fıkrası ile yedinci fıkrasında yer alan ‘‘2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl
Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek payların
hesabında dikkate alınmaz’’ ibaresinin Anayasa’ya aykırılığı
Devletin vergi gelirleri içinde önemli bir yere sahip motorlu
taşıtlar vergisi, servetten alınan dolaysız bir vergi türüdür:
‘‘Türk Vergi Sisteminde servetten alınan vergilerin üçüncü
örneğini motorlu taşıtlar vergisi oluşturmaktadır. Bu vergi, veraset ve intikal
vergisinin aksine, malvarlığına girebilen tüm değerleri değil, bunlardan sadece
motorlu taşıtları yükümlendirdiğinden, kapsam bakımından bir özel servet
vergisi türü olarak nitelendirilir. Türkçe yazında motorlu taşıtlar vergisi
genelde bir servet vergisi türü olarak kabul edilmektedir.’’
Açıklamalara geçilmeden önce motorlu taşıtlar vergisinin,
verginin unsurları ve vergilendirme işlemleri bakımından genel olarak ele
alınması gerekmektedir:
‘‘…Motorlu taşıtlar vergisinin konusu kısaca, motorlu kara ve
hava taşıtlarından oluşmaktadır. Ancak Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 1
inci maddesi, belirtilen motorlu taşıtlardan ilgili sicile kayıt ve tescil
edilmiş olanları vergi konusu içinde mütalaa etmektedir. … vergiyi doğuran olay
motorlu taşıtların ilgili sicile kayıt ve tescil işleminin yapılmasıdır. …
İlgili sicillerde adlarına motorlu araç kayıt ve tescil edilen gerçek ve tüzel
kişiler verginin yükümlüsüdür. … Motorlu taşıtlar vergisi, vergi sistemimizde
yer alan spesifik matrahlı vergilerdendir. … Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun
9 uncu maddesi uyarınca vergi her yıl Ocak ayının başında yıllık olarak tarh ve
tahakkuk ettirilmiş sayılır. Tahakkuk ettirilen vergi ayrıca yükümlüye tebliğ
olunmaz; tahakkuk gününden tebliğ edilmiş sayılır. Yıl içinde ilk defa kayıt ve
tescil edilen taşıtlar için de vergi yıllık olarak tahakkuk ettirilir. Ancak
ilk altı aylık dönem geçmişse sadece ikinci taksit tahakkuk etmiş sayılır
(MTVK. M. 9/6, 7/f.2.a). … Motorlu taşıtlar vergisi her yıl Ocak ve Temmuz
aylarında iki eşit taksitte ödenir. …’’
İptali talep edilen fıkranın yer aldığı madde hükmü de ek
motorlu taşıtlar vergisinin salınmasına ilişkindir. Başka bir anlatımla 7456
sayılı Kanun’un ‘‘Ek motorlu taşıtlar vergisi’’ kenar başlıklı 1. maddesi,
‘‘06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş ilinde meydana gelen depremlerin etkisinin
azaltılması amacıyla ortaya çıkan finansman ihtiyacının karşılanması amacıyla’’
ihdas edilmiş; ve söz konusu 1. maddeyle verginin unsurları (mevzuu, mükellef,
vergi doğuran olay, matrah, nispeti ve kolaylıklar -muafiyet ve istisnası-
vd.), düzenlenmiştir. (İptali talep edilen fıkraya konu ‘‘ek motorlu taşıtlar
vergisi’’, ‘‘ek’’ mahiyetine sahip olmakla müteakip fıkralarda ‘‘normal’’
motorlu taşıtlar vergisine atıfla düzenlenmiştir.) Ancak mükelleflerden bir kez
daha motorlu taşıtlar vergisinin toplanmasına sebep olan ve anılan 1. maddenin
birinci fıkrası ile yedinci fıkrasında yer alan ‘‘2/7/2008 tarihli ve 5779
sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek
payların hesabında dikkate alınmaz’’ ibaresi, aşağıda detaylandırılacağı üzere
Anayasa’nın münferit hükümlerine aykırıdır.
a) 14.07.2023 tarihli ve 7456 sayılı 06.02.2023 Tarihinde
Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek
Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesinin
birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırılığı
7456 sayılı Kanun’un 1. maddesinin iptali talep edilen birinci
fıkrasına göre 18.02.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi
Kanunu’nun vergileme ölçü ve hadlerini düzenleyen 5., 6’ncı ve geçici 8.
maddelerinde yer alan (I), (I/A), (II) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye
tabi olan ve 7456 sayılı Kanun’un yayımı tarihinde (15.07.2023 tarihinde)
ilgili sicilde kayıt ve tescilli bulunan taşıtlar ile 7456 sayılı Ka-nun’un
yayımı tarihinden (15.07.2023 tarihinden) 31.12.2023 tarihine kadar ilgili
sicil-lere ilk defa kayıt ve tescil edilecek olan taşıtlar, bir defaya mahsus
olmak üzere, 2023 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı
kadar ek motorlu taşıtlar vergi-sine tabi olacaktır. Ancak iptali talep edilen
fıkra, Anayasa’ya aykırıdır.
İptali talep edilen fıkraya göre bir defaya mahsus salınan ek
motorlu taşıtlar ver-gisinin;
-konusu: 197 sayılı Kanun’un 5., 6’ncı ve geçici 8. maddelerinde
yer alan (I), (I/A), (II) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye tabi olan ve
15.07.2023 tarihinde ilgili sicilde kayıt ve tescilli bulunan taşıtlar ile
15.07.2023 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar ilgili sicillere ilk defa kayıt
ve tescil edilecek olan taşıtlar
-tutarı: 2023 yılı için tahakkuk ettirilen (Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanunu’nun 9’uncu maddesi uyarınca vergi, 2023 yılının Ocak ayının
başında yıllık olarak tarh ve tahakkuk ettirilmiştir.) motorlu taşıtlar vergisi
tutarıdır.
2023 yılının Ocak ayının başında yıllık olarak tarh ve tahakkuk
ettirilen motorlu taşıtlar vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi adı altında bir
kez daha / mükerrer olarak salınmıştır. Bu durum, Anayasa’ya aykırıdır.
Bu noktada belirtmek gerekir ki kanun koyucu tarafından bu
türden düzenleme-ler, geçmiş yıllarda da kanunlaştırılmış ve fakat (aşağıda
açıklanacağı üzere) Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli iptal kararlarına konu
olmuştur.
i)Hukuk devleti ilkesi, sosyal devlet ilkesi, geçmişe yürümezlik
ilkesi, kamu yararı ilke-si, Devletin temel amaç ve görevleri, eşitlik ilkesi,
ölçülülük ilkesi, vergide genellik ve adalet, vergi yükünün dengeli biçimde
dağılımı ile mali güce göre vergilendirme başta olmak üzere vergilendirmenin
Anayasal ilkeleri bakımından:
Anayasa’nın 2. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir devlet
olarak nite-lendirilmekte; 5. maddesiyle Devlet’in temel amaç ve görevleri
arasında kişinin te-mel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak su-rette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya çalışma amacı ve göre-vi sayılmakta ve bu nitelendirme,
amaç ve görev Anayasa’nın 73’üncü maddesiyle (ver-gilemede adalet, mali güce
göre vergileme) somutlaştırılmaktadır. O nedenle Anaya-sa’nın 73’üncü
maddesinin ihlali, 2 ve 5. maddelerinin de ihlali sonucunu doğura-caktır.
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde ise eşitlik ilkesi yer almaktadır.
Anayasa Mah-kemesi’nin ifade ettiği üzere; “[Eşitlik ilkesi] ile güdülen amaç,
benzer koşullar içinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca aynı
işleme uyruk tutulmasını sağlamaktır.” (Anayasa Mahkemesi’nin 13.04.1976
tarihli ve 1976/3 E.; 1976/3 K. sayılı Kararı). Yine AYM’ye göre; “Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
ön-lemektir” (Anayasa Mahkemesi’nin 07.02.2006 tarihli ve 2006/11 E.; 2006/17
K. sayılı Kara-rı). Eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediği hususunun
tespitinde, somut olayda yapılan ayrımın haklı bir nedene dayanıp dayanmadığı
noktası dikkate alınır: “Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik, mutlak
anlamda bir eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde, farklı
uygulamalara imkan veren bir ilkedir” (Anayasa Mahkemesi’nin 11.12.1986 tarihli
ve 1985/11 E.; 1986/29 K. sayılı Kararı).
Hukuk devleti ile eşitlik ilkelerinin vergi hukuku bakımından
görünümü, vergide genellik ilkesidir. Nitekim bu durum, literatürde şu biçimde
ifade edilmektedir:
‘‘Vergilendirmede genellik ve eşitlik ilkeleri geleneksel vergi
adaleti ilkeleridir. Vergilendirmede genellik ilkesi bir toplumda yaşayan
herkesin mali gücüne göre vergi yükümlüsü olmasını gerektirir. Günümüzde bu
ilke herkesin şu veya bu şekilde geliri, serveti veya harcamaları üzerinden
vergi ödemesi ile gerçekleşmektedir. Hukuk devleti kavramı açısından
vergilendirmede genellik ilkesi ile yasa önünde eşitlik ilkesi çatışmaktadır.
Anayasanın 10 uncu maddesine göre, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir (f.1); hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz (f.2); devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde (…)9 kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. (f.3). Bu hükümler uyarınca vergi yasalarının genel nitelikte
olması gerekir; başka bir deyişle bu yasalar sadece şeklî yasa değil maddî yasa
özelliği de taşımalıdır. Böylece yasama organı şekli anlamda bir yasa ile
kimliği belli kişilere mali yükümlülükler yükleyemez. Hukuk devleti ilkesi,
kişilerin temel haklarını etkileyen yasaların genel olmasını zorunlu kılar. Bu
anlamda vergilendirmenin genel olması, eşit olmasının da ön koşuludur. …’’
Öte yandan Fuller’in, kanun koyucunun kanun yaparken uyması
gerektiğini belirttiği sekiz temel ilkenin biri, geçmişe yürümezlik ilkesidir.
Ona göre; ‘‘Hukukun davranışa rehber olabilmesi için bu ilke, açık bir
gerekliliktir. Vatandaşların davranışları henüz var olmayan kurallarla
yönlendirilemez. Bununla birlikte politikacılar için geçmişe yürür yasa yapma,
hataları düzeltmek ve hukuku kendi çıkarları için kullanmaları açısından ideal
bir araçtır. …’’
Yine Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına göre, ‘‘Hukuk devletinin
gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü, kural olarak yasaların
geriye yürütülmemesini gerekli kılar. “Yasaların geriye yürümezliği ilkesi”
uyarınca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış
hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar
dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere
uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin
nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel
ilkelerindendir.’’ (AYM’nin22.12.2011 tarihli ve 2010/7 E.; 2011/172 K. sayılı
Kararı). Görüldüğü üzere, Anayasa bakımından yasaların geçmişe yürütülmemesi
kural, geçmişe yürütülmesi istisnadır. Hukuk devletinin söz konusu genel
ilkesi, iptali talep edilen fıkra bağlamında ‘‘vergi yasalarının geriye
yürümezliği ilkesi’’ olarak tezahür etmektedir:
‘‘1982 Anayasasında vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesi
ile ilgili bir hüküm bulunmamakla beraber Anayasa Mahkemesi, geriye yürütülen
vergi yasalarını hukuk devleti ilkesi ve ölçülülük açısından yargısal denetime
tâbi tutabilir. Türk hukukunda vergilendirme işleminin ‘‘sebep’’ unsurunu
oluşturan vergi doğuran olan olay (VUK. m. 19) meydana geldikten sonra vergi
yükünü artıran bir vergi yasası hükmü, gerçek geriye yürüme olarak
nitelendirilebileceğinden Anayasa Mahkemesince iptal edilebilecektir. … Anayasa
Mahkemesi her somut olayı kamu yararı ile yükümlülerin hukukî güvenliklerini
karşılaştırarak irdeleyecektir. …’’
Diğer taraftan kanun koyulurken Anayasa’nın 2. maddesinde hüküm
altına alınan hukuk devleti ile 13’üncü maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi
nazara alınmalıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de;
‘‘Kanun koyucu, düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”,
“gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
“Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli
olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından
gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç
arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. … (Anayasa Mahkemesi’nin
05.05.2016 tarihli ve 2016/16 E.: 2016/ 37 K. sayılı Kararı)’’.
Vergi hukuku temelinde ölçülülük ilkesi, kamu maliye
politikalarının sosyal amaçları gereği; mükelleflerin mali gücüne göre
vergilendirilmeleriyle temin edilmektedir. Başka bir anlatımla;
‘‘Mali güce göre vergilendirme (Ana, m. 73, f. 1) sosyal
devletin vergi adaleti ile ilgili ilkesidir. Mali güce göre vergilendirme
kişilerin ekonomik ve kişisel durumları göz önüne alınarak
vergilendirilmeleridir. Bu ilkeye uyulması ile vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı da sağlanır. …’’
Başka bir yönden Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi
gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur (Anayasa Mahkemesi’nin 17. 06.
2015 karar tarihli ve 2014/179 E.; 2015/54 K. sayılı Kararı). O halde verginin
salınmasına yönelik kanunlarda aranan kamu yararı ise, genel olarak, kamu
giderlerinin finansmanı için kaynak oluşturmaktır.
Ancak kanun koyucu, iptali talep edilen fıkrayla bahsi geçen
ilkelerin gereklerini karşılamamıştır. Nitekim söz konusu vergi yükü sadece
motorlu taşıt sahiplerine yüklenmiş; gelirden ve harcamalardan alınan vergiler
ile servetten alınan vergi türü olan emlak vergisi / veraset ve intikal vergisi
mükellefleri bakımından bu türden bir ek mükellefiyet öngörülmemiştir. Bu
durum, verginin genelliği ve eşitliği ilkesini ihlal etmektedir. Kaldı ki bu
durumu hukuka uygun kılacak bir haklı neden de gösterilmemiştir.
Buna ilave olarak bilhassa 197 sayılı Kanun’un 5., 6’ncı ve
geçici 8. maddelerinde yer alan (I), (I/A), (II) ve (IV) sayılı tarifelere göre
vergiye tabi olan ve 15.07.2023 tarihinde ilgili sicilde kayıt ve tescilli
bulunan taşıtlar bakımından; vergi doğuran olan olay (motorlu taşıtın ilgili
sicile kayıt ve tescilinin yapılması) meydana geldikten sonra; ek vergi koymak
suretiyle vergi yükü arttırıldığından gerçek geriye yürüme bulunmaktadır.
Başka bir anlatımla Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun
‘‘Verginin tarh, tebliğ ve ödenmesi’’ kenar başlıklı 9’uncu maddesi uyarınca
motorlu taşıtlar vergisi 2023 yılının Ocak ayının başında yıllık olarak tarh ve
tahakkuk ettirilmiştir ve 7456 sayılı Kanun’un yayımı tarihi olan 15.07.2023
tarihi itibarıyla tahsil edilmiş ve edilmektedir. Bununla birlikte anılan
9’uncu maddenin dördüncü fıkrasına göre motorlu taşıtlar vergisi her yıl Ocak
ve Temmuz aylarında iki eşit taksitte ödenmektedir. Takvim yılının ilk altı
ayında, taşıtın bünyesinde bir değişiklik olması veya verginin artırılması veya
azaltılması halinde ikinci taksit, yeni duruma göre ödenmektedir. Yine anılan
Kanun’un ‘‘Yetki’’ kenar başlıklı 10’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre her
takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan taşıt değerleri
ve vergi miktarları o yıl için Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca tespit ve
ilan olunan yeniden değerleme oranında artırılmaktadır.
Ancak iptali talep edilen fıkrayla tahsilat aşamasında olan
(yahut yeniden değerlenen) bir verginin bir kez daha alınması öngörülmüş;
dolayısıyla kanun koyucu tarafından uygulamada vergi doğuran olay
gerçekleştikten sonra vergi tutarının artırılmasına yönelik netice doğuran bir
düzenleme yapılmıştır.
Bununla birlikte 197 sayılı Kanun’un 5., 6’ncı ve geçici 8.
maddelerinde yer alan (I), (I/A), (II) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye
tabi olan ve 15.07.2023 tarihinde ilgili sicilde kayıt ve tescilli bulunan
taşıtlar ile 15.07.2023 tarihinden 31.12.2023 tarihine kadar ilgili sicillere
ilk defa kayıt ve tescil edilecek olan taşıtlar bakımından; motorlu taşıtlar
vergisi tutarı aynı miktarda bir kez daha ödeneceğinden, mükelleflerin mali
gücüne göre vergilendirilmesi ilkesi ihlal edilmiştir. Mükelleflerin mali
durumlarında ağır ekonomik krize sebep olacak ölçüde, bir kez daha mükelleflere
aşırı külfet yüklenmiştir. Başka bir anlatımla iptali talep edilen fıkrayla
mali güç / ödeme kabiliyeti dikkate alınmaksızın ikinci kez vergi tahakkuk ve
tahsil edilmek suretiyle; vergi yükü, araç sahipleri aleyhine (ölçülülük
ilkesinin orantılılık unsurunun aksine) fahiş düzeyde ağırlaştırılmıştır. Kaldı
ki uygulamada olağan dönemde dahi motorlu taşıtlar vergisinin, miktar üzerinden
alınması itibarıyla vergide adaleti zedelediği göz önünde bulundurulduğunda; bu
verginin bir kez daha alınması, mükellefleri ekonomik olarak ezici nitelikte
bir duruma koyacaktır.
Başka bir anlatımla, Anayasa Mahkemesi’nin 23.07.2003 tarihli ve
2003/48 E.; 2003/76 K. sayılı kararında yaptığı hukuki değerlendirmesi, mutatis
mutandis eldeki somut dava konusuna uygulandığında; şu netice, ortaya
çıkacaktır:
‘‘İptali talep edilen birinci fıkrayla 2023 yılı içinde alınan
motorlu taşıtlar vergisi aynı yıl içinde aynı miktarda ek vergi adı altında
ikinci kez alınmaktadır. Oysa, 197 sayılı Kanun gereğince 2023 yılı için
motorlu taşıtlar vergisinin Vergi Usul Kanunu'na göre yeniden değerleme oranı
uygulanmak suretiyle zaten güncelleştirilerek alınmaktadır. Güncelleştirilen yeni
miktar üzerinden 2023 yılında ikinci kez ek vergi tahakkuk ve tahsil edilmek
suretiyle vergi yükü araç sahipleri aleyhine ağırlaştırılmakta, gelir ve
kurumlar vergisi yükümlüleri gibi diğer vergi mükelleflerine de
yansıtılmamaktadır. Bu durum, vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit
dağılımını engelleyerek Anayasa'nın 73’üncü maddesinde öngörülen vergilendirme
ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır’’.
Üstelik söz konusu ek verginin dehşet depremin vahim
neticelerinin toplumsal dayanışmayla halli özelinde somutlaşan kamu yararını
gerçekleştirmek için konulduğu ileri sürülse de; gerçek durum, esas hedefi
yansıtmamaktadır. Başka bir anlatımla iptali talep edilen fıkraya konu ek
vergi, iktisat biliminin temel ilkeleri hilafına yönetilen mali politikaların,
ekonomik istikrarsızlığın (ve sair sebeplerin) neden olduğu ulusal finansal
açığa kaynak bulma arayışından, kamu borç stokunun azaltılmasından,
uygulanmakta olan ekonomik program hedeflerini / bütçe mali disiplinini
tehlikeye düşüren gelir kaybının telafisinden dolayı konulmuştur. Kanun koyucu
nezdinde dehşet depremin vahim neticelerinin toplumsal dayanışmayla halli
gerekçesi, kriz içinde bulunan ekonominin yönetilebilir kılınması için kaynak
arayışının bir perdesinden ibarettir. Velhasılıkelam ortada olağanüstü
koşulların zorunlu kıldığı bir neden dolayısıyla kamu yararı bulunmamaktadır.
Zira 06.02.2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı
Ekonomik Ka-yıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı
Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifine yönelik olarak TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun
07.07.2023 tarihli toplantısında sunulan etki analizine göre; ‘‘2023 yılı Ocak
ayında 37.2 milyar TL MTV tahakkuku gerçekleşmiş olup, deprem bölgesine yönelik
verilecek istisnalar ve tahsilat gerçekleşmeleri dikkate alı-narak yaklaşık 30
milyar TL ilave gelir etkisi olacağı değerlendirilmektedir.’’
İptali talep edilen fıkranın yer aldığı 1. maddeyi ihtiva eden
7456 sayılı Ka-nun’un TBMM tarafından kabul edilmesinden 1 gün sonra
(15.07.2023 tarihli ve) 7457 sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun kabul edilmiştir. Anılan
Kanun’un ‘‘Gider ve bağlı cetveller’’ kenar başlıklı 1. maddesi gereğince; bu
Kanun’a bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üze-re; 10.12.2003 tarihli ve
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) sayılı cetvelde yer
alan genel bütçe kapsamındaki idarelerin bütçe tertiplerine 1.074.508.886.000 Türk
Lirası, (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin bütçe
tertiplerine 45.005.627.000 Türk Lirası olmak üzere toplam 1.119.514.513.000
Türk Lirası ödenek eklenmiştir. Yine ‘‘Gelir’’ kenar başlıklı 2. maddesi
uyarınca 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na bağlı (B) işaretli cetvelde
yer alan genel bütçe gelir tahmini bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvelde yer
aldığı şekilde toplam 1.119.514.513.000 Türk Lirası artırılmıştır. Anılan
Kanun’un genel gerekçesinin müteal-lik bölümü;
‘‘16/12/2022 tarihli ve 7427 sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu ile merkezi yönetim bütçe giderleri için 4.469.570.019.000 Türk
Lirası ödenek tahsis edilmiştir. 06/02/2023 tarihinde mey-dana gelen
Kahramanmaraş ili Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli depremler nedeniyle
yapılan harca-malar başta olmak üzere kamu idarelerinin ödenek ihtiyaçlarının
karşılanabilmesi amacıyla 1.119.514.513.000 Türk Lirası ödeneğin ilgili kamu
idare bütçelerine eklenmesi teklif edilmektedir.’’
şeklindedir. İlgili kamu idare bütçelerine eklenecek olan meblağ
(1.119.514.513.000 Türk Lirası), ek motorlu taşıtlar vergisinin getireceği
gelirin (30 milyar TL) katbekat fazlasıdır. Bu durum dahi, ek motorlu taşıtlar
vergisinin salınmasının amacının, ‘‘acı depremin yaralarını sarmaktan’’ ziyade
çok yüksek düzeydeki bütçe açığını kapatabilme gayretinden ibaret olduğunu
ortaya koymaktadır.
Başka bir anlatımla 7457 sayılı Kanun’un 1. maddesinin
gerekçesinde ‘‘Deprem zararlarının giderilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan
ödeneklerin toplamı 527.290.833.000 Türk Lirası olmakla birlikte bu amaçla
ihtiyaç duyulan ödeneklerden bazılarının kullanım amacına açıklamalarda yer
verilmektedir.’’ şeklindeki açıklama yer almaktadır. Söz ko-nusu
‘‘1.119.514.513.000 Türk Lirası’’ tutarının, ‘‘527.290.833.000 Türk Lirası’’
kadarki bir bölümünün depreme hasredileceğinin gerekçede kaleme alınması dahi;
anılan ek motorlu taşıtlar vergisinin konuluş amacının, tümüyle depremin
zararlarını gidermek olmadığını net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Bu nedenlerle anılan fıkra, Anayasa’nın 2, 5, 10, 13 ve 73’üncü
maddelerine aykı-rıdır.
ii)Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılma ilkeleri ve
güvence ölçütleri ile mülkiyet hakkı bakımından: Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin Ek 1 No’lu Protokolü’nün 1. maddesinde ve Anayasa’nın 35.
maddesinde temelini bulan mülkiyet hakkı; sahibine mülkiyetine müdahale
edilmeksizin yararlanma, mülkiyetten yoksun bırakılmama, mülkiyetinin
kullanımının kontrol edilmemesi imkanı sağlar. Bununla birlikte mülkiyet hakkı;
bir kimsenin, başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu
sınırlamalara da uymak koşulu ile bir şey üzerinde dilediği biçimde kullanma,
ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme (başkasına devretme, biçimini
değiştirme, harcama ve tüketme, hatta yok etme) şeklinde tanımlanmaktadır
(Anayasa Mahkemesi’nin 21.06.1989 tarihli ve 1988/ 34 E., 1989/26 K. sayılı
Kararı).
Devlet tarafından vergi salınmakla
(konulmakla/değiştirilmekle/kaldırılmakla) mükelleflerin mülkiyet hakkına
müdahale edilmekte; lakin bu müdahale, Anayasa’nın 13’üncü maddesinde yer alan
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının sınırlarının gereklerini
karşıladığı nispette hukuka uygun kılınmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi de çeşitli değerlendirmelerinde Devletlerin vergi salma hususunda
geniş takdir yetkisi olduğuna ve fakat bu yetkinin hukuka uygun kullanılması
(söz gelimi ilgili kişiler üzerine fahiş bir yük getirmemesi, ilgilinin mali
durumunu temelden sarsmaması, vergi mevzuatının erişilebilir ve öngörülebilir
olması) gerektiğine delalet etmektedir:
‘‘1. madde açıkça devletlerin vergi koyma, ceza ve para
cezalarını uygulama yetkisini tanımak-tadır. Vergilerin ödenmesinin sağlanması
amacıyla konulan tedbirler 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi-nin ikinci bendine
kullanım kontrolü olarak kabul edilmiştir. Devletlere bu alanda geniş bir
takdir yetki-si tanınmıştır. Mamafih, vergilerin artırılmasının ilgili kişiler
üzerine fahiş bir yük getirdiği ya da ilgili-nin mali durumunu temelden
sarstığı durumlarda Sözleşme organları başvuruyu değerlendirebilmektedir.
…
Başvurucunun bir birey değil şirket olduğu ve gelir vergisi
mevzuatının erişilebilirlik ve öngörü-lebilirliği ile ilgili şikâyette
bulunulan Špaček, s.r.o. Çek Cumhuriyeti’ne karşı davasında Mahkeme alınan
tedbirlerin kâfi derecede öngörülebilir olup olmadığının tayin edilmesinde
uzman görüşüne başvurulması zorunluluğunu vurgulamıştır.’’
Başka bir anlatımla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi münferit
kararlarında vergi salınmasının meşru bir amaç gütmediği; vergi salınmasını
öngören yasal metnin açık, anlaşılabilir, net olmadığı; mükellefin orantısız
bir külfet altına sokulduğu durumlarda mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
hükmetmiştir:
287. Bir miktar para ödenmesi anlamına gelen her vergi, ilgili
kişinin malvarlığında azalmaya yol açtığı için ilke olarak Protokol No. 1 Madde
1’de güvence altına alınan hakka bir müdahaledir (Bur-den v. The United Kingdom
[BD], § 59; Špaček, s.r.o., v. the Czech Republic, § 39).
288. Vergisel amaçlar için yapılan müdahale genellikle, bu
Maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde vergi veya diğer katkıların ödenmesi
bakımından açıkça tanınan istisna kapsamında haklılaştırılmakta-dır (Gasus
Dosier- und Fördertechnik GmbH v. the Netherlands, § 59).
289. Yine de bu mesele Mahkemenin görev alanına girmektedir; ne
de olsa Protokol No. 1 Madde 1’in doğru şekilde uygulanması kendi yaptığı
denetimin konusunu teşkil etmektedir (Orion-Břeclav, S.R.O. v. the Czech
Republic (dec.)). Yükselen vergilerden kaynaklanan bir mali yükümlülük, eğer
ilgili ki-şiye aşırı bir külfet yüklüyor veya kişinin mali durumuna temelden
müdahale ediyorsa mülkiyet hakkı garantisini olumsuz etkileyebilir (Ferretti v.
Italy, Komisyon kararı; Wasa Liv Ömsesidigt, Försäkringsbolaget Valands
Pensionsstiftelse and a group of approximately 15,000 individuals v. Sweden,
Komisyon kararı; Buffalo S.r.l. in liquidation v. Italy, § 32).
290. Tıpkı vergilendirme alanındaki siyasaları oluşturmak ve
uygulamakta olduğu (“Bulves” AD v. Bulgaria, § 63; Gasus Dosier- und
Fördertechnik GmbH v. the Netherlands, § 60; Stere and Others v. Ro-mania, §
51) gibi, ekonomik veya toplumsal strateji genel önlemleri söz konusu olduğunda
Devlete Söz-leşme çerçevesinde geniş bir takdir marjı tanınmaktadır
(Wallishauser v. Austria (no. 2), § 65). Mahkeme, makul bir temelden yoksun olmadıkça
yasamanın bu tip konulardaki değerlendirmesine saygı göster-mektedir (Gasus
Dosier- und Fördertechnik GmbH v. the Netherlands, § 60).
291. Tarh edecekleri vergi ya da katkıların türünü belirlemek
öncelikle ulusal makamlara
düşmektedir. Bu alandaki kararlar, normalde, Sözleşmenin Taraf
Devletlerin yetkisine bıraktığı siyasal, ekonomik ve toplumsal problemlerin
değerlendirilmesini ihtiva eder ki bu problemleri değerlendirmekte ulusal
makamlar Sözleşme organlarına göre daha iyi bir konumdadır (Musa v. Austria,
Komisyon kararı; Baláž v. Slovakia (dec.); Azienda Agricola Silverfunghi
S.a.s. and Others v. Italy, § 103; R.Sz. v. Hungary, §§ 38 ve 46). Neyin
vergilendirilebilir gelir olarak sınıflandırılacağı ve vergi mükellefiyetinin
hangi somut önlemlerle icra edileceği ha kında seçim yapmak da ulusal yasama
organının vazifesidir (Cacciato v. Italy (dec.), § 25; Guiso and Consiglio v.
Italy (dec.), § 44).
…
295. Vergi mevzuatının sırf geriye yürürlü olması, tek başına
ihlal teşkil etmemektedir (örneğin, belirli işlemleri vergiye tabi kılan geriye
yürürlü kanun (M.A. and 34 Others v. Finland (dec.)).
…
297. Sırf vergi oranının çok yüksek olması, tek başına ihlal
teşkil etmemektedir; Mahkeme
başvurucunun muhatap olduğu vergi oranını incelemektedir (R.Sz.
v. Hungary, § 54). Uyuşmazlık konu-su gelirin elde edildiği sırada yürürlükteki
orandan dikkate değer ölçüde daha yüksek orandaki bir vergilendirme, Protokol
No. 1 Madde 1 tarafından korunan beklentilere makul olmayan bir müda-hale
olarak görülebilir (M.A. and 34 Others v. Finland (dec.)).
…’’
Diğer bir söyleyişle Anayasa’nın 73’üncü maddesi, mülkiyet
hakkının Anayasal sınırını çizmektedir. Diğer bir deyişle vergi salma, Devletin
zor kullanma yetkisi çerçevesinde kişilerin mülkiyet hakkına yapılan bir
müdahaleyi oluşturmaktadır. O halde vergi alanında yapılan, nihayetinde vergi
yükümlüsünün mülkiyet hakkına müdahale sonucunu doğuracak tüm düzenlemelerin;
Anayasa’nın 13’üncü maddesine istinaden belirlenen sınırlandırmanın sınırlarına
ve sosyal adalet anlayışına uygun olması gerekmektedir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi de, bir kararında,
‘‘Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri, 35. maddesi mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken, vergi ödevine ilişkin
73. maddesi ise, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin
anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir. Bu durumda Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, başvuru konusu somut olayın değerlendirilmesinde
ilgili Protokol hükmü ve Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 73.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Böylelikle, mülkiyet
hakkına yönelik vergisel müdahalelerin hukuka uygunluğunu sağlayacak sınırlar
ortaya konularak, mülkiyet hakkının Anayasa hükümleri çerçevesinde yeterli ve
etkili bir şekilde korunması sağlanmış olacaktır.’’
şeklindeki temellendirmeyi kaleme almıştır (Anayasa
Mahkemesi’nin 12.11.2014 tarihli ve 2014/6192 Başvuru No’lu Türkiye İş Bankası
A. Ş. Kararı, § 40). Devlet, vergileme ile kişinin mülkiyet hakkına müdahale
etmektedir.
Yukarıda iptali talep edilen fıkraya konu ek motorlu taşıtlar
vergisi, dehşet depremin vahim neticelerinin toplumsal dayanışmayla halli
özelinde somutlaşan kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik olmadığı; bilakis
iktisat biliminin temel ilkeleri hilafına yönetilen mali politikaların,
ekonomik istikrarsızlığın (ve sair sebeplerin) neden olduğu ulusal finansal
açığa kaynak bulma arayışından, kamu borç stokunun azaltılmasından,
uygulanmakta olan ekonomik program hedeflerini / bütçe mali disiplinini
tehlikeye düşüren gelir kaybının telafisine matuf olduğu detaylı biçimde
açıklanmıştır. Yine anılan ek verginin mali güce göre vergilendirme, vergi
yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit dağılımı ilkeleri hilafına diğer bir
deyişle ölçülülük ilkesinin orantılılık unsurunun gereğinin aksine salındığı
ortaya konulmuştur. Halbuki anılan mükelleflerin mülkiyet hakkına söz konusu 1.
maddenin iptali talep edilen birinci fıkrasıyla yapılan müdahalenin hukuka
uygun kılınmasının gerek şartlarından ikisi, Anayasa’nın 13’üncü maddesi
gereğince bu müdahalenin kamu yararı barındırması ve orantılı biçimde
yapılmasıdır. Ancak söz konusu iki gerek şart, sağlanamamıştır. Bununla
birlikte vergileme döneminin içinde iken bu türden bir ek vergi getirilmesi,
mükellefler bakımından öngörülebilir de değildir; mükelleflerin hukuki
güvenliği sağlanamamıştır.
Bu noktada belirtmek gerekir ki Devletin (genel olarak) kamu
hizmetlerinin finansmanı için tahsil ettiği vergiye yönelik düzenlemeleri,
mükelleflerin mülkiyet haklarını gözetmeksizin kanunlaştırması; vergi
politikasının nihai amacının gerçekleşmesini ve mükelleflerin rızaya dayalı
(vergi borçlarını ifa etmeye yönelik) iradelerini ortadan kaldıracaktır. Bu
nedenle anılan fıkra, Anayasa’nın 13 ve 35. maddelerine aykırıdır.
iii)Kuvvetler ayrılığı ilkesi, hiçbir kimsenin veya organın
Anayasa’dan kaynaklanma-yan bir yetkiyi kullanamaması ve Anayasa Mahkemesi
kararlarının bağlayıcılığı bakımın-dan: Anayasa Mahkemesi kararlarında Anayasa'nın
153’üncü maddesinde belirtilen bağlayıcılık ilkesine aykırılıktan söz
edilebilmesi için iptal edilen kuralla dava konusu yeni düzenlemenin içerik ve
kapsam bakımından aynı ya da benzeri olması gerektiği belirtilmektedir (Anayasa
Mahkemesi’nin 12.11.1991 tarihli ve 1991/7 E.: 1991/43 K. sayılı Kararı).
Bu doğrultuda iptali talep edilen fıkraya benzer düzenlemeler,
daha önce pek çok kez kanun düzeyinde kaleme alınmış ve Anayasa Mahkemesi
nezdinde iptal davasına konu olmuştur. Bu kararlardan bazılarını aşağıdaki
biçimde sıralamak mümkündür:
-Anayasa Mahkemesi’nin 28.03.2001 tarihli ve 1999/51 E.; 2001/63
K. sayılı Kararında 26.11.1999 tarihli ve 4481 sayılı 17.8.1999 ve 12.11.1999
Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı
Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi
Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un
"MADDE 7.- 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanununun 5 ve 6 ncı maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV)
sayılı tarifelere göre vergiye tabi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte
ilgili sicilde kayıtlı bulunan taşıtlar, bir defaya mahsus olmak üzere, 1999
yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar, ek motorlu
taşıtlar vergisine tabidir.
Ancak, bu Kanunun 3 ncü maddesine göre ek gelir ve ek kurumlar
vergisinden muaf olanlar ile 17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihlerinde meydana
gelen depremde eşini veya birinci derece kan hısımlarından birini kaybedenlere
ait taşıtlar, depremde hasar gördüğü tevsik edi-lecek taşıtlar, münhasıran
yolcu ve yük taşıma faaliyetinde bulunanların taşımacılık faaliye-tinde
kullandıkları taşıtlar ek motorlu taşıtlar vergisine tabi değildir.
Ek motorlu taşıtlar vergisi, bu Kanunun yayımı tarihinde tahakkuk
etmiş sayılır.
Kanunun yayımı tarihinde ilgili sicilde adlarına kayıtlı taşıt
bulunan gerçek ve tüzel ki-şiler, bu taşıtlar dolayısıyla 1999 yılı için
tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisinin yıllık tuta-rını, ek motorlu taşıtlar
vergisi olarak birinci taksiti, bu Kanunun yayımını izleyen ayın sonuna kadar,
ikinci taksiti ise 2000 yılının Mart ayının sonuna kadar olmak üzere iki eşit
taksitte taşı-tın kayıtlı olduğu yerin vergi dairesine öderler."
şeklindeki hükmü,
‘‘Maddede, ek motorlu taşıtlar vergisi düzenlenmiştir.
Maddenin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında, 197 sayılı
Motorlu Taşıtlar Vergisi Yasa-sı'na göre, motorlu taşıtlar vergisinin konusuna
giren ve 4481 sayılı Yasa'nın yayımı tarihinde ilgili sicilinde gerçek ve tüzel
kişiler adına kayıtlı taşıtların, 1999 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu
ta-şıtlar vergisi tutarı kadar ve bir defaya mahsus olmak üzere ek motorlu
taşıtlar vergisine tabi tutula-cağı, Yasa'nın yayımlandığı 26.11.1999 tarihinde
tahakkuk etmiş sayılan ek verginin, Aralık 1999 ve Mart 2000 aylarında iki eşit
taksitte ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, ek gelir ve ek kurumlar
vergisinden muaf olanların ek motorlu taşıtlar vergisinden de muaf olacakları,
ayrıca, Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu illerinin merkez ve ilçelerinde kayıt
ve tescil edilmiş taşıtlardan ek vergi alınmayacağı, 17.8.1999 veya 12.11.1999
tari-hinde meydana gelen depremlerde, varlıklarının en az yüzde onunu
kaybedenlerin taşıtları ile eşini veya birinci derece kan hısımlarından birini
kaybedenlerin taşıtlarının, depremde hasar gördüğü bel-gelenen taşıtlar ile
taşımacılıkta kullanılan taşıtların ek motorlu taşıtlar vergisine tabi
olmayacak-ları belirtilmiştir.
Dava dilekçesinde kuralın Anayasa'nın 2. ve 73. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Bu düzenleme de kuşkusuz 1. ve 6. maddelerin incelenmesi
sırasında belirtildiği gibi kamu yararı amacıyla getirilmiş olup aynı
gerekçelerle, Anayasa'nın 2. ve 73. maddelerine aykırı de-ğildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN bu görüşe katılmamışlardır.’’
şeklindeki gerekçeye istinaden iptal edilmemiştir.
-Anayasa Mahkemesi’nin 23.07.2003 tarihli ve 2003/48 E.; 2003/76
K. sayılı Kararında 03.04.2003 tarihli ve 4837 sayılı Ekonomik İstikrarı
Sağlamak İçin Ek Vergi-ler Alınması Hakkında Kanun’un
“MADDE 1.- 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanununun 5 ve 6 ncı maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV)
sayılı tarifelere göre vergiye tâbi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte ilgili
sicilde kayıtlı bulunan taşıtlar, bir defaya mahsus olmak üzere 2003 yılı için
tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar, ek motorlu taşıtlar
vergisine tâbidir.
Ek motorlu taşıtlar vergisi, bu Kanunun yayımı tarihinde
tahakkuk etmiş ve tebliğ edilmiş sayılır.
Kanunun yayımı tarihinde 2003 yılı için adına motorlu taşıtlar
vergisi tahakkuk etmiş olan gerçek ve tüzel kişilerden, bu taşıtlar dolayısıyla
2003 yılı için tahakkuk eden motorlu ta-şıtlar vergisi kadar ek motorlu
taşıtlar vergisi alınır. Verginin birinci taksiti, bu Kanunun ya-yımını izleyen
ayın sonuna kadar, ikinci taksiti ise 2003 yılının Ekim ayı sonuna kadar eşit
tak-sitler halinde taşıtın kayıtlı olduğu yerin vergi dairesine ödenir.
Tahsil edilen vergiler üzerinden 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı
Kanun ile 27.6.1984 ta-rihli ve 3030 sayılı Kanuna göre mahallî idarelere pay
verilmez.”
şeklindeki hükmü,
‘‘Başvurularda, kuralla getirilen ek vergi yükümlülüğünün,
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devletinin gereği olan “hukuk
güvenliği ilkesi” ile 10. maddesindeki “yasa önünde eşitlik ilkesi” ve 73.
maddesindeki “malî güce göre vergilendirme ve vergi yükünün adaletli ve dengeli
bir şekilde dağılımı ilkesi”ne aykırılığı ileri sürülmektedir.
4837 sayılı Yasa'nın iptali istenen 1. maddesiyle 197 sayılı
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanu-nu'nun 5. ve 6. maddelerinde yer alan tarifelere
göre, 2003 yılı için tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi tutarı kadar
bu Kanun'un yayımlandığı tarihte sicilde kayıtlı bulunan taşıtlardan ek motorlu
taşıtlar vergisi alınacağı öngörülmüştür.
İptali istenilen kuralları içeren Yasa'nın genel gerekçesinde,
“2003 yılı ekonomik istikrarının gerçekleştirilmesi bakımından gayri safi millî
hasılanın % 6,5'i seviyesinde öngörülmüş olan kamu sektörü faiz dışı fazla
hedefine ulaşabilmek için ilave tedbir olarak gelir artırıcı politikaların
uygu-lanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu hedefin tutturulması konusundaki kararlılığın bir göstergesi
olarak servet üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere ek motorlu taşıtlar ve ek
emlak vergisi alınması gereği doğmuştur.
Gelir artırıcı tedbirlerin uygulamasında, vergi yükünün adil bir
şekilde dağılımının sağlan-ması önem taşımaktadır. Bu nedenle özellikle servet
üzerinden alınan vergilere yönelik olarak düzen-leme yapılması bir ihtiyaç
olarak ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde son yıllarda dolaylı vergilerin yükü giderek artan bir
seyir izlemiştir. 2003 yılında olduğu gibi orta vadede malî disiplini sağlamak
ve kamu borç stokunun azalan seviyelerde sürdürül-mesini temin etmek için, ek
motorlu taşıtlar ve ek emlak vergisi uygulaması ile vergi yükünde dolaylı
vergiler lehine olan trendin değiştirilmesine yönelik olarak bir düzenleme
yapılmış olmaktadır. Böy-lece dolaylı-dolaysız vergi yükündeki olumsuzluğun
iyileştirilmesine katkı sağlanması amaçlanmak-tadır.”
denilmektedir.
Anayasa'nın 73. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında,
“Herkes, kamu giderlerini karşıla-mak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle
yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır.” denilmektedir. Burada verginin malî güce göre alınması ve
ge-nelliği ilkeleriyle vergilendirmede eşitlik ve adaletin gerçekleştirilmesi
amaçlanmıştır.
Ekonomi ve vergi hukuku alanında malî güce ilişkin göstergelerin
gelir, sermaye ve harcama-lar olduğu kabul edilmektedir. Malî güç, ödeme
gücünün kaynağı, dayanağı, nedeni ve varlık koşulu-dur. Yasakoyucunun
vergilendirmede, kişilerin sahip olduğu ekonomik değer ile malî güçlerini
gözö-nünde bulundurması gerekir.
Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayırım yapılmaksızın malî
gücü olan herkesin vergi yü-küne katılmasını ve vergi ödemesini ifade eder.
Malî güce göre vergilendirme, verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel
durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin
uy-gulama aracı olup, malî gücü fazla olanın malî gücü az olana göre daha fazla
vergi ödemesini gerek-tirir. Vergide eşitlik ilkesi ise malî gücü aynı
olanlardan aynı, farklı olanlardan ise farklı oranda vergi alınması esasına
dayanır. Diğer bir anlatımla, yükümlülerin genel vergi yüküne kendi ödeme
güçlerine göre katılmalarıdır.
Hukuk devleti, tüm devlet organlarının eylem ve işlemleri hukuka
uygun olan, yönetilenlere güçlü, etkin ve kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin
sağlandığı, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, hukukun
evrensel kurallarına saygı gösterildiği ve adaletli bir hukuk düzeninin
ger-çekleştirildiği devlettir. Hukuk devletinin öğeleri arasında eşitlik ilkesi
de vardır.
Yasa'nın iptali istenen 1. maddesiyle 2003 yılı içinde alınan
motorlu taşıtlar vergisi aynı yıl içinde aynı miktarda ek vergi adı altında
ikinci kez alınmaktadır. Oysa, 197 sayılı Yasa gere-ğince 2003 yılı için
motorlu taşıtlar vergisinin Vergi Usul Kanunu'na göre yeniden değerleme oranı uygulanmak
suretiyle zaten güncelleştirilerek alınmaktadır. Güncelleştirilen yeni miktar
üzerinden 2003 yılında ikinci kez ek vergi tahakkuk ve tahsil edilmek suretiyle
vergi yükü araç sahipleri aleyhine ağırlaştırılmakta, gelir ve kurumlar vergisi
yükümlüleri gibi diğer vergi mü-kelleflerine de yansıtılmamaktadır. Bu durum,
vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit dağı-lımını engelleyerek
Anayasa'nın 73. maddesinde öngörülen vergilendirme ilkelerine aykırılık
oluşturmaktadır.
Yasa'nın genel gerekçesinde, ekonomik istikrarı sağlamak ve kamu
borç stokunun azal-tılmasını temin amacıyla bu düzenlemenin yapıldığı
açıklanmakta ise de bunun olağanüstü ko-şulların zorunlu kıldığı haklı bir
neden olarak kabulü mümkün görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Yasa'nın 1. maddesi Anayasa'nın 2. ve 73.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Konunun, Anayasa'nın 10. maddesi yönünden incelemesine gerek
görülmemiştir.
Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN iptal kararına farklı gerekçe ile
katılmış, Mustafa BUMİN, Samia AKBULUT, Sacit ADALI ve Aysel PEKİNER ise bu
görüşlere katılmamışlardır.’’
şeklindeki gerekçeye istinaden iptal edilmiştir.
-Anayasa Mahkemesi’nin 07.10.2003 tarihli ve 2003/73 E.; 2003/86
K. sayılı Kararında 30.07.2003 tarihli ve 4962 sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Kanun'un
“MADDE 21.- 18.2.1963 tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanununun 5 ve 6 ncı maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV)
sayılı tarifelere göre vergiye tabi olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihte
ilgili sicilde kayıt ve tescilli bulunan taşıtlar ile yine bu Kanunun yayımı
tarihinden 31.12.2003 tarihine kadar ilgili sicillere ilk defa kayıt ve tescil
edilecek olan taşıtlar, bir defaya mahsus olmak üzere, anılan Kanundaki tarifelerde
ilgili taşıt cinsi için belirlenmiş olan 2003 yılı tutarları kadar, taşıt
vergisine tâbidir.
…”
şeklindeki hükmü,
‘‘Dava dilekçesi ve başvuru kararında, 197 sayılı Kanuna göre,
yılın ikinci yarısında iktisap edilen taşıtlar nedeniyle motorlu taşıtlar
vergisinin sadece ikinci taksidinin ödenecek olmasına rağmen, iptali istenilen
kuralda, yılın ikinci yarısında ilk defa kayıt ve tescil edilen taşıtlar için
de 2003 yılına ait motorlu taşıtlar vergisinin tamamının taşıt vergisi olarak
alınmasının öngörülmesinin vergi mükellefleri arasında eşitsizliğe neden
olduğu, iptali istenilen kuralın, Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal
hukuk devletinin gereği olan “hukuk güvenliği ilkesi” ile 10. maddesindeki
“yasa önünde eşitlik ilkesi” ve 73. maddesindeki “malî güce göre vergilendirme
ve vergi yükünün adaletli ve dengeli bir şekilde dağılımı ilkesi”ne aykırılığı
ileri sürülmektedir.
4962 sayılı Yasa'nın iptali istenen 21. maddesinin birinci
fıkrasında, 197 sayılı Motorlu Taşıt-lar Vergisi Kanunu'nun 5. ve 6.
maddelerinde yer alan (I), (II), (III) ve (IV) sayılı tarifelere göre vergiye
tâbi olan ve bu Kanun'un yayımlandığı tarihte ilgili sicilde kayıt ve tescilli
bulunan taşıtlar ile yine bu Kanun'un yayımı tarihinden 31.12.2003 tarihine
kadar ilgili sicillere ilk defa kayıt ve tescil edile-cek olan taşıtlar, bir
defaya mahsus olmak üzere, anılan Kanun'daki tarifelerde ilgili taşıt cinsi
için belirlenmiş olan 2003 yılı tutarları kadar, taşıt vergisine tâbi
olacakları öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve öz-gürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık, Anayasa'nın ve yasaların üstünde yasa koyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulun-duğu bilincinde olan devlettir.
Anayasa'nın 73. maddesinde, herkesin kamu giderlerini karşılamak
üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü bulunduğu, vergi yükünün adaletli
ve dengeli dağılımının, maliye politikası-nın sosyal amacı olduğu, vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, de-ğiştirileceği
veya kaldırılacağı öngörülerek Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen
hukuk devleti ilkesi vergilendirme ilkeleri yönünden somut biçimde dile
getirilmiştir.
Buna göre, devletin vergilendirme yetkisinin sınırı, aynı
zamanda kişilerin hak ve özgürlükle-rinin de sınırını oluşturduğundan, bu
yetkinin keyfiliğe kaçacak biçimde kullanılmasının önlenmesi, hukuk devleti
olmanın gerekleri arasında öncelikli bir yere sahip bulunmaktadır.
Vergilendirme ala-nında olası keyfi uygulamalara karşı düşünülen ilk önlem,
kuşkusuz yasallık ilkesidir. Ancak vergile-rin yasayla getirilmesi, yalnız
başına vergilendirme yetkisinin keyfi kullanılarak adaletsiz sonuçlar
doğurmasını engelleyemeyeceğinden, yasallık ilkesi yanında verginin genel ve
eşit olması, idare ve ki-şiler yönünden duraksamaya yol açmayacak belirlilik
içermesi, geçmişe yürümemesi, öngörülebilir olması ve hukuk güvenliği ilkesine
de uygunluğunun sağlanması gerekir.
Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayırım yapılmaksızın malî
gücü olan herkesin vergi yü-küne katılmasını ve vergi ödemesini ifade eder.
Malî güce göre vergilendirme, verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel
durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, aynı zamanda vergide eşitlik
sağlanması-nın uygulama aracı olup, malî gücü fazla olanın malî gücü az olana
göre daha fazla vergi ödemesini gerektirir. Vergide eşitlik ilkesi ise malî
gücü aynı olanlardan aynı, farklı olanlardan ise farklı oranda vergi alınması
esasına dayanır.
Vergi hukuku alanında kabul gören ve Anayasa ile de güvence
altına alınan vergilendirme esaslarından, beklenmedik doğal felaketler, savaş
ve seferberlik hali, siyasi, ekonomik ve sosyal kriz-ler gibi toplumu temelden
sarsabilecek olaylar nedeniyle farklı düzenlemeler getirilmesi mümkün ise de,
bunun dışındaki düzenlemeler, sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği
sağlamakla yüküm-lü olan hukuk devletinin bu niteliği ile bağdaşmaz.
Öte yandan, Yasa'nın madde gerekçesinde, ek motorlu taşıtlar
vergisine ilişkin hükmün iptali nedeniyle ortaya çıkan ve uygulanmakta olan
ekonomik program hedeflerini / bütçe mali disiplinini tehlikeye düşüren gelir
kaybının telafisi amacıyla düzenleme yapıldığı açıklanmakta ise de bunun
olağanüstü koşulların zorunlu kıldığı bir neden olarak kabulü mümkün
görülme-miştir.
Dava konusu düzenleme ile malî güç nazara alınmaksızın ve
olağanüstü bir durum da olmaksızın ikinci kez vergi tahakkuk ve tahsil edilmek
suretiyle vergi yükü araç sahipleri aley-hine ağırlaştırıldığından, 21.
maddenin birinci fıkrası Anayasa'nın 2., 10. ve 73. maddelerine ay-kırıdır,
iptali gerekir.
Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN ve Sacit ADALI bu
görüşe kısmen katılmışlar-dır.
Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşlere ek gerekçe ile katılmıştır.’’
şeklindeki gerekçeye istinaden iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin bahsi geçen kararları nazara alındığında
da görüleceği üzere; (yukarıda ayrıntılı biçimde açıklandığı gibi) iptali talep
edilen fıkrayla ek motorlu taşıtlar vergisi ihdas edilmektedir.
Halbuki ‘‘2023 yılı içinde alınan motorlu taşıtlar vergisi, aynı
yıl içinde aynı miktarda ek vergi adı altında ikinci kez alındığından; 197
sayılı Kanun gereğince 2023 yılı için motor-lu taşıtlar vergisinin Vergi Usul
Kanunu'na göre yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle zaten
güncelleştirilerek alındığından; güncelleştirilen yeni miktar üzerinden 2023
yılında ikinci kez ek vergi tahakkuk ve tahsil edilmek suretiyle vergi yükü
araç sahipleri aleyhine ağırlaştırıldığından; gelir ve kurumlar vergisi
yükümlüleri gibi diğer vergi mükel-leflerine de yansıtılmadığından’’ bahisle;
söz konusu ek vergi, Anayasa’nın 2, 5, 10, 13, 35, 73’üncü maddelerinde
temelini bulan hukuk devleti ilkesine, sosyal devlet ilkesine, geçmişe
yürümezlik ilkesine, kamu yararı ilkesine, Devletin temel amaç ve görevlerine,
eşitlik ilkesine, ölçülülük ilkesine, vergide genellik ve adalet, vergi yükünün
dengeli bi-çimde dağılımı ile mali güce göre vergilendirme başta olmak üzere
vergilendirmenin Anayasal ilkelerine ve mülkiyet hakkına halel getirmektedir.
Kaldı ki söz konusu hukuka aykırılığı meşrulaştıracak kamu
yararı / ‘‘olağanüstü koşulların zorunlu kıldığı haklı neden’’ de
bulunmamaktadır. Her ne kadar iptali talep edilen fıkranın yer aldığı madde
gerekçesinde ‘‘06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş ilinde meydana gelen
depremlerin etkisinin azaltılması amacıyla ortaya çıkan finansman ihtiyacının
karşılanması’’ amacı zikredilmiş olsa da; burada esas ratio legis’in dehşet
depremin vahim neticelerinin toplumsal dayanışmayla halli olmadığı izahtan
varestedir. Zira iptali talep edilen fıkraya konu ek verginin salınması,
iktisat biliminin temel ilkeleri hilafına yönetilen mali politikaların,
ekonomik istikrarsızlığın (ve sair sebeplerin) neden olduğu ulusal finansal
açığa kaynak bulma arayışından, kamu borç stokunun azaltılma-sından,
uygulanmakta olan ekonomik program hedeflerini / bütçe mali disiplinini
tehli-keye düşüren gelir kaybının telafisinden başka bir şey değildir.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği (23.07.2003 tarihli ve 2003/48 E.;
2003/76 K. ve 07.10.2003 tarihli ve 2003/73 E.; 2003/86 K. sayılı) iptal
kararları karşısında; kanun koyucunun Anayasa’nın 2, 10 ve 73’üncü maddelerine
-benzer sakatlıktan muzdarip olması hasebiyle- aykırı olan iptali talep edilen
fıkrayı kanunlaştırması, Anayasa’nın 153’üncü maddesini ihlal ettiği gibi,
hiçbir kimse ve organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamayacağını öngören 6’ncı maddesine ve Anayasa’nın Başlangıç bölümünde
yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesine de halel getirmektedir.
iv)Uluslararası anlaşmaların iç hukuka etkisi bakımından: Anayasa’nın
90’ıncı maddesine göre temel hak ve özgürlüklere ilişkin usulüne göre yürürlüğe
konmuş uluslararası anlaşmalar, (kanunlara nazaran hakkı koruyucu, kullanımını
genişletici hükümler barındırması kaydıyla) normlar hiyerarşisinde kanunun
üstündedir. İptali talep edilen fıkra, Anayasa’nın 35. maddesiyle benzer
hükümler içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 No’lu Protokolü’nün
mülkiyet hakkına ilişkin 1. maddesini de ihlal ettiğinden Anayasa’nın 90’ıncı
maddesine de aykırıdır.
Tüm bu nedenlerle 7456 sayılı Kanun’un 1. maddesinin birinci
fıkrası, Anayasa’nın Başlangıç bölümüne, 2, 5, 6, 10, 13, 35, 73, 90 ve
153’üncü maddelerine aykırıdır; anılan fıkranın iptali gerekir.
b) 14.07.2023 tarihli ve 7456 sayılı 06.02.2023 Tarihinde
Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek
Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesinin
yedinci fıkrasında yer alan ‘‘2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel
İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek payların
hesabında dikkate alınmaz’’ ibaresinin Anayasa’ya aykırılığı
7456 sayılı Kanun’un ‘‘Ek motorlu taşıtlar vergisi’’ kenar
başlıklı 1. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca; bu maddeye göre tahsil edilen
ek motorlu taşıtlar vergisi, genel bütçe geliri olarak kaydedilecek ve
02.07.2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre
mahalli idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmayacaktır. Ancak ek
motorlu taşıtlar vergisinin 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara göre mahalli
idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmamasına neden olan ve
iptali talep edilen ibare, Anayasa’ya aykırıdır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 127. maddesi
gereğince Türk idare hukukunda mahalli idareler: il özel idareleri, belediyeler
ve köy tüzel kişiliğinden teşekkül etmektedir. İptali talep edilen ibare
uyarınca 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara göre mahalli idarelere verilecek
payların hesabında 7456 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle salınan ek motorlu
taşıtlar vergisi dikkate alınmayacaktır. Halbuki Türk idare ve vergi hukuku
sisteminde genel bütçeye gelir kaydedilen kalemlerden mahalli idarelere de pay
ayrılmaktadır. Emsal olarak, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun (Md.
42/1-b), 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun (Md. 59/1-b), 5779 sayılı Kanun’un
ilgili hükümleri gösterilebilir.
Bu durum, literatürde ‘‘Merkezi devlete bağlılık’’ olarak ifade
edilmektedir:
‘‘Vergilendirme yetkisine sahip olan devlet, bu yetkisini uygun
göreceği sınırlar içinde yerel ida-relere devredebilir. Yerel idareler
kendilerine devredilen vergilendirme yetkisi ölçüsünde mali özerkliğe sahip
olurlar. Anayasalar vergilendirme yetkisinin merkezî devletle yerel idareler
arasındaki bölünüşü konusunda çeşitli düzenlemeler yapabilirler:
1. Geniş Mali Özerklik
…
2. Sınırlı Mali Özerklik
…
3. Merkezi devlete bağlılık
Vergilendirme yetkisinin yerel idarelere devri söz konusu
değildir. Yerel idareler merkezi devlet tarafından konulan, tarh ve tahsil
edilen vergilerden çeşitli ölçülere göre (nüfus, yüzölçümü, ulusal gelir-lerden
aldıkları pay vb.) pay alırlar. Bu halde yerel idarelerin mali özerkliğinden
söz edilemez.
Yerel idarelerin vergilendirme yetkisi ile donatılması ve mali
özerkliğe sahip olması demokratik ilkelere uygundur. Yerel idarelerin mali
kaynaklarının önemli bir bölümünün merkezi idare tarafından sağlanması bu
idarelerin özerkliklerinin zayıflaması sonucunu doğurur. …
1982 Anayasası yerel idarelerin mali özerkliği konusunda ‘‘… Bu
idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır’’ hükmünü (m. 127,
f. 6) getirmiştir. …’’
Ancak iptali talep edilen ibare, yerel idarelerin mali
kaynaklarının kayda değer bir kıs-mının merkezi idare tarafından temin edildiği
söz konusu sisteme halel getirdiğinden; aşağıda detaylandırılacağı üzere
Anayasa’nın çeşitli hükümlerine aykırıdır.
i)Kamu yararı ilkesi bakımından: Anayasa’nın 2. maddesindeki
hukuk devleti ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil
kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur (Anayasa
Mahkemesi’nin 17. 06. 2015 karar tarihli ve 2014/179 E.; 2015/54 K. sayılı
Kararı). Aynı yönde; “Yasa koyucuya verilen düzenleme yetkisi, hiçbir şekilde kamu
yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... biçimde kullanılamaz …”
(Anayasa Mahkemesi’nin 24.01.2008 tarihli ve 2007/76 E.; 2008/46 K. sayılı
Kararı).
Anılan ek motorlu taşıtlar vergisinin salınmasının amacı ise
kanun koyucu tarafından, ‘‘06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş ilinde meydana
gelen depremlerin etkisinin azaltılması amacıyla ortaya çıkan finansman
ihtiyacının karşılanması’’ şeklinde ifade edilmektedir. Yukarıda açıklandığı
üzere iktisat biliminin temel ilkeleri hilafına yönetilen mali politikaların,
ekonomik istikrarsızlığın (ve sair sebeplerin) neden olduğu ulusal finansal
açığa kaynak bulma arayışından, kamu borç stokunun azaltılmasından,
uygulanmakta olan ekonomik program hedeflerini / bütçe mali disiplinini
tehlikeye düşüren gelir kaybının telafisinden dolayı bu vergi konulsa da; bir
an için amacın, ‘‘acı depremin yaralarını sarmak’’ olduğu kabul edildiğinde;
deprem bölgesinin yeniden yapılandırılması ve refah seviyesinin yükseltilmesi
için yürütülecek iş, işlem ve eylemlerin bir kısmının da mahalli idareler
tarafından icra edileceği nazara alındığında; mahalli idarelerin kaynaklarının
kısıtlanması, nihai amacın (‘‘acı depremin yaralarını sarmak’’) gerçekleşmesini
engelleyecektir. Bu durum dahi kanun koyucunun gerçek amacının ‘‘acı depremin
yaralarını sarmak’’ olmadığını ortaya koymaktadır.
Zira mahalli idarelerin gelir kalemlerinin iptali talep edilen
ibareyle daraltılması, mahalli idarelerin kanuni görevlerini icra etmesi
bakımından yeterli finansal kaynağı sağlayamamasına neden olacaktır. Mahalli
idarelerin hizmetlerinin aksaması ise, bilhassa deprem bölgesinde yaşayan
kimseleri mağdur edecektir. Bu durumda, iptali talep edilen ibarenin yer aldığı
madde gerekçesinde yer alan amaç da gerçekleşemeyecektir. Kaldı ki ileri
sürülen bu amacı gerçekleştirmenin başlıca yolu, mahalli idarelerin
gelirlerinin azalması sonucunu doğuracak iptali talep edilen ibarenin
kanunlaştırılması değildir.
Başka bir anlatımla il özel idareleri, belediyeler, köy tüzel
kişilikleri yerel yönetim olması itibarıyla idari teşkilat içinde konumlanmakta
ve kamu kaynağı kullanmakta ve bu kaynağın kısıtlanmasının ‘‘haklı’’ nedeni
anlaşılamamaktadır. Oysa keyfiliğin reddi kamu hukukunun temel bir ilkesidir ve
kamu kaynaklarının mahallim idarelere aktarımının kısıtlanmasına ilişkin kamu
yararı gerekçede gösterilmemiştir. Bu nedenle iptali talep edilen ibare,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
ii)İdarenin bütünlüğü ilkesi ve yerel yönetimlerin mali
özerkliği bakımından: Kanun koyucu, Anayasa’nın çeşitli hükümleriyle kendisine
tevdi edilen asli yetkiyi kullanırken; Anayasa’nın tüm hükümlerini bütüncül bir
yaklaşımla göz önünde bulundurmalıdır. Başka bir anlatımla kanun koyucu, bütçe
hakkını kullanırken; sistematik yorum aracılığıyla Anayasa’nın 123 ve 127.
maddelerini de nazara almalıdır. Kanun koyucu, ek motorlu taşıtlar vergisi
salıp bu verginin genel bütçeye gelir olarak kaydedilmesini hüküm altına
alırken; aynı zamanda idarenin bütünlüğü ve yerel yönetimlere gelir kaynakları
ile orantılı gelir sağlanacağı hükmünün gereklerini karşılamalıdır. Nitekim
Anayasa Mahkemesi bir kararında:
‘‘Anayasa Mahkemesinin 10.4.2013 günlü, E.2012/158, K.2013/55
sayılı kararında da belirtildiği üzere anayasallık denetiminde, Anayasa'nın 73.
maddesinde öngörülen vergilendirmeye ilişkin hükümler, mahalli idareler
yönünden, Anayasa'nın 127. maddesinde belirtilen kurallarla birlikte ele alınıp
yorumlanmalıdır.
Anılan kararda da ifade edildiği üzere, Anayasa'nın 127.
maddesinin birinci fıkrasında, mahalli idarelerin il, belediye veya köy halkının
mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla
belirtilen ve karar organları yine kanunda gösterilen seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileri oldukları ifade edilmiştir. Anayasa'da
merkezi yönetim - yerel yönetim ayrımının ya-pılması, yerel yönetimlerin
organlarının seçimle göreve gelmesinin öngörülmesi, seçimlerinin süreli
olma-sı, kararlarını kendi organları eliyle alması ve uygulatması, kendilerine
özgü bütçelerinin bulunması, gö-revleri ile orantılı gelir kaynakları
sağlanması gibi yetki ve ayrıcalıkların tanınmış olması, bu idarelerin
özerkliklerinin göstergeleridir. Anayasa'nın 127. maddesinde öngörülen
"yerel yönetimlerin özerkliği" il-kesi, yerinden yönetimin varlık
şartlarından olan mali özerkliği de kapsamaktadır. Mali özerklik kavramı ise
mahalli idarelerin mali kaynaklarının bir bölümünü yerel vergi ve harçlardan
oluşturmalarını, gelirle-rini ve varlıklarını kendi amaçlarına uygun bir
biçimde kullanabilmelerini ve esnek bir bütçe sistemine sahip olmalarını
öngörmektedir. Diğer bir ifade ile mahalli idarelerin mali özerkliği, merkezi
yönetimin malvarlığından ayrı malvarlığı, bağımsız gelir kaynakları ve
bütçeleri olması esasına dayanır. Nitekim Anayasa'nın 127. maddesinin altıncı
fıkrasının son cümlesinde de "Bu idarelere görevleri ile orantılı gelir
kaynakları sağlanır." hükmüne yer verilmek suretiyle mahalli idarelerin
mali özerkliği teminat altına alınmıştır.’’
şeklinde hüküm kurmuştur (Anayasa Mahkemesi’nin 11.09.2014
tarihli ve 2014/72 E.; 2014/141 K. sayılı Kararı).
Bu noktada mahalli idarelerin hukuki statüsünü belirtmekte fayda
bulunmaktadır. Bilindiği üzere Anayasa’nın 123’üncü maddesi uyarınca idarenin
kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.
Bu kapsamda idare, merkezi idare ve 127. maddesi uyarınca mahalli idarelerden
(yerel yönetimlerden) teşekkül eder. Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde
idari vesayet yetkisine sahiptir. Ancak bu yetki, kayıtsız değildir. İdari
vesayet yetkisinin kullanılabilmesi için; mahalli hizmetlerin idarenin
bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin
sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi
karşılanması amacı güdülmelidir. Aynı zamanda idari vesayet yetkisi, kanunda
gösterilen usul ve esaslar çerçevesinde kullanılabilir. Bununla birlikte
mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi, bir kararında (Anayasa
Mahkemesi’nin 16.07.2020 tarihli ve 2018/104 E.; 2020/39 K. sayılı Kararı,
§174) mahalli idarelerin idari özerkliği ile ilgili şu hususu vurgulamıştır:
‘‘Anayasa’nın 127. maddesinin birinci fıkrasında mahallî
idarelerin il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları yine
kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileri oldukları ifade edilmiştir. Anayasa’da merkezî yönetim-yerel
yönetim ayrımının yapılması, yerel yönetimlerin organlarının seçimle göreve
gelmesinin öngörülmesi, seçimlerinin süreli olması, kararlarını kendi organları
eliyle alması ve uygulatması, kendilerine özgü bütçelerinin bulunması,
görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanması gibi yetki ve ayrıcalıkların
tanınmış olması, bu idarelerin özerkliklerinin göstergeleridir.’’
Yine Anayasa Mahkemesi, bir başka kararında (Anayasa
Mahkemesi’nin 14.07.2021 tarihli ve 2019/32 E.; 2021/54 K. sayılı Kararı, §135)
akçeli işler bakımından şu temellendirmeyi kaleme almıştır:
‘‘Mahallî idareler, kendi¬lerine verilen görevleri yerine
getirebilmek için yeterli gelir kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Yerel yönetim
birimi olarak belediyelerin etkin ve verimli hizmet sunabilmeleri, belediyelere
verilen görevlerin etkin şekilde yerine getirilmesi, bunların mali açıdan güçlü
olması ile yakından ilgilidir. Bu nedenden dolayı mahallî idarelere, merkezî
idarenin kontrolü altındaki birtakım maddi kaynaklardan pay ayrılmaktadır.’’
İptali talep edilen ibare, 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara
göre mahalli idarelere verilecek payların hesabında 7456 sayılı Kanun’un 1.
maddesiyle salınan ek motorlu taşıtlar vergisinin dikkate alınmayacağını
öngördüğü için, mahalli idarelerin mali özerkliği ile ilgilidir. Daha doğrudan
ifade ile; gelir kaynaklarının azalması, mahalli idarelerin “mahalli ortak
ihtiyaçları” karşılamasını zorlaştıracağından Anayasa’nın 127. maddesine
aykırılık söz konusu olacaktır.
Anayasa’nın 123’üncü maddesinde düzenlenen idarenin bütünlüğü,
idari görevleri yerine getiren kurumlar arasında birliğin sağlanması ve idari
yapı içinde yer alan kurumların bir bütünlük içinde çalışmasını öngörmektedir.
İdarede bütünlüğü sağlamak için başlıca iki hukuksal araç hiyerarşi ve idari
vesayet kullanılmaktadır. Hiyerarşi, hem merkezi yönetim içinde yer alan
örgütler ve bunlara bağlı birimler arasındaki hem de yerinden yönetim
kuruluşlarının kendi içerisindeki bütünleşmeyi sağlamaktadır. İdari vesayet ise
merkezi yönetim ile yerinden yönetim kuruluşları arasındaki bütünleşmeyi
sağlayan araçtır (Anayasa Mahkemesi’nin 05.07.2018 tarihli ve 2018/15 E.;
2018/78 K. sayılı Kararı, § 7). İdari vesayet yetkisi, hiyerarşik denetimde
olduğu gibi genel bir yetki olmayıp kanunla çerçevesi çizilen sınırlar
içerisinde kullanılması gereken istisnai bir yetkidir. İstisnailik ve kanunilik
idari vesayetin en belirgin iki temel özelliğidir. Bu bağlamda vesayet yetkisi
mutlak bir kullanım zorunluluğunu da içermez. Anayasa’da belirtilen amaç ve
çerçeve içinde kalmak koşuluyla bu yetkinin kapsam ve sınırını belirleme
yetkisi kanun koyucuya aittir (Anayasa Mahkemesi’nin 14.11.2019 tarihli ve
2018/90 E.; 2019/85 K. sayılı Kararı, § 20). Diğer yandan idari özerklik ile
idari vesayet arasında ters orantılı bir ilişki bulunmaktadır. İdari vesayet
yetkisinin kapsamının genişlemesi idari özerkliği daraltmaktayken idari vesayet
yetkisinin kapsamının daralması ise idari özerkliği genişletmektedir. Bu
sebeple idari vesayet yetkisi idari özerkliğin sınırını oluşturmaktadır
(Anayasa Mahkemesi’nin 05.07.2018 tarihli ve 2018/15 E.; 2018/78 K. sayılı
Kararı, § 7).
İptali talep edilen ibareyle herhangi bir baskın meşru amaç
olmadan mahalli idarelerin mali özerklik alanını daraltılmak suretiyle yerinden
yönetim ilkesine halel getirilmektedir. Mahalli idarelerin gelirlerinin
azalması, mahalli idare hizmetlerinin aksamasına neden olacağından; idarenin
bütünlüğü ilkesi içinde teşkilatlanan ikili idari yapı arasındaki denge, yerel
yönetim aleyhine bozulacaktır. Başka bir anlatımla iptali talep edilen ibare
nedeniyle mahalli idarelerin görevleri ile orantılı olan gelirleri, kesintiye
uğrayacaktır. Halbuki mahalli idarelere, ‘‘mahalli idare’’ vasfını kazandıran
unsurlardan biri mali özerkliktir. Ayrıca mahalli idareler acı depremin
yaralarını sarmak başta olmak üzere uhdelerindeki kamu hizmetinin
yürütülememesi tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır. Deprem bölgesinin yeniden
yapılandırılması ve refah seviyesinin yükseltilmesi için kamu gideri yapan
mahalli idarelerin, gelir kalemi azalacaktır.
O halde mahalli idarelerde merkezi yönetime ve kanun koyucuya
karşı derin bir güvensizlik yaratacak bu türden bir yaklaşımın, idarenin
bütünlüğü ilkesine hizmet etmeyeceği açıktır. Öte yandan, böyle bir düzenleme,
hukuk devletinin varlık nedeni ile de çelişmektedir.
Ayrıca imzalayıp onaylamış olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartı’nın 3’üncü maddesi gereğince özerk yerel yönetim kavramı, yerel
makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli
bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları
doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır. Anılan
Şart’ın 9’uncu maddesi uyarınca ekonomik politika çerçevesinde, yerel makamlara
kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar
sağlanacaktır. Ancak iptali talep edilen ibare; söz konusu 3’üncü ve 9’uncu
maddelerle güvence altına alınan mahalli idarelerin mali özerkliklerini,
yerinden yönetim ilkesiyle bağdaşan hiçbir zorlayıcı kamu yararı sebebine
dayanmaksızın, ölçüsüz şekilde sınırlandırdığından Şart’a da aykırıdır.
Bu nedenle iptali talep edilen ibare, Anayasa’nın 123 ve 127.
maddelerine aykırıdır.
iii)Hiçbir kimsenin veya organın Anayasa’dan kaynaklanmayan bir
yetkiyi kullanamaması ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
bakımından: Anayasa Mahkemesi kararlarında Anayasa'nın 153’üncü maddesinde
belirtilen bağlayıcılık ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi için iptal
edilen kuralla dava konusu yeni düzenlemenin içerik ve kapsam bakımından aynı
ya da benzeri olması gerektiği belirtilmektedir (Anayasa Mahkemesi’nin
12.11.1991 tarihli ve 1991/7 E.: 1991/43 K. sayılı Kararı). Anayasa
Mahkemesi’nin eldeki dava konusuyla benzer bir kural hakkında verdiği iptal
kararının iptal kararının gerekçesinin müteallik bölümü:
‘‘133. 655 sayılı KHK’nın 15. maddesinin üçüncü cümlesinde
Cumhurbaşkanınca yapımının üstlenilmesine karar verilen teleferik, füniküler,
monoray, metro ve şehir içi raylı ulaşım sistemlerinin yapımının
tamamlanmasından sonra, devralan kuruluşun, merkezî yönetim bütçesinden
karşılanan ve/veya karşılanacak olan toplam proje maliyet bedelini, mülkiyet
ve/veya işletme devir tarihinden itibaren bu bedelin ifa tarihine kadar her ay
ilgili belediyenin genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden
ayrılacak paylardan Cumhurbaşkanınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde
hesaplanan kesinti tutarının Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ilgili
hesaba aktarılmasıyla ödeyeceği hüküm altına alınmış olup anılan cümlede yer
alan “…Cumhurbaşkanınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde hesaplanan
kesinti tutarının…” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
134. Anayasa’nın 127. maddesi uyarınca mahallî idarelerin
kuruluş amacı olarak gösterilen mahallî müşterek ihtiyaç, herhangi bir yerel
yönetim biriminin sınırları içinde yaşayanların, aynı yö-rede birlikte
yaşamaktan doğan somut durumların yarattığı, yoğunlaştırdığı ve sürekli
güncelleştir-diği, özünde etkinlik, ölçek ve sağladığı yarar bakımından yerel
sınırları aşmayan, bölünebilir ve re-kabet konusu olabilen yerel ve kamusal
hizmet karakterinin ağır bastığı ortak beklentileri ifade et-mektedir.
135. Mahallî idareler, kendi¬lerine verilen görevleri yerine
getirebilmek için yeterli ge-lir kaynaklarına ihti¬yaç duymaktadır. Yerel
yönetim birimi olarak belediyelerin etkin ve verim-li hizmet sunabilmeleri,
belediyelere verilen görevlerin etkin şekilde yerine getirilmesi, bunla-rın
mali açıdan güçlü olması ile yakından ilgilidir. Bu nedenden dolayı mahallî
idarelere, mer-kezî idarenin kontrolü altındaki birtakım maddi kaynaklardan pay
ayrılmaktadır.
136. İl özel idareleri ve belediyelere genel bütçe vergi
gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ay-rılacak paylara ilişkin usul ve
esasların düzenlendiği 5779 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
il özel idareleri ve belediyelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı
üzerinden pay verileceği; (2) numaralı fıkrasında, genel bütçe vergi gelirleri
tahsilatı toplamının %1,50’sinin büyük-şehir dışındaki belediyelere,
%4,50’sinin büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerine ve %0,5’inin il özel
ida-relerine ayrılacağı; (3) numaralı fıkrasında, 6/6/2002 tarihli ve 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Ka-nunu’na ekli (I) sayılı listede yer alan
mallardan tahsil edilen özel tüketim vergisi hariç olmak üzere büyükşehir
belediye sınırları içinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı
toplamının %6’sı ile genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden
büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerine ayrılan payların %30’unun büyükşehir
belediye payı olarak ayrılacağı belirtilmiştir.
137. Dava konusu kuralın yer aldığı maddede, Cumhurbaşkanınca
yapımının üstlenilmesine karar verilen teleferik, füniküler, monoray, metro ve
şehir içi raylı ulaşım sistemlerinin yapımının ta-mamlanmasından sonra, merkezî
yönetim bütçesinden karşılanan ve/veya karşılanacak olan toplam proje maliyet
bedelinin, belediyenin genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden
ayrılacak paylardan ödeneceği düzenlemesi yer almakla birlikte belediyenin
genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden ayrılacak paylardan
yapılacak kesinti tutarının ne kadar olacağına ilişkin bir dü-zenlemeye yer
verilmemiş, sadece kesinti tutarının Cumhurbaşkanınca belirleneceği hüküm
altına alınmıştır.
138. Kuralda, Cumhurbaşkanı’na verilen bu yetkinin
kullanılabilmesi için objektif bir ölçüt belirlenmediği gibi genel bütçe vergi
gelirleri tahsilat toplamından ayrılacak paylar üzerinden hesap-lanacak kesinti
tutarının ne kadar olacağına ilişkin alt ve üst sınırların da öngörülmediği
görülmek-tedir. Bu itibarla kuralla Cumhurbaşkanı’na bırakılan belediyenin
genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamından ayrılacak paylar üzerinden
hesaplanacak kesinti tutarını belirleme yetkisinin genel çer-çevesinin
çizilmediği, kesinti tutarının ne kadar olacağına ilişkin temel esaslar ve
ilkelerin belirlen-mediği anlaşılmaktadır.
139. Buna göre belediyelerin, kendilerine verilmiş olan
görevleri gerçekleştirebilmeleri için ihtiyaç duydukları en önemli gelir
kaynaklarından birisi olan genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamından
ayrılacak paylar üzerinden hesaplanacak kesinti tutarının herhangi bir ölçüt ve
sınır belirlemeksizin Cumhurbaşkanınca belirlenmesine imkân tanıyan kural,
belirlilik ilkesi ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi ile yerel yönetimlerin
özerkliği ilkesiyle bağ-daşmamaktadır.
140. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 7. ve 127.
maddelerine aykırıdır. İptali gere-kir.’’
şeklindedir (Anayasa Mahkemesi’nin 14.07.2021 tarihli ve 2019/32
ve 2021/54 sayılı Kararı). Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararı
karşısında; kanun koyucunun Anayasa’nın 127. maddesine -benzer sakatlıktan
muzdarip olması hasebiyle- aykırı olan iptali talep edilen ibareyi
kanunlaştırması, Anayasa’nın 153’üncü maddesini ihlal ettiği gibi, hiçbir kimse
ve organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağını
öngören 6’ncı maddesine de halel getirmektedir.
Tüm bu nedenlerle 7456 sayılı Kanun’un 1. maddesinin yedinci
fıkrasında yer alan ‘‘2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile
diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek payların hesabında dikkate
alınmaz’’ ibaresi, Anayasa’nın Başlangıç bölümüne, 2, 6, 123, 127 ve 153’üncü
maddelerine aykırıdır; anılan ibarenin iptali gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
14.07.2023 tarihli ve 7456 sayılı 06.02.2023 Tarihinde Meydana
Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu
Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile getirilen iptali talep
edilen düzenlemeler, hukuka aykırı biçimde ek motorlu taşıtlar vergisi ihdas
etmekte ve bu verginin 5779 sayılı Kanun ile diğer kanunlara göre mahalli
idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmayacağını öngörmektedir.
Anılan ek verginin 15.07.2023 tarihinde ilgili sicillere kayıt
ve tescil edilmiş olan taşıtlar bakımından, birinci taksitinin 2023 yılının
Temmuz ayını izleyen ayın sonuna kadar, ikinci taksitinin 2023 yılının Kasım
ayı sonuna kadar olmak üzere iki eşit taksitte; 15.07.2023 tarihi ilâ
31.12.2023 tarihleri arasında ilgili sicillere ilk defa kayıt ve tescil
edilecek olan taşıtlar bakımından bu taşıtların motorlu taşıtlar vergisi ile
birlikte peşin olarak ödeneceği ve milli ekonominin içinde bulunduğu ağır
koşullar karşısında mahalli idarelerin artan gelir ihtiyacı nazara alındığında;
iptali talep edilen düzenlemeler hakkında ivedilikle karar verilmesine lüzum
hasıl olmaktadır.
Başka bir anlatımla kamu yararına aykırı olan, telafisi mümkün
olmayacak sonuçlara yol açacak bu düzenlemelerin iptal davası sonuçlanana kadar
yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
Nitekim anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden
en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti sayılmanın en önemli gerekleri
arasında sayılmaktadır. Anayasa’ya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle
korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun
üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden
giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasa’ya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükmün iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
14.07.2023 tarihli ve 7456 sayılı 06.02.2023 Tarihinde Meydana
Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu
Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesinin birinci
fıkrası, Anayasa’nın Başlangıç bölümüne, 2, 5, 6, 10, 13, 35, 73, 90 ve
153’üncü maddelerine; yedinci fıkrasında yer alan ‘‘2/7/2008 tarihli ve 5779
sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahallî idarelere verilecek
payların hesabında dikkate alınmaz’’ ibaresi, Anayasa’nın Başlangıç bölümüne,
2, 6, 123, 127 ve 153’üncü maddelerine aykırı olduğundan iptaline ve
uygulanması halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar olacağı
için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine
ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”