“5275 Sayılı Kanun’un 38 ila 44. maddelerinde hükümlü ve tutuklular hakkında uygulanacak disiplin suçları ile, bu suçların karşılığı olan yaptırımlar düzenlenmiştir.
Somut olayda ceza infaz kurumu idaresi tarafından tutulan 13/09/2022 tarihli tutanakta iki hükümlünün kavga ettiklerinin görülmesi üzerine disiplin soruşturmasına başlanmış ve her iki hükümlüye 5275 sayılı Kanunun 43/2-d maddesi uyarınca kurumda korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak fiilinden ötürü ayrı ayrı 3 ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası verilmiştir.
Hükümlülerden biri bu disiplin cezası kararına karşı şikayet yoluna başvurmamış, diğer hükümlü ise İnfaz Hakimliğine şikayet yoluna başvurmuştur.
Şikayet yoluna başvuran hükümlü tüm aşamalarda, televizyon izlerken elinde bulunan kumandayı diğer hükümlünün almaya çalıştığını, hakaret ettiğini ve üzerine yürüdüğünü beyan etmiş, bu hususların bir kısmı ceza infaz kurumunda beyanına başvurulan hükümlüler ve kamara kaydı çözüm tutanağı ile de doğrulanmıştır.
Ceza infaz kurumunda bulunan hükümlüler kurum güvenliği ve disiplinini bozucu eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür. Disiplin cezaları bu düzen ve disiplinin sağlanması amacıyla öngörülen kurallardır. Disiplin cezası alan hükümlü sadece bu cezayı çekmekle kalmayıp aynı zamanda iyi halli olmayı niteliğini kaybetmekte, 5275 sayılı Kanunun 48/4. maddesine göre disiplin cezasının niteliğine göre belirlenmiş süreler dolmadan yeniden iyi hali kazanamamaktadır. İyi halin kaybedilmesi ise hükümlünün açık ceza infaz kurumuna ayrılma, denetimli serbestlikten yararlanma ve koşullu salıverilme gibi çok önemli haklardan yararlanmasına engel olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, 5275 sayılı Kanunun 37. maddesi hükmü, disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindedir. bir eylemin disiplin suçuna vücut verebilmesi için sadece kanundaki özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp, aynı zamanda 5275 sayılı Kanunun 37. maddesindeki şartların da gerçekleşmesi gerekir. (Burcu Çelik Özkan, B. No: 2018/33605, paragraf 20-21)
Disiplin suç ve cezaları bakımından genel hüküm niteliğinde olan ve samut olayda uygulanma ihtimali bulunan 37. maddesinin 1. fıkrasın bakıldığında, hükümlü hakkında disiplin cezası uygulanabilmesi için ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, yönetmelik ve idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumların kusurlu olarak ihlali gerekir. Böyle bir ihlal söz konusu olduğunda ise eylemin niteliği ve ağırlık derecesine göre kanunda belirtilen disiplin cezası uygulanabilecektir. Bu hükümde suçlar ve cezalar bakımından da geçerli olan iki temel ilkeye, kusurluluk ve eylemin niteliği ile orantılı ceza tayini ilkelerine yer verildiği görülmektedir.
5275 sayılı Kanunun 37/1. maddesinde disiplin cezası verilebilmesi için kusurlu olmak şartı aranmıştır. Buna göre hükümlü eyleminde kusurlu değilse (Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ve kusur sorumluluğunu ortadan kaldıran meşru savunma veya zorunluluk hali gibi durumlarda) hükümlünün kusurundan bahsedilemeyeceği için, disiplin cezası tayin edilmesi de mümkün olmayacaktır. Buna karşılık kusur sorumluluğunu ortadan kaldırmayan ancak azaltan sebeplerin gerçekleşmesi durumu ile ilgili 5275 sayılı Kanunun 37. maddesinde herhangi bir genel hüküm yer almamaktadır. Bu konuda yalnızca Kanunun 46. maddesinde çocuk hükümlüler bakımından farklı disiplin cezaları öngörülmüş, onlar yönünden de kusur sorumluluğunu azaltan diğer sebeplere yer verilmemiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak haksız tahrik hükümleri düzenlenmiştir. Buna göre haksız tahrik altında suç işleyen faile ceza verilmekte ancak bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilmektedir. Bu hükümle, tahrik altında suç işleyen faile daha az bir ceza verilerek hakkaniyet ve adalet ilkelerinin sağlanması amaçlanmaktadır. Benzer bir durum ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlünün haksız tahrik altında disiplin fiili işlemesi durumunda da gündeme gelmektedir. Buna karşılık, kanunda haksız tahrik altında disiplin suçu işleyen hükümlüye daha az disiplin cezası vermeyi mümkün kılan bir hüküm yer almamaktadır. Böyle bir durumda somut olayda olduğu gibi kavga eden iki hükümlüye de aynı disiplin cezası verilmektedir.
Anayasanın 2. maddesinde hukuk devleti ilkesine yer verilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri de ölçülülük ilkesidir. Bu ilkenin alt ilkelerinden olan orantılılık ilkesine göre, kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında ölçü olması gerekir. Buna göre, disiplin cezaları tayin edilirken hükümlülerin kusur durumlarının göz önüne alınması ve haksız tahrik gibi ceza sorumluluğunu azaltan durumlarda, hükümlülere daha az veya bir alt ceza verilmesine olanak sağlanması orantılık ilkesinin bir gereğidir.
Bunun yanında kusur yönünden aynı durumda olmayan iki hükümlüye objektif sorumluluk niteliğinde aynı disiplin cezasının verilmesine neden olan kural eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
İş bu sebepler ve Yüksek Mahkemenizin re'sen göz önüne alacağı diğer sebeplere binaen; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 7242 sayılı Kanunla değişik 37. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesi hükmünün iptaline karar verilmesi, Anayasanın 152. ve 6216 sayılı Kanunun 40. maddeleri uyarınca Yüksek Mahkemenizden arz ve talep olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/133
Karar Sayısı : 2023/15
Karar Tarihi : 25/1/2023
R.G.Tarih-Sayı : 6/4/2023-32155
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Çorum İnfaz Hâkimliği
İTİRAZIN KONUSU: 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Hükümlü hakkında verilen ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma disiplin cezasına karşı başvurulan şikâyet yolunda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesi şöyledir:
“Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/11/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ömer GEDİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Kanun’un “Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları” başlıklı 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezalarının uygulanacağı öngörülmüştür.
4. Kanun’un 38. maddesinin (1) numaralı fıkrasında çocuklar haricindeki hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları gösterilmiş ve bu cezaların ağırlık derecesine göre; kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma ve hücreye koyma olduğu belirtilmiştir.
5. Kanun’un 39. ila 44. maddelerinde de söz konusu disiplin cezalarının her biri ayrı ayrı düzenlenmiş olup bu kapsamda her bir disiplin cezasının neyi ifade ettiği ile hangi eylemlerin o cezayı gerektirdiği, ayrıca -kınama cezası dışındaki cezalar bakımından- cezanın alt ve üst sınırlarının ne olduğu ilgili maddesinde gösterilmiştir.
6. Diğer yandan çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları ile bu cezaları gerektiren eylemler de Kanun’un 46. maddesinde gösterilmiştir. Anılan maddeye göre söz konusu cezalar uyarma, kınama, onarma, tazmin etme ve eski hâle getirme, harcamalarına sınır koyma, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, teşvik esaslı ayrıcalıkları geri alma, iznin ertelenmesi veya ziyaretlerin kapalı şekilde yaptırılması, kapalı ceza infaz kurumuna iade ve odaya kapatmadır.
7. Kural, hükümlünün disiplin yönünden cezalandırılmasındaki temel prensipleri belirlemekte, başka bir ifadeyle Kanun kapsamında hükümlülere uygulanabilecek tüm disiplin cezaları bakımından genel bir hüküm niteliği taşımaktadır. Buna göre kural uyarınca disiplin suçu teşkil eden fiilleri kusurlu olarak işleyen hükümlü eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da yer alan disiplin cezaları ile cezalandırılacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
8. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda disiplin cezası verilebilmesi için hükümlünün kusurlu olması şartının arandığı, buna karşılık kusuru ortadan kaldırmamakla birlikte azaltan sebeplerin gerçekleşmesi durumu ile ilgili herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden hükümlünün haksız tahrik altında disiplin suçu işlemesi hâlinde daha az disiplin cezası uygulanmasının mümkün olamayacağı, bunun da farklı kusur oranına sahip hükümlülere aynı disiplin cezasının verilmesi sonucuna yol açacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
9. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
10. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25).
11. Kural, hükümlülerin Kanun’da belirlenmiş disiplin suçu oluşturacak eylemleri kusurlu olarak gerçekleştirmeleri hâlinde eyleminin niteliğine ve ağırlığına göre yine aynı Kanun’da yer alan cezalarla cezalandırılmalarını öngörmektedir. Bu itibarla kural uyarınca eyleminin nitelik ve ağırlığına göre cezalandırılması öngörülen kişi kusurlu olarak gerçekleştirdiği hangi somut fiile hangi sonucun bağlandığını bilebilecek durumda olduğundan kural bu yönüyle bir belirsizlik içermemektedir.
12. Diğer yandan hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi idari yaptırımlar ve bu kapsamda disiplin cezaları açısından da cezalandırmaya ilişkin temel prensiplerin belirlenmesi anayasal ilke ve sınırlar içinde kanun koyucunun takdirindedir.
13. Ancak kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki bu tür düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmek için elverişli olmasını, gereklilik söz konusu amaca daha hafif bir düzenleme ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Buna göre bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2020/95, K.2022/3, 26/1/2022, § 17).
14. Ceza infaz kurumlarının belli suçlardan mahkûm olan kişilerin hapis cezalarının infaz edildiği ve bu kapsamda çok sayıda hükümlünün bir arada yaşadığı yerler olduğu gözetildiğinde ceza infaz kurumlarında disiplinin sağlanmasının hem idare hem de mahkûmların güvenliği için önemi yadsınamaz. Dolayısıyla hükümlülerin disiplinsizlik teşkil eden bazı tutum ve davranışlarının cezalandırılmasını öngören kuralla ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşamın sürdürülmesi ile güvenliğin ve disiplin sağlanmasının, böylece kurumun görev alanındaki kamu hizmetinin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kamu düzeninin korunması ve sağlanması şeklindeki meşru bir amaca yönelik olduğu görülmektedir.
15. Kusurlu davranış veya tutumlarıyla ceza infaz kurumlarının kurumsal düzeninin bozulmasına yol açabilecek disiplinsizlik hâllerinde bulunan hükümlülerin eylemin niteliği ve ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma ve hücreye koyma disiplin cezalarından biri ile cezalandırılmasının öngörülmesi söz konusu cezaların etki ve sonuçları gözetildiğinde bu tür fiillerde bulunulmasını engelleyici ve caydırıcı nitelikte olduğundan dava konusu kuralın, bu kuralla ulaşılmak istenen amaç yönünden elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
16. Kuralda uygulanması öngörülen Kanun’da belirtilen disiplin cezaları bakımından alt ve üst sınırların belirlenmiş olduğu görülmekte olup bu itibarla olayın oluş şekli ve hükümlünün kusurunun ağırlığına göre cezanın bireyselleştirilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan kural, uygulayıcının somut olayın özelliğini ve hükümlünün kusurunun derecesini gözeterek eylemi nitelendirmesine ve bu nitelendirmeye göre bir ceza takdir etmesine engel bir düzenleme de içermemektedir. Bu itibarla farklı kusur oranlarının kademeli olarak ağırlıklarına göre cezalandırılmasına imkân tanıyan kuralın korunmak istenen kamusal yarar karşısında bireye makul olmayan, orantısız bir külfet yüklediği söylenemez.
17. Ayrıca kural kapsamında uygulanması öngörülen disiplin cezalarına karşı yargısal denetimin mümkün olduğu, dolayısıyla fiil ile ceza arasında bulunması gereken makul dengenin gözetilip gözetilmediğinin yargı mercilerince denetlenebileceği de dikkate alındığında, kuralın ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
18. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 25/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE