“…
A. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİNİN (CK)
ANAYASAL ÇERÇEVESİ
21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 16 Nisan 2017 tarihli
halkoylamasıyla kabul edilmiş, böylece daha önce 1982 Anayasasının sadece 107.
maddesinde belirtilen cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Anayasanın farklı
maddelerinde hem kapsamı genişletilerek hem de niteliği farklılaştırılarak
yeniden düzenlenmiştir. 107. maddenin önceki halinde Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluşu, çalışma esasları ve personel atama işlemlerinin
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtiliyordu. Burada bir ad
benzerliği dışında iki tür düzenlemenin kapsam ve sınırları açısından oldukça
farklı olduğu kabul edilmelidir.
6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ile
getirilen yeni tip Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları
Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya konuluştur.
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü
bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenemez.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Kanunda açıkça düzenlenen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda
farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı
konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale
gelir.”
Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasına
göre de; “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri,
teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenir.”
Görüldüğü üzere Anayasa’da yapılan
değişikliklerle, kanun ile cumhurbaşkanlığı kararnamesi arasındaki hukuki
ilişki netleştirilmiş ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin kanunlara aykırı
olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu itibarla, eşit normatif seviyeye ilişkin
olan, sonraki kanunun öncekini ilga edeceğine ilişkin klasik yorum yöntemi (Lex
posterior derogat legi priori), kanunla cumhurbaşkanlığı kararnamesi ilişkisine
ancak tek taraflı olarak tahvil edilebilir: Sonraki kanun önceki
cumhurbaşkanlığı kararnamesini ilga eder; ancak kanunun düzenlediği konuda
çıkarılamayacak (sonraki) cumhurbaşkanlığı kararnamesi Anayasa’ya aykırı olur
ve önceki kanunu ilga etmez.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin
Anayasa’ya uygunluk denetiminde, yukarıdaki hükümler yanında, Anayasa’da yer
alan iki temel ilkenin daha göz önünde bulundurulması gerekir: yasama yetkisinin
devri yasağı ve kanuni idare ilkesi.
6771 sayılı Kanun ile Anayasa’dan
kaynaklanan doğrudan düzenleme yetkisiyle yürütme fonksiyonu daha da
güçlendirilmiştir. Bu noktada Türk anayasa hukukunda tartışılan konulardan biri
olan idarenin kanunla düzenlenmeyen bir alanda düzenleme yapıp yapamayacağı
hususu üzerinde durulmalıdır. Bu noktada yasama yetkisinin devri yasağı göz
önüne alınmalıdır. Anayasa'nın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmiştir.
Buna göre, “Anayasa'da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme
organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi
olanaklı değildir. Ancak yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra,
uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama
yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı
tarafından çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda
bulunması, hukuk devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa
Mahkemesi Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014)
Mahkeme bir başka kararında ise, yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa
Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne
anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme
ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi
değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise düzenlenen
alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder…
Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir
alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.
Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7.
maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi,
sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması
gerekir” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha
yakın tarihli kararlarında bu içtihadı bir miktar esnettiği görülmektedir.
“15… yasama yetkisinin devredilmezliği
esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca kullanılamaması
anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan husus, kanun yapma
yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde
düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu,
yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir konuyu doğrudan kanunla
düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da
bırakabilir.
16. Yürütmenin türevselliği ilkesi
gereğince yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama
organınca yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına
düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2017/143 K.2018/40,
2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem AYM
kararlarını dikkate alındığında, ilkesel olarak kanun koyucunun “genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak
Mahkemenin, Anayasa’da farklı kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı
içeren konularda ise, “Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması
kabul edilemez.
Öte yandan, yasal idare ilkesi, Ülkemizde
idare hukukunun temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını
bulan bu ilke uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla
düzenlenir.” Bu ilke, idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi
olmadığını bu yetkinin yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa
Mahkemesi’ne göre, “Bu maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine
vücut vermektedir. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev
ve yetkilerinin kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların
toplumun hangi tür gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi
usuller uygulanarak sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir.
Ayrıca, idarenin toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını
kullanması ve bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz
etkiler de doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve
işlemlerinin hem kanuna dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna
aykırı olmamasını ifade eder. Asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine
dayanarak yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi
bir şekilde düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa
ile düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, ancak böyle bir konuda
yasadan aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. 6771
sayılı Kanun öncesinde bunun iki istisnası olduğu kabul edilmekteydi: Biri
Cumhurbaşkanının başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun çıkardığı sıkıyönetim ve
olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri diğeri ise Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluş ve çalışma esaslarını düzenleyen Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi. Yasal idare ilkesinin bir diğer sonucu da idarenin eylem ve
işlemlerinin kanuna uygun olmasıdır. Zaten Anayasa da, 8. maddede “yürütme
yetkisi ve görevi Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine
getirilir” diyerek bu hususu belirtir (Bkz., Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa,
Ekin Kitabevi Yayınları http://www.idare.gen.tr/idarehuk.htm).
6771 sayılı Kanunla getirilen
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla
çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya dayanmaksızın ilk elden kural
koyma yetkisine sahip olmuştur. Başka bir ifadeyle, yasama organı yanında
yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan, kanunun açıkça düzenlediği
konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
ilk elden düzenleme yapabilecektir. Ancak bu durum, Fransa’da olduğu gibi
yasama ve yürütmenin özerk düzenleme alanlarına sahip olduğu, yani her bir
organın düzenleme yapacağı konuların açıkça sayıldığı, şeklinde
anlaşılmamalıdır. Çünkü cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu olan alan, yasama
konusu olmaktan çıkmamaktadır. TBMM isterse CK ile düzenlenen bir alanda yasa
çıkarabilir, buna bir engel bulunmamaktadır. “Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz
hale gelir.” (madde 104/17) hükmü, bu yargıyı doğrulamaktadır. O halde
Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamayacak iken, ancak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM yasa çıkarabilecektir. Şu halde,
asli düzenleme yetkisi TBMM’ye ait bulunmaktadır. Başka bir anlatımla,
Anayasa’nın Cumhurbaşkanı kararnamesine konu olacak alanı doğrudan belirlemiş
olması, yasama yetkisinin kullanılmasını engellememektedir.
6771 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 7.
maddesindeki yasama yetkisinin devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin
kanuniliği ilkesi muhafaza edilmiş, ancak belirli idari konuların Anayasa’da
açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği öngörülmüştür. “Bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.”
(madde 106/son). Ayrıca 123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin Kanunla
veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına yer verilmiştir.
Anayasa hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir çelişki kabul
edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve sistematiği
içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa koyucu 123/1.
maddede genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini koymuş; bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel kişiliği
kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Diğer bir ifadeyle,
idarenin kanuniliği ilkesi salt 106/son ve 123/son maddelerde belirtilen
hususlar açısından geçerli değildir. Böyle olmakla birlikte, “Türkiye Büyük
Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (madde 104/17) hükmü, bu iki Anayasa maddesi
açısından da geçerlidir. Zira bu madde, ayrıksız Cumhurbaşkanı kararnameleri
bütünü için geçerlidir.
Genel kural ve istisna kural ilişkisine
dair kamu hukukunda kabul edilen birtakım yorum ilkeleri vardır: 1. Bir istisna
kuralın varlığından söz edebilmek için, bu istisnanın ayrıca ve açıkça konulmuş
olması gerekir. 2. İstisna kural, sadece ve sadece genel kuralı koyan makam
tarafından konulabilir, başka bir makamın istisna kural getirme yetkisi yoktur.
3. Genel kuralı koyan makam açıkça yetkilendirmedikçe, bir başka makam genel
kurala istisna getiremez. 4. İstisna kural koymak, genel kuralı değiştirmek
anlamına geldiğinden istisna kural, yorum yoluyla genişletilemez; yani, yorum
yoluyla genel kural istisna getirilemez. 5. Genel kuralın geniş yorumlanması
esası benimsenmiştir. 6. İstisna kural, dar yorumlanır. Çünkü istisna kural,
genel kuralın kapsamını daralttığından genel kuralı değiştirir, oysa onu
değiştirme salt genel kuralı koyana aittir. (Bkz., Kemal Gözler, Yorum
İlkeleri, http://www.anayasa.gen.tr/yorum-ilkeleri-kitaptan.pdf).
Öte yandan kamu hukukunda mevzuatın açıkça
belirttiği bir makama ya da makamın görevlisine verdikleri yetkiler, devre konu
olamazlar. Yargı kararlarında da yetkinin, mevzuat tarafından kime verilmiş
ise, ancak onun bu yetkiyi kullanabileceği belirtilmiştir. Yetki devrinde yetki
devredilen makamın devraldığı bu yetkiyi kendinden alt bir makama devrinin
yasak olduğu hususu, idare hukukunda ve kamu yönetiminde benimsenen görüştür
(Bkz. R. Cengiz Derdiman, Yusuf Uysal Türk Kamu Yönetiminde Yetki Devri, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/235994).
Bu anlamda Anayasanın 106. maddenin son fıkrasında belirtilen yetkinin bizzat
Cumhurbaşkanlığı tarafından cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kullanılması
gerekir.
Anayasanın 104. maddesinin 17.
fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, normlar hiyerarşisinde yasaya
eşdeğer işlemler değildir. Anayasanın bu tür kararnamelerin salt “yürütme
yetkisine ilişkin konular”la sınırlı olarak çıkarılacağını öngörmesi bunların
yasaya eşdeğer, yasayla aynı düzeyde kurallar olamayacağını gösterir. Çünkü
yürütme yetkisi, kanunların uygulanmasına yönelik, kanunlara uygun kullanılması
gereken bir yetkidir. Ayrıca aynı fıkrada yer alan “Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz; Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz
hale gelir.” şeklindeki düzenlemeler, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasaya
eşdeğer olmadığının bir başka açık delilidir. Bu düzenlemelerden CK ile
düzenleneceği belirtilen konuların yasayla düzenlenmesi, Anayasa’nın yasama
organına açıkça tanıdığı bir yetkidir.
Kanunsuz emre dair Anayasanın 137.
maddesinde yapılan değişikliğe bakıldığında ise, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin, Anayasanın konuya ilişkin diğer düzenlemeleri ile birlikte
değerlendirildiğinde, normlar hiyerarşisindeki yeri açıkça anlaşılır: “Kamu
hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden
aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa
hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene
bildirir…”.
6771 sayılı Yasa değişikliği ile
Cumhurbaşkanına Anayasada tanınan diğer yetkiler ise şöyledir: Anayasanın 123.
maddenin son fıkrasında “Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur” denilerek, CK ile kamu tüzelkişiliği
kurulmasına da imkân tanınmıştır. Bununla birlikte, “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz kalır” (md.107/ fıkra 17 son) kuralı gereğince, yasa ile kurulmuş bir
kamu tüzelkişiliği CK ile kaldırılamaz; ancak CK ile kurulan bir kamu
tüzelkişiliği, yasal düzenlemenin konusunu oluşturabilir.
Anayasa, Devlet Denetleme Kurulunun
işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işleri (m.108/4.) ile Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevlerinin
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceğini hüküm altına almıştır
(m.118/7.).
124. ve 137. maddelerde yer alan tüzük
ibaresi, Anayasadan tamamen çıkarılmıştır. Böylece tüzük uygulaması yürürlükten
kaldırılmış; onun yerine çok daha geniş bir kapsama sahip olan Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi konulmuştur. Yönetmelikleri düzenleyen 124. maddede, “Cumhurbaşkanı,
bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren
kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve
bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” hükmü yer
almıştır. Ancak bu, tüzük ve cumhurbaşkanlığı kararnamesinin aynı hukuki
nitelikte olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
yapılabileceği yukarıda belirtilen istisnai işlemler kaynağını doğrudan
Anayasadan alan yürütme işlemi niteliğinde kabul edilmelidir.
Öte yandan Cumhurbaşkanı “üst kademe kamu
yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin
usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler” (madde 104/9).
Ancak, md.104/17 gereğince, TBMM, bu konuları yasa ile düzenleyebilir.
1. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmasının sınırları
Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CK
ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır. Bu sınırları
şu şekilde açıklamak mümkündür.
1) İlk olarak Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi, “yürütme yetkisine ilişkin konularda” çıkarılabilecektir. Maddenin
gerekçesinde ise, cumhurbaşkanına “genel siyasetin yürütülmesinde yürütme
yetkisi ile ilgili ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilme” yetkisi
verildiği ifade edilmektedir. Bu nedenle CK’leri ancak yürütme yetkisinin
gerektirdiği hususlarda ihtiyaç duyulduğunda çıkarılabilecek, yasama ve yargı
yetkilerinden herhangi birinin alanına giren bir konuda ise CK çıkarılması
mümkün olmayacaktır.
2) ikinci olarak CK’leri “Anayasanın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi
hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”le
ilgili konularda düzenleme yapamaz. Bu yasakla, kişilerin temel haklarını
ilgilendiren hususlarda yasa olmaksızın CK’lerin devreye girmesi engellenmek
istenmiştir.
Ancak bu noktada çözümlenmesi gereken
soru, sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin tamamının CK ile düzenlenip
düzenlenemeyeceğidir. Sadece yukarıdaki ifadeden yola çıkarak yapılan bir
değerlendirme bu soruya olumlu cevap vermeyi gerektirir. Ancak bu cümlenin aynı
fıkradaki diğer hükümler ve anayasanın konuya ilişkin diğer ilke ve kuralları
dikkate alınarak, Anayasanın bütünlüğü içinde tartışılması ve anlaşılması
gerekir.
Öncelikle aşağıda ayrıntılarıyla
belirtildiği üzere, “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.”. Dolayısıyla ilgili
maddede yasayla düzenlenmesi kaydı bulunan sosyal ve ekonomik hak ve ödevler
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecektir. Örneğin Anayasa’nın 42/2.
maddesinde “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”, 51.
maddesinde “Sendika kurma hakkı … kanunla sınırlanabilir. Sendika kurma
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”,
63. maddesinde Tarih, kültür ve tabiat varlıklarından “özel mülkiyet konusu
olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak
yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” denilmektedir.
Dolayısıyla belirtilen konuların CK ile düzenlenmesi mümkün değildir. Eğer
böyle bir düzenleme yapılırsa bu, hem Anayasanın 104/17. maddesine hem de o hak
ve ödev için kanun kaydı koyan hükme aykırılık oluşturur. Ancak yasa kaydı
içermeyen sosyal ve ekonomik haklar, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konusu
olabilecektir. Örneğin konut hakkını düzenleyen Anayasanın 57. maddesi
böyledir. Bu durumda, dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu hakların sadece
düzenleme konusu olabileceği, ancak bunun sınırlama yetkisini içermediğidir.
Bu nedenle, 104/17. maddenin ikinci
cümlesi, sosyal ve ekonomik haklar alanının CK ile düzenlenmesini kabul
ederken, bu düzenlemenin sınırlarını da belirtir: ilki, fıkranın ilk
cümlesindeki CK’nin sadece yürütme yetkisine ilişkin konularda çıkarılabilmesi,
diğeri ise üçüncü cümlesindeki münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda çıkarılamamasıdır. Öte yandan, Anayasanın 13. maddesindeki temel hak
ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği kuralı dikkate alındığında,
CK’ye konu olabilecek sosyal ve ekonomik hak ve ödevlerle ilgili
cumhurbaşkanının sınırlama değil sadece bir düzenleme yetkisinden
bahsedilebilir. Yani düzenleme ve sınırlama ayrımı dikkate alındığında, CK ile
sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin gerçekleşmesi için birtakım pozitif
tedbirleri içeren düzenlemeler yapabileceği, fakat kişilerin bundan
yararlanmasına sınırlama getirilemeyeceği belirtilmelidir. Zira anayasal
çerçevede, bir hakkın kısıtlanması ancak ve ancak kanun ile yapılabilir.
3) Üçüncü sınır, “Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.” hükmüdür. AYM tarafından yasama yetkisinin devir yasağı
çerçevesinde yürütmenin düzenleme yetkisi izah edilirken kullanılan “münhasıran”
kanunla düzenlenmesi gereken konular ibaresi, Anayasa kuralı haline
getirilmiştir (Bkz., Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143 K.2018/40, 2/5/2018).
AYM’ye göre “Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.”.
Bu nedenle, Anayasa’nın münhasıran kanunla
düzenlenmesini gerektirdiği konularda yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken,
yasanın “temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir”.
AYM ayrıca, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken birtakım konuları
örnek olarak sıralamıştır: “Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi”.
AYM’nin, münhasıran kavramını açıklarken
verdiği örnekler ve açıklamalardan bir konunun münhasıran yasa alanında olması
için Anayasanın özellikle ve ısrarla o konunun yasayla düzenlemesini istemesi,
yasayla düzenlemeye çok özel vurgu yapması gerekmemektedir. Bu çerçevede temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına dair 13. maddede, sınırlamanın “ancak”
kanunla yapılabileceği şartı vardır: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”. Oysa vergilerle alakalı 73.
maddede (Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.) ve kamu hizmeti görevlileriyle alakalı genel
ilkeleri koyan 128. maddede (Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.) yasayla düzenleme
öngörülmüş, hiçbir özel vurgu yapılmamıştır.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konular kavramı, bu nedenle yasa kaydı olarak anlaşılmak ve
uygulanmak durumundadır. Anayasanın 126. maddesindeki birden çok ili içine alan
merkezi idare teşkilatının (bölge teşkilatının) “görev ve yetkileri kanunla
düzenlenir”, 127. maddesindeki “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile
yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.”, 128.
maddesindeki “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir” ve “üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme
usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.” hükümleri buna örnek
oluşturur. Özellikle bu son husus, CK ile yasanın konu itibarıyla iç içe geçme
riskini içerir, karmaşaya yol açma ihtimalini barındırır. Çünkü Anayasanın
104/9. maddesi cumhurbaşkanı CK ile “üst kademe kamu yöneticilerini atar,
görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları …
düzenler” hükmünü içerirken, üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esasları 128. maddeye göre yasa ile özel olarak düzenlenmek zorundadır.
Dolayısıyla 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasanın bir
maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse, o konunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
4) Bir diğer sınır ise, “Kanunda açıkça
düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralıdır. Bir
konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Elbette CK’lerin çıkarılması için KHK’lerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme
gerekmez. Ancak KHK’ler yasaları değiştirebilirken, CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta,
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir.
Bu açıklamalar ışığında Anayasa’nın
Cumhurbaşkanı kararnamesiyle doğrudan düzenleme yetkisi verdiği konularda dahi
CK ile kanunlarda değişiklik yapılması mümkün değildir. Örneğin Anayasanın
106/son maddesine göre, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve
yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” Ancak bu, bakanlıkların
kurulmasına ilişkin olarak mevcut yasalarda CK ile değişiklik yapılabileceği
anlamına gelmemektedir. Sonuç olarak Anayasanın 104. maddesinin on yedinci
fıkrasının mevcut hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir
yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
Nitekim 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi çıkarılmadan önce 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
bakanlıkları düzenleyen birçok yasa ve yasa gücünde kararname yürürlükten
kaldırılmıştır.
2. CK’lerle ilgili Olarak Anayasa Mahkemesi Denetiminin
Kapsamı
Anayasa Mahkemesinin denetim kapsamına
giren işlemlerden biri de cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Anayasanın 148.,
150., 151., 152. ve 153. maddelerinde daha önce mevcut olan kanun hükmünde
kararname yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi konulmuştur.
Anayasanın 148. maddesi bu konuda gayet
açıktır: “Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından
uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. … Ancak, olağanüstü
hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil
ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava
açılamaz.”
Bu maddede yapılan değişiklikle Anayasanın
2017 öncesi halinde 91. maddede düzenlenen ve 6771 sayılı Kanun ile kaldırılan
kanun hükmünde kararname ifadesi yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi
konulmuştur. Ayrıca olağanüstü hal KHK’lerinde olduğu gibi olağanüstü hallerde
ve savaş hallerinde çıkarılan CK’lerin de anayasallık denetiminin
yapılamayacağı ifade edilmiştir (md. 148/1).
150. maddede ise, Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin iptali için dava açma hakkının kimlere tanındığı belirtilir:
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, “Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa
Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna
ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir.” Anayasa,
ayrıca, itiraz dava yolunda, yani Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde
ileri sürülmesinde, “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri
bırakır.” demektedir (madde 152). Cumhurbaşkanlığı kararnameleri bir davaya
uygulanacak kural olduğunda söz konusu CK hükmü somut norm denetimi yoluyla AYM
önüne götürülebilecektir.
153. maddede ise, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hakkında verilen iptal kararının, kararın Resmî Gazetede
yayımlanması ile hukuki sonucunu doğuracağı ifade edilmiş, AYM’ye iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilme imkânı da
tanınmıştır.
Anayasa Mahkemesi, bu denetimi nasıl ve
hangi çerçevede yapmalıdır? Yargısal denetimde AYM öncelikle bir CK’nın
Anayasada CK ile düzenlenmesi öngörülen hususlarda düzenleme içerip içermediği
yani yetki yönünden denetleyecektir. Dolayısıyla CK yetki kapsamı dışında bir
konuyu düzenlemişse doğrudan yetkisizlik dolayısıyla iptal edilmelidir. CK’nın
yetki kapsamı içinde olduğu sonucuna varırsa, AYM bu kez düzenlemenin esas bakımından
Anayasa’nın ilgili maddelerine uygunluğunu inceleyecektir. Her ne kadar
Anayasanın 148. maddesinde CK’lerin şekil ve esas bakımlarından Anayasaya
uygunluk denetiminden söz edilmişse de, bu denetim 104. maddenin 17.
fıkrasındaki koşulların bir bütün olarak AYM tarafından denetlenmesini
gerektirir. Çünkü Anayasa’da, Cumhurbaşkanına ancak fıkrada belirtilen sınırlar
içinde CK çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu sınırların aşılması, CK’yi Anayasa’ya
aykırı hale getirir. Böylece, CK’nın örneğin kanunun açıkça düzenlediği bir
hususu içermesi, onun Anayasa’ya aykırı olması sonucunu doğurur.
Bu açıdan CK’lerin denetimi yasaların
denetiminden farklıdır. Yasaların esas denetiminde sadece yasanın maddi
bakımdan anayasaya uygunluğu inceleme konusu olurken, CK’lerin önce yetki
yönünden incelenerek, Anayasanın 104/17. maddede açıkça belirtilen sınırlara
uyulup uyulmadığı denetlemelidir. Bu çerçevede CK’nın bir temel hakkı
düzenleyip düzenlemediği, Anayasada yasa kaydı olan ya da bir kanun tarafından
düzenlenmiş bulunan bir konuda düzenlemeye yer verilip verilmediği öncelikle
ele alınmalıdır.
Ayrıca sosyal ve ekonomik haklar konusunda
CK’lerin hak üzerindeki somut etkisi incelemede dikkate alınmalıdır. Bu yönden
bir CK hak ve hürriyetleri sınırlayıcı nitelikte ise, konu yasama yetkisinin
alanına kayacak ve CK Anayasaya aykırı hale gelebilecektir. Bu nedenle sosyal
ve ekonomik haklara ilişkin olarak CK’lerde yer alan her bir hükmün somut
etkileri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda, örneğin
CK’de öngörülen sosyal ve ekonomik haklarla ilgili düzenleyici kuralların,
sosyal ve/veya ekonomik haklar bakımından pozitif ayrımcılık yapılmasının
gerekli olduğu bir alanda bunu yapmamaktan ya da tetikleyebileceği dolaylı
ayrımcı sonuçlardan da sorumlu olacağını vurgulamak gerekir. Bu çerçevede hangi
kuralın hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı, hangi kuralın sadece düzenleyici
nitelikte olduğunun tespiti oldukça zor olacaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı
kararnamelerini yetki açısından denetlemesinin, sıradan bir Anayasa’ya uygunluk
denetimi sorunu oluşturmadığı vurgulanmalıdır. Anayasa, Başlangıç bölümünde,
açık şekilde erkler ayrılığı ilkesine yollama yapılmakla yetinilmeksizin aynı
zamanda tanımı yapılmaktadır. Madde 2’nin öngördüğü hukuk devletinin gerekleri,
normlar hiyerarşisi çerçevesinde kuralı koyan organ ile onu uygulayan organın
birbirinden ayrılmasını, denetim organının ise bağımsız olmasını ifade eder. Normların
aşamalı sırası ise, üst normun alt normun varlık nedeni olduğu, üst norma
uygunluk ise, alt normun geçerlilik koşulu olduğu anlamına gelir. Anayasa’nın
7., 8. ve 9. maddeleri; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı
düzenlemektedir. Anayasa’nın 11. maddesine göre; Anayasa hükümleri, yasama,
yürütme ve yargı organlarını bağlamaktadır. İşte 2017 Anayasa değişikliğiyle
ortaya çıkan yeni anayasal düzende, erkler ayrılığı ilkesinin bir uygulama
usulü olan cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılma yetkisinin sınırlarına değgin
anayasal düzenlemelere ilişkin olarak AYM tarafından gerçekleştirilecek
Anayasa’ya uygunluk denetimi, temel ve yaşamsal bir önem kazanmaktadır. Öyle
ki, AYM tarafından cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetki alanlarında çıkarılıp
çıkarılmadığına ilişkin olarak yapılacak her denetim; bir anlamda, aynı anda
Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 11. ve 104. maddelerinin ihlal edilip edilmediğine
ilişin bir ortak bir denetim anlamına da gelecektir. Özellikle vurgulanmalıdır
ki; Anayasa madde 6/3’e göre, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Bu itibarla, erkler ayrılığı ilkesine
uyulup uyulmadığına ilişkin bir denetim olan cumhurbaşkanlığı karanamelerinin
yetki alanlarında kalıp kalmadıklarına ilişkin denetim; son tahlilde,
egemenliğin Anayasa’ya uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını ve anayasal
yetkilerin “Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun” olarak kullanılıp
kullanılmadığını denetlemek anlamına gelmektedir.
1 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
9 Temmuz 2018’de Resmî Gazete ‘de yayınlanmasından bu başvurunun yapıldığı
tarihe kadar, CHP TBMM Grubu, 41 Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilgili olarak
soyut norm denetimi için AYM’ye başvurmuştur. Açılan iptal davalarında,
sistematik şekilde, iptali istenen cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin anayasal
çerçeve ile belirlenmiş kayıtlar içinde yer almadığı somut öğeleri ile ortaya
koyulmuş ve bu arada iptal davası konusu maddelerin yürürlüklerinin
durdurulması kararı verilmesi de ayrıca talep edilmiştir. Buna karşın, AYM, ilk
cumhurbaşkanlığı kararnamesinden bu yana tam on dokuz ay geçmiş olmasına
karşın, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetki alanı konusuyla ilgili olarak
ne esasa dair ne de yürürlüğün durdurulması istemleriyle ilgili bir karar vermiştir.
AYM’nin bu anlaşılamaz atıllığı sonucunda, Anayasa’ya aykırı olan birçok
cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlemesi bugün yürürlükte bulunduğu gibi, bu
Anayasa’ya aykırı kararnamelerin sayısı da günbegün artmaktadır. AYM’nin
öncelikli mesele olarak ivedi şekilde geçen yıl çoktan çözmüş olması gereken bu
yetki meselesinin karara bağlanmadığı her yeni gün, Türkiye’de anayasasızlaşma
ivme kazanarak derinleşmekte, hukuk devleti ve demokrasi onulmaz yaralar almaya
devam ettiğinden, bir anayasal düzenin yürürlükte olduğundan söz etmek
güçleşmektedir. Bu nedenle, AYM’nin, anayasal ve siyasal tahribatın daha da
fazla artmasına engel olacak şekilde, 57 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi
de dahil olmak üzere- bugüne kadar iptal davası konusu olan tüm cumhurbaşkanlığı
kararnameleri düzenlemeleriyle ilgili olarak ivedi şekilde gerekli (yürürlük
durdurma ve) iptal kararlarını vermesi gerekmektedir.
Bu itibarla, 2017 Anayasa değişikliğiyle
ortaya çıkan yeni anayasal düzende, her ne kadar cumhurbaşkanlığı kararnamesi adı
altında yürütmeye düzenleme yetkisi tanınmış olsa da, bu yetkinin, gerek
çerçevesinin belirlendiği madde 104/17 sınırları içerisinde gerekse Anayasa’nın
değinilen Başlangıç ve genel esasları kapsamında kullanılıp kullanılmadığı
konusunda AYM tarafından gerçekleştirilecek Anayasa’ya uygunluk denetimi, temel
bir önem kazanmaktadır.
Kısaca, AYM’nin Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerini denetimi vesilesiyle Anayasa ekseninde yapacağı gözlemler,
belirleyeceği ilkeler ve sistemleştireceği ölçütler, Türkiye Cumhuriyeti’nin
anayasal bir devlet olup olmayacağı konusunda belirleyici olacaktır. Anayasa
yargısının hukuk sistemindeki bu temel konumunu Anayasa açıkça duyurmaktadır: “Anayasa
Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” (Anayasa,
m.153/son).
Oysa AYM’nin; cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin düzenleme alanlarına ilişkin anayasal sınırları vurgulama
vecibesini içeren bu ivedi karar yükümlülüğü öylesine keskindir ki; söz konusu
olan, ülkenin hukuk sistemine dahil olan yeni bir düzenleyici kural koyma
kategorisinin anayasal normlar hiyerarşisindeki yerine ilişkin belirliliğin
sağlanması ve son tahlilde Devlet örgütünde anayasal erkler ayrılığı ilkesine
saygının temin edilmesidir.
Yeniden dikkat çekilmesi gereken bir husus
da gerekçe sorunudur: hukuk devletinde her türlü resmi işlemin gerekçeli
olması, hukukun genel ilkesidir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin gerekçesiz
olması ise, hukuk devletine açıkça aykırılık oluşturduğu gibi, anlaşılır ve
öngörülebilir olmalarını da zorlaştırmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin
cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin soyut norm denetimiyle ilgili ivedilik
ve denetim yoğunluğu ödevi, söz konusu normların gerekçesiz olması ölçüsünde
yüksektir.
B. 57 SAYILI CUMHURBAŞKANLIĞI
KARARNAMESİ’NİN BAZI HÜKÜMLERİNİN ANAYASA AYKIRILIĞI
1. 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya
Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
3. maddesi ile 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve
Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 679. maddesi, değiştirilmiş ve Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden
Araştırma Kurumu kurulmuştur. Söz konusu maddenin ikinci fıkrası ile de kurulan
ve kısa adı TENMAK olan bu kurumun tabi olacağı hukuki statü tanımlanarak, 4
sayılı CK’da hüküm bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tabi olacağı
belirlenmiştir.
57 sayılı CK’nın 3. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrasında kurumun hukuki
statüsünün belirlenmesine ilişkin düzenleme, aşağıda detaylı olarak ele
alındığı şekilde Anayasa’nın birden fazla maddesine aykırıdır.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
57 sayılı CK’nın 3. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrası ile birinci
fıkrasına göre kurulan TENMAK adlı kurumun tabi olacağı hukuki statü
tanımlanmaktadır.
6771 sayılı Kanunla getirilen
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla
çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya dayanmaksızın ilk elden kural
koyma yetkisine sahip olmuştur. Başka bir ifadeyle, yasama organı yanında
yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan, kanunun açıkça düzenlediği
konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir. Ayrıca, bazı alanlarda da
yürütmeye doğrudan düzenleme yapabilme yetkisi verilmiştir. Bunlardan birisi de
Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasında belirlenmiştir. “Bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” şeklindeki
bu yetki yürütmeye bakanlık kurulmasına ilişkin özel statüde bir yetki
verirken, yine Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrası ile kamu tüzel
kişilerini kurma görevi de “Kamu tüzelkişiliği, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle kurulur.” Hükmü çerçevesinde Kanun koyucu ile yürütme erkinin
her ikisinin de kullanabileceği bir yetki olarak tanımlanmıştır. Ancak,
yürütmeye verilen bu sadece kamu tüzel kişiliğinin kurulmasına ilişkin olup,
kurumun görev ve yetkileri ile kurumun statüsünün belirlenmesi yetkisi
değildir. Dolayısıyla, yürütmeye kamu tüzel kişileri ile ilgili verilen kurma
yetkisi sınırsız ve kanun ile eşdeğer bir yetki değildir. Bu yetkinin sınırları
ve normalar hiyerarşisindeki konumu da, Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında belirlenen idarenin bütünlüğü ve kanunla düzenlenmesi ilkesi ve
bununla bağlantılı bir biçimde Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin sınırlarını
çizen 104. maddesinin 17. fıkrası hükümleridir.
Anayasanın 104. maddesinin 17.
fıkrasındaki sınırlamalara göre Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, normlar
hiyerarşisinde yasaya eşdeğer işlemler değildir. Anayasanın bu tür
kararnamelerin salt “yürütme yetkisine ilişkin konular”la sınırlı olarak
çıkarılacağını öngörmesi bunların yasaya eşdeğer, yasayla aynı düzeyde kurallar
olamayacağını gösterir. Çünkü yürütme yetkisi, kanunların uygulanmasına
yönelik, kanunlara uygun kullanılması gereken bir yetkidir. Ayrıca aynı fıkrada
yer alan “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Kanunda açıkça düzenlenen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hükümsüz hale gelir.” şeklindeki düzenlemeler, Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin yasaya eşdeğer olmadığının bir başka açık delilidir. Bu
düzenlemelerden CK ile düzenleneceği belirtilen konuların yasayla düzenlenmesi,
Anayasa’nın yasama organına açıkça tanıdığı bir Yetki olduğu gibi, asıl olan ve
nihai olarak normatif düzenleme yetkisinin yasama organına ait olduğunun
ifadesidir.
İptali talep edilen düzenleme bu açıdan
Anayasa’nın 104. maddesinde belirlenen sınırları aşan bir düzenlemedir.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.” hükmü ilk
sınırlamadır. AYM tarafından yasama yetkisinin devir yasağı çerçevesinde
yürütmenin düzenleme yetkisi izah edilirken kullanılan “münhasıran” kanunla
düzenlenmesi gereken konular ibaresi, Anayasa kuralı haline getirilmiştir
(Bkz., Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143 K.2018/40, 2/5/2018). AYM’ye göre “Kural
olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi
yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle
Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali
yükümlülüklerin konması ve memurların atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve
çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda, yasama organının temel kuralları
saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye
bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz.”.
Bu nedenle, Anayasa’nın münhasıran kanunla
düzenlenmesini gerektirdiği konularda yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken,
yasanın “temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir”.
AYM ayrıca, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken birtakım konuları
örnek olarak sıralamıştır: “Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi”.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konular kavramı, bu nedenle yasa kaydı olarak anlaşılmak ve
uygulanmak durumundadır. Dolayısıyla 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasanın bir maddesinde bir
konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse, o konunun Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır.
57 sayılı CK’nın 3. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin birinci fıkrası ile kısa adı
TENMAK olan bir kamu tüzel kişiliği kurulmuş ve bu kamu tüzel kişiliğinin özel
bütçeli ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının “ilgili” kurumu olduğu
belirlenmiştir. Yine, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise kurulan bu kurumun
tabi olacağı hukuki statü tanımlanmıştır.
Öncelikle “bir CK ile bir kamu tüzel
kişiliğinin hukuki olarak tabi olacağı hukuk rejiminin belirlenmesi mümkün
müdür?” sorusunun cevabı bize iptalini talep ettiğimiz fıkranın yetki yönünden
CK’lar ile düzenleme yapılabilir alan içerisinde olan bir düzenleme olup
olmadığının açıklamasını verecektir.
Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında idarenin bütünlüğü ilkesi tanımlanmıştır. “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Şeklindeki ilkeye göre de;
genel anlamda kamu kurum ve kuruluşlarının kurulması ve görevlerinin
belirlenmesinin dayanağı kanunilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bir diğer
deyişle kamu tüzel kişiliği kurma ve görevlerini belirleme yetkisi kanun
koyucudadır. Ancak, 2018 yılında Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında
yapılan bir düzenleme ile daha önce kanun koyucunun yetki devri yöntemi ile
yürütmeye verebileceği yetki daraltılmış ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile
kamu tüzel kişiliğinin kurulabilmesine olanak sağlayan özel bir yetki Anayasal
olarak tanımlanmıştır. Burada önemli olan husus ise, Anayasanın, yasa ile yarışabilir
CK yetkisini tanıdığı konu ve alan, sadece kamu tüzel kişiliğinin kurulmasıdır.
Kamu tüzel kişiliğinin görev ve yetkilerinin belirlenmesi yetkisi ise, yine
kanun koyucunun uhdesinde olduğu görülmektedir. Bu düzenlemenin tek istisnası
ise, Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasında yapılan değişiklikle
Bakanlıkların kurulması, görev yetkilerinin tanımlanmasına ilişkin olarak
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yoluyla yapılacak doğrudan düzenlemedir. Yasama
organının idarenin görevlerini belirlemeye ilişkin genel yetkisine, idarenin
görevlerinin istisnaen cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceğine ilişkin
bir istisnanın getirilmesi, ancak Anayasa’nın 106. maddesinin 11. fıkrasında
olduğu üzere, söz konusu istisnanın açık şekilde Anayasa metninde tanımlanması
halinde mümkündür. Bu çerçevede Bakanlıklar haricinde Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ile kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetkilerinin tanımlanması
kanun koyucunun yetki alanındadır. Kaldı ki, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz
kalır” (md.104/17 son) hükmü gereği, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması,
görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının
kurulması” (md.106/son) konusunda kanun çıkarması durumunda CK hükümsüz kalır.
İptal talebimizin konusu olan TENMAK’ın
hukuki statüsünün ne olacağının belirlenmesi de, bu doğrultuda ele alınmalıdır.
TENMAK’ın görevleri ile yetkileri ve hukuki statüsü, bir bakanlığın bağlı
kuruluşu olmaması, özerk bir bütçeye sahip olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ile belirlenebilecek alanın dışındadır. Dolayısıyla, kanun ile
düzenlenmesi gereken bir alandadır ve bu nedenle Anayasanın 104. maddesinin 17.
fıkrasında münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konular arasındadır. Bu
nedenle, iptali talep edilen fıkra, Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasına
aykırıdır ve iptali gerekir.
b. Anayasa’nın 123. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında idarenin bütünlüğü ilkesi tanımlanmıştır. “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Şeklindeki ilkeye göre de;
genel anlamda kamu kurum ve kuruluşlarının kurulması ve görevlerinin
belirlenmesinin dayanağı kanunilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bir diğer
deyişle kamu tüzel kişiliği kurma ve görevlerini belirleme yetkisi kanun
koyucudadır. 2018 yılında Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan
bir düzenleme ile daha önce kanun koyucunun yetki devri yöntemi ile yürütmeye
verebileceği yetki daraltılmış ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu tüzel
kişiliğinin kurulabilmesine olanak sağlayan özel bir yetki Anayasal olarak
tanımlanmıştır. Burada önemli olan husus ise, Anayasanın kanunilik ilkesi ile
yarıştırdığı alan, sadece kamu tüzel kişiliğinin kurulmasıdır. Kamu tüzel
kişiliğinin görev ve yetkilerinin belirlenmesi yetkisi ise, yine kanun
koyucunun uhdesinde olduğu görülmektedir.
İptal talebimizin konusu olan TENMAK’ın
hukuki statüsünün ne olacağının belirlenmesi de bu doğrultuda ele alınmalıdır.
TENMAK’ın görevleri ile yetkileri ve hukuki statüsü, bir bakanlığın bağlı
kuruluşu olmaması, özerk bir bütçeye sahip olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ile belirlenebilecek alanın dışındadır. Bu çerçevede iptali istenen
kural ile getirilen yükümlülüğün yasa ile düzenlenmesinin bir zorunluluk olduğu
açıktır.
57 sayılı CK’nın 3. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrası, ne yazık ki
yukarıda belirtilen kanunilik ilkesini zedelediğinden Anayasanın 123. maddesine
aykırıdır, iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 6. ve 8. Maddelerine
Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesinde “Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
57 sayılı CK’nın 3. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrası, Anayasa’nın 123.
maddesinde belirlenen kanunilik ilkesiyle çelişmektedir. Bu düzenleme kanun
koyucunun yetkisi alanında olan bir kamu tüzel kişiliğinin görev ve
yetkilerinin belirlenmesi, hukuki olarak idare hukukuna tabi olup olmayacağının
belirlenmesi yetkisini ihlal edici özellikte, adeta yeni bir yasal düzenleme
niteliğindedir. Anayasa’nın 123. maddesinde belirlenmiş olan kanunilik ilkesini
zedeleyici niteliktedir. Bu nedenle söz konusu düzenleme Anayasa’nın 8.
maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz”. Ancak iptali talep edilen düzenleme ise açık bir biçimde kanun ile
düzenlenmesi gerektiği belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına
müdahale etmektedir. Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. maddesine
olduğu kadar 6. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
d. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada
öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden
kural koyamaz. Ya da bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
3. maddesi ile 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrası, söz konusu CK
ile kurulan ve kısa adı TENMAK olan kamu tüzel kişiliğinin hukuki statüsünü
düzenlemektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 123.
maddesinde yasa ile düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmaktadır. Yapılan bu düzenleme ile yasama
yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı
(ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında hukuki norm hiyerarşisini
ortadan kaldırarak kanunlara aykırı olarak kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu tüzel kişiliklerinin
görev, yetki ve hukuki statülerinin tanımlanması gibi kanunla düzenleme gereği
bulunan Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme yapılması ve yürütmeye Anayasa’ya
aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın
aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale ettiğini
göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde, Anayasa’nın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali
gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2.,
6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç,
prg.4). Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri de; yasama, yürütme ve yargı
yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir.
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
3. maddesi ile 4 sayılı CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrası, yukarıda
açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa
ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve
Başlangıç prg. 4’e de aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Anılan sebeplerle,
erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki
kullanımını öngören iptali istenen düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle
beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın
679. maddesinin ikinci fıkrası, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7.,
8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali
talep edilmektedir.
2. 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendindeki “bu bentte sayılan amaçlarla Kurum tarafından belirlenecek usul ve
esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus olmak üzere teminat
alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe niteliğinde destekler
vermek ve ödemede bulunmak; proje süresi ile sınırlı kalmak kaydı ile proje
ikramiyesi vermek” ibaresinin, Anayasa’ya Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
3. maddesi ile 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve
Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 679. maddesi, değiştirilmiş ve Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden
Araştırma Kurumu kurulmuştur. Yine söz konusu CK’nın 5. maddesiyle de kurulan
TENMAK adlı bu kurumun görev ve yetkileri tanımlanmıştır.
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile
Kurumun görevleri arasında Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar
doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın
geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe niteliğinde destekler vermek ve ön
ödemede bulunmak, proje süresi ile sınırlı kalmak kaydı ile proje ikramiyesi
vermek yetkisi Kuruma verilmiştir.
Kuruma verilen bu yetkilere ilişkin düzenleme
aşağıda detaylı olarak ele alındığı şekilde Anayasa’nın birden fazla maddesine
aykırıdır.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104. maddesinin
17. fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CK
ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır. Anayasa CK’lar
için ikili bir sınır çizmiştir. Birinci sınır olarak Anayasa’da kanun ile
düzenlenmesi öngörülen konular belirtilebilir. İkinci sınır ise, kanun ile
düzenlenmiş konulardır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın bu şekilde ortaya
çıkan açık sözü, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin konu
bakımından sınırını oluşturur. O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun
yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesi, Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnameler yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak, Anayasa’nın
104. maddesinin onyedinci fıkrasının açık ve bağlayıcı hükümleri karşısında
hangi konuda olursa olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya yürürlükten
kaldırmak mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa madde 137, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesini, normlar hiyerarşisinde yasa altı kademede yer vermiştir.
Bu çerçevede 57 sayılı CK’nın 5. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendindeki “bu bentte sayılan amaçlarla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus
olmak üzere teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe
niteliğinde destekler vermek ve ön ödemede bulunmak; proje süresi ile sınırlı
kalmak kaydı ile proje ikramiyesi vermek” ibaresi,, yukarıda belirtilen
anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Öncelikle, söz konusu düzenleme ile
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun görevleri arasına hibe
niteliğinde destek verme ile proje ikramiyesi vermek görevi de eklenmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da
belirtilmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler
ile özel sektöre geri ödemeli veya hibe niteliğinde destek verme ve projelere
proje ikramiyesi vermek bir harcama türüdür. Bir diğer deyişle bir kamu
harcamasıdır. Kamu harcamaları, kamu hukuku kuralları uyarınca tek taraflı
olarak tesis edilen ve re'sen uygulanabilir idare tasarrufu olarak tanımlanan
idari işlemlerdendir. Yürütme faaliyetinin, hukuk devleti ilkelerine uygun bir
şekilde yürütülmesini sağlayan idare hukuku esası, idarî işlemin yargısal
usullere benzeyen usullere tâbi tutulmasını sağlamaktadır. “Bütçe; belirli bir
dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin
hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgeyi” ifade
eder. Bütçe ile devletin nerelere ne ölçüde para harcaması gerekeceğine, millet
adına karar verme yetkisinin yetkili temsili meclislerde bulunmasına da bütçe
hakkı denmektedir. Öncelikli olarak bir kamu harcamasının yapılabilmesi için
seçilmişlerin meydana getirmiş olduğu yasama organınca yürütme organına,
belirlediği bütçe ödenekleri ile sınırlı olmak üzere harcama yetkisinin
verilmiş olması gerekir. Ayrıca bu harcamaların, bütçelerin hazırlık aşamasında
belirlenen öncelikli hedeflere ve kaynak kullanımını düzenleyen mali mevzuat
hükümlerine bağlı kalarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bütçe hakkı çerçevesinde
kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarının nasıl yapılacağı, bütçelerinin
hazırlanması, mali yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi
de kanun ile düzenlenmesi gereken alanlardandır. Anayasamızın 161. maddesinin
birinci ve ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri
dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî
yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel
süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız,
harcamaların bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür.
Dolayısıyla kamu kurumlarının
harcamalarının bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali
yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu açıkça
münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu
hükme göre, Cumhurbaşkanının bir kamu kurumuna Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
harcama yetkisi vermesi ve bu harcamanın bütçe tertiplerinden karşılanmasını
düzenlemesi mümkün değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye göre bu
alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın
681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki iptali talep edilen ibare
yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına
aykırıdır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnamelerle yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının herhangi bir tartışmaya açık
olmayan belirgin hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir
yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın
681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki “bu bentte sayılan amaçlarla
Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir
defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı
ile hibe niteliğinde destekler vermek ve ön ödemede bulunmak; proje süresi ile
sınırlı kalmak kaydı ile proje ikramiyesi vermek” ibaresi ile düzenlenen ve
TENMAK tarafından borç verilmesi, hibe verilmesi ve ikramiye verilmesine olanak
sağlayan hüküm, bu alandaki temel kanuna aykırılık taşımaktadır.
Bu alanda halihazırda yürürlükte bulunan
temel kanun, 28/3/2002 tarih ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun’dur. 4749 sayılı Kanunun 1. maddesinde açık bir
biçimde kanunun amaçları arasında borç ve hibe vermeye ilişkin usul ve
esasların düzenlenmesi sayılmıştır. Bu kanunun kapsamını düzenleyen 2.
maddesinde ise kamu kurum ve kuruluşlarının kanunun kapsamı içerisinde olduğu
belirtilmektedir. Yasanın ilgili maddeleri de devlet tarafından verilecek
borçlar ve hibeler hakkında usul ve esaslar ile yetkileri düzenlemektedir.
Yasanın 9. maddesinde hibelerin esas ve usulleri düzenlenmiştir. Söz konusu
maddenin ikinci fıkrasında görüldüğü üzere herhangi bir kamu kurumunun kendi
belirleyeceği usul ve esaslara göre hibe veya borç vermesi mümkün değildir.
Yasaya göre hibe vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir ve usul ve esasları belirleme
yetkisi de Hazine Maliye Bakanlığındadır. Dolayısıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanının onay yetkisi bulunmadığı gibi Kurumun hibe veya borç vermeye ilişkin
usul ve esasları belirlemeye de yetkisi bulunmamaktadır.
Görüldüğü üzere kamu kurum ve
kuruluşlarınca “geri ödemeli veya ödemesiz borç veya destek vermek, proje ikramiyesi
ödemek” bunların koşul, şart, esas ve usullerinin düzenlenmesi özerk bütçeli
dahi olsa bir kamu kurumunun görevleri arasına ancak özel nitelikte bir kanuni
düzenleme ile eklenebilir. Bunun dışında 4749 sayılı Kanun hükümleri bu
kurumları bağlamaktadır. Dolayısıyla, 4749 sayılı Kanuna aykırı olarak bir
cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Bakan onayıyla geri ödemesiz, destek verme,
geri ödemeli borç verme ve proje ikramiyesi adı altında destek verme ve
bunların usul ve esaslarını düzenleme görev ve yetkisi düzenlenemez.
Ayrıca, Anayasa’nın 161. maddesi hükmünün
uygulamasına yönelik düzenlenen ve temel kanun olan 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda Anayasa’nın 161. maddesinde belirlenmiş bütçe
hakkı doğrultusunda ilkeleri ve mali esaslar düzenlenmiştir. Bu kanunun, 6. maddesinin
üçüncü fıkrasında “Her türlü iç ve dış borçlanma, yurt dışından hibe alınması,
borç ve hibe verilmesi ve bunlara ilişkin geri ödemeler, Hazine garantileri,
Hazine alacakları, nakit yönetimi ve bunlarla ilgili diğer hususlarda 9.12.1994
tarihli ve 4059 sayılı, 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kanun hükümleri
uygulanır.” Hükmü ile kamu harcamalarının veya giderlerinin yapılmasında hazine
birliğinin sağlanması adına yukarıda beliritlen kanuna gönderme yaparak hibe ve
borç verme işlemlerinin 4749 sayılı yasa kapsamında yapılması gerektiği
belirtilmiştir. Yine aynı kanunun “Gelir ve giderleri etkileyecek kanun
teklifleri” başlıklı 14. maddesi, “Kamu gelirlerinin azalmasına veya kamu
giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu idarelerini yükümlülük altına
sokacak kanun tekliflerinin getireceği malî yük, orta vadeli program ve malî
plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için hesaplanır ve tekliflere eklenir.
Sosyal güvenliğe yönelik kanun tekliflerinde ise en az yirmi yıllık aktüeryal
hesaplara yer verilir.” hükmüne yer vermiş ve kamu giderlerini arttırıcı etkide
bulunacak düzenleme türünü Anayasa’nın 161. maddesindeki hükme uygun bir
biçimde düzenlemiştir. 5018 sayılı Kanunun 14. maddesi açık bir biçimde gelir
azaltıcı veya gider artırıcı düzenlemelerin şeklini belirlemiştir. Bu da kanuni
düzenleme biçimidir. Devletin giderlerinin yapılmasının dayanağı mutlaka kanuna
dayanması gerekir. Bunun gerekçesi de bütçe hakkıdır. Bütçe hakkı, aynı zamanda
kanunilik ilkesine dayanır. Devletin gelirleri ve yapacağı harcamaların
tutarlarının ne olacağını belirleyen bütçeye, idare tarafından bütçede
öngörülmemiş bir gider kalemi koymak, hatta gideri eklemek, bütçe hakkını ihlal
edici bir nitelik taşımaktadır.
Bir CK ile kanunlarla düzenlenmiş bir
alanda, varolan yürürlükteki kanunlara aykırı olan, hiçbir kanuna tabi olmayan
adeta bir kanun niteliği taşıyan bu düzenleme, Anayasa’nın 104. maddesinin
ihlal etmektedir.
Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye
göre bu alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57
sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine eklenen “bu bentte
sayılan amaçlarla Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda
teminatlı veya bir defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın geri ödemeli
ve/veya Bakan onayı ile hibe niteliğinde destekler vermek ve ön ödemede
bulunmak; proje süresi ile sınırlı kalmak kaydı ile proje ikramiyesi vermek”
ibaresi, yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17.
fıkrasına aykırıdır ve iptali talep edilmektedir.
b. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Anayasanın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”; 8.
maddesinde ise, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya
ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” kurallarına yer
verilmiştir.
Yasama yetkisi, genel ve asli bir
yetkidir. Bu yetki, yasama organının istediği her konuda kanun çıkarabilmesini
ve çıkardığı kanunu istediği şekilde ve ayrıntıda düzenleyebilmesini anlatır.
Bu genellik ilkesi, yasama organının araya herhangi bir işlem girmeden bir
konuda doğrudan doğruya kanun çıkarabilmesini ifade eden yasama yetkisinin
asliliği ilkesiyle bütünleşen bir nitelik taşır.
Anayasada açıkça yazmayan bu ilkeye
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla içerik ve anlam kazandırılmıştır. Bu ilkenin tek
sınırını Anayasada bir konuyla ilgili olarak emredici ya da yasaklayıcı
nitelikte kuralların yer alması oluşturmaktadır.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesi,
Anayasa Mahkemesi kararlarında şu şekilde açıklanmıştır:
“Anayasada engelleyici bir hüküm
bulunmaması durumunda yasa koyucunun genel düzenleme yapma yetkisine dayanarak
kural koyması kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması anlamına
gelmez”.
“Yasama organı bir yasa yaparken bütün
olasılıkları göz önünde bulundurarak ayrıntılara ait kuralları da saptamaya
yetkilidir’ (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.1962/198, K.1962/111, RG:
24.1.1963-11316).
“Anayasada hangi konularda bir yasa
çıkarılamayacağı hakkında sınırlayıcı bir kural yoktur. Kuvvetler ayrılığı
ilkesinin zorunlu gereklerine uymak koşuluyla yasama organı her alanda
düzenleme yapabilir. Nitekim bir kimseye aylık bağlanması gibi öznel işlemle
yürütülecek türden işler için bile yasa çıkarabilmektedir'.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle
ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımı; “Anayasada herhangi bir
konuda emredici ya da yasaklayıcı bir kural konulmamışsa, bu konunun
düzenlenmesi anayasal ilkeler içinde yasa koyucunun takdirine bırakılmış
demektir”, şeklindedir.
Burada sözü edilen anayasal ilkeler
eşitlik, hak ve özgürlük güvenceleri, hukuk devleti, kanunla düzenlenme gibi
ilkeleri ifade etmektedir. Anayasada emredici veya yasaklayıcı hüküm bulunmayan
bir konuda kanun çıkarıp çıkarmamak, yasama organının takdirinde olmakla
birlikte çıkarılması öngörülen bir kanunun eşitlik, kazanılmış haklara saygı
gibi anayasal ilkelere olduğu hukukun genel ilkelerine ve Türkiye’nin taraf
olduğu insan haklarına ilişkin uluslararası kurallara uygun olması zorunludur.
Varlık nedeni ve asli görevi, yasamanın
koyduğu kurallar çerçevesinde icraat yapmak olan Yürütmeye bir yetki olma gücü
veren esaslar, Anayasanın muhtelif maddelerine serpiştirilmiş durumdadır.
Yukarıda yürütmenin yetkisi ve sınırları belirtilmiştir.
Yürütmenin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
veya yönetmelik çıkartmak gibi klasik düzenleme yetkisi, idarenin kanuniliği
ilkesi içerisinde sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki durumundadır. Bu bakımdan,
Anayasada ifadesini bulan yukarıdaki ayrık haller dışında, yasalarla düzenlenmemiş
bir alanda yürütmenin sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi
bulunmamaktadır. Yasa ile yetkili kılınmış olması da bu sonuca etkili değildir.”
Söz konusu kararlardan çıkan sonuca göre,
yasama yetkisinin yürütmeye devrinde yürütmenin düzenleme yetkisi sınırlı,
tamamlayıcı ve bağımlı (türevsel) bir nitelik taşımaktadır. Yürütme organı
Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda
kendiliğinden kural koyamaz. Ya da bir Kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
Bir kanunla yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendine eklenen “bu bentte sayılan amaçlarla Kurum tarafından belirlenecek
usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus olmak üzere
teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe niteliğinde
destekler vermek ve ön ödemede bulunmak; proje süresi ile sınırlı kalmak kaydı
ile proje ikramiyesi vermek” ibaresi ile TENMAK’a yasal olarak tanımlanmış,
sınırları yasa ile çizilmiş bir alanda yasanın ötesine geçerek, yürürlükte olan
4749 sayılı kanuna ve 5018 sayılı yasaya açıkça aykırılık taşıdığı da yukarıda
ifade edildiği üzere adeta yeni bir yasa düzenlemesi yapılarak yetki
verilmektedir. Yine söz konusu düzenleme ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim
Kanunu’nun 14. maddesi ile kanun ile düzenleme zorunluluğu bulunan ve yetki
devrinin kısıtlandığı bir alanda düzenleme yapılmış, bütçe kanununda yer
almayan bir gider türü, kanuni bir dayanağı olmadan Anayasa’nın 161. maddesine
aykırı olarak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmiş ve yasanın çizdiği
sınırların dışına çıkılmış, adeta yeni bir yasal düzenleme yapılmıştır. Bu
gerekçe ile yasa ile verilen yetki sınırları ve kapsamı değiştirilmiş, idarenin
sübjektif karar almasına neden olabilecek tarzda belirsiz, her zaman
değiştirilme olasılığı olan ve yasama yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir
düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş
durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural
koyamaz. Bir CK ile yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
Dolayısıyla söz konusu düzenleme ile
yürütmeye, 4749 ve 5018 sayılı Kanunlarda ve Anayasanın 161. maddesinde
tanımlanan sınırlamalara aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin
devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına
müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu fıkra, Anayasa’nın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali
gerekir.
c. Anayasa’nın 161. Maddesine Aykırılık
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendine eklenen “bu bentte sayılan amaçlarla Kurum tarafından belirlenecek
usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus olmak üzere
teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe niteliğinde
destekler vermek ve ön ödemede bulunmak; proje süresi ile sınırlı kalmak kaydı
ile proje ikramiyesi vermek” ibaresi ile TENMAK’a kapsamı, niteliği, miktarı ve
süresi belli olmayan bir biçimde hibe, destek, borç, kredi ve ikramiye adı
altında ödeme yapma yetkisi verilmektedir.
Anayasamızın 161. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl
başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü
ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve
usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız, harcamaların
bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla
düzenleneceğini öngörmüştür. Dolayısıyla kamu kurumlarının harcamalarının
bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali yönetimi ve denetimine
ilişkin usul ve esasların belirlenmesi kanunla düzenlenmesi gereken bir alan
olarak tanımlanmıştır.
Hal böyle iken 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendinde yeralan ve iptali talep edilen ibare ile
TENMAK’a hibe, borç, destek verme yetkisi veren bu düzenleme, 5018 sayılı
Kanuna tabi olmadığı gibi, bütçe uygulamasının kanuniliği ilkesini
zedelemektedir. Bu nedenle de Anayasa’nın 161. maddesine aykırıdır, iptali
gerekir.
d. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa madde 8’e göre; “Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi
olarak, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 57 sayılı
CK’nin 5. maddesi ile TENMAK’a verilen bu görev, anayasal ve yasal çerçeve
dışında düzenleme olduğu, yukarıdaki açıklamalarla ortaya konmuştur. Bu
itibarla 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681.
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yeralan ibare, Anayasa’nın 8. maddesine
de aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2.,
6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç,
prg.4).
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde
yeralan ibare, yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini
somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal
ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık
oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu sebeplerle,
erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki
kullanımını öngören iptali istenen düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle
beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Özetle; 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde
yeralan ibare, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yükümlülükleri bağlamında, “bağlayıcı
kurallar bloku” na aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinde yeralan “bu bentte sayılan amaçlarla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı veya bir defaya mahsus
olmak üzere teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya Bakan onayı ile hibe
niteliğinde destekler vermek ve ön ödemede bulunmak; proje süresi ile sınırlı
kalmak kaydı ile proje ikramiyesi vermek” ibaresi, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17. ve 161. maddelerine aykırı
olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
3. 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (g)
bendindeki “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar
çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresinin, Anayasa’ya Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun (TENMAK) görevlerini düzenleyen 681. maddesinin
birinci fıkrasının (g) bendindeki “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi ile 4 sayılı CK ile
kurulan TENMAK’a insan kaynağı yetiştirilmesi ve geliştirilmesi için imkânlar
sağlama ve bu amaçla ödül ve burslar verme görevi görevleri arasına
eklenmektedir. Söz konusu düzenleme, aşağıda belirtildiği üzere Anayasa’nın
birden çok maddesine aykırılık taşımaktadır.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104.
maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle
getirilen CK ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır.
Anayasa CK’lar için ikili bir sınır çizmiştir. Birinci sınır olarak Anayasa’da
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konular belirtilebilir. İkinci sınır ise,
kanun ile düzenlenmiş konulardır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın bu şekilde ortaya
çıkan açık sözü, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin konu
bakımından sınırını oluşturur. O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun
yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnameler yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının açık ve bağlayıcı hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa madde 137,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesini, normlar hiyerarşisinde yasa altı kademede yer
vermiştir.
Bu çerçevede 57 sayılı CK’nın 5. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin
birinci fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi,
yukarıda belirtilen anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Öncelikle, söz konusu düzenleme ile
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun görevleri arasına ödül ve
burs verme görevi de eklenmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da
belirtilmektedir.
Kurumun görev alanı ile ilgili konularda
insan kaynağı yetiştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla burs veya ödül
verilmesi bir sosyal harcama türüdür. Bir diğer deyişle bir kamu harcamasıdır.
Kamu harcamaları, kamu hukuku kuralları uyarınca tek taraflı olarak tesis
edilen ve re'sen uygulanabilir idare tasarrufu olarak tanımlanan idari
işlemlerdendir. Yürütme faaliyetinin, hukuk devleti ilkelerine uygun bir
şekilde yürütülmesini sağlayan idare hukuku esası, idarî işlemin yargısal
usullere benzeyen usullere tâbi tutulmasını sağlamaktadır. “Bütçe; belirli bir
dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin
hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgeyi” ifade
eder. Bütçe ile devletin nerelere ne ölçüde para harcaması gerekeceğine, millet
adına karar verme yetkisinin yetkili temsili meclislerde bulunmasına da bütçe
hakkı denmektedir. Öncelikli olarak bir kamu harcamasının yapılabilmesi için
seçilmişlerin meydana getirmiş olduğu yasama organınca yürütme organına,
belirlediği bütçe ödenekleri ile sınırlı olmak üzere harcama yetkisinin
verilmiş olması gerekir. Ayrıca bu harcamaların, bütçelerin hazırlık aşamasında
belirlenen öncelikli hedeflere ve kaynak kullanımını düzenleyen mali mevzuat
hükümlerine bağlı kalarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bütçe hakkı çerçevesinde
kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarının nasıl yapılacağı, bütçelerinin
hazırlanması, mali yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi
de kanun ile düzenlenmesi gereken alanlardandır. Anayasamızın 161. maddesinin
birinci ve ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri
dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî
yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel
süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız,
harcamaların bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür.
Dolayısıyla kamu kurumlarının
harcamalarının bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali
yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu açıkça
münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu
hükme göre, Cumhurbaşkanının bir kamu kurumuna Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
harcama yetkisi vermesi ve bu harcamanın bütçe tertiplerinden karşılanmasını
düzenlemesi mümkün değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye göre, bu
alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57 sayılı CK’nın
5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681.
maddesinin birinci fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi,
yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına
aykırıdır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnamelerle yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının herhangi bir tartışmaya açık
olmayan belirgin hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir
yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 57 sayılı CK’nın
5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681.
maddesinin birinci fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi ile
düzenlenen ve TENMAK tarafından burs veya ödül verilmesine olanak sağlayan
hüküm, bu alandaki temel kanuna aykırılık taşımaktadır.
Bu alanda halihazırda yürürlükte bulunan
iki temel kanun bulunmaktadır. Bunlardan ilki, 5102 sayılı Yüksek Öğrenim
Öğrencilerine Burs Kredi Verilmesine İlişkin Kanun’dur. 5102 sayılı Kanunun 2. maddesinde
açık bir biçimde bütün kamu kurum ve kuruluşlarının burs veremeyeceği ifade
edilmektedir.
“Burs ve kredilerin verilmesi
Madde 2- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu; yurt içinde yüksek öğrenim gören ve bu Kanuna göre çıkarılacak
yönetmeliklerle belirtilen usul ve esaslar dahilinde yeterlikleri ve
ihtiyaçları tespit edilen öğrencilere burs-kredi verebilir.
Genel bütçeli daireler, katma bütçeli
idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer
tertibinden yardım alan kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların kurdukları
birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme kapsam ve
programına alınmış, hisselerinin yarısından fazlası kamuya ait olan özel hukuk
hükümlerine tâbi kuruluşlar, fonlar, döner sermayeler, kamu bankaları,
kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kurulan kurumlar ile
kurul/üst kurullar ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları (…) birinci fıkrada
belirtilen yüksek öğrenim öğrencilerine burs, kredi ve nakdî yardım adı altında
herhangi bir ödeme yapamazlar; ilgili mevzuatları gereği burs, kredi
verilmesini öngördükleri yüksek öğrenim öğrencilerini, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bildirirler.
Genel bütçeli daireler ve katma bütçeli
idareler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu dışında kalan kurum
ve kuruluşlarca bildirilen öğrencilere ödeme yapılabilmesi için bu kurum ve
kuruluşlarca gerekli meblağ, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca
belirlenen ödeme tarihinden en geç otuz gün öncesine kadar, Kurum hesabına
yatırılır.
Yurtdışında yüksek öğrenim gören Türk
vatandaşı öğrencilere, ikinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlarca burs,
kredi verilmemesi halinde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca burs veya
kredi verilebilir.”
Bu alandaki ikinci temel kanun ise 278 sayılı Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’dur.
Söz konusu Kanunun 2. maddesi ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu’na 5102 sayılı Kanuna tabi olmaksızın bilim insanlarına ve
araştırmacılara burs verebileceği hüküm altına alınmıştır.
“Madde 2 – TÜBİTAK, öğrenim ve öğrenim
sonrasında üstün başarısıyla kendini gösteren gençleri izleyerek onların
yetişme ve gelişmelerine yardım etmek amacıyla 3/3/2004 tarihli ve 5102 sayılı
Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine
tabi olmaksızın burslar verir.”
Yine bazı kanunlarda da özel olarak burs
vermeye yönelik maddeler bulunmaktadır. Bunlardan ilki 14.06.1973 tarihli ve
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun ”Fırsat ve imkan eşitliği” başlığını
taşıyan 8 inci maddesinde, “Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkan
eşitliği saklıdır. Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek
eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız
yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır”
denilmiştir.
İkincisi, 04.11.1981 tarihli 2547 sayılı
Yüksek Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinde “Yurt içi ve yurt dışı öğretim
elemanı ve öğrenci değişim programlarının desteklenmesi amacıyla program
yürütücüsü yükseköğretim kurumunun özel hesaplarda izlediği tutarlardan,
programlardan yararlanan öğrencilere burs verilebilir. Burs tutarı, 5102 sayılı
Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs Kredi Verilmesine İlişkin Kanuna göre, lisans
öğrenimi gören öğrencilere ödenmekte olan burs tutarının üç katını geçemez.”
Denilmiştir. Ayrıca, 2547 sayılı Kanunun “Sosyal Hizmetler” başlıklı 47 nci maddesinin
(d) bendinde, “Kamu kuruluşları adına, Üniversitelerde okuyacak öğrencilere bu
kuruluşlarca verilecek bursların bilim dallarına dağılımı ve sayısı, insan gücü
ihtiyacı ve öğretim elemanı yetiştirilmesi bakımından, devlet kalkınma planları
ilke ve hedeflerine göre Yükseköğretim Kurulu tarafından belirtilir. Burslu
öğrencilerin harçları ile laboratuvar, sınav ve diploma masrafları burs
kapsamına girer” hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu Kanunun 58. maddesinde de “Bilimsel
araştırma projelerine ilişkin ödeneklerin kullandırılmasında, proje kapsamında
görevlendirilecek tezli yüksek lisans ve doktora programlarındaki öğrencilere
3/3/2004 tarihli ve 5102 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi
Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine tabi olmaksızın belirlenecek miktarlarda
burs verilir. Bu bursun verilmesine ilişkin usul ve esaslar bu fıkra uyarınca
çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” Denilerek bilimsel araştırmalarda görev
alan lisansüstü öğrencilerine ödenecek burslara ilişkin istisnai bir düzenleme
yapılmıştır.
Yine, 15.06.1989 tarihli 3580 sayılı
Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı
veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun
ile de “...öğretmenlik mesleğini ve eğitim uzmanlığını cazip hale getirerek
eğitimin kalitesini yükseltmek; öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren
yükseköğretim kurumlarına talebi artırmak için Milli Eğitim Bakanlığı adına
mecburi hizmet karşılığı parasız yatılı veya burslu öğrenci okutmak ve bunlarla
ilgili usul ve esaslar” düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere 5102 sayılı Kanun ile
yüksek öğrenim gören öğrencilere ilişkin özel bir düzenleme yapılırken, yüksek
öğrenim sonrası lisansüstü eğitim veya bilimsel araştırmalara yönelik olarak da
278 sayılı Kanun ve yukarıda özel olarak belirtilen 2547 sayılı Kanun ile diğer
kanunlarda kamu kurum ve kuruluşlarınca “burs verme” koşul, şart, esas ve
usulleri özel olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, bu yasalara, özellikle 5102
sayılı Kanuna aykırı olarak bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle burs verme
görev ve yetkisi düzenlenemez.
Ayrıca, Anayasa’nın 161. maddesi hükmünün
uygulamasına yönelik düzenlenen ve temel kanun olan 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda Anayasa’nın 161. maddesinde belirlenmiş bütçe
hakkı doğrultusunda ilkeleri ve mali esaslar düzenlenmiştir. Bu kanunun, “Gelir ve giderleri etkileyecek kanun teklifleri” başlıklı 14. maddesi, “Kamu
gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu
idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tekliflerinin getireceği malî yük,
orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için
hesaplanır ve tekliflere eklenir. Sosyal güvenliğe yönelik kanun tekliflerinde
ise en az yirmi yıllık aktüeryal hesaplara yer verilir.” hükmüne yer vermiş ve kamu giderlerini arttırıcı etkide
bulunacak düzenleme türünü Anayasa’nın 161. maddesindeki hükme uygun bir
biçimde düzenlemiştir. 5018 sayılı Kanunun 14. maddesi açık bir biçimde gelir
azaltıcı veya gider artırıcı düzenlemelerin şeklini belirlemiştir. Bu da kanuni
düzenleme biçimidir. Devletin giderlerinin yapılmasının dayanağı mutlaka kanuna
dayanması gerekir. Bunun gerekçesi de bütçe hakkıdır. Bütçe hakkı, aynı zamanda
kanunilik ilkesine dayanır. Devletin gelirleri ve yapacağı harcamaların
tutarlarının ne olacağını belirleyen bütçeye, idare tarafından bütçede
öngörülmemiş bir gider kalemi koymak, hatta gideri eklemek, bütçe hakkını ihlal
edici bir nitelik taşımaktadır.
Bir CK ile kanunlarla düzenlenmiş bir
alanda, varolan kanunlara aykırı olan, hiçbir kanuna tabi olmayan adeta bir
kanun niteliği taşıyan bu düzenleme, Anayasa’nın 104. maddesinin ihlal
edildiğini göstermektedir.
Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye
göre bu alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57
sayılı CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 681. maddesinin birinci fıkrasının g) bendinde yer alan “bu
amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs
vermek” ibaresi yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17.
fıkrasına aykırıdır ve iptali talep edilmektedir.
b. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Anayasanın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi
Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”;
8. maddesinde ise, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından,
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
kurallarına yer verilmiştir.
Yasama yetkisi, genel ve asli bir
yetkidir. Bu yetki, yasama organının istediği her konuda kanun çıkarabilmesini
ve çıkardığı kanunu istediği şekilde ve ayrıntıda düzenleyebilmesini anlatır.
Bu genellik ilkesi, yasama organının araya herhangi bir işlem girmeden bir
konuda doğrudan doğruya kanun çıkarabilmesini ifade eden yasama yetkisinin
asliliği ilkesiyle bütünleşen bir nitelik taşır.
Anayasada açıkça yazmayan bu ilkeye
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla içerik ve anlam kazandırılmıştır. Bu ilkenin tek
sınırını Anayasada bir konuyla ilgili olarak emredici ya da yasaklayıcı
nitelikte kuralların yer alması oluşturmaktadır.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesi,
Anayasa Mahkemesi kararlarında şu şekilde açıklanmıştır:
“Anayasada engelleyici bir hüküm
bulunmaması durumunda yasa koyucunun genel düzenleme yapma yetkisine dayanarak
kural koyması kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması anlamına
gelmez”.
“Yasama organı bir yasa yaparken bütün
olasılıkları göz önünde bulundurarak ayrıntılara ait kuralları da saptamaya
yetkilidir’ (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.1962/198, K.1962/111, RG:
24.1.1963-11316).
“Anayasada hangi konularda bir yasa
çıkarılamayacağı hakkında sınırlayıcı bir kural yoktur. Kuvvetler ayrılığı
ilkesinin zorunlu gereklerine uymak koşuluyla yasama organı her alanda
düzenleme yapabilir. Nitekim bir kimseye aylık bağlanması gibi öznel işlemle
yürütülecek türden işler için bile yasa çıkarabilmektedir'.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle
ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımı; “Anayasada herhangi bir
konuda emredici ya da yasaklayıcı bir kural konulmamışsa, bu konunun
düzenlenmesi anayasal ilkeler içinde yasa koyucunun takdirine bırakılmış demektir”,
şeklindedir.
Burada sözü edilen anayasal ilkeler
eşitlik, hak ve özgürlük güvenceleri, hukuk devleti, kanunla düzenlenme gibi
ilkeleri ifade etmektedir. Anayasada emredici veya yasaklayıcı hüküm bulunmayan
bir konuda kanun çıkarıp çıkarmamak, yasama organının takdirinde olmakla
birlikte çıkarılması öngörülen bir kanunun eşitlik, kazanılmış haklara saygı
gibi anayasal ilkelere olduğu hukukun genel ilkelerine ve Türkiye’nin taraf
olduğu insan haklarına ilişkin uluslararası kurallara uygun olması zorunludur.
Varlık nedeni ve asli görevi, yasamanın
koyduğu kurallar çerçevesinde icraat yapmak olan Yürütmeye bir yetki olma gücü
veren esaslar, Anayasanın muhtelif maddelerine serpiştirilmiş durumdadır.
Yukarıda yürütmenin yetkisi ve sınırları belirtilmiştir.
Yürütmenin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
veya yönetmelik çıkartmak gibi klasik düzenleme yetkisi, idarenin kanuniliği
ilkesi içerisinde sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki durumundadır. Bu bakımdan,
Anayasada ifadesini bulan yukarıdaki ayrık haller dışında, yasalarla düzenlenmemiş
bir alanda yürütmenin sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi
bulunmamaktadır. Yasa ile yetkili kılınmış olması da bu sonuca etkili değildir.”
Söz konusu kararlardan çıkan sonuca göre,
yasama yetkisinin yürütmeye devrinde yürütmenin düzenleme yetkisi sınırlı,
tamamlayıcı ve bağımlı (türevsel) bir nitelik taşımaktadır. Yürütme organı (ya
da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir
alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da bir Kanuna aykırı olarak bir kural
koyamaz. Bir kanunla yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin birinci
fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi ile TENMAK’a yasal olarak
tanımlanmış, sınırları yasa ile çizilmiş bir alanda yasanın ötesine geçerek,
yürürlükte olan 5102 sayılı kanuna ve 278 sayılı yasaya açıkça aykırılık
taşıdığı da yukarıda ifade edildiği üzere adeta yeni bir yasa düzenlemesi
yapılarak yetki verilmektedir. Yine söz konusu düzenleme ile 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetim Kanunu’nun 14. maddesi ile kanun ile düzenleme zorunluluğu bulunan
ve yetki devrinin kısıtlandığı bir alanda düzenleme yapılmış, bütçe kanununda
yer almayan bir gider türü, kanuni bir dayanağı olmadan Anayasa’nın 161. maddesine
aykırı olarak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmiş ve yasanın çizdiği sınırların
dışına çıkılmış, adeta yeni bir yasal düzenleme yapılmıştır. Bu gerekçe ile
yasa ile verilen yetki sınırları ve kapsamı değiştirilmiş, idarenin sübjektif
karar almasına neden olabilecek tarzda belirsiz, her zaman değiştirilme
olasılığı olan ve yasama yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir düzenleme
yapılmıştır. Yürütme organı Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların
düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Bir CK ile yürütme
organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi Anayasaya
aykırılık oluşturur.
Dolayısıyla söz konusu düzenleme ile
yürütmeye 5102 sayılı yasa ile tanımlanan yasağa aykırı olarak 278 sayılı Yasa
kapsamında olmayan, 5018 sayılı Kanunun ve Anayasanın 161. maddesinde
tanımlanan sınırlamalara aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin
devrine ilişkin yasağın ihlal edildiğini ve yürütmenin yasamanın yetki alanına
müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu fıkra Anayasa’nın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali
gerekir.
c. Anayasa’nın 161. Maddesine Aykırılık
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin birinci
fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi ile TENMAK’a kapsamı,
niteliği, miktarı ve süresi belli olmayan bir biçimde burs verme yetkisi
verilmektedir.
Anayasamızın 161. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl
başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü
ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve
usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız, harcamaların
bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla
düzenleneceğini öngörmüştür. Dolayısıyla kamu kurumlarının harcamalarının
bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali yönetimi ve denetimine
ilişkin usul ve esasların belirlenmesi kanunla düzenlenmesi gereken bir alan
olarak tanımlanmıştır.
Hal böyle iken 57 sayılı CK’nın 5. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin
birinci fıkrasının g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından
belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi ile
TENMAK’a burs ve ödül verme yetkisi veren bu düzenleme, 5018 sayılı Kanuna tabi
olmadığı gibi, bütçe uygulamasının kanuniliği ilkesini zedelemektedir. Bu
nedenle de Anayasa’nın 161. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
d. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa madde 8’e göre; “Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi
olarak, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 57 sayılı
CK’nin 5. maddesi ile TENMAK’a verilen bu görev, anayasal ve yasal çerçeve
dışında düzenleme olduğu, yukarıdaki açıklamalarla ortaya konmuştur. Bu
itibarla 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 681. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan “bu
amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs
vermek” ibaresi, Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın
Başlangıç İlkelerine ve 2., 6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç,
prg.4).
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin birinci
fıkrasının (g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi, yukarıda açıklanan
nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini
somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal
ettiğinden, “Anayasa ve kanunların üstünlüğü”
ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de
aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu sebeplerle, erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek
suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki kullanımını öngören iptali istenen düzenleme;
Başlangıç kısmındaki ilkelerle beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2.
maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Özetle; 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin birinci
fıkrasının (g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum tarafından belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek” ibaresi, Cumhurbaşkanı’nın görev
ve yükümlülükleri bağlamında, “bağlayıcı kurallar bloku” na aykırılık teşkil
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
681. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan “bu amaçla Kurum
tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek”
ibaresi, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17.
ve 161. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
4) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l)
bendinin Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
5. maddesi ile 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve
Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 681. maddesi, değiştirilmiş ve Bu CK ile kurulan Türkiye Enerji,
Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun görev ve yetkilerine “görev alanı ile
ilgili sermayesi ve kapsamı Bakan tarafından belirlenen özel hukuk hükümlerine
tabi şirket kurmak veya kurulmuş bir şirkete ortak olmak” görevi eklenmiştir.
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi ile
Kurumun görevleri arasına eklenen bu şirket kurma veya bir şirkete ortak olma
yetkisi aşağıda detaylı olarak ele alındığı şekilde Anayasa’nın birden fazla
maddesine aykırıdır.
a. Anayasanın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı sisteminde yürütmeye kanunlarla düzenlenmemiş alanlarda norm
oluşturma yetkisi getirilmiştir. Bu hukuki norm yetkisinin somutlaşmış hali
olarak da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi düzenleme yetkisi Cumhurbaşkanına
verilmiştir. Anayasanın 104. maddesi ile verilen genel yetkinin yanında bazı
alanlarda da özel yetkiler tanınmıştır. Anayasada erkler arasında hukuki norm
oluşturma hususunda ortaya çıkacak çatışmaları ve hiyerarşik sorunları aşmaya
yönelik bir düzenleme yapılarak kanun koyucunun iradesi olarak tanımlanan yasa
ile kararname arasındaki ilişki ve sınırlar da tanımlanmıştır. Buna göre
cumhurbaşkanlığı kararnamesinin sınırları, temel ilke ve koşulları Anayasa’nın
104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17.
maddesiyle getirilen CK ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve
sınırlıdır. Anayasa CK’lar için ikili bir sınır çizmiştir. Birinci sınır olarak
Anayasa’da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konular belirtilebilir. İkinci
sınır ise, kanun ile düzenlenmiş konulardır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın bu şekilde ortaya
çıkan açık sözü, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin konu
bakımından sınırını oluşturur. O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun
yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. Maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnameler yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının açık ve bağlayıcı hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa madde 137, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesini, normlar hiyerarşisinde yasa altı kademede yer vermiştir.
Bu çerçevede 57 sayılı CK’nın 5. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 681. maddesinin
birinci fıkrasının (l) bendinde düzenlenen ve TENMAK kısa adlı kuruma sermayesi
ve kapsamı Bakan tarafından belirlenen özel hukuk hükümlerine tabi şirket
kurmak veya kurulmuş şirkete ortak olma yetkisi verilmesi, yukarıda belirtilen
anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Öncelikle, söz konusu düzenleme ile
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun görevleri arasına Kurumun
görev alanı ile ilgili sermayesi ve kapsamı Bakan tarafından belirlenen özel
hukuk hükümlerine tabi şirket kurmak veya kurulmuş bir şirkete ortak olma
yetkisi eklenmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı
belirtilmektedir. Dolayısıyla öncelikle “Bir kamu tüzel kişiliği şirket kurma
yetkisine sahip midir?” sorusunun cevabının verilmesi gerekmektedir. Bir kamu
şirketi, Anayasanın 123. maddesine göre bir kamu tüzel kişiliğidir ve Kanun
veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan bir kamu tüzel kişiliği, yine
kanun veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bağlı bir teşebbüs kurabilir.
Ancak, bu teşebbüsün kurulabilmesi için ön hukuki şart kuruluşa ilişkin
yetkinin dayanağı olan hukuki normun Anayasaya uygun bir biçimde teşebbüsün
kurulmasını düzenlenmiş olmasıdır. Bu çerçevede, bu kurma iradesi başka bir
kuruma yetki devriyle verilebilir mi sorusu ikinci soru olarak önümüzdedir.
Anayasa’nın 123. maddesine göre kurma iradesi açık bir biçimde iki hukuki normu
işaret etmektedir. Birinci ve asli olan norm yasadır. İkincisi ise
cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Burada her iki normun dışında başka bir norm
olarak bir kurumun yetkili organının kararı ile bir kamu tüzel kişiliğinin
kurulabilmesi mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kuruma başka
bir kamu tüzel kişiliği kurmaya ilişkin yetki devri yapılabilir mi? 57 sayılı
CK ile Kuruma bu yetkinin verildiği görülmektedir.
İdare Hukukunda “yetki”, idareye Anayasa
ve yasalarla tanınmış olan karar alma gücünü ifade eder ve idari işlemlerin en
temel öğesini oluşturur. Bir kamu düzeni sorunu olan yetki, yasa koyucu
tarafından hangi makam veya merciye verilmiş ise, ancak o makam veya merci
tarafından kullanılabilir. Bu bakımdan, yasanın açık izni olmadıkça yetkili
makam veya mercinin yetkisini devretmesi olanaklı değildir. Aktarılan
nitelikleri gereği, idare hukukunda yetkisizlik kural, yetkili olmak istisnadır.
Bu itibarla, yetki hükümlerinin sınır ve çerçevesinin yasayla açıkça çizilmesi
gerekir ve genişletici yoruma tabi tutulamaz; ancak açıkça tanınmış bir yetki
kullanılabilir. Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasına göre
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kurulan kamu tüzel kişilikleri açısından görev
ve yetki belirleme hakkı cumhurbaşkanına tanınmamıştır. Dolayısıyla,
Cumhurbaşkanınca kurulan bir kamu kurumuna yetki devri ancak yasa ile
yapılabilir. Bunun dayanağı da Anayasanın 123. maddesinde tanımlanan idarenin
yasallığı ilkesidir. Öte yandan iptale konu olan düzenleme, bir yetki devri
konusunu oluşturan bir düzenleyici işlem midir sorusu da önemlidir. Kanımızca
bir kamu tüzel kişiliğine başka bir kamu tüzel kişiliği (kamu şirketi) kurma
yetkisi yetki devri kapsamı dışındadır ve bu nedenle idarenin yetki alanının
sınırları içerisinde değildir. Anayasanın 124. maddesinde, idareye sadece
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri veya yasalara aykırı olmamak üzere bunların
uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarabileceklerini belirterek idarenin
normatif alanını belirlemiş ve yetki devrinin sınırlarını da çizmiştir. Bu
nedenle Anayasanın 123. maddesinin birinci fıkrasında belirlenen idarenin
yasallığı ilkesi çerçevesinde görev ve yetkilerinin yasayla düzenlenmediği
hallerde bu tür kurumlara Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yetki devri
yapılamayacağı açıktır.
Dolayısıyla söz konusu düzenleme
Anayasanın 123. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kanun ile düzenlenmesi
gereken bir alandır ve 57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin
birinci fıkrasının (l) bendi ile TENMAK’a verilen şirket kurma veya bir şirkete
ortak olma yetkisi Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin yetki alanı dışındadır ve
kanunla düzenlenmesi gerekir. Bu nedenle iptali talep edilen düzenleme,
Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
İkinci olarak Anayasanın 104. maddesinin
17. fıkrasına göre kanunlarda düzenlenmiş konularda Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi düzenlenemez. Ancak 57 sayılı CK’nın iptali talep edilen
düzenlemesi bu sınırlamayı ihlal ederek yasayla düzenlenmiş bir alanda
düzenleme yapmaktadır.
TENMAK’a verilen şirket kurma veya bir
şirkete ortak olma yetkisi, bir kamu tüzel kişiliğine kamu iktisadi teşebbüsü
kurma veya ortaklık oranı belli olmamasına rağmen iştirak yetkisi verilmesidir.
Bu tür bir yetki 8/6/1984 tarih ve 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
düzenlenmiş ve usul ve esasları da söz konusu KHK ile şekillendirilmiş bir
yetki türüdür. 233 sayılı KHK’nın 1. maddesine göre devletin bütün iktisadi
devlet teşekkülleri ile kamu iktisadi kuruluşları bu KHK’nın kapsamındadır.
Yine, aynı KHK’nın “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 2. maddesinin birinci
fıkrasının (1) sayılı bendinde kamu iktisadi teşebbüsü’nün, (2) sayılı bendinde
iktisadi devlet teşekkülünün ve (6) sayılı bendinde de iştirakın tanımları yapılmıştır.
Yapılan bu tanımlara göre; “İktisadi devlet teşekkülü “Teşekkül”; sermayesinin
tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek
üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsüdür.” ve “ İştirak; iktisadi devlet
teşekküllerinin veya kamu iktisadi kuruluşlarının veya bağlı ortaklıklarının,
sermayelerinin en az yüzde onbeşine, en çok yüzde ellisine sahip bulundukları
anonim şirketlerdir.” Görüldüğü üzere TENMAK tarafından şirket kurulmasına veya
ortak olunmasına ilişkin düzenleme, birebir yukarıdaki tanımlamalara
uymaktadır. Dolayısıyla bu KHK kapsamındadır. Söz konusu KHK’nın 3. maddesinin
(1) sayılı fıkrasında teşebbüslerin Cumhurbaşkanınca kurulacağı
belirtilmektedir. Dolayısıyla Kurumun kendi iradesi veya kararı ile bir
teşebbüs kurması mümkün değildir. Yine, aynı KHK’nın 27. maddesi ile de
iştiraklerin teşkili ve nitelikleri düzenlenmiştir. Buna göre teşebbüsün bir
anonim şirkete iştiraki ilgili teşebbüsün önerisi üzerine Koordinasyon Kurulu
kararı ile yapılır. Koordinasyon Kurulu, KHK’nın 2. maddesinin (8) sayılı
bendinde tanımlanmıştır. Koordinasyon Kurulu, Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulu’nu ifade etmektedir. Bu kurul, 1987 yılında Başbakanlık
Yüksek Planlama Kurulu olarak yeniden düzenlenmiş, daha sonra 703 sayılı
KHK’nın 132. maddesi ile YPK’nın yetkileri Cumhurbaşkanına devredilmiştir. 3
sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de, bu yetkilerin doğrudan Cumhurbaşkanınca
kullanılacağını belirlemiştir. Dolayısıyla, Kurumun 233 sayılı KHK’ya göre
kendi iradesi veya kararıyla bir iştirak kurması veya başka bir şirkete ortak
olması mümkün değildir.
Yukarıda belirtildiği üzere, iptali talep
edilen bend, 233 sayılı KHK ile düzenlenmiş bir konuda düzenleme yapmaktadır.
Hatta, 233 sayılı KHK’ya da aykırılık taşımaktadır. Bu nedenle de, Anayasanın
104. maddesinin 17. Fıkrasındaki ikinci sınırlamayı aşmakta ve kanunla
düzenlenmiş alana müdahale etmektedir. Bu nedenle, Anayasanın 104. maddesine
aykırıdır, iptali gerekir.
b. Anayasa’nın 123. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında idarenin bütünlüğü ilkesi tanımlanmıştır. “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Şeklindeki ilkeye göre de;
genel anlamda kamu kurum ve kuruluşlarının kurulması ve görevlerinin
belirlenmesinin dayanağı kanunilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bir diğer
deyişle kamu tüzel kişiliği kurma ve görevlerini belirleme yetkisi kanun
koyucudadır. 2018 yılında Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan
bir düzenleme ile daha önce kanun koyucunun yetki devri yöntemi ile yürütmeye
verebileceği yetki daraltılmış ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu tüzel
kişiliğinin kurulabilmesine olanak sağlayan özel bir yetki Anayasal olarak
tanımlanmıştır. Burada önemli olan husus ise Anayasanın kanunilik ilkesinin ilkesi
ile yarışan bir yetki tanıdığı alan, sadece kamu tüzel kişiliğinin
kurulmasıdır. Kamu tüzel kişiliğinin bir şirket veya başka bir kamu tüzel
kişiliği kurması, başka bir şirkete ortak olma kararı alması gibi görev ve
yetkilerinin belirlenmesi ise Cumhurbaşkanının yetki devriyle Kurumca alınacak
bir kararla yapılamaz. Bu görev ve yetkilendirmenin yine kanun koyucunun
uhdesinde olduğu görülmektedir.
İptal isteminin konusu olan TENMAK’ın
kendi uhdesinde bir ikdisadi devlet teşekkülü kurması veya iştirak kararı
alması da, bu doğrultuda ele alınmalıdır. TENMAK’ın görevleri ile yetkileri ve
hukuki statüsü, bir bakanlığın bağlı kuruluşu olmaması, özerk bir bütçeye sahip
olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile belirlenebilecek alanın
dışındadır. Bu çerçevede iptali istenen kural ile getirilen yükümlülüğün yasa
ile düzenlenmesinin bir zorunluluk olduğu açıktır.
57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi,
yukarıda belirtilen kanunilik ilkesini zedelediğinden Anayasanın 123. maddesine
aykırıdır, iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 6. ve 8. Maddelerine
Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesinde “Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi,
Anayasa’nın 123. maddesinde belirlenen kanunilik ilkesiyle çelişmektedir. Bu
düzenleme kanun koyucunun yetkisi alanında olan bir kamu tüzel kişiliğinin bir
teşebbüs kurmasına veya iştirak oluşturmasına ilişkin yetki verilmesi
işleminin, hukuki olarak idare hukukundaki yetki devri hakkı kapsamında
değerlendirilemez. İptali talep edilen bend, yasama yetkisini ihlal edici
özellikte, adeta yeni bir yasal düzenleme niteliğindedir. Anayasa’nın 123.
maddesinde belirlenmiş olan kanunilik ilkesini zedeleyici niteliktedir. Bu
nedenle söz konusu düzenleme Anayasa’nın 8. maddesine aykırıdır, iptali
gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”.
Ancak iptali talep edilen düzenleme ise açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi
gerektiği belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına müdahale
etmektedir. Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. maddesine olduğu kadar
6. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
d. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı Anayasada öngörülmüş
durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural
koyamaz. Ya da bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi, söz
konusu CK ile kurulan ve kısa adı TENMAK olan kamu tüzel kişiliğinin iktisadi
devlet teşekkülü kurabilmesi veya iştirak oluşturabilmesine ilişkin Kuruma
yetki veren düzenlemektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 123.
maddesinde yasa ile düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmaktadır. Yapılan bu düzenleme ile yasama
yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı
Anayasada öngörülmüş durumlar dışında hukuki norm hiyerarşisini ortadan
kaldırarak kanunlara aykırı olarak kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu tüzel kişiliklerine
iktisadi devlet teşekkülü kurması veya iştirak oluşturması gibi yetki verilmesi
gibi kanunla düzenlenmesi şartı bulunan Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme
yapılması ve yürütmeye Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması, yasama
yetkisinin devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki
alanına müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde,
Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği
ilkesine aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2.,
6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç,
prg.4). Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri de; yasama, yürütme ve yargı
yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir.
57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi,
yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini somutlaştırdığı
şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal ettiğinden,
Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu sebeplerle,
erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki
kullanımını öngören iptali istenen düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle
beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
CK’nın 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin birinci
fıkrasının (l) bendi, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11.,
104/2, 104/17., ve 123. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep
edilmektedir.
5) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı CK’nın 5. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin üçüncü fıkrası ile Türkiye,
Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumunun 679. maddesindeki kuruluş amaçları
arasında olan Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve burs verilebilmesine
ilişkin çağrı planlaması, çağrıya çıkılması, değerlendirme, karar ve izleme
süreçlerine yönelik olarak oluşturulacak komisyon ve kurullara TÜBİTAK temsilcisini
de davet edeceği ve Kurumun iradesi doğrultusunda Ar-Ge faaliyetlerinin
desteklenmesi ve burs verilebilmesine ilişkin çağrı planlaması, çağrıya
çıkılması, değerlendirme, karar ve izleme süreçlerinin tamamının veya bir
kısmının başka kurum ve kuruluşlar eliyle de yaptırabileceği düzenlenmektedir.
Aşağıda detaylı bir biçimde ele alındığı
şekilde Kurumun yukarıda belirtilen Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve burs
verilebilmesine ilişkin tanımlanan faaliyetlerin tamamının veya bir kısmının
başka kurum ve kuruluşlar eliyle yaptırabilmesine olanak sağlayan düzenleme,
Anayasanın birden fazla hükmüne aykırılık teşkil etmektedir.
Öncelikle, Türkiye, Enerji, Nükleer ve
Maden Araştırma Kurumunun 679. maddesindeki kuruluş amaçlarına bakıldığında “enerji,
maden, iyonlaştırıcı radyasyon, parçacık hızlandırıcıları ve nükleer teknoloji
alanında ülkeye ve insanlığa hizmet etmek, Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak
ve sürekli kılmak, inovasyon ihtiyacını karşılamak, yeni ürünlerin üretimini ve
var olanların geliştirilmesini sağlamak, araştırmacılara bilimsel ortam temin
etmek, kamu ve özel hukuk kişileri ile işbirliği yaparak bilimsel araştırmalar
yapmak, yaptırmak, bu araştırmaları koordine etmek, teşvik etmek, araştırma ve
geliştirme faaliyetlerine katkı sağlamak, bilimsel, teknik ve idari çalışmaları
yapmak, yaptırmak, düzenlemek, desteklemek, işbirlikleri kurmak ve koordine
etmek” şeklinde tanımlanan amaçları gerçekleştirmek üzere kurulduğu
görülmektedir. Bu amaçların birçoğu, Ar-Ge faaliyetlerini veya araştırmacılara
destek verilmesini içermektedir. Bu çerçevede kurumun asli görevlerinin yetki
devri yoluyla başka kurum veya kuruluşlar eliyle gördürülmesine ilişkin bir
düzenleme yapıldığı söylenebilir.
İdare Hukukunda 'yetki', idareye Anayasa
ve yasalarla tanınmış olan karar alma gücünü ifade eder ve idari işlemlerin en
temel öğesini oluşturur. Bir kamu düzeni sorunu olan yetki, yasa koyucu
tarafından hangi makam veya merciye verilmiş ise, ancak o makam veya merci
tarafından kullanılabilir. Bu bakımdan, yasanın açık izni olmadıkça yetkili
makam veya mercinin yetkisini devretmesi olanaklı değildir. Aktarılan
nitelikleri gereği, idare hukukunda yetkisizlik kural, yetkili olmak
istisnadır. Bu itibarla, yetki hükümlerinin sınır ve çerçevesinin yasayla
açıkça çizilmesi gerekir ve genişletici yoruma tabi tutulamaz; ancak açıkça
tanınmış olan yetki kullanılabilir. “Yetki devri” ise, yukarıda kısaca bahsedildiği üzere,
yasayla bir makama verilen karar alma yetkisinin, diğer bir makama aktarılması
olup; doktrin ve yargısal içtihatlarla, yetki unsurunun nitelikleri dikkate
alınarak geliştirilen bir takım koşul ve kurallara tabidir. Buna göre, yetki
devri Anayasanın 6. maddesindeki, kimsenin kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisini kullanamayacağı kuralı ve 123. maddesindeki 'idarenin
yasallığı' ilkesi gereği, idare, Anayasa ve yasalarla düzenlenen görev ve yetki
sahası içinde faaliyette bulunmak zorundadır. Bu kural ile birlikte, yetkinin
kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, yetki devrinin yasada düzenlenmesi
zorunludur. Bu zorunluluk, yetkili organ veya makamın, dolayısıyla işlemin
yetki unsuru yönünden hukuka uygun olup olmadığının tespitine de olanak
sağlamaktadır. Yetki devri, karar alma yetkisinin devri olduğuna ve idare
hukukunda kararlar kamu görevlilerinin şahsı adına değil, bu kamu
görevlilerinin görev yaptığı kamu tüzel kişiliği adına alındığına göre, bir
kamu görevlisinin belli bir konuda sahip olduğu karar alma yetkisini, başka bir
kamu görevlisine devredebilmesi için, iki kamu görevlisinin de aynı tüzel
kişilik (hiyerarşi) içinde bulunması; yetkiyi devredenin hiyerarşik üst
konumunda olması gerekir. (Gözler, Kemal: İdare Hukuku C.1, Bursa 2003, s.650)
Hiyerarşik üst, yetkisinin yalnızca bir kısmını devredebilir. Zira, tam yetki
devri, bir idari makamın bütün görevlerini devrettiği (kendini tasfiye ettiği)
anlamına gelir ki, bu durum gerek yetki devrinin istisnailiği, gerekse idarenin
yasallığı ilkesine aykırı düşer. Bu çerçevede iptale konu olan düzenleme
açısından yetki devrinin hukukiliği tartışma konusudur.
Anayasanın 8. maddesinde, yürütme yetkisi
ve görevinin, Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa ve yasalara uygun olarak
kullanılacağı ve yerine getirileceği; 123. maddesinde, idarenin, kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve yasayla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa, yürütme görev ve yetkisinin,
yasalar çerçevesinde yerine getirileceğini açıklamakla yetinmeyip; idare
kuruluşunun her bir öğesinin de yasayla düzenlenmesini emretmektedir. İdare
teşkilatı ile görev ve yetkilerinin yasayla düzenlenmesi öngörüldüğü gibi;
ajanlara, vergilere ve mallara ilişkin statülerin de yasal nitelikte olması
gerekmektedir.
Ancak idarenin yasallığı ilkesi, idari
kuruluşun tümü ve bütün ayrıntıları ile yasa koyucu tarafından düzenlenmesi
zorunluluğunu gerektirmeyip; sadece öğelerinin temel kurallarının ve güvence
hükümlerinin yasada yer almasını zorunlu kılar.
Diğer yandan, yasama erkinin aksine
yürütme erkinin, bir yetki olduğu kadar yükümlülüğü de içermesi nedeniyle,
idarenin, yasayla kendisine tevdi edilen görev ve yükümlülükleri tümüyle
devretmesi, diğer bir anlatımla kamu hizmetini ifadan vazgeçmesi mümkün
bulunmamaktadır. Aksi durumun, gerek yetki devrinin istisnailiği, gerekse
idarenin yasallığı ilkesine; dolayısıyla Anayasanın yukarıda anılan hükümlerine
aykırı düşeceği açıktır.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 27.4.1993
tarih ve E:1992/37, K:1993/18 sayılı kararında da, öğretide kabul edildiği
üzere, yetki devrinin 'kısmi' olması gerektiği ve 'bazı önemli yetkilerin devir
konusu yapılamayacağı' vurgulanarak, Yasada biçimi ve sınırları belirli bir
yetki devri öngörüldüğü gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
57 sayılı CK ile değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi ile TENMAK kısa adlı
kurum kendi görev alanı içerisinde sunmakla mükellef tutulduğu kamu hizmetini
olduğu gibi başka kurum ve kuruluşlara tevdi etmektedir. Öncelikle Anayasanın
123. maddesinde ifade edilen idarenin yasallığı ilkesine aykırı olarak bir
yasayla yetkilendirilmediği görülmektedir. Hal böyle iken aynı zamanda
kendisine CK ile verilen asli yetkiyi de kendi kararı ile başka bir kuruma
devredebilmesine olanak sağlanmaktadır. Bu da doğal olarak Anayasa’nın 123.
maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle iptali gerekir.
İkinci olarak söz konusu düzenleme,
Anayasanın 104. maddesinde belirlenen CK’ların yetki sınırını aşmakta ve
yasayla düzenlenmesi gereken bir alanda düzenleme yapmaktadır. Yukarıda
belirtildiği üzere, TENMAK’ın görev ve yetkileri Anayasanın 123. maddesine göre
yasayla düzenlenmesi gereken bir konudur. Kamu hizmetlerini görmekle yükümlü
tutulan bu kurumun kendisine verilen görevleri ve sorumlulukları, kendi
kararıyla başka bir kuruma devretme yetkisi yasayla düzenlenmesi gereken bir
konudur. Buna aykırı bir düzenleme idarenin yasallığı ilkesini zedeler. Bu
nedenle Anayasa’nın 104. maddesine de aykırıdır.
Üçüncü olarak söz konusu yetki devri aynı
zamanda Anayasanın 7. maddesine de aykırılık taşımaktadır. Anayasa'nın 7.
maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' denilmektedir. Buna göre Anayasa'da
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme
yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle Anayasa'da
öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun
ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.
İptali talep edilen düzenleme ile TENMAK
adıyla kurulan Kurumun 4 sayılı CK gereğince yerine getirmekle yükümlü olduğu
görev ve yetkiler'den bahsedilerek, devredilebilecek görev ve yetkilerin
hangileri olduğunun genel olarak gösterilmekle yetinildiği, Kurumun CK’dan
doğan görev ve yetkilerinin -ki kanımızca bu da Anayasanın 123. maddesinin
birinci fıkrası gereğince CK ile düzenlenemeyecek bir alandır.- hangilerini
hangi makam veya merciye ne şekilde ve ne süreyle devredebileceğine ilişkin
temel ilkelerin, sınırların ve kapsamının belirlenmediği, Kurumun yürütme
organının yetki devrine dair usul ve esasları belirlemede tam yetkili hale
geldiği, bunun da idarenin görevlerinde belirsizlik, görevlendirme ve
yetkilendirmede keyfilik gibi sonuçlara neden olabilecektir. Bu nedenle, iptale
konu olan düzenleme ile Kuruma verilen yetkinin, yasamaya tanınmış ve
devredilemez olan asli düzenleme yetkisinin devri niteliğini taşıdığı açık
olduğundan Anayasanın 7. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Son olarak, söz konusu düzenleme
Anayasanın 2. maddesiyle de çelişmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan
hukuk devleti ilkesi en temel anlamıyla kanunlara dayalı devlet demektir.
Sadece yönetilenlerin değil yönetenlerin de kanunlara uyması bir hukuk
devletinin ilk koşuludur. Ancak getirilen düzenleme ile TENMAK adlı kurum
tarafından Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve burs verilebilmesine ilişkin
çağrı planlaması, çağrıya çıkılması, değerlendirme, karar ve izleme
süreçlerinin tamamının veya bir kısmının başka kurum ve kuruluşlar eliyle de
yaptırabileceği düzenlenmektedir. İdare tarafından yapılacak yetki devrinin ne
şekilde, hangi yasaya dayanarak, hangi kuruma devredileceği, faaliyetinin kim
tarafından yapılacağı belirsizdir. Söz konusu düzenlemeye göre, bu görevler ve
faaliyetler, diğer kamu kurum veya kuruluşlarına olduğu kadar özel hukuk gerçek
veya tüzel kişilerce de yerine getirilebilecektir.
Anayasaya göre, idarenin yapmakla yükümlü
olduğu kamu hizmetlerinin yürütme organı tarafından keyfiyete dayalı olarak
başka kişilerce yapılabilmesine olanak sağlayan ibare, hukuk devleti ilkesini
zedeleyen bir düzenlemedir. Keyfi yönetim, bir kişinin Anayasa yada hiçbir yasa
ile bağlı olmaksızın ancak kendi belirlediği kurallara göre yönetmesi şeklinde
tanımlanabilir ve getirilen kural, bu tanım ile tam olarak örtüşmektedir.
Diğer taraftan hukuk devleti yurttaşlara
öngörülebilirlik sağlamalıdır. “Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk
devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan
hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan,
hukuki normlarını düzenleyen metinlerin, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım
almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân
verecek düzeyde olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel
etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir. (AYMK,
E.2012/116 K.2013/32, 28.2.2013).
Anayasa Mahkemesi, idarenin takdir
yetkisine ilişkin olarak şu tespitlerde bulunmuştur: “idarelerin
karşılaştıkları farklı durumlar karşısında en uygun çözümü üretebilmeleri için
takdir yetkisiyle donatılmaları zorunludur. Takdir yetkisinin amacı, idareye
farklı çözümler arasından uygun ve yerinde olanı seçme serbestîsi tanımaktır.”
Ancak kamusal makamlara tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp yetkinin
hukukun genel ilkeleri ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşır şekilde kullanılması
bir gerekliliktir. Başka bir ifadeyle takdir yetkisi, idarenin “keyfi” olarak
hareket edebileceği anlamına gelmez. İdarenin bu yetkisini, somut olayın
özellikleri, yapılan işin önemi, aciliyeti gibi durumları göz önüne alarak “eşitlik,
kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılması… hukukun genel
ilkelerindendir.”(AYMK, E.2014/87 K.2015/112, 8.12.2015). Aynı zamanda idarece
alınacak önlemler, objektif nitelik taşımalı ve keyfî uygulamalara sebep olacak
geniş bir takdir yetkisini içermemelidir. İdare takdir yetkisine dayanarak
aldığı kararın yukarıdaki ilkelere uygunluk gerekçelerini hesap verilebilirlik
adına ikna edici şekilde kamuoyuyla paylaşmalı ve gerektiğinde yargısal
makamlar önünde açıklamalıdır.
İdarenin yapmakla yükümlü olduğu
faaliyetlerin ve görevlerin Anayasa’ya aykırı olarak öznesi belli olmayan bir
biçimde devlet dışı özel hukuk gerçek veya tüzel kişilerince de yerine
getirilebilmesine olanak sağlanması, kamu hizmetinin yerine getirilmesinde
hukuki belirsizlik yaratmaktadır. Bu nedenle de hukuk devleti ilkesini ağır bir
şekilde ihlal ettiğinden, söz konusu düzenleme Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır,
iptali gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 57 sayılı
CK ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci
cümlesi, Anayasanın 2., 7., 104. ve 123. maddelerine aykırı olduğundan iptali
talep edilmektedir.
6) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Enstitüler
ve” ibaresi Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı CK’nın 6. maddesiyle
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrası ile 57 sayılı CK
ile kurulan TENMAK adlı Kurumun yürütme kuruluna Bilim, Teknoloji ve Yenilik
Politikaları Kurulunun görüşünü alarak enstitü, araştırma geliştirme merkezleri
kurma ve kaldırma yetkisi verilmektedir.
Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında idarenin bütünlüğü ilkesi tanımlanmıştır. “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Şeklindeki ilkeye göre de;
genel anlamda kamu kurum ve kuruluşlarının kurulması ve görevlerinin
belirlenmesinin dayanağı kanunilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bir diğer
deyişle kamu tüzel kişiliği kurma ve görevlerini belirleme yetkisi kanun
koyucudadır. 2018 yılında Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan
bir düzenleme ile daha önce kanun koyucunun yetki devri yöntemi ile yürütmeye
verebileceği yetki daraltılmış ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu tüzel
kişiliğinin kurulabilmesine olanak sağlayan özel bir yetki, Anayasal olarak
tanımlanmıştır. Burada önemli olan husus ise Anayasanın kanunilik ilkesi ile
yarışan ilke haline getirdiği alan, sadece kamu tüzel kişiliğinin kurulmasıdır.
Bu çerçevede 57 sayılı CK ile TENMAK adı
altında bir kamu tüzel kişiliğinin kurulduğunu ve bu tüzel kişiliğin
organlarının da 57 sayılı CK’nın 6. maddesiyle belirlendiğini belirtebiliriz.
Bu organların arasında (c) fıkrası ile “Bor
Araştırma Enstitüsü, Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü, Enerji
Araştırma Enstitüsü, Nükleer Enerji Araştırma Enstitüsü, Temiz Enerji Araştırma
Enstitüsü ile ihtiyaca göre kurulacak Enstitüler” organ olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla burada bahsi geçen enstitülerin kapatılması her halükarda bunu
kuran irade tarafından gerçekleştirilmesi gerekir ki, bu irade yasa koyucu ya
da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir. Dolayısıyla iptali talep edilen 2. fıkra
açısından yürütme kurulunun enstitüleri kapatmaya yönelik bir yetkisi,
Anayasanın 123. maddesiyle açıkça çelişmektedir. Bu yönde bir yetki devri
yapılması hukuka aykırıdır.
Diğer yandan, idare hukuku açısından bir
kamu tüzel kişiliği tarafından kurulacak enstitülerin veya araştırma
merkezlerin hukuki kişilikleri hakkında bir belirsizlik bulunmaktadır. Kamu
tüzel kişiliğinin bir enstitü veya araştırma merkezi kurması, Cumhurbaşkanınca
yapılacak bir yetki devriyle Kurumca alınacak bir kararla yapılamaz. Bu görev
ve yetkilendirmenin yine kanun koyucunun uhdesinde olduğu görülmektedir.
İptal talebimizin konusu olan TENMAK’ın
kendi uhdesinde enstitü kurması veya kaldırması kararı alması da bu doğrultuda
ele alınmalıdır. TENMAK’ın görevleri ile yetkileri ve hukuki statüsü, bir
bakanlığın bağlı kuruluşu olmaması, özerk bir bütçeye sahip olması nedeniyle
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile belirlenebilecek alanın dışındadır. Bu
çerçevede iptali istenen kural ile getirilen yükümlülüğün yasa ile
düzenlenmesinin bir zorunluluk olduğu açıktır. Bu kamu kurumunun bu amaçla
yapacağı harcama, personel atama gibi işlemlerin hepsinin 5018 sayılı Kanunun
14. maddesi çerçevesinde yasal dayanağı olması gerekmektedir.
Ayrıca, enstitü kurulması özel bir alana
ilişkin eğitim vermeye veya araştırma yapmaya yönelik bir kurum kurma
işlemidir. Ülkemizde 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu çerçevesinde
üniversiteler enstitü kurabilmektedirler, ancak kurulan bu enstitülere ilişkin
mevzuatta kuruluş ve kaldırma karar ve yetkisi üniversiteye verilmemiş ve
Cumhurbaşkanına verilmiştir. Dolayısıyla, ilkesel olarak diğer kamu tüzel
kişiliklerinin kendi bünyelerinde hukuki dayanağı olması şartıyla enstitü
kurabilmesi olanaklıdır. Ancak, bu hukuki dayanak enstitünün de bir kamu tüzel
kişiliği olarak tanımlanmış olması nedeniyle yasa koyucu veya Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi olmak zorundadır. Aksi halde, kamu tüzel kişilikleri hiçbir kurala
bağlı olmaksızın kendi bünyelerinde bu tür yapılar kurarak faaliyet
gösterebilirler. Bu da kurma ve kaldırmaya yönelik idari işlemlerde belirsizlik
ortaya çıkarır. Bu nedenle, söz konusu düzenleme, Anayasanın 123. maddesinde
ifadesini bulan idarenin yasallığı ilkesini zedeleyici bir nitelik
taşımaktadır. Bu nedenle iptali gerekir.
İkinci olarak söz konusu düzenleme,
Anayasanın 104. maddesinde belirlenen CK’ların yetki sınırını aşmakta ve
yasayla düzenlenmesi gereken bir alanda düzenleme yapmaktadır. Yukarıda
belirtildiği üzere, TENMAK’ın görev ve yetkileri Anayasanın 123. maddesine göre
yasayla düzenlenmesi gereken bir konudur. Kamu hizmetlerini görmekle yükümlü
tutulan bu kurumun yürütme kuruluna enstitü veya araştırma merkezi kurma veya
kaldırma yetkisi verilmesi, yasayla düzenlenmesi gereken bir konudur. Buna
aykırı bir düzenleme idarenin yasallığı ilkesini zedeler. Bu nedenle
Anayasa’nın 104. maddesine de aykırıdır.
Üçüncü olarak; söz konusu yetki devri aynı
zamanda Anayasanın 7. maddesine de aykırılık taşımaktadır. Anayasa'nın 7.
maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' denilmektedir. Buna göre, Anayasa'da
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin
düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle
Anayasa'da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir
alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.
İptali talep edilen düzenleme ile TENMAK
adıyla kurulan Kurumun yürütme kurulunun CK ile kurulmuş olan Bor araştırma
enstitüsü, nadir toprak elementleri araştırma enstitüsü, Nükleer Enerji
Araştırma Enstitüsü, Temiz Enerji Araştırma Enstitüsünü kapatma yetkisiyle donatılması,
yetki devrinin sınırlarını aşan bir düzenlemedir. Bu nedenle, iptale konu olan
düzenleme ile Kuruma verilen yetkinin, yasamaya tanınmış ve devredilemez olan
asli düzenleme yetkisinin devri niteliğini taşıdığı açıktır. Bu nedenle
Anayasanın 7. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 57 sayılı
CK ile değiştirilen 4 sayılı CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Enstitüler
ve” ibaresinin, Anayasanın 7., 104. ve 123. maddelerine aykırı olduğundan
iptali talep edilmektedir.
7) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (d)
bendindeki “enstitüler” ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (d)
bendi ile TENMAK adlı Kurumun Yürütme Kurulunun görev ve yetkileri tanımlanmış
ve bu görev ve yetkiler arasında da enstitülerin kurulması veya kapatılması
yetkisi düzenlenmiştir.
İptale konu olan ibare, 57 sayılı CK ile değiştirilen
4 sayılı CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrasında Kuruma verilen enstitü kurma
veya kaldırma yetkisinin iptaline ilişkin olduğu ve yukarıda 6 sıra nolu iptal
talebimizle doğrudan bağlantılı bir talep olduğu için yukarıda belirttiğimiz
gerekçeler bu talebimiz açısından da aynen geçerliliklerini korumaktadırlar ve
bu çerçevede söz konusu ibarenin, Anayasanın 7., 104. ve 123. maddelerine
aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
8) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i)
bendinin Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
7. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Türkiye
Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun(TENMAK) yürütme kurulunun
görevlerini düzenleyen 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendinde yürütme
kuruluna Kurumun görevlerini yerine getirmesi için yürüteceği faaliyetler
sırasında yapacağı ücret, telif, işlenme ücreti, ödül, burs, proje teşvik
ikramiyesi ve benzeri ödemelerin tutar veya üst limitlerini belirleme yetkisi
verilmektedir. Söz konusu düzenleme, Anayasa’nın birden çok maddesine aykırılık
taşımaktadır.
a.
Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104.
maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle
getirilen CK ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır.
Anayasa CK’lar için ikili bir sınır çizmiştir. Birinci sınır olarak Anayasa’da
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konular belirtilebilir. İkinci sınır ise,
kanun ile düzenlenmiş konulardır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın bu şekilde ortaya
çıkan açık sözü, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin konu
bakımından sınırını oluşturur. O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun
yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnameler yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının açık ve bağlayıcı hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa madde 137,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesini, normlar hiyerarşisinde yasa altı kademede yer
vermiştir.
Bu çerçevede 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 7. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “Kurumun
görevlerini yerine getirmesi için yürüteceği faaliyetler sırasında yapacağı
ücret, telif, işlenme ücreti, ödül, burs, proje teşvik ikramiyesi ve benzeri
ödemelerin tutar veya üst limitlerini belirlemek” şeklindeki düzenleme,
yukarıda belirtilen anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Öncelikle, söz konusu düzenleme ile
Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun yürütme kurulunun
yetkileri arasına ücret, telif, işlenme ücreti, ödül, burs, proje teşvik
ikramiyesi ve benzeri ödemelerin tutar veya üst limitlerini belirleme yetkisi
de eklenmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da
belirtilmektedir.
Kurumun görev alanı ile ilgili konularda
ücret, telif, işlenme ücreti, ödül, burs, proje teşvik ikramiyesi ve benzeri
ödemelerin tutar veya üst limitlerini belirleme, kamu görevlilerinin özlük hakları
ile ilgili bir düzenleme olduğu kadar kamu görevlileri olmayanlar açısından da
bir sosyal harcama türüdür. Ücret belirleme yetkisi dışındaki yetkiler bir
diğer deyişle bir kamu harcamasıdır.
Yürütme Kuruluna verilen ücret belirleme
yetkisi açık bir biçimde Anayasanın 128. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri
saklıdır” hükmüne aykırı bir düzenlemedir.
Kurum tarafından ücret ödemesi yapılacak
personel, sözleşmeli personel veya işçi personel olabilir. Ancak, Anayasanın
128. maddesinin birinci fıkrasında da, “diğer kamu görevlileri” olarak
tanımlanan bu tür personelin özlük haklarının ve ücretlerinin belirlenmesinin
de kanun ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede Kurum yönetim kuruluna bu
yetkiyi vermek, kanunilik ilkesini zedeleyici bir durumdur.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile
kurumlarda çalışanların mali haklarının ya kanunla ya da kanunun belirlediği
usul çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile yürütme kuruluna ücret belirleme yetkisi verilmesi veya bu konularda
belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu
düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
İkinci olarak Kurumun telif, işlenme
ücreti, ödül, burs, proje teşvik ikramiyesi ve benzeri ödemelerin tutar veya
üst limitlerini belirlemesi ise, kamu harcaması olması nedeniyle Kurum yürütme
kurulunun yetkisi dahilinde olan bir yetki türü değildir. Kamu harcamaları,
kamu hukuku kuralları uyarınca tek taraflı olarak tesis edilen ve re'sen
uygulanabilir idare tasarrufu olarak tanımlanan idari işlemlerdendir. Yürütme
faaliyetinin, hukuk devleti ilkelerine uygun bir şekilde yürütülmesini sağlayan
idare hukuku esası, idarî işlemin yargısal usullere benzeyen usullere tâbi
tutulmasını sağlamaktadır. Yürütme Kurulu, yasal olarak tanımlanmış bir harcama
türünün yapılması işlemini yürütebilir. Harcamanın kendisini belirleme ise,
bütçe hakkının ihlali anlamına gelir. Yasama erkinin yetkillerinin yürütme
organına tamamen devri niteliğindedir. “Bütçe; belirli bir dönemdeki gelir ve
gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve
usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgeyi” ifade eder. Bütçe ile devletin
nerelere ne ölçüde para harcaması gerekeceğine, millet adına karar verme
yetkisinin yetkili temsili meclislerde bulunmasına da bütçe hakkı denmektedir.
Öncelikli olarak bir kamu harcamasının yapılabilmesi için seçilmişlerin meydana
getirmiş olduğu yasama organınca yürütme organına, belirlediği bütçe ödenekleri
ile sınırlı olmak üzere harcama yetkisinin verilmiş olması gerekir. Ayrıca bu
harcamaların, bütçelerin hazırlık aşamasında belirlenen öncelikli hedeflere ve
kaynak kullanımını düzenleyen mali mevzuat hükümlerine bağlı kalarak
gerçekleştirilmesi gerekir. Bütçe hakkı çerçevesinde kamu kurum ve
kuruluşlarının harcamalarının nasıl yapılacağı, bütçelerinin hazırlanması, mali
yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi de kanun ile
düzenlenmesi gereken alanlardandır. Anayasamızın 161. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl
başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü
ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve
usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız, harcamaların
bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün
kanunla düzenleneceğini öngörmüştür.
Dolayısıyla kamu kurumlarının
harcamalarının bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali
yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu açıkça
münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu hükme
göre, Cumhurbaşkanının bir kamu kurumuna Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
harcama yetkisi vermesi ve bu harcamanın bütçe tertiplerinden karşılanmasını
düzenlemesi mümkün değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye göre bu
alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57 sayılı CK’nın
7. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683.
maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “Kurumun görevlerini yerine
getirmesi için yürüteceği faaliyetler sırasında yapacağı ücret, telif, işlenme
ücreti, ödül, burs, proje teşvik ikramiyesi ve benzeri ödemelerin tutar veya
üst limitlerini belirlemek” ibaresi, yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın
104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnamelerle yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak,
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının herhangi bir tartışmaya açık
olmayan belirgin hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir
yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 57 sayılı CK’nın
7. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683.
maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendi ile düzenlenen ve TENMAK yürütme kurulu
tarafından telif, işlenme ücreti, burs veya ödül, proje teşvik ikramiyesi
verilmesine olanak sağlayan hüküm, bu alandaki temel kanuna aykırılık
taşımaktadır.
Bu alanda halihazırda yürürlükte bulunan
iki temel kanun bulunmaktadır. Bunlardan ilki, 5102 sayılı Yüksek Öğrenim
Öğrencilerine Burs Kredi Verilmesine İlişkin Kanun’dur. 5102 sayılı Kanunun 2. maddesinde
açık bir biçimde bütün kamu kurum ve kuruluşlarının burs veremeyeceği ifade
edilmektedir.
“Burs ve kredilerin verilmesi
Madde 2- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu; yurt içinde yüksek öğrenim gören ve bu Kanuna göre çıkarılacak
yönetmeliklerle belirtilen usul ve esaslar dahilinde yeterlikleri ve
ihtiyaçları tespit edilen öğrencilere burs-kredi verebilir.
Genel bütçeli daireler, katma bütçeli
idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer
tertibinden yardım alan kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların kurdukları
birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme kapsam ve
programına alınmış, hisselerinin yarısından fazlası kamuya ait olan özel hukuk
hükümlerine tâbi kuruluşlar, fonlar, döner sermayeler, kamu bankaları,
kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kurulan kurumlar ile
kurul/üst kurullar ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları (…) birinci fıkrada
belirtilen yüksek öğrenim öğrencilerine burs, kredi ve nakdî yardım adı altında
herhangi bir ödeme yapamazlar; ilgili mevzuatları gereği burs, kredi
verilmesini öngördükleri yüksek öğrenim öğrencilerini, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bildirirler.
Genel bütçeli daireler ve katma bütçeli
idareler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu dışında kalan kurum
ve kuruluşlarca bildirilen öğrencilere ödeme yapılabilmesi için bu kurum ve
kuruluşlarca gerekli meblağ, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca
belirlenen ödeme tarihinden en geç otuz gün öncesine kadar, Kurum hesabına
yatırılır.
Yurtdışında yüksek öğrenim gören Türk
vatandaşı öğrencilere, ikinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlarca burs,
kredi verilmemesi halinde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca burs veya
kredi verilebilir.”
Bu alandaki ikinci temel kanun ise 278
sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı
Düzenlemeler Hakkında Kanun’dur. Söz konusu Kanunun 2. maddesi ile Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’na 5102 sayılı Kanuna tabi olmaksızın
bilim insanlarına ve araştırmacılara burs verebileceği hüküm altına alınmıştır.
“Madde 2 – TÜBİTAK, öğrenim ve öğrenim
sonrasında üstün başarısıyla kendini gösteren gençleri izleyerek onların yetişme
ve gelişmelerine yardım etmek amacıyla 3/3/2004 tarihli ve 5102 sayılı Yüksek
Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine tabi
olmaksızın burslar verir.”
Yine bazı kanunlarda da özel olarak burs
vermeye yönelik maddeler bulunmaktadır. Bunlardan ilki 14.06.1973 tarihli ve
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun “Fırsat ve imkan eşitliği” başlığını
taşıyan 8 inci maddesinde, “Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkan
eşitliği saklıdır. Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek
eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız
yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır”
denilmiştir.
İkincisi, 04.11.1981 tarihli 2547 sayılı
Yüksek Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinde “Yurt içi ve yurt dışı öğretim
elemanı ve öğrenci değişim programlarının desteklenmesi amacıyla program
yürütücüsü yükseköğretim kurumunun özel hesaplarda izlediği tutarlardan,
programlardan yararlanan öğrencilere burs verilebilir. Burs tutarı, 5102 sayılı
Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs Kredi Verilmesine İlişkin Kanuna göre, lisans
öğrenimi gören öğrencilere ödenmekte olan burs tutarının üç katını geçemez.”
Denilmiştir. Ayrıca, 2547 sayılı Kanunun “Sosyal Hizmetler” başlıklı 47 nci
maddesinin (d) bendinde, “Kamu kuruluşları adına, Üniversitelerde okuyacak
öğrencilere bu kuruluşlarca verilecek bursların bilim dallarına dağılımı ve
sayısı, insan gücü ihtiyacı ve öğretim elemanı yetiştirilmesi bakımından,
devlet kalkınma planları ilke ve hedeflerine göre Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirtilir. Burslu öğrencilerin harçları ile laboratuvar, sınav ve
diploma masrafları burs kapsamına girer” hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu
Kanunun 58. maddesinde de, “Bilimsel araştırma projelerine ilişkin ödeneklerin
kullandırılmasında, proje kapsamında görevlendirilecek tezli yüksek lisans ve
doktora programlarındaki öğrencilere 3/3/2004 tarihli ve 5102 sayılı Yüksek
Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine tabi
olmaksızın belirlenecek miktarlarda burs verilir. Bu bursun verilmesine ilişkin
usul ve esaslar bu fıkra uyarınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” Denilerek
bilimsel araştırmalarda görev alan lisansüstü öğrencilerine ödenecek burslara
ilişkin istisnai bir düzenleme yapılmıştır.
Yine, 15.06.1989 tarihli 3580 sayılı
Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı
veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun
ile de “...öğretmenlik mesleğini ve eğitim uzmanlığını cazip hale getirerek
eğitimin kalitesini yükseltmek; öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren
yükseköğretim kurumlarına talebi artırmak için Milli Eğitim Bakanlığı adına
mecburi hizmet karşılığı parasız yatılı veya burslu öğrenci okutmak ve bunlarla
ilgili usul ve esaslar” düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere 5102 sayılı Kanun ile
yüksek öğrenim gören öğrencilere ilişkin özel bir düzenleme yapılırken, yüksek
öğrenim sonrası lisansüstü eğitim veya bilimsel araştırmalara yönelik olarak da
278 sayılı Kanun ve yukarıda özel olarak belirtilen 2547 sayılı Kanun ile diğer
kanunlarda kamu kurum ve kuruluşlarınca “burs verme” koşul, şart, esas ve
usulleri özel olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, bu yasalara, özellikle 5102
sayılı Kanuna aykırı olarak bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle burs verme
görev ve yetkisi düzenlenemez.
Ayrıca, Anayasa’nın 161. maddesi hükmünün
uygulamasına yönelik düzenlenen ve temel kanun olan 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda Anayasa’nın 161. maddesinde belirlenmiş bütçe
hakkı doğrultusunda ilkeleri ve mali esaslar düzenlenmiştir. Bu kanunun, “Gelir
ve giderleri etkileyecek kanun teklifleri” başlıklı 14. maddesi, “Kamu
gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu
idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tekliflerinin getireceği malî yük,
orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için
hesaplanır ve tekliflere eklenir. Sosyal güvenliğe yönelik kanun tekliflerinde
ise en az yirmi yıllık aktüeryal hesaplara yer verilir.” hükmüne yer vermiş ve
kamu giderlerini arttırıcı etkide bulunacak düzenleme türünü Anayasa’nın 161. maddesindeki
hükme uygun bir biçimde düzenlemiştir. 5018 sayılı Kanunun 14. maddesi açık bir
biçimde gelir azaltıcı veya gider artırıcı düzenlemelerin şeklini
belirlemiştir. Bu da kanuni düzenleme biçimidir. Devletin giderlerinin
yapılmasının dayanağı mutlaka kanuna dayanması gerekir. Bunun gerekçesi de
bütçe hakkıdır. Bütçe hakkı, aynı zamanda kanunilik ilkesine dayanır. Devletin
gelirleri ve yapacağı harcamaların tutarlarının ne olacağını belirleyen
bütçeye, idare tarafından bütçede öngörülmemiş bir gider kalemi koymak, hatta
gideri eklemek, bütçe hakkını ihlal edici bir nitelik taşımaktadır.
Yine 27/6/1989 tarih ve 375 sayılı KHK’nın
ek 1. maddesiyle kamu kurum ve kuruluşlarının telif ve işlenme ücreti ödemesine
ilişkin esaslar belirlenmiştir. Buna göre; “Özel kanunlarındaki hükümler saklı
kalmak kaydıyla, genel ve katma bütçeli kurumlar ile bunlara bağlı döner
sermayeli kuruluşlar, fonlar ve özel bütçeli kurumların amaç ve görevleri ile
ilgili olarak yayımlayacakları kitap, dergi, ansiklopedi, gazete, bülten ve
broşür gibi yayınlar için ödenecek telif ve işlenme ücretleri ile basılı ve
basılacak eser inceleme ücretleri ve bunlara ilişkin usûl ve esaslar
Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir”
375 sayılı KHK’nın ek 1. maddesine göre
telif ve işlenme ücretlerinin TENMAK gibi özel bütçeli kuruluşlarca ödenmesi
hususunda Kurum yürütme kurulunun yetkisinin bulunmadığı, bu tür ödemelerin
Cumhurbaşkanınca çıkarılacak bir yönetmelik ile belirleneceği düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, telif ve işlenme ücretleri ve buna benzer diğer ödemeler açısından
Kurumun tutar veya üst limit belirleme yetkisi, 375 sayılı KHK ile
çelişmektedir.
Bir CK ile kanunlarla düzenlenmiş bir
alanda, varolan kanunlara aykırı olan, hiçbir kanuna tabi olmayan adeta bir
kanun niteliği taşıyan bu düzenleme, Anayasa’nın 104. maddesinin ihlal
edildiğini göstermektedir.
Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye
göre bu alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57
sayılı CK’nın 7. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendi, yukarıda
belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır ve
iptali talep edilmektedir.
b. Anayasanın 128. Maddesine Aykırılık,
Kurumun görev alanı ile ilgili konularda
ücret, telif, işlenme ücreti, ödül, burs, proje teşvik ikramiyesi ve benzeri
ödemelerin tutar veya üst limitlerinin yürütme kurulunca belirlenme yetkisine
ilişkin düzenlemenin ücret tutarını veya üst limitini belirlemeye ilişkin bölümü
kamu görevlilerinin özlük hakları, aylık veya ücretlerinin belirlenmesi ile
ilgili bir düzenlemedir.
Yürütme Kuruluna verilen ücret belirleme
yetkisi, açık bir biçimde Anayasanın 128. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme
hükümleri saklıdır” hükmüne aykırı bir düzenlemedir.
Kurum tarafından ücret ödemesi yapılacak
personel, sözleşmeli personel veya işçi personel olabilir. Ancak, Anayasanın
128. maddesinin birinci fıkrasında da, “diğer kamu görevlileri” olarak
tanımlanan bu tür personelin özlük haklarının ve ücretlerinin belirlenmesinin
de kanun ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede Kurum yönetim kuruluna bu
yetkiyi vermek kanunilik ilkesini zedeleyici bir durumdur.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile
kurumlarda çalışanların mali haklarının ya kanunla ya da kanunun belirlediği
usul çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile yürütme kuruluna ücret belirleme yetkisi verilmesi veya bu
konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz
konusu düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
c. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Anayasanın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi
Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”;
8. maddesinde ise, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından,
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
kurallarına yer verilmiştir.
Yasama yetkisi, genel ve asli bir
yetkidir. Bu yetki, yasama organının istediği her konuda kanun çıkarabilmesini
ve çıkardığı kanunu istediği şekilde ve ayrıntıda düzenleyebilmesini anlatır.
Bu genellik ilkesi, yasama organının araya herhangi bir işlem girmeden bir
konuda doğrudan doğruya kanun çıkarabilmesini ifade eden yasama yetkisinin asliliği
ilkesiyle bütünleşen bir nitelik taşır.
Anayasada açıkça yazmayan bu ilkeye
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla içerik ve anlam kazandırılmıştır. Bu ilkenin tek
sınırını Anayasada bir konuyla ilgili olarak emredici ya da yasaklayıcı
nitelikte kuralların yer alması oluşturmaktadır.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesi,
Anayasa Mahkemesi kararlarında şu şekilde açıklanmıştır:
“Anayasada engelleyici bir hüküm
bulunmaması durumunda yasa koyucunun genel düzenleme yapma yetkisine dayanarak
kural koyması kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması anlamına
gelmez”.
“Yasama organı bir yasa yaparken bütün
olasılıkları göz önünde bulundurarak ayrıntılara ait kuralları da saptamaya
yetkilidir’ (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.1962/198, K.1962/111, RG: 24.1.1963-11316).
“Anayasada hangi konularda bir yasa
çıkarılamayacağı hakkında sınırlayıcı bir kural yoktur. Kuvvetler ayrılığı
ilkesinin zorunlu gereklerine uymak koşuluyla yasama organı her alanda
düzenleme yapabilir. Nitekim bir kimseye aylık bağlanması gibi öznel işlemle
yürütülecek türden işler için bile yasa çıkarabilmektedir'.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle
ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımı; “Anayasada herhangi bir
konuda emredici ya da yasaklayıcı bir kural konulmamışsa, bu konunun
düzenlenmesi anayasal ilkeler içinde yasa koyucunun takdirine bırakılmış
demektir”, şeklindedir.
Burada sözü edilen anayasal ilkeler
eşitlik, hak ve özgürlük güvenceleri, hukuk devleti, kanunla düzenlenme gibi
ilkeleri ifade etmektedir. Anayasada emredici veya yasaklayıcı hüküm bulunmayan
bir konuda kanun çıkarıp çıkarmamak, yasama organının takdirinde olmakla
birlikte çıkarılması öngörülen bir kanunun eşitlik, kazanılmış haklara saygı
gibi anayasal ilkelere olduğu hukukun genel ilkelerine ve Türkiye’nin taraf
olduğu insan haklarına ilişkin uluslararası kurallara uygun olması zorunludur.
Varlık nedeni ve asli görevi, yasamanın
koyduğu kurallar çerçevesinde icraat yapmak olan Yürütmeye bir yetki olma gücü
veren esaslar, Anayasanın muhtelif maddelerine serpiştirilmiş durumdadır.
Yukarıda yürütmenin yetkisi ve sınırları belirtilmiştir.
Yürütmenin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
veya yönetmelik çıkartmak gibi klasik düzenleme yetkisi, idarenin kanuniliği
ilkesi içerisinde sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki durumundadır. Bu bakımdan,
Anayasada ifadesini bulan yukarıdaki ayrık haller dışında, yasalarla
düzenlenmemiş bir alanda yürütmenin sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma
yetkisi bulunmamaktadır. Yasa ile yetkili kılınmış olması da bu sonuca etkili
değildir.”
Söz konusu kararlardan çıkan sonuca göre,
yasama yetkisinin yürütmeye devrinde yürütmenin düzenleme yetkisi sınırlı,
tamamlayıcı ve bağımlı (türevsel) bir nitelik taşımaktadır. Yürütme organı (ya
da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir
alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da bir Kanuna aykırı olarak bir kural
koyamaz. Bir kanunla yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
57 sayılı CK’nın 7. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci
fıkrasının (i) bendi ile TENMAK’a yasal olarak tanımlanmış, sınırları yasa ile
çizilmiş bir alanda yasanın ötesine geçerek, yürürlükte olan 5102 sayılı kanuna
ve 278 sayılı yasaya, 375 sayılı KHK’ya açıkça aykırılık taşıdığı da yukarıda
ifade edildiği üzere adeta yeni bir yasa düzenlemesi yapılarak yetki
verilmektedir. Yine söz konusu düzenleme ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim
Kanunu’nun 14. maddesi ile kanun ile düzenleme zorunluluğu bulunan ve yetki
devrinin kısıtlandığı bir alanda düzenleme yapılmış, bütçe kanununda yer
almayan bir gider türü, kanuni bir dayanağı olmadan Anayasa’nın 161. maddesine
aykırı olarak Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmiş ve yasanın çizdiği
sınırların dışına çıkılmış, adeta yeni bir yasal düzenleme yapılmıştır. Bu
gerekçe ile yasa ile verilen yetki sınırları ve kapsamı değiştirilmiş, idarenin
sübjektif karar almasına neden olabilecek tarzda belirsiz, her zaman
değiştirilme olasılığı olan ve yasama yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir
düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş
durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural
koyamaz. Bir CK ile yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
Dolayısıyla söz konusu düzenleme ile
yürütmeye 5102 sayılı yasa ile tanımlanan yasağa aykırı olarak 278 sayılı Yasa
kapsamında olmayan, 375 sayılı KHK’ya aykırı bir düzenleme öngörerek, 5018
sayılı Kanunun ve Anayasanın 161. maddesinde tanımlanan sınırlamalara aykırı
bir yetki tanımlanması yapıldığını ve yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın
aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale ettiğini
göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu fıkra Anayasanın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali
gerekir.
d. Anayasa’nın 161. Maddesine Aykırılık
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci
fıkrasının (i) bendi ile TENMAK yürütme kuruluna kapsamı, niteliği, miktarı ve
süresi belli olmayan bir biçimde çeşitli ödeme türlerinin tutarlarını ve üst
limitlerini belirleme yetkisi verilmektedir.
Anayasamızın 161. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında “Kamu idarelerinin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçelerle yapılır. Malî yıl
başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü
ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve
usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız, harcamaların
bütçe ile yapılmasını, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün
kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Dolayısıyla kamu kurumlarının
harcamalarının bütçelendirilmesi, bütçe hazırlanması, uygulanması, mali
yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi kanunla
düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır.
Hal böyle iken 57 sayılı CK’nın 5. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin
beşinci fıkrasının (i) bendi ile TENMAK yürütme kuruluna ücret, telif, işlenme
ücreti, proje teşvik ikramiyesi, burs ve ödül verme ile kapsamı, niteliği belli
olmayan bir biçimde “diğer ödemeler” şeklinde ifade edilen harcama yapma
yetkisi veren bu düzenleme, 5018 sayılı Kanuna tabi olmadığı gibi, bütçe
uygulamasının kanuniliği ilkesini zedelemektedir. Bu nedenle de Anayasa’nın
161. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa madde 8’e göre; “Yürütme yetkisi
ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi
olarak, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 57 sayılı
CK’nin 5. maddesi ile TENMAK yürütme kuruluna verilen bu yetki, anayasal ve
yasal çerçeve dışında düzenleme olduğu, yukarıdaki açıklamalarla ortaya
konmuştur. Bu itibarla 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendi,
Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
f. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2.,
6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4).
57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci
fıkrasının (i) bendi, yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini
somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal
ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık
oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu sebeplerle,
erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki
kullanımını öngören iptali istenen düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle
beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Özetle; 57 sayılı CK’nın 5. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 683. maddesinin beşinci
fıkrasının (i) bendi, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yükümlülükleri bağlamında, “bağlayıcı
kurallar bloku” na aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
CK’nın 5. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendi, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17., 128. ve 161. maddelerine aykırı
olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
9) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (k)
bendinin Anayasaya Aykırılığı,
57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (k)
bendi ile TENMAK adlı Kurumun Yürütme Kurulunun görev ve yetkileri tanımlanmış
ve bu görev ve yetkiler arasında da Bakan onayına sunulmak üzere şirket kurmaya
ve kurulmuş bir şirkette pay sahibi olmaya karar vermek yetkisi düzenlenmiştir.
İptale konu olan bend, 57 sayılı Bazı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin
birinci fıkrasının (l) bendi ile Kuruma verilen şirket kurma veya bir şirkete
ortak olma yetkisinin iptaline ilişkin olduğu ve yukarıda 4 sıra nolu iptal
talebimizle doğrudan bağlantılı bir talep olduğu için yukarıda belirttiğimiz
gerekçeler bu talebimiz açısından da aynen geçerliliklerini korumaktadırlar.
Bir kurumun görev ve yetkisi dahilinde olmayan bir yetki türü Kurumun yürütme
kurulunun yetkileri arasında olamaz.
Bu çerçevede söz konusu bend, Anayasa’nın,
Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine
aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
10) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 684. maddesinin (2) sayılı fıkrasının
(i) bendinin Anayasaya Aykırılığı,
57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8.
maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 684. maddesinin ikinci fıkrası ile
TENMAK adlı Kurumun Başkanın görev ve yetkileri tanımlanmış ve (i) bendi ile de
bu görev ve yetkilerine de Enstitülerin, koordinatörlüklerin ve birimlerin
kurulması veya kapatılması; enstitü başkanlarının atanması ile şirket kurma
veya kurulmuş şirketlere ortak olmaya ilişkin Yürütme Kurulunun tekliflerini
Bakan onayına sunmak görevi eklenmiştir.
İptale konu olan bend, 57 sayılı Bazı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 681. maddesinin
birinci fıkrasının (l) bendi ile Kuruma verilen şirket kurma veya bir şirkete
ortak olma yetkisinin iptaline ilişkin olduğu ve yukarıda 4 sıra nolu iptal
talebimizle doğrudan bağlantılı bir talep olduğu için yukarıda belirttiğimiz
gerekçeler bu talebimiz açısından da aynen geçerliliklerini korumaktadırlar.
Yine söz konusu iptale konu olan bendin
enstitü kurma veya kaldırma ile ilgili görev tanımlaması da, 57 sayılı CK ile
değiştirilen 4 sayılı CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrasında Kuruma verilen
enstitü kurma veya kaldırma yetkisinin iptaline ilişkin olduğu ve yukarıda 6
sıra nolu iptal talebimizle doğrudan bağlantılı bir talep olduğu için yukarıda
belirttiğimiz gerekçeler bu talebimiz açısından da aynen geçerliliklerini
korumaktadırlar.
Bir kurumun görev ve yetkisi dahilinde
olmayan bir yetki türü Kurumun Başkanın görev veya yetkileri arasında olamaz.
Bu çerçevede söz konusu bend, Anayasa’nın,
Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine
aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
11) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
10. maddesinin Anayasaya Aykırılığı,
57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
10. maddesi ile 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 686. maddesi başlığı
ile birlikte değiştirilmiş ve 57 sayılı CK’nın 3. maddesi ile kurulan Türkiye
Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) gelirleri düzenlenmiştir.
Kamu gelirleri, devletin ve diğer kamu
kuruluşlarının, kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla kanuna dayanarak çeşitli
kaynaklardan elde ettikleri gelirlerdir. Bu gelirler ile devlet, mal ve
hizmetleri satın alır ve bunlarla kamusal hizmeti gerçekleştirir. 5018 sayılı
Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde
kamu geliri “Kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon
kesintisi, pay veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve
taşınmazlardan elde edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen
gelirler, borçlanma araçlarının primli satışı suretiyle elde edilen gelirler,
sosyal güvenlik primi kesintileri, alınan bağış ve yardımlar ile diğer
gelirleri” ifade edeceği belirtilmiştir. Yine aynı kanunun “Gelirlerin
Dayanakları” başlıklı 37. maddesinde de “ Vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerinin kanuni dayanakları bütçelerinde
gösterilir. Bütçelerde yer alan gelirler, ilgili kanunlarında belirtilen
usullere göre tarh, tahakkuk ve tahsil edilir. Genel bütçe gelirlerinin tarh,
tahakkuk ve tahsili Maliye Bakanlığı veya tarh ve tahakkuka ilgili mevzuatına
göre yetkili idareler tarafından yapılır.” Şeklindeki ibareyle idarelerin
gelirlerinin kanun ile düzenlenmesi gerektiğini belirlemiştir.
Yukarıda belirtilen kanuni düzenlemelerin
kaynağını hiç kuşkusuz Anayasanın ilgili maddesi olan 73. maddesi
oluşturmaktadır. Anayasa'nın “Temel Hak ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Siyasi
Hak ve Ödevler” başlıklı dördüncü bölümünde düzenlenmiş bulunan “Vergi Ödevi”
başlıklı 73. maddesinin üçüncü fıkrasında; vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerin kanunla konulup, değiştirileceği veya kaldırılacağı, dördüncü
fıkrasında ise; vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisinin Cumhurbaşkanına
verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Anayasa’nın 104. maddesinde “… Anayasanın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi
hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz”
hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen Anayasa hükümlerinin
birlikte değerlendirilmesinden Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile vergi, resim ve
harç benzeri mali yükümlülüklerin konulamayacağı, değiştirilemeyeceği ve
kaldırılamayacağı, bu yükümlülüklerin ancak ve ancak kanunla konulup,
değiştirileceği veya kaldırılacağı anlaşılmaktadır. Bu durum aynı zamanda
verginin kanuniliğini de ifade etmektedir.
Vergilendirme yetkisinin
sınırlandırılması, anayasal demokrasinin gelişimiyle paralellik arz eder.
Vergilendirme yetkisinin sınırlandırılmasının en temel araçlarından birisi olan
verginin kanuniliği ilkesi, tarihi süreç içerisinde demokratik mücadelenin bir
sonucu olarak bugünkü anayasal konumunu kazanmıştır. Vergilendirmeye ilişkin
düzenlemelerin halkoyu ile seçilen parlamento tarafından kanunla yapılması ile
vergilemede keyfiliğin yerini temsil, hukukun üstünlüğü ve hukuki güvenlik
almıştır. Başka bir deyişle, verginin yasallığı ilkesi, keyfi ve takdiri
uygulamaları önleyecek ilkelerin kanunda yer alması zorunluluğunu getirerek
bireyin temel hak ve hürriyetlerini devlete karşı korur. Bu kapsamda; vergide
yasallık ilkesi, vergiyi doğuran olayın, verginin konusunun, matrahının ve
oranının kanun ile belirlenmesini gerektirmektedir.
Öte yandan; verginin yasallığı ilkesi kamu
gücüne dayalı olarak getirilen bütün mali yükümlülükleri kapsar. Bir başka
deyişle, verginin yanında, resim, harç ve benzeri yükümlülükler de bu ilkenin
kapsamındadır.
İptali istenen kural ile TENMAK’ın
gelirleri tanımlanmıştır. Bu gelirler arasında bütçe gelirlerinden aktarılacak
tutarlar olduğu gibi resim, harç ve benzeri yükümlülükler de tanımlanmıştır.
Gelirler konusunda Cumhurbaşkanınca
sadece, yasama organı tarafından Anayasanın 73. maddesinin 4. fıkrasında
açıklandığı şekilde 'Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin
muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun
belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi verilmiş
olması halinde belirleme yapılabilir. Bunun dışında Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kamu kurum ve kuruluşlarının gelirlerini
tanımlaması, vergi, resim ve harç benzeri mali yükümlülük getirebilmesi
Anayasa'ya göre mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi, bu kurala ilişkin olarak “Verginin
kanuniliği ilkesi … takdire dayalı keyfi uygulamaları önleyecek sınırlamaların
kanunda yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin
düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının kanun ile
yapılmasını zorunlu kılmaktadır.” (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2014/183
K.2015/122, 30.12.2015) diyerek kuralın çerçevesini çizmiştir. Bir başka
kararında ise bir prim ödemesinin “kamu gücüne dayalı olarak tek taraflı bir
iradeyle ve zorla alınması nedenleriyle Anayasa’nın 73. maddesinde belirtilen “benzeri
malî yükümlülük” kapsamında ödenen bir kamu geliri niteliğinde” olduğuna karar
vermiştir (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/117 K.2018/28, 28.2.2018).
Diğer taraftan Anayasa'nın “Temel Hak ve
Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Siyasi Hak ve Ödevler” başlıklı dördüncü
bölümünde düzenlenmiş bulunan “Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesi kapsamında,
vergi, resim, harç benzeri bir mali yükümlülüğün Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
ile konulmuş olması Anayasa’nın 104. maddesinin “Anayasanın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemez” hükmüne de aykırı bulunmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, vergi, resim ve
harç benzeri mali yükümlülük getirilmesine ilişkin itiraz konusu kural
Anayasa'nın 73. ve 104. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Yine Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular”ın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesi, Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturur.
Nitekim 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 10. maddesi ile değiştirilen
4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 686. maddesi ile TENMAK’ın gelirleri
düzenleyen hüküm, Anayasa’nın 73. maddesinde kanun ile düzenlenmesi gereken
konulardan sayıldığından bu nedenle de Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile düzenleme
yapılması Anayasa’ya aykırılık teşkil edecektir. Bu nedenle söz konusu
düzenleme Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde, “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 10.
maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 686. maddesi,
yukarıda belirtildiği üzere 5018 sayılı Kanunun 37. maddesi ile düzenlenmiş bir
konuda düzenleme yapmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının gelirlerinin kanun
ile düzenlenmesine ilişkin 37. maddeye aykırı olan ve TENMAK’ın gelirleri
düzenleyen CK düzenlemesi bu açıdan da Anayasa’nın 104/17. maddesine aykırıdır.
Yine iptali talep edilen maddenin birinci fıkrasının (c) bendi ile yapılan
düzenleme, 233 sayılı KHK’nın 36. ve 37. maddelerinde tanımlanmış olan
KİT’lerin karlarının hazineye devri ile faaliyetlerinden doğan finansman
fazlasının hazineye devredileceğine ilişkin mali hükümlere de açıkça aykırılık
teşkil etmektedir. Kanun ile düzenlenmiş konularda düzenleme yapması nedeniyle
de Anayasanın 104. maddesine aykırılık taşımaktadır, bu nedenle iptali gerekir.
Sonuç olarak, 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi’nin 10. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 686. maddesi, Anayasanın 7., 73. ve 104/17. maddelerine
aykırıdır iptali gerekir.
12) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
11. maddesiyle 4 sayılı CK’nın 687. maddesine eklenen (6) sayılı fıkranın
Anayasaya Aykırılığı,
57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
11. maddesiyle 4 sayılı CK’nın 687. maddesine eklenen (6) sayılı fıkra ile 57
sayılı CK’nin 3. maddesi ile kurulan Türkiye Enerji, Nükleer, Maden Araştırma
Kurumunun, 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesine göre TENMAK denetçisi ve TENMAK
denetçi yardımcısı istihdamına olanak tanınmıştır.
375 sayılı KHK’nın Müfettiş, denetmen,
denetçi, kontrolör, aktüer istihdamı başlıklı ek 24. maddesi kamu kurum ve
kuruluşlarının kurumun görev alanlarına giren konularda müfettiş, denetmen,
denetçi, kontrolör, aktüer istihdamına imkân vermektedir. Ancak bu istihdam,
Kurumu oluşturan CK’de buna izin verilmesi şartına bağlanmıştır. Söz konusu
düzenlemede Anayasa’ya aykırılıklar söz konusudur. Aşağıda sırasıyla bunlara
değinilmiştir.
İlk olarak İptali talep edilen altıncı
fıkra ile TENMAK’da 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesine göre TENMAK denetçisi
ve TENMAK denetçi yardımcısı istihdamına olanak tanınmıştır. Bu düzenleme
Anayasaya aykırıdır.
Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasanın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi
hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.” hükmü bulunmaktadır.
İptali istenen madde açısından Kurumda
TENMAK denetçisi ve TENMAK denetçi yardımcısı istihdam edilebileceği
düzenlemesi, istihdam işlemi her şeyden önce Anayasanın 70. maddesinde
düzenlenen kamu hizmetine girme hakkı kapsamında olduğundan temel haklara ilişkin
bir düzenlemedir. Zira, kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen söz konusu 70.
madde, Anayasa'nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısımının “Siyasi
Haklar ve Ödevler” başlıklı dördüncü bölümü içerisinde konumlanmıştır. Şu
halde, bu hak, Anayasanın 104/17. maddesine göre, Anayasada siyasi haklar ve
ödevler başlığı altında düzenlendiğinden, CK’ler ile hakkında düzenleme
yapılamayacak konular arasındadır.
Nitekim AYM, bir kararında bu hususların
kanun ile düzenlenmesi gerektiğini ifade etmiştir: “Kamu hizmetine girişin ve
hizmet içinde yükselmenin koşulları, statü hukukunun gereği olarak kanunlarla
belirlenmektedir. Bu durum Anayasa'nın kamu hizmetine girme hakkının
düzenlendiği 70. maddesi ile kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkelerin
düzenlendiği 128. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Kanun koyucu,
statü hukuku çerçevesinde yürütülen memuriyet hizmetine girmeye, yükselmeye,
memuriyetin sona ermesine vb. hususlara ilişkin koşulları anayasal ilkelere
uygun olarak belirleme yetkisine sahiptir. Kişilerin ise kanunlarla öngörülen
bu statüye girip girmemek konusunda tercihte bulunma hakları vardır.” (AYMK,
10.9.2015 tarih, E.2015/5, K.2015/82). Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hukuk
düzenine dahil eden 2017 Anayasa değişikliği, AYM’nin bu içtihadının
geçerliliğini etkilememektedir. Bu açıdan, yasayla düzenlenmesi gereken bir
konu CK ile düzenlendiğinden, iptali istenen düzenleme Anayasanın 104/17
maddesine aykırıdır.
Yine, Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz.” hükmü bulunmaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri
saklıdır” hükmü yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu
hüküm açıkça kamuda çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin,
nitelikleri, atanma, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
diğer özlük işleri ile görevlerinin sona erme işlemlerinin kanun ile
düzenlenmesi şartını getirmektedir. Dolayısıyla, bu madde kapsamında yer alan
personelin istihdamı, nitelikleri, iş akitlerinin sona ermesi veya bunların
tayin, nakil gibi özlük haklarını doğrudan etkileyen bir düzenlemenin de
kanunla düzenlenmesi gerektiği aşikardır. TENMAK’da denetçi ve denetçi
yardımcısı istihdamına ilişkin düzenlemede bu kapsamda yeralan bir düzenleme
türüdür. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 10.9.2015 tarih, E.2015/5, K.2015/82
sayılı kararıyla bu konuların kanunla düzenlenmesi gereken konular arasında
olduğunu belirtmiştir. Belirtilen bu nedenle söz konusu düzenleme Anayasa’nın
128. maddesinde belirtilen kanunilik ilkesini zedelediğinden Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Bu nedenle TENMAK’da denetçi ve denetçi
yardımcısı istihdamı konusunun kanunla düzenlenmesi gerekmekte olup bunun
dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması
mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128.
maddesinde belirtilen kanunla düzenleme yapılması öngörülen konulardan
sayıldığı için Anayasa’nın 104/17. maddesine aykırıdır.
Ayrıca, 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesi
ise, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin iptaline ve
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve
Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178.
maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki
Kanunu’nun amaç ve kapsamı içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre
kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve
aynı şekilde kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104.
maddesine aykırılığı öne sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703
sayılı KHK’nın 178. maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya
eklenen ek madde 24’ün iptaline rağmen 4 sayılı CK’ya eklenen 687. maddesinin
altıncı fıkrası hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen
yürürlükte olacaktır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal
taleplerimizle bağlı olarak, 57 sayılı CK’nın 11. maddesi ile 4 sayılı CK’nın
687. maddesine eklenen (6) sayılı fıkranın Anayasa’nın 104/17. ve 128.
maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme
yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
57 sayılı CK’nın 11. maddesi ile 4 sayılı
CK’nın 687. maddesine eklenen (6) sayılı fıkra ile yapılan düzenlemede yürütme
görevi ve yetkisi Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere TENMAK denetçisi ve TENMAK denetçi yardımcısı olarak
görev yapanların mali haklarına ilişkin bulunan konularda ne Anayasa’da ne de
Kanunlarda Cumhurbaşkanı’nın, herhangi bir kural ile bağlı olmaksızın doğrudan
belirleme ve düzenleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Oysa itiraz konusu kural
ile Cumhurbaşkanlığı tarafından söz konusu denetçi ve denetçi yardımcılarının
atanma ve mali haklarına ilişkin konularda düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle
söz konusu düzenleme Anayasa’nın 8. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz”. Ancak iptali talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da
kendisine yönelik bir yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile
düzenlenmesi gerektiği belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına
müdahale etmektedir. Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. maddesine olduğu
kadar 6. maddesine de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi
ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal taleplerimizle bağlı
olarak, 57 sayılı CK’nın 11. maddesi ile 4 sayılı CK’nın 687. maddesine eklenen
(6) sayılı fıkra, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır,
iptali gerekir.
13) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
13. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı CK’nın 689. maddesinin birinci fıkrasının
Anayasaya Aykırılığı,
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
13. maddesi ile TENMAK’ın araştırma ve inceleme konuları için gerekli bilgi,
belge ve numuneleri kamu kurum ve kuruluşlarından istemeye yetkili olduğu ve
kamu kurum ve kuruluşlarının da kendilerinden istenen bilgi, belge ve
numuneleri vermekle yükümlü olduğu belirtilmektedir.
Bu noktada istenilecek bilgi ve belgelerin
türünün, niteliğinin, kapsamının tanımlanmamış olması nedeniyle kamu kurum ve
kuruluşlarınca derlenen bilgilerinin bir kısmının kişisel veriler olabileceği,
bir kısmının da devletin gizli bilgi ve belgelerinin olabileceği öngörülebilir.
Nitekim 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası
kapsamındaki bilgiler, 6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamındaki
kişisel veriler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
kapsamındaki veriler, bilgiler, 5502 sayılı Kanunun 35. maddesi kapsamındaki
bilgiler, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Kanunu,
5411 sayılı Bankacılık Kanunu, yine 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu, 5202 sayılı Savunma Sanayi Güvenliği Kanunu gibi bir çok kanunda
kamu kurum ve kuruluşlar bünyesinde oluşturulan bilgi ve belgelerin kullanımı,
paylaşımına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan bazı
bilgilerinin kişisel veri niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Özellikle TENMAK’ın faaliyet alanıyla ilgili bazı bilgilerin ve belgelerin
özellikle kişilerle ilişkilendirilebilir bilgilerin kişisel veri niteliği
taşıyacağı açıktır. Zira Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun’a göre
kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her
türlü bilgiyi ifade etmektedir. Bu bağlamda sadece bireyin adı, soyadı, doğum
tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı
zamanda kişinin fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin
bilgiler de kişisel veridir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması,
mevcut verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi
suretiyle, o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani
verilerin; kişinin fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik
kimliğini ifade eden somut bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta
numarası gibi herhangi bir kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin
belirlenmesini sağlayan tüm halleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu
taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim,
görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı
da olsa kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel
verilerdir. Bazı kurumlarca tutulan sağlık ve konum bilgilerinin belli
kişilerle ilişkilendirilmesi ya da bir kişinin konumunun tespiti de bu anlamda
kişisel veri niteliği taşıyacaktır.
Anayasanın 20. maddesine göre “Herkes,
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu
hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu
verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel
veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla
düzenlenir” hükmüne yer verilerek “kişisel verilerin korunması hakkı anayasal
güvenceye bağlanmış ve bu şekilde kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı
koruma altına alınmıştır” (AYM, E.2013/122, K.2014/74, K.T. 03/04/2014).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8.
maddesinde özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı güvence altına alınmıştır.
AİHM’e göre bir kamu merciinin bir bireyin özel hayatıyla ilgili bilgileri
saklaması, 8. madde açısından hakka müdahale oluşturur. Saklanan bilgilerin
daha sonra kullanılıp kullanılmamasının buna bir etkisi bulunmaz (AİHM,
Leander/İsveç, 9248/81, 26.03.1987; AİHM, Kopp/İsviçre, 23224/94,
25.03.1998; AİHM, Amann/İsviçre, 27798/95, 16.02.2000).
Diğer taraftan Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca
kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir. Dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan
anayasal güvencenin yaşama geçirilebilmesi için bu hakkı ilgilendiren yasal
düzenlemelerin açık, anlaşılabilir ve söz konusu hakkın kullanılabilmesine
elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile kişilerin özel
hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmî makamların keyfî
müdahalelerine karşı korunması mümkün hâle gelebilir (AYMK, E.2018/73, K.
2019/65, 24.07.2019, para. 167).
24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesine göre kişisel veri, kimliği belirli
veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Anayasa
Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum
tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil;
telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport
numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi,
e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup
üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı
olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul
edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151,
2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015;
E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
Söz konusu kural sadece bilgi, belgelerin
istenmesini ve kamu kurum ve kuruluşlarının buna uymakla yükümlü olduğunu
öngörmüş bunun hangi esaslara göre yapılacağını düzenlemediği gibi kişisel
verilerin toplanması, saklanması, işlenmesi konularına ilişkin de herhangi bir
güvence içermemiştir. Anayasanın 104. maddesi çerçevesinde kanunla düzenlenmesi
öngörülen konuların haricinde kanunla düzenlenmiş konularda da CK ile düzenleme
yapılamaz. Ancak, 57 sayılı CK’nın 13. maddesi ile yapılan düzenleme 6698
sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanununun bir çok maddesine aykırılıklar
içerimesinin yanısıra özellikle 6. maddesi hükümlerine de açık aykırılık teşkil
etmektedir.
Anayasa’nın 104/17 maddesine göre
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel
haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve
ödevler”le ilgili konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılamaz. Anayasanın 20. maddesinde güvence altına alınan kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı, m.104/17 uyarınca, cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
düzenleme alanı dışında kalan bir konudur.
Yine 57 sayılı CK’nın 13. maddesi ile
talep edilen bilgi ve belgelerin kamu kurum veya kuruluşlarına kanunlarla
verilen yetki ve görevler çerçevesinde paylaşıma kapalı veriler olduğu da kuşku
götürmeyen bir gerçektir. Özellikle 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası
kapsamındaki bilgiler, 6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamındaki
kişisel veriler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
kapsamındaki veriler, bilgiler, 5502 sayılı Kanunun 35. maddesi kapsamındaki
bilgiler, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Kanunu,
5411 sayılı Bankacılık Kanunu, yine 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu, 5202 sayılı Savunma Sanayi Güvenliği Kanunu gibi bir çok kanunda
kamu kurum ve kuruluşlar bünyesinde oluşturulan bilgi ve belgeler bunlardan
bazılarıdır. Genel olarak ifade etmek gerekirse; düzenleme konu ve kapsamı
temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren bir CK’nın anayasaya uygun olduğundan
söz edilemez.
TENMAK’ın araştırma ve inceleme konuları
için gerekli bilgi, belge ve numuneleri kamu kurum ve kuruluşlarından istemeye
yetkili olduğu ve kamu kurum ve kuruluşlarının da kendilerinden istenen bilgi,
belge ve numuneleri vermekle yükümlü olduğu kuralı; kişisel verilerin kişinin
iradesi dışında paylaşılması sonucunu yaratır ve bu itibarla, kişisel verilerin
korunması hakkının sınırlanması anlamına gelir. Öyle ki; ihtilaflı norm,
kişisel verileri konu bakımından uygulanma alanının dışında bıraktığına dair
hiçbir hüküm içermemektedir. Burada, ihtilaflı düzenlemenin kişisel verilerin
korunması hakkını sınırladığı tespitini yapabilmek içinse, hak eksenli bir
yaklaşımla Anayasa’ya aykırılık iddialarını değerlendirmesi gereken Anayasa
Mahkemesi’nin, söz konusu düzenlemenin lafzının, kişisel verilerin kişinin
rızası dışında paylaşımını yalnızca mümkün kıldığını ve bunu engelleyecek
hiçbir güvence içermediğini tespit etmesi yeterli sayılmak gerekir.
Yukarıda da belirtildiği üzere;
Anayasa’nın 20. maddesinin 3. fıkrasının son iki cümlesine göre; “Kişisel
veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla
düzenlenir”. Yine Anayasa’nın 13. maddesine göre, temel hak ve özgürlükler
ancak kanunla sınırlanabilir. Oysa; kişisel verilerin kamu kurum ve kuruluşları
tarafından kişinin rızası olmadan TENMAK ile paylaşılabilmesini içeren
ihtilaflı kural, temel bir anayasal hak olan kişisel verilerin korunması
hakkını bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlemesiyle sınırlamaktadır. Bu
durum, kişisel verilerin korunması hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğini
ifade eden kanunilik ilkesine aykırıdır. İhtilaflı kural; bu sebeple,
Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır.
Bu nedenle 57 sayılı CK’nın 13. maddesinin
tümü Anayasanın 13., 20. ve 104. maddelerine aykırıdır ve iptal edilmesi
gerekir.
14) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
15. maddesi ile 4 sayılı CK’ya eklenen Geçici 1. maddenin birinci, ikinci ve
beşinci fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı CK’nın 15. maddesi ile 4 sayılı
CK’nın kırksekizinci bölümüne geçici 1. madde eklenmiş ve bu geçici birinci
maddenin birinci fıkrası ile 57 sayılı CK ile kapatılan Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve Nadir Toprak Elementleri Araştırma
Enstitüsünde görev yapan bütün personelin, mevcut statü, kadro ve
pozisyonlarıyla birlikte TENMAK’a devredilmiş oldukları ve mevcut memur
kadrolarından boşalanların da iptal edilmiş olacağı belirtilmiştir. İkinci
fıkrasında da yine, yukarıda belirtilen üç kurumda görev yapan üst düzey kamu
görevlilerinin görevlerinin sona ermesine ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Beşinci fıkrası ile de yurtdışında Kurum adına yüksek öğrenim yapan öğrenciler
ile alım süreci devam eden personelin memur veya uzman kadrolarına atanmalarına
ilişkin kadro ihdaslarının yapılması ve 2 sayılı CK’nın eki cetvele eklenmesi
öngörülmektedir.
Görüldüğü üzere, iptali talep edilen
geçici 1. maddenin her üç fıkrası da kadro, pozisyon ihdas ve iptalleri
hakkındadır. Kapatılan kurumlardaki personelin kadro ve pozisyonlarının iptali
ve yeni kurulan TENMAK’da yapılacak olan kadro ihdaslarına ilişkin olan bu
fıkralardaki düzenlemeler, Anayasanın birden fazla maddesine aykırılık
taşımaktadır. Aşağıda sırasıyla bunlar ele alınacaktır.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
İptali talep edilen fıkralardaki
düzenlemeler, yetki yönünden Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin sınırlarını
aşması nedeniyle Anayasa’nın 104. maddesine aykırıdır. Anayasanın 104/17.
maddede geçen “münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin
Anayasa’da “kanunla düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O
halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse
o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve
104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen fıkralardaki
düzenlemeler, Anayasa’nın 123. maddesinde ifade edildiği üzere idarenin
bütünlüğü içerisinde yeralan ve 57 sayılı CK ile kapatılan Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve Nadir Toprak Elementleri
Araştırma Enstitüsü ile 57 sayılı CK ile kurulan TENMAK kısa adlı Kurumun,
genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevleri ifa eden bütün personeli kapsamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin (AYMK, E.2005/145 K.2009/112, 23.7.2009; AYMK, E. 2018/73,
K.2019/65, 24.7.2019) kararlarında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 128.
maddesi kapsamındadır. Bu nedenle bunların kadrolarına, pozisyonlarına, bu
kadroların veya pozisyonların ihdas ve iptaline ilişkin kuralların da,
Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir. Nitekim,
Anayasa Mahkemesi, E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 kararının 139 ve 140.
paragraflarında memurların kadro ihdas ve iptal işlemlerinin kanun ile
düzenlenmesi öngörülen alanlardan olduğunu belirterek, bu kadroların ihdas ve
iptallerinin de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılamayacağını da dolaylı
olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla, söz konusu düzenleme Anayasa’nın 104/17. maddesinde
belirlenen sınırları aşarak kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanda düzenleme
yapması nedeniyle Anayasa’nın 104/17. fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
b. Anayasa’nın 128. Maddesine Aykırılık
Yine söz konusu düzenleme, yukarıda da
belirtildiği üzere esas açısından 57 sayılı CK ile kapatılan Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve Nadir Toprak Elementleri
Araştırma Enstitüsü ile 57 sayılı CK ile kurulan TENMAK kısa adlı Kurumun genel
idare esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden çeşitli statülerdeki tüm personel açısından kamu
görevlilerinin kadrolarının, pozisyonlarının iptalleri ile kurulan yeni kurumdaki
kadro veya pozisyon ihdas etmesini içerdiğinden yukarıda açıklandığı üzere
kanun ile düzenlenmesi gereken bir konu olması sebebiyle Anayasa’nın 128.
maddesine de aykırılık taşımaktadır. Bu nedenle iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen
Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada
öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden
kural koyamaz. Ya da bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
İptali talep edilen 57 sayılı CK ile 4
sayılı CK’nın Kırksekizinci bölümüne eklenen geçici 1. maddenin birinci, ikinci
ve beşinci fıkraları açısından 57 sayılı CK ile kapatılan Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ve Nadir Toprak Elementleri Araştırma
Enstitüsü ile 57 sayılı CK ile kurulan TENMAK kısa adlı Kurumun genel idare
esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden çeşitli statülerdeki tüm personel açısından kamu
görevlilerinin kadrolarının, pozisyonlarının iptalleri ile kurulan yeni
kurumdaki kadro veya pozisyon ihdasına ilişkin düzenleme getirilmektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 128.
maddesinde yasa ile düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmaktadır. Yapılan bu değişiklik ile yasa ile
verilen yetki sınırları ve kapsamı değiştirilmiş ve yasama yetkisinin devrinin
sınırlarını aşan bir düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare),
Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda
kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu görevlilerinin kadro,
pozisyon, ihdas veya iptal işlemleri ile atanmalarının kanunla düzenlenmesi
yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme yapılması ve yürütmeye
Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin devrine ilişkin
sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale ettiğini
göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde, Anayasa’nın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali
gerekir.
c. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme
yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme
yetkisi olarak, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 57
sayılı CK’nın 15. maddesi ile 4 sayılı CK’nın kırksekizinci bölümüne geçici 1. madde
eklenmiş ve bu geçici birinci maddenin birinci, ikinci ve beşinci fıkraları ile
kapatılan kurumlardaki personelin kadro ve pozisyonları iptal edilmiş ve yeni
kurulan TENMAK adlı kurumda çalışacak olan kamu görevlilerinin kadro ve
pozisyonlarının ihdasına ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Yukarıda belirtildiği
üzere bir CK ile kanunla düzenlenmesi öngörülen bir alanda düzenleme yapılması
ile kanun koyucunun alanına müdahale edilmesi, anayasal ve yasal çerçeve
dışında yetki kullanımını ortaya koymaktadır. Bu itibarla 57 sayılı CK’nin 15.
maddesi ile 4 sayılı CK’nın Kırksekizinci bölümüne eklenen geçici 1. maddenin
birinci, ikinci ve beşinci fıkraları Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır,
iptali gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2.,
6., 11. ve 104/2. Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler
ayrılığı ilkesinde somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç,
prg.4). Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri de; yasama, yürütme ve yargı
yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir.
57 sayılı CK’nin 15. maddesi ile 4 sayılı
CK’nın Kırksekizinci bölümüne eklenen geçici 1. maddenin birinci, ikinci ve
beşinci fıkraları yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini
somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal
ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık
oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını
Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale
gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık
durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu nedenlerle,
erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki
kullanımını öngören iptali istenen düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle
beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 57 sayılı
CK’nin 15. maddesi ile 4 sayılı CK’nın Kırksekizinci bölümüne eklenen geçici 1.
maddenin birinci, ikinci ve beşinci fıkraları, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması
nedeniyle iptali talep edilmektedir.
15) 57 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
19. Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin
19. maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun ekli (II)
sayılı cetvelin “B) ÖZEL BÜTÇELİ DİĞER İDARELER” bölümünde “26) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü”, “27) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu” ve “48) Nadir Toprak
Elementleri Araştırma Enstitüsü” satırları yürürlükten kaldırılmış ve yeni
kurum olarak 53) Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu
eklenmektedir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, 1927 yılından günümüze kadarki süreçte kamu malî yönetim sistemimizi
düzenleyen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun yerini almıştır. 5018
sayılı kanun, 1050 sayılı kanuna göre daha kapsamlı olmakla beraber,1050 sayılı
kanun gibi 5018 sayılı kanun da kamu malî yönetim ve kontrol sistemimizi regüle
eden esas yasa vasfındadır.
5018 sayılı kanunla, bütçe hazırlama ve
uygulama sürecinde etkinliğin artırılması, bütçe kapsamının genişletilmesi
suretiyle bütçe hakkının en iyi şekilde kullanılması, mali yönetimde
şeffaflığın sağlanması, sağlıklı bir hesap verme mekanizması ile harcama
sürecinde yetki-sorumluluk dengesinin yeniden tesisi, etkin bir iç kontrol
sisteminin oluşturulması ve bu suretle çağdaş-güncel gelişmelere uygun yeni bir
kamu yönetim mali sisteminin oluşturulması ve sistematize edilmesi
amaçlanmıştır.
5018 sayılı KMYK ile bütçe kapsamının
darlığından kaynaklanan sorunları ortadan kaldırabilmek için gerekli
düzenlemeler yapılmıştır. “Bütçe Türleri ve Kapsamı” başlıklı madde 12’de “Genel
yönetim kapsamındaki idarelerin bütçeleri, merkezi yönetim bütçesi, sosyal
güvenlik kurumları bütçeleri ve mahalli idareler bütçeleri olarak hazırlanır ve
uygulanır, kamu idarelerince bunlar dışında herhangi bir ad altında bütçe
oluşturulamaz. Merkezi yönetim bütçesi, bu kanuna ekli (I), (II) ve (III)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin bütçelerinden oluşur”
denilmektedir.
Yasaya göre genel bütçe, devlet tüzel
kişiliğine dâhil olan ve bu kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu
idarelerinin bütçesidir. Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak
belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu
gelirlerden harcama yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla
düzenlenen ve bu kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan herhangi bir kamu
idaresinin bütçesidir. Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel kanunla
kurul, kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanan ve Kanuna ekli (III) sayılı
cetvelde yer alan her bir düzenleyici ve denetleyici kurumun bütçesidir. Sosyal
güvenlik kurumu bütçesi, sosyal güvenlik hizmeti sunmak üzere, kanunla kurulan ve
bu kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin
bütçesidir. Mahalli idare bütçesi, mahalli idare kapsamındaki kamu idarelerinin
bütçesidir.
Görüldüğü üzere KMYK, kamu kurum ve
kuruluşlarını mali yönetimi ve denetimi açısından sınıflandırmış ve bu
çerçevede bütçeleme esaslarını ve denetim mekanizmalarını belirlemiştir. Söz
konusu sınıflandırmayı da ekli cetvellerde belirtmiştir.
57 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
19. maddesi ise, bu cetvellerden (II) sayılı cetvelde yeralan Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Nadir Toprak Elementleri
Araştırma Enstitüsünü bu cetvelden çıkarıp, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden
Araştırma Kurumunu cetvele ekleyerek bu kamu tüzel kişisinin de KMYK
çerçevesinde bütçeleme ve denetim esaslarının genel bütçe kapsamında
değerlendirilmesine ilişkin düzenleme yapmaktadır.
Bir veya daha fazla kamu kurumunun
(bakanlık veya kamu tüzel kişiliğinin) bu yasa kapsamına bir Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile eklenmesine veya çıkarılmasına ilişkin düzenleme, Anayasamızın
birden fazla maddesine aykırıdır. Aşağıda sırasıyla bu aykırılıklar ele
alınacaktır.
a. Anayasanın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104.
maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle
getirilen CK ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla
düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin
bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasa’nın bir
maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde “Kanunda
açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı
bulunmaktadır. Bir konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkartılamaz. Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde
kararnamelerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun
hükmünde kararnamelerle yasaları değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak
Anayasa’nın 104. maddesinin onyedinci fıkrasının açık hükümleri karşısında
hangi konuda olursa olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya yürürlükten
kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 19. maddesi ile Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle
üç ayrı yasa ile kurulmuş kurum kapatılmakta 5018 sayılı Kanunun ilgili
cetvelinden çıkarılmakta ve Anayasa’nın 123. maddesinin son fıkrasında
belirlenen yetkiyle kurulan Türkiye TENMAK’ın mali yönetimi, bütçeleme ve
denetim işlemlerinin yapılması usul ve esaslarının hangi kriterlerle
yapılacağının tespiti için 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetim Kanununa ekleme
yapılmaktadır. Bu husus, bir kamu kurumunun kuruluşunu veya kapanmasını değil
kurulmuş veya kapanmış bir kamu kurumunun kamu hizmeti sunması için uyması
gereken mali koşul ve şartlar ile denetimlerinin nasıl yapılacağını
belirlemedir. Dolayısıyla yapılan düzenleme 123. madde ile Cumhurbaşkanına
tanınmış yetkinin kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bu husus
Cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Anayasanın 104. maddesine
aykırı olarak, kanunla düzenlenmiş bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu değişiklik, Anayasa’nın 104. maddesinin
17 fıkrasına açık aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da
belirtilmektedir. Söz konusu kurumların bütçelerinin hazırlanması, mali yönden
işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi de kanun ile düzenlenmesi
gereken alanlardandır. Anayasamızın 161. maddesinin ikinci fıkrasında, “Malî
yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel
süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız,
bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenleneceğini
öngörmüştür. Anayasanın bu hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrolü Kanunu çıkarılmıştır. Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde de açıkça “madde
1- Bu Kanunun amacı, kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve
hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir
şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı
sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin
hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını
ve malî kontrolü düzenlemektir.” şeklinde yapılan düzenleme getirilerek,
Anayasa’nın 161. maddesinin gereği yerine getirilmiştir. Dolayısıyla kamu
kurumlarının bütçe hazırlama, mali yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve
esasların düzenlenmesi hususu açıkça münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken
bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye göre
bu alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 19. maddesi, yukarıda belirtilen nedenlerle
Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 57 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 19. maddesi, kanunla düzenlenmiş bir konuda
değişiklik yaptığından, ayrıca münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir
konuda düzenleme yaptığından Anayasanın 104. maddesine aykırıdır iptali talep
edilmektedir.
b. Anayasanın 7. ve 123. Maddelerine Aykırılık
Anayasa'nın 7. maddesinde, “ Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez. “ denilmiştir. Buna göre, Anayasa'da kanun ile düzenlenmesi
öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Ancak yasama organının temel kuralları
saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye
bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme
organının yasama organı tarafından çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte
hukuksal tasarruflarda bulunması, hukuk devletinin belirlilik ilkesine de
aykırı düşmez.” (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014)
Mahkeme bir başka kararında ise yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa
Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne
anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme
ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi
değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise düzenlenen
alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder…
Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir
alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.
Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7.
maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi,
sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması
gerekir” (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha
yakın tarihli kararlarında bu içtihadı, bir miktar esnettiği görülmektedir. “15…
yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında
başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi
ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde,
yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir
konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma
yetkisini yürütme organına da bırakabilir. (par. 15). Buna karşılık, söz konusu
esnetme, 6771 sayılı Kanun ile yapılan açık düzenlemenin genişletici bir
yorumuna kapalıdır.
Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince
yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca
yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle
yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme
yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Bu nedenle, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (par. 16). (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143
K.2018/40, 2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem Anayasa
Mahkemesi kararları dikkate alındığında, ilkesel olarak kanun koyucunun “genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak
Mahkemenin Anayasa’da farklı kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı
içeren konularda ise “Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması
kabul edilemez. Ayrıca 6771 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler sonrasında
yasama yetkisinin kayda bağlı olarak paylaşılması hususundaki çerçeve daha
belirgin hale gelmiştir.
Öte yandan yasal idare ilkesi, ülkemizde
idare hukukunun temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını
bulan bu ilke uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla
düzenlenir.” Bu ilke, idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi
olmadığını, bu yetkinin yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa
Mahkemesi’ne göre; “Bu maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine
vücut vermektedir. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev
ve yetkilerinin kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların
toplumun hangi tür gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi
usuller uygulanarak sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir.
Ayrıca idarenin toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve
ayrıcalıklarını kullanması ve bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri
üzerinde olumsuz etkiler de doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi
sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve
işlemlerinin hem kanuna dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna
aykırı olmamasını ifade eder. Asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine
dayanarak yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi
bir şekilde düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa
ile düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, böyle bir konuda yasadan aldığı
bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. Yasal idare ilkesinin
bir diğer sonucu da idarenin eylem ve işlemlerinin kanuna uygun olmasıdır.
Zaten Anayasanın 8. maddesinde “yürütme yetkisi ve görevi Anayasa ve kanunlara
uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” denilerek, bu husus
belirtilmiştir.
6771 sayılı Kanunla getirilen
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla
çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya dayanmaksızın ilk elden kural
koyma, düzenleme yetkisine sahip olmuştur. Başka bir ifadeyle, yasama organı
yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan, kanunun açıkça
düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla
-Anayasa’nın açıkça öngörmüş olduğu durumlarla sınırlı olarak- Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir. Her ne olursa olsun TBMM’nin
yasa yapma yetkisi, CK ile düzenlenen alanda bile mahfuz bir yetkidir: “Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (madde 104/17) hükmü bunun anayasal
dayanağıdır. O halde Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak iken, ancak Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM yasa çıkarabilecektir.
Özetle, CK, hem sadece çerçevelenmiş bir alanda çıkarılabilecek ve yasaya
aykırı olmayacak; hem de, yetki alanında yer alsa ve yasaya uygun olsa da,
TBMM’nin düzenleme yapma yetkisi saklı tutulmaktadır.
6771 sayılı Kanunda Anayasa’nın 7. maddesindeki
yasama yetkisinin devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin kanuniliği ilkesi
muhafaza edilmiş, ancak belirli idari konuların Anayasa’da açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği öngörülmüştür. “Bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.”
(madde 106/son). Ayrıca 123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin
Kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kurulabileceği kuralına yer verilmiştir. Anayasa
hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir çelişki kabul
edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve sistematiği
içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa koyucu 123/1. maddede
genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini, koymuş; bakanlıkların kurulması,
kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel kişiliği kurulması yönünden
bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Diğer bir ifadeyle, idarenin
kanuniliği ilkesi salt 106/son ve 123/son maddelerde belirtilen hususlar
açısından geçerli değildir. Anayasa’nın 123. maddesinin son fıkrasında “kanun
veya cumhurbaşkanlığı kararnameleri” dendiğine göre, kanunilik ilkesi öncelik
taşımaktadır.
İptal talebine konu olan 57 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 19. maddesi ile Anayasa’nın 123. maddesinin son fıkrasında
belirlenen yetkiyle kurulan TENMAK’ın mali yönetimi, bütçeleme ve denetim
işlemlerinin yapılması usul ve esaslarının hangi kriterlerle yapılacağının
tespiti için 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetim Kanununa ekleme yapılmaktadır. Bu
husus, bir kamu kurumunun kuruluşunu değil kurulmuş bir kamu kurumunun kamu
hizmeti sunması için uyması gereken mali koşul ve şartları ile denetimlerinin
nasıl yapılacağını belirlemedir. Dolayısıyla 123/3. madde ile tanımlanmış yetki
kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bu husus Cumhurbaşkanının
yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Kanunla düzenlenmiş bir konuda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu nedenle
iptali talep edilen düzenleme, Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama
yetkisinin devredilemezliği ve 123. maddesindeki kanunilik ilkesine açık
aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasamızın 7. maddesinde açıkça yasama
yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunduğu belirtilmekte ve bu
yetkinin yukarıda da belirtildiği şekilde yürütmeye devri yasaklanmaktadır. Bu
sınırlamanın temel dayanağını, yasal olarak düzenlenmesi gereken alanlarda
yetkinin devredilmeyeceği kuralı oluşturmaktadır. Kapatılan Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Nadir Toprak Elementleri
Araştırma Enstitüsü’nün mali denetiminin yapılması ile kurulan TENMAK’ın
bütçelerinin hazırlanması, mali yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin
düzenlenmesi de kanun ile düzenlenmesi gereken alanlardandır. Çünkü 5018 sayılı
Kanunun ekli cetvellerinde yeralan veya ilave edilen kamu idareleri, 5018
sayılı Kanunun hükümlerine de tabi olacaktır. Bununla birlikte, Anayasamızın
161. maddesinin ikinci fıkrasında “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.”
düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız bütçenin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Anayasanın bu hükmü
çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu çıkarılmıştır.
Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde de açıkça “madde 1- Bu Kanunun amacı,
kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve
kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu
malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını,
uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve
malî kontrolü düzenlemektir.” denilerek, yapılan düzenleme ile Anayasa’nın 161.
maddesi ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla kamu kurumlarının bütçe hazırlama,
mali yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu
açıkça münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır.
Bu nedenle Anayasanın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesindeki sınırlamanın ötesine geçen ve yasama yetkisinin
devri anlamına gelen 57 sayılı CK’nın 19. maddesi yukarıda belirtilen
nedenlerle Anayasa’nın 7. maddesine aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere 57 sayılı
CK’nın 19. maddesi, yine yukarıda belirtildiği üzere idarenin bütçe hazırlık,
kontrol ve denetim alanlarını belirlediği ve yasal idare yetkisi kapsamında
olan bir alanda düzenleme yaptığından kanunilik ilkesini zedelemektedir. İdarenin
bütçe hazırlama işlemlerinin, idarenin mali yönetimi ve denetiminin kanuni
dayanağı bulunmak zorundadır. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile asli ve ilkel
bir yetki olan yasama yetkisine aykırı veya münhasıran yasama yetkisi alanı
içerisinde tanımlanmış alanlarda düzenleme yapılamaz. İdare, böyle bir konuda
yasadan aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. Oysa 57
sayılı CK’nın 19. maddesi ile yasama yetkisi kullanılmakta ve yürütme açıkça
yetki aşımı yaparak Anayasa’da belirlenen kanunilik ilkesini zedelemektedir. Bu
nedenle söz konusu düzenleme Anayasanın 123. maddesine aykırı olduğundan iptali
gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 11. maddesinin 4. fıkrası Anayasanın 7., 104.
ve 123. maddelerine aykırı olduğundan iptali talep edilmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, 6771
sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ile Anayasada yapılan değişikliklerle hukuk
sistemimize girmiş ve 24 Haziran Seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin
ederek görevine başlamasıyla yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile ilk defa yürütme organına, dayanağını doğrudan Anayasadan
alan bir düzenleme yetkisi tanınmıştır. Anayasa’da önemli sınırlamalar
getirilerek tanınmış olan bu yetkinin, anayasal sınırlar çerçevesinde
kullanılması, kötüye kullanılmaması ve yasama yetkisinin devri niteliği
taşımaması, Anayasa’nın başta 6. ve 7. maddeleri gereği olup, örgütlenmesi,
erkler ayrılığına dayanan demokratik hukuk devletinin yaşama geçirilmesi
açısından hayati önem taşımaktadır. Oldukça güçlü yetkilerle donatılmış ve
doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının anayasada kendisine tanınan
sınırlı alanı aşarak her konuda düzenlemeler yapması, demokratik hukuk
devletinin özünü oluşturan denge ve denetleme mekanizmalarını işlevsiz hale
getirecek, sistemi yürütmenin keyfi yönetimine dönüştürecektir.
Göreve başlamasının hemen ardından
Cumhurbaşkanınca oldukça kapsamlı pek çok CK çıkarıldığı görülmektedir. Bu
CK’ların pek çoğunda da anayasal yetki sınırlarının aşıldığı, Anayasanın CK ile
düzenlenmesini yasakladığı alanlarda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir.
İptali istenen kuralların tamamı, Anayasanın cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesini yasakladığı alanlara ilişkin düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu
nedenle ultra vires geçersizlikle maluldür. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesince
ivedilikle incelenerek yetki dışı düzenlemelerin iptal edilmesi ve hukuk
sisteminden ayıklanması, normlar hiyerarşisine dayanan hukuk düzeninin devamlılığı
bakımından hayati önem taşımaktadır.
Anayasanın tanıdığı yetki çerçevesinin
dışında yapılan işlemler, ultra vires geçersizlikle maluldür. Hukuki
geçerliliği bulunmayan düzenlemelere dayanarak işlemler tesis edilmesi, birey
haklarına telafisi imkânsız zararlar verecektir. Bu nedenle, bu düzenlemelerin
bir an önce yürürlüklerinin durdurulması, hukuki bir zorunluluktur.
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve
Anayasaya açıkça aykırı olan bir düzenlemenin uygulanması halinde, sonradan
giderilmesi olanaksız zararlara yol açacağı çok açıktır. Anayasal düzenin en
kısa sürede hukuka aykırı kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın
da gereğidir. Anayasaya aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde
sübjektif yararların üstünde, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü
ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı
bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu
ilkenin zedelenmesinin hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve
zararlara yol açacağında duraksama bulunmamaktadır.
Ayrıca, burada tekrar vurgulanmalıdır ki;
Anayasa’nın çerçevesini ve sınırlarını sınırlı sayı ilkesiyle (numerus clausus)
belirlemiş olduğu yetki alanı dışında çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnameleri,
Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği erkler ayrılığı ilkesinin ve bu
çerçevede Devletin yönetim biçimine ilişkin emredici ve yasaklayıcı Anayasa
hükümlerinin ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu kadar, Devlet’in hukuki
yapılanmasının çerçevesini oluşturan normlar hiyerarşisinin de bozulmasına
sebep olmaktadır. Siyasi rejimin demokrasiden monokrasiye kaydırıldığı,
yargının bağımsızlığını yitirdiğine ilişkin çok ciddi iddia ve tespitlerin
bulunduğu bir tarihsel zaman diliminde (bu son nokta hakkında bkz. Türkiye’nin
AİHS’nin 18. maddesini ihlal ettiğine karar veren müteakip karar: AİHM,
Kavala/Türkiye, başvuru no: 28749/18, 10 Aralık 2019, p.197-232), AYM’nin, açık
şekilde Anayasa’nın çizdiği yetki çerçevesinin dışına çıkan cumhurbaşkanlığı kararnamesi
maddelerinin yürürlüklerinin durdurulmasına karar vermesi; Anayasa’nın
tanımladığı şekliyle Devlet düzeninin sağlıklı işleyişi, hukuk devletini
ilkesinin asgari gereklerinin işletilmesi ve demokrasinin devamı açısından
yaşamsal olduğu kadar, Anayasa Mahkemesi’nin varlık sebebi açısından da bir
zorunluluktur.
Yukarıda sayılan türde zarar ve durumların
doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan söz konusu maddelerin
iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek
Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
28/03/2020 tarihli ve 57 sayılı Bazı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin;
1. 3. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 679. maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine,
2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine,
2. 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki “bu bentte sayılan
amaçlarla Kurum tarafından belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda teminatlı
veya bir defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın geri ödemeli ve/veya
Bakan onayı ile hibe niteliğinde destekler vermek ve ödemede bulunmak; proje
süresi ile sınırlı kalmak kaydı ile proje ikramiyesi vermek” ibaresinin,
Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17. ve 161.
maddelerine,
3. 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendindeki “bu amaçla Kurum
tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödül ve burs vermek”
ibaresinin, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2,
104/17. ve 161. maddelerine,
4. 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinin, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine,
5. 5. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 681. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin, Anayasa’nın,
Anayasanın 2., 7., 104. ve 123. maddelerine,
6. 6. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 682. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Enstitüler ve” ibaresinin,
Anayasanın 7., 104. ve 123. maddelerine,
7. 7. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (d) bendindeki “enstitüler”
ibaresinin, Anayasanın 7., 104. ve 123. maddelerine,
8. 7. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (i) bendinin, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17., 128. ve 161. maddelerine,
9. 7. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 683. maddesinin beşinci fıkrasının (k) bendinin, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine,
10. 8. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 684. maddesinin (2) sayılı fıkrasının (i) bendinin, Anayasa’nın,
Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17., ve 123. maddelerine
11. 10. maddesinin, Anayasanın 7., 73. ve
104/17. maddelerine,
12. 11. maddesiyle 4 sayılı CK’nın 687. maddesine
eklenen (6) sayılı fıkranın, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine,
13. 13. maddesiyle değiştirilen 4 sayılı
CK’nın 689. maddesinin birinci fıkrasının, Anayasanın 13., 20. ve 104.
maddelerine,
14. 15. maddesi ile 4 sayılı CK’ya eklenen
Geçici 1. maddenin birinci, ikinci ve beşinci fıkralarının, Anayasa’nın,
Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine,
15. 19. maddesinin, Anayasanın 7., 104. ve
123. maddelerine,
aykırı olması nedeniyle iptaline ve dava
sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz.”