“...
7350 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 4046
sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna eklenen geçici 30. madde,
Anayasa’ya aykırıdır ve iptal edilmelidir.
7350 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna
eklenen geçici 30. madde ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğüne ait bazı
limanların işletme hakkı verilmesi/devri yöntemiyle özelleştirilmeleri
neticesinde imzalanan kırk dokuz yıldan az süreli sözleşme sürelerinin
ilgililerin başvurması halinde hakkın başlangıcından itibaren 49 yıla kadar
uzatılmasını öngörmektedir. Ancak bu haktan yararlanabilmek için ilgililerin
sözleşmeden doğan tüm mali yükümlülüklerini ek sözleşme imzalanmadan önce
yerine getirmesi, özelleştirme sözleşmesinden kaynaklı olarak Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü aleyhine açılmış
davalar var ise, bu davalardan tüm yargılama giderlerini üstlenerek kayıtsız ve
şartsız feragat etmesi ve ek sözleşme düzenlenmesi gerekmektedir.
Ek sözleşmelerde süre uzatımı, ek sözleşme
bedeli ve ödeme koşulları ile ilgili hususlar dışında özelleştirme sözleşmesini
değiştirecek herhangi bir hükme yer verilemeyeceği ve ek sözleşme ile uzatılan
sürenin yatırım sürelerine eklenemeyeceği kuralına yer verilmiştir.
Ek sözleşme bedelinin tespitinde ise,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununa göre değerleme yapmaya yetkili en az iki kuruluşun danışman olarak
görevlendirileceği, özelleştirme sözleşmesi bedelinin, işletici/alıcı
tarafından yapılan yatırım tutarları, kapasite artışı, özelleştirme sonrasında
işletici şirket hisselerinin satışı söz konusu olmuş ise bu bedeller ve diğer
tüm veriler dikkate alınarak, uluslararası değerleme standartlarına göre
hazırlanmış değerleme raporları ile belirleneceği ve ek sözleşme bedeli, uzatım
süresi ve diğer hususların Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayına sunulacağı
belirtilmiştir.
Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayı
halinde, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından işleticilere/alıcılara ek
sözleşme imzalanmak üzere üç ayı geçmemek üzere süre verileceği ve talep
halinde bir defaya mahsus olmak ve ilk verilen süreyi geçmemek üzere ek süre
verilebileceği kuralına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi iptali istenen kural ile
daha önce özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkı 49 yıldan daha
kısa süreli olarak sözleşme ile devredilen limanlara ilişkin sözleşme
sürelerinin ihalesiz olarak 49 yıla kadar uzatılmasına imkan tanınmaktadır.
Böylece 30 yıl, 36 yıl veya 39 yıllığına yapılmış sözleşmelerin süreleri 49
yıla kara uzatılabilecektir. Yani herhangi bir ihale yapmadan bir limanın
işletme hakkı 19 yıla kadar sürelerle mevcut işletmecilere verilebilecektir.
Bu düzenlemeden Türkiye Denizcilik
İşletmeleri AŞ’ne ait 13 liman ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları
Genel Müdürlüğüne ait beş liman olmak üzere toplam 18 liman etkilenecektir.
İhtilaflı kural uyarınca 18 limana ilişkin olarak ihalesiz ve rekabetsiz
şekilde uzatılabilecek toplam sözleşme süresi tam 287 yıldır.
İŞLETME DEVİR HAKKI SÜRESİ UZATILACAK
LİMANLAR
|
Liman adı
|
Özelleştirme yılı
|
Sözleşme bitiş tarihi
|
İşletmeci
|
Uzatılabilecek süre
|
Sözleşmenin yeni bitişi
tarihi
|
Antalya limanı
|
1998
|
2028
|
Q Terminals (Katar)
|
19 yıl
|
2047
|
Alanya Limanı
|
2000
|
2030
|
Alidaş Liman İşt. AŞ
|
19 yıl
|
2049
|
Hopa Limanı
|
1997
|
2027
|
Park Denizcilik (CİNER)
|
19 yıl
|
2046
|
Galataport
|
2013
|
2043
|
Doğuş-Bilgili
|
19 yıl
|
2062
|
Kuşadası Limanı
|
2003
|
2033
|
Global Ports
|
19 yıl
|
2052
|
Çeçme Limanı
|
2003
|
2033
|
Ulusoy
|
19 yıl
|
2052
|
Mersin Limanı
|
2007
|
2043
|
PSA (Singapur)-Akfen
|
13 yıl
|
2056
|
İskenderun Limanı
|
2012
|
2048
|
Limak
|
13 yıl
|
2061
|
Sinop Limanı
|
1997
|
2036
|
Çakıroğlu AŞ
|
10 yıl
|
2046
|
Ordu Limanı
|
1997
|
2036
|
Çakıroğlu AŞ
|
10 yıl
|
2046
|
Tekirdağ Limanı
|
1997
|
2027
|
Akport AŞ
|
19 yıl
|
2046
|
Rize Limanı
|
1997
|
2027
|
Riport AŞ
|
19 yıl
|
2046
|
Marmaris Limanı
|
2000
|
2030
|
Marmaris Liman İşl. AŞ
|
19 yıl
|
2049
|
Dikili Limanı
|
2003
|
2033
|
Dikili Liman İşl. AŞ
|
19 yıl
|
2052
|
Derince Limanı Safiport
|
2015
|
2054
|
Safi Katı Yakıt Sanayi Tic.
|
10 yıl
|
2064
|
Trabzon Limanı
|
2003
|
2033
|
Albayrak Grubu
|
19 yıl
|
2052
|
Taşucu Limanı
|
2021
|
2061
|
Cey-Nak Grup
|
9 yıl
|
2070
|
Samsun Limanı
|
2010
|
2046
|
Ceyport
|
13 yıl
|
2059
|
Bu düzenlemenin pek çok bakımdan Anayasaya
aykırı olduğu açıktır.
1) Anayasa’nın 138. Maddesine Aykırılık
Öncelikle; kanun, Anayasa’nın yasama ve
yargı erkleri için tanımladığı yetki alanları arasındaki sınıra riayet
etmemektedir. Öyle ki; düzenlemeden etkilenecek Sözleşmelerden bir kısmı zaten
kesinleşmiş yargı kararlarıyla iptal edilmiş, ancak bu kararlar
uygulanmamıştır. Şimdi yapılan düzenleme ile yargı kararları ile iptal edilmiş
sözleşmelerin uzatılması suretiyle yargı kararlarının uygulanmamasına meşruiyet
kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, ihtilaflı kural, kesinleşmiş
yargı kararlarını etkisiz kılmaya yönelik bir kapsam taşımakta, yerine
getirilmeyen yargı kararlarıyla ortaya çıkan de facto (fiili) duruma bir
hukukilik kisvesi vermek suretiyle Anayasa ihlal zincirine TBMM de katılmış
olmaktadır.
Anayasanın 138. maddesinin son fıkrasına
göre, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”. Dolayısıyla
kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanması yasama organı dahil bütün devlet
kurumları açısından anayasal bir zorunluluktur. Yasama organı çıkaracağı bir
yasa ile yargı kararlarının uygulanmasını imkânsız hale getiremez. Bu
yükümlülük, aynı zamanda Anayasanın 2. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi
ile, 36. maddede güvence altına alınan adil yargılanma hakkının da bir
gereğidir.
Giresun Limanının özelleştirilmesine
ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi tarafından gerçekleştirilen idari
işlem, Danıştay 10. Dairesinin 1998/4267 E. 2000/4544 K., sayılı kararıyla
Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Sinop Limanının özelleştirilmesine ilişkin
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay 10. Dairesinin 1998/4366
E. 2000/4543 K. sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal
edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Aynı şekilde Ordu Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay
10. Dairesinin 1998/4266 E., 2000/4546 K. sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya
aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Aynı şekilde Tekirdağ Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay
10. Dairesinin 1998/3513 E., 2000/2871 K. sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya
aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Aynı şekilde Rize Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay
10. Dairesinin 1998/4268 E. 2000/4545 K., sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya
aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Benzer şekilde Hopa Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay
10. Dairesinin 1998/2393 E. 2000/4540 K., sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya
aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Benzer şekilde Antalya Limanının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakanlık Özelleştirme İdaresi işlemi de, Danıştay
10. Dairesinin 1998/3742 E. 2000/4542 K., sayılı sayılı kararıyla Anayasa’ya
aykırı bulunarak iptal edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Trabzon Limanının İl Özel İdaresine devri
yöntemiyle 3. şahıslara kiralanmasına ilişkin ÖYK kararı da, Trabzon 1. İdare
Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Ancak bu kararlar, idare tarafından çeşitli
gerekçelerle uygulanmamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Liman İş
Sendikası tarafından yapılan bireysel başvuruda söz konusu yargı kararlarının
uygulanmaması nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar vermiştir (Liman-İş Sendikası/Türkiye, no.
29608/05 36239/05 36247/05, 12.10.2010).
Şimdi çıkarılan yasa ile bütün bu iptal
edilmiş Sözleşmelere yasal geçerlilik sağlanacağı gibi süreleri de
uzatılacaktır. Oysa, -aşağıdaki aykırılık tespitleri saklı kalmak üzere, ek bir
sözleşmenin geçerli olabilmesi için, öncelikle onun kendisine ekleneceği
normatif temelin hukuken geçerli olması gerekir. Yukarıda belirten yargı
kararları, ihtilaflı kuralın öngördüğü süre uzatımıyla ilgili Başbakanlık
Özelleştirme İdaresi işlemlerinin iptal edilmiş bulunduğunu ve böylece
sözleşmeye ve süre uzatımına konu olacak geçerli bir hukuki temelin
bulunmadığını göstermektedir.
İptali istenen kural, yasama organının
mahkeme kararlarına uymaması ve mahkeme kararlarının normatif sonuçlarını
değiştirmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle kural, Anayasa’nın başta madde
138 gelmek üzere ilgili maddelerine açıkça aykırıdır.
2) Anayasa’nın 2. Maddesine Aykırılık
Anayasa Anayasanın 2. maddesinde
Cumhuriyetin temel niteliği olarak belirlenen hukuk devleti ilkesi, yönetimde
keyfiliğin karşıtı olarak hukuka bağlı yönetim anlamına gelmektedir. Hukuk
devleti, bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca
geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan
ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu
hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa’ya ve hukuk kurallarına
bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa
koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın
bulunduğu bilinci olan devlettir (Anayasa Mahkemesi’nin 02.06.2009 tarihli ve
2004/10 E.; 2009/68 K. sayılı Kararı). Yine, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk
devleti ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu
yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur (Anayasa Mahkemesi’nin
17. 06. 2015 karar tarihli ve 2014/179 E.; 2015/54 K. sayılı Kararı). Aynı
yönde; “Yasa koyucuya verilen düzenleme yetkisi, hiçbir şekilde kamu yararını
ortadan kaldıracak veya engelleyecek... biçimde kullanılamaz …” (AYM,
E.S.:2007/76, K.S.:2008/46, K.G.: 24.1.2008).
Hukuk devletine ilişkin normatif düzenleme,
bütün kamusal işlemlerde olduğu gibi yasaların da kamu yararı amacıyla
çıkarılmasını gerekli kılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına
göre; her ne kadar AYM, bir yasanın kamu yararına uygun olup olmadığını
denetleyemez ise de kamu yararı amacıyla çıkarılıp çıkarılmadığını
denetleyebilecektir. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı, Anayasa
Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi, bireysel ve özel çıkarlardan
ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın
yalnız özel çıkarlar için veya sadece belirli kişilerin yararına olarak kanun
hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık ve kesin olarak saptanması hâlinde söz
konusu kanun hükmü, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai
hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç
ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde
olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla
bağdaşmaz. (AYM, E.2019/13, K.2021/31, 29/04/2021, § 86). Zira neyin kamu
yararına olduğu konusunda çeşitli siyasal ve ideolojik yaklaşımlara göre farklı
görüşler ortaya çıkabilecektir ve Mahkemenin benimsediği yaklaşımın yasama
organına hâkim olan gücün yaklaşımından daha geçerli olduğunu ortaya koyacak
objektif bir ölçüt yoktur. Ancak bir işlemin açıkça özel bir yararı elde etmeye
yönelik olduğu ve bundan kamusal bir yarar gözetilmediğinin açıkça görülebildiği
hallerde işlemin kamu yararı amacıyla yapılmadığını tespit etmek mümkündür ve
Anayasa Mahkemesi, geçmişte kamu yararı amacıyla çıkarılmadığını tespit ettiği
bazı yasal kuralları iptal etmiştir.
İptali istenen kural bakımından, yasa
yapımında kamu yararı ölçütünün kullanılmadığı aşikar olduğu gibi, yasal
düzenlemenin olanak tanıdığı faaliyetlerin “kamu yararı” ereğiyle korunan alanlar dahilinde olması
itibariyle, kamu yararı ölçütü ile Anayasa’ya saygı ölçütü örtüşmektedir: “deniz
kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı
gözetme” (md.43/2) yükümlülüğü, kamu yararı kavramının anayasal bakımdan –gelecek
kuşakları da kapsamına alacak şekilde- ülkesel değerler ve toplumsal çıkarlar
bağlamında tasarlandığının göstergesidir. Oysa, hukuk devletinin en temel
hukuki işlemi olarak yasaların genel ve nesnel kurallar içermesi, bu normların
tikel ve kişisel düzenlemeleri dışlamak suretiyle kamu yararını gerçekleştirme
amacına yönelik olmasındandır.
İptali istenen kuralın, öngörülen süreler
bakımından da kamu yararı amacıyla çıkarılmadığı açıktır. Zira dünyada liman
işletmeleri konusunda optimum verimli sözleşme süresinin en çok 25 yıl olduğu
kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın
(UNCTAD) raporlarına göre liman işletme devirleri için ideal süre 20 ila 25
yıldır. 20 yıldan kısa süreli yapılan sözleşmeler yatırımcıların yatırımlarını
tamamlamaları ve kâr elde etmeleri için yeterli görülmezken, 25 yıldan uzun
süreli sözleşmeler ise işletmecilerin gerekli yatırımları yapmakta yavaş
kalmalarına ve yatırımları savsaklamalarına neden olmaktadır (UNCTAD,
Guidelines for Port Authorities and Governments on the privatization of port
facilities, 1998 https://unctad.org/system/files/official-document/posdtetibd1.pdf,
para. 136).
Dava konusu kuralın kapsamına giren liman
işletmelerine ilişkin mevcut sözleşmelerin minimum süresi 30 yıl olmasına ve
bazılarında süre sonuna yaklaşılmış olmasına rağmen hala taahhüt edilen
yatırımların yapılmadığı, kira bedellerinin düzenli ödenmediği görülmektedir.
Buna rağmen her hangi bir ihale sürecine tabi tutmadan söz konusu sözleşmelerin
sürelerinin 19 yıla kadar uzatılmasında kamu yararı amacı güdülmediği açıktır.
Sözleşme süreleri sona erdiğinde güncel
ekonomik ve teknolojik gelişmeler de dikkate alınarak yeni hazırlanacak
şartnamelerle limanların ihaleye çıkarılmasının kamu yararı bakımından daha
uygun olacağında kuşku yoktur. Bu nedenle, kamu yararı gözetmeyen iptali
istenen kuralın özel çıkarları korumayı amaçladığı, mevcut işletmecilerin –
muhtemelen- iktidar ile giriştiği rant ilişkilerinin devamının amaçlandığı
açıktır. Bu itibarla; limanların işletme hakkı verilmesi/devri yöntemiyle
gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları bakımından, ihalede öngörülmüş
sürenin yeni bir ihale yapılmadan yeni bir sözleşmeyle artırılmasının
öngörülmesi, Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen ve hukuki belirlilik,
öngörülebilirlik ve kamu yararı alt ilkelerini içeren hukuk devleti ilkesine
aykırıdır. Zira, işletme hakkı verilmesinin/devrinin (ihale tarihinde)
öngörülemez biçimde, yeni bir ihale söz konusu olmadan daha uzun süreli hale
getirilmesi, devleti zarara uğratacaktır ve bu itibarla kamu yararı içermemektedir.
İhtilaflı kural, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Bunun yanında, ihtilaflı kural, kesinleşmiş yargı kararlarını etkisiz kılmaya
yönelik bir kapsam taşımakta, yerine getirilmeyen yargı kararlarıyla ortaya
çıkan ve Anayasa ihlali sonucu ortaya çıkan de facto duruma bir hukukilik
kisvesi vermek istemektedir. İptali istenen yasa ile idari yargı
tarafından iptal edilmiş sözleşmelere yasal temel sağlanmak istendiği
gibi, bunların süreleri de uzatılacaktır. Yukarıda belirten yargı kararları,
ihtilaflı kuralın öngördüğü süre uzatımıyla ilgili Başbakanlık Özelleştirme
İdaresi işlemlerinin iptal edilmiş bulunduğunu ve böylece sözleşmeye ve süre
uzatımına konu olacak geçerli bir hukuki temelin bulunmadığını göstermektedir.
İdarenin yasallığı ilkesi, yargı kararlarını uygulama yükümlülüğünü de
kapsadığı halde, yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyen İdarenin
yarattığı hukuk dışı de facto durumu meşrulaştırıcı yasal düzenleme, hukuk
devletine içkin normlar hiyerarşisi ilkesini de açıkça ihlal etmekte ve yasa
yoluyla Anayasa’ya karşı hile yapılmaktadır.
Bu nedenle kural Anayasanın 2. maddesine de
aykırıdır.
3) Anayasa’nın 43. Maddesine Aykırılık
İptali istenen kural, ayrıca, yukarıda da
ifade edildiği üzere, limanların hukuka aykırı şekilde özelleştirilmesini
meşrulaştırıp, kamu yararından olan bir normatif düzenlemeye aykırı şekilde 49
yıllık sözleşme sürelerinin oluşturulmasının yolunu açmış olması nedeniyle;
devletin (ve yasama organının), sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu
yararını gözetme yükümlülüğünü de ihlal etmekte ve Anayasa’nın 43. maddesine de
aykırılık taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin, iptali istenen
kuralın, anayasal bakımdan –gelecek kuşakların hakları dahil- ülkesel değerler
ve toplumsal çıkarlar bağlamında tasarlanmış bulunan kamu yararı kavramını
genişletici bir yorumla madde 43’e aykırılık değerlendirmesi yapması
gerekmektedir.
4) Anayasa’nın 10. Maddesine Aykırılık
Öte yandan iptali istenen kural, Anayasanın
10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesini de ihlal etmektedir.
İhale sürecine katılan firmalar sözleşmede öngörülen işletme sürelerini dikkate
alarak ihale tekliflerini sunmuşlardır. Yani 30 yıl işletme süresi öngörülen
bir ihaleye katılan basiretli bir tacir, yapacağı yatırımların maliyetlerini 30
yıl işletme ile elde edeceği gelirleri dikkate alarak bir teklifte bulunmuştur.
49 yıl işletme süresine sahip olacağını bilseler rakip firmalar da çok daha yüksek
teklifte bulunabilirlerdi. Bu şekilde ihale süreci bittikten sonra yasa ile
ihale şartlarının ve en önemlisi de işletme süresinin değiştirilmesi, diğer
firmalar açısından –girişim özgürlüğünün kullanılması bakımından-açıkça eşitsiz
bir durum yaratmıştır ve Anayasanın eşitlik ilkesini ihlal etmiştir.
Eşitlik ilkesi, aynı statüde olan kişilere
aynı hukuk kurallarının uygulanması ve benzer durumda olan kişilerin farklı
muamelelere tabi tutulmamasını gerekli kılar. Eşitlik ilkesinin anlam ve
kapsamı, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarıyla ortaya konulmuştur. Mahkeme’nin
söz konusu ilkeyle ilgili olarak temel değerlendirmesi şu şekildedir: “Anayasa’nın
10. maddesine göre Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Kanun önünde
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı,
birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasının ve ayrıcalıklı
kişi ve toplulukların yaratılmasının engellenmesidir. Aynı durumda bulunan kimi
kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin
çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kuralara
bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.” (AYMK, 27.3.1986, E.1985/31,
K.1986/11, RG: 9.5.1986-19102)
Mahkemenin eşitlik konusunda statü ve
durumlardaki farklılığın yanı sıra haklı neden ölçütüne de yer veren bir başka
kararında şu değerlendirme yapılmıştır: “Yasa önünde eşitlik herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
aykırılığı gözetilemez ve bu nedenlerle eşitsizlik yaratılamaz. Bu ilke, birbirleriyle
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve
toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene
dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz. Aynı hukuki durumda bulunanlardan kimileri için farklı kurallar
uygulanmasını haklı gösterecek nedenler anlaşılabilir, amaçla ilgili, makul ve
adil olması ölçütleriyle hukuksal biçim ve içerik kazanmaktadır. Getirilen
düzenleme herhangi bir biçimde, birbirini tamamlayan, doğrulayan ve güçlendiren
bu üç ölçütten birine uymuyorsa, eşitlik ilkesine aykırılık vardır. Çünkü
eşitliği bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir nedene dayanmamaktadır.” (AYMK,
11.7.1991, E.1990/39, K.1991/21, RG: 25.5.1992-21236).
İptali istenen kural ile kamu ihalelerine
giren ve bu bakımdan eşit statüde bulunan firmalar arasında yaratılan eşitsiz
uygulamanın haklı bir nedeninin bulunmadığı, ihaleleri kazanan firmalar lehine
haksız olarak avantaj yaratıldığı açıktır. Ayrıca mevcut sözleşme sürelerinin
sona erdiği tarihte yeni yapılacak ihalelere mevcut işletmecilerin katılmasını
engelleyen herhangi bir kural bulunmamaktadır. Mevcut işletmecilerin de
katılacağı adil rekabet kuralları çerçevesinde yapılacak ihalede en uygun
teklifi yapan firmaya işletme hakkının verilmesinde hem kamu yararı vardır hem
de bütün istekli işletmeler açısından eşit koşullar uygulanabilecektir. Oysa
iptali istenen kural ile öngörülen ihalesiz olarak mevcut sözleşmelerin
süresinin 19 yıla kadar uzatılması, yeni ihaleye katılma koşullarına sahip
olabilecek firmalar açısından da haksız bir şekilde eşitsiz durum
yaratılmaktadır. Özel teşebbüslerin fırsat eşitliği içinde rekabet
edebilmelerini engelleyen ihtilaflı kural, Anayasanın 10. maddesine de
aykırıdır.
Buna ek olarak; getirilen düzenleme ile
sözleşme uzatma talebinde bulunabilmeleri için mevcut işletmecilere
sözleşmelerle ilgili açtıkları davalardan feragat etme koşulu getirilmiştir.
Yani idare, sözleşme koşullarına aykırı olarak işletmeci firmaya herhangi bir zarar
vermiş ya da yükümlülüklerini yerine getirmemişse, firma sözleşme uzatma
talebinde bulunabilmek için davasından feragat etmek zorundadır. Dava konusu
kural; idare ile ihtilafı olan işletmecilerle, ihtilafı olmayan işletmeciler
arasında haklı bir nedene dayanmayan bir muamele farklılığı yaratmaktadır ve bu
yönüyle de Anayasanın 10. maddesine aykırıdır. Şöyle ki; idare ile uyuşmazlığı
olan bir işletici firma, sözleşme süresinin uzatılması talebinde bulunabilmek
için milyonlarca TL’yi bulabilecek uyuşmazlık konusu alacağından feragat etmek
zorunda bırakılırken, uyuşmazlığı bulunmayan işleticiler açısından böyle bir
yükümlülük söz konusu değildir. Bu yöndeki farklı muamelenin meşru bir
temelinin olduğunu söylemek mümkün değildir. İhtilaflı kural, Anayasanın 10.
maddesine bu açıdan da aykırıdır.
Bu düzenleme ile çifte eşitsizlik
yaratılmış olmaktadır. Şöyle ki; izleyen başlıkta somutlaştırılacağı üzere,
daha önce ihaleyi kazanarak işletme hakkı alanlara ihalesiz devam olanağı ile
ihale dışında kalmış olanlar arasındaki eşitsizliğe, ihale almış olanlar içerisinde
de bir tür iç eşitsizlik yaratılmış olmaktadır. Bu itibarla, iptali istenen
kural, yalnızca çifte eşitsizlik yaratmamakta, ayrımcılık yasağını da ihlal
etmektedir.
5) Anayasa’nın 48. Maddesine ve 13.
Maddesine Aykırılık
İhalesiz işletmeye devam ayrıcalığı tanınan
ve ihaleye katılma hakkından yoksun kılma sonucunu doğuran genel eşitsizlik
halkası, liman işletme ihalelerine katılma koşullarına sahip firmaların
teşebbüs hürriyetine de haksız bir şekilde sınırlama getirmektedir. Anayasanın
48. Maddesinde sözleşme ve teşebbüs özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Bu
itibarla, mevcut sözleşme sürelerinin sonunda ihalelere katılma ve sözleşme
yapmaya elverişli ve istekli firmalar, iptali istenen kural dolayısıyla 19 yıl
boyunca söz konusu ihalelere katılma olanağından yoksun bırakılmaktadır.
İhalesiz ve rekabete açık olmayan şekilde yasa yoluyla söz konusu süre uzatımı,
limanların işletme haklarının verilmesi/devri için yeni ihale yapılmadığı için söz
konusu hakkı kullanma olanağından dışlanan girişimciler bakımından, teşebbüs
hürriyetini ihlal etmektedir. Bu nedenle de kural, Anayasanın 48. maddesine de
aykırılık oluşturmaktadır.
Bu şekilde neden olunan yoksunluk, önceki
yıllarda ihaleye girmiş olan firmalar lehine ve makul olmayan bir süre için söz
konusu olacağı için, Anayasa madde 10’un güvencelediği ayrımcılık yasağını
ihlal ettiği gibi, madde 13’ün öngördüğü sınırlama ve güvence ölçütlerini de
zedelemektedir. Bunların başında gelen demokratik toplum düzeni, girişim
özgürlüğü temelinde piyasa ekonomisini de kapsamına aldığından, yasa yoluyla
yapılan ayrımcı düzenleme, çoğulculuk ilkesi bakımından demokratik toplum
düzenini ihlal etmektedir. İhaleye kapatılan alanların genişliği ve on yıllara
yayılan süreler, ölçülülük ilkesini ve hakkın özüne dokunma yasağını
zedelemektedir.
Bu itibarla, 20. Yüzyıl sonlarında ve 21.
Yüzyıl başlarında ihale yoluyla belli firmaların elde ettiği işletme hakkının,
ihalesiz şekilde, 49 yılı tamamlayıcı biçimde uzatılması, bu tür işletmelere
aday firmaların girişim özgürlüğünü, madde 48’in yanı sıra madde 13 bakımından
da ihlal edilmiş olmaktadır.
6) Anayasa’nın 36. Maddesine Aykırılık
İptali istenen düzenleme ile sözleşme
uzatma talebinde bulunabilmeleri için mevcut işletmecilere sözleşmelerle ilgili
açtıkları davalardan feragat etme koşulu getirilmiştir. Yani idare, sözleşme
koşullarına aykırı olarak işletmeci firmaya herhangi bir zarar vermiş ya da
yükümlülüklerini yerine getirmemişse, firma sözleşme uzatma talebinde
bulunabilmek için davasından feragat etmek zorundadır.
Böyle bir yükümlülük, hak arama özgürlüğünü
haksız bir şekilde kısıtlayan bir sonuç doğurmaktadır ve bu yönüyle de
Anayasanın 36. Maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Zira Anayasanın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Anayasa Mahkemesine göre, demokratik bir toplumda
vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri
olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava
konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince
incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen
kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim
hakkı, karar hakkı ve kararın icrası hakkını içerir. Karar hakkı genel
itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme
hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık
konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde
edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde
edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı
bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini
güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa
ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir
(bazı farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 55; Emin Arda Büyük [GK], B. No:
2017/28079, 2/7/2020, § 49; Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568,
2/7/2020, § 54).
Dolayısıyla bir sözleşme süresini uzatma
talebinde bulunabilmek için mevcut davalardan vazgeçme yükümlülüğü öngören ve
bu şekilde, bir temel hakkın kullanımını diğer bir temel haktan feragat etme
koşuluna bağlayan ihtilaflı kural, mahkemeye erişim hakkını ihlal etmektedir.
7) Anayasa’nın 35. Maddesine Aykırılık
Diğer taraftan, kural, teşebbüs
hürriyetinin kullanılabilmesi için Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülkiyet
teşkil eden alacak haklarından feragat edilmesini gerektirmektedir. İhtilaflı
kural, bu açıdan meşru bir amaç izlemediği gibi, geçerli bir feragat için
gerekli asgari koşulları taşımayan bir şekilde mülkiyet hakkından vazgeçilmesini
içerdiğinden, mülkiyet hakkına gerekli bir müdahale de oluşturmamaktadır. Söz
konusu kural, bu yönüyle de Anayasa’nın 35. maddesine aykırıdır.
8) Anayasa 6. Maddesine Aykırılık
Anayasa madde 6’ya göre, “Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle
kullanır”.
Yasa yetkisi, Anayasayı değiştirme
yetkisinden sonra, egemenlik yetkisi kullanımının en tipik göstergesidir. TBMM
açısından, bu yetkinin kullanımı, “Anayasaya saygılı yasa” koşuluna bağlı olduğu
gibi, madde 6’nın sıraladığı yasaklayıcı kurallara da aykırı olamaz.
“Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette
hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz” şeklindeki yasaklayıcı hükmün
muhatabı olan yasama organı, belli “kişi, zümre veya sınıfa ayrıcalık sağlayan
düzenleme yapmama” normatif yükümlülüğü karşısında da bulunmaktadır. Ne var ki,
belli firmalar kayrılarak onlara verilen işletme hakkının diğer firmaları
dışlayıcı ve ayrımcı bir şekilde, on yıllara yayılan bir zaman diliminde
limanları işletme hakkı bakımından yaratılan tekel nedeniyle, temsil yetkisi 5
yıl ile sınırlı olan 27. Yasama meclisi, bir sözleşmeyi, 2064 yılında geçerli
olacak şekilde yasa yoluyla güvence altına alarak, 36. Döneme kadar yasama
meclisi temsilcilerinin ve dolayısıyla özgür oyları ile onları seçecek olan
gelecek kuşakların iradesini ipotek altına almış olmaktadır.
Böyle bir düzenleme, “Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” yasağına
aykırıdır.
Bu itibarla, iptali istenen kural, Anayasa
madde 6’ya da aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle iptali istenen kural
Anayasanın 2., 6., 10., 13., 35., 36., 43., 48. ve 138. maddelerine aykırıdır
ve iptaline karar verilmesi gerekir.
III- YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
06.01.2022 tarih ve 7350 sayılı “Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un iptali istenen kuralları
yukarıda açıklandığı gibi Anayasa’nın pek çok maddesine aykırıdır ve
uygulanması halinde telafisi imkânsız sonuçlar doğuracağı açıktır. İptali istenen
kurallar hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı olarak ve kamu yararı
aleyhine keyfi bir şekilde ülkenin önemli kaynaklarından biri olan limanların
işletme haklarına ilişkin mevcut sözleşmelerin sürelerinin 49 yıla kadar
uzatılmasına imkân vermektedir. Bu yönüyle hem kamu yararı aleyhine bazı
firmalara haksız imtiyaz tanınmakta hem de diğer firmalar aleyhine eşitsiz ve
dezavantajlı bir durum oluşturulmaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı gibi
temel anayasal ilkeleri ihlal eden, keyfi ve ayrımcı uygulamalara olanak
tanıyan kurallar Anayasanın pek çok hükmüne aykırı olup, birey haklarını
olduğunu kadar kamu yararını da ihlal etmektedir. Anayasal düzenin hukuka
aykırı kural ve düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devletinin
temel gereğidir. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması
gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün
sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında
sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden giderilmesi
olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
İptali istenen kuralların uygulanmasından
kaynaklanan ağır temel hak ihlallerinin bir an önce sona erdirilmesi ve daha
ağır ve telafisi imkânsız sonuçlar doğurmasını engellemek amacıyla Anayasaya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava
açılmıştır.
IV- SONUÇ VE İSTEM
06.01.2022 tarih
ve 7350 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle
24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna
eklenen geçici 30. maddesi, Anayasanın 2., 6., 10., 13., 35., 36., 43., 48. ve
138. maddelerine aykırı olduğundan iptaline ve uygulanması halinde giderilmesi
güç ya da olanaksız zarar ve durumlar olacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.”