ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2021/119
Karar Sayısı:2022/48
Karar Tarihi:21/4/2022
R.G. Tarih - Sayı:2/8/2022 -
31911
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Samsun Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi
İTİRAZIN KONUSU:
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun’un 58. maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa’nın 2., 13., 36. ve 125.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Ödeme emrine
karşı açılan davanın reddi nedeniyle tahakkuk ettirilen haksız çıkma zammının iptali talebiyle
açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 58. maddesi
şöyledir:
“Ödeme emrine itiraz:
Madde 58- Kendisine
ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği
veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde
alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu
nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz
incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.
Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet
ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.
(Mülga üçüncü fıkra: 28/1/2010-5951/1 md.)
İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara
bağlamak mecburiyetindedir.
İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan,
hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil
edilir.
İtiraz komisyonlarının bu konudaki kararları kesindir.
Borcun tamamına bu madde gereğince vakı itirazların
tamamen veya kısmen reddi halinde, borçlu ret kararının kendisine tebliği tarihinden
itibaren 15 gün içinde mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir.
Borcun bir kısmına karşı bu madde gereğince vakı
itirazlar mal bildiriminde bulunma müddetini uzatamaz.”
II. İLK İNCELEME
1.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM,
Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla
11/11/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2.
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör
Murat ÖZDEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu
kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3.
6183 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre kamu alacakları, devlete ve
diğer kamu tüzel kişilerine ait vergi, resim, harç, yargılama masrafı, vergi cezası, para cezası, gecikme
zammı ve gecikme faizi gibi alacaklardır.
4.
Anılan Kanun’un 37. maddesine göre kamu alacakları özel
kanunları uyarınca belirlenen zamanlarda ödenir. Özel kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş kamu
alacakları Hazine ve Maliye Bakanlığınca düzenlenecek usule göre yapılacak
tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir. Bu ödeme süresinin son günü kamu
alacağının vadesi günüdür.
5.
Kanun’un 55. maddesinde kamu
alacağını vadesinde ödemeyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal
bildiriminde bulunmaları gerektiğini belirten bir ödeme emrinin tebliğ
olunacağı hükme bağlanmıştır.
6.
Kanun’un 58. maddesinde ise kendisine
ödeme emri tebliğ olunan kişinin böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği
ya da zamanaşımına uğradığı iddiasıyla tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde
dava açabileceği öngörülmüştür.
7.
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında dava
açılmasının idari işlemin yürütülmesini durdurmayacağı belirtildiğinden ödeme
emrine karşı dava açılması tahsil işlemlerini durdurmaz ancak mahkemeden
yürütmenin durdurulmasına karar vermesi talep edilebilir.
8.
Aynı maddenin (4) numaralı fıkrasına
göre ise vergi mahkemelerinde vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların
açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülüklerin
ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini
durdurur. Ancak işlemden kaldırılan vergi
davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan
dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler
üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar tahsil
işlemini durdurmaz.
9.
İtiraz
konusu kural ise borcuna itiraz eden borçlunun bu itirazında tamamen veya
kısmen haksız çıkması durumunda hakkındaki itirazın reddedildiği miktardaki kamu
alacağının %10 zamla tahsil edileceğini öngörmektedir. Bu itibarla herhangi bir
kamu alacağına ilişkin ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu tarafından bu
meblağ aleyhine dava açılıp kısmen ya da tamamen davanın reddi durumunda
borçlu, reddedilen meblağın %10’u tutarında haksız çıkma zammı ödemekle yükümlü
olacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
10.
Başvuru kararında özetle; ödeme
emrinde yer alan kamu alacağının aslı ile buna bağlı ceza ve faiz yanında ödeme
emrine karşı açılan davanın reddi nedeniyle haksız çıkma zammı istenilmesinin
kamu borçlusu açısından ağır bir külfet hâline dönüştüğü, bu durumun hak arama
özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale niteliği taşıdığı, vergilere karşı dava
açılmasının tahsilat işlemlerini durdurduğu ve mahkeme tarafından davanın
reddedilmesi hâlinde ödeme emrinin düzenlendiği, buna karşılık dava açılmakla
tahsil işlemleri durmayan vergi dışında kalan kamu alacakları yönünden
ihbarnameye karşı açılan davanın sonucu beklenmeden ödeme emrinin düzenlendiği,
bu itibarla ihbarnamenin iptali talebine ilişkin olarak verilmiş bir karar
bulunmaksızın ödeme emrine karşı dava açmak durumunda kalındığı, bunun vergiden
kaynaklanan alacaklar ile diğer kamu alacakları arasında eşitsizliğe neden
olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 36. ve 125. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
11.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
12.
Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır.
13.
Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların
koyduğu sınırlamalara uymak şartıyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma,
semerelerinden yararlanma ve üzerinde tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu
bağlamda malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde
tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun
bırakılması mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir (AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 137).
14.
İtiraz konusu kural, borca itiraz eden
borçlunun bu itirazında tamamen veya kısmen haksız çıkması durumunda hakkındaki
itirazın reddedildiği miktardaki kamu alacağının %10 zamla tahsil edileceğini
öngörmek suretiyle borçlunun mal varlığında
azalmaya sebep olduğundan mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama
oluşturmaktadır.
15.
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere
sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
16.
Mülkiyet hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin
şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
17.
Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere
sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13.
maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
18.
İtiraz konusu kuralda kimden, hangi
durumda ve ne oranda tahsilat yapılacağı hususunun herhangi bir tereddüde yer
vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik
şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
19.
Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında
mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir.
20.
Kamu alacaklarının zamanında ve
eksiksiz tahsili kamu hizmetlerinin, dolayısıyla devlete yüklenen ödevlerin
yerine getirilmesi ve böylece kamu yararının sağlanması için elzemdir (AYM, E.2019/16, K.2019/15, 14/3/2019, §§ 21, 22).
21.
Kuralla ödeme emrine karşı açılan
davada tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın
reddolunduğu miktardaki kamu alacağının %10 zamla tahsil edilmesi
öngörülmektedir. Böylece kuralla gereksiz yere dava açılmasını zorlaştırmak
suretiyle kamu alacağının tahsilinin sürüncemede bırakılmasının önlenmesi
şeklindeki kamu yararının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ancak kuralın
Anayasa’ya aykırı olmadığının söylenebilmesi için kuralla getirilen
sınırlamanın anayasal bağlamda meşru bir amaca dayanması yeterli olmayıp ölçülü
olması da gerekir.
22.
Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen
sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
23.
Kuralda ödeme emrine karşı açılan davada haksız çıkılan kısmın %10 zamla
tahsili öngörülmektedir. Bu yönüyle kural mahkemece davanın reddedilmesi
durumunda kamu borçluları için ödeme emrinde yer alan borcun %10’u oranında ek
bir mali külfet getirmektedir.
24.
Ödeme emrine karşı dava açılması
kural olarak tahsil işlemlerini durdurmamaktadır. Bu nedenle yürütmenin
durdurulması kararı verilmediği sürece ödeme emrinin tebliği üzerine haciz veya
haczedilen malların paraya çevrilmesi gibi cebrî icra işlemleri devam eder. Bu
itibarla dava açılması, tahsilatın gecikmesine veya aksamasına neden
olmamaktadır.
25.
Ödeme emrine karşı açılacak davada
işlemin yürütmesinin durdurulması ise istisnai bir durumdur. 2577 sayılı
Kanun’un 27. maddesi uyarınca yürütmenin durdurulması için işlemin açıkça
hukuka aykırı olması ve işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğacak olması gerekir. Ayrıca mahkemece gerektiğinde teminat
aranmaksızın işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilebilse de kural
olarak bu karar teminat karşılığında verilir.
26.
Dolayısıyla ödeme emrine karşı dava
açılmış olması tahsilat işlemlerini durdurmadığından kamu alacağının tahsilinin
gecikmesi söz konusu olmadığı gibi, bir zarar da oluşmaz. Ödeme emrine karşı
açılan davada yürütmenin durdurulması durumunda da gecikme zammı borcun vade
tarihi ile ödeme tarihi arasındaki dönem için uygulandığından tahsilatın
gecikmesinden kaynaklanan zararlar karşılanmış olmaktadır.
27.
Yürütmenin durdurulmasına karar
verilmediği sürece ödeme emrine karşı dava açılması tahsil işlemlerini
durdurmadığından ve idare kamu alacağının tahsili işlemlerine devam ettiğinden,
bu dava alacağın tahsili açısından geciktirici veya zorlaştırıcı bir etki doğurmaz.
Bu itibarla ödeme emrine karşı dava açılmasını caydırıcı nitelikteki kuralın
tahsilatı hızlandırma etkisi dolaylı ve sınırlıdır. Böylece kuralın, gereksiz
yere dava açılmasının zorlaştırılması suretiyle kamu alacağının tahsilinin
sürüncemede bırakılmaması şeklindeki amacın gerçekleştirilmesi için elverişli
olmadığı sonucuna varılmıştır.
28.
Bunun yanı sıra tarh işlemine karşı
açılan dava henüz kesinleşmeden bu tarhiyattan kaynaklanan kamu alacağı için
ödeme emri düzenlenebilir. Kamu alacağının dayanağı tarh işlemine ilişkin
yargısal süreç devam etmekte iken ödeme emrine karşı dava açılmasının, ödeme
emri içeriği kamu alacağının %10'u oranında zamlı olarak tahsili yoluyla
önlenmeye çalışılmasının son çare ve dolayısıyla hakka en az müdahale teşkil
eden araç olduğunun söylenmesi güçtür. Bu yönüyle kural gereklilik ölçütünü de
karşılamamaktadır.
29.
Kuralda haksız çıkma zammının
hesaplanması açısından tutar olarak ya da borcun aslına oranla bir üst sınır
öngörülmemiştir. Bu bağlamda haksız çıkma zammının hesaplanmasında borcun aslı
ve ferîleri birlikte değerlendirildiğinden ferî alacakların tutarına göre kamu
borçluları, kamu alacağının aslına kıyasla önemli bir tutarda haksız çıkma
zammı ödemek durumunda kalabilirler. Ayrıca kural mahkemelerin somut durumun
özelliklerini değerlendirmesini sağlamamakta ve hâkime herhangi bir takdir
yetkisi de tanınmamaktadır.
30.
Bu kapsamda, gereksiz yere dava
açılmasını zorlaştırmak suretiyle kamu alacağının tahsilinin sürüncemede
bırakılmasının önlenmesine yönelik kamusal yarar ile kamu borçlularına yüklenen
külfet arasında orantısızlık bulunmaktadır. Bu itibarla kuralın mülkiyet
hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna ulaşılmıştır.
31.
Öte yandan ödeme emrinin iptali
istemiyle açılan davanın reddedilmesi durumunda borcun %10 zamla birlikte
tahsil edilecek olması nedeniyle kural hak arama özgürlüğünü de
sınırlamaktadır.
32.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
denilmektedir.
33.
Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim
hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme
yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin
uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da
maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı
mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri
önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün ön koşulunu oluşturur (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 21).
34.
Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama
özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş
hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul
edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021,
§ 24).
35.
Anayasa'nın 5. maddesine göre kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve
görevlerindendir. Bunu
gerçekleştirmek için devlet asayiş, adalet, sağlık, eğitim, bayındırlık gibi
birçok faaliyetlerde bulunmaktadır. Ancak bu faaliyetlerin düzenli ve sürekli
yürütümü için kamu gelirlerinin zamanında ve eksiksiz tahsili gerekir. Bu kapsamda kural da, gereksiz dava açılmasının
zorlaştırılması suretiyle kamu alacaklarının tahsilinin sürüncemede
bırakılmaması sayesinde kamu hizmetlerinin, dolayısıyla devlete yüklenen
ödevlerin yerine getirilmesini amaçlamaktadır.
36.
Anayasa Mahkemesi 3/2/2011 tarihli ve E.2009/83, K.2011/29 sayılı kararıyla
ödeme emrinin sebebini oluşturan işlemlere karşı dava açılmasının önünde bir
engel bulunmadığı, ödeme emrine karşı dava yargı yolunun kapatılmadığı,
mahkemelerin ödeme emrine karşı açılan davayı inceleyerek gerekli kararları
vermekten alıkonulmadığı gerekçesiyle haksız çıkma zammının hak arama
özgürlüğüne aykırı olmadığına karar vermiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi sonraki
kararlarında yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı ve caydırıcı kuralların
hak arama özgürlüğünü sınırladığı sonucuna varmıştır (AYM, E.2013/40,
K.2013/139, 28/11/2013; Yıldız Eker, [GK], B. No: 2015/18872, 22/11/2018, §§ 54-57). Anayasa
Mahkemesi açtığı ihalenin feshi davası reddedildiği için ihale bedelinin %10'u
oranında para cezası ödemeye mahkûm edilen başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşırken söz konusu hükümde herhangi bir üst
sınır öngörülmemesine, derece mahkemelerinin somut durumun özelliklerini
gözönünde tutmasını temin edecek bir esnekliğin sağlanmamasına ve hâkime
herhangi bir takdir yetkisi tanınmamasına da vurgu yapmıştır (Yıldız Eker,
§§ 68-77).
37.
Bu yönüyle yargı yoluna başvurmayı
zorlaştırması ve caydırması nedeniyle hak arama özgürlüğünü sınırlayan kuralın
Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmesi gerekir. Bu bağlamda mülkiyet hakkı yönünden ölçülülük ilkesi açısından yapılan
değerlendirmeler hak arama özgürlüğü yönünden de geçerlidir.
38.
Açıklanan nedenle kural Anayasa’nın
13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Hicabi
DURSUN, Recai AKYEL, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13., 35. ve 36.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 125. maddesi yönünden
incelenmemiştir.
IV. HÜKÜM
21/7/1953 tarihli ve
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinin
beşinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Kadir ÖZKAYA, Hicabi DURSUN,
Recai AKYEL, Basri BAĞCI ile İrfan
FİDAN’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 21/4/2022
tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
|
|
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
|
|
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
|
|
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
|
|
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
Üye
İrfan
FİDAN
|
Üye
Kenan
YAŞAR
|
KARŞI OY
1. İtiraz konusu kuralda, kamu alacağı ile ilgili olarak
kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlunun, ödeme emri kapsamı borca itirazında
tamamen veya kısmen haksız çıkması hâlinde hakkındaki itirazı reddedilen
miktardaki kamu alacağının %10 zamla tahsil edileceği öngörülmektedir.
2. 6183 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre kamu
alacakları, Devlete ve diğer kamu tüzel kişilerine ait vergi, resim, harç,
mahkeme masrafı, vergi cezası, para cezası, gecikme zammı ve gecikme faizi gibi
alacaklardır. Kamu alacakları kamu hizmetlerinin ifasında kullanıldığından, bu
alacakların tahsiline öncelik ve ayrıcalık tanınmıştır. 6183 sayılı Kanun’un
esası, vergiler başta olmak üzere, kamu alacağını güvence altına almak ve
ödenmediği takdirde kamu alacağını zora dayanarak Devlet gücü ve memurları eliyle
tahsil etmektir. İtiraz konusu kural da kamu alacağının sürüncemede
kalmasını önleyerek mümkün olduğu ölçüde kısa sürede tahsilini sağlamaya
yöneliktir. (Anayasa Mahkemesi’nin 03.02.2011 günlü ve E: 2009 – 83; K: 2011 –
29 sayılı Kararı)
3. Kamu alacağını ödemekle yükümlü olan borçlunun, bu
alacak ile ilgili ödeme emri çıkartılması aşamasına gelinmeden önceki
aşamalarda, alacağın esasına (doğumuna/tarh ve tahakkukuna) ilişkin olarak
yargı mercilerine başvurma hakkı bulunmaktadır.
4. Özel Kanunlarında hüküm bulunan hâllerde ödeme
vadesinde, yoksa 6183 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre tebliğinden itibaren
bir aylık süre içinde yargı yerlerine başvurarak kamu alacağının esası (doğuş/tarh
ve tahakkuk süreci) dava konusu edilebilecektir. Böylece, kamu alacağının
esasına (doğumuna/tarh ve tahakkukuna) ilişkin hukuki sakatlıkla ilgili tüm
iddialar borçlunun talep etmesi hâlinde yargı denetiminden geçecektir. Netice
itibarıyla da ödeme emrine konu kamu alacağının doğum süreci yargı denetiminden
geçtiği ya da borçlu dava yoluna gitmeye gerek görmediği için itirazsız olarak
kesinleşmiş olduğu için 6183 sayılı Kanun kapsamına dâhil olacaktır. (Anayasa
Mahkemesi’nin 03.02.2011 günlü ve E: 2009 – 83; K: 2011 – 29 sayılı Kararı)
5. 6183 sayılı Kanun’un kapsamına
girdikten sonra ödeme emri ile istenilmesi durumunda ise Kanun’un 58.
maddesinin birinci fıkrasına göre bu aşamada ödeme emrine itiraz hâlinde
mahkeme davayı sırf tahsile ilişkin olarak, böyle bir borcun olmadığı, borcun
kısmen ödendiği ve borcun zamanaşımına uğradığı nedenleriyle sınırlı olarak
inceleyebilecektir.
6. Bireylerin
idarenin faaliyetlerine karşı korunması, adaletin sağlanması ve hukuk devleti
ilkesinin geçerli olabilmesi için idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin
yargı denetimine tâbi olması gerekmektedir. İtiraz konusu kural ile ödeme
emrine karşı itirazın reddi durumunda haksız çıkma tazminatı koşulu bulunmakla
birlikte idarenin yapmış olduğu işlemler yargı denetimi kapsamındadır. Yukarıda
değinildiği üzere kamu borçlusu ödeme emrinin tebliğinden önce kamu alacağının
esası hakkında yargı yoluna başvurabileceği gibi, itiraz konusu kural gereğince
ödeme emrinin tebliğinden sonra da tahsile ilişkin olarak dava açabilme
imkânına sahiptir. Ayrıca, kişilerin davacı veya davalı olarak, yargı mercileri
önünde sahip oldukları anayasal haklar engellenmemiş; idari bir işlem
niteliğinde olan kamu alacağı ile ilgili ödeme emrine karşı yargı yolu
kapatılmamış; mahkemeler, bu işlemlerle ilgili açılmış olan davaları
inceleyerek gerekli kararları vermekten alıkonulmamıştır. Kamu alacakları için
özel bir takip ve tahsil yöntemi içeren 6183 sayılı Kanun’un öngördüğü süratli
ve etkin takip ve tahsilatı sağlamaya yönelik olan kuralın hak arama
özgürlüğünü engelleyen, mülkiyet hakkını ihlal eden bir yönü de bulunmamaktadır.
Kural Anayasa’ya aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. (Anayasa
Mahkemesi’nin 03.02.2011 günlü ve E: 2009 – 83; K: 2011 – 29 sayılı Kararı)
7. Açılanan nedenlerle Mahkememiz çoğunluğunun görüşüne
dayalı iptal kararına iştirak edemedik.
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Recai
AKYEL
|
|
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
Üye
İrfan
FİDAN
|
Karşı Oy Yazısı
Mahkememiz çoğunluğunca 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. Maddesi beşinci fıkrasının
Anayasaya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.
Aynı kural ile ilgili olarak mahkememiz tarafından
03.02.2011 tarihinde verilen 2009/83 esas sayılı red kararında yazılı
gerekçeleri benimsediğimden, iptal yönündeki çoğunluk görüşüne katılmadım.