ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/82
Karar Sayısı
: 2022/167
Karar Tarihi
: 29/12/2022
R.G.Tarih-Sayı
: 14/2/2023-32104
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin
ALTAY, Özgür ÖZEL ve Engin ÖZKOÇ ile birlikte 132 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı İcra ve İflâs Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 7. maddesiyle
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 308/c maddesinin
dördüncü fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinin “…ve 206 ncı madde
kapsamında rehinli alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce
ödenir;…” bölümünün,
B. 18. maddesiyle
13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun;
1. 90. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen ikinci cümlenin,
2. 90. maddesine
eklenen ikinci fıkranın,
C. 19. maddesiyle
2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (l) bendinin,
Anayasa’nın 2., 5., 7., 13., 17., 35., 49., 55. ve 60.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 7. maddesiyle
2004 sayılı Kanun’un dördüncü fıkrasının birinci cümlesi değiştirilen 308/c
maddesi şöyledir:
“Konkordatonun
hükümleri:
Madde 308/c- (Ek:
28/2/2018-7101/37 md.)
Konkordato, tasdik kararıyla bağlayıcı hâle gelir. Tasdik
edilen konkordato projesinde konkordatonun, tasdik kararının kesinleşmesiyle
bağlayıcı hâle geleceği de kararlaştırılabilir; bu takdirde mühletin etkileri,
kanunda öngörülen istisnalar saklı kalmak kaydıyla konkordatonun bağlayıcı hâle
geldiği tarihe kadar devam eder.
Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden
önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için
mecburidir.
206 ncı maddenin birinci sırasında yazılı imtiyazlı
alacaklar, rehinli alacaklıların rehnin kıymetini karşılayan miktardaki
alacakları ve 6183 sayılı Kanun kapsamındaki amme alacakları hakkında bu
maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
(Değişik birinci cümle:9/6/2021-7327/7 md.) Kredi kurumları tarafından verilen krediler de dâhil olmak
üzere geçici mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçlar, adi
konkordatoda konkordato şartlarına tabi değildir, temerrüt hâlinde mühlet
sırasında dahi icra takibine konu edilebilir ve 206 ncı madde kapsamında
rehinli alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce ödenir;
malvarlığının terki suretiyle konkordatoda yahut sonraki bir iflâsta 248 inci
madde kapsamında masa borcu sayılır. Aynı kural karşı edimin ifasını komiserin
izniyle kabul eden borçlunun taraf olduğu sürekli borç ilişkilerindeki karşı
edimler için de geçerlidir.”
2. 18. maddesiyle
2918 sayılı Kanun’un cümle ve fıkranın eklendiği 90. maddesi şöyledir:
“Maddi ve manevi tazminat:
Madde 90- (Değişik:14/4/2016-6704/3 md.)
Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar
bu Kanunda (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/18
md.) Bu tazminatlardan;
a) Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri,
kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate
alınarak,
b) Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm
istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk
sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı
esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına
uygun olarak,
c) Sürekli sakatlık tazminatı, ulusal doğum ve ölüm
istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk
sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı
ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş
aktüerya kurallarına uygun olarak,
hesaplanır. Söz
konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda (…) düzenlenmeyen
hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun
haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.
(Ek fıkra:9/6/2021-7327/18 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar
Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından
belirlenir.”
3. 19. maddesiyle
2918 sayılı Kanun’un birinci fıkrasına (l) bendinin eklendiği 92. maddesi
şöyledir:
“Zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan
hususlar:
Madde 92- Aşağıdaki
hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu
tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat
edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin
mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye
gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre
zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç
yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler.
g) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) Hak sahibinin kendi
kusuruna denk gelen tazminat talepleri,
h) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) İlgililerin, sigortalının
sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri,
i) (Ek: 14/4/2016-6704/4 md.) (İptal: Anayasa
Mahkemesinin 17/7/2020 tarihli ve E.:2019/40; K.:2020/40 sayılı Kararı ile)
j) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) Destekten yoksun
kalan hak sahibinin, destek şahsının kusuruna denk gelen tazminat talepleri,
k) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) Gelir kaybı, kâr
kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi dolaylı zararlar,
l) (Ek:9/6/2021-7327/19
md.) Hasar sebebiyle
trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı
tazminatı talepleri,
m) (Ek:9/6/2021-7327/19 md.) 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki terör eylemlerinde ve bu
eylemlerden doğan sabotajda kullanılan araçların neden olduğu ve sigortalının
sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri ile aracın terör
eylemlerinde kullanıldığını veya kullanılacağını bilerek binen kişilerin ve
terör ve sabotaj eyleminde yer alan kişilerin uğradıkları zararlara ilişkin
talepler.
(Ek fıkra:9/6/2021-7327/19 md.) 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
yapılan gelir kaybına ilişkin ödemelerde, 5510 sayılı Kanunun 21 inci maddesi
uyarınca sigortacının Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı sorumluluğu varsa, bu
sorumluluk sigortacının kendi sigortalısının kusuru oranında devam eder.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
2004 sayılı Kanun’un 206. maddesi şöyledir:
“Adi ve rehinli alacakların sırası:
Madde 206- (Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.)
(Değişik birinci fıkra: 28/2/2018-7101/5 md.) Alacakları rehinli olan alacaklıların satış tutarı
üzerinde rüçhan hakları vardır. Gümrük resmi ve akar vergisi gibi Devlet
tekliflerinden muayyen eşya ve akardan alınması lazım gelen resim ve vergi,
rehinli alacaklardan sonra gelir.
Bir alacak birden ziyade rehinle temin edilmiş ise satış
tutarı borca mahsup edilirken her rehinin idare ve satış masrafı ve bu
rehinlerden bir kısmı ile temin edilmiş başka alacaklar da varsa bunlar nazara
alınıp paylaştırmada lazım gelen tenasübe riayet edilir.
Alacakları taşınmaz rehniyle temin edilmiş olan
alacaklıların sırası ve bu teminatın faiz ve eklentisine şümulü Kanunu
Medeninin taşınmaz rehnine müteallik hükümlerine göre tayin olunur. (Ek cümle:
29/6/1956-6763/42 md.; Mülga cümle: 14/1/2011-6103/41 md.) (…)
(Değişik dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/52 md.) Teminatlı olup da rehinle karşılanmamış olan veya
teminatsız bulunan alacaklar masa mallarının satış tutarından, aşağıdaki sıra
ile verilmek üzere kaydolunur:
Birinci sıra:
A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın
açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları
dahil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak
etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları,
B) İşverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya sair
yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması maksadıyla meydana gelmiş
ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya derneklere olan borçları,
C) İflâsın açılmasından önceki son bir yıl içinde
tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü
nafaka alacakları.
İkinci sıra:
Velâyet ve vesayet nedeniyle malları borçlunun idaresine
bırakılan kimselerin bu ilişki nedeniyle doğmuş olan tüm alacakları;
Ancak bu alacaklar, iflâs, vesayet veya velâyetin devam
ettiği müddet yahut bunların bitmesini takip eden yıl içinde açılırsa imtiyazlı
alacak olarak kabul olunur. Bir davanın veya takibin devam ettiği müddet hesaba
katılmaz.
Üçüncü sıra:
Özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen alacaklar.
Dördüncü sıra:
İmtiyazlı olmayan diğer bütün alacaklar.
(Ek fıkra: 17/7/2003-4949/52 md.) Bir ve ikinci sıradaki müddetlerin hesaplanmasında
aşağıdaki süreler hesaba katılmaz:
1. İflâsın açılmasından önce mühlet de dahil olmak üzere
geçirilen konkordato süresi.
2. İflâsın ertelenmesi süresi.
3. Alacak hakkında açılmış olan davanın devam ettiği
süre.
4. Terekenin iflâs hükümlerine göre tasfiyesinde, ölüm
tarihinden tasfiye kararı verilmesine kadar geçen süre.
(Ek fıkra: 14/1/2011-6103/41 md.) Gemilerin paraya çevrilmesi hâlinde yapılacak sıra
cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün
gemiler için Türk Ticaret Kanununun 1389 ilâ 1397 nci maddesi hükümlerine göre
düzenlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan
FİDAN’nın katılımlarıyla 2/9/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamalarında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör
Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava
konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 7. Maddesiyle 2004 Sayılı Kanun’un 308/c Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Değiştirilen Birinci Cümlesinin “…ve 206 ncı madde kapsamında rehinli
alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce ödenir;…” Bölümünün
İncelenmesi
1. Genel Açıklama
3. 2004 sayılı Kanun’un 285. maddesinin birinci
fıkrasında borçlarını, vadesi geldiği hâlde
ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir
borçlunun, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını
ödeyebilmek ya da muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep
edebileceği hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında da iflas
talebinde bulunabilecek her alacaklının gerekçeli bir dilekçeyle borçlu
hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebileceği belirtilmiştir.
Borçlu veya alacaklı tarafından talep edilebilen konkordato, borçlunun çeşitli
sebeplerle bozulan maddi durumunun iyileştirilmesini, ekonomik faaliyetlerini
sürdürebilmesini ve borçlarını ödeyebilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
4. Söz konusu Kanun’un 287. maddesinin birinci fıkrasında
konkordato talebi üzerine mahkemenin 286. maddede belirtilen belgelerin
eksiksiz olarak mevcut olduğunu tespit etmesi hâlinde derhâl geçici mühlet
kararı vereceği ve borçlunun mal varlığının muhafazası için gerekli gördüğü
bütün tedbirleri alacağı hükme bağlanmıştır. Geçici mühlet kararıyla birlikte
konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi
ve borçlunun geçici mühlet içindeki faaliyet ve işlemlerinin denetlenmesi
suretiyle borçlunun mal varlığının ve alacaklıların menfaatinin korunması
amacıyla mahkemece sayısı en çok üç olmak üzere geçici konkordato komiseri
görevlendirilir.
5. Geçici mühlet ve kesin mühletin en önemli etkisi
Kanun’un 294. maddesi uyarınca mühlet içinde kural olarak mevcut takiplerin
durması ve yeni bir takibin başlatılamamasıdır. Bunun yanı sıra 297. maddede
borçlunun tasarruf yetkisinin de önemli ölçüde sınırlanacağı hükme
bağlanmıştır. Bu kapsamda borçlunun bazı tasarrufları yapması yasaklanmakta,
bazı tasarrufları yapması konkordato komiserinin iznine tabi kılınabilmekte ve
borçlu konkordato komiserinin gözetiminde faaliyetlerine devam edebilmektedir.
Borçlunun tasarruf yetkisi tamamen kaldırılarak borçlunun yerine konkordato
komiserinin işletmenin faaliyetlerini devam ettirmesine dahi
hükmedilebilmektedir.
6. Konkordato mühletinin amacı borçlunun takiplerden
korunmuş bir şekilde alacaklılar toplantısı vasıtasıyla alacaklılar ile
anlaşarak konkordato yapabilmesine ve konkordatonun mahkemece tasdikine imkân
tanımaktır.
2. Anlam ve Kapsam
7. 2004 sayılı Kanun’un konkordatonun hükümlerini
düzenleyen 308/c maddesinin birinci fıkrasında konkordatonun, tasdik kararıyla
bağlayıcı hâle geleceği, ancak tasdik edilen konkordato projesinde
konkordatonun, tasdik kararının kesinleşmesiyle bağlayıcı hâle geleceğinin
kararlaştırılmış olması durumunda mühletin etkilerinin, kanunda öngörülen
istisnalar saklı kalmak kaydıyla, konkordatonun bağlayıcı hâle geldiği tarihe
kadar devam edeceği hükme bağlanmıştır.
8. Anılan maddenin ikinci fıkrasında bağlayıcı hâle gelen
konkordatonun, konkordato talebinden önce doğan alacaklar ile komiserin izni
olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için zorunlu olduğu
belirtilmiştir. Dolayısıyla konkordato, konkordatoya ret oyu vermiş olan veya
alacağını konkordatoya yazdırmamış olan alacaklılar için de bağlayıcı
kılınmıştır.
9. Üçüncü fıkrada ise ikinci fıkranın istisnalarına yer
verilmiştir. Buna göre ikinci fıkra hükmünün Kanun’un 206. maddesinin birinci
sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar, rehinli alacaklıların rehinin kıymetini
karşılayan miktardaki alacakları ile 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamındaki kamu alacakları hakkında
uygulanmayacağının öngörülmesi suretiyle bu alacaklar bakımından konkordatonun bağlayıcı
olmayacağı belirtilmiştir.
10. Dördüncü fıkranın birinci cümlesinde de kredi
kurumları tarafından verilen krediler de dâhil olmak üzere geçici mühlet
kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçların adi konkordatoda
konkordato şartlarına tabi olmadığı, temerrüt hâlinde mühlet sırasında dahi
icra takibine konu edilebileceği ve 2004 sayılı Kanun’un 206. maddesi
kapsamında rehinli alacaklılardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce
ödeneceği; mal varlığının terki suretiyle konkordatoda yahut sonraki iflasta
söz konusu Kanun’un 248. maddesi kapsamında masa borcu sayılacağı hükme
bağlanmıştır. Anılan cümlenin “…ve 206 ncı madde kapsamında rehinli
alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce ödenir;…” bölümü
dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
11. Kanun’un 206. maddesinde iflasta adi ve rehinli
alacakların sırası düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci fıkrasında “Alacakları
rehinli olan alacaklıların satış tutarı üzerinde rüçhan hakları vardır. Gümrük
resmi ve akar vergisi gibi Devlet tekliflerinden muayyen eşya ve akardan
alınması lazım gelen resim ve vergi, rehinli alacaklardan sonra gelir.”
denilmiştir. Dördüncü fıkrada ise teminatlı olup da rehinle karşılanmamış olan
veya teminatsız bulunan alacakların masa mallarının satış tutarından ödenme
sırası hükme bağlanmıştır. Buna göre kanun koyucunun rehinle temin edilmiş
alacakların ödenmesine diğerlerine nazaran öncelik tanıdığı, rehinle temin
edilmemiş olan adi alacaklar arasında da imtiyazlı ve imtiyazsız alacak ayrımı
yaptığı, adi alacaklar arasında önceliği imtiyazlı alacaklara tanıdığı
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda imtiyazlı alacaklar arasında işçilerin, iş
ilişkisine dayanan ve iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş
ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları ile iflas nedeniyle iş ilişkisinin
sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları;
işverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya diğer yardım teşkilatı
kurulması veya bunların yaşatılması amacıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış
bulunan tesislere veya derneklere olan borçları ile iflasın açılmasından önceki
son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan
doğan her türlü nafaka alacakları sayılmıştır.
12. Dava konusu kural, konkordatoda kredi kurumları
tarafından verilen krediler de dâhil olmak üzere geçici mühlet kararından sonra
komiserin izniyle akdedilmiş borçların anılan 206. madde uyarınca ilk olarak
ödenecek olan rehinli alacaklardan hemen sonra ancak bu maddede belirtilen
diğer bütün imtiyazlı alacaklardan ise önce ödeneceğini hükme bağlamaktadır.
Böylelikle kuralın konkordato sürecindeki borçlunun komiserin izni ile
akdettiği borçların ödenmesine öncelik tanıdığı anlaşılmaktadır.
3. İptal Talebinin Gerekçesi
13. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla banka
kredilerinin ödenmesinin borçların ödenmesinde birinci sırada imtiyazlı alacak
niteliğinde olan işçi alacaklarının önüne geçirildiği, bu sebeple işçi
alacaklarının imtiyazlı alacak niteliğini yitirdiği, işçi alacaklarının tahsilinin
risk altına sokulduğu, bu durumun ülkemizin de taraf olduğu uluslararası
anlaşmalarla bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 5., 17., 35.,
49., 55. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
14. Anayasa’nın 35.
maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar,
ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır.
15. Anayasal anlamda mülkiyet hakkı ekonomik
değer ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını
kapsamaktadır (AYM, E.2018/106, K.2019/80, 16/10/2019, § 14). Bu bağlamda mülkiyet hakkı, maddi varlığı bulunan
taşınır ve taşınmaz mal varlığını kapsadığı gibi maddi bir varlığı bulunmayan
hak ve alacakları da içermektedir. Konkordato sürecindeki borçlunun konkordato
şartlarına tabi olmayan borçlarının ödenmesindeki sıraya ilişkin düzenlemelerin
alacaklıların alacaklarını tahsil edip edememeleri konusunda belirleyici olması
nedeniyle mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmeleri gerektiği konusunda
tereddüt bulunmamaktadır.
16. Anayasa’nın 5. maddesi insanın maddi
ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel
amaç ve görevleri arasında saymıştır. Devlet, kişilerin mülkiyet hakkından tam
anlamıyla yararlanabilmeleri ve etkili bir şekilde mülkiyet hakkının korunması
amacıyla yasal, idari, mali, yargısal ve diğer önlemleri almak zorundadır.
17. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel
hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin bu hakka müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz.
Anayasa’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına
ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet
hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM,
E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Eyyüp Boynukara, B. No:
2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-40; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik
Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No:
2014/8649, 15/2/2017, § 44).
18. Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca
devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde -özel kişiler arası uyuşmazlıklar
ile ilgili olsun ya da olmasın- alacakların tahsilinin düzenlenmesi ve
kişilerin alacaklarına kavuşması bakımından etkili bir sistem kurma sorumluluğu
bulunmaktadır. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda devletin mülkiyet
hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri, karşılıklı hak ve menfaatler dengesine
dayanmaktadır. Alacakların tahsiline ilişkin süreç bakımından da durum
böyledir. Konkordato sürecindeki borçludan olan alacak hakları da Anayasa'nın
35. maddesine göre mülkiyet hakkının kapsamındadır. Dolayısıyla bir tarafta
alacaklının mülkiyet hakkı kapsamında bulunan bir alacak söz konusudur.
Diğer tarafta ise alacaklının bu alacağa kavuşması için başvuracağı borçlunun
mülkiyet hakkı kapsamındaki mal varlığı bulunmaktadır (benzer yönde bkz.
Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
[GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 71).
19. 2004 sayılı Kanun’un 308/c maddesinin dördüncü
fıkrasında kredi kurumları tarafından verilen krediler de dâhil olmak üzere
geçici mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçların, adi
konkordatoda konkordato şartlarına tabi olmadığı, temerrüt hâlinde mühlet
sırasında dahi icra takibine konu edilebileceği düzenlenmiştir. Dava konusu
kural ise icra takibinin söz konusu olması hâlinde bu borçların Kanun’un 206.
maddesi kapsamında rehinli alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan
ise önce ödeneceğini hükme bağlamaktadır. Kurala konu alacaklar ile bu alacakların
ödenme sırasının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net
olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu
anlaşılmaktadır.
20. Geçici mühlet kararından sonra komiserin izniyle
akdedilen borçlar bakımından alacaklıların kendileri için ticari risk alarak
borçlunun zor zamanında projeye, daha tasdik öncesinde maddi destek veren
kişiler olduğunu gözeten kanun koyucunun bu alacakların anılan Kanun’un 206.
maddesi uyarınca rehinli alacaklardan hemen sonra imtiyazlı alacaklardan ise
önce ödenmesini öngörmek suretiyle bu alacaklıların korunmasını amaçladığı
anlaşılmaktadır. Öte yandan komiserin izniyle akdedilen hukuki işlemlerden
doğan bu alacaklar, esasında projenin başarıya ulaşmasına daha açık bir
ifadeyle borçlunun ticari faaliyetlerini sürdürebilmesine ve böylece borçlunun
konkordato borçlarını ödeyebilmesine imkân sağlayabilecek niteliktedir. Bu
suretle kuralın, borçlunun konkordato sürecinde ticari faaliyetlerini
sürdürebilmesi için borçlu ile ticari faaliyette bulunulmasını teşvik edici
nitelikte olduğu, dolayısıyla konkordato alacaklılarının da alacaklarına
kavuşmalarına zemin hazırladığı görülmektedir. Bu itibarla kuralın kamu yararı
dışında başka bir amaç güttüğü söylenemez.
21. Devlet alacakların tahsiline ilişkin
sistemi kurarken gerek alacaklıların gerekse de borçlu ve üçüncü kişilerin hak
ve menfaatlerini gözetmek, kişilerin mülkiyet haklarının korunması için gerekli
tedbirleri almak durumundadır.
22. Konkordato sürecinde konkordato
şartlarına tabi olmayan alacaklıların alacaklarını belirli bir sıra uyarınca
tahsil edebilmeleri, borçlunun mal varlığını azaltıcı etki doğurduğundan
sonraki sırada yer alan alacaklılar ile konkordato şartlarına tabi olan
alacaklıların alacaklarını kısmen veya tamamen tahsil edememesine yol
açabilecektir. Bu nedenle konkordato sürecinde borçların ödenmesine ilişkin
düzenlemelerin alacaklıların menfaatlerini dengeleyecek yollar öngörmesi
gerekmektedir. Bununla birlikte kanun koyucunun öngördüğü düzenlemelerin
menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine ölçüsüzlüğe neden
olması, mülkiyet hakkı yönünden pozitif yükümlülüklerle de bağdaşmayabilir. Bu
bağlamda her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve
sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir netice doğuracak şekilde
sonuçlandırılmaması gerekir.
23. Kural, geçici mühlet kararından sonra komiserin
izniyle akdedilen borçların mühlet sırasında icra takibine konu edilmesi
hâlinde rehinli alacaklardan hemen sonra diğer bütün alacaklardan önce
ödenmesini öngörmektedir. Bu yönüyle kural, mühlet sırasında öncelikle ödenecek
borçları komiser izniyle akdedilen borçlar ile sınırlandırmaktadır. Konkordato
sürecinde komiserin izniyle akdedilen borçların ise borçlunun ticari
faaliyetlerini sürdürebilmesine yönelik borçlar niteliğinde olması gerektiği
açıktır. Kanun’un 290. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca komiserin işlemlerine
ve bu kapsamda komiserin borç akdedilmesine ilişkin izin işlemlerine karşı
asliye ticaret mahkemesi nezdinde şikâyet imkânı tanınmıştır.
24. Böylece finansal açıdan zor bir süreçte olan borçluya
kredi sağlayan alacaklıların alacaklarının öncelikle ödenmesi sağlanmak
suretiyle bu kişilerin menfaatlerinin korunduğu ve borç vermeye teşvik
edildikleri görülmektedir. Borçlunun konkordato sürecinde ticari faaliyetlerini
sürdürebilmesine ve bu itibarla kâr elde ederek aktif varlıklarını pasif
varlıklarının üzerine çıkarabilmesine imkân tanımak suretiyle diğer
alacaklıların menfaatlerinin gözetildiği ve izin işlemine karşı şikâyet yoluna
başvurmanın mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Bu
yönüyle kuralın konkordatoya tabi alacaklılar aleyhine aşırı bir külfete yol
açmadığı ve mülkiyet hakkı bağlamında tarafların çatışan menfaatlerinin
dengelendiği anlaşıldığından kuralın mülkiyet hakkına aykırı bir yönünün
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 5. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 35.
maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 17., 49., 55. ve 60. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
B. Kanun’un 18. Maddesiyle 2918 Sayılı
Kanun’un 90. Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen İkinci Cümle ile 90. Maddesine Eklenen İkinci Fıkranın İncelenmesi
1. Maddenin Birinci Fıkrasına Eklenen
İkinci Cümle
a. Genel Açıklama
26. Mali sorumluluk sigortası, sigortanın konusunu
oluşturan riskin gerçekleşmesi hâlinde sigortayı yaptıran kişinin hukuken
sorumlu tutulabileceği tazminatın sigorta şirketi tarafından teminat miktarı
ile sınırlı olarak ödenmesini güvence altına alan sigorta türüdür. Anılan
sigorta, sigorta kapsamındaki riskin gerçekleşmesi ve zararın doğması hâlinde,
zarar gören kişilerin tazminat alacaklarını teminat altına almanın yanında
sigortayı yaptıran kişi bakımından da güvence sağlamaktadır. Söz konusu sigorta
ihtiyari ya da zorunlu nitelikte olabilmektedir.
27. 2918 sayılı Kanun’un 85. maddesinde bir motorlu
aracın işletilmesinin bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin
zarara uğramasına sebep olması hâlinde işletenin ve bağlı olduğu teşebbüsün
sahibinin söz konusu zararları tazminle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Karayolunda motorlu taşıt işletilmesinden doğan bu hukuki sorumluluk, haksız
fiilden doğan sorumluluk niteliğinde olup kusursuz sorumluluk türü olan tehlike
sorumluluğunun özel bir türü şeklinde düzenlenmiştir.
28. Bu kapsamda ülkemiz tarafından 26/6/1974 tarihinde
imzalanan ve 4/11/1999 tarihli ve 4477 sayılı Kanun ile onaylanması uygun
bulunan Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa
Sözleşmesi, 15/2/2000 tarihli ve 23965 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanmıştır. Anılan Sözleşme’nin 1. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında âkit tarafların motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarar
gören kişilerin tazminat taleplerinin kurulacak zorunlu sigorta sistemi yoluyla
teminat altına alınmasını taahhüt ettikleri belirtilmiştir. Sözleşme’nin 10.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında motorlu taşıtın sigorta ettirilmesinden
sorumlu kişilerin tespit edilmesi gerektiği ve Sözleşme’ye Ek Hükümler’in 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında da sigortanın, sigorta edilmiş taşıtın
sahibinin, zilyedinin ve sürücüsünün mali sorumluluğunu teminat altına alması
gerektiği kurala bağlanmıştır.
29. Motorlu taşıtın
işletilmesi sebebiyle meydana gelen ölüm, yaralanma ve eşya zararından dolayı
ilke olarak işleten sorumlu olup bu zararı tazmin etmekle yükümlü ise de bu
zararların tazmin edilebilmesinin, işletenin ekonomik gücüne bağlı olduğu
açıktır. Bu durumun hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabileceğini öngören
kanun koyucu, zorunlu mali sorumluluk
sigortası yaptırma yükümlülüğünü düzenlemiştir.
30. 2918 sayılı Kanun’un 91. maddesinin
birinci fıkrasında karayolunda motorlu taşıt
işletenlerin, bu Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan
sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası
yaptırmaları zorunlu kılınmış ve anılan maddenin beşinci fıkrasında geçerli
teminat tutarları üzerinden zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmayan
araçların trafikten men edileceği hükme bağlanmıştır.
31. Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında ise
zorunlu mali sorumluluk sigortasının Türkiye'de kaza sigortası dalında
çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılacağı ve bu sigorta
şirketlerinin anılan sigortayı yapmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.
32. Kanun koyucunun tehlikeli faaliyet olarak
nitelendirdiği motorlu taşıt işletilmesi fiili, bir taraftan işletene menfaat
sağlamakta diğer taraftan ise üçüncü kişileri, bu taşıtın işletilmesi sebebiyle
zarara uğrama riskine maruz bırakmaktadır. Zorunlu mali sorumluluk sigortasının
amacı da işletenin motorlu taşıtın işletilmesindeki menfaati ile üçüncü
kişilerin bu motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle uğrayabilecekleri olası
zararlarının tazmin edilmesindeki menfaatleri arasında denge sağlamaktır.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin tarafları işleten ile sigorta
şirketidir.
33. Sigorta şirketlerinin faaliyet gösterdikleri dalların
kapsamında bulunan zorunlu sigorta sözleşmelerini yapma zorunluluğu, 13/1/2011
tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483. maddesinin yanı sıra
3/6/2007 tarihli ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun “Zorunlu sigortalar”
başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde hükme
bağlanmıştır. Anılan fıkranın birinci cümlesinde ise zorunlu sigortaların kamu
yararı bakımından gerekli görülen hâllerde ihdas edilen sigortalar olduğu
belirtilmiştir.
34. Kanun koyucu sigorta şirketlerinin zorunlu sigortalar
bakımından sözleşme yapmasını zorunlu kılan bu genel kuralların yanı sıra
sözleşmenin içeriğine yönelik düzenlemeler de öngörmüştür. Bu kapsamda 5684
sayılı Kanun’un “Sigorta sözleşmeleri” başlıklı 11. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça
onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara
uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun
olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde
ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde
açık olarak belirtilir.” denilmektedir.
35. Söz konusu fıkrada yer alan “…Müsteşarlıkça…”
ibaresi aynı Kanun’un 2. maddesinin (j) bendine göre Hazine Müsteşarlığını
ifade etmekte ise de anılan Müsteşarlık, 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan (1) numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde
teşkilatlanmıştır. Dolayısıyla sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Hazine ve
Maliye Bakanlığı (Bakanlık) tarafından onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı
şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenmelidir.
36. Sigorta sözleşmesinin ana muhtevasının Bakanlıkça
onaylanan genel şartlara tabi kılınmasının amacı, 5684 sayılı Kanun’un 11.
maddesinin gerekçesinde, sigorta mevzuatının teknik ve ayrıntılı bilgiler
gerektirmesi nedeniyle sigortalı olmak isteyenlerin sigortanın
kapsamına ve ilgili diğer hükümlerine ilişkin doğru ve yeterli bilgiye
sahip olarak sözleşme yapmasının sağlanması ve böylelikle sigortalının
korunması olarak açıklanmıştır. Dolayısıyla sigorta şirketi ile sigorta
yaptırmak isteyen kişi arasında yapılacak sigorta sözleşmelerinde sigorta
şirketlerinin sözleşmenin güçlü tarafı olduğunu, bu sebeple de sigorta
sözleşmesi yapmak isteyen kişilerin kendileri aleyhine buna karşılık sigorta
şirketi lehine olan sözleşme koşullarını kabul etmek durumunda
kalabileceklerini öngören kanun koyucunun sigorta sözleşmelerinin ana
muhtevasının genel şartlar vasıtasıyla belirlenmesini öngörmek suretiyle
sözleşmenin zayıf tarafını korumayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
b. Anlam ve Kapsam
37. 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki
tazminatların bu Kanun’da öngörülen usul ve esaslara tabi olduğu
belirtilmiştir.
38. Anılan fıkranın dava konusu ikinci cümlesinde zorunlu
mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar arasında olan değer kaybı
tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı ve sürekli sakatlık tazminatının
hesaplanmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir.
39. Kuralla değer kaybı tazminatının trafik kazasına
uğrayan aracın; piyasa değerinin, kullanılmışlık düzeyinin, hasara uğrayan
parçalarının ve hasar tutarının dikkate alınarak hesaplanması öngörülmüştür.
Değer kaybı tazminatı, bir eşyanın haksız fiilden kaynaklı hasar sebebiyle
değerindeki azalmayı karşılayan tazminattır.
40. Kuralın belirlenmesine ilişkin esasları öngördüğü bir
diğer tazminat türü destekten yoksun kalma tazminatıdır. Bu itibarla kural,
destekten yoksun kalma tazminatının ulusal doğum ve ölüm istatistikleri
kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası
genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas
alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun
olarak hesaplanacağını hükme bağlamıştır. Destekten yoksun kalma tazminatı,
kişinin haksız fiil sebebiyle ölmesi hâlinde ölen kişinin maddi desteğinden
mahrum kalan hak sahiplerinin bu mahrumiyet sebebiyle talep edebileceği
tazminat türüdür. Kuralda yer alan “…ulusal doğum ve ölüm istatistikleri
kullanılarak hazırlanan hayat tablosu…” ibaresinin tazminat hesabına esas
oluşturan zarar süresinin belirlenmesini sağlayan bakiye ömrün ve hesap
değerlerinin tespiti amacıyla hazırlanan tabloları ifade ettiği
anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kural, ülkenin güncel demografik yapısını esas alan
ulusal doğum ve ölüm istatistiklerine dayanılarak hazırlanan hayat tabloları
kullanılarak bakiye ömrün ve aktüeryal hesap değerlerinin belirlenmesini
öngörmektedir.
41. Kurala göre zorunlu mali sorumluluk sigortası genel
şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak
hesaplama yapılmasının ise desteğin geleceğe yönelik yıllık gelirleri dikkate
alınarak hesaplanacak tazminatın peşin olarak ödenmesi sebebiyle indirim
yapılmasını ve bu indirim oranına ilişkin üst sınırı ifade ettiği
anlaşılmaktadır.
42. Kuralda yer verilen hayat anüiteleri kavramı
ise desteğin yıllara göre irat olarak elde edeceği gelirlerin peşin olarak
toplu ödenmesi hâlinde ödenecek tazminatın desteğin ve destekten yoksun
kalanların yaşı, cinsiyeti ve yıllara göre yaşam olasılıkları dikkate alınarak
hesaplanmasına ilişkin formülleri ifade etmektedir. Hayat anüitelerinin işlevi
desteğin yaşı gözönünde bulundurularak belirlenen muhtemel yaşam süresi
kapsamında elde edilmesi muhtemel gelirin ve desteğin muhtemel yaşam süresi
içinde destekten yoksun kalanlara destek sağlayacağı sürenin gözetilmesi
suretiyle yıllık yaşam olasılıklarına ve iskonto oranlarına göre tazminatın
hesaplanmasını sağlamaktır. Bu itibarla, kural destekten yoksun kalma tazminatının
genel kabul görmüş aktüerya kurallarına, başka bir ifadeyle sigorta risklerine
ve aktüerya bilimine dayanan hesaplama yöntemlerine uygun hesaplanmasını
öngörmektedir.
43. Öte yandan kural, kişinin trafik kazasında beden gücü
kaybına uğraması hâlinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki sürekli
sakatlık tazminatının hesaplanmasına ilişkin esasları da düzenlemektedir. Bu
itibarla kuralla sürekli sakatlık tazminatının ulusal doğum ve ölüm
istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk
sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı
ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat ünüiteleri ile genel kabul görmüş
aktüerya kurallarına uygun olarak hesaplanacağı hükme bağlanmıştır.
44. Sürekli sakatlık tazminatı, haksız fiil sebebiyle
beden gücü kaybına uğrayan kişinin bu beden gücü kaybı sebebiyle hayatı boyunca
harcayacağı fazladan efor sebebiyle talep edebileceği tazminat türüdür. Sürekli
sakatlık oranı ise kişinin uğradığı beden gücü kaybını belirleyen orandır.
45. Anılan maddenin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde
ise söz konusu tazminatlar ve manevi
tazminata ilişkin olarak bu Kanun’da
düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı
hükme bağlanmıştır. Bu itibarla kanun koyucunun motorlu taşıt işletilmesi
sebebiyle üçüncü kişilere verilen zarardan dolayı işletenin hukuki sorumluluğu
kapsamındaki tazminat borcunun, haksız fiilden doğan sorumluluk niteliği
taşıdığını gözettiği anlaşılmaktadır.
46. Maddenin ilk hâlinde “Maddî tazminatın biçimi ve
kapsamı ile manevî tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere
ilişkin hükümleri uygulanır.” denilmek suretiyle zorunlu mali sorumluluk
kapsamında sigorta şirketi tarafından ödenecek tazminatların kapsamının
hâlihazırdaki 6098 sayılı Kanun’a göre belirleneceği hükme bağlanmıştı. Bu
itibarla anılan madde metninin yürürlükte olduğu dönemde, motorlu taşıt
işletilmesi sebebiyle zarar meydana gelmesi hâlinde motorlu taşıtı işletenin,
sürücünün, olası diğer sorumluların ve zorunlu mali sorumluluk sigortası
sözleşmesi gereğince bu zarardan dolayı sorumlu olan sigorta şirketinin
tamamının tazminat borçlarının kapsamı hâlihazırdaki 6098 sayılı Kanun’un haksız
fiilden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümlerine göre belirlenmekteydi
c. İptal Talebinin Gerekçesi
47. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla değer
kaybı, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatlarının belirlenme
esaslarının düzenlendiği, zorunlu mali sorumluluk sigortasının zorunlu
tutulmasının amacının motorlu taşıtın işletilmesinden kaynaklanan zararların
tazmin edilmesini sağlamak olduğu, söz konusu tazminatların belirlenme
esaslarının ise üçüncü kişilerin yaşam ve mülkiyet hakları kapsamındaki gerçek
zararlarını karşılamaktan uzak olduğu, motorlu taşıtı işleten kişinin motorlu
taşıt işletilmesinden kaynaklanan menfaatleri ile üçüncü kişilerin motorlu
taşıt işletilmesi nedeniyle zarara uğramaları hâlinde bu zararlarının tazmin edilmesindeki
menfaatleri arasında dengenin sağlanması gerektiği, devletin kişilerin temel
haklarını koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün de bunu gerektirdiği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5., 13., 17. ve 35. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
48. Anayasa’nın 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddî
ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmüne yer
verilmiştir. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve
vazgeçilmez haklarındandır. Bu bağlamda devletin anılan hakların korunmasına
ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır.
49. Devletin söz konusu pozitif yükümlülüğü, kişinin
uğradığı zararı tespit ve tazmin edecek etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda
gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak, bu
suretle yargısal ve idari makamların kişilerin idare ve özel kişilerle olan
uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermelerini temin etmek
sorumluluğunu da içermektedir (bazı farklarla birlikte bkz. Semra Özel Üner,
B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 36).
50. Mülkiyet hakkının devlete tahmil ettiği pozitif
yükümlülükler, devletin koruyucu önlemlerin yanısıra düzeltici önlemler
almasını gerektirebilmektedir. Düzeltici önlemler müdahalenin etkilerini
giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır
(Osmanoğu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi
Ticaret Limited Şirketi, § 46).
51. Mülkiyet hakkına üçüncü kişiler tarafından müdahalede
bulunulması durumunda, bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz
sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve
kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki
mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir.
Bu bağlamda, hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki
mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural
olarak bir hukuk politikası sorunu olarak Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi dışındadır.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal
mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından
yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu
bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın
müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir
nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif
yükümlülükler ihlal edilmiş olur (bazı farklarla birlikte bkz. Osmanoğu
İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited
Şirketi, § 48).
52. Trafik kazası sonucu meydana gelen ölüm ve yaralanma
ile maddi hasarlardan kaynaklı zararların tazmini için 6098 sayılı Kanun
hükümleri çerçevesinde işletene karşı dava açılabilmesi mümkündür. Bununla
birlikte söz konusu zararların tazminini sağlamak üzere zorunlu mali sorumluluk
sigortası sistemi de öngörülmüştür.
53. Zorunlu mali sorumluluk sigortasının amacı
karayolunda motorlu taşıt işletilmesinin bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına
yahut bir şeyin zarara uğramasına yol açması sebebiyle işletenin tazminat
yükümlülüğünün sigorta teminat limiti dâhilinde teminat altına alınmasıdır.
Dava konusu kurallar zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında ödenecek
destekten yoksun kalma tazminatının, sürekli sakatlık tazminatının ve motorlu
taşıtın değer kaybı tazminatının hesaplanmasına ilişkin esasları
düzenlemektedir.
54. Motorlu taşıt işletilmesine bağlı olarak üçüncü
kişilerin uğrayabileceği motorlu taşıtın değer kaybı zararı, destekten yoksun
kalma zararı ve sürekli sakatlık zararı Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlali sonucunda ortaya çıkan zarar niteliğindedir. Dolayısıyla karayolunda motorlu taşıt
işletilmesini düzenleyen kuralları, bu kuralların ihlali hâlinde uygulanacak
idari ve cezai yaptırımları belirlemenin ve uygulamanın yanı sıra motorlu taşıt
işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararın tazmin edilmesini
güvence altına almak da devletin görevleri kapsamındadır. Bu bağlamda söz
konusu zararın tazminine ilişkin sistemin belirlenmesi ise devletin takdir
yetkisi kapsamında olup zorunlu mali sorumluluk sigortasının veya başka bir
tazmin mekanizmasının düzenlenmesi mümkündür.
55. Karayolunda motorlu taşıt işletilmesi, üçüncü
kişilerin yaşam, maddi ve manevi varlıklarını koruma ile mülkiyet haklarının
ihlali riskini içeren bir faaliyettir. Başka bir ifadeyle motorlu taşıt
işletilmesi, kişilerin ölümüne, bedensel zarara ve eşya zararına uğramasına yol
açma olasılığını barındırmaktadır. Ölüm sebebiyle ölenin desteğinden yoksun
kalan kişinin bu zararının tazmini ile sürekli sakat kalması sebebiyle bedensel
zarara uğrayan kişinin bu zararının tazmini ve eşya zararına maruz kalan
kişinin zararının tazmini esasen motorlu taşıt işletenin hukuki sorumluluğu
kapsamındadır. Bununla birlikte zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında
sigorta şirketinin bu zararlardan dolayı tazminat ödemekle sorumlu tutulmuş
olması, zarar gören kişinin Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen
haklarının Anayasa’nın 5. maddesiyle bağlantılı olarak korunmasının
amaçlandığını göstermektedir.
56. Motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin
değer kaybı, destekten yoksun kalma ve/veya sürekli sakatlık zararına uğraması
hâlinde işletenin ve kazadan dolayı olası sorumlu diğer kişilerin tazminat
borçlarının kapsamı 6098 sayılı Kanun’a göre belirlenmektedir. Uğranılan
zararın gerçek tutarının ne olduğu anılan Kanun kapsamında açılan davalara
ilişkin yargı kararlarıyla şekillenmiştir. İşletenin tazminat borcunun
ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk
sigortası uyarınca sözleşme yapılmış olan sigorta şirketinin tazminat borcunun
kapsamı ise dava konusu kurallara göre belirlenmektedir. Başka bir ifadeyle
haksız fiil niteliğindeki trafik kazasından doğan söz konusu zararların
tazmininden dolayı sorumlu olan kişilerin tazminat sorumluluklarının
hesaplanması farklı kurallara tabi kılınmaktadır. Bu da zarar görenin gerçek zararının karşılanamaması riskini ortaya
çıkarmaktadır.
57. Bu çerçevede işleten ve olası diğer sorumluların 6098
sayılı Kanun’a göre hesaplanan tazminat borçlarının kapsamı ile sigorta
şirketinin dava konusu kurallara göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamı
farklılaşabilecektir.
58. 6098 sayılı Kanun’a göre hesaplanan değer kaybı,
destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatlarının dava konusu
kurallara göre hesaplanan değer kaybı, destekten yoksun kalma ve sürekli
sakatlık tazminatlarından yüksek bir miktara tekabül etmesi hâlinde üçüncü
kişinin zararının, bu zararı teminat altına alması için öngörülmüş olan zorunlu
mali sorumluluk sigortası kapsamında karşılanamaması söz konusu olabilecektir.
Bu durumun zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı ve karayolu zorunlu
trafik sigortasının öngörülmesinin temelinde yatan mağdurun gerçek zararının
karşılanması amacıyla bağdaşmayacağı açıktır.
59. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 5., 17. ve 35. maddelerine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 13. maddesi
yönünden incelenmemiştir.
2. Maddeye Eklenen İkinci Fıkra
60. 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen ikinci cümlenin iptali nedeniyle anılan maddenin
ikinci fıkrasının uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu fıkra 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kural
yönünden Anayasa’ya
uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. Kanun’un 19. Maddesiyle 2918 Sayılı
Kanun’un 92. Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen (l) Bendinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
61. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla hasar
sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer
kaybına ilişkin tazminat taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortasının
kapsamı dışına çıkarıldığı, mal varlığına yönelik zararlardan kaynaklanan
tazminatın mülkiyet hakkı kapsamında korunması gerektiği, bu zararların zorunlu
mali sorumluluk sigortası kapsamında tazmininin sağlanmasının devletin pozitif
yükümlüklerinin gereği olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5. ve 35.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
62. Dava konusu kural, hasar sebebiyle trafikten çekme
veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı tazminatı
taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortasının kapsamı dışında olduğunu
öngörmektedir.
63. 18/7/1997 tarihli ve 23053 mükerrer sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 39. maddesinde ekonomik
ömrünü doldurma, eskime, yıpranma, kaza, yanma, tahrip edilme ve benzeri
nedenlerle kullanılamaz duruma gelen araçların bu maddede belirtilen şartların
sağlanması koşuluyla ve yetkili kişilerin talebi üzerine hurdaya çıkarılacağı
hükme bağlanmıştır. Söz konusu Yönetmelik’in 41. maddesinde ise araçların
trafikten çekilme işleminin tabi olduğu usul ve esaslar düzenlenmiştir.
64. Hasar sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya
çıkarılma işlemi görmüş araçlar, aracın tamirine nazaran trafikten çekme veya
hurdaya ayırma işleminin yapılmasının daha ekonomik olduğu araçlardır. Bu
sebeple bu araçlarda değer kaybı da söz konusu değildir. Değer kaybı tazminatı
kaza sonrasında piyasa değerini sürdüren araçların kaza sebebiyle değerinde
meydana gelen eksilmeyi karşılayan tazminattır. Kaza sonrasında hasar sebebiyle
trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçlarda ise değer
kaybının tazmininden değil hasar sebebiyle trafikten çekilen veya hurdaya
ayrılan aracın bedelinin karşılanmasından söz etmek mümkündür.
65. Kuralın gerekçesinde de trafik kazası sebebiyle
trafikten çekme veya hurdaya çıkarma işlemi uygulanan araçlar bakımından ilgili
tazminatların ödeneceği, bununla birlikte bu araçlar için artık piyasa
değerinden söz edilemeyeceğinden değer kaybı tazminatı taleplerinin zorunlu
mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında bırakılmasının amaçlandığı ifade
edilmiştir. Bu itibarla kaza sonrasında hasar sebebiyle trafikten çekilen veya
hurdaya çıkarılma işlemi yapılan araçlar için değer kaybı tazminatı talebinde
bulunulamayacak olması nedeniyle bu taleplerin zorunlu mali sorumluluk
sigortasının kapsamı dışında bırakıldığı anlaşılmaktadır.
66. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 5. ve 35.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
67. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
68. 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin iptali
nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan anılan maddenin ikinci fıkrasının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4)
numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI TALEPLERİ
69. Dava dilekçesinde özetle, itiraz konusu kuralların uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların
doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı İcra ve İflâs Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 18. maddesiyle 13/10/1983
tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun;
1. 90. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen ikinci cümleye,
2. 90. maddesine
eklenen ikinci fıkraya,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B. 1. 7. maddesiyle 9/6/1932
tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 308/c maddesinin dördüncü
fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinin “…ve 206 ncı madde kapsamında
rehinli alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce ödenir;…”
bölümüne,
2. 19. maddesiyle 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen (l) bendine,
yönelik iptal talepleri 29/12/2022 tarihli ve E.2021/82,
K.2022/167 sayılı kararla reddedildiğinden bu bende ve bölüme ilişkin
yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
29/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VI. HÜKÜM
9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı İcra ve İflâs Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 7. maddesiyle 9/6/1932
tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 308/c maddesinin dördüncü
fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinin “…ve 206 ncı madde kapsamında
rehinli alacaklardan hemen sonra, diğer bütün alacaklardan önce ödenir;…”
bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE,
B. 18. maddesiyle 13/10/1983
tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun;
1. 90. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen ikinci cümlenin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2. 90. maddesine
eklenen ikinci fıkranın 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE,
C. 19. maddesiyle 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen (l) bendinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE,
29/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|