“...
A. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİNİN (CK)
ANAYASAL ÇERÇEVESİ
21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 16 Nisan 2017
tarihli halkoylamasıyla kabul edilmiş, böylece daha önce 1982 Anayasasının
sadece 107. maddesinde belirtilen cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Anayasanın
farklı maddelerinde hem kapsamı genişletilerek hem de niteliği
farklılaştırılarak yeniden düzenlenmiştir. 107. maddenin önceki halinde
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin kuruluşu, çalışma esasları ve personel
atama işlemlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtiliyordu.
Burada bir ad benzerliği dışında iki tür düzenlemenin kapsam ve sınırları
açısından oldukça farklı olduğu kabul edilmelidir.
6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ile
getirilen yeni tip Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları
Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya konuluştur.
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü
bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenemez.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Kanunda açıkça düzenlenen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı
konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale
gelir.”
Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasına
göre de; “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri,
teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenir.”
Görüldüğü üzere Anayasa’da yapılan
değişikliklerle, kanun ile cumhurbaşkanlığı kararnamesi arasındaki hukuki
ilişki netleştirilmiş ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin kanunlara aykırı
olamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa’ya
uygunluk denetiminde, yukarıdaki hükümler yanında, Anayasa’da yer alan iki
temel ilkenin daha göz önünde bulundurulması gerekir: yasama yetkisinin devri
yasağı ve kanuni idare ilkesi. Bu yasak ve ilke, 6771 sayılı Kanun ile yapılan
düzenlemenin ortaya çıkardığı anayasal görünüm (configuration) bakımından daha
da önem kazanmış bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni, bir yandan, yetki kanunu
yoluyla yürütme organına kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisi
yürürlükten kaldırılırken; öte yandan, “münhasıran kanunla düzenleme” kavramı
öngörülmüştür. Böylelikle, yasal düzenleme yetkisi, yasama yetkisinin devri
yasağı ile pekiştirilmiş bulunuyor.
6771 sayılı Kanun ile Anayasa’dan
kaynaklanan doğrudan düzenleme yetkisiyle yürütme fonksiyonu daha da
güçlendirilmiştir. Bu noktada Türk anayasa hukukunda tartışılan konulardan biri
olan idarenin, kanunla düzenlenmeyen bir alanda düzenleme yapıp yapamayacağı
hususunda yasama yetkisinin devri yasağı göz önüne alınmalıdır. Anayasa'nın 7.
maddesinde, " Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. " denilmiştir. Buna göre, “Anayasa'da
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Ancak yasama
organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine
ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak
yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı tarafından çerçevesi
çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması, hukuk
devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014)
Mahkeme bir başka kararında ise yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa
Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne
anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme
ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi
değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise
düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını
ifade eder… Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla
düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma
yetkisi verilemez. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının
Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması,
çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine
bırakmaması gerekir” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha
yakın tarihli kararlarında bu içtihadı bir miktar esnettiği görülmektedir. “15…
yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında
başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi
ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde,
yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir
konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma
yetkisini yürütme organına da bırakabilir.
16. Yürütmenin türevselliği ilkesi
gereğince yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama
organınca yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına
düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2017/143 K.2018/40,
2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem AYM kararları dikkate
alındığında, ilkesel olarak kanun koyucunun “genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak Mahkemenin Anayasa’da farklı
kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı içeren konularda ise,
“Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması
kabul edilemez. Kaldı ki, AYM’nin, 6771 sayılı Kanundan önceki anayasal
bağlamda verdiği bu karar, 6771 dönemde, yetki kanununun kaldırılmış olması ve
yürütmeye doğrudan düzenleme yetkisi verilmiş olmakla birlikte, “münhasır kanun”
ve “kanunla açıkça düzenleme” kavramları ışığında, yasama yetkisi devir
yasağını ve yasal düzenleme yetkisini genişletici tarzda okunmalıdır.
Öte yandan yasal idare ilkesi, Ülkemizde
idare hukukunun temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını
bulan bu ilke uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla
düzenlenir.” Bu ilke idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi
olmadığını bu yetkinin yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa
Mahkemesi’ne göre “Bu maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine
vücut vermektedir. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev
ve yetkilerinin kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların
toplumun hangi tür gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi
usuller uygulanarak sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir.
Ayrıca idarenin toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını
kullanması ve bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz
etkiler de doğurabilmesi bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve
işlemlerinin hem kanuna dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna
aykırı olmamasını ifade eder. Asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine
dayanarak yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi
bir şekilde düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa
ile düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, böyle bir konuda yasadan
aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. 6771 sayılı
Kanun öncesinde bunun iki istisnası olduğu kabul edilmekteydi: Biri
Cumhurbaşkanının başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun çıkardığı sıkıyönetim ve
olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri diğeri ise Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluş ve çalışma esaslarını düzenleyen Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi. Yasal idare ilkesinin bir diğer sonucu da idarenin eylem ve
işlemlerinin kanuna uygun olmasıdır. Zaten Anayasa da 8. maddede “yürütme
yetkisi ve görevi Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine
getirilir” diyerek bu hususu belirtir (Bkz., Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa,
Ekin Kitabevi Yayınları http://www.idare.gen.tr/idarehuk.htm).
6771 sayılı Kanunla getirilen
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla
çerçevelenmiş olsa da, yasama organı yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun
kaydı olan, kanunun açıkça düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı
olmamak şartıyla Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilk elden düzenleme
yapabilecektir. Ancak bu durum, Fransa’da olduğu gibi yasama ve yürütmenin
özerk düzenleme alanlarına sahip olduğu, yani her bir organın düzenleme
yapacağı konuların açıkça sayıldığı, şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü
cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu olan alan yasama konusu olmaktan
çıkmamaktadır. Zira, CK ile düzenlenen bir alanda yasa çıkarma yetkisi, yine
Anayasa ile açıkça tanınmıştır: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda
kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
(madde 104/17) O halde Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak iken, tam tersine,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM
yasa çıkarabilecektir.
6771 sayılı Kanun ile doğrudan Anayasa’nın
7. maddesindeki yasama yetkisinin devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin
kanuniliği ilkesi muhafaza edilmiş; buna karşılık dolaylı olarak bu ilkeler
güçlendirilmiştir. Belirli idari konuların Anayasa’da açıkça Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleneceğinin öngörülmüş olması, bu görüşü teyit eder:
“Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı
ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenir.” (madde 106/son). Ayrıca 123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel
kişiliğinin Kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına yer
verilmiştir. Anayasa hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir
çelişki kabul edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve
sistematiği içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa
koyucu 123/1. maddede genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini, koymuş;
bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel
kişiliği kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Diğer
bir ifadeyle, idarenin kanuniliği ilkesi, salt 106/son ve 123/son maddelerde
belirtilen hususlar açısından geçerli değildir.
Genel kural ve istisna kural ilişkisine
dair kamu hukukunda kabul edilen birtakım yorum ilkeleri vardır: 1. Bir istisna
kuralın varlığından söz edebilmek için, bu istisnanın ayrıca ve açıkça konulmuş
olması gerekir. 2. İstisna kural, sadece ve sadece genel kuralı koyan makam
tarafından konulabilir, başka bir makamın istisna kural getirme yetkisi yoktur.
3. Genel kuralı koyan makam açıkça yetkilendirmedikçe, bir başka makam genel kurala
istisna getiremez. 4. İstisna kural koymak, genel kuralı değiştirmek anlamına
geldiğinden istisna kural, yorum yoluyla genişletilemez; yani, yorum yoluyla
genel kural istisna getirilemez. 5. Genel kuralın geniş yorumlanması esası
benimsenmiştir. 6. İstisna kural, dar yorumlanır. Çünkü istisna kural, genel
kuralın kapsamını daralttığından genel kuralı değiştirir, oysa onu değiştirme
salt genel kuralı koyana aittir. (Bkz., Kemal Gözler, Yorum İlkeleri,
http://www.anayasa.gen.tr/yorum-ilkeleri-kitaptan.pdf).
Öte yandan kamu hukukunda mevzuatın açıkça
belirttiği bir makama ya da makamın görevlisine verdikleri yetkiler devre konu
olamazlar. Yargı kararlarında da yetkinin, mevzuat tarafından kime verilmiş
ise, ancak onun bu yetkiyi kullanabileceğini belirtmiştir. Yetki devrinde yetki
devredilen makamın devraldığı bu yetkiyi kendinden alt bir makama devrinin
yasak olduğu hususu idare hukukunda ve kamu yönetiminde benimsenen görüştür
(Bkz. R. Cengiz Derdiman, Yusuf Uysal Türk Kamu Yönetiminde Yetki Devri, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/235994).
Bu anlamda Anayasanın 106. Maddenin son fıkrasında belirtilen yetkinin bizzat
Cumhurbaşkanlığı tarafından cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kullanılması
gerekir.
Anayasanın 104. maddesinin 17.
fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı kararnameleri normlar hiyerarşisinde yasaya
eşdeğer işlemler değildir. Anayasanın bu tür kararnamelerin salt “yürütme
yetkisine ilişkin konular”la sınırlı olarak çıkarılacağını öngörmesi bunların
yasaya eşdeğer, yasayla aynı düzeyde kurallar olamayacağını gösterir. Çünkü
yürütme yetkisi, kanunların uygulanmasına yönelik, kanunlara uygun kullanılması
gereken bir yetkidir. Ayrıca aynı fıkrada yer alan “Anayasada münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz;
Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz;
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde,
kanun hükümleri uygulanır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun
çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
şeklindeki düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasaya eşdeğer
olmadığının bir başka açık delilidir. Bu düzenlemelerden CK ile düzenleneceği
belirtilen konuların yasayla düzenlenmesi halinde bir anayasaya aykırılık
oluşturmayacağı anlaşılır.
Kanunsuz emre dair Anayasanın 137.
maddesinde yapılan değişiklik ise, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, Anayasanın
konuya ilişkin diğer düzenlemeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, normlar
hiyerarşisindeki yeri açıkça anlaşılır: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat
ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse,
yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir…”.
6771 sayılı Yasa değişikliği ile
Cumhurbaşkanına Anayasada tanınan diğer yetkiler ise şöyledir: Anayasanın 123.
maddenin son fıkrasında “Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur” denilerek CK ile kamu tüzelkişiliği
kurulmasına da imkân tanınmıştır.
Anayasa, Devlet Denetleme Kurulunun
işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işleri (m.108/4.) ile Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevlerinin
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceğini hüküm altına almıştır (m.118/7).
124. ve 137. maddelerde yer alan tüzük
ibaresi, Anayasadan tamamen çıkarılmıştır. Böylece tüzük uygulaması yürürlükten
kaldırılmış onun yerine çok daha geniş bir kapsama sahip olan Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi konulmuştur. Yönetmelikleri düzenleyen 124. maddede,
“Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını
ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını
sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler
çıkarabilirler.” hükmü yer almıştır.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
yapılabileceği yukarıda belirtilen istisnai işlemler; kaynağını doğrudan
Anayasadan alan yürütme işlemi niteliğinde kabul edilmelidir.
Öte yandan; Cumhurbaşkanı, “üst kademe
kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına
ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler” (madde
104/9).
1. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmasının sınırları
Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CK
ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlı olup, hukuken
çerçevelenmiştir. Söz konusu sınırları ve anayasal çerçeveyi şu şekilde
açıklamak mümkündür.
1) İlk olarak; Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi, “yürütme yetkisine ilişkin konularda” çıkarılabilecektir. Maddenin
gerekçesinde ise, cumhurbaşkanına “genel siyasetin yürütülmesinde yürütme
yetkisi ile ilgili ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilme” yetkisi
verildiği ifade edilmektedir. Bu nedenle, CK’leri ancak yürütme yetkisinin
gerektirdiği hususlarda ihtiyaç duyulduğunda çıkarılabilecek, yasama ve yargı
yetkilerinden herhangi birinin alanına giren bir konuda ise CK çıkarılması
mümkün olmayacaktır.
2) ikinci olarak; CK’leri “Anayasanın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi
hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”le
ilgili konularda düzenleme yapamaz. Bu yasakla, kişilerin temel haklarını
ilgilendiren hususlarda yasa olmaksızın CK’lerin devreye girmesi engellenmek
istenmiştir.
Ancak bu noktada çözümlenmesi gereken
soru, sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin tamamının CK ile düzenlenip
düzenlenemeyeceğidir. Sadece yukarıdaki ifadeden yola çıkarak yapılan bir
değerlendirme, bu soruya olumlu cevap vermeyi gerektirir. Ancak bu cümlenin
aynı fıkradaki diğer hükümler ve anayasanın konuya ilişkin diğer ilke ve
kuralları dikkate alınarak, Anayasanın bütünlüğü içinde tartışılması ve anlaşılması
gerekir.
Öncelikle, aşağıda ayrıntılarıyla
belirtildiği üzere, “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.” Dolayısıyla ilgili maddede
yasayla düzenlenmesi kaydı bulunan sosyal ve ekonomik hak ve ödevler
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecektir. Örneğin Anayasa’nın 42/2.
maddesinde “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”, 51.
maddesinde “Sendika kurma hakkı … kanunla sınırlanabilir. Sendika kurma hakkının
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”, 63.
maddesinde Tarih, kültür ve tabiat varlıklarından “özel mülkiyet konusu
olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak
yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Haliyle,
belirtilen konuların CK ile düzenlenmesi mümkün değildir. Eğer böyle bir
düzenleme yapılırsa bu hem Anayasanın 104/17. maddesine hem de o hak ve ödev
için kanun kaydı koyan hükme aykırılık oluşturur. Sadece yasa kaydı içermeyen
sosyal ve ekonomik haklar Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konusu olabilecektir.
Örneğin konut hakkını düzenleyen Anayasanın 57. maddesi böyledir. Ancak bu
durumda bile düzenleme, konut ihtiyacını karşılayacak önlemler ve toplu konut
teşebbüslerini destekleyici olmalıdır.
Bir başka açıdan ise, 104/17. maddenin
ikinci cümlesi, sosyal ve ekonomik haklar alanının CK ile düzenlenmesini kabul
ederken, bu düzenlemenin sınırlarını da belirtir: ilki, fıkranın ilk
cümlesindeki CK’nin sadece yürütme yetkisine ilişkin konularda çıkarılabilmesi,
diğeri ise üçüncü cümlesindeki münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda çıkarılamamasıdır. Öte yandan, Anayasanın 13. maddesindeki temel hak
ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği kuralı dikkate alındığında,
CK’ye konu olabilecek sosyal ve ekonomik hak ve ödevlerle ilgili
cumhurbaşkanının sınırlama değil sadece bir düzenleme yetkisinden
bahsedilebilir. Özgürlükler hukukundaki düzenleme ve sınırlama ayrımı dikkate
alındığında CK ile sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin gerçekleşmesi için,
madde 57 örneğinde olduğu gibi, birtakım pozitif tedbirleri içeren düzenlemeler
yapabileceği, fakat kişilerin bundan yararlanmasına sınırlama getirilemeyeceği
belirtilmelidir. Zira anayasal çerçevede, bir hakkın kısıtlanması ancak ve
ancak kanun ile yapılabilir.
3) Üçüncü sınır, “Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.” hükmüdür. AYM tarafından yasama yetkisinin devir yasağı
çerçevesinde yürütmenin düzenleme yetkisi izah edilirken kullanılan
“münhasıran” kanunla düzenlenmesi gereken konular ibaresi, Anayasa kuralı
haline getirilmiştir (Bkz., Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143 K.2018/40,
2/5/2018). AYM’ye göre; “Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme
organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına
düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.”. AYM’nin bu kararı, 6771 sayılı Kanun’da öngörülen
kurallar çerçevesinde, “münhasır kanun” ve “açıkça kanunla düzeme” kavramı
ışığında okunmalı; yetki kanunu ilga edildiği için, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi öngörülen yetki kategorileri, “yasalara özgülenmiş
alan” ve “Anayasa’ya saygı” kaydı altında anlaşılmalıdır.
Bu nedenle, Anayasa’nın münhasıran kanunla
düzenlenmesini gerektirdiği konularda yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken,
yasanın “temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir”. AYM ayrıca, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken
birtakım konuları örnek olarak sıralamıştır: “Anayasa’da temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması
ve memurların atanmaları, özlük hakları gibi”.
AYM’nin münhasıran kavramını açıklarken
verdiği örnekler ve açıklamalardan bir konunun münhasıran yasa alanında olması
için Anayasanın özellikle ve ısrarla o konunun yasayla düzenlemesini istemesi
yasayla düzenlemeye çok özel vurgu yapması gerekmemektedir. Bu çerçevede temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına dair 13. maddede, sınırlamanın “ancak”
kanunla yapılabileceği şartı vardır: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”. Oysa vergilerle alakalı 73.
Maddede (Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.) ve kamu hizmeti görevlileriyle alakalı
genel ilkeleri koyan 128. maddede (Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.) yasayla
düzenleme öngörülmüş, hiçbir özel vurgu yapılmamıştır.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konular kavramı, bu nedenle yasa kaydı olarak anlaşılmak ve
uygulanmak durumundadır. Anayasanın 126. maddesindeki birden çok ili içine alan
merkezi idare teşkilatının (bölge teşkilatının) “görev ve yetkileri kanunla
düzenlenir”, 127. maddesindeki “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile
yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.”, 128.
maddesindeki “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir” ve “üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme
usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.” hükümleri buna örnek
oluşturur. Özellikle bu son husus, CK ile yasanın konu itibarıyla iç içe geçme
riskini içerir, karmaşaya yol açma ihtimalini barındırır. Çünkü Anayasanın
104/9. maddesi , cumhurbaşkanı CK ile “üst kademe kamu yöneticilerini atar,
görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları …
düzenler” hükmünü içerirken, üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esasları 128. maddeye göre yasa ile özel olarak düzenlenmek zorundadır.
Dolayısıyla 104/17. maddede geçen
“münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada
“kanunla düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb.
ifadelerin bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasanın
bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse, o konunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira, md.104/17 düzenlemesi ile yasa
kaydı, “pekiştirilmiş bir anlam kazanmış bulunmaktadır”.
4) Bir diğer sınır ise, “Kanunda açıkça
düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralıdır. Bir
konu yasa ile açıkça düzenlenmişse, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Elbette, CK’lerin çıkarılması için KHK’lerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme
gerekmez. Ancak KHK’ler yasaları değiştirebilirken CK’ler, yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta,
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir.
Bu açıklamalar ışığında Anayasa’nın
Cumhurbaşkanı kararnamesiyle doğrudan düzenleme yetkisi verdiği konularda dahi
CK ile kanunlarda değişiklik yapılması mümkün değildir. Örneğin Anayasanın
106/son maddesine göre, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve
yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” Ancak bu, bakanlıkların
kurulmasına ilişkin olarak mevcut yasalarda CK ile değişiklik yapılabileceği
anlamına gelmemektedir. Sonuç olarak Anayasanın 104. maddesinin on yedinci
fıkrasının mevcut hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile bir
yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
Nitekim 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi çıkarılmadan önce 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
bakanlıkları düzenleyen birçok yasa ve yasa gücünde kararname yürürlükten
kaldırılmıştır.
2. CK’lerle ilgili Olarak Anayasa
Mahkemesi Denetiminin Kapsamı
Anayasa Mahkemesinin denetim kapsamına
giren işlemlerden biri de cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Anayasanın 148.,
150., 151., 152. ve 153. maddelerinde daha önce mevcut olan kanun hükmünde
kararname yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi konulmuştur.
Anayasanın 148. maddesi bu konuda gayet
açıktır: “Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından
uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. … Ancak, olağanüstü
hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil
ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava
açılamaz.”
Bu maddede yapılan değişiklikle Anayasanın
2017 öncesi halinde 91. maddede düzenlenen ve 6771 sayılı Kanun ile kaldırılan
kanun hükmünde kararname ifadesi yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi
konulmuştur. Ayrıca olağanüstü KHK’lerde olduğu gibi olağanüstü hallerde ve
savaş hallerinde çıkarılan CK’lerin de anayasallık denetiminin yapılamayacağı
ifade edilmiştir.
150. maddede ise, Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin iptali için dava açma hakkının kimlere tanındığı belirtilir:
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, “Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa
Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna
ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir.” Anayasa,
ayrıca, itiraz dava yolunda, yani Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde
ileri sürülmesinde, “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa,
Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.”
demektedir (madde 152). Cumhurbaşkanlığı kararnameleri bir davaya uygulanacak
kural olduğunda söz konusu CK hükmü somut norm denetimi yoluyla AYM önüne
götürülebilecektir.
153. maddede ise, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hakkında verilen iptal kararının, kararın Resmî Gazetede
yayımlanması ile hukuki sonucunu doğuracağı ifade edilmiş, AYM’ye iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilme imkanı da
tanınmıştır.
Anayasa Mahkemesi, bu denetimi nasıl ve
hangi çerçevede yapmalıdır? Yargısal denetimde AYM öncelikle bir CK’nın
Anayasada CK ile düzenlenmesi öngörülen hususlarda düzenleme içerip içermediği,
yani yetki yönünden denetleyecektir. Dolayısıyla CK yetki kapsamı dışında bir
konuyu düzenlemişse, doğrudan yetkisizlik dolayısıyla iptal edilmelidir. CK’nın
yetki kapsamı içinde olduğu sonucuna varırsa AYM bu kez düzenlemenin esas
bakımından Anayasa’nın ilgili maddelerine uygunluğunu inceleyecektir. Her ne
kadar Anayasanın 148. maddesinde CK’lerin şekil ve esas bakımlarından Anayasaya
uygunluk denetiminden söz edilmişse de bu denetim 104. maddenin 17.
fıkrasındaki koşulların bir bütün olarak AYM tarafından denetlenmesini
gerektirir. Çünkü Anayasa’da, Cumhurbaşkanına ancak fıkrada belirtilen sınırlar
içinde CK çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu sınırların aşılması, CK’yi Anayasa’ya
aykırı hale getirir. Böylece, CK’nın örneğin kanunun açıkça düzenlediği bir
hususu içermesi onun Anayasa’ya aykırı olması sonucunu doğurur.
Bu açıdan CK’lerin denetimi yasaların
denetiminden farklıdır. Yasaların esas denetiminde sadece yasanın maddi
bakımdan anayasaya uygunluğu inceleme konusu olurken, CK’lerin önce yetki
yönünden incelenerek, Anayasanın 104/17. maddedeki sınırlara uyulup uyulmadığı
denetlemelidir. Bu çerçevede CK’nın bir temel hakkı düzenleyip düzenlemediği,
Anayasada yasa kaydı olan ya da bir kanun tarafından düzenlenmiş bulunan bir
konuda düzenlemeye yer verilip verilmediği öncelikle ele alınmalıdır. Bu
bağlamda AYM, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin çerçevesini, “yasa kaydı”
bakımından belirlemelidir.
Aynı bağlamda, sosyal ve ekonomik haklar
konusunda CK’lerin hak ve özgürlükler üzerindeki somut etkisi, incelemede
dikkate alınmalıdır. Bu yönden, bir CK hak ve hürriyetleri sınırlayıcı
nitelikte ise, konu yasama yetkisinin alanına kayacak ve CK Anayasaya aykırı
hale gelebilecektir. Bu nedenle sosyal ve ekonomik haklara ilişkin olarak
CK’lerde yer alan her bir hükmün somut etkileri dikkate alınarak bir
değerlendirme yapılmalıdır. Bu çerçevede hangi kuralın hak ve hürriyetleri
kısıtlayıcı, hangi kuralın sadece düzenleyici nitelikte olduğunun tespiti
oldukça zor olacaktır.
B. 23 SAYILI CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ’NİN
BAZI HÜKÜMLERİNİN ANAYASA AYKIRILIĞI
1. 23 sayılı Türkiye Uzay Ajansı Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6. Maddesinin 8. Fıkrasının Anayasa’ya
Aykırılığı
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 6. maddesinin 8.
fıkrası ile Türkiye Uzay Ajansı yönetim kurulu üyeliğine atananlara yönetim
kurulu toplantılarına katılmaları nedeniyle ayda iki defayı geçmemek üzere her
bir toplantı için (9000) ek gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda huzur hakkı ödenmesi düzenlenmiştir. Bir
diğer ifadeyle Türkiye Uzay Ajansı yönetim kurulu üyelerine aylık olarak 2,351
TL. huzur hakkı ödenmesi öngörülmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde “Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri
saklıdır” hükmü yer almaktadır.
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, “Huzur
Hakkı” başlıklı ek 29. maddesinde ise “Bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarının teşkilatlanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde
öngörülmesi ve gösterge rakamı belirlenmesi kaydıyla, yönetim kurulu, denetim
kurulu, tasfiye kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite
ile benzeri organlarda görev alanlara, ayda dörtten fazla olmamak üzere her bir
toplantı için (1000) ila (3000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye
tâbi tutulmaksızın huzur hakkı ödenir. Gösterge rakamları Cumhurbaşkanınca üç
katına kadar artırılabilir.” denilmiştir.
Bu hükümler ışığında Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile öngörülen kurumlarda yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye
kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite ile benzeri
organlarda görev alanların mali haklarının ya kanunla ya da kanunun belirlediği
usul çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen
nedenlerle itiraz konusu düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci
fıkrasında “…Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir.
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6.
maddesinin sekizinci fıkrası ile düzenlenen ve Türkiye Uzay Ajansı yönetim
kurulu üyelerinin mali haklarına ilişkin bulunan konular, Anayasa’nın 128.
maddesi uyarınca sadece Kanunla düzenlenebilecek hususlardan olup,
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması, ancak 375
sayılı kanun hükmünde kararnamenin ek 29. maddesiyle belirlenmiş bulunan usule
bağlı kalınması halinde mümkündür.
375 sayılı KHK’nın ek 29. maddesi ise 703
sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 178. maddesinin
iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi 6/9/2018 tarihli ve
Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen dilekçemiz ile talep edilmiştir.
Dilekçede söz konusu maddenin Yetki
Kanunu’nun amaç ve kapsamı içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre
kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve
aynı şekilde kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine
aykırılığı öne sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703
sayılı KHK’nın 178. maddesinin iptali halinde, bu madde ile 375 sayılı KHK’ya
eklenen ek madde 29’un iptaline rağmen, 23 sayılı CK’nın 6. Maddesinin 8. fıkrası
hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına karşın yürürlükte kalmaya
devam edecektir.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi
ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 29’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı
olarak, 23 sayılı CK’nın 6. maddesinin 8. fıkrasının Anayasa’nın 104/17. ve
128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
2. 23 Sayılı Türkiye Uzay Ajansı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 8. Maddesinin 4.
fıkrası ile Türkiye Uzay Ajansının bütçesinin hazırlanması, uygulanması,
harcamaların yapılması, muhasebeleştirilmesi ve iç denetime ilişkin usul ve
esasların Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda Ajans tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmektedir.
Yukarıda genel açıklamalar içinde belirtildiği gibi bir Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin Anayasa’ya uygunluğundan söz edebilmek için öncelikle Anayasanın
CK çıkarılmasını yasakladığı alanlarda düzenleme içermemesi gerekir.
Anayasanın 104/17 maddesine göre kanunla düzenlenmiş konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri düzenlenemez. Son olarak, Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Haliyle,
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri kanunlara aykırı olamazlar.
Bu çerçevede 23 sayılı CK’nın 8. Maddesinin 4. fıkrası, yukarıda
belirtilen anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Öncelikle, söz konusu düzenleme, 5018
sayılı Kanuna açık aykırılık taşımaktadır. Türkiye Uzay Ajansı 23 sayılı CK’nın
3. maddesine göre bir kamu tüzel kişiliği olarak idari ve mali özerkliğe sahip
özel bütçeli bir kuruluştur ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ilgili
kuruluşudur.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, 1927 yılından günümüze kadarki süreçte kamu malî yönetim sistemimizi
düzenleyen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun yerini almıştır. 5018
sayılı Kanun, 1050 sayılı kanuna göre daha kapsamlı olmakla beraber,1050 sayılı
kanun gibi 5018 sayılı kanun da kamu malî yönetim ve kontrol sistemimizi regüle
eden esas yasa vasfındadır.
5018 sayılı kanunla, bütçe hazırlama ve
uygulama sürecinde etkinliğin artırılması, bütçe kapsamının genişletilmesi
suretiyle bütçe hakkının en iyi şekilde kullanılması, mali yönetimde
şeffaflığın sağlanması, sağlıklı bir hesap verme mekanizması ile harcama
sürecinde yetki-sorumluluk dengesinin yeniden tesisi, etkin bir iç kontrol
sisteminin oluşturulması ve bu suretle çağdaş-güncel gelişmelere uygun yeni bir
kamu yönetim mali sisteminin oluşturulması ve sistematize edilmesi
amaçlanmıştır
5018 sayılı KMYK ile bütçe kapsamının
darlığından kaynaklanan sorunları ortadan kaldırabilmek için gerekli
düzenlemeler yapılmıştır. “Bütçe Türleri ve Kapsamı” başlıklı madde 12’de “Genel
yönetim kapsamındaki idarelerin bütçeleri, merkezi yönetim bütçesi, sosyal
güvenlik kurumları bütçeleri ve mahalli idareler bütçeleri olarak hazırlanır ve
uygulanır, kamu idarelerince bunlar dışında herhangi bir ad altında bütçe
oluşturulamaz. Merkezi yönetim bütçesi, bu kanuna ekli (I), (II) ve (III)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin bütçelerinden oluşur”
denilmektedir.
Yasaya göre genel bütçe, devlet tüzel
kişiliğine dâhil olan ve bu kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu
idarelerinin bütçesidir. Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak
belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu
gelirlerden harcama yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla
düzenlenen ve bu kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan herhangi bir kamu
idaresinin bütçesidir. Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel kanunla
kurul, kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanan ve Kanuna ekli (III) sayılı
cetvelde yer alan her bir düzenleyici ve denetleyici kurumun bütçesidir. Sosyal
güvenlik kurumu bütçesi, sosyal güvenlik hizmeti sunmak üzere, kanunla kurulan
ve bu kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin
bütçesidir. Mahalli idare bütçesi, mahalli idare kapsamındaki kamu idarelerinin
bütçesidir.
Görüldüğü üzere KMYK, kamu kurum ve
kuruluşlarını mali yönetimi ve denetimi açısından sınıflandırmış ve bu
çerçevede bütçeleme esaslarını ve denetim mekanizmalarını belirlemiştir. Söz
konusu sınıflandırmayı da ekli cetvellerde belirtmiştir.
Dolayısıyla, özel bütçeli bir kuruluş olan
Türkiye Uzay Ajansı’nın bütçesinin hazırlanması ve uygulanması, harcamaların
yapılması, muhasebeleştirilmesi ve iç denetime ilişkin usul ve esasların da
5018 sayılı Kanuna tabi olması bir zorunluluktur. Oysa 23 sayılı CK’nın 8. maddesinin
4. fıkrası ile bu işlemlerin hepsine dair esasların ve usullerin
belirlenmesinin Kurum tarafından yönetim kurulu kararına dayalı olarak
çıkarılacak bir yönetmelik ile belirleneceği belirtilmektedir.
Söz konusu CK’nın 8. maddesinin 4. fıkrası
ile Anayasa’nın 106. maddesinin son fıkrasında belirlenen yetkiyle kurulan kamu
tüzel kişiliğinin mali yönetimi, bütçeleme ve denetim işlemlerinin yapılması
usul ve esaslarının belirlenmesi bir yönetmelik ile düzenlenmektedir. Bu husus
bir kamu kurumunun kuruluşunu değil kurulmuş bir kamu kurumunun kamu hizmeti
sunması için uyması gereken mali koşul ve şartlar ile denetimlerinin nasıl
yapılacağını belirlemedir. Dolayısıyla 106. madde Cumhurbaşkanına tanınmış
yetki kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bu husus
Cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Anayasanın 104. maddesine
aykırı olarak, kanunla düzenlenmiş bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu değişiklik Anayasa’nın 104. maddesinin 17.
fıkrasına açık aykırılık teşkil etmektedir. Kanun ile düzenlenmiş bir alanda
düzenleme yaptığından Anayasa’nın 104/17. maddesine aykırılık taşımaktadır.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça
kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda CBK ile düzenleme yapılamayacağı da
belirtilmektedir. Söz konusu kurumların bütçelerinin hazırlanması, mali yönden
işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi de kanun ile düzenlenmesi
gereken alanlardandır. Anayasamızın 161. maddesinin ikinci fıkrasında “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin
hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe
kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız bütçenin
hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür.
Anayasanın bu hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü
Kanunu çıkarılmıştır. Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde de açıkça “Madde 1-
Bu Kanunun amacı, kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve
hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir
şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı
sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin
hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini,
raporlanmasını ve malî kontrolü düzenlemektir.” şeklinde yapılan düzenleme
getirilerek, Anayasa’nın 161. maddesinin gereği yerine getirilmiştir.
Dolayısıyla kamu kurumlarının bütçe hazırlama, mali yönetimi ve denetimine
ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu açıkça münhasıran kanunla
düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle Cumhurbaşkanının
104. maddeye göre bu alanda kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu
çerçevede 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. fıkrası
yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına
aykırıdır.
Anayasa'nın 7. maddesinde, " Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez. " denilmiştir. Buna göre, Anayasa'da kanun ile
düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz
bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Ancak yasama
organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine
ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak
yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı tarafından çerçevesi
çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması, hukuk
devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa Mahkemesi Kararı
E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014). AYM tarafından yapılan bu belirlemeler, 6771
sayılı Kanunla yapılan anayasal düzenlemede daha hassas bir denetim alanı
yaratmış olduğunun teyidi olarak görülmelidir.
Mahkeme bir başka kararında ise, yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa
Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne
anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme
ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi
değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise
düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını
ifade eder… Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla
düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma
yetkisi verilemez. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının
Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması,
çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine
bırakmaması gerekir” (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha
yakın tarihli kararlarında bu içtihadı, bir miktar esnettiği görülmektedir.
“15… yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında
başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi
ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde,
yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir
konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma
yetkisini yürütme organına da bırakabilir.(par. 15).
Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince
yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca
yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle
yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına
düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine
aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (par. 16). (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143
K.2018/40, 2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem Anayasa
Mahkemesi kararları dikkate alındığında, ilkesel olarak kanun koyucunun “genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak
Mahkemenin Anayasa’da farklı kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı
içeren konularda ise “Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”,
“münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun
açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle
yetkilendirme yapılması kabul edilemez. Ayrıca 6771 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler
sonrasında yasama yetkisinin devri hususundaki çerçeve daha belirgin hale
gelmiştir. Bu bakımdan, Anayasa madde 104/17 ile öngörülen Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin düzenleme alanı, 7. madde ışığında yorumlanmalıdır. Hal böyle
olunca, yürütmenin düzenleme alanı, bir yandan anayasal kurallar bütünü ile
çerçevelenmiş iken, öte yandan çoklu yasa kayıtları ile kuşatılmış olmaktadır.
Öte yandan yasal idare ilkesi, ülkemizde
idare hukukunun temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını
bulan bu ilke uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla
düzenlenir.” Bu ilke, idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi
olmadığını, bu yetkinin yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa
Mahkemesi’ne göre; “Bu maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine
vücut vermektedir. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev
ve yetkilerinin kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların
toplumun hangi tür gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi
usuller uygulanarak sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir.
Ayrıca idarenin toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını
kullanması ve bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz
etkiler de doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve
işlemlerinin hem kanuna dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna
aykırı olmamasını ifade eder. Asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine
dayanarak yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi
bir şekilde düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa
ile düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, böyle bir konuda yasadan
aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. 6771 sayılı
Kanun öncesinde bunun iki istisnası olduğu kabul edilmekteydi: Biri,
Cumhurbaşkanının başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun çıkardığı sıkıyönetim ve
olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri; diğeri ise, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluş ve çalışma esaslarını düzenleyen Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi. Yasal idare ilkesinin bir diğer sonucu da, idarenin eylem ve
işlemlerinin kanuna uygun olmasıdır. Zaten Anayasanın 8. maddesinde “yürütme
yetkisi ve görevi Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine
getirilir” denilerek, bu husus belirtilmiştir. (Bkz., Kemal Gözler, İdare
Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları http://www.idare.gen.tr/idarehuk.htm).
6771 sayılı Kanunla getirilen
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla
çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya dayanmaksızın ilk elden kural
koyma, yani asli düzenleme yetkisine sahip olmuştur. Başka bir ifadeyle, yasama
organı yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan, kanunun açıkça
düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir. TBMM
isterse CBK ile düzenlenen bir alanda yasa çıkarabilir, buna bir engel
bulunmamaktadır. “Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması
durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (madde 104/17)
hükmü, bu yargıyı doğrulamaktadır. O halde Anayasa’da yasayla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak iken, ancak
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM
yasa çıkarabilecektir. Özetle, CK, hem sadece çerçevelenmiş bir alanda
çıkarılabilecek ve yasaya aykırı olmayacak; hem de, yetki alanında yer alsa ve
yasaya uygun olsa da, TBMM’nin düzenleme yapma yetkisi saklı tutulmaktadır.
6771 sayılı Kanunda Anayasa’nın 7.
maddesindeki yasama yetkisinin devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin
kanuniliği ilkesi muhafaza edilmiş, ancak belirli idari konuların Anayasa’da
açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği öngörülmüştür.
“Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı
ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenir.” (madde 106/son). Ayrıca 123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel
kişiliğinin Kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına
yer verilmiştir. Anayasa hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından,
bir çelişki kabul edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü
ve sistematiği içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa
koyucu 123/1. maddede genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini koymuş;
bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel
kişiliği kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Diğer
bir ifadeyle, idarenin kanuniliği ilkesi, salt 106/son ve 123/son maddelerde
belirtilen hususlar açısından geçerli değildir. Anayasa’nın 123. maddesinin son
fıkrasında “kanun veya cumhurbaşkanlığı kararnameleri” dendiğine göre,
kanunilik ilkesi öncelik taşımaktadır.
İptal talebine konu olan 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. fıkrası ile Anayasa’nın 106.
maddesinin son fıkrasında belirlenen yetkiyle kurulan Türkiye Uzay Ajansı kamu
tüzel kişiliğinin mali yönetimi, bütçeleme ve denetim işlemlerinin yapılması
usul ve esasları hususunda Yönetim Kuruluna yetki verilerek bu yetki dahilinde
bir yönetmelik ile bu usul ve esasların belirlenmesi düzenlenmektedir. Bu
düzenleme, bir kamu kurumunun kuruluşunu değil kurulmuş bir kamu kurumunun kamu
hizmeti sunması için uyması gereken mali koşul ve şartları ile denetimlerinin
nasıl yapılacağını belirlemedir. Dolayısıyla 106. madde ile tanımlanmış yetki
kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bu husus Cumhurbaşkanının
yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Kanunla düzenlenmiş bir konuda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu nedenle
iptali talep edilen düzenleme Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama
yetkisinin devredilemezliği ve 123. maddesindeki kanunilik ilkesine açık
aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasamızın 7. maddesinde açıkça yasama
yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunduğu belirtilmekte ve bu
yetkinin yukarıda da belirtildiği şekilde yürütmeye devrinin sınırlarını
çizmektedir. Bu sınırlamanın temel noktasını yasal olarak düzenlenmesi gereken
alanlarda yetkinin devredilmeyeceği oluşturmaktadır. 23 sayılı CK’nın 8.
Maddesinin dördüncü fıkrası ile Türkiye Uzay Ajansının bütçesinin hazırlanması,
mali yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin düzenlenmesi de kanun ile
düzenlenmesi gereken alanlardandır. Çünkü 5018 sayılı Kanunun ilgili maddesi
çerçevesinde özel bütçeli olarak tanımlanmış kamu idareleri, 5018 sayılı
Kanunun hükümlerine de tabi olacaktır. Bununla birlikte, Anayasamızın 161.
maddesinin ikinci fıkrasında “Malî yıl
başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü
ile yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve
usuller kanunla düzenlenir. Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” düzenlemesi
bulunmaktadır. Anayasamız bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünün
kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Anayasanın bu hükmü çerçevesinde 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu çıkarılmıştır. Kanunun “Amaç”
başlıklı 1. maddesinde de açıkça “Madde 1- Bu Kanunun amacı, kalkınma planları
ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap
verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin yapısını
ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm malî
işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve malî kontrolü
düzenlemektir.” denilerek, yapılan düzenleme ile Anayasa’nın 161. maddesi
ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla kamu kurumlarının bütçe hazırlama, mali
yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu açıkça ve münhasıran
kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle
Anayasanın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği
ilkesindeki sınırlamanın ötesine geçen ve yasama yetkisinin devri anlamına
gelen 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. fıkrası,
yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 7. Maddesine aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. fıkrası, yine yukarıda
belirtildiği üzere idarenin bütçe hazırlık, kontrol ve denetim alanlarını
belirlediği ve yasal idare yetkisi kapsamında olan bir alanda düzenleme
yaptığından kanunilik ilkesini zedelemektedir. İdarenin bütçe hazırlama
işlemlerinin, idarenin mali yönetimi ve denetiminin kanuni dayanağı bulunmak
zorundadır. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile asli ve ilkel bir yetki olan
yasama yetkisine aykırı veya münhasıran yasama yetkisi alanı içerisinde
tanımlanmış alanlarda düzenleme yapılamaz. İdare, böyle bir konuda yasadan
aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. Oysa 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. Maddesinin 4. fıkrası ile yasama yetkisi
kullanılmakta ve yürütme açıkça yetki aşımı yaparak Anayasa’da belirlenen
kanunilik ilkesini zedelemektedir. Bu nedenle söz konusu düzenleme Anayasanın
123. maddesine aykırı olduğundan iptali gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. maddesinin 4. fıkrası Anayasanın 7., 104. ve
123. maddelerine aykırı olduğundan iptali talep edilmektedir.
3. 23 Sayılı Türkiye Uzay Ajansı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 10. Maddesinin 4. Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
“Personele İlişkin Hükümler” başlıklı 10. maddesinin (4) numaralı fıkrasında Türkiye
Uzay Ajansı başkanı ve başkan yardımcılarının mali ve sosyal hak ve yardımlar
ile diğer özlük hakları bakımından Türkiye İstatistik Kurumu başkan ve başkan
yardımcılarıyla denklikleri düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri
saklıdır” hükmü yer almaktadır.
375 sayılı kanun hükmünde kararnamede
“Unvan itibarıyla ilk kez ihdas edilen kadro ve pozisyonlara karşılık
belirlenmesi” başlıklı ek 30. maddesinde ise, “Cumhurbaşkanlığı
kararnameleriyle unvan itibarıyla ilk kez ihdas edilen kadro veya
pozisyonların, mevzuatta yer alan kadro veya pozisyonlardan hangisine mali ve
sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları bakımından karşılık geldiği
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilir. İhdas edilen kadro veya
pozisyonlarda bulunanlara, karşılık gösterilen kadro veya pozisyonda bulunan
emsali personele mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları
kapsamında yapılan ödemeler aynı usul ve esaslar çerçevesinde ödenir”
denilmiştir.
Bu hükümler ışığında Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile ihdas edilen kadrolarda istihdam edilecek olan kamu
görevlilerine verilecek olan mali hakların, ya kanunla ya da kanunun
belirlediği usul çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen
nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında
“…Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir.
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 10.
maddesinin (4) numaralı fıkrası ile düzenlenen ve Türkiye Uzay Ajansı başkan ve
başkan yardımcılarının mali haklarına ilişkin bulunan konular, Anayasa’nın 128.
maddesi uyarınca sadece Kanunla düzenlenebilecek hususlardan olup
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması ancak 375
sayılı kanun hükmünde kararnamenin ek 30. maddesiyle belirlenmiş bulunan usule
bağlı kalınması halinde mümkündür.
375 sayılı KHK’nın ek 30. maddesi ise, 703
sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin iptaline ve
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve
Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen dilekçemizde söz konusu KHK’nın 178.
maddesinin de iptali talep edilmiştir.
Dilekçede söz konusu maddenin Yetki
Kanunu’nun amaç ve kapsamı içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre
kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve
aynı şekilde kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleme yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104.
maddesine aykırılığı öne sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703
sayılı KHK’nın 178. maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya
eklenen ek madde 30’un iptaline rağmen 23 sayılı CK’nın 10. maddesinin (4)
numaralı fıkrası hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına
rağmen yürürlükte kalmaya devam edecektir.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi
ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı
olarak, 23 sayılı CK’nın 10. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa’nın
104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde, “Yürütme
yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
23 sayılı CK’nın 10. maddesinin (4)
numaralı fıkrası ile yapılan düzenlemelerde yürütme görevi ve yetkisi Anayasaya
ve kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere, Türkiye
Uzay Ajansı başkan ve başkan yardımcılarının mali haklarına ilişkin bulunan
konularda ne Anayasa’da ne de Kanunlarda Cumhurbaşkanı’nın, herhangi bir kural
ile bağlı olmaksızın doğrudan belirleme ve düzenleme yapma yetkisi
bulunmamaktadır. Oysa itiraz konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı tarafından söz
konusu kurul üyelerinin mali haklarına ilişkin konularda düzenleme yapılmıştır.
Haliyle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178.
Maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal
taleplerimizle bağlı olarak, 23 sayılı
CK’nın 10. maddesinin (4) numaralı fıkrası Anayasanın 8., 104/17. ve 128.
maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
4. 23 Sayılı Türkiye Uzay Ajansı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. Maddesinin 4. Fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 11. maddesinin 4.
fıkrası ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun ekli (II)
sayılı cetvelin “B) ÖZEL BÜTÇELİ DİĞER İDARELER” bölümüne yeni kurum olarak 50)
Türkiye Uzay Ajansı eklenmektedir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 1927 yılından
günümüze kadarki süreçte kamu malî yönetim sistemimizi düzenleyen 1050 sayılı
Muhasebe-i Umumiye Kanununun yerini almıştır. 5018 sayılı kanun, 1050 sayılı
kanuna göre daha kapsamlı olmakla beraber,1050 sayılı kanun gibi 5018 sayılı
kanun da kamu malî yönetim ve kontrol sistemimizi regüle eden esas yasa
vasfındadır.
5018 sayılı kanunla, bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde
etkinliğin artırılması, bütçe kapsamının genişletilmesi suretiyle bütçe
hakkının en iyi şekilde kullanılması, mali yönetimde şeffaflığın sağlanması,
sağlıklı bir hesap verme mekanizması ile harcama sürecinde yetki-sorumluluk
dengesinin yeniden tesisi, etkin bir iç kontrol sisteminin oluşturulması ve bu
suretle çağdaş-güncel gelişmelere uygun yeni bir kamu yönetim mali sisteminin
oluşturulması ve sistematize edilmesi amaçlanmıştır.
5018 sayılı KMYK ile bütçe kapsamının darlığından kaynaklanan
sorunları ortadan kaldırabilmek için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. “Bütçe
Türleri ve Kapsamı” başlıklı madde 12’de “Genel yönetim kapsamındaki idarelerin
bütçeleri, merkezi yönetim bütçesi, sosyal güvenlik kurumları bütçeleri ve
mahalli idareler bütçeleri olarak hazırlanır ve uygulanır, kamu idarelerince
bunlar dışında herhangi bir ad altında bütçe oluşturulamaz. Merkezi yönetim bütçesi,
bu kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin
bütçelerinden oluşur” denilmektedir.
Yasaya göre genel bütçe, devlet tüzel kişiliğine dâhil olan ve
bu kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin bütçesidir. Özel
bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini
yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yetkisi
verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ve bu kanuna ekli
(II) sayılı cetvelde yer alan herhangi bir kamu idaresinin bütçesidir.
Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel kanunla kurul, kurum veya üst
kurul şeklinde teşkilatlanan ve Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan her
bir düzenleyici ve denetleyici kurumun bütçesidir. Sosyal güvenlik kurumu
bütçesi, sosyal güvenlik hizmeti sunmak üzere, kanunla kurulan ve bu kanuna
ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir. Mahalli
idare bütçesi, mahalli idare kapsamındaki kamu idarelerinin bütçesidir.
Görüldüğü üzere KMYK, kamu kurum ve kuruluşlarını mali yönetimi
ve denetimi açısından sınıflandırmış ve bu çerçevede bütçeleme esaslarını ve
denetim mekanizmalarını belirlemiştir. Söz konusu sınıflandırmayı da ekli
cetvellerde belirtmiştir.
23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 11. Maddesinin 4.
fıkrası ise, bu cetvellerden (II) sayılı cetvele Türkiye Uzay Ajansı Kurumunu
ekleyerek bu kamu tüzel kişisinin de KMYK çerçevesinde bütçeleme ve denetim
esaslarının genel bütçe kapsamında değerlendirilmesine ilişkin düzenleme
yapmaktadır.
Bir kamu kurumunun (bakanlık veya kamu tüzel kişiliğinin) bu
yasa kapsamına bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile eklenmesine ilişkin
düzenleme, Anayasamızın birden fazla maddesine aykırıdır. Aşağıda sırasıyla bu
aykırılıklar ele alınacaktır.
a) Anayasanın 104. Maddesine Aykırılık
6771 sayılı Kanun ile getirilen yeni tip Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104. maddesinin 17.
fıkrasında ortaya konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CK ile
yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir
konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. maddesinde “Kanunda açıkça düzenlenen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı bulunmaktadır. Bir
konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartılamaz.
Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde kararnamelerde olduğu gibi
yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun hükmünde kararnamelerle yasaları
değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça düzenlediği hususlarda bir düzenleme
yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yasaların
değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak Anayasa’nın 104. maddesinin
onyedinci fıkrasının açık hükümleri karşısında hangi konuda olursa olsun CK ile
bir yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. maddesinin dördüncü fıkrası ile Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesiyle Anayasa’nın 106. maddesinin son fıkrasında belirlenen yetkiyle
kurulan Türkiye Uzay Ajansı’nın mali yönetimi, bütçeleme ve denetim
işlemlerinin yapılması usul ve esaslarının hangi kriterlerle yapılacağının
tespiti için 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetim Kanununa ekleme yapılmaktadır. Bu
husus, bir kamu kurumunun kuruluşunu değil kurulmuş bir kamu kurumunun kamu
hizmeti sunması için uyması gereken mali koşul ve şartlar ile denetimlerinin
nasıl yapılacağını belirlemedir. Dolayısıyla yapılan düzenleme 106. madde ile Cumhurbaşkanına
tanınmış yetkinin kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bu husus
Cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Anayasanın 104. maddesine
aykırı olarak, kanunla düzenlenmiş bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu değişiklik, Anayasa’nın 104. maddesinin
17 fıkrasına açık aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça kanunla düzenlenmesi gereken
alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da belirtilmektedir. Söz konusu
kurumların bütçelerinin hazırlanması, mali yönden işleyişinin esasları ve
denetimlerinin düzenlenmesi de kanun ile düzenlenmesi gereken alanlardandır. Anayasamızın
161. maddesinin ikinci fıkrasında, “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.”
düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız, bütçenin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Anayasanın bu hükmü
çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu çıkarılmıştır.
Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde de açıkça “Madde 1- Bu Kanunun amacı,
kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve
kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu
malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını,
uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve
malî kontrolü düzenlemektir.” şeklinde yapılan düzenleme getirilerek,
Anayasa’nın 161. maddesinin gereği yerine getirilmiştir. Dolayısıyla kamu
kurumlarının bütçe hazırlama, mali yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların
düzenlenmesi hususu açıkça münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan
olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle Cumhurbaşkanının 104. maddeye göre bu alanda
kararname çıkarma yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede 23 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 11. Maddesinin 4. fıkrası yukarıda belirtilen
nedenlerle Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. Maddesinin 4. fıkrası, kanunla düzenlenmiş bir konuda
değişiklik yaptığından, ayrıca münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir
konuda düzenleme yaptığından Anayasanın 104. maddesine aykırıdır iptali talep
edilmektedir.
b) Anayasanın 7. ve 123. Maddelerine Aykırılık
Anayasa'nın 7. maddesinde, " Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. "
denilmiştir. Buna göre, Anayasa'da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda
yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi
olanaklı değildir. Ancak yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra,
uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama
yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı
tarafından çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda
bulunması, hukuk devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa
Mahkemesi Kararı E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014)
Mahkeme bir başka kararında ise yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa Mahkemesinin pek
çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması
gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen
konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi değil, bunların kanun metninde
kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise düzenlenen alanda temel ilkelerin
konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder… Anayasa’da öngörülen
ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile
yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Yürütme organına
düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7. maddesine uygun
olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz,
geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması gerekir” (Anayasa
Mahkemesi Kararı E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha yakın tarihli
kararlarında bu içtihadı, bir miktar esnettiği görülmektedir. “15… yasama
yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir
organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi ile
yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme
organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına
gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir
konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma
yetkisini yürütme organına da bırakabilir.(par. 15). Buna karşılık, söz konusu esnetme,
6771 sayılı Kanun ile yapılan açık düzenlemenin genişletici bir yorumuna
kapalıdır.
Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince yürütme organının bir
konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca yetkilendirilmesi
gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Bu nedenle, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (par. 16). (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/143
K.2018/40, 2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem Anayasa Mahkemesi kararları dikkate
alındığında, ilkesel olarak kanun koyucunun “genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak Mahkemenin Anayasa’da farklı
kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı içeren konularda ise
“Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini
öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması kabul edilemez.
Ayrıca 6771 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler sonrasında yasama yetkisinin
devri hususundaki çerçeve daha belirgin hale gelmiştir.
Öte yandan yasal idare ilkesi, ülkemizde idare hukukunun
temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını bulan bu ilke
uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.”
Bu ilke, idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi olmadığını, bu yetkinin
yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Bu
maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine vücut vermektedir.
İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin
kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2013/114
K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların toplumun hangi tür
gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi usuller uygulanarak
sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir. Ayrıca idarenin
toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını kullanması ve
bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz etkiler de
doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve işlemlerinin hem kanuna
dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna aykırı olmamasını ifade eder.
Asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine dayanarak yasama organı,
Anayasaya aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi bir şekilde
düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa ile
düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, böyle bir konuda yasadan aldığı
bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. 6771 sayılı Kanun
öncesinde bunun iki istisnası olduğu kabul edilmekteydi: Biri Cumhurbaşkanının
başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun çıkardığı sıkıyönetim ve olağanüstü hal
kanun hükmünde kararnameleri diğeri ise Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin
kuruluş ve çalışma esaslarını düzenleyen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Yasal
idare ilkesinin bir diğer sonucu da idarenin eylem ve işlemlerinin kanuna uygun
olmasıdır. Zaten Anayasanın 8. maddesinde “yürütme yetkisi ve görevi Anayasa ve
kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” denilerek, bu husus
belirtilmiştir.
6771 sayılı Kanunla getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle,
her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya
dayanmaksızın ilk elden kural koyma, düzenleme yetkisine sahip olmuştur. Başka
bir ifadeyle, yasama organı yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı
olan, kanunun açıkça düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak
şartıyla -Anayasa’nın açıkça öngörmüş olduğu durumlarla sınırlı olarak- Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir. Her ne olursa olsun TBMM’nin
yasa yapma yetkisi, CK ile düzenlenen alanda bile mahfuz bir yetkidir: “Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (madde 104/17) hükmü bunun anayasal
dayanağıdır. O halde Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak iken, ancak Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM yasa çıkarabilecektir.
Özetle, CK, hem sadece çerçevelenmiş bir alanda çıkarılabilecek ve yasaya
aykırı olmayacak; hem de, yetki alanında yer alsa ve yasaya uygun olsa da,
TBMM’nin düzenleme yapma yetkisi saklı tutulmaktadır.
6771 sayılı Kanunda Anayasa’nın 7. maddesindeki yasama
yetkisinin devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin kanuniliği ilkesi muhafaza
edilmiş, ancak belirli idari konuların Anayasa’da açıkça Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenleneceği öngörülmüştür. “Bakanlıkların kurulması,
kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra
teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” (madde
106/son). Ayrıca 123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin Kanunla
veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına yer verilmiştir.
Anayasa hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir çelişki kabul
edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve sistematiği
içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa koyucu 123/1.
maddede genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini, koymuş; bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel kişiliği
kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Diğer bir ifadeyle,
idarenin kanuniliği ilkesi salt 106/son ve 123/son maddelerde belirtilen
hususlar açısından geçerli değildir. Anayasa’nın 123. maddesinin son fıkrasında
“kanun veya cumhurbaşkanlığı kararnameleri” dendiğine göre, kanunilik ilkesi
öncelik taşımaktadır.
İptal talebine konu olan 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. maddesinin 4. fıkrası ile Anayasa’nın 106. maddesinin son
fıkrasında belirlenen yetkiyle kurulan Türkiye Uzay Ajansı’nın mali yönetimi,
bütçeleme ve denetim işlemlerinin yapılması usul ve esaslarının hangi
kriterlerle yapılacağının tespiti için 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetim Kanununa
ekleme yapılmaktadır. Bu husus, bir kamu kurumunun kuruluşunu değil kurulmuş
bir kamu kurumunun kamu hizmeti sunması için uyması gereken mali koşul ve
şartları ile denetimlerinin nasıl yapılacağını belirlemedir. Dolayısıyla 106.
madde ile tanımlanmış yetki kapsamı dışındadır. Yukarıda da açıklandığı üzere
bu husus Cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde bulunmamaktadır. Kanunla
düzenlenmiş bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile değişiklik yapılmak
istenmektedir. Bu nedenle iptali talep edilen düzenleme, Anayasa’nın 7.
maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ve 123. maddesindeki
kanunilik ilkesine açık aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasamızın 7. maddesinde açıkça yasama yetkisinin Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bulunduğu belirtilmekte ve bu yetkinin yukarıda da
belirtildiği şekilde yürütmeye devrinin sınırlarını çizmektedir. Bu
sınırlamanın temel dayanağını, yasal olarak düzenlenmesi gereken alanlarda
yetkinin devredilmeyeceği kuralı oluşturmaktadır. Türkiye Uzay Ajansının
bütçelerinin hazırlanması, mali yönden işleyişinin esasları ve denetimlerinin
düzenlenmesi de kanun ile düzenlenmesi gereken alanlardandır. Çünkü 5018 sayılı
Kanunun ekli cetvellerine ilave edilen kamu idareleri, 5018 sayılı Kanunun
hükümlerine de tabi olacaktır. Bununla birlikte, Anayasamızın 161. maddesinin
ikinci fıkrasında “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin
hazırlanması, uygulanması ve kontrolü ile yatırımlar veya bir yıldan fazla
sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller kanunla düzenlenir. Bütçe
kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.”
düzenlemesi bulunmaktadır. Anayasamız bütçenin hazırlanması, uygulanması ve
kontrolünün kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Anayasanın bu hükmü
çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu çıkarılmıştır.
Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde de açıkça “Madde 1- Bu Kanunun amacı,
kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve
kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu
malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını,
uygulanmasını, tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve
malî kontrolü düzenlemektir.” denilerek, yapılan düzenleme ile Anayasa’nın 161.
maddesi ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla kamu kurumlarının bütçe hazırlama,
mali yönetimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hususu
açıkça münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alan olarak tanımlanmıştır.
Bu nedenle Anayasanın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesindeki sınırlamanın ötesine geçen ve yasama yetkisinin
devri anlamına gelen 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 11. Maddesinin
4. fıkrası yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 7. Maddesine aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. maddesinin 4. fıkrası, yine yukarıda belirtildiği üzere
idarenin bütçe hazırlık, kontrol ve denetim alanlarını belirlediği ve yasal
idare yetkisi kapsamında olan bir alanda düzenleme yaptığından kanunilik
ilkesini zedelemektedir. İdarenin bütçe hazırlama işlemlerinin, idarenin mali
yönetimi ve denetiminin kanuni dayanağı bulunmak zorundadır. Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile asli ve ilkel bir yetki olan yasama yetkisine aykırı veya
münhasıran yasama yetkisi alanı içerisinde tanımlanmış alanlarda düzenleme
yapılamaz. İdare, böyle bir konuda yasadan aldığı bir yetkiye dayanarak bir
işlem ve eylemde bulunabilir. Oysa 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 11.
Maddesinin 4. fıkrası ile yasama yetkisi kullanılmakta ve yürütme açıkça yetki
aşımı yaparak Anayasa’da belirlenen kanunilik ilkesini zedelemektedir. Bu
nedenle söz konusu düzenleme Anayasanın 123. maddesine aykırı olduğundan iptali
gerekir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 23 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 11. maddesinin 4. fıkrası Anayasanın 7., 104. ve 123. maddelerine
aykırı olduğundan iptali talep edilmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri 6771 sayılı
Anayasa Değişikliği Kanunu ile Anayasada yapılan değişikliklerle hukuk
sistemimize girmiş ve 24 Haziran Seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin
ederek görevine başlamasıyla yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile ilk defa yürütme organına doğrudan düzenleme yetkisi
tanınmıştır. Anayasa’da önemli sınırlamalar getirilerek tanınmış olan bu
yetkinin, anayasal sınırlar çerçevesinde kullanılması, kötüye kullanılmaması ve
yasama yetkisinin devri niteliği taşımaması, Anayasa’nın başta 6. ve 7. maddeleri
gereği olup, normatif temelini madde 2’de bulan demokratik hukuk devletinin
yaşama geçirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Oldukça güçlü yetkilerle
donatılmış ve doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının anayasada
kendisine tanınan sınırlı alanı aşarak her konuda düzenlemeler yapması
demokratik hukuk devletinin özünü oluşturan denge ve denetleme mekanizmalarını
işlevsiz hale getirecek, sistemi yürütmenin keyfi yönetimine dönüştürecektir.
Göreve başlamasının hemen ardından
Cumhurbaşkanınca oldukça kapsamlı pek çok CK çıkarıldığı görülmektedir. Bu
CK’ların pek çoğunda da anayasal yetki sınırlarının aşıldığı, Anayasanın CK ile
düzenlenmesini yasakladığı alanlarda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. İptali
istenen kuralların tamamı Anayasanın cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenmesini yasakladığı alanlara ilişkin düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu
nedenle ultra vires geçersizlikle maluldür. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesince
ivedilikle incelenerek yetki dışı düzenlemelerin iptal edilmesi ve hukuk
sisteminden ayıklanması hayati önem taşımaktadır.
Anayasanın tanıdığı yetki çerçevesinin
dışında yapılan işlemler ultra vires geçersizlikle maluldür. Geçersiz
düzenlemelere dayanarak işlemler tesis edilmesi, hukuk düzenine olduğu gibi
birey haklarına telafisi imkansız zararlar verecektir. Bu nedenle bu
düzenlemelerin bir an önce yürürlüklerinin durdurulması hayati önem
taşımaktadır.
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve
Anayasaya açıkça aykırı olan bir düzenlemenin uygulanması halinde, sonradan
giderilmesi olanaksız zararlara yol açacağı çok açıktır. Anayasal düzenin en
kısa sürede hukuka aykırı kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın
da gereğidir. Anayasaya aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde
sübjektif yararların üstünde, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü
ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı
bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu
ilkenin zedelenmesinin hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve
zararlara yol açacağında duraksama bulunmamaktadır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek
amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan söz konusu maddelerin iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa
Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
13/12/2018 tarihli ve 23 sayılı Türkiye
Uzay Ajansı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin;
1) 6. maddesinin 8. fıkrasının, Anayasanın
104/17. ve 128. maddelerine,
2) 8. maddesinin 4. fıkrasının, Anayasanın
7., 104. ve 123. maddelerine,
3) 10.
maddesinin 4. fıkrasının, Anayasanın 8., 104/17. ve 128. maddelerine,
4) 11. maddesinin 4. fıkrasının, Anayasanın
7., 104. ve 123. maddelerine,
aykırı olmaları nedeniyle iptallerine ve
dava sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına, karar verilmesine
ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”