ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/85
Karar Sayısı
: 2022/127
Karar Tarihi
: 26/10/2022
R.G.Tarih-Sayı
: 17/3/2023-32135
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
114 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU:
8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken
Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un,
A. 2. maddesinin
ve ekli (1), (2), (3), (4) sayılı listelerin,
B. 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…ile
bunların eş ve çocuklarına…” ve “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin
tespiti de dahil olmak üzere…” ibarelerinin,
C. 5. maddesinin,
1. (1) numaralı fıkrasında yer alan “…aidiyeti, iltisakı
veya irtibatı olmayan kişilerle…” ibaresinin,
2. (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin,
3. (6) numaralı fıkrasında yer alan “…özel hukuk tüzel kişilerine
ise…” ibaresinin,
Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 13., 15., 17.,
20., 22., 23., 35., 36., 38., 48., 49., 70., mülga 91., mülga 121., 125., 128.,
129. ve 130. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 2. maddesi şöyledir:
“Kamu personeline ilişkin tedbirler
MADDE 2- (1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit
edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
olan;
a) Ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu
görevinden,
b) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler Türk Silahlı Kuvvetlerinden,
c) Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler Sahil
Güvenlik Komutanlığı teşkilatından,
ç) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından,
başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu
kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun
hükümlerine göre işlem tesis edilir.
(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatından ve Emniyet
Genel Müdürlüğü teşkilatından çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı
aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları
teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam
edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların
uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu,
denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır;
bunlar hakkında ayrıca 4 üncü madde hükümleri uygulanır. Bunların silah
ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir
ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş
gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu,
ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında ilgili bakanlık ve kurumlarca
ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine
ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.”
2. 3. maddesi
şöyledir:
“Kişisel verilerin paylaşımı
MADDE 3- (1) Olağanüstü halin devamı süresince; 22/7/2016
tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararnamenin 3 üncü ve 4 üncü maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve
soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin
olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan, 19/10/2005
tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında
kabul edilenler hariç, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil
olmak üzere her türlü bilgi ve belge, kamu ve özel tüm kurum ve
kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilir.
(2) Kamu kurum ve kuruluşlarının personeline ve bunların
eş ve çocuklarına ait olup Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ve
faaliyet izni kaldırılan Asya Katılım Bankası A.Ş.’de veya bu Bankayla ilgili
olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumunda ya da Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığında bulunan her türlü
bilgi, bu personelin çalıştığı kurum ve kuruluşlarca talepte bulunulması
durumunda gecikmeksizin verilir. Bu işlemlere ilişkin olarak 5411 sayılı
Kanunun 73 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlama uygulanmaz.”
3. 5. maddesi şöyledir:
“Devir işlemlerine ilişkin tedbirler
MADDE 5- (1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında
yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar
Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü
taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evraklarının
(devralınan varlık); her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye,
idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka
ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya,
devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle
tevsik edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan
varlıkların değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, asıl borçlu ve
diğer kefiller hakkında kesin aciz vesikası bulunan haller hariç olmak üzere
kefaletten doğmaması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne veya diğer terör
örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle gerçek
mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla bu varlıkların değerlendirilmesi
suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde ödemeye, kapatılan kurum ve
kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak vermediği mal ve hizmet
bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye, tahsili mümkün olmadığı
anlaşılan veya tahsilinde ve takibinde yarar bulunmayan hak ve alacaklar ile
taahhüt ve garantilerin tahsilinden vazgeçmeye, her türlü sulh işlemini
yapmaya, devralınan varlıklarla ilişkili kredi veya gerçek bir mal veya hizmet
ilişkisine dayanan borçlar nedeniyle konulmuş ve daha önce kaldırılmış
takyidatları kredinin veya borcun ödenebilmesini sağlamak amacıyla kaldırıldığı
andaki koşullarla tekrar koydurmaya ve ihyaya, menkul rehinleri dikkate almaya,
devralınan varlıklara konulan takyidatların sınırlarını belirlemeye ve
kaldırmaya, finansal kiralama dahil sözleşmelerin feshine veya devamına karar
vermeye, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi, elden çıkarılması
için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde devralınan varlıkların
tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına
devretmeye, devir kapsamında olmadığı belirlenen varlıkları iadeye,
kapatılanların gerçek kişiye ait olması halinde devralınacak varlıkların
kapsamını belirlemeye, tereddütleri gidermeye, uygulamaları yönlendirmeye,
bütün bu işlemleri yapmak amacıyla usul ve esasları belirlemeye, vakıflar
yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
(2) (Değişik:8/4/2022-7394/35 md.) Bu madde kapsamında devralınan varlıklardan
nakit ve diğer hazır değerler emanet, diğer varlıklar ise nazım hesaplarda
izlenir. Nazım hesaplarda izlenen varlıklardan; elden çıkarılanların tutarı ile
elden çıkarılmayanlar rayiç bedeli tespit edilerek ilgili varlık hesapları
karşılığında emanet hesaplarına alınır. Ödenmesine karar verilen borçlar asıl
alacağa idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak kanuni faizi ile
birlikte bu emanetlerden ödenerek kalan nakit tutarlar bütçeye gelir
kaydedilir. Nakit dışı diğer tutarlar ise ilgili hesaplara alınır.
(3) Kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları
şirketlerin faaliyetleri sonlandırılarak ticari sicil kayıtları resen terkin
edilir. Bunların devralınan varlıkları dışındaki varlıkları da Hazineye
bedelsiz devredilmiş sayılır. Bu durumda şirketlere daha önce atanmış
kayyımlar tasfiye memuru olarak görevlendirilebilir veya bu şirketlere tasfiye
memuru atanabilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları
belirlemeye ve birinci fıkrada yer alan hususları bu şekilde devralınan varlıklar
için de uygulamaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
(4) Birinci fıkra kapsamında tespite konu edilebilecek
borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında bulunanlarca bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak düşürücü süre içerisinde
ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle müracaat edilir.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak kapatma işlemlerinde ise
altmış günlük süre kapatma tarihinden itibaren başlar.
(5) (Değişik:8/4/2022-7394/35 md.)
Borçların
ödenmesinde, çeşidine bakılmaksızın beşyüz Türk lirasını geçmeyen borçlar, işçi
alacakları, rehinli alacaklar, bu fıkra kapsamında türü belirtilen alacaklara
girmeyen diğer alacaklar, enerji, iletişim ve su kullanımından kaynaklanan
alacaklar, kamu idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, fon kesintisi,
pay gibi borçlar, çalışanların sigorta primleri şeklinde sıralama esas alınır.
Emanet tutarı, ilgili sıra içerisinde bütün alacaklıların alacağını tamamen
ödemeye yetmezse garameten paylaştırma yapılır. Kapatılan özel öğretim kurum ve
kuruluşları, kurs, dershane, öğrenci yurtları ve pansiyonlara avans veya peşin
ödeme şeklinde kapatma tarihinden sonraki dönemler için ifa edilmiş olan
öğrenim ve barınma bedelleri, yukarıda belirtilen sıraya tabi tutulmaksızın
iade edilir. İhtilaflı taleplere ilişkin ise, talep sahiplerinin taleplerin
reddine ilişkin kararın ilgililere tebliğinden itibaren 3 ay içinde dava
açıldığına dair belge sunmaları halinde, bu fıkradaki sıralama değişmeksizin
ihtilaf konusu tutar, kapatılan kurum/kuruluşun varlık hesaplarında nakit veya
malvarlığı değerinin bulunması koşuluyla emanet hesabında tutulur. Süresinde
dava açıldığına ilişkin belge sunulmaması halinde, ihtilaf konusu alacak
hakkında talepte bulunulmamış gibi işlemlere devam edilir.
(6) 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri
gereğince kapatılan vakıflara ait olup mülkiyetleri Vakıflar Genel Müdürlüğüne
intikal eden taşınmazlar üzerinde bulunan eğitim ve sağlık tesisleri kamu kurum
ve kuruluşlarına bedelsiz, özel hukuk tüzel kişilerine ise bedeli
karşılığında tahsis edilebilir.
(7) Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler
ile tüzel kişiliği olmayan kuruluşlar bu madde kapsamında istenilecek bilgi ve
belgeleri onbeş gün içerisinde vermek zorundadır. Bu çerçevede talepte
bulunulanlar özel kanunlarda yazılı hükümleri ileri sürerek bilgi ve belge
vermekten kaçınamazlar.
(8) (Ek: 13/2/2018-7098/EK MADDE 1) Bu madde
hükümleri 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke
genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun
hükmünde kararnameler uyarınca gerçekleştirilen bütün kapatma işlemleri
hakkında uygulanır.
(9) (Ek:8/4/2022-7394/35 md.) Münhasıran bu madde uyarınca yapılması gereken
işlemlerin yürütülmesine esas olmak üzere talepte bulunanlar hakkında; millî
güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da
terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle;
devam etmekte olan herhangi bir adli soruşturma veya kovuşturma bulunup
bulunmadığı, kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine, ceza verilmesine yer
olmadığına, davanın reddine veya düşmesine karar verilip verilmediği hususları
dikkate alınarak işlemler sonuçlandırılır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki
HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Cengiz ERTEN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 2. Maddesi ile Ekli (1), (2), (3) ve (4) Sayılı Listelerin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. Kanun’un dava konusu 2. maddesinde millî güvenliğe
tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti,
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerde yer alan kamu personeli hakkında
uygulanacak tedbirler düzenlenmiştir.
4. Maddenin (1) numaralı
fıkrasında, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye
aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan ve Kanun’a ekli (1) sayılı listede yer alan kişilerin kamu görevinden, (2)
sayılı listede yer alan kişilerin Türk Silahlı Kuvvetlerinden, (3) sayılı
listede yer alan kişilerin Sahil Güvenlik
Komutanlığı teşkilatından ve (4) sayılı listede yer alan kişilerin Emniyet
Genel Müdürlüğü teşkilatından başka hiçbir
işleme gerek kalmaksızın çıkarıldığı, bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat
yapılmayacağı, haklarında özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edileceği
öngörülmüştür.
5. Maddenin (2) numaralı
fıkrasında, (1) numaralı fıkra gereğince kamu görevinden, Türk Silahlı
Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatından ve Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından çıkarılan kişilerin
mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetlerinin alınacağı, bu
kişilerin görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmeyecekleri, bir daha
kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri, doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemeyecekleri, bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet,
kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair
görevlerinin de sona ermiş sayılacağı, bunlar hakkında ayrıca 4. madde
hükümlerinin uygulanacağı, bunların silah
ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisanslarının iptal
edileceği, bu kişilerin oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilecekleri, özel güvenlik
şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamayacakları, bu kişiler hakkında
bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhâl bildirimde
bulunulacağı ve bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlarının iptal
edileceği belirtilmiştir.
6. Anılan fıkrada atıfta bulunulan Kanun’un 4. maddesi, 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. ve 4. maddeleri
kapsamında kamu görevinden çıkarılanların, uhdelerinde taşımış oldukları
büyükelçi, vali gibi unvanları ve yüksek mahkeme başkan ve üyeliği, müsteşar,
hâkim, savcı, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını
kullanamayacakları ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan
haklardan yararlanamayacaklarına ilişkindir.
7. Bu kapsamda Kanun’a
ekli dava konusu (1) sayılı listeyle
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunda çalışan 196, (2) sayılı listeyle Türk
Silahlı Kuvvetlerinde çalışan 112, (3) sayılı listeyle Sahil Güvenliği
Komutanlığı teşkilatında çalışan 24 ve (4) sayılı listeyle de Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatında çalışan 2360 kişi
olmak üzere toplam 2692 kişinin görevine başka
hiçbir işleme gerek kalmaksızın son verilmiştir.
2. İptal Taleplerinin Gerekçesi
8. Dava dilekçesinde özetle;
- Kamu görevinden çıkarma tedbirinin süre yönünden
herhangi bir belirleme içermediği, etkilerinin olağanüstü hâlden (OHAL) sonra
da devam ettiği, kapsamının geniş tutulduğu, tedbire muhatap kişiler hakkında
objektif, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma süreci yürütülmediği, savunma hakkı
tanınmadan kişilerin görevlerine son verildiği,
- Tedbirlerin uygulanmasına dayanak gösterilen aidiyet,
iltisak ve irtibat kavramlarının belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu, bu kavramların
hukukumuza ilk defa girdiği 22/7/2016 tarihinden önceki fiillere uygulanmasının
yanında terör örgütü ya da Milli Güvenlik Kurulunca (MGK) millî güvenliğe
tehdit oluşturduğu tespit edilen, yapı oluşum ve grupların tespiti açısından da
kuralların geçmişe yürütüldüğü, ayrıca siyasi ve idari bir organ olan MGK’nın
kararına dayalı olarak tedbir uygulanmasının hukukilik sorunu doğuracağı,
kuralların kamu düzenine karşı oluşan tehdidi ortadan kaldırma amacı bakımından
zorunlu ve ölçülü olmadığı gibi OHAL’in gerekleriyle de uyumlu olmadığı,
kurallarda öngörülen hususların Anayasa’nın mülga 121. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca münhasıran 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal
Kanunu ile düzenlenebileceği, olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda
çıkarılabilecek OHAL kanun hükmünde kararnamesi (KHK) niteliği taşımayan
düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 1991 ve 2003 tarihli içtihatlarında
belirtildiği gibi Anayasa’nın mülga 91. maddesi kapsamında yetki kanununa
dayanılarak çıkarılan bir KHK olarak da değerlendirilemeyeceği,
- Kişiler hakkında herhangi bir idari ya da adli
soruşturma yürütülmeden ve kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadan terör
örgütleri ile ilişkili oldukları belirtilerek yaptırım uygulanmasının
Anayasa’nın 15. maddesinde OHAL’lerde dokunulamayacak çekirdek haklardan olan
masumiyet karinesine aykırılık oluşturduğu, bireysel idari işlem niteliğindeki
kamu görevinden çıkarma işleminin doğrudan OHAL KHK’sı adı altında yapılmak
suretiyle yargı denetimi dışında tutulduğu, her ne kadar daha sonraki bir
tarihte Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) kurulmuşsa da
Komisyon ve sonraki sürecin kamu görevinden çıkarma işlemine karşı etkili bir
denetim mekanizması sağlamadığı,
- Kamu görevinden çıkarma işleminin kamu görevlilerinin
diğer özlük işleri kapsamında olduğundan Anayasa’nın 128. maddesine göre
münhasıran kanunla düzenlenmesi gerektiği, Anayasa’nın 130. maddesi uyarınca
öğretim elemanlarının Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerin yetkili organları
dışında kalan makamlarca her ne surette olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılamayacakları, bu yönüyle kuralların OHAL KHK’sı niteliği taşımadığı
gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
tarafından kanun şeklinde onaylanmasının Anayasa’nın mülga 121. maddesine
aykırılık oluşturduğu,
- Yasama yetkisinin genelliği ilkesi gereği yasama
organınca her konuda kanun çıkarılabilmesi mümkün olsa da kanunla bireysel
işlem ya da yargı kararı niteliğinde tasarrufta bulunulamayacağı, dava konusu
kurallarla Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listelerde yer alan
kişilerin statülerinde kalıcı değişiklikler yapıldığı, bu nedenle tedbirlerin
bireysel idari işlem niteliğinde olduğu, sırf yargı denetimi dışına çıkarmak
amacıyla bireysel işlemlerin OHAL KHK’sı ile yapılarak kanun şeklinde
onaylanmasının açık bir fonksiyon gaspı niteliği taşıdığı,
- Bir kişinin terör örgütüne üye olup olmadığına ya da
bir yapı veya oluşumun terör örgütü olduğuna karar verme yetkisinin yargı
mercilerine ait olduğu, kuralların kanun adı altında hem yargısal hem de
bireysel işlemin özelliklerini barındıran karma bir yapıda olduğu, bu durumun
yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının tek organda toplanması anlamına
geldiği,
- Kamu görevinden çıkarılan kişilerin Kanun’a ekli (1),
(2), (3) ve (4) sayılı listeler ile isim ve kimlik bilgilerinin Resmî
Gazete’de yayımlanmasının itibarlarını zedelediği, kamu görevinden çıkarma,
ruhsat ve lisansların iptal edilmesi, unvan ve sıfatların alınması
tedbirlerinin kişilerin maaş ve sosyal güvenlik haklarında kayıplara sebebiyet
verdiği, pasaportların iptal edilmesinin seyahat hürriyetini engellediği, bu
kişilerin kamu görevine girmeleri ya da kamu hizmetinde çalışmaları, özel
güvenlik şirketinin kurucusu ve ortağı olma imkânlarının ellerinden alınması
suretiyle çalışma hak ve hürriyeti ile kamu hizmetine girme hakkına kısıtlama
getirildiği,
belirtilerek kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile
8., 9., 13., 15., 17., 20., 23., 35., 36., 38., 48., 49., 70., mülga 91., mülga
121., 125., 128., 129. ve 130. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un
2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrası ile
(2) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…ve/veya
memuriyetleri…” İbaresi ve Kanun’a Ekli (1), (2), (3) ve (4) Sayılı
Listeler
9. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
10. Dava konusu kurallarda millî güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan
Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listelerde yer alan kişilerin kamu
görevinden, Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik Komutanlığı
teşkilatından ve Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından başka hiçbir işleme
gerek kalmaksızın çıkarılacakları ve memuriyetlerinin alınacağı, bu kişilere
ayrıca tebligat yapılmayacağı ve haklarında özel kanun hükümlerine göre işlem
tesis edileceği hükme bağlanmıştır. Kurallar kapsamında her bir kamu
görevlisinin kanun hükmüyle görevine son verilmiş ve memuriyetleri alınmıştır.
11. Dava konusu kurallarla
7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi
dışında kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “…ve/veya memuriyetleri…” ibaresi aynı içeriğe sahip olup Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin reddine
hükmedilmiştir.
12. Anılan kararda, kişilerin
özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına olağan dönem için Anayasa’da
öngörülen güvencelerin ötesinde bir sınırlama getiren kuralların olağanüstü
dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ve
sınırlanmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi
gerektiği tespiti yapılmış (bkz. §§ 63-90); kişilerin özel hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkının OHAL yönetiminin benimsendiği dönemlerde
Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanmış
çekirdek haklar arasında bulunmadığına ve milletlerarası hukuktan kaynaklanan
diğer herhangi bir güvence (olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden
güvenceler) kapsamında da bulunmadığına işaret edilmiştir. Tedbirlerin her bir birey yönünden hukuka
uygunluğunun denetlenmesinin yani bireyselleştirmenin sağlanması için Komisyon
ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve
yargısal güvencelerin sağlandığı, söz konusu güvencelerin olağanüstü hâle
sebebiyet veren tehdit veya tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralların
bu amaç dışında keyfî bir şekilde uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu,
bu durumda kişilerin özel hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde
bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz.
§§ 91-129). Kararda ayrıca kuralların MGK
kararlarına icrai bir işlev kazandırma sonucunu doğurmadığı da belirtilmiştir
(bkz. §§ 130-139).
13. Dava konusu kurallar
açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından
7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi
dışında kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “…ve/veya memuriyetleri…” ibaresi ve Kanun’a ekli (1) sayılı
listenin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kurallar yönünden de geçerlidir.
14. Diğer yandan Anayasa
Mahkemesinin anılan kararında da belirtildiği üzere Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre
aidiyet, ilişkinlik ve ilgi anlamına gelmektedir. Söz konusu kavramın
kapsam ve sınırları durum ve şartlara göre yargı içtihatlarıyla tespit
edilebilecek niteliktedir. Bu nedenle anılan kavramın belirsiz olduğu
söylenemez (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/6/2021, § 305).
15. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi
gerekir.
Kurallarla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70. 125., 128. ve 129. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen
aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kurallarda öngörülen tedbirlerin cezai niteliği haiz
olmamasının bir sonucu olarak anılan tedbirlere ceza hukukunun çekirdek
haklarının uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle
kuralların Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Kuralların ayrıca Anayasa’nın 23., 48., 49., mülga 91., mülga
121. ve 130. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
b. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı
Fıkrasının Birinci Cümlesinin “Birinci
fıkra gereğince kamu görevinden, Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik
Komutanlığı teşkilatından ve Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından çıkarılan
kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe … alınır” Bölümü
16. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
17. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden, Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik
Komutanlığı teşkilatından ve Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından çıkarılan
kişilerin rütbelerinin alınacağını hükme bağlamaktadır.
18. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra
gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın
rütbe … alınır” bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
19. Belirtilen kararda, darbe girişimiyle devletin demokratik düzenine açık ve yakın bir tehlike
oluşturan terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla mücadele etmek
amacıyla OHAL şartlarında olağan usullerin ötesinde bir uygulamayla Kanun’a
ekli (1) sayılı liste ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin rütbelerinin
alınmasını düzenleyen kuralın, özellikle tedbire karşı etkili idari ve yargısal
yolların tesis edilmesiyle birlikte demokratik anayasal düzenin ve kamu
güvenliğinin korunması amacı bakımından kişilerin özel hayatına saygı
gösterilmesi hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz.
§ 148).
20. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra
gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın
rütbe … alınır” bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
21. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70. 125., 128. ve 129. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen
aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın ayrıca Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91., mülga
121. ve 130. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
c. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “…ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul
edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya
dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” Bölümü
22. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
23. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin görev yaptıkları teşkilata
yeniden alınmamalarını ve bir daha kamu hizmetinde istihdam edilmemelerini,
doğrudan ya da dolaylı olarak görevlendirilmemelerini hükme bağlamaktadır.
24. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ve bu kişiler görev
yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde
istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” bölümü
aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
25. Anılan kararda, millî
güvenlik bakımından risk oluşturabilecek durumları nedeniyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmemelerini ve
bir daha kamu hizmetinde istihdam edilmemelerini öngören ve kamu hizmetine
girme hakkına sınırlama getiren tedbire ilişkin olarak her bir birey yönünden
tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi için Komisyona ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca tedbirin devletin kamu otoritesiyle bağlantılı
olmayan özel sektör alanında istihdam edilme imkânını ortadan kaldıracak
herhangi bir kısıtlama getirmediği, bu durumda kamu hizmetinin etkin ve
sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlama bakımından kamu hizmetine girme
hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirmediği
sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 165,166).
26. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ve bu kişiler görev
yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde
istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” bölümünün
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de
geçerlidir.
27. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 40.,
70., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36., 125. ve 128. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları, Anayasa’nın 15., 40., 70., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 35., 38., 48., 49., mülga 91.,
mülga 121., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
ç. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “…bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul,
komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair
görevleri de sona ermiş sayılır; …” Bölümü
28. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
29. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listeler
ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli
heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği
ve sair görevlerinin de sona ermiş sayılacağını hükme bağlamaktadır.
30. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “… bunların
uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu,
denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır.”
bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin
24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
31. Söz konusu kararda 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra gereğince kamu
görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe … alınır.”
bölümüne ilişkin açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural
yönünden de geçerli olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 174).
32. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “… bunların
uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu,
denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır.”
bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural
yönünden de geçerlidir.
33. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve
mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
d. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “…bunlar hakkında ayrıca 4 üncü madde hükümleri uygulanır.” Bölümü
34. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
35. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden, Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Sahil Güvenlik
Komutanlığı teşkilatından ve Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından çıkarılan
kişilerin varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve
müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını
kullanamayacaklarını, bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan
haklardan yararlanamayacaklarını hükme bağlamaktadır.
36. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrası aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı
kararıyla söz konusu fıkranın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
reddine hükmedilmiştir.
37. Anılan kararda, 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra gereğince kamu
görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe … alınır.”
bölümüne ilişkin açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural
yönünden de geçerli olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 281).
38. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
39. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 20., 40.,
118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve
mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
e. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinde Yer Alan “Bunların silah ruhsatları,…” Bölümü
40. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
41. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listeler
ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin hangi sebeple edinildiğine
bakılmaksızın her türlü silah ruhsatının iptal edileceğini hükme bağlamaktadır.
42. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “Bunların silah ruhsatları, …” ibaresi aynı
içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
43. Anılan kararda 7086 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin silah ruhsatlarının iptal edilmesini öngören tedbire
ilişkin olarak her bir birey yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi
için Komisyon ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili
idari ve yargısal güvencelerin sağlandığı, ayrıca silah ile kamu güvenliği
kavramları arasındaki yakın ilişki dikkate alındığında silah edinilmesinde
bireysel menfaatlere karşı toplumsal yararın öncelikli bir konumda olduğu, bu
durumda demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından
söz konusu kişilerin silah ruhsatlarının iptal edilmesini öngören tedbirin
mülkiyet hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 191, 192).
44. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “Bunların silah ruhsatları, …” ibaresinin Anayasa’ya
uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
45. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 36., 125., 128. ve 129. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 20., 23., 38., 48., 49., 70., mülga
91., mülga 121. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
f. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “…gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” Bölümü
46. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
47. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerle kamu görevinden çıkarılan kişilerin gemi adamı belgelerinin iptal
edileceğini hükme bağlamaktadır.
48. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” bölümü
aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
49. Kararda, 7086 sayılı Kanun’a
ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden çıkarılan kişilerin gemi adamı
belgelerinin iptal edilmesini öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey
yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca bu belgelerin sağladığı bir takım avantajların
kamu güvenliği aleyhine kullanılmasının önüne geçilmesine ilişkin tedbirin
demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından
çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 213-215).
50. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde
belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
51. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 23., 35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., 70., mülga 91., mülga 121.,
128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
g. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “…ve pilot lisansları iptal edilir...” Bölümü
52. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
53. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerle kamu görevinden çıkarılan kişilerin pilot lisanslarının iptal
edileceğini hükme bağlamaktadır.
54. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve pilot
lisansları iptal edilir...” bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
55. Kararda, 7086 sayılı Kanun’a
ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden çıkarılan kişilerin pilot
lisanslarının iptal edilmesini öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey
yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca bu belgelere dayanılarak kamu güvenliği
aleyhine bir takım faaliyetlerin önüne geçilmesini hedefleyen kuralın
demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından
çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 229-231).
56. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve pilot
lisansları iptal edilir...” bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde
belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
57. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal
talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç
kısmı ile 8., 9., 17., 20., 23., 35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119.
maddeleri kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., 70., mülga 91.,
mülga 121., 128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
ğ. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “…ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” Bölümü
58. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40.,118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
59. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerle kamu görevinden çıkarılan kişilerin oturdukları kamu konutlarından
veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilmelerini hükme
bağlamaktadır.
60. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya
vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” bölümü
aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
61. Kararda, 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi dışında kalan kısmı ile
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya
memuriyetleri…” ibaresi ve Kanun’a ekli (1) sayılı listeye ilişkin
açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural yönünden de geçerli
olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 237-238).
62. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından
veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” bölümünün
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de
geçerlidir.
63. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve
mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
h. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Üçüncü
Cümlesi
64. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
65. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve
(4) sayılı listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin özel güvenlik
şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı
olamayacaklarını hükme bağlamaktadır.
66. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü
cümlesi aynı içeriğe sahip olup Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu cümlenin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
67. Anılan kararda, 7086 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı
olamayacaklarını öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey yönünden tedbirin
hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare mahkemesine başvuru
imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal güvencelerin sağlandığı,
ayrıca kişilerin özel güvenlik alanında gösterdiği faaliyetlerin kamu güvenliği
ile doğrudan bir ilgisinin bulunduğu dikkate alındığında demokratik anayasal
düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından söz konusu kişilerin
özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamayacaklarını
öngören tedbirin çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü
aşacak şekilde bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz.
§§ 252-254).
68. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü
cümlesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kural yönünden de geçerlidir.
69. Açıklanan nedenlerle
kural Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları
Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 35., 38., 70., mülga 91., mülga
121., 128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
ı. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
Dördüncü ve Beşinci Cümleleri
70. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
71. Kurallar, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişiler hakkında görev yaptıkları
bakanlıklar ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde
bulunulacağını, bu bildirim üzerine bu kişilerin pasaportlarının iptal edileceğini
hükme bağlamaktadır.
72. Dava konusu kurallar ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve
beşinci cümleleri aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu cümlelerin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiştir.
73. Söz konusu kararda, kişilerin
yurt dışına çıkma hürriyetine olağan dönem için Anayasa’da öngörülen
güvencelerin ötesinde bir sınırlama getiren kuralların olağanüstü dönemlerde
temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ve sınırlanmasını
düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği tespiti
yapılmış (bkz. §§ 256-267); OHAL koşullarında Kanun’a ekli listelerle
kamu görevinden çıkarılarak pasaportları iptal
edilen kişilerin söz konusu tedbire karşı başvurabilecekleri etkili bir denetim
mekanizması öngörülmediğinden seyahat
hürriyetine olağanüstü dönemde durumun gerektirdiği ölçüyü aşan bir sınırlama getirildiği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 269-276).
74. Dava konusu kurallar açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve
beşinci cümlelerinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kurallar yönünden de geçerlidir.
75. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 15., 23. ve
40. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Kurallar Anayasa’nın 15., 23. ve 40.
maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 17., 20., 35., 36., 38., 48.,
49., 70., mülga 91., mülga 121., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
B. Kanun’un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer
Alan “…ile bunların eş ve çocuklarına…” ve “…telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespiti de dahil olmak üzere…” İbarelerinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
76. Kanun’un 3. maddesinin dava konusu kuralların yer
aldığı (1) numaralı fıkrasında, olağanüstü hâlin devamı süresince; 667 sayılı
KHK’nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen
kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon
ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç,
telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü
bilgi ve belgenin, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin
verileceği öngörülmektedir. Dava konusu kurallar fıkrada yer alan “…ile
bunların eş ve çocuklarına…” ve “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin
tespiti de dahil olmak üzere…” ibareleridir.
77. 667 sayılı KHK’nin 3. maddesi uyarınca terör
örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında inceleme ve soruşturma
yürütülenler Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay daire başkanı ve üyeleri,
Danıştay daire başkanı ve üyeleri, hâkim ve savcılar ile Sayıştay meslek
mensuplarıdır.
78. Anılan KHK’nin 4. maddesinde ise terör örgütlerine
veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında inceleme ve soruşturma
yürütülenler; 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu’na tabi personel, 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat,
Görev ve Yetkileri Kanunu’na tabi personel, 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı
Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’na tabi personel, Milli Savunma Bakanına
bağlı personel, 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel
Kanunu’na tabi personel, mahalli idareler personeli, 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 667 sayılı KHK’nin 3. maddesinde
belirtilenler hariç diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde
(işçi dahil) istihdam edilen personel ile bir bakanlığa bağlı, ilgili veya
ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi
dahil) istihdam edilen personeldir.
79. Buna göre dava konusu “…ile bunların eş ve
çocuklarına…” ibaresi ile öngörülen husus terör
örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olup olmadığı konusunda inceleme
ve soruşturma yürütülen söz konusu kişilerin eş ve çocuklarına ilişkin olarak
yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin,
5411 sayılı Kanun uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç, kamu
ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilmesidir.
80. Diğer yandan dava konusu “…telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere…” ibaresinin kapsamına
hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen
söz konusu kişiler de dâhil olup dolayısıyla belirtilen kural uyarınca yetkili
kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan bu kişilere ilişkin
telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitine ilişkin bilgi ve belgenin kamu ve
özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilmesi gerekmektedir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
81. Dava dilekçesinde özetle; kurallarla sadece hakkında
soruşturma açılan kişilerin değil, aynı zamanda bunların eş ve çocuklarına ait
bilgilerin de verilmesinin zorunlu hâle getirildiği, Anayasa’nın 38. maddesinde
ceza sorumluluğunda şahsiliğin kabul edildiği, buna göre bir kimsenin eş,
çocukları ve ebeveynleri de dâhil olmak üzere başkalarının eylem ve işlemleri
dolayısıyla sorumlu tutulamayacağı, Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan suç ve
cezalara ilişkin ilkelerin disiplin soruşturmaları için de geçerli olduğu,
kurala göre verilmesi istenen bilgilerin içinde pek çok kişisel verinin de
olacağı, Anayasa’nın 20. maddesinde de kişisel verilerin korunması hakkının
güvence altına alındığı ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilkelere
uyulmaksızın ve kendileriyle ilgisi olmamasına rağmen bu kişilerin eşleri ya da
ebeveynleri hakkındaki bir soruşturma dolayısıyla kişisel verilerin toplanması
ve kullanılmasının Anayasa’ya aykırılık oluşturduğu, öte yandan Anayasa’nın 22.
maddesine göre haberleşme özgürlüğüne ancak hâkim kararıyla müdahale
edilebileceği, kuralda hâkim kararı aranmaksızın telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü bilginin soruşturma
makamlarınca istenebileceği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 20., 22. ve 38.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. “…ile
bunların eş ve çocuklarına…” İbaresi
82. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 15. maddesi yönünden de incelenmiştir.
83. Kural, 5411 sayılı
Kanun uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç, terör
örgütlerine veya MGK tarafından devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olup olmadığı konusunda inceleme ve soruşturma
yürütülen kişilerin eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve
diğer mercilerce ihtiyaç duyulan telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de
dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin, kamu ve özel tüm kurum ve
kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilmesini düzenlemektedir.
84. Dava konusu kural
olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine
yönelik olarak getirilmiş ve sadece bu dönemde uygulanmıştır. Bu nedenle kurala
ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
yapılması gerekir.
85. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinde genel olarak herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ikinci cümlesinde kişisel
veriler bağlamındaki bazı özel güvenceler sayılmış, üçüncü cümlesinde kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği düzenlenmiş, dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hüküm altına
alınmıştır. Buna göre lafzı dikkate alındığında Anayasa’nın 20. maddesinin
üçüncü fıkrasının kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı kapsamında sadece
işleme şeklindeki sınırlama ya da müdahalelere karşı değil kişisel verilere
yönelik her türlü müdahale veya sınırlamalara karşı güvence getirdiği
anlaşılmaktadır.
86. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden inceleme
yapılabilmesi için öncelikle anılan hak kapsamında korunması gereken bir kişisel
verinin olup olmadığı belirlenmelidir. Anayasa hükmünün lafzı, konuya ilişkin
uluslararası belgeler ve karşılaştırmalı hukuk dikkate alınarak Anayasa
Mahkemesi tarafından kişisel veri kavramının -belirli veya kimliği
belirlenebilir olmak şartıyla- bir gerçek veya tüzel kişiye ilişkin bütün
bilgileri ifade ettiği kabul edilmiştir (AYM, E.2014/74, K.2014/201,
25/12/2014; E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014;
E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; Bülent
Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 49; Fatih Saraman, [GK],
B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 57).
87. Anayasa’nın 22. maddesi de “Herkes, haberleşme
hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. /Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, karar kendiliğinden kalkar. /İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.” hükmü ile haberleşme hürriyetini düzenlemektedir.
88. Dava konusu kural 667 sayılı KHK çerçevesinde
hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin eş ve çocuklarına ilişkin
olarak 5411 sayılı Kanun uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler
hariç, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak üzere ihtiyaç
duyulan her türlü bilgi ve belgenin yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce
verilmesini öngörmektedir. Telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespitine yarayan, aranan numara, arama zamanı, arama yeri, arama süresi, yer ve
zaman gibi sinyal bilgilerini ifade eden geçmişe dönük iletişim trafiği olarak
bilinen (HTS-Historical Traffic Search) arama trafiği kayıtlarının kişisel veri
mahiyetinde olduğu açıktır. Bunun yanında kural telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti haricinde ihtiyaç duyulan her türlü bilgi ve
belgenin de verilmesini öngörmektedir. İstenecek diğer bilgi ve belgenin
kapsamı tam olarak anlaşılamamakla birlikte bunların kişisel veri niteliğinde
olabileceği de kuşkusuzdur. Bu verilerin
yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilere verilmek üzere paylaşılması kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile haberleşme
hürriyetine yönelik sınırlama niteliğindedir.
89. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile
haberleşme hürriyeti OHAL yönetiminin
benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu haklar yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin
alınması mümkündür.
90. Anılan haklar, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin (MSHUS) 4. maddesinin (2) numaralı ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu
Sözleşme’ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında
olmadığı gibi milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir güvence
(olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden güvenceler) kapsamında da değildir.
91. Türkiye’nin
imzaladığı 1981 tarihli ve 108 sayılı Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi
Tutulması Karşısında Kişilerin Korunmasına Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin
9. maddesinde de devlet güvenliği, kamu güvenliği, devletin ekonomik
menfaatlerinin korunması ve suçlarla mücadele edilmesi, ilgilinin veya üçüncü
kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması ile verilerin istatistiki veya
bilimsel amaçlarla kullanılması durumlarında kişisel verilerin korunmasına
sınırlamalar getirilebileceği öngörülmüştür.
92. Haberleşme hürriyeti ve kişisel verilerin korunmasına
ilişkin hakların olağanüstü dönemlerde kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca mümkün olmakla birlikte bu husus,
yapılacak düzenlemelerde sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına
gelmemektedir. Anılan maddede olağanüstü hâllerde durumun gerektirdiği ölçüde
söz konusu düzenlemelerin yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle haberleşme
hürriyeti ile kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilkelere getirilen
sınırlamaların Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği
ölçüde olduğunun söylenebilmesi için bunu aşan keyfi müdahalelere izin
verilmemesi gerekir.
93. Kuralla haberleşme hürriyeti ve kişisel verilerin
korunmasına ilişkin ilkelere getirilen sınırlamaların ölçülü olup
olmadığı değerlendirilirken ülkemizde olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren
durumun özellikleri ve olağanüstü hâl ilanı sonrasında ortaya çıkan koşulların
yanı sıra sınırlamanın kapsam ve boyutu da dikkate alınmalıdır.
94. Türkiye
Cumhuriyeti'ne yönelik terör faaliyetlerinin tespiti ve önlenmesi devletin
temel ödevlerindendir. Bu açıdan terör örgütlerinin ve bunların faaliyetlerinin
tespiti, bu suretle suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkının ve haberleşme hürriyetinin sınırlandırılmasının
meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır (Bestami Eroğlu [GK],
B. No:2018/23077, 17/9/2020, § 137).
95. Dava konusu kuralla, telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak üzere haklarındaki her türlü bilgi ve
belgenin yetkili kamu otoritelerine verilmesi öngörülen kişilerle ilgili olarak
herhangi bir inceleme ve soruşturmanın bulunmadığını belirtmek gerekir. Bu
kişiler, haklarında terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olup
olmadığı konusunda inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin eş ve
çocuklarıdır. Haklarında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin eş ve
çocuklarının her türlü kişisel verisinin ilgili kamu otoritelerine verilmesinin
zorunlu kılınmasının suç işlenmesinin önlenmesi amacına ulaşılması bakımından
gerekli olduğunun kabulü güçtür. Eşleri veya ebeveynleri hakkında inceleme veya
soruşturma bulunması, bu kişilerin neredeyse tüm kişisel verilerinin kamu
otoritelerine verilmesinin öngörülmesini haklılaştırmamaktadır. Olağanüstü hali
doğuran sebeplerin bertaraf edilmesi ihtiyacı dahi keyfi uygulamalara kapı
aralayan bu derece geniş yetkilerin kamu otoritelerine verilmesini zorunlu
kılmamaktadır. Bu nedenle kuralla, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
ve haberleşme hürriyetine getirilen sınırlamanın olağanüstü hâl koşullarında
bile durumun gerektirdiği ölçüyü aştığı değerlendirilmiştir.
96. Açıklanan nedenlerle iptali talep edilen ibare
Anayasa’nın 15, 20. ve 22. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
b. “…telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere…” İbaresi
97. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 15. maddesi yönünden de incelenmiştir.
98. Dava konusu kural, 667
sayılı KHK’nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve soruşturma
yürütülen kişilere ait telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitine ilişkin
bilgilerin olağanüstü hâlin devamı süresince yetkili kurul, komisyon ve diğer
mercilerce verilmesini öngörmektedir.
99. Kuralın
olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine
yönelik olduğu ve yalnızca olağanüstü hâl süresince uygulanabileceği
anlaşılmaktadır. Bu itibarla kurala ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerekir.
100. Kurala
göre hakkında inceleme ve soruşturma
yürütülen kişiler için telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitini içeren
bilgilerin kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca yetkili makamlara verilmesi kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına ve haberleşme hürriyeti hakkına sınırlama getirmektedir.
101. Kural, olağanüstü hâl süresince hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerle
ilgili telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitini öngördüğünden ceza muhakemesinin etkili işleyişine hizmet eden bir
koruma tedbiri olarak nitelendirilebilir.
102. Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan çekirdek alan kapsamında olması nedeniyle olağanüstü dönemlerde dahi masumiyet/suçsuzluk
karinesine aykırı düzenlemeler yapılamaz. Nitekim anılan maddede savaş,
seferberlik veya olağanüstü hâllerde suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya
kadar kimse suçlu sayılamaz denilmektedir (AYM, E. 2017/21, K.2020/77,
24/12/2020, 185).
103. Suçsuzluk karinesi,
hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama sonunda suçlu
olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade
eder. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları
ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (AYM, E. 2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, 186).
104. Olağanüstü hâl
süresince belirli suçlar için yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda ceza
muhakemesinde öngörülen telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti şeklindeki koruma tedbirlerine ilişkin karar alma sürecini belirleyen
düzenlemeler bu işlemlerin birer tedbir olma özelliğini değiştirmez. Ceza
muhakemesinin etkili işlemesi ve maddi gerçeğin açığa çıkarılması için inceleme
ve soruşturma sürecinde kişiler hakkında koruma tedbirlerinin uygulanması
onların suçlu muamelesine tabi tutuldukları anlamına gelmez. Bu yönüyle kuralın
Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve hiçbir durumda dokunulamayan
temel hak ve ilkelerden biri olan suçsuzluk karinesiyle çeliştiği söylenemez (AYM, E. 2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, 187). Bu
nedenle kuralın Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen durumun gerektirdiği
ölçüde olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
105. Terör
örgütlerinin faaliyetlerinin tespit edilerek bunların üyelerinin
cezalandırılması ve üye olmamakla birlikte bunlarla irtibatlı olanların kamu
görevinden arındırılması amacıyla haberleşme hürriyetine ve kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına olağan dönemin ötesinde birtakım sınırlamalar
getirilmesi mümkündür. Bu bağlamda hakkında soruşturma veya inceleme bulunan
kişilere ait telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitine ilişkin bilgilerin
yetkili makamlara verilmesinin olağanüstü hâl koşullarında başvurulabilecek
tedbirlerden olduğu değerlendirilmiştir.
106. Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça
haberleşmenin gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş, yetkili merciin
kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacağı ve hâkimin,
kararını kırk sekiz saat içinde açıklayacağı, aksi halde kararın kendiliğinden
kalkacağı hükme bağlanmıştır.
107. Dava konusu kuralda belirtilen kişilere ait telekomünikasyon yoluyla iletişimin
tespitine ilişkin bilgilerin yetkili makamlara verilmesinde hâkim kararı
aranmamasının Anayasa’nın 22. maddesinde belirtilen özel güvenceye aykırılık
teşkil ettiği açıktır. Ancak yetkili makamlara verilebilecek bilginin
telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitine ilişkin bilgilerle sınırlı olduğu
ve iletişimin dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamadığı gözetildiğinde
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olan bu tedbirin olağanüstü
hâl koşullarında müsamaha gösterilebilir nitelikte olduğu ve durumun gerektirdiği
ölçüyü aşmadığı değerlendirilmiştir.
108. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 15., 20. ve 22. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Kenan YAŞAR bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 5. Maddesinin (1) Numaralı fıkrasında Yer
Alan “…aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle…” İbaresinin
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
109. Kanun’un 5.
maddesinde OHAL sürecinde KHK’lar ile kapatılan kurum ve kuruluşların Vakıflar
Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen mal varlığının yönetimine ve
kapatılan bu kuruluşlardan alacağı olanlara yapılacak ödemelere ilişkin usul ve
esaslar düzenlenmektedir.
110. Bu kapsamda maddenin (1) numaralı fıkrasında OHAL KHK’ları gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel
Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının devralınan
varlıklarıyla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle tevsik
edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan varlıkların
değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, asıl borçlu ve diğer kefiller
hakkında kesin aciz vesikası bulunan hâller hariç olmak üzere kefaletten
doğmaması ve FETÖ/PDY’ye veya diğer terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla
bu varlıkların değerlendirilmesi suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde
ödemeye, kapatılan kurum ve kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak
vermediği mal ve hizmet bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye vakıflar
yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğünün, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığının
yetkili olduğu belirtilmiştir. Söz konusu fıkrada yer alan “…aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle…” ibaresi dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
111. Buna göre kural kişinin OHAL KHK’sı ile kapatılan
bir kurum ve kuruluştan olan alacağının ödenmesini o kişinin FETÖ/PDY’ye veya
diğer terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmaması şartına tabi
kılmakta, başka bir ifadeyle bu şekilde bir aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
tespit edilen kişilere gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayansa dahi kural
uyarınca söz konusu alacakları ödenmemektedir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
112. Dava dilekçesinde özetle; kuralın kişilerin mülkiyet
hakkına sınırlama teşkil ettiği, kuralda yer alan aidiyet, iltisak ve irtibat
kavramlarının içeriğinin belirsiz ve öngörülemez olduğu, bu kavramların
içeriğinin 667 sayılı KHK’da ve daha sonra çıkarılan KHK’larda tanımlanmadığı
gibi iptali istenen kuralda da tanımlanmadığı, hangi fiillerin bu kavramın
kapsamına girdiğini açıklayan bir yargı kararı ya da bir düzenleme bulunmadığı,
Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına ciddi bir sınırlama getiren
ve alacakların tahsil edilememesi sonucunu doğuran bu düzenlemenin kanunilik
ölçütünü sağlamadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
113. Dava konusu kural, OHAL KHK’ları gereğince kapatılan
kurum ve kuruluşların OHAL dönemi öncesinde doğmuş borçlarını da kapsayacak
şekilde uygulanma imkânına sahiptir. Bu itibarla kural, OHAL süresiyle sınırlı
bir düzenleme öngörmemektedir. Buna göre kuralın OHAL süresini aşan biçimde
uygulanma imkânının bulunduğu anlaşıldığından kurala ilişkin incelemenin
Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre
yapılması gerekir.
114. Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında düzenlenen
mülkiyet hakkı mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacağı da
koruma altına almaktadır.
115. Kural OHAL KHK’ları kapsamında kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye
devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi
ve dağıtım kanallarından alacağı olan
kişilerin FETÖ/PDY’ye veya diğer terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı olması hâlinde sözü edilen kurum ve kuruluşların malvarlığından olan
alacaklarının ödenmeyeceğini öngörmek suretiyle üçüncü kişilerin mülkiyet hakkına sınırlama
getirmektedir.
116. Mülkiyet hakkına sınırlama
getirilirken öncelikle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca temel haklara
sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun
ve ölçülü olması gerekir (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/6/2021, § 371).
117. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri
uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir.
Kamu yararı kavramı mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda
sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra
mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu
anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat
Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No:
2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
118. Dava konusu kuralın kapsamına giren alacakların
ödenmemesinin öngörülmesinin bunların muvazaalı olmasına veya varlığının
kuşkulu görülmesine dayanmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu kuralın bulunduğu
fıkranın dava konusu edilmeyen bölümü gözetildiğinde idarenin, hileli işlemlere
dayandığı tespit edilen alacakları ödememe konusunda yeterli araçlarla zaten
donatıldığı görülmektedir. Dolayısıyla dava konusu kuralın amacının terör
örgütlerine aidiyeti, irtibatı veya iltisakı görülenlerin alacaklarının
ödenmesinin engellenmesi olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle dava konusu
kuralda belirtilen alacakların ödenmemesinin sebebi bu alacakların terör
örgütüne aidiyetinin, irtibatının veya iltisakının bulunduğu düşünülen kişilere
ait olmasıdır.
119. Temelindeki hukuki ilişkinin varlığı ve hukuka uygun
olarak doğduğu hususunda kuşku bulunmayan bir alacağın sırf alacaklısının terör
örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olduğunun değerlendirilmiş olması
sebebiyle ödenmemesinin demokratik bir hukuk devletinde meşru görülmesi mümkün
değildir. Kuşkusuz terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı oldukları somut
ve hukuken kabul edilebilir delillerle ortaya konulan kişilerle ilgili olarak
makul ve ölçülü tedbirlerin alınması devletin takdir yetkisi kapsamındadır.
Ancak bunların özel hukuk ilişkileri çerçevesinde ifa ettikleri
yükümlülüklerinin bir sonucu olarak doğan alacaklarının ödenmemesi yolunda
düzenleme yapılması başvurulabilecek makul ve meşru tedbirler arasında kabul
edilemez.
120. Bu durumda dava konusu kuralın kamu yararına yönelik
meşru bir amaca dayandığı söylenemez.
121. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Ç. Kanun’un 5. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının Birinci
ve İkinci Cümlelerinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
122. 15
Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL’in ilan edilmesi ve bu kararın TBMM
tarafından onaylanmasını takip eden süreçte Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa’nın o tarihte yürürlükte bulunan
121. maddesine dayanılarak OHAL KHK’ları çıkarılmıştır. Söz konusu KHK’lar ile
OHAL’in ilanına sebep olan olay ve olguların bertaraf edilmesi amacıyla kişi ve
kuruluşlara yönelik birtakım tedbirler öngörülmüştür.
123. Bu çerçevede OHAL
kapsamında yürürlüğe konulan KHK’lar gereğince terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunduğu belirtilen dernek,
vakıf, sendika, federasyon ve konfederasyon gibi sivil toplum kuruluşlarının
yanı sıra özel sağlık kuruluşları, özel öğretim
kuruluşları, vakıf yükseköğretim kurumları
ile basın-yayın alanında faaliyet gösteren özel radyo ve televizyonlar, gazete
ve dergiler ile yayınevleri ve dağıtım kanalları kapatılmıştır.
124. Yine OHAL kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda
kapatılan söz konusu kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal
varlığının, alacak ve hakların, belge ve evrakın Hazineye veya ilgisine göre
Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılmasına, bunlara ait
taşınmazların tapuda resen Hazine veya ilgisine göre Vakıflar Genel Müdürlüğü
adına tescil edilmesine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
125. 7091 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının dava konusu birinci ve ikinci cümlelerinde kapatılan kurum, kuruluş,
özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının
bağlı oldukları şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil
kayıtlarının resen terkin edilmesi; bunların devralınan varlıkları dışındaki
varlıklarının da Hazineye bedelsiz devredilmiş sayılması hükme bağlanmaktadır.
126. 670 sayılı KHK’da açıklanan madde gerekçesinde “…Üçüncü
fıkra ile, KHK’lar uyarınca yapılan işlemlerde hangi malvarlıklarının tedbir
öngörülen oluşumlara, hangilerinin bağlı oldukları şirketlere ait olduğunun
tespitiyle ilgili sorunlar karşısında, kapatılanların bağlı oldukları
şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılması, ticaret sicil kayıtlarının resen
terkin edilmesi ve malvarlıklarının Hazineye bedelsiz devri ve bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin düzenlemeleri yapma hususunda Maliye Bakanlığına yetki
verilmesi öngörülmektedir…” denilmektedir.
127. Buna göre dava konusu kurallar uyarınca OHAL
kapsamında yürürlüğe konulan KHK’lar gereğince kapatılan söz konusu kurum ve
kuruluşların bağlı oldukları şirketlerin de faaliyetleri sonlandırılarak
ticaret sicil kayıtları resen terkin edilmekte ve bunların malvarlıkları da
bedelsiz olarak Hazineye devredilmektedir.
2. İptal Taleplerinin Gerekçesi
128. Kurallarla kurum ve kuruluşlar, özel televizyon ve
radyolar, gazete, dergi ve dağıtım kanalları kapatılırken hiçbir usulî
güvenceye uyulmadığı, gerçek bir soruşturma çerçevesinde suçlamalar ve deliller
bildirilerek ilgililerin savunmalarının alınmadığı, bağımsız ve tarafsız bir
soruşturmanın yürütülmediği, muğlâk ve içeriği belirsiz irtibat ve iltisak gibi
kavramlara dayanılarak ve bunlar geçmişe yürütülerek kapatma kararlarının
verildiği, kapatılan kurum ve kuruluşlar hakkında herhangi bir yargılamanın
yapılmadığı, teşebbüs özgürlüğüne ve mülkiyet hakkına müdahale edildiği, bu
müdahalenin kanuni ve ölçülü olmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 13.,
35. ve 48. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Birinci Cümle
129. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 15., 40., 118.
ve 119. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
130. Kural, kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları
şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil kayıtlarının resen
terkinini öngörmektedir.
131. Kuralda öngörülen
tedbirin OHAL’in ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf
edilmesine yönelik olduğu açıktır. Söz konusu tedbir olağanüstü hâl ilanını
gerektiren tehlikenin bertaraf edilmesi amacına yönelik olarak bu dönemde
uygulanmış, hüküm ve sonuçlarını doğurmuştur. Kuralın, tedbire muhatap
şirketlerin statülerinde ileriye yönelik sürekli değişiklikler meydana
getirmesi, OHAL süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahip olduğu
anlamına gelmemektedir. Kural Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle defaten
uygulanmış ve belli şirketler hakkında hükmünü icra etmiştir. Kuralın kapatılan
kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım
kanallarının bağlı oldukları şirketlerle ilgili olarak uygulandığı dikkate
alındığında geleceğe yönelik genel, soyut ve herkesi bağlayıcı bir etki meydana
getirmediği açıktır. Bu yönüyle kural OHAL dönemini aşan genel bir düzenleme
niteliği taşımamaktadır. Bu itibarla kuralın anayasallık denetiminde
Anayasa’nın OHAL’lerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini
düzenleyen 15. maddesinin dikkate alınması gerekmektedir.
132. Anayasa’nın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı
48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir./Devlet, özel teşebbüslerin millî
ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve
kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” denilerek
çalışma ve teşebbüs hürriyeti güvence altına alınmıştır.
133. Çalışma hürriyeti,
kişinin çalışıp çalışmama, çalışacağı işi seçme ve çalıştığı işten ayrılma
özgürlüğünü korur. Çalışma hürriyeti, ücretli olarak bağımlı çalışma hakkını
olduğu kadar iktisadi ve ticari faaliyet yapma ve mesleki faaliyette bulunma
hakkını da içerir. Çalışma hürriyetinin bir parçası olan özel teşebbüs
hürriyeti de her gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin tercih ettiği alanda
iktisadi-ticari faaliyette bulunmak üzere teşebbüs kurabilmesini, dilediği
mesleki faaliyete girebilmesini ve faaliyetiyle mesleğini devletin veya üçüncü
kişilerin müdahalesi olmaksızın dilediği biçimde yürütebilmesini güvence altına
almaktadır (AYM, E.2019/48, K.2019/74, 19/09/2019, § 14; E.2019/108,
K.2019/101, 25/12/2019, § 9).
134. Dava konusu kural kapsamında kapatılan kurum,
kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım
kanallarının bağlı oldukları şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılması ve
ticari sicil kayıtlarının resen terkini Anayasa’nın 48. maddesinde güvence
altına alınan çalışma hakkı ve teşebbüs hürriyetine sınırlama getirmektedir.
135. Çalışma hakkı ve teşebbüs hürriyeti OHAL yönetiminin
benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu hürriyetler yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin
alınması mümkündür.
136. Anılan hak ve hürriyetler, milletlerarası hukuktan
kaynaklanan yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmesi’nin (MSHUS) 4. maddesinin (2) numaralı ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu
Sözleşme’ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında
olmadığı gibi milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir güvence
(olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden güvenceler) kapsamında da değildir.
137. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde çalışma hakkı ve teşebbüs hürriyetinin kullanılmasının kısmen veya
tamamen durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilmesi mümkün olmakla birlikte bu husus, yapılacak
düzenlemelerde sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına gelmemektedir.
Anılan maddede OHAL’lerde durumun gerektirdiği ölçüde söz konusu düzenlemelerin
yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun
kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
138. Terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle devletin
varlığına, demokratik düzenine ve millî güvenliğine tehlike oluşturacağı
değerlendirilen şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil
kayıtlarının resen terkinine ilişkin tedbirin, millî güvenlik, demokratik
anayasal düzen ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amaçlarına ulaşma
bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
139. Kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları
şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil kayıtlarının resen
terkininin çalışma hakkı ve teşebbüs hürriyetine
oldukça ağır bir müdahale olduğu açıktır. Bununla birlikte söz konusu
şirketlerin darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmayla ve diğer terör
örgütleriyle bağlantılı olduğunun tespiti hâlinde bunların
faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil kayıtlarının resen terkininin olağanüstü hâl koşullarında mümkün olduğu kabul
edilmelidir.
140. Çalışma hakkı ve
teşebbüs özgürlüğü üzerinde gerçekleşen bu müdahalenin terör örgütlerine veya
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu
belirlenen şirketlerin faaliyetlerinin sonlandırılması suretiyle 15 Temmuz 2016
tarihinde yaşanan darbe girişiminde rol oynayan örgüt, yapı, oluşum veya gruplara
kural konusu şirketlerden sağlanabilecek gelir ve diğer türlü maddi kaynak
transferinin engellenmesini, terörün finansmanda bu kaynakların kullanılmasının
önlenmesini amaçladığı anlaşılmıştır. Bu çerçevede olağanüstü hâl
döneminde uygulanan tedbirler temel olarak FETÖ/PDY’nin oluşturduğu tehlikenin
ortadan kaldırılması amacına yönelik olsa da FETÖ/PDY’nin darbe girişimi
nedeniyle demokratik devlet yapısına karşı oluşan tehdit ortamında diğer terör
örgütleri ya da oluşumların kamu güvenliğine karşı faaliyetlerini daha etkili
ve tehlikeli boyuta taşımaları da mümkün olabilir. Bu durum FETÖ/PDY dışında
diğer terör grupları ve oluşumlarla da olağan usullerin ötesinde farklı
yöntemlerle mücadele edilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarabilir.
141. Yaşanmış bir darbe teşebbüsünün savuşturulmaya
çalışıldığı bir dönemde darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın ve diğer
terör örgütlerinin ekonomik kaynaklarının kurutulmasına yönelik tedbirler
alınması demokratik bir toplumda meşru görülmelidir. Bu çerçevede terör
örgütleriyle bağlantılı olduğu değerlendirilen şirketlerin kapatılması ve
ticaret sicil kayıtlarının terkin edilmesi de olağanüstü hâl döneminde
başvurulabilecek tedbirlerden biri olarak kabul edilmelidir. Bu şirketlerin
kapatılarak ticaret sicil kayıtlarının terkin edilmesi yerine yönetimlerinin
olağanüstü hâl süresince kayyıma devredilmesi de başvurulabilecek daha hafif
bir tedbir olarak görülebilecek ise de kayyım atama tedbirinin olağanüstü hâl
koşullarında kapatma tedbiriyle aynı neticeyi doğurmayabileceğini değerlendiren
kanun koyucunun doğrudan kapatma ve ticaret sicil kaydına son verme tedbirine
başvurmasının, takdir yetkisi kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu
durumda terör örgütleriyle bağlantılı görülen şirketlerin kapatılmasının ve ticaret
sicil kayıtlarının terkin edilmesinin olağanüstü hâl koşullarında gereklilik
kriterini sağladığı kanaatine varılmıştır.
142. Kural
kapsamında milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye
aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilen kurum, kuruluş, özel
radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları
haklarındaki isnatlara cevap verme ve bunlara karşı delil sunma imkânının
tanındığı bir soruşturma süreci yürütülmeden ve bu süreç sonunda somut olgu ve
olaylar çerçevesinde iddia, savunma ve delillerin tartışılarak ulaşılan sonucun
dayandığı maddi ve hukuki temelleri gösteren gerekçeler açıklanmadan
kapatılmışlardır. Bu yönüyle sözü edilen kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarına bir iddia
yöneltilerek bunlara karşı savunma ve delil sunma hakkı tanınmadan yani tedbir
öncesi bireyselleştirme sağlanmadan liste yöntemiyle kapatılma tedbirinin
uygulandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu kurum ve kuruluşların bağlı oldukları
şirketler açısında da faaliyetlerinin sonlandırılması ve ticari sicil
kayıtlarının terkini aynı sonuçları doğurmaktadır.
143. Belirtilen hususlar yönünden 7083 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi dışında kalan kısmına ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesinin 13/10/2022 tarihli ve E.2018/78, K. 2022/114 sayılı
kararında belirtilen gerekçeler dava konusu kural için de geçerlidir (anılan kararda
bkz. §§ 101-111).
144. Buna göre faaliyetlerin sonlandırılması ve ticari
sicil kayıtlarının terkininin her bir şirket yönünden hukuka uygunluğunun
denetlenmesi yani bireyselleştirmenin sağlanması için Anayasa ve ilgili
kanunlarda gerekli güvencelere yer verildiği görülmektedir. Başka bir ifadeyle
hukuk sisteminde ileriye dönük olsa dahi tedbirlerin amacına uygun ve ölçülü
şekilde uygulanmasını sağlayacak şekilde Komisyon ve idare mahkemesine başvuru
imkânı getirilmek suretiyle etkili idari, yargısal güvencelerin sağlandığı, söz
konusu güvencelerin OHAL’e sebebiyet veren tehdit veya tehlikenin bertaraf
edilmesine yönelik kuralın bu amaç dışında keyfî bir şekilde uygulanmasını
engelleyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
145. Sonuç olarak iptali
talep edilen kuralın olağanüstü hâle neden olan şartlar ve özellikle
bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli idari ve yargısal başvuru imkânları
dikkate alındığında milli güvenliğin ve demokratik anayasal düzenin korunması
amacı bakımından çalışma ve şirketlerin teşebbüs özgürlüğüne durumun
gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
146. Öte yandan dava konusu kural kapsamında MGK’nın
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verdiği yapı,
oluşum veya gruplarla ilgili tespiti dikkate alınarak şirketler için ticaret
sicilinden terkin edilmeleri tedbirinin öngörülmesi MGK kararlarına icrai bir
işlev kazandırmamaktadır. Bu nedenle kuralda MGK’ya tanınan fonksiyonun
Anayasa’nın 118. maddesinde öngörülen yetki sınırlarını aştığı ve bu nedenle
kuralın Anayasa’yı ihlal ettiği söylenemez.
147. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 40.,
48., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Kenan YAŞAR bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 35. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
b. İkinci Cümle
148. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 15., 38. ve 40. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
149. Kural faaliyetleri sonlandırılarak ticari sicil
kayıtları resen terkin edilen şirketlerin devralınan varlıkları dışındaki
varlıklarının da Hazineye bedelsiz devredilmiş sayılacağını öngörmektedir.
150. Ticaret sicil kayıtları terkin edilen şirketlerin devralınan
varlıkları dışındaki varlıklarının da Hazineye bedelsiz devredilmiş
sayılmasıyla ilgili kural olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve
tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olarak bu dönemde uygulanmıştır. Bu
nedenle kurala ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında yapılması gerekir.
151. Dava konusu kural, kapatılan
kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım
kanallarının bağlı oldukları şirketlerin Anayasa’nın
35. maddesi kapsamında kalan varlıklarının Hazineye devredilmesini öngörmek
suretiyle mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.
152. Dava konusu kural ile 7083 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra
kapsamında kapatılan derneklere ve basın-yayın kuruluşlarına ait olan
taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye
bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen
Hazine adına, … tescil edilir.” bölümü ve üçüncü cümlesi aynı içeriğe sahip
olup Anayasa Mahkemesinin 13/10/2022 tarihli ve E.2018/78, K.2022/114 sayılı
kararıyla söz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal
taleplerinin reddine hükmedilmiştir.
153. Anılan kararda, kuralda
öngörülen tedbirin OHAL’in ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf
edilmesine yönelik olarak bu dönemde uygulandığından kurala ilişkin Anayasa’ya
uygunluk denetiminin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerektiği
belirtilmiş; tedbirin her bir kurum ve kuruluş yönünden hukuka
uygunluğunun denetlenmesinin yani bireyselleştirmenin sağlanması için Komisyon
ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve
yargısal güvencelerin sağlandığı, söz konusu güvencelerin OHAL’e sebebiyet
veren tehdit veya tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralların bu amaç
dışında keyfî bir şekilde uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu, bu
durumda kuralla mülkiyet hakkına durumun
gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirilmediği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 143-165).
154. Kararda devamla ekonomik
değer taşıyan varlıkların Hazineye intikal etmesi tedbirinin bunların
kullanımını kontrol etmek suretiyle kamusal hayata dönük güveni yeniden tesis
ederek demokratik anayasal düzenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi amacıyla
uygulanmış olduğu, mal varlığının Hazineye devredilmesine ilişkin ilave
tedbirlere karşı 7075 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesine göre yapılacak
başvuru üzerine ilave tedbirlerin asıl tedbir olan kapatma tedbirinin zorunlu
sonucu olup olmadığı veya kapatma tedbiri ile arasında bağlantı bulunup
bulunmadığının yanı sıra OHAL’e neden olan şartlar yönünden de inceleneceği
açıklanmıştır (bkz. §§ 166-168).
155. Suç teşkil eden faaliyetlerden birisi ile ilişkilendirmeden
bütün mal varlığının üzerindeki mülkiyetin ortadan kaldırılması ve bunların
Hazineye devredilmesi sonucunu doğuran ilave tedbire ilişkin olarak idari ve
yargısal başvuru yolları öngörülmek suretiyle mülkiyeti kamuya geçirilen mal
varlığının suçla bağlantısının bulunmadığına
yönelik olarak ileri sürülecek iddiaların inceleneceği ve bu yolla bireyselleştirmenin
sağlandığı da gözönüne alındığında söz konusu tedbirin Anayasa’nın 38.
maddesinde düzenlenen genel müsadere cezası yasağına da aykırı olmadığı
sonucuna varılmıştır (bkz. § 169).
156. Diğer taraftan devire ilişkin işlemlerin ilgili tüm kurumlardan gerekli
yardımı almak suretiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine
getirilmesine yönelik dava konusu düzenlemenin de söz konusu işlemlerin
yürütülmesinden sorumlu muhatabın tespit edilmesine ilişkin olup olağanüstü
şartlar kapsamında yöntemsel bir zorunluluğun yerine getirilmesi amacından
kaynaklandığı, bu itibarla Anayasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı
belirtilmiştir (bkz. § 170).
157. Dava konusu kurallar
açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından
7083 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin “Birinci fıkra kapsamında kapatılan derneklere ve
basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak
ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara
ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, … tescil edilir.” bölümünün ve
üçüncü cümlesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kurallar yönünden de geçerlidir.
158. Açıklanan
nedenlerle kurallar Anayasa’nın 15., 35., 38.ve 40. maddelerine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
159. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Kenan YAŞAR bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 48. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
D. Kanun’un 5. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasında Yer
Alan “…özel hukuk tüzel kişilerine ise…” İbaresinin İncelenmesi
1. Anlam ve
Kapsam
160. 667 sayılı KHK’nın 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendinde millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen
FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen ekli (III) sayılı
listede yer alan vakıfların kapatıldığı belirtilmiş; (2) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile
her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakının Vakıflar Genel
Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
161. Maddenin (3) numaralı fıkrasında ise millî güvenliğe
tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör
örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve ekli
listelerde yer almayan vakıfların da ilgili bakanlıklarda bakan tarafından
oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılacağı; bu fıkra
kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlar hakkında da (2) numaralı fıkra
hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
162. 7091 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında 667 sayılı KHK hükümleri gereğince kapatılan vakıfların mülkiyeti
Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal eden taşınmazlarının üzerinde bulunan eğitim
ve sağlık tesislerinin tahsisine ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Bu kapsamda
anılan fıkrada 667 sayılı KHK hükümleri
gereğince kapatılan vakıflara ait olup mülkiyetleri Vakıflar Genel Müdürlüğüne
intikal eden taşınmazlar üzerinde bulunan eğitim ve sağlık tesislerinin kamu
kurum ve kuruluşlarına bedelsiz, özel hukuk tüzel kişilerine ise bedeli
karşılığında tahsis edilebileceği hüküm altına alınmış olup söz konusu fıkrada
yer alan “…özel hukuk tüzel kişilerine ise…” ibaresi dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
163. Buna göre kural söz konusu taşınmazların, bedeli
karşılığında özel hukuk tüzel kişilerine de tahsis edilebilmesine imkân
tanımaktadır. Kuralın gerekçesinde de söz konusu taşınmazların kamu
menfaatlerine uygun olarak bedeli karşılığında özel hukuk tüzel kişilerine
tahsis edilebileceği hususunda idareye takdir yetkisi verildiği belirtilmiştir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
164. Dava dilekçesinde özetle, OHAL kapsamında kapatılan
vakıfların kapatma aleyhine yaptıkları başvurular sonuçlandırılmadan ve söz
konusu tedbirin hukuka uygun olup olmadığı tespit edilmeden taşınmazları
üzerindeki eğitim ve sağlık tesislerinin özel hukuk tüzel kişilerine tahsis
edilmesinin anılan tedbirin ortadan kalkması hâlinde taşınmazın iadesini
imkânsız hale getireceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 35. ve 48.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
165. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden incelenmiştir.
166. Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
167. Hukuk devletinde kanunların kamu
yararı gözetilerek çıkarılması zorunludur. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre kamu yararı genel bir ifadeyle bireysel, özel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir.
Kanunun amaç ögesi bakımından Anayasa’ya uygun sayılabilmesi için
çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın gözetilmemiş olması gerekmekte
olup kamu yararı dışında bir amaçla çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa
amaç unsuru bakımından Anayasa’ya aykırılık söz konusudur.
168. Anayasa’ya uygunluk denetiminde kuralın
öngörülmesindeki kamu yararı anlayışının isabetli olup olmadığı değil incelenen
kuralın ihdasında kamu yararı dışında belli bireylerin ya da grupların
çıkarlarının gözetilip gözetilmediği incelenir. Diğer bir anlatımla bir kuralın
Anayasa’ya aykırılık sorunu çözümlenirken kamu yararı konusunda Anayasa
Mahkemesinin yapacağı inceleme, yalnızca kuralın kamu yararı amacıyla çıkarılıp
çıkarılmadığının denetimiyle sınırlıdır.
169. Kuralın öngördüğü kapatılan vakıflara ait olup
mülkiyetleri Genel Müdürlüğe intikal eden taşınmazlar üzerinde bulunan eğitim ve
sağlık tesislerinin tahsis işlemi ile tesislerin değerlendirilmesi
amaçlandığından ve hayrat olarak kaydedilmiş taşınmazların bu niteliğinden dolayı
doğrudan toplumun istifadesine sunulması nedeniyle bunun kamu yararına aykırı
bir yönünün bulunduğu söylenemez. Öte yandan tahsis işlemi mülkiyetin karşı
tarafa geçmesi anlamına gelmemektedir. Kaldı ki eğitim ve sağlık tesislerinin
özel hukuk tüzel kişilerine tahsis edilmesiyle birlikte kapatma ya da el koyma
kararlarının iptal edilmesi halinde iadeyi imkânsız hale getirecek bir
düzenleme de bulunmamaktadır.
170. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
171. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
172. 7091
sayılı Kanun’un; 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve beşinci
cümlelerinin iptal edilmesi
nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlâl edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu
cümlelere ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
173. 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 1. 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ...ile bunların eş ve
çocuklarına...” ibaresine,
2. 5. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında yer alan “...aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
olmayan kişilerle...” ibaresine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B. 2. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının dördüncü ve beşinci cümlelerine yönelik iptal hükümlerinin yürürlüğe
girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu cümlelere ilişkin yürürlüğün
durdurulması taleplerinin REDDİNE,
C. 1. 2.
maddesinin;
a. (1) numaralı
fıkrasına,
b. (2) numaralı
fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü cümlelerine,
2. 3. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında yer alan “...telekomünikasyon yoluyla iletişimin
tespiti de dahil olmak üzere...” ibaresine,
3. 5. maddesinin;
a. (3) numaralı
fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine,
b. (6) numaralı
fıkrasında yer alan “...özel hukuk tüzel kişilerine ise...” ibaresine,
Ç. Ekli (1), (2),
(3) ve (4) sayılı listelerine,
yönelik iptal talepleri, 26/10/2022 tarihli, E.2018/85,
K.2022/127 sayılı kararla reddedildiğinden bu fıkraya, cümlelere, ibarelere ve
listelere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
26/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VI. HÜKÜM
8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul
Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 2. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci, ikinci
ve üçüncü cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. Dördüncü ve
beşinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin, Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 3. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında yer alan;
1. “...ile
bunların eş ve çocuklarına...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. “...telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ile Kenan YAŞAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 5. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasında yer alan “...aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan
kişilerle...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE
OYBİRLİĞİYLE,
2. (3) numaralı
fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve
iptal taleplerinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ile
Kenan YAŞAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3. (6) numaralı
fıkrasında yer alan “...özel hukuk tüzel kişilerine ise...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
Ç. Ekli (1), (2),
(3) ve (4) sayılı listelerinin Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
26/10/2022 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil
olmak üzere…” ibaresi ile 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci ve
ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir.
A. “…telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere…” İbaresi
2. Dava konusu
ibarenin de içinde bulunduğu fıkra, olağanüstü hâlin devamı süresince 667
sayılı KHK’nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve soruşturma
yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili
kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan -5411 sayılı Bankacılık
Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç- telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de
dahil olmak üzere her türlü
bilgi ve belgenin, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin
verileceğini öngörmektedir.
3. Anayasa
Mahkemesi aynı fıkrada yer alan “ile
bunların eş ve çocuklarına” ibaresini oybirliğiyle
iptal etmiştir. Mahkememiz olağanüstü hâli doğuran sebeplerin bertaraf edilmesi
ihtiyacının haklarında inceleme veya soruşturma bulunan kişilerin eş ve
çocuklarının da her türlü kişisel verilerinin kamu otoritelerine verilmesini
zorunlu kılmadığı, dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ve
haberleşme hürriyetine getirilen sınırlamanın olağanüstü hâl şartlarında dahi
durumun gerektirdiği ölçüyü aştığı sonucuna ulaşmıştır (§ 95). Esasen benzer
gerekçelerle telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere ibaresinin de iptal edilmesi gerekirdi.
4. Dava
konusu kural, hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin
telekomünikasyon yoluyla iletişimlerinin tespitine ilişkin bilgilerin yetkili
mercilere verilmesini zorunlu kılmak suretiyle Anayasa’nın 20. maddesinde güvenceye
alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ve 22. maddesinde korunan
haberleşme hürriyetine yönelik sınırlama getirmektedir.
5. Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında usulüne uygun verilmiş hâkim kararı olmadıkça,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça haberleşmenin gizliliğine dokunulamayacağı, yetkili
merciin kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacağı ve
kırk sekiz saat içinde hâkimin kararı açıklamadığında kararın kendiliğinden
kalkacağı belirtilmektedir. Çoğunluk tarafından da kabul edildiği üzere,
hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen “kişilere ait telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespitine ilişkin bilgilerin yetkili makamlara verilmesinde
hâkim kararının aranmamasının Anayasa’nın 22. maddesinde belirtilen özel
güvenceye aykırılık teşkil ettiği açıktır” (§ 107).
6. Elbette Anayasa’nın
15. maddesi uyarınca olağanüstü hallerde kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına ve haberleşme hürriyetine yönelik olarak Anayasa’da öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Ancak bu tedbirlerin “durumun
gerektirdiği ölçüde” olması gerekmektedir.
7. Dava konusu ibare,
hiçbir şart öngörülmeden, hâkim kararı olmaksızın ve olağanüstü hâlin devamı
süresince hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişilerin telekomünikasyon
yoluyla iletişimlerinin tespitine ilişkin bilgilerin yetkili mercilere
verilmesini öngörmektedir. Çoğunluk tarafından ifade edildiği üzere kuralın
iletişimin dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamadığı, yetkili makamlara
verilecek bilgilerin telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitine ilişkin
olanlarla sınırlı olduğu söylenebilir (§ 107). Bu durumda bile, söz konusu
tedbirin olağanüstü hâlin devamı süresince uygulanmasının öngörülmesi ve
sonuçları bakımından da uzun bir süre uygulanmış olması dikkate alındığında,
müdahalenin durumun gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemez.
8. Açıklanan
gerekçelerle kural Anayasa’nın 15., 20. ve 22. maddelerine aykırıdır.
B. Kanun’un 5. Maddesinin (3) Numaralı
Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümleleri
9. İptali istenen
kurallar, kapatılan kurum ve kuruluşların bağlı oldukları şirketlerin
faaliyetlerinin sonlandırılarak ticari sicil kayıtlarının resen terkin
edilmesini ve bunların mal varlıklarının bedelsiz olarak Hazineye
devredilmesini öngörmektedir.
10. Anayasa
Mahkemesinin benzer mahiyetteki kuralları incelediği 2022/114 sayılı kararına
yazdığım karşıoyda belirtilen gerekçelerle dava konusu kuralların da
Anayasa’nın 15., 35. ve 38. maddelerine aykırı olduğu kanaatini taşımaktayım
(AYM, E.2018/78, K.2022/114, 13/10/2022, Karşıoy Gerekçesi, §§ 4-11)
11. Yukarıda A ve B
başlıkları altında açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduğunu
düşündüğümden aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
A. Üçüncü Maddenin Birinci Fıkrası Yönünden
1. Kural ile OHAL rejiminin devamı süresince geçerli
olmak üzere hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş
ve çocuklarına ilişkin olarak telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de
dahil olmak üzere ihtiyaç duyulan her türlü bilgi ve belgenin ilgili kamu ya da
özel kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilmesi yükümlülüğü düzenlenmektedir.
Kural OHAL tedbiri niteliğinde olduğundan incelemenin Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında yapılması gerekir.
2. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca OHAL döneminde anılan
maddede özel olarak güvence altına alınmayan anayasal hakların durumun
gerektiği ölçüde sınırlandırılabileceği belirtilmektedir. Bu kural OHAL
ilanı ile Anayasal güvencelerin veya hukuk devleti ilkesinin tümüyle askıya
alınması konusunda Devlete yetki verildiği anlamına gelmemektedir. Anayasa’nın
15. maddesinde bir hukuk devletinde OHAL koşulları altında da insan haklarına
saygı ilkesi ve ölçülülük kriteri çerçevesinde faaliyet gösterilmesi gerektiği
öngörülmektedir. Başka deyişle olağan dönemde temel haklara ilişkin
sınırlamaların sınırını düzenleyen 13. maddede yer alan gereklilik ve ölçülülük
kriteri, OHAL dönemi bakımından 15. madde yönünden aranmalıdır. Bu husus anılan
maddede “durumun gerektiği ölçüde” ibaresiyle ifade edilmiştir.
3. Bu doğrultuda OHAL ilanını gerektiren nedenlerle
bağlantılı olarak yasa dışı faaliyetleri bulunduğundan şüphe duyulan kişilere yönelik
inceleme veya soruşturma yapılması ve bu kapsamda gerekli bilgilerin
istenmesiyle ilgili bir gerekliliğin ve bunda kamu yararının bulunduğu
söylenebilir. Fakat istenen bilgi ve belgelerin eş ve çocukları da kapsaması,
zan altında olmayanlar yönünden de bir sınırlamayı gerektirmekte ve bu durum
cezaların şahsiliği ilkesine (AYM.38/7) aykırılık oluşturmaktadır. Bu bakımdan
kuraldan bu sınırlamanın meşru amacının varlığı anlaşılamamaktadır.
Ayrıca anılan tedbirin atıf yapılan KHK kapsamındaki kamu görevlilerine ilişkin
olduğu anlaşılmakta ise de hangi suç veya eylemler bakımından geçerli olduğuna
dair bir belirlilikten de söz edilememektedir. Hatta söz konusu bilgileri
isteme yetkisi bakımından da “yetkili kurul, komisyon ve diğer merciler”
şeklinde kapsamı belirsiz bir yetkinin verildiği görülmektedir. Belirtilen
hususlar gerek kanunilik kriterinin karşılanması ve gerekse ölçülülük ilkesi
yönünden Anayasa’ya aykırılığa neden olmaktadır.
4. İkinci olarak gerek inceleme altındaki kişiler ve
gerekse bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak iletişimin tespiti de dahil
olmak üzere bilgi ve belgelerin istenmesi, özel hayatın ve haberleşmenin
gizliliği ile kişisel verilerin korunması haklarına müdahale oluşturmaktadır.
İncelemeye konu düzenlemeye neden olan OHAL sürecinin 4 yılı bulduğu
gözetildiğinde, bireyler üzerinde uzun süre devam edecek şekilde tedbir
uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi güçtür. Öte
yandan anılan temel haklara yönelik müdahale yalnızca inceleme altındaki
kişiyle sınırlı olmayıp eş ve çocuklarını da kapsamaktadır ki bunlar yönünden
kuralda gerekliliğin izah edilmediği, ayrıca makul bir süreyi aşan müdahalenin
ölçüsüzlüğü açıkça görülmektedir.
B. Beşinci Maddenin 3. Fıkrasının Birinci ve İkinci
Cümleleri
Kural ile kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi yayınevi ve dağıtım kanallarının devralınan
varlıkları dışında kalan varlıklarının Hazine’ye bedelsiz devredilmiş
sayılacağı hükme bağlanmaktadır. Benzer bir düzenleme AYM’nin 2018/78 E. sayılı
dosyasında da iptal istemine konu olmuş ve tarafımca incelenen kuralın iptal
edilmesi gerektiğine ilişkin karşıoy yazılmıştır. Sözünü ettiğim karşıoydaki
gerekçelerle bu dosyada incelenen kuralın da iptal edilmesi gerektiği
görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
A) “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak
üzere…” ibaresi yönünden
1. Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan
“…telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere…” ibaresinin
iptali talep edilmiştir.
2. Kuralla hakkında inceleme ve soruşturma kişiler için
telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitini içeren bilgilerin kamu ve özel
tüm kurum ve kuruluşlarınca verilmesi özel hayatın gizliliğine ve haberleşme
hürriyetine bir sınırlama getirmektedir.
3. Kural, Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan usulüne göre verilmiş
hâkim kararı olmadıkça ve gerekli hallerde yetkili kılınmış merciin yazılı emri
bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceği ve gizliliğine dokunulamayacağı
hükmüyle uyumlu değildir.
4. Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan çekirdek alan kapsamında olması nedeniyle olağanüstü dönemlerde dahi
masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı düzenlemeler yapılamaz. Nitekim anılan
maddede savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde suçluluğu mahkeme kararı
ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz denilmektedir. (AYM, E.2017/21,
K.2020/77, 24/12/2020, § 185).
5. Kural, Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan ve hiçbir durumda dokunulamayan temel hak ve ilkelerden
biri olan suçsuzluk karinesiyle çelişmemekle birlikte bu maddede ifade edilen
durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
6. İptali istenen ibare olağanüstü hal döneminde hakkında inceleme
ve soruşturma yürütülen kişiler bakımından öngörülen telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespiti koruma tedbirinde gerek usulüne göre verilmiş hâkim kararına
gerekse sakınca bulunan hallerde de yetkili kurum, komisyon ve diğer mercilerin
yazılı emirlerine ve yetkili merciin kararına belli bir süre içinde hâkimin
onayına sunulması şartları aranmamaktadır. Dolayısıyla olağanüstü hal
tedbirleri kapsamında hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler
yönünden telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitinin hiçbir şarta bağlı
olmaması keyfi bir şekilde bu tedbirin uygulanmasının önüne açması olasılığının
mevcudiyeti kişilerin özel hayatın gizliliğine ve haberleşme hürriyetine
olağanüstü hal döneminde dahi durumun gerektirdiği ölçüyü aşan bir sınırlamaya
neden olmaktadır.
7. Dolayısıyla kuralın, Anayasa’nın 15., 20. ve 22. maddeleriyle
bağdaşmadığı düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
B) Kanun’un 5. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının Birinci ve İkinci
Cümleleri Yönünden
8. E: 2018/78 sayılı dosyada belirttiğim gerekçelerle iptali
istenen kuralların Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırılık
taşıdığı kanaatine ulaştığımdan, çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
7091 sayılı Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak
üzere…” ibaresi ile 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci
cümlelerinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
İlk kuralın reddine ilişkin gerekçede, dava konusu
kuralda belirtilen kişilere ait iletişimin tespitine ilişkin bilgilerin yetkili
makamlara verilmesinde hâkim kararı aranmamasının Anayasanın 22. maddesinde
belirtilen özel güvenceye aykırılık teşkil ettiği, ancak bunun iletişimin
tespitine ilişkin bilgilerle sınırlı olduğu ve iletişimin dinlenilmesi ile
kayda alınmasını kapsamadığı gözetildiğinde olağanüstü hâl şartlarında ölçülü
olduğu, bu nedenle Anayasanın 15., 20. ve 22. maddelerine aykırı olmadığı;
diğer kuralların reddine ilişkin gerekçede ise, söz konusu hükümlerle çalışma
hakkına ve teşebbüs hürriyetine sınırlama getirilse de anılan kurallar
açısından 13/10/2022 tarihli ve E.2018/78, K.2022/114 sayılı karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmadığı belirtilerek kuralların Anayasanın 15., 40.,
48., 118. ve 119. maddelerine aykırı olmadığı belirtilmiştir.
1. İncelenen ve iptal talebi reddedilen yukarıdaki
ibarenin yer aldığı ilk kuralla, olağanüstü hâlin devam ettiği süre içinde 667
sayılı KHK’nın 3. ve 4. maddelerine göre haklarında inceleme ve soruşturma
yürütülen kişilere ait olan ve yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce
ihtiyaç duyulan telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak
üzere her türlü bilgi ve belgenin bu kurul, komisyon ve mercilere verilmesi
öngörülmüştür.
Düzenlemeyle özel hayatın gizliliğine ve haberleşme
hürriyetine getirilen sınırlamanın kanunîlik ölçütünü taşıdığı ve anayasal
anlamda meşru bir amacının bulunduğu söylenebilirse de, yetkili kurul, komisyon
ve mercilerin kararlarının belli bir süre içinde hâkimin onayına sunulmasının
öngörülmemesi ve maddede bu tespitin herhangi bir şarta bağlanmaması sebebiyle,
belirsiz bir süre için öngörülen bu sınırlamanın anılan temel haklara
Anayasanın 15. maddesinde belirtilen “durumun gerektirdiği ölçüyü” aşan bir
sınırlama getirdiği açıktır.
Dolayısıyla aynı fıkrada yer alan ve oybirliğiyle
iptaline karar verilen “…ile bunların eş ve çocuklarına…” ibaresi gibi bu ibare
de Anayasanın 15., 20. ve 22. maddelerine aykırıdır.
2. Kanunun 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci
ve ikinci cümlelerinde ise, kapatılan kurum ve kuruluşlar, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları
şirketlerin ticarî sicil kayıtlarının resen terkin edilerek bunların devralınan
varlıkları dışındaki varlıklarının da Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş
sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Söz konusu kurala ilişkin red kararına da, daha önce
benzer bir düzenlemeyle ilgili olarak verilen ve çoğunluğun gerekçesinde de
atıf yapılan red kararına ilişkin karşıoy gerekçemde ayrıntılı olarak
belirtilen sebeplerle katılmak mümkün değildir (bkz. yukarıda belirtilen karara
ilişkin karşıoy gerekçem).
Bu sebeplerle, 3. maddenin (1) numaralı fıkrasındaki
mezkûr ibare ile 5. maddenin (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci
cümlelerinin de Anayasaya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği
düşüncesiyle çoğunluğun red yönündeki görüşüne karşıyım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz
çoğunluğunun 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan “...telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil
olmak üzere...” ibaresi ve 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci ve
ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıkları şeklindeki çoğunluk kanaatine katılmamaktayım.
2. Anayasa’ya aykırı
olduğu için iptali gerektiği kanaatinde olduğum ibarenin yer aldığı Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ibareyle sınırlı
olan kısmında olağanüstü hâlin devamı
süresince 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin KHK’nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca hakkında inceleme ve
soruşturma yürütülen kişilere ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer
mercilerce ihtiyaç duyulan, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu
uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç, telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin,
kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verileceği
öngörülmektedir.
3. Kural olağanüstü
halin devamı süresince telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil
olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca
vakit geçirilmeksizin verileceğini düzenlediğinden gerçekleştirilen Anayasa’ya
uygunluk denetimi Anayasa’nın 15. maddesi ölçüt alınarak yapılmalıdır.
4. Kuralın öngördüğü
telekomünikasyon yolu ile iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü
bilgi ve belgenin ihtiyaç duyulması durumunda kamu ve özel tüm kamu kurum ve
kuruluşlarınca vakit geçirilmeksizin verilmesi bir olağanüstü tedbir olarak
görülebilir. Bu biçimdeki bir tedbir ile getirilen iletişimin tespiti
şeklindeki sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesinin (2) numaralı fıkrası
kapsamında olağanüstü dönemlerde dahi dokunulamayacak nitelikte sert çekirdek
haklar arasında olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
5. Bununla birlikte
ibarenin Anayasa’nın 15. maddesine uygunluk boyutuyla yapılan denetimde ayrıca
bu biçimdeki bir sınırlayıcı tedbirin “durumun gerektirdiği ölçüde” olup
olmadığının da ortaya konulması gerekmektedir. Esasında dinlemeyi de
kapsayabilecek niteliği de olmakla birlikte sadece iletişimin tespiti şeklinde
olsa dahi olağanüstü halin devam ettiği süre boyunca geçerli olan bir
iletişimin tespitinin oldukça uzun bir süreyi kapsadığı aşikardır. Öte yandan
hakim kararı ile yapılacağına dair bir güvenceye de yer verilmediği dikkate
alındığında bu biçimdeki bir tedbirin yetkili
kurul, komisyon ve diğer merciin idari
tasarruflarıyla ve bu derece uzunca bir süreliğine devamı olağanüstü halin
yürürlükte olduğu dönemde bu sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesindeki durumun
gerektirdiği ölçüde bir tedbir olma niteliği ile bağdaşmaması nedeniyle bahse
konu ibarenin Anayasa’nın 15., 20. ve 22. maddelerine aykırılıktan iptal edilmesi
gerekmektedir.
6. Kanun’un 5.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının dava konusu birinci ve ikinci cümlelerinde
kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi
ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları şirketlerin faaliyetlerinin
sonlandırılarak ticari sicil kayıtları resen terkin edileceği ve bunların
devralınan varlıkları dışındaki varlıklarının da Hazineye bedelsiz devredilmiş
sayılacağı öngörülmektedir.
7. Kanun’un 5.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri ile ilgili olarak
ise aralarında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte pekçok yönü ile dava
konusu kanuni düzenlemeye benzer bir başka kuralla ilgili Mahkememiz
çoğunluğunun ulaşmış olduğu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığı biçimindeki
kanaate, kuralın Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırılıktan
dolayı iptal edilmesi gerektiği gerekçesiyle katılmamıştım. “E. S.: 2018/78, K.
S.: 2022/114, K. T.: 13/10/2022” künyeli bahse konu karara ilişkin yazmış
olduğum karşıoyda sıralanan Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri bu kural için de
geçerlidir. Bu nedenle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığı şeklindeki Mahkememiz
çoğunluk kararına, bahse konu karşıoy yazısında sıraladığım gerekçelerle
katılmamaktayım.
KARŞI OY
A) 7091 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un, 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan “…telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de
dahil olmak üzere…” ibarenin iptaline dair kuralın Anayasa’ya aykırı
olmadığına dair Genel Kurulun çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
Kuralda bulunan “…ile bunların eş ve çocuklarına…” ibaresinin iptali
ile iptali talep edilen telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere” ibaresinin kapsamına
sadece hakkında inceleme ya da soruşturma yürütülen kişiler girmektedir.
Kural, hakkında
inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler için telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespitini içeren bilgilerin kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarınca
verilmesi Anayasa’nın 20. ve 22. Maddelerinde düzenlenen özel hayatın gizliliğine ve haberleşme hürriyeti
hakkına sınırlama getirmektedir.
Kural, Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen usulüne göre
verilmiş hâkim kararı olmadıkça ve gerekli hallerde yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceği ve gizliliğine dokunulamayacağı
hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.
İptali talep edilen ibarenin yer aldığı kuralda, olağanüstü hâlin ilanına neden olan darbe teşebbüsü
nedeniyle ortaya çıkan durum için bu döneme ilişkin hakkında inceleme ve
soruşturma yürütülen kişiler bakımından öngörülen telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti şeklindeki koruma
tedbirinde gerek usulüne göre verilmiş hâkim kararına, gerekse sakınca
bulunan hallerde de yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerin yazılı
emirlerine ve yetkili merciin kararının belli bir süre içinde hâkimin onayına
sunulması şartları aranmamaktadır. Bu nedenle
olağanüstü hâl tedbirleri kapsamında hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen
kişiler için telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitinin hiçbir şarta bağlı olmaması dolayısıyla keyfi bir
şekilde uygulanabilmesi olasılığı kişilerin özel hayatının gizliliğine ve
haberleşme hürriyetine olağanüstü dönemde durumun gerektirdiği ölçüyü aşan
bir sınırlama getirmektedir.
Açıklanan nedenlerle iptali talep edilen
ibare Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerine aykırıdır.
B) 7091 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un,
5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi olan “Bunların devralınan
varlıkları dışındaki varlıkları da Hazineye bedelsiz devredilmiş sayılır.” İptali istenen
kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına dair Genel Kurulun çoğunluk görüşüne
katılmamaktayım.
Kural kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve
televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları
şirketlerin faaliyetleri sonlandırılarak ticari sicil kayıtları resen terkin
edilen şirketlerin devralınan varlıkları dışındaki varlıklarının da Hazineye
bedelsiz devredilmiş sayılacağını öngörmektedir.
Kuralın 13. maddedeki kanunilik ölçütüne ve Anayasa'nın
15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde keyfiliğe yol açma imkanı
içerdiğinden Anayasa’nın 35. maddesine aykırıdır.
Malvarlığının bedelsiz devrinde kanunilik sorunu
görülmeyecek olsa bile kuraldaki tedbir her halukarda durumun gerektirdiği
ölçüde görülemez.
Milli güvenlik açısından sıkıntılı görülen ve terörle
bağlantılı olduğu değerlendirilen kurumlar daha önce kapatılmış ve malvarlıklarının
hazineye geçişi düzenlenmiş ve olağanüstü şartları doğuran tehlikelerin
bertaraf edilebilmesi için gerekli tedbir alınmıştır. Bununla yetinilmeyerek bu
kurumların bağlı oldukları şirketlerin diğer malvarlıklarının da hazineye
bedelsiz devri durumun gerektirdiği ölçüde görülemez.
Kapatılan kuruluşun faaliyetleri şirketin faaliyetinin
%1’ini oluştursa bile geriye kalan ve terörle irtibat ve iltisak şartı
aranmayan %99’luk faaliyetlere ilişkin malvarlığının bedelsiz devrinin durumun
gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemeyecektir.
Söz konusu kural Anayasa’nın 35.
maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle 7091 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un,
5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi olan “Bunların
devralınan varlıkları dışındaki varlıkları da Hazineye bedelsiz devredilmiş
sayılır.” Şeklindeki iptali istenen kuralın Anayasa’nın yukarıda belirtilen maddelerine aykırılık teşkil etmesi
nedeniyle iptal talebinin reddine dair çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.