ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/76
Karar Sayısı
: 2022/125
Karar Tarihi
: 26/10/2022
R.G.Tarih-Sayı
: 2/3/2023-32120
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 114 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU:
6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 4. maddesinin
ve ekli (2) sayılı listenin,
B. 6., 7. ve 9.
maddelerinin,
C. 10. maddesinin;
1. (2) numaralı
fıkrası ile 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesine eklenen (2)
numaralı fıkranın,
2. (3) numaralı
fıkrası ile 25/7/2016 tarihli ve 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesine eklenen
(2) numaralı fıkranın (c) bendinin,
Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 8., 9., 10., 13., 15.,
17., 20., 23., 35., 36., 38., 42., 48., 49., 60., 70., mülga 91., mülga 121. ve
125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 4. maddesi
şöyledir:
“Yurtdışında
öğrenim görenler
MADDE 4- (1) 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi
Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna tabi öğrencilerden, milli
güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı olan ekli (2) sayılı listede yer alanların öğrencilikle
ilişikleri kesilmiştir. Bunlar hakkında 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin
4 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır. Bunların bu
kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemleri yapılmaz ve
bunlar söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı
haklardan yararlanamazlar.”
2. 6. maddesi
şöyledir:
“Emeklilik
onayları
MADDE 6- (1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen olağanüstü halin yürürlüğe girdiği
21/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 48 inci maddesinin ikinci
fıkrasında emekliye sevk onayı için öngörülen bir aylık süre olağanüstü hal
süresince uygulanmaz.”
3. 7. maddesi
şöyledir:
“Kamu iştiraklerindeki işçiler
MADDE 7- (1) Devletin veya kamu tüzel kişilerinin
doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs, ortaklık ve
iştirakler ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde
çalışmakta iken, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu
değerlendirilmek suretiyle iş sözleşmesi feshedilen işçiler, bir daha bu
teşebbüs ve ortaklıklar ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler
bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilemez, doğrudan
veya dolaylı olarak görevlendirilemezler.”
4. 9. maddesi
şöyledir:
“Bazı
yetkilerin iptali
MADDE 9- (1) 9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 12 nci
maddesinin birinci fıkrasının (l) ve (m) bentleri kapsamında yetkilendirilen
kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olanların yetkileri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından oluşturulacak
komisyonun teklifi üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının onayı ile iptal
edilir.”
5. 10. maddesinin
(2) numaralı fıkrasıyla 667 sayılı KHK’nın 5. maddesine eklenen (2) numaralı
fıkra şöyledir:
“(2) Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine
isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik
açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal
edilebilir.”
6. 10. maddesinin
(3) numaralı fıkrasıyla 669 sayılı KHK’nın 4. maddesine eklenen (2) numaralı
fıkranın (c) bendi şöyledir:
c) Olağanüstü halin ilanından önceki dönemde 2004 sayılı
Kanunun 179/a maddesi uyarınca verilmiş olan tedbir kararları, mahkemece
ivedilikle ele alınarak, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu iddiasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan veya hakim ortakları ya da yöneticileri
hakkında adli soruşturma yürütülen sermaye şirketleri ile kooperatifler lehine
verildiği anlaşılan tedbir kararları derhal kaldırılır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü gereğince Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin Yıldırım, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Fatih TORUN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 4. Maddesinin ve Ekli (2) Sayılı Listenin
İncelenmesi
1. Genel Açıklama
3. 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere
Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yükseköğretim kurumlarının öğretim
elemanı ile kamu kurum ve kuruluşlarının yetişmiş insan kaynağı ihtiyacını
karşılamak üzere resmî burslu statüde lisans ve lisansüstü öğrenim görmek üzere
Millî Eğitim Bakanlığınca (Bakanlık) sınavla yurt dışına öğrenci gönderilmektedir.
Bu Kanun uyarınca yurt dışına gönderilenleri (i) kamuda herhangi bir görevi
bulunmayan lisans mezunu öğrenciler, (ii) kamu görevini yürütmekte olanlar ve
(iii) üniversitelerde öğretim elemanı olarak görev yapanlar olmak üzere üç
grupta toplamak mümkündür (AYM, E.2007/64, K.2008/154, 31/10/2008).
4. Anılan Kanun’da; yurt dışına gönderilecek öğrencilerin
seçimi, tahsil planları, imzalayacakları taahhütnameler, geri çağrılmalarını
gerektirecek durumlar, öğrenim finansmanı, denetlenmeleri, öğrenimleri
sonrasında istihdamları gibi hususlar düzenlenmiştir.
5. Kanun kapsamında yurt dışına
gönderilecek öğrenciler yazılı ve sözlü sınav sonucuna göre belirlenmektedir.
Yazılı sınav Bakanlık veya düzenlenecek protokolle Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi (ÖSYM) tarafından, sözlü sınav ise Bakanlıkça oluşturulan sözlü sınav
komisyonu tarafından yapılmaktadır. Sınavı
kazanan ve gönderilmeleri kararlaştırılan kişilerden bu Kanun ile kendilerine
tahmil olunan yükümlülükleri yerine getireceklerine dair Bakanlıkça birer
taahhütname alınmaktadır.
6. Kanun’un 11. maddesine göre bir öğrencinin öğrenimini
tamamlaması, o öğrencinin tahsil planında gösterilen aşamaları geçmesi
demektir. Hastalık veya herhangi meşru ve fevkalade bir durum ortaya çıkmadıkça
öğrencinin tahsil planında gösterilen sürede öğrenimini bitirmemesi o
öğrencinin geriye çağırılmasını gerektirmektedir.
7. Kanun’un 17. maddesinde tahsilini tamamlayarak dönen
kişinin bağlı olduğu makama başvuruda bulunması gerektiği, 18. maddesinde ise
bu kapsamda uzmanlık alanı dâhilinde kendisine teklif edilen hizmeti yapmaya
mecbur olduğu belirtilmiştir.
8. Kanun’un 21. maddesinde bu Kanun uyarınca mecburi hizmet karşılığı yurt dışına gönderilen
öğrencilerin öğrenimlerini başarıyla tamamladıktan sonra mecburi hizmet
yükümlülüklerini ifa etmek üzere, adlarına gönderildikleri kurumların ilgili
kadrolarına atanacakları düzenlenmiştir. Adına öğrenim gördükleri yükseköğretim
kurumları ile kamu kurum ve kuruluşlarına ataması gerçekleştirilenler, kanuni
süre içinde göreve başlamak zorundadır.
9. Kanun’un 19. maddesinde ise yurt dışına
gönderilenlerin tazminat yükümlülüğü düzenlenmektedir. Buna göre mecburi hizmet
karşılığı yurt dışına gönderilenlerden öğrenimlerini gönderiliş amaçlarına
uygun bir dereceyle tamamlamayanlar ve mecburi hizmet yükümlülüklerini yerine
getirmeyenler ile devlet memurluğundan çıkarılanlar ilgili mevzuat hükümleri
uyarınca öğrenim masraflarını faizleriyle birlikte ödemekle yükümlüdür. Mecburi
hizmet yükümlülüğünü ihlal edenlerden kendilerine yapılan masrafların tahsili
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ek 34. maddesi
hükümlerine göre yapılmaktadır.
10. 657 sayılı Kanun’un ek 34. maddesinde; ilgili
kanunlara veya Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine göre, öğrenim yapmak, yetiştirilmek,
eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzeri bir nedenle geçici
süreli görevlendirilmek suretiyle üç ay veya daha fazla süre ile yurt dışına
gönderilen kamu personelinin yurt dışında kaldığı sürenin iki katı kadar
zorunlu hizmeti yerine getirmesi gerektiği, bu hizmet tamamlanmadan görevden
ayrılma, müstafi sayılma ya da bir ceza ile görevine son verilmesi hâlinde
kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü
masraflar için aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılacağı
düzenlenmiştir. Ayrıca hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve
ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azami beş yıla kadar
taksitlendirilebilmektedir.
2. Anlam ve Kapsam
11. 7081 sayılı Kanun’un dava konusu 4. maddesinin
birinci cümlesinde 1416 sayılı Kanun’a tabi öğrencilerden, millî güvenliğe
tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan, ekli (2) sayılı
listede yer alanların öğrencilikle ilişiklerinin kesildiği hükme bağlanmıştır.
12. Kuralda öngörülen öğrencilikle ilişiğin kesilmesi
tedbiri kişinin yurt dışında devam eden eğitiminin sonlandırılmasına yol
açmamakta; sadece yurt dışına eğitim amacıyla
gönderilen kişilerin 1416 sayılı Kanun uyarınca sahip olduğu statüyü
sona erdirmekte ve devlet bursu ile yurt dışında
tahsil görme imkânını ortadan kaldırmaktadır.
13. Dava konusu maddenin ikinci cümlesinde öğrencilikle ilişiği
kesilenler hakkında 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları
hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Anılan fıkralarda; terör örgütlerine
veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum ya da gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılanlar
hakkında uygulanacak ilave tedbirler düzenlenmiştir.
14. Dava konusu maddenin üçüncü cümlesinde ise
öğrencilikle ilişiği kesilenlerin bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin
olarak denklik işlemlerinin yapılmayacağı ve bunların söz konusu eğitimleri
kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamayacağı
düzenlemesine yer verilmiştir.
3. İptal Talebinin Gerekçesi
15. Dava dilekçesinde özetle;
- Öğrencilikle ilişiğin kesilmesi tedbirinin süre yönünden herhangi bir belirleme içermediği,
etkilerinin olağanüstü hâlden sonra da devam ettiği, kapsamının geniş tutulduğu olağanüstü hâlin gereklerini aşan nitelikte bir
düzenleme olduğu,
-Tedbirlerin
uygulanmasına dayanak gösterilen aidiyet, iltisak ve irtibat
kavramlarının belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu, bu tespitin hangi kriterlere göre ve nasıl yapıldığı
hususlarının belirli olmadığı,
- Kuralın genel, soyut ve sürekli nitelikte değil sadece
ekli (2) sayılı listede adı bulunan kişileri etkileyen bireysel nitelikte bir
işlem olduğu, bu nedenle kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu gibi yürütme
ve yargı fonksiyonlarının gaspı anlamına da geldiği,
- Kuralla olağanüstü hâllerde dokunulamayacak haklar
kapsamında olan suç ve cezaların kanunla konulması ilkesinin, ceza normlarının
geçmişe yürümezliği ilkesinin ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği,
öğrencilik statüsüne son verilen ve diğer yaptırımlara tabi tutulan kişilerin
yargı yoluna başvurma imkânı bulunmadığından mahkemeye erişim hakkının elinden
alındığı,
- Kişinin resmî devlet burslu öğrenci statüsünün ortadan
kaldırılması sebebiyle eğitimini tamamlayamamasının ve almış olduğu eğitime
ilişkin denklik işlemlerinin yapılmamasının,
akademik unvan ve derecesine bağlı haklardan yararlandırılmamasının eğitim hakkını ihlal ettiği,
- İlişiği kesilenlerin isimlerinin ve bazı kimlik
bilgilerinin Resmî Gazete’de yayımlanmasının
maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme
hakkı ile özel hayatın gizliliği ilkesine aykırı olduğu, burslarının kesilmesi,
bazı ruhsat ve lisanslarının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği, bu kişilerin özel güvenlik şirketlerinde çalışamayacakları, bu
şirketlerin kurucu ve ortağı olamayacakları hükmüne yer verildiğinden çalışma
ve teşebbüs hürriyetinin, ayrıca kamu hizmetinde çalışmaları yasaklandığından
kamu hizmetine girme hakkının ortadan kaldırıldığı,
belirtilerek kuralın Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 8., 9.,
13., 15., 17., 20., 36., 38., 42., 48., 49., 70., mülga 91., mülga 121. ve 125.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Maddenin Birinci Cümlesi ile Kanun’a Ekli (2) Sayılı
Liste
16. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi
yönünden de incelenmiştir.
17. Dava konusu kuralda, 1416
sayılı Kanun’a tabi öğrencilerden, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit
edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan, ekli (2) sayılı
listede yer alanların öğrencilikle ilişiklerinin kesildiği hükme bağlanmıştır.
18. Kuralla millî güvenliğe açık ve yakın tehlike
oluşturan FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı
veya irtibatı olduğu tespit edilen kişiler
hakkında uygulanan 1416 sayılı Kanun kapsamında öğrencilikle ilişiklerinin kesilmesi
tedbirinin olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin
bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır.
19. Kuralda öngörülen tedbir, olağanüstü hâl döneminde
uygulanmış; hüküm ve sonuçlarını doğurmuştur. Kuralın tedbire muhatap kişilerin
statülerinde ileriye yönelik sürekli değişiklikler meydana getirmesi,
olağanüstü hâl süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliği olduğu anlamına
gelmemektedir. Kural Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle defaten uygulanmış
ve belli kişiler hakkında hükmü icra edilmiştir. Kuralın Kanun’a ekli listede
sayılan kişilerle sınırlı olarak uygulandığı dikkate alındığında geleceğe
yönelik genel, soyut ve herkesi bağlayıcı bir etki meydana getirmediği açıktır.
Bu yönüyle kural olağanüstü
hâl dönemini aşan genel bir düzenleme niteliği taşımamaktadır. Bu itibarla
kuralın anayasallık denetiminde Anayasa’nın olağanüstü hâllerde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 15. maddesinin dikkate
alınması gerekmektedir.
20. Anayasa’nın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi”
başlıklı 42. maddesinin ilk fıkrasında “Kimse, eğitim ve öğrenim haklarından
yoksun bırakılamaz.” denilerek eğitim ve öğretim hakkının genelliği ilkesi
benimsenmiş, ikinci fıkrasında da öğrenim hakkının kapsamının kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. Dördüncü fıkrada ise eğitim ve öğretim hürriyetinin Anayasa’ya
sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı vurgulanmıştır.
21. Ayrıca maddenin yedinci fıkrasında eğitim ve öğrenim
hakkı ve ödevi yönünden özel bir hüküm niteliğinde olarak “Devlet, maddî
imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı
ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.” denilmek suretiyle
maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere öğrenimlerini sürdürebilmeleri
için burs ve başka yollar ile yardım yapılacağı ifade edilmiştir. Maddenin bu
fıkraya ilişkin gerekçesinde ise maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrenciler
bakımından devlete bir ödev yüklendiği ifade edilmiştir.
22. Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarında
vurgulandığı üzere eğitim hakkı, yükseköğretim seviyesini de kapsayan (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No:
2012/606, 20/2/2014, § 36) bu çerçevede belli bir zamanda mevcut olan eğitim
kurumlarına etkili biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına alan (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) bir hak
olmakla birlikte kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğretim almasını
engellememe şeklinde negatif ödev yükleyen bir nitelik de barındırır (Adem
Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran,
B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36).
23. Anayasa’nın 42. maddesi kural olarak devlete,
kişilere yurt dışında tahsil görmesini sağlama şeklinde bir yükümlülük
yüklememektedir. Bununla birlikte anılan maddenin ikinci fıkrasında yer verilen
"Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
hükmü dikkate alındığında kanun koyucunun kişilere yurt dışında eğitim görme
imkânı tanıması hâlinde bu imkândan yararlanmanın Anayasa’nın 42. maddesinde
öngörülen güvencelerin kapsamına gireceği açıktır.
24. 1416 sayılı Kanun’da yurt dışına eğitim amacıyla
gönderilen kişilerin bu eğitim karşılığında birtakım yükümlülükler altına
girmesi öngörülmüştür. Kanun’da öngörülen şartları sağlayan istekliler,
devletin sağladığı bu imkândan yararlandırılmaktadır. Bu bakımdan iptali
istenen düzenleme ile 1416 sayılı Kanun kapsamında yurt dışında tahsilini devam
ettirmekte olanların öğrencilik statüleri sona erdirildiğinden, başka bir
deyişle devlet bursu ile yurt dışında tahsil görme imkânları ortadan
kaldırıldığından bu husus, Anayasa’nın 42. maddesi çerçevesinde belli bir
zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin sağlanması, kamu otoritelerinin
bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklindeki yükümlülük bağlamında
incelenmelidir (benzer yöndeki karar için bkz. Mehmet Ali Eneze, B. No:
2017/35352, 23/5/2018, § 28).
25. 1416 sayılı Kanun’a tabi öğrencilerin öğrencilikle
ilişiklerinin kesilmesi, bu Kanun kapsamında
yurt dışında eğitimine devam eden öğrencilerin söz konusu eğitim nedeniyle
kendilerine ödenen devlet bursunun kesilmesine sebebiyet vermiştir. Zira bu
tedbirle millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti,
irtibatı veya iltisakı olan kişilerin devlet bursu ile yurt dışında tahsil
görme imkânı sonlandırılmıştır. Bu açıdan bakıldığında kuralın eğitim ve
öğrenim hakkına sınırlama getirdiği açıktır.
26. Eğitim ve öğrenim hakkı; olağanüstü hâl yönetiminin
benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu hak yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin
alınması mümkündür.
27. Anılan hak, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin (MSHUS) 4. maddesinin (2)
numaralı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 15. maddesinin (2)
numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme’ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan
çekirdek haklar arasında olmadığı gibi milletlerarası hukuktan kaynaklanan
diğer herhangi bir güvence (olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden güvenceler)
kapsamında da değildir.
28. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde kişilerin eğitim hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması ya da bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilmesi mümkün olmakla birlikte bu husus, yapılacak
düzenlemelerde sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına gelmemektedir.
Anılan maddede olağanüstü hâllerde durumun gerektirdiği ölçüde söz konusu
düzenlemelerin yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere
getirilen sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun
gerektirdiği ölçüde olduğunun kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî
müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
29. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere
olağanüstü dönemlerde öngörülen tedbirin olağanüstü duruma neden olan
tehlikenin bertaraf edilmesi amacına ulaşma bakımından elverişli ve gerekli
olması gerekir. Bunun yanında getirilen sınırlama, durumun gerektirdiği oranı
aşacak şekilde keyfî niteliğe dönüşmemelidir. Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında ölçülülüğün tespitinde tedbirin alındığı dönemin tüm şartları
değerlendirilmelidir. Bu çerçevede olağanüstü yönetim usulünün uygulanmasına
neden olan tehdit veya tehlikeler, sınırlamaya konu hak ve özgürlüklerin
niteliği ve tedbirin alındığı zaman gözönünde bulundurulmalıdır.
30. Kanun kapsamında yurt dışına gönderilen kişilere
sağlanan en önemli avantaj devlet bursu ile yurt dışında tahsil görme
imkânıdır. Söz konusu kişiler bu yolla öğrenim masrafları kamu tarafından finanse
edilmek suretiyle yurt dışında lisans ve lisansüstü eğitimlerini tamamlama
imkânına sahip olmaktadır. Bununla birlikte anılan kişiler bu imkân
karşılığında birtakım yükümlülükler altına da girmektedir. Buna göre Kanun kapsamında devlet tarafından yurt dışına öğrenim
görmeye gönderilen kişilerin bu Kanun’a göre öğrenimlerini tamamlama ve
ardından belirli bir süre kamu hizmetinde istihdam edilme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu itibarla Kanun kapsamında yurt dışında eğitim gören
öğrencilerin öğrenimlerini tamamlamalarının ardından belirli bir süre kamu
görevlisi olarak faaliyette bulunmaları gerekmektedir.
31. Kamu görevlilerinin
statülerinden kaynaklanan ve katlanmak zorunda oldukları yükümlülüklerden
birisi Anayasa'nın 129. maddesi ile 657 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen
sadakat yükümlülüğüdür. Kamu görevlisinin devlete sadakat yükümlülüğü, kamu
hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması
konusunda bir fonksiyon icra etmektedir (Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK],
B. No: 2017/15845, 21/1/2021, § 68).
32. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında
memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak
faaliyette bulunma yükümlülüklerinin bulunduğu belirtilmiştir. Anılan hüküm
uyarınca devletin memurlar ve kamu görevlilerinden özel bir güven ve sadakat bağlılığı ile
kamu görevini yerine getirmelerini talep etme yetkisi bulunmaktadır. Bu husus
devletin faaliyetlerine güven duyulmasının bir gereğidir. Dolayısıyla anılan hususlar çerçevesinde kanun koyucunun, kamu
görevlisi olarak istihdam edilen veya edilecek bireylerle ilgili birtakım
tedbirler alma ve bu yükümlülüğe uymayanlar hakkında yaptırım uygulama
konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır.
33. Buna göre millî güvenlik ve Anayasa’ya sadakat yükümlülüğüyle
bağdaşmayacak biçimde FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu belirtilen kişilerin öğrencilikle
ilişiğinin ve bu yolla
devletin sağladığı burs imkânının
kesilmesini öngören kuralın millî güvenlik ve kamu düzeninin sağlanarak buna
ilişkin hizmetlerin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
34. Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
ölçülülük incelemesinde, devletin yukarıda
açıklanan meşru amaca ulaşmak için söz konusu temel hak ve özgürlüklere
getirilen sınırlamada başvurduğu yöntem ile ilgili ayrı bir
değerlendirme yapılması gerekmektedir.
35. Yöntemle ilgili sorun devletin öğrencilikle ilişik kesme tedbirinde
benimsediği usulün sınırlama getirilen temel hak ve özgürlükler bağlamında
değerlendirilmesini gerekli kılar. Tedbirde uygulanan yöntemin niteliği, sınırlama aracının hafif ya da ağır olup
olmadığının ya da olması gerekip gerekmediğinin belirlenmesinde dikkate
alınması gereken önemli bir unsurdur. Buna
göre öğrencilikle ilişiği kesilen kişilerin tedbirin uygulanması aşamasına
kadarki sürece ne şekilde dâhil edildiği, bireysel durumları değerlendirilerek
tedbir kapsamında olmalarını gerektiren fiilî ve hukuki olgulardan haberdar
edilip edilmedikleri, kişilere haklarındaki iddialara karşı cevap verme ve
delil sunma, sürece karşı etkili idari ya da yargısal yollara başvuru imkânının
sağlanıp sağlanmadığının gözönüne alınması gerekir. Kısacası söz konusu mesele, kişilerin öğrencilikle
ilişiğinin kesilmesi sürecinde bireyselleştirmenin ne ölçüde
sağlandığının incelenmesini gerektirmektedir.
36. Kuşkusuz kişilerin öğrencilikle
ilişikleri kesilirken tedbiri gerektiren olay ve olgular hakkında
bilgilendirilmesi bu konuda beyanlarının alınarak her bir birey özelinde
değerlendirme yapılması, tedbir işleminde bireyselleştirmenin sağlanması
açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda kişilerin tedbir işlemine karşı etkili
idari ve yargısal yollara başvurma imkânına sahip olmasının da
bireyselleştirmenin sağlanmasında temel bir rolü bulunmaktadır. Olağanüstü
dönemlerde dahi söz konusu şart yerine getirilmeden yapılacak uygulamaların
keyfîliğe yol açabileceği ve bunun da Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
durumun gerektirdiği ölçü içinde değerlendirilemeyeceği açıktır.
37. Bunun yanında dava konusu kuralda
olduğu gibi tedbir sürecinin bir bütün olarak ele alınmasının gerektiği
durumlarda olağanüstü dönemlerde böylesi istisnai yöntemlere başvurulmasına
neden olabilecek zorlayıcı ve beklenmedik şartlar da gözetilerek sonradan
tedbir işlemlerine karşı etkili idari ve yargısal denetim mekanizmalarının
oluşturulmasıyla bireyselleştirme şartının yerine getirileceği kabul
edilebilir.
38. Kural kapsamında kişilerle ilgili olarak öğrencilikle
ilişiğinin kesilmesi gerekenlerin tespit edildiği ve bunlara sağlanan burs
imkânının Bakanlar Kurulunca liste usulüyle sonlandırıldığı, bu kişiler
hakkında herhangi bir idari soruşturma yapılmadığı anlaşılmıştır.
39. Kuşkusuz kanun koyucunun demokratik düzene tehdit
oluşturan durumları bertaraf etmek için başvuracağı araçların kapsamını,
içeriğini tespit etmede geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Nitekim
devletin tehlikenin içeriği ve boyutu ile doğrudan temas hâlinde olması
nedeniyle buna yönelik savunma stratejisini belirlemede her zaman öncelikli bir
konumu bulunmaktadır. Ancak olağanüstü hâl yönetim usullerinde dahi söz konusu
yöntemler tespit edilirken belirli ölçülerde hareket edilmesi gerekir.
Dolayısıyla olağanüstü dönemde devlete tanınan yetki alanının sınırları
Anayasa’nın 15. maddesinde belirtilen durumun gerektirdiği ölçü kriteri
kapsamında değerlendirilmelidir. Söz konusu kriterin kapsamı da belirlenirken
ülkenin içinde bulunduğu şartlar, karşılaşılan tehlikenin yakın ve acil
müdahale gerektiren bir niteliği olup olmadığı, sınırlamanın etki ve derecesi
gibi hususların dikkate alınması gerekir.
40. 15 Temmuz darbe girişimi, ülkede terör saldırılarının
yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte genel olarak bölücü
terör örgütü PKK ile mücadele edilmekle birlikte DHKP/C, El Kaide ve DEAŞ gibi
diğer pek çok terör örgütünün de saldırılarına maruz kalınmış ve bunlara karşı
da mücadelede bulunulmuştur. Dolayısıyla darbe teşebbüsünün savuşturulmasından
sonra teşebbüsle bağlantılı kişilerle veya teşebbüsle doğrudan bağlantılı
olmasa bile teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile ilgili olduğu değerlendirilen
kişilere karşı etkili bir mücadele yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, § 101).
41. Tehlikenin kaynağını oluşturan FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarının neredeyse tamamında örgütlenmesi ve
kesinleşmiş yargı kararlarına da konu olan birçok yasa dışı faaliyeti
gerçekleştirecek operasyonel bir güç hâline gelmesi nedeniyle demokratik devlet
düzenine karşı oluşturduğu tehdit, darbe girişimiyle birlikte açık ve mevcut
bir tehlikeye dönüşmüştür. Esasen darbe
teşebbüsünden önce uzun bir zaman söz konusu
tehlikeye karşı mücadele başlamıştır. Dolayısıyla tehlikenin ağırlığı ile orantılı olarak
demokratik anayasal düzeni sürdürmek bakımından olağanüstü
hâl ilanına neden olan olayların bertaraf edilmesi ve bir daha tekrarlanmaması
amacıyla devletin olağan dönemle kıyaslanmayacak ciddi ve acil yöntemlere başvurulması zorunluluğunun ortaya çıktığı anlaşılmıştır.
42. Bu açıdan
olağanüstü hâl koşullarında darbe teşebbüsü sürecinde oluşan tehlikeye karşı
etkili ve acil tedbir alma ihtiyacının ortaya çıkardığı hukuki ve fiilî
zorunluluklar nedeniyle tedbire muhatap kişiler yönünden tedbir öncesi
bireyselleştirme sağlanmadan söz konusu tedbirlerin uygulandığı görülmüştür.
43. Bununla birlikte bazı hukuki ve fiilî zorunluklar
nedeniyle de olsa bireyselleştirme sağlanmadan söz konusu tedbirlerin
uygulanmasına izin verilmesi Anayasa’nın 15. maddesi bağlamında durumun
gerektirdiği ölçüde bir sınırlama olarak görülemez. Zira yukarıda açıklandığı
üzere her durumda tedbir sürecinde keyfî uygulamaların önüne geçilebilmesi için
her bir kişi nezdinde tedbir işleminin sorgulandığı etkili idari veya yargısal
denetim mekanizmasının tesis edilmesi gerekir. Bu durum söz konusu keyfîliğe
karşı hukukun mutlak üstünlüğünü öngören hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir
sonucu olduğu gibi Anayasa’nın 40. maddesinin de bir gereğidir.
44. Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa ile tanınmış hak
ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına
alınmaktadır.
45. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya
sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve
yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına
almaktadır (AYM, E.2018/74, K.2019/92, 24/12/2019, §§ 30, 31).
46. 2/1/2017 tarihli ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
olağanüstü hâl kapsamında başka bir işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK
hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve
karara bağlamak üzere komisyon kurulmuştur. 685 sayılı KHK, 1/2/2018 tarihli ve
7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’la
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kabul edilerek kanunlaşmıştır.
47. 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, Ankara idare mahkemeleri arasından belirlenecek mahkemelerde Komisyon
kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi öngörülmüştür. Böylece kural
kapsamında öngörülen öğrencilikle ilişiğin ve bu yolla devletin sağladığı burs imkânının kesilmesi tedbirinin her bir birey açısından
hukukiliğinin denetlenmesi amacıyla Komisyon ve idare mahkemesine başvurma
imkânı tanınmıştır.
48. Bu açıdan kuralda
öngörülen tedbire karşı Anayasa’nın 40. maddesi bağlamında etkili makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya devam
etmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve
yargısal yollara başvuru imkânının sağlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla devletin kural kapsamında tedbir
uygulanan kişilere etkili idari ve yargısal yolu sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmediği söylenemez.
49. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Komisyona başvuru yolunun ilk bakışta
ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim
sağlama kapasitesi olduğunu kabul etmektedir (Remziye Duman, B. No:
2016/25923, 20/7/2017). Benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) Komisyona
yapılan başvurular ile idare mahkemeleri ve nihai olarak Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru yoluyla yapacağı incelemenin etkili bir hukuk yolu olduğunu
belirtmektedir (Köksal/Türkiye (k.k.), B. No: 70478/16, 12/6/2017).
50. Buna göre öğrencilikle ilişiğin ve bu yolla devletin sağladığı burs imkânının
kesilmesi tedbirinin her bir birey yönünden
hukuka uygunluğunun denetlenmesinin yani bireyselleştirmenin sağlanması için
ilgili kanunlarda gerekli güvencelere yer verildiği görülmektedir. Başka bir
ifadeyle hukuk sisteminde ileriye dönük olsa dahi tedbirlerin amacına uygun ve
ölçülü şekilde uygulanmasını sağlayacak şekilde Komisyon ve idare mahkemesine
başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari, yargısal güvencelerin
tanındığı, söz konusu güvencelerin olağanüstü hâle sebebiyet veren tehdit veya
tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralın bu amaç dışında keyfî bir şekilde
uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
51. Sonuç olarak darbe girişimiyle devletin demokratik düzenine açık ve
yakın bir tehlike oluşturan FETÖ/PDY’yle mücadele etmek amacıyla bu örgüte
aidiyeti, iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan, ekli (2) sayılı listede yer alan kişilerin olağan usullerin ötesinde bir uygulamayla
liste usulüne göre öğrencilikle ilişiklerinin ve bu yolla devletin sağladığı
burs imkânının kesilmesini düzenleyen kuralın -olağanüstü hâle neden olan
şartlar ve özellikle bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli idari ve yargısal
başvuru imkânları dikkate alındığında- millî güvenliğin ve demokratik anayasal
düzenin korunması amacı bakımından kişilerin eğitim hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
52. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 15., 40. ve 42. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 8., 9., 13.,
17., 20., 36., 48., 49., 70. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen
aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 40. ve 42.
maddeleri kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralda öğrencilikle ilişiğin kesilmesi tedbirinin
demokratik anayasal düzenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi amacıyla
uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında söz konusu tedbir
cezalandırma amacına matuf olmadığı gibi bunun için uygulanan usulün de ceza
usul hukuku alanındaki yargısal uygulamalarla herhangi bir benzerliği
bulunmamaktadır.
Bu açıdan kuralda öngörülen tedbirin cezai niteliği
olmamasının bir sonucu olarak anılan tedbire ceza hukukunun çekirdek haklarının
uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle kuralın
Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Kuralın ayrıca Anayasa’nın mülga 91. ve mülga 121.
maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
b. Maddenin İkinci Cümlesi
53. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 35., 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
54. Dava konusu kuralda, 1416 sayılı Kanun’a tabi
öğrencilerden millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye
aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan, ekli (2) sayılı listede yer alan ve
öğrencilikle ilişikleri kesilenler hakkında 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin
(2) ve (3) numaralı fıkralarının uygulanması öngörülmüştür.
55. 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca görevine son verilenlerin
bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemeyeceği, görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü
mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye
kurulu üyeliği ve sair görevlerin de sona ermiş sayılacağı ifade edilmiş; (3)
numaralı fıkrasında da görevlerine son verilenlerin silah ruhsatlarının ve
pilot lisanslarının iptal edileceği, oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edileceği, bu kişilerin özel güvenlik
şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
56. Dava konusu kural uyarınca millî güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı
nedeniyle öğrencilikle ilişiği kesilenler hakkında 667 sayılı KHK’nın 4.
maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarında sayılan mezkûr tedbirler
uygulanacaktır.
57. Kuralın atıfta bulunduğu 667 sayılı KHK, 18/10/2016
tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile
kanunlaşmıştır. Bu çerçevede 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin (2) numaralı
fıkrası da aynen kanunlaşmış, kanunlaştıktan sonra anılan fıkraya 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle “Birinci fıkra uyarınca kamu
görevinden çıkarılan asker kişilerin askerî rütbeleri, mahkeme kararı
aranmaksızın karar tarihinden geçerli olmak üzere geri alınır” şeklinde
cümle eklenmiştir.
58. Anılan KHK’nın 4. maddesinin (3) numaralı fıkrası ise
“Bu maddeye göre görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pilot
lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik
şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.” şeklinde iken söz
konusu fıkra TBMM’de görüşülürken fıkraya “…silah ruhsatları,…” ibaresinden
sonra gelmek üzere ”…gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” ibaresi
eklenmiş ve fıkra bu şekilde kanunlaşmıştır.
59. Dava konusu kural uyarınca
öğrencilikle ilişiği kesilenler hakkında uygulanacak 667 sayılı KHK’nın 4.
maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarında sayılan mezkûr tedbirler ile 6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul
Edilmesine Dair Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan tedbirler
aynı içerikte olup Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu tedbirleri içeren kuralların
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal taleplerinin reddine hükmedilmiştir (bkz. §§
143-255).
60. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ve dava konusu kuralda öngörülen tedbirlerle aynı
içerikte olan tedbirleri içeren kuralların Anayasa’ya uygunluk
denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
61. Bu itibarla darbe girişimiyle
devletin demokratik düzenine açık ve yakın bir tehlike oluşturan terör
örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplarla mücadele etmek amacıyla olağanüstü hâl
koşullarında Kanun’a ekli (2) sayılı listeyle 1416 sayılı Kanun kapsamındaki
öğrencilik statüsü sona erdirilen kişiler için öngörülen ilave tedbirleri
düzenleyen kuralların demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin
korunması amacı bakımından ilgili bulunduğu temel hak ve hürriyetlere durumun
gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
62. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 15., 20., 35., 40., 48., 49., 70., 118. ve 119. maddelerine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
13., 17., 36., 42., 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları Anayasa’nın 15., 20., 35., 40., 48.,
49., 70., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele alındığından anılan
hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., mülga 91. ve mülga 121.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
c. Maddenin Üçüncü Cümlesi
63. Dava konusu kuralda, 1416 sayılı Kanun’a tabi
öğrencilerden millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ/PDY’ye aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı olan ekli (2) sayılı listede yer alan ve öğrencilikle
ilişikleri kesilenlerin bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak
denklik işlemlerinin yapılmayacağı, bunların söz konusu eğitimleri kapsamındaki
akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamayacağı öngörülmüştür.
64. Kural, olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve
tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olarak bu dönemde uygulanmıştır. Bu nedenle kurala ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerekir.
65. Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına
alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece
doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir
hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının korunması ve devamı için
eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 66).
66. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim hakkının
yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına, belli bir zamanda mevcut olan eğitim
kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına,
kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir
negatif ödev yüklediğine karar vermiştir (bkz. § 22).
67. Bununla birlikte eğitim kurumlarına erişim hakkı,
eğitim hakkının sadece bir yönünü oluşturmaktadır. Hakkın etkili olması için
buna ilave olarak eğitim alan kişi aldığı eğitimden menfaat sağlama imkânına da
sahip olmalıdır. Bu imkâna sahip olabilmek için ise bir ülkede yürürlükte olan
kurallara uygun olarak tamamlanan eğitimin ülkenin resmî makamlarınca tanınması
gerekmektedir (Rauf Bekiroğlu, B. No: 2014/127, 19/7/2017, § 25, Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 41).
68. Bu bağlamda 1416 sayılı Kanun uyarınca yurt dışında
eğitim gören kişilerin aldıkları eğitimin ülkenin resmî makamlarınca tanınması
kişinin eğitiminden menfaat sağlaması için bir gerekliliktir. Aksi takdirde
kişi, aldığı eğitimden yurt içinde bir kazanım sağlayamayacaktır. Bu nedenle
1416 sayılı Kanun uyarınca yurt dışında eğitim gören kişilerin bu kapsamda gördükleri eğitimlere ilişkin olarak denklik
işlemleri yapılmayacağını, bunların söz konusu eğitimleri kapsamındaki akademik
unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlanamayacağını öngören kuralın
eğitim ve öğrenim hakkına sınırlama getirdiği açıktır.
69. Diğer yandan Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.” hükmü yer almaktadır.
70. Anayasa’nın 20. maddesinin gerekçesinde de
belirtildiği üzere özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı bir yönüyle
özel hayatın gizliliğinin korunmasını, başkalarının gözleri önüne
serilmemesini, bir başka ifadeyle kişinin özel hayatında yaşananların yalnız
kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini
isteme hakkını korurken diğer yönüyle resmî makamların özel hayata müdahale
edememesi yani kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip
yaşayabilmesi hakkını güvence altına almaktadır (AYM,
E.2018/81, K.2021/45, 24/6/2021, § 69).
71. Anayasa Mahkemesi kararlarında; özel hayata saygı
gösterilmesini isteme hakkının kişinin çevresinde bulunanlarla temas kurma
hakkını içerdiği, kişilerin mesleki hayatları ile özel hayatları arasında sıkı
bir ilişki bulunduğu, kişinin mesleği ile ilgili tasarrufların özel hayata
saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade
edilmiştir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 62).
72. Meslek hayatı ve buna
bağlı kazanımlar ile sosyal statüyü etkileyen bir düzenlemenin sebep unsurunu
özel hayata ilişkin davranışlar oluşturmamakla birlikte söz konusu düzenleme,
sonuçları itibarıyla kişilerin özel hayatını önemli ölçüde etkileyebilir (AYM,
E.2018/159, K.2019/93, 24/12/2019, § 16).
73. Bununla birlikte özel hayata ilişkin
herhangi bir nedene dayanmayan ve kişilerin mesleki hayatlarına ya da sosyal
statülerine yönelik müdahaleler ya da tedbirler içeren her durumun doğrudan
doğruya özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Bu türden müdahalelerin konu olduğu süreçler özel hayata saygı hakkının
incelenmesini ve güvencelerinin harekete geçirilmesini sağlamaya elverişli
olmalıdır. Mesleki hayata ve sosyal statüye yönelik olarak gerçekleştirilen
müdahalelerin ya da alınan tedbirlerin kişilerin sosyal yaşamlarına ve
çevreleriyle kuracakları iletişime, dolayısıyla özel hayatlarına dolaylı da
olsa bir etkisinin olacağı öngörülebilir olsa da bu kapsamdaki gerçekleşmiş ya
da gerçekleşmesi muhtemel etkinin meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında
ele alınmasını gerekli kılacak ölçüde ciddi ve asgari bir ağırlık düzeyinde
olduğunun ortaya konulması gerekir. Ağırlığın belirlenmesi ise her somut olayın
kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve başvurucuların ortaya koyacakları
değerlendirilebilecek mahiyetteki iddia ve deliller irdelenerek
gerçekleştirilebilir (bazı farklarla birlikte bkz. C. A. (3), [GK],
B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §
93).
74. Bu çerçevede özel hayata ilişkin
herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata ve sosyal statüye yönelen
müdahalelerin ya da tedbirlerin özel hayata saygı hakkı kapsamında
değerlendirilebilmesi için muhataplarının özel hayatları üzerinde ciddi etkisi
olması veya bu düzeyde bir etkinin doğmasının muhtemel olması gerekir. Bu
türden bir meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesini gerekli
kılan asgari ağırlık düzeyinde olup olmadığının değerlendirilmesinde kişinin iç
dünyasında meydana gelen etkinin derecesi, kişinin sosyal çevresinde ve
itibarında meydana gelen etkinin derecesi, kişinin muhatap olduğu müdahalenin
ya da tedbirin neden olacağı etkinin ya da zararın derecesi, etkinin ya da
zararın ne derecede ikna edici açıklamalarla ortaya konulduğu ve
delillendirildiği ile mesleki hayata yönelik müdahalelerin ya da tedbirlerin
nedenlerine ilişkin hususlar dikkate alınmalıdır (bazı farklarla birlikte bkz. C.A.
(3), § 94).
75. Dava konusu kural kapsamındaki
kişilerin akademik unvan ve derecelerine
bağlı haklardan yararlandırılmamasının temel
sebebi Anayasa'ya aykırı faaliyetlerde bulunan oluşum ve yapılara irtibat ve
iltisakının olduğunun değerlendirilmesidir. Bu sebebin özel hayat kapsamında
kalan değerlerden herhangi birisiyle ilgili olmadığı açıktır. Dolayısıyla kural
kapsamına giren kişilerin akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan
yararlandırılmamasının sebep temelli yaklaşıma göre özel hayatla bağlantısının
bulunduğu söylenemez.
76. Sonuç temelli yaklaşım yönünden
inceleme yapıldığında ise öncelikle kuralda öngörülen sınırlamanın olumsuz
etkilerinin kural kapsamındaki kişilerin açık hukuka aykırı eylemlerinin
öngörülebilir sonuçları olup olmadığına bakılır. Bireylerin hukuka aykırılığı
açık olan fiillerinin öngörülebilir sonuçlarının özel hayata saygı hakkının
norm alanına temas eden bir yönü yoktur. Bu bağlamda somut kural
değerlendirildiğinde kural kapsamına giren kişilerin hukuka aykırı bir fiilinin
bulunduğu henüz tespit edilmemiştir. Öte yandan kural kapsamına giren kişilerin
akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan yararlandırılmamasının bunların
soysal statülerine etkileri de dikkate alınmalıdır. Söz konusu kişiler,
Anayasa’ya aykırı faaliyetlerde bulunduğu değerlendirilen ve sonraki yargı
kararlarıyla terör örgütü olduğuna hükmedilen bir oluşumla irtibatlı olduğu
gerekçesiyle kural konusu tasarrufa maruz kalmıştır. Bu durumda kural
kapsamındaki kişilerin akademik unvan ve derecelerine bağlı haklardan
yararlandırılmamasının terör örgütleriyle irtibat ve iltisaklarının bulunduğu
gerekçesine dayanmış olmasının bunların sosyal statüsünü ve itibarını
etkilediği tartışmasızdır. Anılan kişilerin bu durumdan duyacağı üzüntü ve
ızdırabın özel hayata ilişkin değerlere temas ettiğini kabul etmek gerekir.
77. Bu çerçevede kişilerin 1416 sayılı
Kanun’da öngörülen imkândan yararlanmak suretiyle gördükleri eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerine
bağlı haklardan yararlandırılmamasını öngören
kural, Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki özel hayata saygı gösterilmesini
isteme hakkına da sınırlama getirmektedir.
78. Eğitim ve öğrenim hakkı ile özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı olağanüstü hâl
yönetiminin benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan, dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında
bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu haklar yönünden olağanüstü hâllerde
Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin alınması mümkündür. Ayrıca anılan
haklar, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde olağanüstü dönemlerde
de korunmaya devam eden güvenceler kapsamında değildir.
79. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde söz konusu hakların kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması
ya da bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi mümkün olmakla birlikte anılan maddede olağanüstü hâllerde durumun
gerektirdiği ölçüde düzenlemelerin yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun kabul edilebilmesi bunu
aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
80. Denklik başvurusunun kabul edilmesi durumunda ilgili
kişi hakkında diploma denklik belgesi veya mezuniyet denklik belgesi
düzenlenmekte olup bu belgeler, yurt dışında alınan eğitimin Türk yükseköğretim sisteminde hangi akademik alan ve
dereceye eş değer olduğunu gösteren belgelerdir. Yükseköğretim Kurulu (YÖK)
tarafından denklik işlemlerinin yapılması ve denklik belgesi verilmesi, belge
sahibine yurt dışı yükseköğretim kurumlarından ve programlarından almış olduğu
ön lisans, lisans ve yüksek lisans diplomalarının Türkiye’de sağladığı
kazanımlardan yararlanma imkânı sunmaktadır.
81. Buna göre denklik sadece yurt dışında
eğitimini tamamlayan kişilere aldıkları eğitimin tamamlandığını belgeleme ve bu
eğitimleri ile ilgili sahip oldukları diplomanın sağladığı belirli bir mesleği
yapabilme gibi birtakım imkânlardan yararlanma hakkı vermektedir. Bunun yanı
sıra yurt dışı yükseköğretim kurumlarından ve programlarından alınan ön lisans,
lisans ve yüksek lisans diplomaları sadece ilgili eğitim düzeyindeki kazanımlar
bakımından Türkiye’deki diplomalara eş değer tutulmakta olup kişilere
Türkiye’de edinilmiş diplomaların sağladığı hakların ötesinde bir avantaj
sağlamamaktadır.
82. Akademik unvan ise kişinin eğitim görerek ve belli sınavları başarıyla
geçerek bir bilimsel tezi başarıyla savunarak o konudaki bilgi ve becerilerini
ispatladıktan sonra taşımaya hak kazandığı sıfattır. 4/11/1981 tarihli ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Tanımlar”
başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde öğretim üyelerinin,
bir başka deyişle profesör, doçent ve doktor öğretim üyelerinin akademik unvana
sahip oldukları hükme bağlanmıştır. Kanun’un “Unvanların
korunması” başlıklı 29. maddesinde ise öğretim üyelerinin bu Kanun’da
yazılı hükümler dışında kazandıkları akademik unvanlardan yoksun
bırakılamayacağı, başka bir işe geçmek, emekli olmak veya çekilmek ya da işten
çekilmiş sayılmak yoluyla öğretim görevinden ayrılanların akademik unvanlarını
taşıyabilecekleri düzenlemesine yer verilmiştir.
83. 1416 sayılı Kanun kapsamında yurt dışında tamamlanan eğitimler sonucunda elde edilen
akademik unvan ve dereceler de bu unvan ve derecelerin Türkiye’de sağladığı
kazanımlardan yararlanma imkânı sunmaktadır. Bu unvan ve dereceler, öncelikle
kişinin akademik alanda faaliyet göstermesine imkân vermekte; bunun yanı sıra
kamuda veya özel sektörde çalışması durumunda çalışma hayatı boyunca bu unvan
ve dereceleri kullanabilmesini sağlamaktadır. Bu unvan ve derecelere sahip
olunması, kişinin meslek ve sosyal hayatında
üçüncü kişilerle kuracağı ilişkiler ve itibarları üzerinde etki
gösterebilmektedir.
84. Yurt
dışında eğitimini tamamlayan kişilere aldıkları eğitimin tamamlandığını
belgeleme imkânı veren denklik işlemlerinin
yapılmamasının ve benzer şekilde iş ve mesleki
faaliyetler ile sosyal statü açısından sahip oldukları akademik unvan ve
dereceleri kullanmasının yasaklanmasının millî güvenlik, demokratik
anayasal düzen ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amaçlarına ulaşma
bakımından gereklilik unsurunu sağlamadığı anlaşılmaktadır.
85. Bu durumda 1416 sayılı Kanun
uyarınca eğitim gören öğrencilerin gördükleri
eğitimlere ilişkin olarak denklik işlemlerinin yapılmamasını ve gördükleri eğitimleri kapsamındaki akademik unvan ve derecelerin
sağladığı haklardan yararlanmamasını öngören kuralın kişilerin eğitim hakkına durumun gerektirdiği
ölçünün ötesinde bir sınırlama getirdiği sonucuna ulaşılmıştır.
86. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 20. ve
42. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 15., 20. ve 42. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
13., 17., 35., 36., 40., 48., 49., 70. ve 125. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., mülga 91. ve mülga 121.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
B. Kanun’un 6. Maddesinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
87. Dava dilekçesinde özetle; emekliye sevk onayı için
öngörülen bir aylık sürenin olağanüstü hâl süresince uygulanmamasının
Anayasa’da güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkının hayata geçirilmesini
fiilen imkânsız hâle getirdiği, emeklilik onayı yapılmayan ve bu nedenle emekli
olamayan memur veya kamu görevlisinin emekli ikramiyesi ve emekli aylığı gibi
haklardan mahrum kalacağı, ayrıca sınırları ve süresi belli olmadan idareye
böyle bir yetki verilmesinin sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı,
bunun yanı sıra sigortalı statüsünde prim ödeme yükümlülüğünü yerine getiren
kişilerin bu statünün sağlamış olduğu haklardan yararlandırılmamasının mülkiyet
hakkını ihlal ettiği, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışma hayatını
kendi iradeleri ile sonlandıramamalarının çalışma hakkı ve sözleşme
serbestisini de zedelediği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 35., 48. ve 60. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
88. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 15. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
89. Kuralla 20/7/2016
tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen olağanüstü
hâlin yürürlüğe girdiği 21/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
48. maddesinin ikinci fıkrasında emekliye sevk onayı için öngörülen bir aylık sürenin
olağanüstü hâl süresince uygulanmayacağı hüküm altına alınmaktadır. Buna göre
5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olan
kamu görevlilerinin emeklilik işlemlerinin tekemmülü bakımından gerekli olan
yetkili amirin emekliye sevk onayı vermesi için aynı Kanun’un 48. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen bir aylık sürenin uygulanma zorunluluğu olağanüstü hâlin ilanından itibaren ve devamı
süresince kaldırılmıştır.
90. Kamu
görevlilerinin emeklilik işlemlerinin tekemmülü bakımından gerekli olan yetkili
amirin emekliye sevk onayı vermesi için öngörülen bir aylık sürenin uygulanma
zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin kural, olağanüstü
hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik
olarak bu dönemde uygulanmıştır. Bu nedenle
kurala ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında yapılması gerekir.
91. Anayasa’nın 60. maddesinde “Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir./Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
alır ve teşkilatı kurar.” denilmektedir. Buna göre sosyal güvenlik herkes
için bir hak ve bunu gerçekleştirmek devlet için bir görevdir.
92. Sosyal güvenlik, kişilerin istek ve iradeleri dışında
oluşan sosyal risklerin kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları
kişilerin üzerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerinin en aza
indirilmesi, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardının güvence altına
alınmasıdır. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik
kuruluşları oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malullük, kaza ve ölüm
gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.
Kişilere sağlanan bu anayasal güvencelerin yaşama geçirilebilmesi için devlet
tüm çalışanlara sosyal güvenlik hakkını sağlamak ve bunun için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdür.
93. 5510 sayılı Kanun’un 48. maddesi gereğince, bu
Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanların
yaşlılık, malullük veya vazife malullüğü işlemlerinin yetkili makamın onayı ile
tekemmül edeceği düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise özel kanun
hükümleri hariç olmak üzere yetkili makamın emekliye sevk onayının talep
tarihinden itibaren bir ayı geçemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal güvenlik mevzuatı açısından belli bir yaşa
ulaşılması ve çalışma süresinin doldurulması nedeniyle çalışma gücü azalan
sigortalının iş hayatından çekilerek çalışmadan yaşamını sürdürmesi ve bu
aşamadaki gelir kaybının giderilmesi amacıyla yaşlılık (emekli) aylığı
bağlanması sonucunu doğuran emeklilik uzun vadeli sigorta kollarından
birisidir. Bu bağlamda 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamında olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
emeklilik işlemlerinin tekemmülü için gerekli olan emekliye sevk onayı için
öngörülen bir aylık sürenin olağanüstü hâl süresince uygulanma zorunluluğunun
kaldırılmasını öngören kuralın sosyal güvenlik hakkına yönelik bir sınırlama
öngördüğü açıktır.
94. Sosyal güvenlik hakkı olağanüstü hâl yönetiminin
benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu hak yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin
alınması mümkündür. Ayrıca anılan hak, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası
sözleşmelerde olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden güvenceler
kapsamında değildir.
95. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde sosyal güvenlik hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi mümkün olmakla birlikte anılan maddede olağanüstü hâllerde durumun
gerektirdiği ölçüde söz konusu düzenlemelerin yapılabileceği belirtilmiştir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’nın 15.
maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun kabul
edilebilmesi bunu aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
96. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında
ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesine yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş ve çok
sayıda kamu görevlisi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
97. Ayrıca olağanüstü hâl sürecinde kamu görevinden
çıkarma tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmiş, bu konuda genel ve soyut
normlar ihdas edilerek alınan tedbirlerin yanı sıra kişiler hakkında doğrudan
etki doğurucu nitelikte işlemler de tesis edilmiştir. Bu kapsamda 23/7/2016
tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı KHK’nın 3.
maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan, 4. maddesinde ise
bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dâhil) devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten
veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir (kamu
görevinden çıkarma tedbirlerine ilişkin detaylı bilgi için bkz. Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 56-61).
98. Darbe teşebbüsü ve FETÖ/PDY kapsamında on binlerce
kamu görevlisi hakkında kamu görevinden çıkarma, görevden uzaklaştırma ve
bunlarla bağlantılı farklı nitelikte tedbirler uygulanmıştır. Bütün bu olgular
karşısında özellikle darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY üyeliği ve terör ile ilgili
suçlardan dolayı kamu görevlileri hakkında uygulanan adli ve idari tedbirler
nedeniyle emeklilik işlemlerinin yürütülmesi sırasında aksaklıklar olması
doğaldır. Bu bağlamda söz konusu tedbirlerin yoğun bir şekilde uygulandığı
dönemde kamu personelinin durumlarındaki belirsizliklerden dolayı emeklilik
başvurusu yapan çalışanların özlük dosyalarındaki bilgiler değerlendirilmek
suretiyle emeklilik hakkı kazanıp kazanamadıklarının tespiti sırasında gecikme
ve zorluklar yaşanabilir. Ayrıca kamu görevlileri hakkında uygulanan tedbirler
nedeniyle ortaya çıkan personel eksikliği de dikkate alındığında olağanüstü hâl
döneminde emekliye sevk onayı için öngörülen bir aylık sürenin ortadan
kaldırılmasının sosyal güvenlik sisteminin düzgün ve sağlıklı bir şekilde
işlemesi amacı bakımından elverişli ve gerekli bir tedbir olmadığı söylenemez.
99. Memurlar ve kamu görevlileri için emeklilik işleminin
tamamlanabilmesi ve emeklilik aylığının bağlanabilmesi için yaş ve sigortalılık
süresi koşullarının gerçekleşmesi gerekmekte, başkaca bir şart
aranmamaktadır. Kural, memurların veya kamu görevlilerinin emeklilik hakkından
yararlanabilmesi için yeni bir şart öngörmemektedir. Dolayısıyla belirtilen
düzenleme dışında olağanüstü hâl nedeniyle kamu görevinden çıkarılanlarla
ilgili olarak emekliliğe hak kazanma koşulları, emeklilik başvurusu, emekli
aylığı ve emekli ikramiyesi hesaplanma yöntemi ve benzeri unsurlar yönünden
diğer kamu görevlilerinden farklı bir uygulama geliştirilmemiş ve bu kişiler
sosyal güvenlik hukuku genel hükümleri çerçevesinde olağan işleme tabi
tutulmaya devam edilmiştir.
100. Bunun yanı sıra kural, olağanüstü hâl süresince
emeklilik talebinde bulunulamayacağı veya emeklilik işlemlerinin yapılmayacağı
anlamına gelmemekte olup sadece bir aylık sürenin uygulanma zorunluluğu
kaldırılmıştır. Bir kamu görevlisi tarafından emeklilik talebinde bulunulması
durumunda yetkili amir tarafından emekliye sevk onayı için öngörülen bir aylık
süre içinde veya bu süreden sonra emekliye sevk onayı verilmesi mümkündür.
101. Ayrıca emeklilik için gerekli şartları taşıyan memur ve diğer kamu görevlilerinin haklarında
ceza soruşturması veya kovuşturması bulunması ya da ceza yargılaması sonucunda
cezaya mahkûm edilmesi emekliliğe engel bir durum değildir. Zira 5510 sayılı Kanun’da ve diğer ilgili mevzuatta bu
kişilerin emeklilik haklarının düşmesini ve emekli aylıklarının devamlı olarak
kesilmesini gerektiren bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kapsamda bulunan
sigortalılardan aylık bağlanmasına müstahak olup talep edenlere, aylık
bağlanmakta ve yine ilgili mevzuatta yer alan diğer ödeme ve haklar
verilmektedir.
102. Bu itibarla olağanüstü hâlin devamı süresince ve
olağanüstü hâlin gerektirdiği şartlar nedeniyle emekliye sevk onayı için
öngörülen bir aylık sürenin uygulanma zorunluluğunu ortadan kaldıran kuralın,
olağanüstü hâlde sosyal güvenlik hakkını durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak
şekilde sınırlandırdığı söylenemez.
103. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15. ve 60.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2., 35. ve 48. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
C. Kanun’un 7. Maddesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
104. 15
Temmuz darbe girişiminden sonra olağanüstü hâlin ilan edilmesi ve bu kararın
TBMM tarafından onaylanmasını takip eden süreçte Cumhurbaşkanı’nın
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa’nın o tarihte
yürürlükte bulunan 121. maddesine dayanılarak KHK’lar çıkarılmıştır. Söz konusu
KHK’lar ile olağanüstü hâlin ilanına sebep olan olay ve olguların bertaraf
edilmesi amacıyla kişi ve kuruluşlara yönelik birtakım tedbirler öngörülmüştür.
105. Bu tedbirlerden biri, kamu görevinden çıkarma
tedbiridir. Anılan tedbir doğrudan KHK’lara ekli listelerde isim ve soy
isimleri yazılan kişilerin kamu görevinden çıkarılması şeklinde uygulandığı
gibi idari işlemle de kamu görevinden çıkarma tedbirinin uygulanmasına imkân
tanınmıştır.
106. 667 sayılı KHK’nın “Kamu görevlilerine ilişkin
tedbirler” başlıklı 4. maddesinin (f) ve (g) bentlerinde terör örgütlerine
veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olduğu değerlendirilen, 657 sayılı Kanun ile bu KHK’nın 3. maddesinde
belirtilenler hariç diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde
(işçi dâhil) istihdam edilen personelin; bir bakanlığa bağlı, ilgili veya
ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi
dâhil) istihdam edilen personelin kamu görevinden çıkarılacağı hüküm altına
alınmıştır.
107. Anılan KHK 6749
sayılı Kanun ile kanunlaştırılmıştır.
108. 667 sayılı KHK’nın 4. maddesi gereğince kamuda her
türlü kadro, pozisyon ve statüde istihdam edilen personelin kamu
görevinden çıkarılabileceği düzenlenmiş olduğundan terör örgütlerine veya
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
bulunduğu değerlendirilen kamuda istihdam edilen işçiler de iş sözleşmesinin
feshi yoluyla kamu görevinden çıkarılmıştır. Kamuda istihdam edilen işçilerin
iş akdinin 667 sayılı KHK’nın 4. maddesi kapsamında feshi şüphe feshi
kavramına dayanmaktadır. İlk olarak Alman hukukunda ortaya çıkan ve Alman
mahkemelerince 1931 yılında verilen bir kararda geçen şüphe feshi kavramı
Yargıtay içtihatlarında da yer almaktadır. Yargıtay işçinin bir suç
işlediğinden veya sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğundan şüphe edilmesi ve
bu yüzden taraflar arasında iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin
yıkılması veya ağır biçimde zedelenmesi nedeniyle iş sözleşmesinin
feshedilmesini şüphe feshi hâli olarak tanımlamaktadır (şüphe feshi kavramı ve
Yargıtay uygulaması hakkında detaylı bilgi için bkz. C. A. (3), §§
46-56).
109. Kuralda, devletin
veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı
teşebbüs, ortaklık ve iştirakler ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel
kişiler bünyesinde çalışmakta iken terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu
değerlendirilmek suretiyle işveren tarafından duyulan şüphe üzerine iş akdi
feshedilen işçilerin bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar ile kamunun hissesi
bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilmeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilmeyeceği hüküm
altına alınmaktadır. Bu yönüyle kural, asıl tedbir niteliğinde olan iş sözleşmesinin
feshinin ardından uygulanan ve iş sözleşmesi feshedilen kişinin bir daha kamuda
istihdam edilmeyeceği ve doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilmeyeceğine
ilişkin bir tedbir içermektedir.
110. İş sözleşmesi feshedilen işçilerin kural uyarınca istihdam
edilemeyeceği kuruluşlardan ilkini devletin veya kamu tüzel kişilerinin
doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs, ortaklıklar
oluşturmaktadır. Kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) Anayasa’nın 165. maddesinden
hareketle sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı
olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıkları olarak tanımlanabilir.
8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile düzenlenen KİT’ler tüzel kişiliğe sahip olup
233 sayılı KHK ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine
tabidir.
111. Anılan KHK’nın 2. maddesine göre teşebbüs
terimi kamu iktisadi teşebbüsleri yerine kullanılmakta olup teşebbüsler,
iktisadi devlet teşekkülü (İDT) ile kamu iktisadi kuruluşunun
(KİK) ortak adıdır. İDT; sermayesinin tamamı devlete
ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu
iktisadi teşebbüsüdür. KİK ise sermayesinin tamamı devlete ait olup
tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve
pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve
hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür. Müessese,
sermayesinin tamamı bir İDT’ye veya KİK’e ait olup ona bağlı işletme veya
işletmeler topluluğudur. Bağlı ortaklık; sermayesinin yüzde ellisinden
fazlası İDT veya KİK’e ait olan işletme veya işletmeler topluluğundan oluşan
anonim şirketlerdir.
112. Görüldüğü üzere kamu kurumlarında görev yapmakta
iken iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha devletin veya kamu tüzel
kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve
ortaklıklarda istihdam edilemeyeceğinden anlaşılması gereken, birer hizmet
yerinden yönetim kuruluşu olan iktisadi kamu kuruluşu niteliğindeki İDT,
KİK, müessese ve bağlı ortaklıklardır.
113. Yukarıda sayılan iktisadi kamu kuruluşlarının yanı
sıra kamu iştirakleri olarak adlandırılan kuruluşlar da bulunmaktadır. Kamu
iştiraki; İDT’ler ile KİK’lerin veya bağlı ortaklıklarının, sermayelerinin
en az yüzde on beşine, en çok yüzde ellisine sahip bulundukları anonim
şirketlerdir. Bunlar KİT’lere uygulanan hukuki rejime değil bütünüyle özel
hukuk rejimine tabidir. Kamu iştirakleri, aslında bir İDT veya bir KİK’in ya da
bir bağlı ortaklığın özel sektörde yer alan ortaklıklardaki hisseleridir. Bir
başka deyişle kamu iştirakleri, bir anonim şirketteki kamu hisseleridir.
114. Dava konusu kuralda yer alan kamunun hissesi
bulunan diğer tüzel kişiler ifadesi ile kastedilen de kamunun hissesinin
bulunduğu ve 233 sayılı KHK’da “iştirakler” başlığı altında düzenlenen
özel hukuk hükümlerine tabi anonim şirketlerdir.
115. Kural, iş sözleşmesi feshedilen bu
işçilerin kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir şekilde istihdam
edilmelerinin önünü kapatmaktadır. Bir başka deyişle kuralda kamu kurum ve
kuruluşlarında uygulanan istihdam şekilleri arasında bir ayrım yapılmadığı, iş
sözleşmesi feshedilen işçilerin 657
sayılı Kanun'da sayılan ve memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve
işçilerden oluşan dört grup kamu görevlisi statüsünden hiçbirinde istihdam
edilemeyecekleri düzenlemesine yer verildiği anlaşılmaktadır. Kural ile iş sözleşmesi feshedilen bu işçilerin kamuda istihdam edilmemekle birlikte doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilmeleri imkânı da
ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca iş sözleşmesi feshedilen işçiler için
kuralda öngörülen tedbirin devletin veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan
doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda istihdam
edilmeyi yasaklamasının yanı sıra bu yasağın tamamen özel hukuk hükümlerine
tabi olan ve kamunun sadece hissesinin bulunduğu anonim şirketleri de
kapsayacak şekilde düzenlendiği görülmektedir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
116. Dava dilekçesinde; dava konusu kuralda yer alan “mensubiyet”,
“irtibat” ve “iltisak” kavramlarının belirsiz ve
öngörülemez olduğu, bu tespitin hangi kriterlere göre ve nasıl yapıldığı
hususlarının belirli olmadığı, kuralla devletin veya kamu tüzel kişilerinin
ortaklığının bulunduğu teşebbüs, ortaklık ve iştirakler ile diğer tüzel kişiler
bünyesinde çalışmakta iken iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha kamu
kurum ve kuruluşlarında herhangi bir şekilde istihdam edilmesinin yasaklandığı,
buna göre kuralın olağanüstü hâlin gereklerini aşan nitelikte bir düzenleme
olduğu, sadece olağanüstü hâl süresince uygulanacak bir kural olmayıp sürekli
nitelik taşıdığı, iş akdi feshedilen kişilerin kamu kurum ve kuruluşlarında
herhangi bir şekilde istihdam edilmesi yasaklandığından çalışma ve teşebbüs
hürriyeti ile kamu hizmetine girme hakkına müdahale edildiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 13., 15., 48., 49. ve 70. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un 7. Maddesinin “…bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar…” İbaresinden Sonra Gelen “…ile kamunun hissesi bulunan
diğer tüzel kişiler…” İbaresi Dışında Kalan Kısmı
117. Terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti, iltisakı
veya irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle iş akdi feshedilen işçilerin
bir daha devletin veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı
olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklar bünyesinde veya diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilmesi ile doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilmesini yasaklayan kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden olan
tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik bir düzenleme olduğu
açıktır. Ancak kural, sadece olağanüstü dönemde değil olağan dönemde de
uygulanacak niteliği haizdir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın
olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması
gerekir.
118. Anayasa’nın kamu hizmetine girme
hakkını düzenleyen 70. maddesinin birinci fıkrasında “Her Türk, kamu
hizmetlerine girme hakkına sahiptir” denilmiş, ikinci fıkrasında ise “Hizmete
alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
hükmüne yer verilmiştir. Böylece hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden
başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği öngörülerek bir yandan kamu hizmetine
alınmada aranacak koşulların belirlenmesi hususunda kanun koyucuya takdir
yetkisi tanınmış, diğer yandan da söz konusu koşullar belirlenirken bu hakka
getirilecek sınırlamaların ancak görevin gerektirdiği niteliklerle uyumlu
olması hâlinde mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Buna göre kamu hizmetine
girme hakkına koşul belirlemek suretiyle getirilecek sınırlama görevin
gerektirdiği niteliklerden başka bir şarta bağlanamaz. Bu husus, anılan
maddenin gerekçesinde “…Kamu hizmetine alınacak memur ve kamu görevlileri
ile ilgili düzenlemede bu hakkın kötüye kullanılmasını önleyecek hükümler
getirilmiştir.” biçiminde vurgulanmıştır (AYM, E.2018/89, K.2019/84,
14/11/2019, § 16).
119. Kural; devletin veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan doğruya ya
da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs, ortaklık ve iştirakler ile kamunun
hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde çalışmakta iken iş sözleşmesi
feshedilen işçilerin bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar ile diğer kamu kurum
ve kuruluşlarında istihdam edilemeyeceğini ve doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemeyeceğini öngörmektedir. Bu açıdan bakıldığında kuralın kamu
hizmetine girme hakkına sınırlama getirdiği açıktır.
120. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca
kamu hizmetine girme hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa’da
öngörülen sınırlamanın kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun olması
gerekmektedir.
121. Anayasa’nın 70. maddesinde kamu
hizmetlerine girme hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu kapsamda
maddenin ikinci fıkrasında “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” hükmüne yer verilerek
hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerin gözetilmesi anılan
hak bakımından özel bir sınırlama nedeni olarak öngörülmüştür. Diğer yandan
hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerin gözetilmesi -hakkın
kapsamı gereği- bu niteliklerin kamu hizmetinde bulunma sırasında devam
etmesini de içermektedir. Bu bağlamda anılan fıkra ile hizmete alınmada görevin
gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği öngörülerek bir
yandan kamu hizmetine alınmada aranacak şartların belirlenmesi hususunda kanun
koyucuya takdir yetkisi tanınmış, diğer yandan da söz konusu şartlar
belirlenirken bu hakka getirilecek sınırlamaların ancak görevin gerektirdiği
niteliklerle uyumlu olması hâlinde mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Buna
göre kamu hizmetine girme hakkına getirilecek sınırlama görevin gerektirdiği
niteliklerden başka bir şarta bağlanamaz (AYM, E.2018/89, K.2019/84,
14/11/2019, § 16).
122. Devlete sadakat ve güven temelinde
yürütülmesi gereken kamu hizmetinde istihdam edilecek kişilerin terör örgütlerine
veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatının olmamasının bu
alandaki güvenilirliğin sağlanması, kamu hizmetinin sağlıklı bir şekilde
yürütülebilmesi bakımından taşıdığı önem açıktır. Bu itibarla kuralın kamu
hizmetinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesine yönelik meşru bir
amacının olduğu anlaşılmaktadır.
123. Kuralla iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha bu
teşebbüs ve ortaklıklar bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği
tedbiri öngörülmektedir. Buna göre kuralda, uygulanacak tedbirin niteliği,
tedbirin hangi hâllerde ve kimler hakkında uygulanacağı, bu kişilerin hangi
kurum ve kuruluşlarda çalıştırılmayacağının açık ve net bir şekilde
düzenlendiği görülmektedir. Bu durumda kapsam ve sınırlarının tespiti mümkün olan söz konusu kuralın belirsiz olduğundan söz
edilemez.
124. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi
uyarınca sınırlamanın ölçülü olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir.
Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
125. Dava
konusu kuralın, millî güvenlik bakımından risk
oluşturabilecek durumları nedeniyle iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha
kamu hizmetinde istihdam edilmemeleri ve doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilmemelerini düzenlemek suretiyle millî güvenliğin ve kamu düzeninin
sağlanarak kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacına ulaşma
bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
126. Devletin anayasal düzenini ortadan kaldırmaya
yönelmiş bir tehdidin varlığı, bu tehdidin ülkeye verdiği veya vereceği zararın
büyüklüğü karşısında devletin söz konusu tehdidin bir an önce bertaraf
edilebilmesi kapsamında gerekli tedbirleri alabileceğinde kuşku yoktur. Bu
bağlamda arındırma süreci olarak adlandırılan kamu personelinin kamudan çıkarılması
ve benzer nitelikteki kamu işçilerinin iş
sözleşmesinin feshi yoluyla kamu görevinin sonlandırılması tedbirinin ardından terör
örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kişilerin
kamu görevine devam etmelerinin yarattığı tehdit ve riskler ile bunun devletin
anayasal düzenine yönelik yarattığı tehlikenin boyutları dikkate alınarak bir
daha kamu görevlisi olarak istihdam edilemeyeceğini öngören bir düzenleme
yapılması doğaldır.
127. Terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı bulunan kamu görevlilerinin kamu kurumlarındaki
örgütlenmesinin bertaraf edilmesi ve kamu
kurumları içinde yer almakta olan bu kişilerin tasfiyesinin
sağlanması amacına hizmet eden arındırma
süreçleri esas itibarıyla kamu görevlilerinin kamudaki istihdamları üzerinde odaklanmaktadır.
128. Dava konusu kuralda da kamu işçilerinin iş
sözleşmesinin feshi yoluyla kamu görevinin sonlandırılması tedbirinin ardından
bir daha kamuda istihdam edilemeyeceğinin ve doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemeyeceğinin öngörüldüğü dikkate alındığında kuralla ulaşılmak
istenen amaca ilişkin kamu yararı ile bireyin kamu hizmetine girme hakkı
arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır.
129. İptali talep edilen kuralın esasını teşkil eden kamu
hizmetinin ve görevinin icra edilmesinin
yasaklanmasına ilişkin tedbirin, terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan
kişilerin kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde yaratacağı riskin niteliği
dikkate alındığında, millî güvenliğin ve kamu
düzeninin sağlanarak kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi kapsamında
ölçüsüz olmadığı sonucuna varılmaktadır.
130. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 70.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın 2., 15., 48. ve 49. maddeleri
çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 13. ve 70. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
b. Kanun’un 7. Maddesinin “…bir daha bu
teşebbüs ve ortaklıklar…” İbaresinden Sonra Gelen “…ile kamunun hissesi
bulunan diğer tüzel kişiler…” İbaresi
131. Dava konusu kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden
olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik bir düzenleme olduğu
açıktır. Ancak kuralın olağanüstü hâl süresiyle sınırlı olarak uygulanmaması
nedeniyle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları
yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
132. Anayasa’nın 48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir.”,
49. maddesinde de “Çalışma, herkesin
hakkı ve ödevidir.” denilmek
suretiyle herkesin çalışma hürriyeti ve hakkı ile sözleşme özgürlüğüne sahip
olduğu hüküm altına alınmıştır.
133. Kural; terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmek
suretiyle iş sözleşmesi feshedilen kamu işçilerinin kamunun hissesi bulunan
tüzel kişiler bünyesinde istihdam edilemeyeceğine ilişkin bir yasaklama tedbiri
içermektedir. Bu hâliyle kural, çalışma
hürriyeti ve hakkını sınırlamaktadır.
134. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca
çalışma ve sözleşme hürriyetine sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebebine uygun olması, kanunla yapılması ve ölçülü olması
gerekir.
135. Kuralın Anayasa’nın 13. maddesindeki kanunilik şartı
ile meşru amaç yönlerinden değerlendirilmesinde, Kanun’un 7. maddesinin “…bir
daha bu teşebbüs ve ortaklıklar…” ibaresinden sonra gelen “…ile kamunun
hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde…” ibaresi dışında kalan
kısmına ilişkin açıklanan
gerekçeler uygun olduğu ölçüde dava konusu kural yönünden de geçerlidir.
136. Öte yandan iş sözleşmesi feshedilen kamu işçilerinin
bir daha kamunun hissesi bulunan tüzel
kişiler bünyesinde istihdam edilmesinin yasaklanmasının millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, kamu
hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik olsa da alınan tedbirin
amaçla ölçülü olması şarttır.
137. Dava konusu kuralda devletin veya kamu tüzel
kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs, ortaklık
ve iştirakler ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler
bünyesinde çalışmakta iken iş sözleşmesi feshedilen işçiler hakkında düzenleme
yapılmıştır. Buna göre anılan kurum ve kuruluşlarda çalışmakta iken terör
örgütleri veya millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplarla bağlantılı olduğu gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen
kamu işçilerinin, bir daha bu teşebbüs ve ortaklıkların yanı sıra kamunun
hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde de istihdam edilemeyeceği
hükme bağlanmıştır.
138. Bu çerçevede devlete sadakatsizliği tespit edilen
kamu işçilerinin iş sözleşmelerinin sona erdirilmesinin ardından yeniden kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışmalarının engellenmesine ilişkin bir tedbirin
uygulanmasının mümkün olduğu söylenebilir. Zira kamu gücü kullanan bir işverenin
devlete sadakat bağı bulunmayan veya zayıf olan bir kişiyle çalışmaya tahammül
gösterme yükümlülüğünün olmadığı ve işverenlerin sadakatsiz olduğunu
düşündükleri kişilerle iş ilişkilerini tek taraflı olarak sona erdirebilme
hakkını haiz olduğu kabul edilmelidir.
139. Kuralda yer alan tedbirin gerekçesi, devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen terör örgütleri ile
irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle
güven ilişkisinin ortadan kalkmasıdır. Bu bağlamda terör örgütleri ile
irtibatlı ya da iltisaklı olmanın devlete sadakat bağının zayıflığını gösteren
bir olgu olarak kabul edilmesi gerekir. Özellikle
kamu gücünü kullanan idarelerin millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması
ile kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacını taşıdıkları
durumlarda takdir yetkilerinin daha geniş olduğu söylenebilir.
140. Bu çerçevede, iş sözleşmesi feshedilen kamu
işçilerinin kamunun hissesi bulunan tüzel kişiler bünyesinde istihdam
edilemeyeceğine ilişkin tedbirin millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması
ile kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından elverişli ve
gerekli olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
141. Dava konusu kuralda yer alan “kamunun hissesi
bulunan diğer tüzel kişiler” ifadesi ile kastedilen, kamunun hissesinin
bulunduğu ve 233 sayılı KHK’da “iştirakler” başlığı altında düzenlenen
özel hukuk hükümlerine tabi anonim şirketlerdir. Kamunun hissesinin bulunduğu
bu anonim şirketler özel sektörde çok farklı alanlarda faaliyet göstermektedir.
Bu sektörler arasında savunma, güvenlik, bilgi sistemleri teknolojisi veya
sağlık sektörü gibi millî güvenliğin ve kamu
düzeninin sağlanması açısından stratejik önemi bulunan ve daha farklı bir
konumda değerlendirilmesi gereken sektörler olduğu gibi millî güvenlik ve kamu
düzeni ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan ve bunları olumsuz etkileme
ihtimali zayıf olan ticari faaliyet alanları da mevcuttur.
142. Dava konusu
kuralda ise kamunun hissesinin bulunduğu anonim şirketler arasında millî güvenliğin ve kamu düzeninin sağlanması
açısından stratejik önemi olan alanlarda faaliyet gösteren anonim
şirketler ile diğer anonim şirketler arasında herhangi bir ayrım yapılmadan
kamunun hissesinin bulunduğu bütün tüzel kişiler yönünden bir yasaklama hükmü
öngörülmüştür. Bir başka deyişle kamu işçilerinin iş sözleşmesinin feshi
tedbirinin ardından uygulanan tedbir, kamunun (teşebbüs ve bağlı
ortaklıkların) hissesinin bulunduğu bütün tüzel kişileri kapsayacak şekilde
düzenlenmiştir.
143. Devletin anayasal düzenini ortadan kaldırmaya
yönelmiş bir tehdidin varlığı, bu tehdidin ülkeye verdiği veya vereceği zararın
büyüklüğü karşısında söz konusu tehdidin bir an önce bertaraf edilebilmesi
kapsamında gerekli tedbirleri alabileceğinde kuşku yoktur. Bu bağlamda arındırma süreci olarak
adlandırılan kamu personelinin kamudan çıkarılması ve benzer nitelikteki kamu işçilerinin iş sözleşmesinin feshi yoluyla kamu
görevinin sonlandırılması tedbirinin ardından terör örgütlerine üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kişilerin kamu görevine
devam etmelerinin yarattığı tehdit ve riskler ile bunun devletin anayasal
düzenine yönelik yarattığı tehlikenin boyutları dikkate alınmak suretiyle bir
daha kamu görevlisi olarak istihdam edilmemelerinin yanı sıra kamu görevlisi
olmasa dahi millî güvenliğin ve kamu düzeninin
sağlanması açısından stratejik önemi bulunan ve kamunun hisse sahibi
olduğu tüzel kişiler bünyesinde istihdam edilemeyeceğini de öngören bir
düzenleme yapılması doğaldır.
144. Ancak kamu iştiraki olarak adlandırılan bu anonim
şirketlerin bahsi geçen özellikleri ile birlikte kamu kurumu niteliğinin
olmadığı dikkate alındığında kuralda öngörülen yasaklama tedbirinin kamu
iştirakinin bulunduğu bütün anonim şirketleri kapsayacak şekilde
düzenlenmesinin kamu hizmetinin devlete sadakat ve güven temelinde etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve millî
güvenliğin sağlanması amacına hizmet ettiği söylenemez. Bu durumda millî güvenliğin ve kamu düzeninin sağlanması
açısından stratejik önemi bulunan ve daha farklı bir konumda değerlendirilmesi
gereken sektörlerde faaliyet gösteren kamunun hissesi bulunan tüzel kişilerin
yanı sıra millî güvenlik ve kamu düzeni ile doğrudan bir bağlantısı olmayan ve
bunları olumsuz etkileme ihtimali zayıf olan sektörlerde ticari faaliyetlerini
yürüten kamunun hissesinin bulunduğu tüzel kişiler bünyesinde de
çalışmayı yasaklayan kuralın bu yönüyle millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gereklilik unsurunu taşıdığı
söylenemez.
145. Bu hâliyle kuralın çalışma ve sözleşme
hürriyetine yönelik ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır.
146. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 48. ve
49. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Rıdvan GÜLEÇ, İrfan FİDAN ve Muhterem
İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kural, Anayasa’nın 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 15. ve 70. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
Ç. Kanun’un 9. Maddesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
147. Kuralda, 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un (Kanun’un adı, 703
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesiyle “Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Alanında Bazı Mali Hükümler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir.) 12.
maddesinin (mülga) birinci fıkrasının (l) ve (m) bentleri kapsamında
yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanların
yetkilerinin çalışma ve sosyal güvenlik bakanı tarafından oluşturulacak
komisyonun teklifi üzerine çalışma ve sosyal güvenlik bakanının onayı ile iptal
edileceği düzenlenmiştir.
148. Kuralın
atıfta bulunduğu 3146 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinde iş sağlığı ve
güvenliği alanında ölçüm, analiz, teknik kontrol, risk analizi ve
değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık, uzmanlık hizmetlerini vermek üzere özel
ve tüzel kişilere yetki verilmesi öngörülmektedir. Aynı şekilde işyeri hekimi,
iş güvenliği uzmanı, diğer teknik personel ve sağlık personeli ile işçilere
eğitim vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve 13/1/2011
tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren
şirketler yetkilendirilmektedir.
149. İş sağlığı, çalışan bir
kişinin çalışma şartları ile kullanılan araç ve gereçlerden doğabilecek
tehlikelerden arındırılmış veya bu tehlikelerin en aza indirildiği bir iş
çevresinde işyeri ortamı ve çalışma koşullarından kaynaklı sağlıklarını
kaybetmelerini önleyici tedbirlerin alınmasını ifade etmektedir. İşçilerin
kazaya uğramalarını önleyici tedbirleri ifade eden iş güvenliği ise işyerinde
kullanılan araç, gereç ve maddelerin kullanımı ve varlığından doğabilecek
risklere karşı işçilerin korunması ve gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
150. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği ile
ilgili düzenleyici hükümler, 20/6/2021 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu’nda yer almaktadır. Kanun’un “İş
sağlığı ve güvenliği hizmetleri” başlıklı 6. maddesi ile işverenlere
çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve -çalışan
sayısına bağlı olarak- diğer teknik ve sağlık
personeli görevlendirme yükümlülüğü getirilmiştir.
151. 6331 sayılı Kanun’da iş güvenliği uzmanı;
usul ve esasları yönetmelikle belirlenen, iş sağlığı ve güvenliği alanında
görev yapmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca (Bakanlıkça)
yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili
kuruluşlarında çalışma hayatını denetleyen müfettişler ile mühendislik veya
mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanlar olarak
belirtilmiştir. İşyeri hekimi ise iş sağlığı ve güvenliği alanında görev
yapmak üzere (Bakanlıkça) yetkilendirilmiş, işyeri hekimliği belgesine sahip
hekimlerdir. İş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi dışında iş güvenliği ve
sağlığı alanında faaliyet gösteren diğer teknik personel ve sağlık personeli de
bulunmaktadır.
152. İşveren tarafından iş güvenliği
uzmanı veya işyeri hekimi olarak görevlendirileceklerin, geçerli iş
güvenliği uzmanlığı belgesi veya işyeri
hekimliği belgesine sahip olmaları zorunludur. İşverence
teknik eleman veya sağlık personeli olarak görevlendirilecekler için de gerekli
belgelerin alınması zorunludur.
153. 6331 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerini yürütmek isteyen kamu ve özel sektör kuruluşları da
Bakanlıkça görevlendirildikten sonra hizmet sunabilmektedir. Bu kuruluşlar ile
ayrıca iş sağlığı ve güvenliği alanında eğitim kurumu olarak faaliyet göstermek
isteyen kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve 6102 sayılı Kanun’a göre faaliyet gösteren şirketler tarafından kurulan
müesseselerin de iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet gösterebilmek için
yetkilendirildiklerini gösteren gerekli belgeleri almaları zorunludur.
154. Kuralın atıfta bulunduğu 3146
sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrası, 2/7/2018 tarihli ve 703
sayılı KHK’nın 4. maddesiyle yürürlükten
kaldırılmıştır. İptali istenen kuralda yer alan görev ve yetkiler (1)
numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK)
ile yeniden düzenlenmiştir. Anılan CBK’nın 86.
maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi uyarınca işyerindeki
sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri yürütenlerin
niteliklerini belirlemek, eğitimlerini ve sertifikalandırılmalarını sağlamak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevleri
arasında sayılmış, 90. maddesinde iş
sağlığı ve güvenliği alanında özel ve tüzel kişilerin faaliyet gösterebilmeleri
için yetkilendirmenin İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından
yapılacağı hükme bağlanmıştır.
155. Kuralın atıfta bulunduğu 3146 sayılı Kanun'un 12.
maddesinin birinci fıkrasının (l) ve (m) bentleri yürürlükten kaldırılmış ise
de anılan madde kapsamında verilen yetki belgelerinin hâlen yürürlükte olduğu,
hukuki varlıklarının devam ettiği ve bu yetki belgelerinin dava konusu kural
kapsamında iptalinin söz konusu olabileceği görüldüğünden dava konusu kuralın
atıfta bulunduğu bentlerin yürürlükten kaldırılması kuralın anayasallık
denetiminin yapılmasını engellememektedir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
156. Dava dilekçesinde özetle; iş sağlığı ve güvenliği
alanında çalışmak üzere yetkilendirilen özel ve tüzel kişilerle işyeri hekimi
ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimi vermek üzere yetkilendirilmiş olanların terör
örgütlerine üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğunun tespiti
hâlinde bu yetkilerin iptalini öngören kuralın olağanüstü hâlin gereklerini
aşan nitelikte bir düzenleme olduğu, çalışma hakkı ve sözleşme özgürlüğünü
ölçüsüz şekilde sınırlandırdığı, söz konusu yetki belgelerinin iptali için
komisyon kurulması öngörülmekle birlikte komisyonun çalışması ile ilgili usule
ilişkin güvencelerin öngörülmediği, kuralda belirtilen “üyeliği, mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı” ibaresinde yer alan kavramların
belirsiz ve öngörülemez olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 15.,
48. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
157. Dava konusu kuralın olağanüstü
hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik bir
düzenleme olduğu açıktır. Ancak kuralın olağanüstü hâl süresiyle sınırlı olarak
uygulanmaması nedeniyle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem
kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
158. 3146 sayılı Kanun’un 12. maddesinin (mülga) birinci
fıkrasının (l) bendi uyarınca “iş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm,
analiz, teknik kontrol, risk analizi ve değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık,
uzmanlık hizmetlerini yapmak ve bu tür hizmetleri verecek özel ve tüzel kişi ve
kuruluşların niteliklerini belirlemek, yetki vermek, yetkilerini iptal etmek,
kontrol ve denetimini sağlamak”; (m) bendi uyarınca ise “işyeri
hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere
eğitim vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret
Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve
güvenlik birimlerini yetkilendirmek, gerektiğinde yetkilerini iptal etmek,
hizmetin etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin kontrol ve
denetimini sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri
sonundaki sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek” yetki
ve görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına verilmiştir.
159. Ülkemizde işyerlerinde
iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi
için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenleyen 6331 sayılı Kanun uyarınca iş sağlığı
ve güvenliği alanında ölçüm, analiz, teknik kontrol, risk analizi ve
değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık, uzmanlık hizmetlerini yerine getirmek
isteyen özel ve tüzel kişiler ile işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer
teknik personel ve sağlık personeli ile işçilere eğitim vermek isteyen kamu
kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve şirketlerin ilgili Bakanlık tarafından
yetkilendirilmesi zorunludur. Bir başka deyişle iş sağlığı ve güvenliği
alanında çalışabilmek için Bakanlıktan yetki alınması şarttır.
160. Kuralda, iş sağlığı ve
güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere
yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanların
yetkilerinin çalışma ve sosyal güvenlik
bakanı tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakanın onayı ile iptal edileceği düzenlenmiştir. Bu hâliyle kuralla çalışma hürriyeti ve hakkına yönelik bir sınırlama
getirildiği açıktır.
161. Anayasa’nın 13. maddesine göre
çalışma ve sözleşme hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebebine uygun olması, kanunla yapılması ve ölçülü olması
gerekir.
162. Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde
çalışma hürriyeti ve hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir.
Bununla birlikte Anayasa’nın ilgili maddesinde özel bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının
bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan düzenlendiği maddede hiçbir sınırlama
nedenine yer verilmeyen hakların diğer anayasal hükümler nedeniyle
sınırlandırılması da mümkün bulunmaktadır.
163. Terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle iş
sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişilerin yetki
belgelerinin iptal edilmesini öngören kuralların millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanarak buna ilişkin hizmetlerin etkin ve sağlıklı bir şekilde
yürütülmesine yönelik meşru bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
164. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında çalışma hürriyeti ve hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin bulunması
yeterli değildir. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları
sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe
izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
165. Buna göre kuralda, uygulanacak tedbirin niteliği,
tedbirin hangi hâllerde ve kimler hakkında uygulanacağı, tedbiri uygulama
yetkisinin kime ait olduğu hususlarının açık ve net bir şekilde düzenlendiği
görülmektedir. Ayrıca kuralda geçen “iltisak”
kavramı kavuşan, bitişen, birleşen; irtibat kavramı ise bağlantı anlamına
gelmektedir. Anılan ibareler genel kavram niteliğinde olmakla birlikte Anayasa
Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararında
belirtilen nedenlerle bunların kategorik olarak belirsiz ve öngörülemez
nitelikte olduğu söylenemez.
166. Öte yandan iş sağlığı ve güvenliği
alanında faaliyet gösterenlerin yetki belgelerinin iptal edilmesine ilişkin
tedbirin çalışma hürriyeti ve hakkına yönelik olarak getirdiği sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülülük ilkesiyle çelişmemesi zorunlu
olduğundan sınırlamanın ölçülülük ilkesi yönünden
de incelenmesi gerekmektedir.
167. Bu çerçevede 6331 sayılı Kanun’un kapsamına savunma,
güvenlik, bilgi sistemleri veya sağlık sektörü gibi millî güvenliğin ve kamu düzeninin sağlanması açısından stratejik önemi
bulunan ve diğer sektörlere göre daha farklı bir konumda değerlendirilmesi
gereken sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerleri girdiği gibi iş sağlığı
ve güvenliği açısından millî güvenliği ve kamu düzenini olumsuz etkileme
ihtimali zayıf olan sektörlerde ticari faaliyetlerini yürüten iş ve işyerleri
de girmektedir.
168. Dava konusu kuralda ise stratejik önemi bulunan sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerleri
yönünden bir ayrım yapılmadan iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere yetkilendirilen
kişi, kurum veya kuruluşların tümünün yetki belgelerinin iptal edilebilmesine
imkân sağlayan bir tedbir öngörülmüştür.
169. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili uygulamaların
faaliyet konularına bakılmaksızın tüm iş ve işyerlerinde yerine getirilmesi
gerekmektedir. Ancak kuralda öngörülen tedbirin
bütün iş ve işyerlerini kapsayacak şekilde düzenlenmesinin kamu hizmetinin
devlete sadakat ve güven temelinde etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve
millî güvenliğin sağlanması amacına hizmet ettiği söylenemez. Bu durumda millî
güvenliğin ve kamu düzeninin sağlanması açısından stratejik önemi bulunan ve
daha farklı bir konumda değerlendirilmesi gereken sektörlerde faaliyet gösteren
iş ve işyerlerinin yanı sıra millî güvenlik ve kamu düzeni ile doğrudan bir
bağlantısı bulunmayan ve bunları olumsuz etkileme ihtimali zayıf olan
sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerlerinde faaliyet gösterecek iş sağlığı
ve güvenliği alanında çalışan kişi, kurum ve kuruluşların yetki belgelerinin de
iptal edilmesinin bu yönüyle millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile
kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gereklilik unsurunu
taşıdığı söylenemez.
170. Bu durumda herhangi bir ayrıma
gidilmeksizin stratejik önemi bulunan
sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerlerinin yanı sıra stratejik önemi
bulunmayan işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışabilecek kişileri
de kapsayacak şekilde tümünün yetki belgelerinin iptal edilebilmesine imkân
sağlayan kuralın millî güvenliğin ve kamu
düzeninin korunması açısından gereklilik unsurunu taşıdığı söylenemez.
171. Bu itibarla kuralın çalışma ve sözleşme hürriyetine
yönelik ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır.
172. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 48., ve
49. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ile
Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13., 48., ve 49. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural Anayasa’nın 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 15. maddesi yönünden
incelenmemiştir.
D. Kanun’un 10.
Maddesinin (2) Numaralı Fıkrası İle 667
sayılı KHK’nın 5. Maddesine Eklenen (2) Numaralı Fıkranın ve (3) Numaralı
Fıkrası İle 669 sayılı KHK’nın 4. Maddesine
Eklenen (2) Numaralı Fıkranın (c) Bendinin İncelenmesi
173. Kanun’un 10. maddesinin dava konusu (2) numaralı
fıkrası ile 5. maddesine (2) numaralı fıkra eklenen 667 sayılı KHK 6749 sayılı Kanun
ile kanunlaşmış olup anılan Kanun’un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası Anayasa
Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2016/205, K.2019/63 sayılı kararı ile iptal
edilmiştir. 7081 sayılı Kanun’un 10. maddesinin dava konusu (3) numaralı
fıkrası ile 4. maddesine (2) numaralı fıkra eklenen 669 sayılı KHK ise 9/11/2016 tarihli ve 6756 sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesi Hakkında Kanun ile kanunlaşmış olup anılan
Kanun’un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası 13/2/2018 tarihli ve 7098 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un ek 1. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Bu durumda dava
konusu kuralların uygulanma imkânı kalmamıştır.
174. Açıklanan nedenle konusu kalmayan kurallara ilişkin
iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
175. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
176. 7081 sayılı Kanun’un 7. maddesinin “…bir daha bu teşebbüs
ve ortaklıklar…” ibaresinden sonra gelen
“…ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler…” ibaresi ile 9. maddesinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince bu ibare ve maddeye ilişkin iptal hükümlerinin
kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe
girmesi uygun görülmüştür.
V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
177. Dava dilekçesinde
özetle; dava konusu kuralların bu hâliyle uygulanmasının telafisi güç veya
imkânsız zararların doğmasına sebebiyet vereceği belirtilerek yürürlüklerinin
durdurulması talep edilmiştir.
6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine
Dair Kanun’un;
A. 4. maddesinin
üçüncü cümlesine yönelik yürürlüğün durdurulması talebinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B. 1. 7. maddesinin “…bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar…”
ibaresinden sonra gelen “…ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler…” ibaresine,
2. 9. maddesine,
yönelik
iptal hükümlerinin yürürlüğe girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu madde ve
ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
C. 1. 4. maddesinin birinci ve ikinci cümlelerine,
2. Ekli (2) sayılı listesine,
3. 6. maddesine,
4. 7. maddesinin “…bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar…”
ibaresinden sonra gelen “…ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler…” ibaresi
dışında kalan kısmına,
yönelik iptal talepleri
26/10/2022 tarihli ve E.2018/76, K.2022/125 sayılı kararla reddedildiğinden bu
maddeye, cümlelere, listeye ve kısma ilişkin yürürlüğün durdurulması
taleplerinin REDDİNE,
Ç. 10. maddesinin,
1. (2) numaralı fıkrası
ile 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesine eklenen (2) numaralı fıkraya,
2. (3) numaralı fıkrası
ile 25/7/2016 tarihli ve 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesine eklenen (2) numaralı
fıkranın (c) bendine,
ilişkin iptal talebi hakkında
26/10/2022 tarihli ve E.2018/76, K.2022/125 sayılı kararla karar verilmesine
yer olmadığına karar verildiğinden bu fıkra ve bende ilişkin yürürlüğün durdurulması
talepleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
26/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VI. HÜKÜM
6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine
Dair Kanun’un;
A. 4. maddesinin,
1. Birinci ve ikinci
cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Üçüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE
OYBİRLİĞİYLE,
B. Ekli (2) sayılı listesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
C. 6. maddesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 7. maddesinin;
1. “…bir daha bu teşebbüs
ve ortaklıklar…” ibaresinden sonra gelen
“…ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Rıdvan GÜLEÇ, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün, Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince,
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Kalan kısmının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 9. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Muammer
TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün, Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. 10. maddesinin,
1. (2) numaralı fıkrası
ile 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesine eklenen (2) numaralı fıkraya,
2. (3) numaralı fıkrası
ile 25/7/2016 tarihli ve 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesine eklenen (2) numaralı
fıkranın (c) bendine,
ilişkin iptal talepleri
hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,
26/10/2022 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Karşı Oy
1. 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine
Dair Kanun’un 9. maddesinde, 3146 sayılı Kanunun 12. maddesinin (l) ve (m)
bentleri kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından iş sağlığı
ve güvenliği alanında yetkilendirilen kişilerden milli güvenliğe karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı ve oluşumlarla irtibat ve iltisaklı
olanların yetkilerinin iptal edilmesi düzenlenmektedir.
2. Yetki iptali için Bakanlık bünyesinde bir komisyon
oluşturulması ve bunun yaptığı tespitler sonrasında Bakanlıkça yetkinin iptal
edilmesine karar verilmesi usulü benimsenmiştir.
3. Belirlenen bu usul çerçevesinde yapılacak işlemlerin
yargısal denetime tabi olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
4. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl
döneminde alınan tedbirler çerçevesinde milli güvenlik aleyhine faaliyette
bulunan oluşumlarla irtibatlı kişilerin pilot lisansları ile gemi adamlığı
belgesi gibi çalışma hürriyeti ve özel hayatları ile doğrudan irtibatlı olan
belgelerin iptal edilmesini Anayasa’ya aykırı görmemiştir. (Anayasa
Mahkemesi’nin 22/09/2021 tarihli 2018/75 esas, 2021/60 sayılı kararı ile
24/06/2021 tarih 2018/81 esas, 2021/45 sayılı kararı)
5. İfa ettikleri fonksiyon itibariyle iş sağlığı ve
güvenliği konularının toplumsal açıdan önemsiz olduklarını ifade etmek mümkün
değildir. Norm koyucunun da bu alana dair düzenleme yapması kendi takdiri
kapsamındadır.
6. Kaldı ki yetkileri iptal edilen kişilerin geçimlerini
temin noktasında bu faaliyetleri tali özellik arz etmektedir. Bu iptal kararı
ilgililerin asıl mesleklerini icra etmeleri hususunda mutlak bir yasaklama da
getirmemektedir.
7. Bu haliyle ölçüsüz olmadığını değerlendirdiğimiz
düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığını düşündüğümüzden çoğunluğun iptal
yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Basri BAĞCI
|
KARŞI OY
1. Dava konusu kuralda, 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un (Kanun’un adı,
703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesiyle “Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Alanında Bazı Mali Hükümler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir.) 12.
maddesinin (mülga) birinci fıkrasının (l) ve (m) bentleri kapsamında
yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya MGK’ca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olanların yetkilerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın
onayı ile iptal edileceği düzenlenmiştir.
2. Anayasa’nın 48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir”,
49. maddesinde de “Çalışma, herkesin
hakkı ve ödevidir” denilmek
suretiyle herkesin çalışma hürriyeti ve hakkı ile sözleşme özgürlüğüne sahip
olduğu hüküm altına alınmıştır.
3. 3146 sayılı Kanun’un 12. maddesinin (mülga) birinci
fıkrasının (l) bendi uyarınca, iş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm,
analiz, teknik kontrol, risk analizi ve değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık,
uzmanlık hizmetlerini yapmak ve bu tür hizmetleri verecek özel ve tüzel kişi ve
kuruluşların niteliklerini belirlemek, yetki vermek, yetkilerini iptal etmek,
kontrol ve denetimini sağlamak, (m) bendi uyarınca ise, işyeri hekimi,
iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere eğitim vermek
için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret Kanunu
hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve güvenlik
birimlerini yetkilendirmek, gerektiğinde yetkilerini iptal etmek, hizmetin
etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin kontrol ve denetimini
sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri sonundaki
sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek yetki ve görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmiştir.
4. Ülkemizde işyerlerinde
iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının
iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve
yükümlülüklerini düzenleyen 6331
sayılı Kanun uyarınca iş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm, analiz, teknik
kontrol, risk analizi ve değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık, uzmanlık hizmetlerini
yerine getirmek isteyen özel ve tüzel kişiler ile işyeri hekimi, iş güvenliği
uzmanı, diğer teknik ve sağlık personeli ile işçilere eğitim vermek isteyen
kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve şirketlerin ilgili Bakanlık
tarafından yetkilendirilmesi zorunludur. Bir başka deyişle iş sağlığı ve
güvenliği alanında çalışabilmek için Bakanlık’tan yetki alınması şarttır.
5. Kuralda ise, iş sağlığı ve
güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere
yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya Milli
Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olanların yetkilerinin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine
Bakan’ın onayı ile iptal edileceği
düzenlenmiştir. Bu haliyle kuralla çalışma
hürriyeti ve hakkına yönelik bir sınırlama getirildiği açıktır.
6. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denilmektedir.
Buna göre çalışma ve
sözleşme hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun olması, kanunla yapılması ve ölçülü olması gerekir.
7. Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde
çalışma hürriyeti ve hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir.
Bununla birlikte Anayasa’nın ilgili maddesinde özel bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının
bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan düzenlendiği maddede hiçbir sınırlama
nedenine yer verilmeyen hakların diğer anayasal hükümler nedeniyle
sınırlandırılması da mümkün bulunmaktadır.
8. Anayasanın 49. maddesinin ikinci fıkrasında,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları korumak ve çalışmayı desteklemek devletin
görevleri arasında sayılmıştır. Ayrıca yine Anayasanın 56. maddesinin
üçüncü fıkrasında, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlamak da devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Bu kapsamda,
çalışanların, iş yerlerinde işin yürütülmesi
sırasında oluşan veya oluşabilecek tehlikelerden ve sağlığına zarar verebilecek
unsurlardan korunmasının devletin
yerine getirmekle yükümlü olduğu ödevler kapsamında kaldığında tereddüt
bulunmamaktadır. Bu yönüyle, çalışan bir
kişinin çalışma şartları ile aynı zamanda işyeri ortamının iyileştirilmesi amacına uygun olarak iş sağlığı ve güvenliği alanındaki
faaliyetlerin doğru ve güvenilir bir şekilde yerine
getirilmesini temin etmek amacıyla iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere yetkilendirilen kişi, kurum
veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanların yetkilerinin iptal edilmesini öngören kuralın kamu
yararını gerçekleştirmeye yönelik meşru bir amacının bulunduğu söylenebilir.
9. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında çalışma hürriyeti ve hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin bulunması
yeterli değildir. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları
sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe
izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
10. Kuralla terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunanların iş sözleşmelerinin feshedileceği
öngörülmekte olup kuralda geçen iltisaklı kavramı kavuşan, bitişen, birleşen;
irtibatlı kavramı ise bağlantılı anlamına gelmektedir. Anılan ibareler genel
kavram niteliğinde olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve
E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararında belirtilen nedenlerle bunların kategorik
olarak belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.
11. Kuralla, iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere yetkilendirilen kişi, kurum
veya kuruluşların farklı saiklerle hareket
etmesinin önüne geçilmesi suretiyle iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet
gösteren iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve
diğer teknik personel ile sağlık personelinin görevlerini gereği gibi
yerine getirmelerinin sağlanması, görev ve yetkilerin kötüye kullanımının önüne
geçilmesi hedeflenmektedir. Bu suretle çalışanların, iş yerlerinde işin
yürütülmesi sırasında oluşan veya oluşabilecek tehlikelerden ve sağlığına zarar
verebilecek unsurlardan korunması amaçlanmaktadır. Terörle mücadele ederek kişilerin ve toplumun huzur ve güvenliğini
sağlamanın devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu ödevler kapsamında
kaldığında tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla kuralın, işyeri
ortamının iyileştirilmesini hedef alan iş sağlığı ve güvenliği alanında hukuki
güvenliğin ve kamu yararının sağlanmasına yönelik amaçlara ulaşma bakımından
elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
12. Diğer taraftan iş sağlığı ve güvenliği alanında
faaliyet gösteren iş güvenliği uzmanı, işyeri
hekimi ve diğer teknik personel ile sağlık personelinin yetkilerinin
iptal edilmesi hususunda herkes için eşit bir uygulama öngörülmektedir. Başka
bir anlatımla iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyet göstermekte iken terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle
yetkisi iptal edilecekler bakımından belli bir gruba yönelik istisnai bir
düzenleme getirilmemektedir.
13. Ayrıca kuralın uygulanmasından doğacak
uyuşmazlıkların yargıya taşınabilmesi mümkündür. Bu kapsamda iş sağlığı ve
güvenliği alanında faaliyet göstermek üzere
yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşların, terör örgütlerine veya Milli
Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle Bakan tarafından
oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine Bakan onayı ile yetkilerinin iptal
edilmesi durumunda bu işleme karşı idari yargıda iptal davası açılması
mümkündür. Bu bağlamda kural herhangi bir sınırlama getirmediğinden yetkisi
iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin, herhangi bir terör örgütüyle iltisaklı
veya irtibatlı bulunmadıkları iddiasıyla yargı yoluna başvurmalarında ve yargı
yerlerince haklı bulunmaları hâlinde tekrar faaliyetlerine devam etmelerinde
bir engel bulunmamaktadır. Buna göre Kanun’da kuralın amacı dışında keyfi
olarak kullanılmasını önleyecek yasal güvenceye yer verildiğinden kuralla
ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile kişi, kurum ve kuruluşların
çalışma hürriyeti ve hakkı arasında bulunması gereken makul dengenin
gözetildiği anlaşılmaktadır.
14. Bu itibarla çalışma hürriyeti ve hakkını
sınırlandıran kuralın orantısız bir müdahaleye neden olmadığı, dolayısıyla
anılan hakka ölçüsüz bir sınırlama getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
15. Açıklanan nedenlerle kuralın Anayasa’nın 13., 48., ve
49. maddelerine aykırı olmadığı ve iptal talebinin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|