ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/84
Karar Sayısı : 2022/117
Karar Tarihi : 13/10/2022
R.G. Tarih - Sayı : 6/12/2022
- 32035
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
131 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 24/6/2021 tarihli ve 7329 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 3. maddesiyle
22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’na eklenen ek 13. maddenin
birinci fıkrasının,
B. 5. maddesiyle
1632 sayılı Kanun’a eklenen ek 15. maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde
yer alan “…ya da resen…” ibaresinin,
C. 14. maddesiyle 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen ek 39.
maddenin;
1. İkinci
fıkrasının;
a. İkinci
cümlesinde yer alan “…ve yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…”
ibaresinin,
b. Üçüncü ve
dördüncü cümlelerinin,
2. Üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesinin “…oluşturulacak yeterlik sınav kurulu
tarafından yönetmelikle belirlenecek konulardan yazılı ve/veya sözlü sınava…”
bölümünün,
Anayasa’nın 2., 7., 10., 13., 17., 19., 20., 36., 70.,
90., 123., 124., 128., 129. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 3. maddesiyle 1632
sayılı Kanun’a eklenen ek 13. madde
şöyledir:
“Yakalama ve tutuklama:
Ek Madde 13- (Ek:24/6/2021-7329/3 md.)
Aşağıda belirtilen hâllerde, asker kişi herkes tarafından
geçici olarak yakalanabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı; izlenen kişinin kaçması
olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
Tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini
gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına
derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, amiri, üstü, askerî karakol,
nöbetçi, devriye, askerî inzibat ve kolluk görevlisi asker kişiyi yakalama
yetkisine sahiptir.
Yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına
hemen bilgi verilerek emri doğrultusunda işlem yapılır. Cumhuriyet savcısı,
yakalanan kişiyi serbest bırakmaz ise en yakın askerî inzibat karakoluna veya
askerî makama ya da adli kolluk görevlilerine teslim edilmesine karar verir.
Suçun Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan olması
durumunda, yakalanan kişi Cumhuriyet savcısının talimatı ile adli kolluk
görevlilerine teslim edilir.
Asker kişilerin gözaltına alınması veya tutuklanması
durumunda derhâl kıta komutanı veya askerî kurum amirine de haber verilir.”
2. 5. maddesiyle
1632 sayılı Kanun’a eklenen ek 15. maddenin ilgili kısmı şöyledir:
“Soruşturma izni ve izin vermeye yetkili merciler:
Ek Madde 15- (Ek:24/6/2021-7329/5 md.)
Asker kişilerin işledikleri askerî suçların
soruşturulması izne tabidir. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür.
Soruşturma izni, asgari tugay komutanı veya eşidi askerî
kurum amiri (Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarında eşidi) olmak üzere,
asker kişinin görev yaptığı birlik komutanı veya askerî kurum amiri, bu
kişilerin yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat verilir. Genelkurmay
Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ve Milli Savunma Üniversitesi hariç, Millî
Savunma Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı ve ilgili kurum ve
kuruluşlarda görev yapan asker kişiler hakkında soruşturma izni Millî Savunma
Bakanı tarafından verilir. General ve amiraller hakkındaki soruşturma izni ise
görev yeri dikkate alınarak ilgisine göre Genelkurmay Başkanının veya ilgili
Kuvvet Komutanının teklifi üzerine ya da resen Millî Savunma
Bakanı tarafından verilir.”
3. 14. maddesiyle 926
sayılı Kanun’a eklenen ek 39. madde şöyledir:
“Ek Madde 39- (Ek:24/6/2021-7329/14 md.)
Millî Savunma Bakanlığının müfettiş kadrolarına askerî
kaynaktan atama yapılabilir.
Askerî kaynaktan stajyer müfettiş alımı, müfettişliğe
giriş sınavı ile yapılır. Giriş sınavına başvurabilmek için; kuvvet
komutanlıklarında üst subay (binbaşı, yarbay, albay) rütbesinde bulunmak ve
yönetmelikte öngörülen şartları taşımak gerekir. Giriş sınavı,
yönetmelikte belirlenen konulardan yazılı ve/veya mülakat şeklinde yapılır.
Giriş sınavı ile ilgili olarak yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi
bir kayıt sistemi kullanılmaz. Giriş sınavında başarı gösterenler stajyer
müfettiş olarak görevlendirilir.
Askerî kaynaktan görevlendirilen stajyer müfettişlere bir
program çerçevesinde müfettişlik mesleğine yönelik eğitim verilir. Stajyer
müfettişlerin stajyerlik süresi bir yıl olup bu sürenin sonunda oluşturulacak
yeterlik sınav kurulu tarafından yönetmelikle belirlenecek konulardan yazılı
ve/veya sözlü sınava tabi tutulurlar.
Stajyerlik süresini ve yeterlik sınavını başarıyla
tamamlayanlar müfettişliğe atanır. Stajyerlik süresi içinde veya yeterlik
sınavında başarısız olanlar durumlarına uygun kadrolara atanırlar.
Bu madde uyarınca stajyer müfettiş olarak
görevlendirilenler ile müfettiş olarak atananlar 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin ek 24 üncü maddesi uyarınca istihdam edilen müfettişlerle aynı
görev, yetki ve sorumlulukları haizdir.
Stajyer müfettiş olarak görevlendirilenler ile müfettiş
kadrolarına atanan subaylar, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve
sosyal hak ve yardımlarını ve istihkaklarını mevcut hükümler çerçevesinde
almaya devam ederler. Bunların stajyer müfettişlik ile müfettişlikte geçen
hizmetleri subaylıkta geçmiş sayılır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar Millî Savunma
Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA,
Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 2/9/2021 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava
dilekçesi ve ekleri, Raportör Murat ÖZDEN tarafından hazırlanan işin esasına
ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 3. Maddesiyle 1632 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
13. Maddenin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. Dava konusu kural;
kendisine suç işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenmekte iken
kaçma olasılığının bulunması ya da kimliğinin hemen belirlenme imkânının
olmaması durumunda asker kişinin herkes tarafından geçici olarak
yakalanabileceğini öngörmektedir. Bu itibarla anılan hâllerde asker kişi askerî
kolluk görevlileri tarafından yakalanabileceği gibi herhangi biri tarafından da
yakalanabilecektir.
4. 1632 sayılı
Kanun’un 3. maddesinde asker kişi mareşalden asteğmene kadar subaylar,
astsubaylar, Millî Savunma Bakanlığı (Bakanlık) ile Türk Silahlı Kuvvetleri
kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, uzman jandarma, uzman erbaş,
sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile askerî öğrenciler olarak
tanımlanmış; aynı maddede Bakanlık ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve
kuruluşunda çalışan devlet memurlarının asker kişi sıfatlarının 4/1/1961
tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 115.
maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlı olduğu belirtilmiştir.
5. Kuralda yer alan “suçüstü
hâli” 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2.
maddesinin (j) bendinde işlenmekte olan suç; henüz işlenmiş olan fiil ile
fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları
tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suç olarak tanımlanmıştır.
6. Anılan Kanun’un 90.
maddesinde kişiye suçu işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen
kişinin kaçması olasılığının bulunması veya kimliğini hemen belirleme imkânının
olmaması durumunda herkes tarafından geçici olarak yakalanabileceği hüküm
altına alınmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
7. Dava dilekçesinde
özetle; dava konusu kuralın 5271 sayılı Kanun’un 90. maddesinin tekrarı
niteliğinde olduğu, ilgili konunun tekrar düzenlenmesinde kamu yararının
olmadığı, genel düzenleme bulunduğu hâlde aynı hükmü içeren özel düzenlemeye
neden ihtiyaç duyulduğunun gerekçelendirilemediği, bu durumun normatif bir
belirsizlik oluşturduğu, dolayısıyla kuralın hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmadığı, sırf askerî suçlar açısından asker olmayan kişilerin bu suçları
bilmesinin veya nitelendirmesinin mümkün olmadığı, asker kişinin kaçma hâli ile
görev dâhilinde hareket etmesi durumunun ayrımının zor olduğu, hangi hâllerde
yakalama yetkisinin kullanılabileceği veya yakalandıktan sonra asker kişi
hakkında nasıl bir işlem yapılacağı hususlarında kuralda bir açıklığın
bulunmadığı, bu yönüyle kişi özgürlüğü ve güvenliğinin sınırlanması sonucunu
doğuran kuralın ölçülülük ilkesine aykırı olduğu, kişiyi keyfî uygulamalara
karşı koruyacak önlemleri içermediği, yakalama işlemi yapacak kişi ile silah
kullanma yetkisi bulunan asker kişi arasında çatışma yaşanma riskinin bulunması
nedeniyle kuralın yaşam ve vücut bütünlüğü hakkını da ihlal ettiği, bu durumun
ayrıca kişi özgürlüğü ve güvenliği ile yaşam hakkına ilişkin uluslararası
sözleşmelerle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 17.,
19. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
8. Anayasa’nın 19.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına
sahip olduğu ilke olarak belirtildikten sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında
şekil ve şartları kanunda gösterilmek kaydıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının sınırlandırılması, ancak Anayasa’nın anılan
maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz
konusu olabilir.
9. Buna göre
mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin
yerine getirilmesi, bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir
yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması, bir küçüğün
gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir
kararın yerine getirilmesi, toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası,
uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir
kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen
esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi, usulüne aykırı
şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut
geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması ve tutuklanması hâlleri
dışında kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir.
10. Bunun haricinde
bir suç isnadına bağlı olarak hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler de
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
hâkim kararıyla tutuklanabilirler. Hâkim kararı olmaksızın yakalama ise ancak
suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda yapılabilir ve
bunun şartları da yine ancak kanunla belirlenir. Dava konusu kural, belirli
hâllerde asker kişinin herkes tarafından geçici olarak yakalanabilmesini
öngörmek suretiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sınırlama getirmektedir.
11. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama
getiren kanuni düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve
ölçülü olması gerekir.
12. Bu kapsamda kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin
şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek
şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması
gerekir.
13. Esasen temel hak
ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk
devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
14. Kuralla, kendisine
suç işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenmekte iken kaçma
olasılığının bulunması ya da kimliğinin hemen belirlenme imkânının olmaması
durumunda asker kişilerin herkes tarafından geçici olarak yakalanabileceği
öngörülmek suretiyle hangi hâl ve şartlarda anılan kişilerin kişi özgürlüğü ve
güvenliğinin sınırlanabileceği hususunun herhangi bir tereddüde yer vermeyecek
biçimde açık ve net olarak düzenlendiği görülmektedir.
15. Yakalama
tedbirinin geçici olduğu gözönünde bulundurulduğunda 1632 sayılı Kanun’un ek 13.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca kolluk kuvvetleri dışındaki kişilerce
yapılan yakalamanın asker kişinin kolluk kuvvetlerine teslim edilme anına kadar
geçerli olacağı açıktır. Aksi takdirde yakalama hukuka aykırı hâle gelir. Gerek
kolluk kuvvetlerince gerekse diğer kişilerce yakalanan kişi ve olay hakkında
anılan fıkraya göre kolluk kuvvetlerince Cumhuriyet savcısına hemen bilgi
verilerek Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işlem yapılır. Bu yönüyle de
kuralda bir belirsizlik bulunmamaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde kuralın
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik
şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
16. Kuralın
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında suçüstü hâlinde veya
gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda ceza
soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını
temin etmek amacıyla ihdas edildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla
kişi özgürlüğü ve güvenliğine getirilen sınırlamanın meşru bir amaca yönelik
olduğu görülmektedir.
17. Öte yandan kuralın
ölçülülük ilkesine uygunluk yönünden incelenmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen
sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
18. Belirli durumlarda
herkese asker kişiyi geçici olarak yakalama yetkisi veren kuralın, ceza
soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını
temin etmek biçimindeki meşru amaca ulaşma bakımından elverişli olmadığı
söylenemez.
19. Suçüstü bir
fiilden dolayı izlenen kişinin kaçma olasılığını veya hemen kimliğini belirleme
imkânının bulunmaması durumunu bertaraf edecek daha hafif bir müdahale
biçiminin varlığı da tespit edilemediğine göre herkese asker kişiyi geçici
olarak yakalama yetkisi verilmesinin konun koyucunun başvurabileceği araçlar
arasında olduğu kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla kuralın anılan meşru amaca
ulaşmak için gerekli olma koşulunu sağladığı değerlendirilmiştir.
20. Kuralla tanınan
yakalama yetkisinin bu kişiye suçu işlerken rastlanması ile suçüstü bir fiilden
dolayı kaçma olasılığının bulunması ya da kimliğinin hemen belirlenme imkânının
olmaması hâlleriyle sınırlı olduğu ve söz konusu yakalama tedbirinin geçici
olduğu, başka bir deyişle kolluk kuvvetlerine teslim edilme anına kadar geçerli
olduğu gözetildiğinde kuralla kişi özgürlüğü ve güvenliği sınırlanan kişilere
aşırı bir külfet yüklenmediği, ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile
kişi özgürlüğü ve özgürlüğü arasında bulunması gereken makul dengenin
gözetildiği ve bu itibarla kuralın orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
21. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 19. maddelerine aykırı değildir. İptal
talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13.
ve 19. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 17. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
B. Kanun’un 5. Maddesiyle 1632 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
15. Maddenin İkinci Fıkrasının Üçüncü Cümlesinde Yer Alan “…ya da resen…”
İbaresinin İncelenmesi
1. Anlam ve
Kapsamı
22. 1632 sayılı
Kanun’un ek 15. maddesinin birinci fıkrası uyarınca asker kişilerin işledikleri
askerî suçların soruşturulması izne tabi olup ancak ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür.
23. Anılan maddenin
ikinci fıkrasının birinci cümlesine göre soruşturma izni, asgari tugay komutanı
veya eşiti askerî kurum amiri (Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarında
eşiti) olmak üzere asker kişinin görev yaptığı birlik komutanı veya askerî
kurum amiri, bu kişilerin yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat
verilir. Söz konusu fıkranın ikinci cümlesinde de Genelkurmay Başkanlığı,
Kuvvet Komutanlıkları ve Millî Savunma Üniversitesi hariç, Bakanlık merkez ve
taşra teşkilatı ile bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşlarda görev yapan asker
kişiler hakkındaki soruşturma izninin millî savunma bakanı tarafından
verileceği belirtilmiştir.
24. Fıkranın üçüncü
cümlesinde ise general ve amiraller hakkındaki soruşturma izninin görev yeri
dikkate alınarak ilgisine göre Genelkurmay başkanının veya ilgili kuvvet
komutanının teklifi üzerine ya da resen millî savunma bakanı tarafından
verileceği öngörülmüş olup anılan cümlede yer alan “…ya da resen…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
25. Kuralın
gerekçesinde de “General ve amiraller hakkında ise soruşturma izni görev
yeri dikkate alınarak ilgisine göre Genelkurmay Başkanının veya ilgili kuvvet
komutanının teklifi üzerine ya da re’sen Milli Savunma Bakanı tarafından
verilecektir. Buna göre, kuvvet komutanlıklarında görev yapan general ve
amiraller hakkında ilgili kuvvet komutanı, Genelkurmay Başkanlığında görev
yapan general ve amiraller hakkında ise Genelkurmay Başkanı teklifte
bulunabilecektir.” denilmektedir.
2. İptal
Talebinin Gerekçesi
26. Dava dilekçesinde özetle;
kamu görevlisi olması nedeniyle general ve amirallerin askerî suçlarından
dolayı soruşturulabilmelerinin izne tabi olduğu, dava konusu kuralın kamu
görevlilerine ilişkin anayasal güvencelere yer vermediği, bu kamu görevlileri
hakkında soruşturma izninin millî savunma bakanı tarafından resen verilmesinin
suç isnadının isabetli şekilde değerlendirilememesine, ordudaki hiyerarşik
yapının ve disiplinin bozulmasına ve ordunun siyasallaşmasına neden olacağı,
söz konusu yetkinin mutlak, sınırsız ve keyfî bir şekilde kullanılabileceği, bu
durumun hukuk devleti, idarenin kanuniliği, eşitlik ve adil yargılanma
ilkeleriyle bağdaşmadığı, kamu hizmetine girmede esas olan liyakat ilkesinin
görev süresince de geçerli olduğu, keyfî ve siyasi kararlar alınması durumunda
bu ilkenin de ihlal edilmiş olacağı, kuralda soruşturma izni konusunda anılan
kamu görevlilerinin haksız suçlamalarla karşı karşıya kalmalarını önleyecek güvencelere
yer verilmediği, ayrıca bu durumun adil yargılanma hakkına ilişkin uluslararası
sözleşmelerle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13.,
36., 70., 90., 123., 128. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
27. Anayasa’nın 129.
maddesinin altıncı fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla
belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine
bağlıdır.” denilmek suretiyle kamu görevlileri yönünden özel soruşturma
usullerinin uygulanması anayasal güvenceye kavuşturulmuş bulunmaktadır.
28. Millî savunma
hizmetleri; niteliği itibarıyla belirli bir düzen içinde sunulması gereken,
kişilerin ve toplumun varlığı ve huzuru yönünden vazgeçilemez, ertelenemez ve
ikame edilemez kamu hizmetlerindendir. General ve amirallerin Anayasa’nın 128.
maddesi kapsamında devlet tarafından genel idare esaslarına göre yürütülen kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yerine getirdikleri,
dolayısıyla anılan maddede yer alan diğer kamu görevlileri kapsamında
oldukları ve bu itibarla Anayasa’nın 129. maddesinin sağladığı güvenceden
yararlanmaları gerektiği açıktır.
29. 1632 sayılı
Kanun’un ek 15. maddesinin birinci fıkrası uyarınca asker kişilerin
görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlar nedeniyle kural olarak
özel bir soruşturma usulüne tabi kılındıkları görülmektedir.
30. Bu kapsamda general
ve amiraller hakkındaki soruşturma izninin görev yeri dikkate alınarak ilgisine
göre Genelkurmay başkanının veya ilgili kuvvet komutanının teklifi üzerine ya
da dava konusu kuralla resen millî savunma bakanı tarafından verileceği hüküm
altına alınmıştır.
31. Anılan maddenin
sekizinci fıkrasında izin vermeye yetkili merciler tarafından ihbar veya
şikâyetin işleme konulmasına karar verilmesi hâlinde bu mercilerce ön
incelemenin başlatılacağı belirtilerek bunun usul ve esasları açıklanmış;
dokuzuncu fıkrasında yetkili merciin soruşturma izni konusundaki kararını açıklamasına
ilişkin süreler ile bu karara karşı itiraz süresi ve itiraz mercileri, onuncu
fıkrasında da soruşturma ve kovuşturma makamları belirtilmiştir.
32. Söz konusu
hükümler uyarınca izin vermeye yetkili merciin ihbar veya şikâyeti işleme
koymama imkânının bulunduğu, işleme konulması durumunda öncelikle bir ön
inceleme aşamasının bulunduğu, yetkili merciin soruşturma izni konusundaki
kararını belirli bir sürede vermesi gerektiği ve bu karara itirazın mümkün
olduğu, itirazın belirli bir süre içinde karara bağlanması gerektiği,
soruşturma ve kovuşturmada Yargıtayın görevli olduğu gözetildiğinde kamu
hizmetinin işleyişinde aksamaları ve kamu otoritesinin saygınlığının
zedelenmesini önlemeye, kural kapsamındaki kamu görevlilerini asılsız isnat ve
iftiralar karşısında korumaya ve kuralın tanıdığı yetkinin keyfî olarak
kullanımını engellemeye yönelik güvencelere yer verildiği anlaşılmaktadır. Bu
itibarla general ve amiraller hakkında Bakana resen soruşturma izni verme
yetkisi tanıyan kuralın Anayasa’nın 129. maddesiyle bağdaşmadığı söylenemez.
33. Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir (AYM, E.2022/53, K.2022/91,
20/07/2022, § 11).
34. Hukuk
devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye
göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle
bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın
veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini
doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği; normların
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/22, K.2015/37, 1/4/2015; E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25).
35. Kanun koyucunun,
izlediği ceza politikası uyarınca kanunlarla belirlenen görevlerini en iyi
şekilde ve etkin olarak yerine getirmesini sağlamak, millî güvenliğe ilişkin
hizmetin kesintiye uğramasını önlemek
üzere general ve amiraller açısından görevin niteliğinden kaynaklanan farklı
bir soruşturma usulünü benimsemesi takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır
(benzer değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2012/19, K.2013/17, 17/1/2013;
E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 100).
36. Anayasa’nın
128. maddesinde; devletin kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel
kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük
işlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 128.
maddesi kapsamında, general ve amirallerin görevleri ile ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri askerî suçlardan dolayı özel soruşturma usullerine tabi
tutulması bu kişileri asılsız iftira ve isnatlardan korumak amacını
taşıdığından ilgililerin Anayasa’nın 129. maddesinden kaynaklanan bu haklarına
ilişkin düzenlemelerin kanunla yapılması gerekir.
37. 1632 sayılı
Kanun’un ek 15. maddesinde general ve amiraller hakkında soruşturma izni
verilmesi konusundaki usul ve esaslar ile yetkili makamların herhangi bir
tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel
biçimde düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli olduğu ve kanunilik şartını
taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kural Anayasa’nın 2. ve 128. maddelerine
aykırı değildir.
38. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 128. ve 129. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10., 13., 36., 70., 90. ve 123.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 14. Maddesiyle 926 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
39. Maddenin İkinci Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve yönetmelikte
öngörülen şartları taşımak…” İbaresi ve Üçüncü Cümlesi ile Anılan Maddenin
Üçüncü Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan “…yönetmelikle belirlenecek
konulardan…” İbarelerinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsamı
39. 926 sayılı
Kanun’un ek 39. maddesiyle Bakanlığın müfettiş kadrolarına askerî kaynaktan
atama yapılabilmesi mümkün hâle getirilmiştir.
40. Anılan madde
uyarınca askerî kaynaktan stajyer müfettiş olarak görevlendirilenler ile
müfettiş olarak atananlar 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin ek 24. maddesi uyarınca istihdam edilen müfettişlerle aynı görev,
yetki ve sorumluluklara tabidir. Stajyer müfettiş olarak görevlendirilenler ile
müfettiş kadrolarına atanan subaylar, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer
mali ve sosyal hak ve yardımlarını ve istihkaklarını mevcut hükümler
çerçevesinde almaya devam ederler. Bunların stajyer müfettişlik ile
müfettişlikte geçen hizmetleri subaylıkta geçmiş sayılır.
41. Kanun’un ek 39.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesine göre stajyer müfettiş olarak
görevlendirilebilmek için müfettişliğe giriş sınavında başarılı olmak gerekir.
Anılan fıkranın ikinci cümlesi uyarınca giriş sınavına başvurabilmek için ise kuvvet
komutanlıklarında üst subay (binbaşı, yarbay, albay) rütbesinde bulunmak ve
yönetmelikte öngörülen şartları taşımak gerekir. Söz konusu cümlede yer alan “…ve
yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…” ibaresi dava konusu kurallardan
birini oluşturmaktadır. Fıkranın dava konusu üçüncü cümlesinde de giriş
sınavının yönetmelikte belirlenen konulardan yazılı ve/veya mülakat şeklinde
yapılacağı öngörülmüştür.
42. Maddenin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca askerî kaynaktan görevlendirilen stajyer
müfettişlere bir program çerçevesinde müfettişlik mesleğine yönelik eğitim
verilir. Anılan fıkranın ikinci cümlesinde de stajyer müfettişlerin stajyerlik
süresinin bir yıl olduğu ve bu sürenin sonunda oluşturulacak yeterlik sınav
kurulu tarafından yönetmelikle belirlenecek konulardan yazılı ve/veya sözlü
sınava tabi tutulacakları belirtilmiş olup söz konusu cümlenin “…yönetmelikle
belirlenecek konulardan…” ibaresi dava konusu diğer kuralı oluşturmaktadır.
43. Dördüncü fıkraya
göre stajyerlik süresini ve yeterlik sınavını başarıyla tamamlayanlar
müfettişliğe atanır. Stajyerlik süresi
içinde veya yeterlik sınavında başarısız olanlar ise durumlarına uygun
kadrolara atanırlar.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
44. Dava dilekçesinde
özetle; müfettişlik mesleğine giriş sınavı konuları ile başarılı sayılmak için
gerekli sınav notu gibi temel ilkelerin kanunla düzenlenmesi gerekirken
kurallarla anılan hususların tamamıyla idarenin düzenleyici işlemlerine
bırakıldığı, bu durumun hukuk devleti, eşitlik, yasama yetkisinin
devredilmezliği, kamu hizmetine alınmada liyakatin esas alınması, idarenin
kanuniliği, normlar hiyerarşisi ve kamu görevlilerinin özlük haklarının kanunla
düzenlenmesi ilkeleriyle bağdaşmadığı, benzer konularda Anayasa Mahkemesinin
iptal kararlarının bulunması nedeniyle kuralların Anayasa Mahkemesi
kararlarının bağlayıcılığı ilkesini de ihlal ettiği belirtilerek Anayasa’nın
2., 7., 10., 70., 123., 124., 128. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
45. Dava
konusu kurallar; müfettişliğe giriş sınavına başvurabilmek için yönetmelikte öngörülen şartları taşımak gerektiğini,
giriş sınavının yönetmelikte belirlenen konulardan yazılı ve/veya mülakat
şeklinde yapılmasını ve stajyer müfettişlerin staj sürelerinin bitiminde
oluşturulacak yönetmelikle belirlenecek konulardan sınava tabi tutulmalarını
öngörmektedir.
46. Anayasa’nın
128. maddesinin ikinci fıkrasında “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal
haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” hükmüne yer verilerek
memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin
hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
47. Anayasa'nın
7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin devredilememesi,
kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir (AYM, E.2021/73, K.2022/51,
21/04/2022, § 15).
48. Stajyer müfettiş ve müfettişler tarafından sunulacak
denetim hizmetleri Bakanlığın genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerdendir.
Dolayısıyla askerî personelin müfettiş olarak atanmasına ilişkin şartlar ile bu
atamanın dayanağı giriş ve yeterlik sınavlarına ilişkin genel esasların kanunla
düzenlenmesi gerekmektedir.
49. Kanun koyucu,
Anayasa’ya uygun olması koşuluyla kamu görevine girişte veya belli bir unvana
atamalarda yapılacak sınavların türü, biçimi ve usullerine dair hususlar ile
sınava başvuru koşullarının belirlenmesine ilişkin konularda düzenleme yapma
yetkisine sahip olup düzenlemenin kamu yararına, başka bir anlatımla ülke
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenerek takdir edilmesi kanun koyucuya
aittir. Anayasa’ya uygunluk denetiminde kanun koyucunun kamu yararı anlayışının
isabetli olup olmadığı değil incelenen kuralın kamu yararı dışında belirli
bireylerin ya da grupların çıkarları gözetilerek kanunlaştırılıp
kanunlaştırılmadığı incelenebilir (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §
194).
50. Kamu
görevlilerinin devlet ile olan ilişkileri statü hukuku içinde yürütülmektedir.
Devlet, statüleri kanunlarla belirlenen ve bu statü kurallarına göre mesleğe
alınan kamu görevlilerine atama, yükselme, aylık, ödül, nakil ve sınav gibi hak
veya yükümlülükler getirebilir (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/07/2019, § 195).
51. Kamu görevlisi
statüsünde olan söz konusu personelin yazılı ve/veya sözlü sınavla mesleğe
alınması, sınava başvuru konusunda şartlar öngörülmesi kanun koyucunun takdir
yetkisinde olmakla birlikte bu personelin anılan sınavlarla mesleğe alınmalarına
ilişkin temel ilkelerin Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi
ve bu bağlamda Anayasa’nın 7. maddesi uyarınca yasama yetkisinin idareye
devredilmemesi gerekir (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 199).
52. Kuralda ise
mesleğe giriş sınavına ilişkin başvuru şartlarının, mesleğe giriş ve yeterlik
sınavlarının konularının yönetmelikle belirleneceği hüküm altına alınmış ancak
buna ilişkin temel ilkeler kanunda düzenlenmemiştir.
53. Açıklanan
nedenlerle 926 sayılı Kanun’un ek 39. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan “…ve yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…” ve anılan
fıkrasının üçüncü cümlesi ile üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…yönetmelikle
belirlenecek konulardan…” ibareleri Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve
yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…” ve üçüncü cümlesi ile üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…yönetmelikle belirlenecek
konulardan…” ibareleri Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı görülerek
iptal edildiğinden bu cümle ve ibareler ayrıca Anayasa’nın 2. maddesi yönünden
incelenmemiştir.
Kuralların Anayasa’nın 10., 13., 70., 123., 124. ve 153.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Ç. Kanun’un 14. Maddesiyle 926 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
39. Maddenin Üçüncü Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan “…oluşturulacak
yeterlik sınav kurulu tarafından…” ve “…yazılı ve/veya sözlü
sınava…” İbarelerinin İncelenmesi
54. 926 sayılı
Kanun’un ek 39. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…yönetmelikle
belirlenecek konulardan…” ibaresinin iptali
nedeniyle anılan cümlede yer alan “…bu sürenin sonunda oluşturulacak
yeterlik sınav kurulu tarafından…” ve “…yazılı ve/veya sözlü
sınava tabi tutulurlar” ibarelerinin uygulanma
imkânı kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu ibareler 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kurallar
yönünden Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. Kanun’un 14. Maddesiyle 926 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
39. Maddenin İkinci Fıkrasının Dördüncü Cümlesinin İncelenmesi
55. İptali istenen
kural ile giriş sınavıyla ilgili olarak yönetmelikte yer alan hususlar dışında
herhangi bir kayıt sistemi kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Kuralla,
mesleğe giriş sınavında herhangi bir kayıt sistemi kullanılıp kullanılmayacağı,
kayıt sistemi kullanılacaksa hangi kayıt sisteminin kullanılacağı konusunda
düzenleme yapma konusunda idareye yetki verilmektedir.
1. İptal
Talebinin Gerekçesi
56. Dava dilekçesinde
özetle; dava konusu kuralın uygulamada keyfîliğe yol açacağı, sicil notu,
sağlık durumu, yaş, adli sicil kaydı, fiziki durum, yabancı dil gibi kişisel
verilerin ne şekilde kullanılacağının, saklanacağının, güvenliğinin nasıl
sağlanacağının ve nasıl imha edileceğinin kanunla düzenlenmesi gerektiği,
sınavda yönetmelikte belirtilen hususlar dışında bir kayıt sisteminin
kullanılamayacağına ilişkin kuralın kişisel verilerin korunması hakkını,
dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkını sınırladığı, bu sınırlamanın şeffaf
ve objektif bir giriş sınavı yapılması amacını gerçekleştirmeye elverişli
olmadığı, kuralın kanunilik ilkesinin gerektiği şekilde yeterli hukuki
belirlilik ve güvence içermediği gibi orantılı bir sınırlama da öngörmediği, bu
durumun aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiği, kanun ile
düzenlenmesi gereken bir hususun düzenleyici işleme bırakılmasının hukuk
devleti, idarenin kanuniliği ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkeleriyle
de bağdaşmadığı, ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinin özlük haklarının
kanunla düzenlenmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesinin benzeri yasal
düzenlemeleri iptal etmesine rağmen aynı düzenlemelerin tekrar yapılmasının
Anayasa Mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği,
kamerayla kayıt yapılmasının engellenmesinin kamu hizmetine girme ve eşitlik
ile liyakat ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 7., 10.,
13., 20., 70., 90., 123., 124., 128. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
57. Dava konusu
kuralla müfettişliğe giriş sınavıyla ilgili olarak yönetmelikte yer alan
hususlar dışında herhangi bir kayıt sisteminin kullanılmayacağı
öngörülmektedir.
58. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına
ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın
ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında
da “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller
kanunla düzenlenir.” denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın
gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.
59. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun
korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir
biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi
sırasında korumayı amaçlamaktadır (AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §
10).
60. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere
“...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya
koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik
numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak
izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan
kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan
veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak
kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149,
K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180,
K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
61. Bu bağlamda kural; giriş sınavıyla ilgili olarak
yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi bir kayıt sisteminin
kullanılmayacağını belirtmek suretiyle giriş
sınavında herhangi bir kayıt sistemi kullanılıp kullanılmayacağı, kayıt sistemi
kullanılması hâlinde ise kayıt sisteminin kapsamını ve şeklini belirleme
konusunda idareye yetki tanımakla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
yönelik bir sınırlama getirmektedir.
62. Kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına getirilen sınırlama Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen ölçütlere uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü
fıkrasını ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın kanun tarafından öngörülme,
meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
63. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinde
hak ve özgürlüklerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği temel bir ilke
olarak benimsenmiştir. Bunun yanında Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü
fıkrasının üçüncü cümlesinde kişisel verilerin “ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla” işlenebileceği belirtilmiş, aynı
fıkranın dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve
usullerin “kanunla” düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
64. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olarak kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının
tespitinde önem arz etmektedir. Zira hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri
hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122,
30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011). Buna göre bir hukuk devletinde
temel hak ve özgürlüklere müdahalenin kanuna dayalı olması için şeklî anlamda
bir kanunun varlığı yanında o kanunun metninin de bireylerin davranışlarının
sonucunu öngörebilmesine imkân verecek şekilde belirlilik taşıması gerekir.
Diğer bir ifadeyle müdahaleye imkân veren kanun, yeterince belirli ve
öngörülebilir olmalıdır (Arif Ali Cangı [GK], B. No: 2016/4060,
17/9/2020, § 75).
65. 24/3/2016 tarihli
ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı
2. maddesinde “Bu Kanun hükümleri, kişisel verileri işlenen gerçek kişiler
ile bu verileri tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt
sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla işleyen gerçek ve
tüzel kişiler hakkında uygulanır.”, 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendinde “Veri sorumlusu: Kişisel verilerin işleme
amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve
yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişiyi, / ifade eder.”, “Kabahatler”
başlıklı 18. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Birinci fıkrada sayılan
eylemlerin kamu kurum ve kuruluşları … bünyesinde işlenmesi hâlinde, Kurulun
yapacağı bildirim üzerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşunda görev yapan
memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarında görev yapanlar hakkında disiplin hükümlerine göre işlem yapılır
ve sonucu Kurula bildirilir.” ve geçici 1. maddesinin (5) numaralı
fıkrasında “Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde, kamu kurum
ve kuruluşlarında bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili koordinasyonu sağlamak üzere
üst düzey bir yönetici belirlenerek Başkanlığa bildirilir.” hükümlerine yer
verilmiştir. Bu kapsamda Bakanlığın askerî kaynaktan müfettiş alımıyla ilgili
giriş ve yeterlik sınavlarına ilişkin kayıtların tutulması açısından bu
Kanun’da yer alan yükümlülüklere tabi olduğu anlaşılmaktadır.
66. 6698 sayılı
Kanun’un 28. maddesinde bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı hâller sayılmış
olup sınavlara ilişkin söz konusu kayıtlar Kanun’dan istisna sayılan hâller
kapsamında değildir. Bakanlıkça tutulsa da
bu kayıtlar anılan maddenin (1) numaralı maddesinin (ç) bendinde açıklanan “önleyici,
koruyucu ve istihbari faaliyetler” kapsamında değildir.
67. Sınava ilişkin
olarak tutulacak kayıtlar konusunda Bakanlığın tabi olduğu 6698 sayılı Kanun hükümleri belirli ve öngörülebilir
düzenlemeler içermektedir.
68. Anılan Kanun
kişisel verilerin işlenme şartlarını verinin niteliğini esas alarak farklı
kurallara bağlamıştır. Bu kapsamda anılan Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında genel nitelikli
kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızasıyla işlenebileceği kural olarak
belirlenmiş, (2) numaralı fıkrasında da bu kuralın istisnaları düzenlenmiştir.
69. Kanun’un 6. maddesinde ise kanun koyucu
tahdidî olarak saydığı özel nitelikli kişisel verileri işlemeyi önemine
binaen daha katı kurallara bağlamıştır. Bu düzenlemeye göre sağlığa ve cinsel
hayata ilişkin kişisel veriler dışındaki özel nitelikli veriler kişinin açık
rızasının varlığı hâlinde işlenebilecektir. Bu kuralın tek istisnası ise kanunlarda
öngörülmesi durumunda kişinin rızası aranmadan özel nitelikli kişisel
verilerin işlenebilmesidir. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının ve anılan Kanun’un düzenlemeleri
dikkate alındığında, özel nitelikli kişisel veri kapsamındaki verilerin kişinin
açıkça rıza göstermesi durumunda veya Kanun’un 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlarda ya da diğer bir kanunda açıkça
öngörülmesi hâlinde rıza aranmadan işlenebilir. Bu açıklamalar çerçevesinde
özel nitelikli kişisel veri kapsamında kalan verilerin kaydedilebilmesi ve bu
verilerin kullanılabilmesi için bu durumun ayrıca ve açıkça bir kanun ile
düzenlenmesi veya kişinin açık rızasının varlığı gerekir. Bu kapsamda
Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik ile istenebilecek verilerin özel
nitelikli kişisel veri olmaması veya bu verinin işlenmesi hususunda kişinin
açıkça rızasının bulunması gerekir.
70. Bunun yanı sıra Kanun’un 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Kişisel veriler ilgili kişinin açık
rızası olmaksızın işlenemez.” hükmü yer almaktadır. Anılan maddenin (2)
numaralı fıkrasının (ç) bendinde ise veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü
yerine getirebilmesi için zorunlu olması hâlinde kişisel verilerin
kişilerin açık rızası bulunmasa da işlenebileceği hüküm altına alınmıştır.
71. Bu kapsamda giriş sınavına ilişkin hususların kaydedilmesi bu sınavın
usulüne uygun olarak yapılması, sınavın hukuka uygunluğunun tespit edilmesi ve
keyfîliğin önlenmesi amacını taşımaktadır. Bununla birlikte tutulacak
kayıtların yönetmelik ile belirlenmesinin amacı aleniliği ve eşitliği
sağlamaktır. Ayrıca “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine
getirebilmesi için” yapıldığı dikkate alındığında demokratik toplumda zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı da karşılamaktadır.
72. Kuralda öngörülen
sınırlamanın ölçülülük ölçütü kapsamında yukarıda belirtilen amaca
ulaşma bakımından elverişli olmadığı ve -kanun koyucunun takdir yetkisi
de dikkate alındığında- amaca ulaşmak için en hafif tedbiri öngörmediği,
dolayısıyla gerekli olmadığı, kişilere yüklenen külfet ile elde edilen
kamusal yarar arasında bir orantısızlık bulunduğu da söylenemez.
73. Diğer taraftan
6698 sayılı Kanun’un 7. maddesinde kişisel verilerin silinmesi, yok edilmesi
veya anonim hâle getirilmesi, 8. ve 9. maddelerinde bu verilerin aktarılması,
10. maddesinde veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülükleri, 11. maddesinde ilgili
kişinin hakları, 12. maddesinde veri güvenliğinin sağlanması, 13. maddesinde
veri sorumlusuna başvuru, 14. maddesinde Kişisel Verilerin Korunması Kuruluna
şikâyet, 16. maddesinde veri sorumluları sicili, 17. ve 18. maddelerinde
kişisel verilere ilişkin suçlar ve kabahatlerle ilgili hususlar düzenlenmiştir.
Dolayısıyla iptali istenen kural gereğince yönetmelik ile belirlenecek
hususlarda 6698 sayılı Kanun hükümleri kişisel verilerin korunmasına ilişkin
olarak bilgilendirme hakkı, erişim hakkı, verilerin amaçları doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkı, verilerin güvenliğinin sağlanması
gibi gerekli güvenceleri karşılamaktadır.
74. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM,
Selahaddin MENTEŞ ile Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele
alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 7.,
10., 70., 90., 123., 124., 128. ve 153. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
75. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün belirli
kurallarının iptali, diğer kurallarının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa
bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
76. 926 sayılı
Kanun’un ek 39. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…yönetmelikle
belirlenecek konulardan…” ibaresinin iptali
nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan aynı
cümlede yer alan “…bu sürenin sonunda oluşturulacak yeterlik sınav
kurulu tarafından…” ve “…yazılı ve/veya sözlü sınava tabi
tutulurlar” ibarelerinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
77. Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî
Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa
Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu
tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.”
denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu
kural tekrarlanmak suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak
iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca
kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
78. 24/6/2021
tarihli ve 7329 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un
14. maddesiyle 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı
Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen ek 39. maddenin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve yönetmelikte öngörülen şartları
taşımak…” ibaresi ile üçüncü cümlesinin, üçüncü fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “…yönetmelikte belirlenen konulardan…” ibaresi ile
“…bu sürenin sonunda oluşturulacak yeterlik sınav kurulu tarafından…” ve
“…yazılı ve/veya sözlü sınava tabi tutulurlar” ibarelerinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını
ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin
(3) numaralı fıkrası gereğince bu kurallara
ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak
dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
79. Dava
dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararın doğabileceği belirtilerek
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
24/6/2021 tarihli ve 7329 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 14. maddesiyle
926 sayılı Kanun’a eklenen ek 39. maddenin;
1. İkinci
fıkrasının;
a. İkinci
cümlesinde yer alan “…ve yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…”
ibaresine,
b. Üçüncü
cümlesine,
2. Üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…oluşturulacak yeterlik sınav kurulu
tarafından yönetmelikle belirlenecek konulardan yazılı ve/veya sözlü sınava…”
bölümüne,
yönelik iptal hükümlerinin yürürlüğe
girmesinin ertelenmesi nedeniyle bu cümleye, bölüme ve ibareye ilişkin
yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
B. 1. 3.
maddesiyle 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’na eklenen ek
13. maddenin birinci fıkrasına,
2. 5. maddesiyle
1632 sayılı Kanun’a eklenen ek 15. maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde
yer alan “…ya da resen…” ibaresine,
3. 14. maddesiyle
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
eklenen ek 39. maddenin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesine,
yönelik iptal talepleri, 13/10/2021 tarihli ve E.2021/84,
K.2022/117 sayılı kararla reddedildiğinden bu fıkraya, cümleye ve ibareye ilişkin
yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
13/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VII. HÜKÜM
24/6/2021 tarihli ve 7329 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un;
A. 3. maddesiyle
22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’na eklenen ek 13. maddenin
birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
B. 5. maddesiyle
1632 sayılı Kanun’a eklenen ek 15. maddenin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde
yer alan “…ya da resen…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 14. maddesiyle
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
eklenen ek 39. maddenin;
1. İkinci
fıkrasının;
a. İkinci
cümlesinde yer alan “…ve yönetmelikte öngörülen şartları taşımak…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. Üçüncü
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
c. Dördüncü
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ ile Kenan
YAŞAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan;
a. “...yönetmelikle
belirlenecek konulardan...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. “...bu
sürenin sonunda oluşturulacak yeterlik sınav kurulu tarafından...”
ve “...yazılı ve/veya sözlü sınava tabi tutulurlar” ibarelerinin
6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin, Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
13/10/2022
tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 7329 sayılı Askeri
Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.
maddesiyle 926 sayılı Kanun’a eklenen ek 39. maddenin ikinci fıkrasının “Giriş
sınavı ile ilgili olarak yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi bir
kayıt sistemi kullanılmaz” şeklindeki dördüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına karar verilmiştir.
2. Dava konusu kural
Millî Savunma Bakanlığının müfettiş kadrolarına askeri kaynaktan stajyer
müfettiş alımı amacıyla yapılacak giriş sınavıyla ilgili olarak yönetmelikte
yer alan hususlar dışında kayıt sisteminin kullanılmayacağını öngörmektedir.
Buna göre giriş sınavıyla ilgili olarak kullanılacak kayıt sistemi ve bu
anlamda kaydedilecek bilgilerin hangileri olduğunun belirlenmesi hususu
yönetmeliğe bırakılmaktadır.
3. Öncelikle belirtmek
gerekir ki, kamu hizmetlerine giriş sınavlarının kayda alınması liyakat ve
sınavların etkin denetimi ilkelerinin hayata geçirilmesi bakımından gerekli
görülebilir. Ancak bu yapılırken anayasal ilkelere uyulması ve özellikle sınava
girenlerin başta kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı olmak üzere temel
hak ve özgürlüklerinin korunması gerekmektedir.
4. Anayasa’nın 20.
maddesi özel hayata saygı hakkının bir yansıması olarak kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkını da güvence altına almaktadır. Anayasa Mahkemesi
kararlarında vurgulandığı üzere kişinin kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı, “kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu
verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.” Bu
hak, insanın “onurunun korunmasının ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi
hakkının özel bir biçimi olarak, bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel
verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır” (AYM, E. 2014/87, K.
2015/112, 8/12/2015, § 164).
5. Bununla birlikte
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı sınırsız değildir. Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen güvencelere aykırı olmamak kaydıyla söz konusu hak
sınırlandırılabilir. Bu güvencelerin başında “kanunla sınırlama” ölçütü gelmektedir.
Buna göre, diğer temel hak ve hürriyetler gibi, kişisel verilerin korunması
hakkının da sınırlandırılabilmesi ancak kanunla mümkündür. Dahası bu hakkın yer
aldığı Anayasa’nın 20. maddesinde “kanunla sınırlama” şartı, “Kişisel
veriler ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir” şeklinde özel olarak düzenlenmiştir.
6. Temel hak ve
hürriyetleri sınırlayan bir kanuni düzenlemenin bulunması yeterli değildir.
Kanun hükmünün açık, belirgin ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Hukuk
devletinde, kanuni düzenlemelerin “hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir” (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, § 153).
7. Dava konusu kural
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik bir sınırlandırma
niteliğindedir. Kural ve kuralın içinde bulunduğu kanun, giriş sınavıyla ilgili
hangi tür verilerin kaydedileceğine, bunlar arasında “özel nitelikli kişisel
veri” olarak kabul edilen verilerin bulunup bulunmadığına dair herhangi bir
düzenlemeye yer vermiş değildir. Bu durumda kuralın giriş sınavıyla ilgili
olarak kişilerin özel nitelikli verileri dahil olmak üzere kaydedilebilecek her
türlü kişisel veriyi belirleme yetkisini, hiçbir esas, şart, ilke ve çerçeveye
yer vermeden yönetmelik çıkarmakla yükümlü idareye bıraktığı anlaşılmaktadır.
8. Diğer yandan,
çoğunluğun kanunilik şartının gerçekleştiğini göstermek amacıyla genel
nitelikteki 6998 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na atıf yapmasına da
katılmak mümkün olmamıştır. Her şeyden evvel, kural Millî Savunma Bakanlığına
askeri kaynaktan müfettiş alımına yönelik yapılacak sınavlarla ilgilidir. Bu
sınavlarla ilgili olarak kaydedilmesi öngörülen verilerin 6998 sayılı Kanun
kapsamında olup olmadığı bile tartışmalıdır. Zira “İstisnalar” kenar
başlıklı 28. maddesinin (ç) bendinde yer verilen “Kişisel verilerin millî
savunmayı… sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum
ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler
kapsamında işlenmesi”, 6998 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı
haller arasında sayılmaktadır.
9. Bir an için dava
konusu kuralın atıf yaptığı yönetmelikte belirlenen verilerin 6998 sayılı Kanun
kapsamında kaldığı kabul edilse bile, bu durumda da söz konusu veriler arasında
kişilerin rızaları olmadan işlenmesi yasak olan “özel nitelikli kişisel
veriler”in bulunmadığının varsayılması zorunlu hale gelmektedir. 6998
sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre “Kişilerin ırkı,
etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer
inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı,
cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile
biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir”. Kanun’un 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca özel nitelikli kişisel verilerin
kişilerin rızalarına rağmen işlenebilmesi ancak “kanunlarda öngörülen
hâllerde” mümkündür.
10. Buna karşılık özel
nitelikli kişisel verilere ilişkin olarak dava konusu kuralda herhangi bir
düzenleme öngörülmemektedir. Dahası ne kural ne de kuralın içinde yer aldığı
kanun, giriş sınavıyla ilgili olarak yönetmelikte belirlenecek veriler arasında
sınava girecek kişilerin özel nitelikli verilerinin bulunmamasını temine
yönelik herhangi bir tedbire yer vermiştir. Dolayısıyla kişisel verilerin
korunması hakkına sınırlama getiren dava konusu kuralın keyfiliğe izin
vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı, bu nedenle de
kanunilik şartını sağlamadığı açıktır.
11. Öte yandan iptali
istenen kuralın kanunilik ilkesi yanında yasama yetkisinin devredilemezliği
ilkesiyle de bağdaştırılması mümkün değildir. Anayasa’nın 7. maddesine göre
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisi devredilemez. Bu
anayasal ilke kanunla düzenlenmesi gereken hususların idareye bırakılmasına
izin vermez. Bu sebeple kanunda temel esasları, ilkeleri ve çerçevesi
belirlenmeden idareye yönetmelikle düzenleme yapma yetkisi tanınması
Anayasa’nın 7. maddesine aykırı olur (bkz. AYM, E.2021/130, K.2022/110,
28/09/2022, § 40).
12. Yukarıda
belirtildiği gibi, dava konusu kural giriş sınavlarında kayıt sistemi
kullanılmayacağını, ancak bunun istisnalarının yönetmelikte yer alabileceğini
öngörmektedir. Bu anlamda kaydedilecek bilgilere dair hususların kişisel
verilerin korunması hakkıyla doğrudan bağlantılı olduğu, dolayısıyla kanunla
düzenlenmesi gerektiği izahtan varestedir. Halbuki kuralda bu hususa ilişkin
hiçbir ilke, esas, şart ve güvence belirlenmemiş, konunun düzenlenmesi tamamen
yönetmeliğe bırakılmıştır.
13. Esasen Mahkememiz
iptali istenen kuralın da içinde bulunduğu maddenin giriş sınavına ilişkin şartların
bir kısmını ve sınav konularını yönetmeliğe bırakan hükümlerini oybirliğiyle
iptal etmiştir. İptal kararına göre “mesleğe giriş sınavına ilişkin başvuru
şartlarının, mesleğe giriş ve yeterlik sınavlarının konularının yönetmelikle
belirleneceği hüküm altına alınmış ancak buna ilişkin temel ilkeler kanunda
düzenlenmemiştir” (§ 52). Bu iptal gerekçesi kayıt sistemine ilişkin hiçbir
temel ilkeye yer vermeden konunun düzenlenmesini yönetmeliğe bırakan dava
konusu kural için de geçerlidir.
14. Açıklanan gerekçelerle,
kuralın Anayasa’nın 7., 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğunu düşündüğümden
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Ek 39. maddenin ikinci fıkrasının 2. Cümlesinde yer
alan “yönetmelikte öngörülen şartları taşımak” ibaresi ile üçüncü cümlesinin
iptaline heyetin oybirliği ile karar verilmiştir. Bu ibare ve cümleye yönelik
iptal gerekçesi; kamu görevlisi olan sınava tabi askeri personelin mülakat veya
sözlü sınavla müfettişliğe alınması usulü, başvuru şartlarının öngörülmesi
hususları Anayasanın 128. maddesi uyarınca yalnızca kanunla düzenlenmesi
gerekirken, bu konudaki düzenlemenin yasama yetkisinin devri anlamına gelir
biçimde ve Anayasanın 7. maddesine de aykırı olarak idarenin tasarrufuna
(yönetmeliğe) bırakılması olmuştur.
2. Aynı fıkranın 4. cümlesinde de sınav için gereken
hususların yönetmelikle belirleneceği kuralına ek olarak yönetmelikte belirtilen
hususlar dışında herhangi bir kayıt sistemi kullanılamayacağı düzenlenmiştir.
Başka deyişle kural ile örneğin mülakat için bir kayıt sistemi kullanılmaması
öngörülüyor iken aynı zamanda giriş sınavı ile ilgili başka konularda diğer bir
kayıt yönteminin uygulanabilmesine yönelik olarak yönetmelikte düzenleme
yapılmasına imkan tanınmaktadır. Aslında fıkranın iptaline karar verilen
kısmına ilişkin olarak Anayasanın 128. maddesi uyarınca genel çerçevenin
kanunda düzenlenmesi gerektiğine ilişkin gerekçe, dördüncü cümle yönünden de
geçerlidir. Bundan ayrıca dördüncü cümlede kişisel veriler söz konusu
olduğundan, Anayasanın 20. maddesi yönünden de inceleme yapılması gerekir.
3. Anayasa’nın 20.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da “Herkes,
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu
hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu
verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel
veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla
düzenlenir” denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin
korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.
4. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun
korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir
biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi
sırasında korumayı amaçlamaktadır (AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, § 10).
Anayasa
Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum
tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil;
telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport
numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi,
e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup
üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı
olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul
edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151,
2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015;
E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015).
5. Anayasa’nın 20.
maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin
açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer
verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade
edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen
var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
Ayrıca Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen
kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi
ışığında yorumlanmalıdır.
6. Her ne kadar 6698 sayılı KVKHK ile ilgili kurum ve
kuruluşların veri kayıtlarına ilişkin güvenceler öngörülmüş ise de Anayasa
uyarınca anılan kanun uyarınca veri kayıt sistemi kurulabilmesi için ilgili
Kanunda bu konuda yetki verilmiş olması zorunlu görülmelidir. Özel kişisel
veriler bakımından ise bu yetkinin kanunda açıkça düzenlenmiş olması
aranmalıdır. Başka bir deyişle verilerin kaydedileceği kurum veya kuruluşa
ilişkin yasal düzenlemede kişisel verilerin kayıt yetkisi verilmeden, kayıtlara
ilişkin usul güvencelerinin yer aldığı temel kanunun uygulanması söz konusu
olmamalıdır. Nitekim AYM çeşitli yasal düzenlemelere ilişkin denetiminde benzer
yorumları yapmıştır (bu yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§
171, 172; AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §§ 16, 17; Fatih Saraman
[GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No:
2014/15365, 29/5/2019, § 88). Anayasal denetimde belirtilen güvencelerin
aranmaması ve 6698 sayılı Kanuna genel atıfla sorunun halledileceği biçimindeki
yaklaşım, Anayasanın 20. maddesindeki kişisel verilerle ilgili güvencelerin
gerçekte ortadan kaldırılması sonucuna yol açabilir.
7. Bu bağlamda kuralda
yönetmelikte belirtilen hususlar dışında herhangi bir kayıt sistemi
kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu yönüyle kuralda hangi kayıtların
tutulacağı, kayıtların tutulmasındaki, saklanmasındaki ve imhasındaki usulün
düzenlenmediği anlaşılmaktadır.
8. Kişisel veri
niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik
güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve
kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle
bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine
aykırı olup iptali gerektiği düşüncesindeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İptali talep edilen
kural ile mesleğe giriş sınavında uygulanacak kayıt sistemi hususunda idareye
düzenleme yapma yetkisini vermektedir. Buna göre, giriş sınavı ile ilgili
olarak yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmayacaktır. Yönetmelikçe tespit edilecek kayıt sistemiyle kopyalanacak
veri ve bilgiler arasında kaçınılmaz olarak kişisel veriler de yer alacaktır ki
bunlardan bazılarının da hassas kişisel veri niteliği taşıması son derece
yüksek bir olasılıktır.
2. Kişisel
verilerin korunması Anayasa’nın 20. maddesinde güvenceye bağlanan özel hayatın
gizliliği hakkı kapsamındadır. “Kişisel
verilerin korunması hakkı ise özel hayatın gizliliği hakkının özel bir biçimi
olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında
korumayı amaçlamaktadır.” (AYM, E.2017/16, K.2019/64, 24/07/2019, § 48). Aynı
maddede kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebileceği belirtilmiştir. “…Bu hakkı ilgilendiren yasal
düzenlemelerin; çerçevesi çizilmiş, açık, anlaşılabilir ve kişilerin söz konusu
haklarını kullanabilmelerine elverişli olması gerekir. Bunun yanı sıra bu
düzenlemeler resmî makamların özel hayatı ilgilendiren veri, bilgi ve belgelere
yönelik keyfi müdahalelerine karşı güvence sağlamalıdır. Aksi durumda kamu
otoritesinin bireye ilişkin kişisel nitelikteki verilere anayasal güvenceye
aykırılık oluşturacak şekilde sınırsız ve mutlak olarak müdahalesi mümkün hâle
gelir.” (§ 57).
3. Anayasa’nın 13.
maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın ölçülülük
ilkesine uygun şekilde, kanunla sınırlandırılabileceği belirtilmektedir.
Ölçülülük ilkesi sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye
elverişli olmasını; bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli
olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını ifade
eder. Burada kısıtlama için kullanılan araçla amaç arasında hak ve özgürlüğü en
az sınırlayacak dengeli bir orantı aranmaktadır.
4. Dava konusu kural,
giriş sınavıyla ilgili olarak kullanılacak kayıt sistemi ile ilgili hususları
yönetmeliğe bırakmakta ancak bunun yasal çerçevesini çizmemektedir. Dolayısıyla
kayıt sistemine konu hususların ne olduğu, nasıl ve ne kadar süre ile
kaydedileceği, tutulacağı, belli bir süre sonra imha edilip edilmeyeceği, eğer
imha edilecekse nasıl ve kim tarafından imha edileceği, üçüncü kişilere
paylaşılıp, paylaşılmayacağı, amacı dışında kullanılmasının önlenmesi için ne
gibi tedbirlere başvurulacağı ve benzeri konularla ilgili düzenlemeler
yönetmelikle tamamen idareye bırakılarak sınava girecek bireyler kişisel
verilerinin korunması hususunda herhangi bir kanuni güvenceden mahrum
kalmaktadır.
5. Kuralın getirdiği
sınırlamadaki yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi bir kayıt
sisteminin kullanılmaması aracı, kuralın ulaşmaya çalıştığı üst subayların
şeffat, objektf bir giriş sınavına tabi tutularak Milli Savunma Bakanlığı’na
müfettiş olarak atanması amacını gerçekleştirmeye elverişli olsa bile sınırlama
amacı bakımından gerekli olmadığı gibi amaç ile araç arasında orantısızlık
içermektedir zira hakkı en az sınırlayacak özellikler taşımamaktadır.
6. Özel hayatın
gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin korunması her şeyden önce insan
haysiyetine saygı ve kişilik haklarıyla ilgilidir. Çünkü insan, devletin
ve/veya başka kişi ve kuruluşların hakkında diledikleri şekilde veri
toplayabilecekleri sıradan bir veri nesnesi değildir. Kişi hak ve
özgürlüklerinin anayasal güvencelere alıtına alınmasının temel amaçlarından
biri de insana nesneymiş gibi davranılmasının önüne geçerek insan haysiyetinin
korunmasının sağlanmasıdır. Anayasa’nın 20. maddesi gereğince kişisel verilerin
kanun düzeyinde korunması gerekirken bunun düzenleyici bir işleme bırakılması
temel bir anayasal hakkın sunduğu güvencelerin göz ardı edilmesi anlamına
gelmektedir.
7. Belirtilen
nedenlerle kuralın Anayasa’nın 20. ve 13. maddelerine aykırı olduğu
gerekçesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Karşı Oy
Anayasa Mahkemesinin sayın çoğunluğunca 926 sayılı kanuna
eklenen Ek 39. Maddenin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesiyle değiştirilen
“Giriş sınavı ile ilgili olarak yönetmelikte yer alan hususlar dışında herhangi
bir kayıt sistemi kullanılamaz.” İbaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
itirazın reddine karar vermiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle sayın
çoğunluğun görüşüne katılmadık.
1. Dava konusu kuralla
müfettişliğe giriş sınavıyla ile ilgili olarak yönetmelikte yer alan hususlar
dışında herhangi bir kayıt sisteminin kullanılmayacağı öngörülmektedir.
2. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına
ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın
ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında
da “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına
sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller
kanunla düzenlenir” denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın
gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.
3. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun
korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir
biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi
sırasında korumayı amaçlamaktadır (AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §
10).
4. Bu bağlamda kural giriş sınavıyla ilgili olarak yönetmelikte
yer alan hususlar dışında herhangi bir kayıt sisteminin kullanılmayacağını
belirtmek suretiyle giriş sınavında herhangi
bir kayıt sistemi kullanılıp kullanılmayacağı, kayıt sistemi kullanılması
hâlinde ise kayıt sisteminin kapsamını ve şeklini belirleme konusunda idareye
yetki tanımakla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik bir
sınırlama getirmektedir.
5. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda
öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13.
maddesinde de “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin
ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir.
6. Anayasa’nın anılan
maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya
yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal
kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. Ayrıca Anayasa’nın 13.
ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın
2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
7. Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca etkili bir yargısal denetimin
yapılmasına imkân tanımak amacıyla çeşitli kayıt sistemlerine ilişkin
düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda
düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi
sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme
hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak
göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması
gerekir (AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, § 15).
8. Kural askeri kaynaktan müfettiş alımı için giriş sınavını zorunlu
kılmış ve bu sınava yönelik olarak tutulacak kayıtların yönetmelikte
belirleneceğini öngörmüştür. Buna karşın kişisel veri niteliğindeki bilgilerin
tutulacak kayıtlar kapsamda olup olmadığının, bu kapsamda ise ne şekilde
kullanılacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına,
ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına,
bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada
izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik
nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
Diğer bir ifadeyle kayıtların tutulmasına ve elde edilecek verilerin
kullanılmasına ilişkin keyfîliğe
izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin kayıt sisteminin düzenlenmesi hususu
tamamen yönetmeliğe bırakılmıştır.
9. Kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına,
kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla
belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi
Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM,
E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; AYM, E.2018/163, K.2020/13,
19/2/2020, §§ 16, 17; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019,
§§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 88).
10. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
11. Açıklanan
gerekçelerle sayın çoğunluğun iptalin reddi talebine katılmıyoruz.
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|