ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/78
Karar Sayısı
: 2022/114
Karar Tarihi
: 13/10/2022
R.G.Tarih-Sayı
: 2/3/2023-32120
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 113 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU:
6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 1. maddesinin
ve ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listelerin,
B. 3. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları ile ekli (6) ve (7) sayılı listelerin,
C. 4., 6. ve 8.
maddelerinin,
Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 8., 9., 13., 15.,
17., 20., 23., 26., 28., 29., 30., 33., 35., 36., 38., 42., 48., 49., 70.,
mülga 91., mülga 121., 125., 128., 129. ve 130. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 1. maddesi
şöyledir:
“Kamu
personeline ilişkin tedbirler
MADDE 1- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik
Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla
irtibatı olan;
a) Ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler Türk Silahlı
Kuvvetlerinden,
b) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler Jandarma
Genel Komutanlığı teşkilatından,
c) Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından,
ç) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler kamu
görevinden,
başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu
kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun
hükümlerine göre işlem tesis edilir.
(2) Birinci fıkra gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinden,
Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından
ve kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe
ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden
kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya
dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü
mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye
kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah
ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir
ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş
gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu,
ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca
ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine
pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.
(3) Birinci fıkra kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetlerinden, Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından ve kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde
taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve
benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve
meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.”
2. 3. maddesi
şöyledir:
“Kapatılan ve
kapsamdan çıkarılan kurum ve kuruluşlar
MADDE 3- (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik
Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen
yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan;
a) Ekli (6) sayılı listede yer alan dernekler,
b) Ekli (7) sayılı listede yer alan basın-yayın
kuruluşları,
kapatılmıştır.
(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan derneklere ve
basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak
ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara
ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz
yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı
hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin
işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye
Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
(3) Ekli (8) sayılı listede yer alan özel sağlık
kuruluşu, ekli (9) sayılı listede yer alan vakıflar ve ekli (10) sayılı list
ede yer alan dernekler, 6749 sayılı Kanunun eki (I) ve (III) sayılı listelerin
ilgili sıralarından çıkarılmıştır. 6749 sayılı Kanunun 2 nci maddesi hükümleri
bu fıkra kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlar bakımından tüm hüküm ve
sonuçlarıyla birlikte 23/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış
sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine
getirilir.”
3. 4. maddesi
şöyledir:
“Sınavlara
ilişkin tedbirler
MADDE 4- (1) Terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü olarak
ceza infaz kurumunda bulunanlar, olağanüstü halin devamı ve kurumda
barındırıldıkları süre zarfında, ülke genelinde uygulanan merkezî sınavlar ile
örgün veya yaygın her türlü eğitim ve öğretim kurumları ile kamu kurum ve
kuruluşları tarafından ceza infaz kurumu içinde veya dışında yapılan ya da
yaptırılan sınavlara giremezler.”
4. 6. maddesi
şöyledir:
“Tazminat
taleplerine ilişkin kısıtlama
MADDE 6- (1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe
konulan kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde, terör örgütlerine veya Milli
Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla
irtibatı nedeniyle kapatılan kurum ve kuruluşlar tarafından, kapatma
dolayısıyla hiçbir surette tazminat talebinde bulunulamaz.”
5. 8. maddesi
şöyledir:
“İptal
edilecek ihaleler
MADDE 8- (1) 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye
Kanununun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre belediye başkanı veya başkan
vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile
sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklarda, 5/1/2002
tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa göre imzalanan her
türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmelerdeki
yüklenicilerin, terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi ya da imzalanan bu sözleşmeler
nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi
halinde bu sözleşmeler belediye başkanı veya belediye başkan vekili tarafından
tek taraflı olarak resen feshedilir.
(2) Bu maddede belirtilen hallerde ayrıca protesto
çekmeye gerek kalmaksızın kesin teminat ve varsa ek kesin teminatlar gelir
kaydedilir. İhaleyle ilgili olarak yüklenicilere herhangi bir şekilde ceza,
tazminat ya da başka bir ad altında ödeme yapılmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü gereğince Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin Yıldırım, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Fatih TORUN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 1. Maddesi ile Ekli (1), (2), (3) ve (4)
Sayılı Listelerin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. Kanun’un dava konusu 1. maddesinde, terör örgütlerine
veya Milli Güvenlik Kurulunca (MGK) devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan kamu personeli hakkında
uygulanacak tedbirler düzenlenmiştir.
4. Maddenin (1)
numaralı fıkrasında, terör örgütlerine veya
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olan ve Kanun’a ekli (1) sayılı listede yer alan kişilerin Türk Silahlı
Kuvvetlerinden, (2) sayılı listede yer alan kişilerin Jandarma Genel
Komutanlığı teşkilatından, (3) sayılı listede yer alan kişilerin Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından ve (4) sayılı listede yer alan kişilerin kamu
görevinden başka hiçbir işleme gerek
kalmaksızın çıkarıldığı, bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat
yapılmayacağı, haklarında özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edileceği
öngörülmüştür.
5. Maddenin (2) numaralı fıkrasında, (1) numaralı fıkra
gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinden,
Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından
ve kamu görevinden çıkarılan kişilerin
mahkûmiyet kararı aranmaksızın rütbe ve/veya memuriyetlerinin alınacağı, bu
kişilerin görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmeyecekleri, bir daha
kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri, doğrudan veya dolaylı olarak
görevlendirilemeyecekleri, bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli
heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği
ve sair görevlerinin de sona ermiş sayılacağı, bunların silah ruhsatları, gemi
adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisanslarının iptal edileceği, bu
kişilerin oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün
içinde tahliye edilecekleri, özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve
çalışanı olamayacakları, bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca
ilgili pasaport birimine derhâl bildirimde bulunulacağı ve bu bildirim üzerine
pasaport birimlerince pasaportlarının iptal edileceği belirtilmiştir.
6. Maddenin (3) numaralı fıkrasında ise (1) numaralı
fıkra kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetlerinden, Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel
Müdürlüğü teşkilatından ve kamu görevinden çıkarılanların
varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar,
kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamayacakları, bu
unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan
yararlanamayacakları hüküm altına alınmıştır.
7. Bu kapsamda Kanun’a
ekli dava konusu (1) sayılı listeyle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışan
toplam 1.988, (2) sayılı listeyle Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatında
çalışan 403, (3) sayılı listeyle Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatında çalışan
7.586 ve (4) sayılı listeyle çeşitli kamu kurumlarında çalışan toplam 5.612
kişinin görevine başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın son verilmiştir.
2. İptal Taleplerinin Gerekçesi
8. Dava dilekçesinde özetle;
- Kamu görevinden çıkarma tedbirinin süre yönünden
herhangi bir belirleme içermediği, etkilerinin olağanüstü hâlden (OHAL) sonra
da devam ettiği, kapsamının geniş tutulduğu, tedbire muhatap kişiler hakkında
objektif, tarafsız ve şeffaf bir soruşturma süreci yürütülmediği, savunma hakkı
tanınmadan kişilerin görevlerine son verildiği,
- Tedbirlerin uygulanmasına dayanak gösterilen aidiyet,
iltisak ve irtibat kavramlarının belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu, bu kavramların
hukukumuza ilk defa girdiği 22/7/2016 tarihinden önceki fiillere uygulanmasının
yanında terör örgütü ya da MGK’ca millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit
edilen, yapı oluşum ve grupların tespiti açısından da kuralların geçmişe
yürütüldüğü, ayrıca siyasi ve idari bir organ olan MGK’nın kararına dayalı
olarak tedbir uygulanmasının hukukilik sorunu doğuracağı, kuralların kamu
düzenine karşı oluşan tehdidi ortadan kaldırma amacı bakımından zorunlu ve
ölçülü olmadığı gibi OHAL’in gerekleriyle de uyumlu olmadığı, kurallarda
öngörülen hususların Anayasa’nın mülga 121. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
münhasıran 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ile düzenlenebileceği,
olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda çıkarılabilecek OHAL kanun hükmünde
kararnamesi (KHK) niteliği taşımayan düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 1991 ve
2003 tarihli içtihatlarında belirtildiği gibi Anayasa’nın mülga 91. maddesi kapsamında
yetki kanununa dayanılarak çıkarılan bir KHK olarak da değerlendirilemeyeceği,
- Kişiler hakkında herhangi bir idari ya da adli
soruşturma yürütülmeden ve kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadan terör
örgütleri ile ilişkili oldukları belirtilerek yaptırım uygulanmasının
Anayasa’nın 15. maddesinde OHAL’lerde dokunulamayacak çekirdek haklardan olan
masumiyet karinesine aykırılık oluşturduğu, bireysel idari işlem niteliğindeki
kamu görevinden çıkarma işleminin doğrudan OHAL KHK’sı adı altında yapılmak suretiyle
yargı denetimi dışında tutulduğu, her ne kadar daha sonraki bir tarihte
Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) kurulmuşsa da Komisyon
ve sonraki sürecin kamu görevinden çıkarma işlemine karşı etkili bir denetim
mekanizması sağlamadığı,
- Kamu görevinden çıkarma işleminin kamu görevlilerinin
diğer özlük işleri kapsamında olduğundan Anayasa’nın 128. maddesine göre
münhasıran kanunla düzenlenmesi gerektiği, Anayasa’nın 130. maddesi uyarınca
öğretim elemanlarının Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerin yetkili organları
dışında kalan makamlarca her ne surette olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılamayacakları, bu yönüyle kuralların OHAL KHK’sı niteliği taşımadığı
gibi Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından kanun şeklinde
onaylanmasının Anayasa’nın mülga 121. maddesine aykırılık oluşturduğu,
- Yasama yetkisinin genelliği ilkesi gereği yasama
organınca her konuda kanun çıkarılabilmesi mümkün olsa da kanunla bireysel
işlem ya da yargı kararı niteliğinde tasarrufta bulunulamayacağı, dava konusu
kurallarla Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listelerde yer alan
kişilerin statülerinde kalıcı değişiklikler yapıldığı, bu nedenle tedbirlerin
bireysel idari işlem niteliğinde olduğu, sırf yargı denetimi dışına çıkarmak
amacıyla bireysel işlemlerin OHAL KHK’sı ile yapılarak kanun şeklinde
onaylanmasının açık bir fonksiyon gaspı niteliği taşıdığı,
- Bir kişinin terör örgütüne üye olup olmadığına ya da
bir yapı veya oluşumun terör örgütü olduğuna karar verme yetkisinin yargı
mercilerine ait olduğu, kuralların kanun adı altında hem yargısal hem de
bireysel işlemin özelliklerini barındıran karma bir yapıda olduğu, bu durumun
yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının tek organda toplanması anlamına
geldiği,
- Kamu görevinden çıkarılan kişilerin Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listeler ile isim ve kimlik bilgilerinin Resmî
Gazete’de yayımlanmasının itibarlarını zedelediği, kamu görevinden çıkarma,
ruhsat ve lisansların iptal edilmesi, unvan ve sıfatların alınması
tedbirlerinin kişilerin maaş ve sosyal güvenlik haklarında kayıplara sebebiyet
verdiği, pasaportların iptal edilmesinin seyahat hürriyetini engellediği, bu
kişilerin kamu görevine girmeleri ya da kamu hizmetinde çalışmaları, özel
güvenlik şirketinin kurucusu ve ortağı olma imkânlarının ellerinden alınması
suretiyle çalışma hak ve hürriyeti ile kamu hizmetine girme hakkına kısıtlama
getirildiği,
belirtilerek kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile
8., 9., 13., 15., 17., 20., 23., 35., 36., 38., 48., 49., 70., mülga 91., mülga
121., 125., 128., 129. ve 130. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un 1. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan “…üyeliği, mensubiyeti veya…” İbaresi
9. Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının dava
konusu kuralın da yer aldığı birinci cümlesinde, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan Kanun’a
ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listelerde yer alan kişilerin başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın kamu
görevinden çıkarıldıkları hüküm altına alınmıştır. Dava konusu kural cümlede
yer alan “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresidir.
10. Dava konusu kural ile
6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler
Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 1.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…üyeliği,
mensubiyeti veya…” ibaresi aynı içeriğe sahip olup anılan maddenin
iptali talebiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu ibarenin iptaline karar vermiştir.
11. Belirtilen kararda, üye ve mensup ibarelerinin,
Kanun’a ekli (1) sayılı listede adı geçen ve terör örgütü üyeliği suçundan ceza
soruşturması veya kovuşturmasına maruz kalan ancak haklarındaki süreç
tamamlanıp suçlu olduklarına dair kesin hüküm tesis edilmeyen kişilerin terör
örgütü üyesi veya mensubu olarak nitelendirilmelerine sebebiyet
verebilecek nitelikte olduğu, dolayısıyla kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü olmadan
kişilerin suçlu sayılmasına neden olabilecek ifadeler içeren kuralın masumiyet
karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır (bkz.
§ 58). Kararda ayrıca Anayasa’nın 15. maddesinde OHAL’lerde dahi
masumiyet karinesine aykırı işlem yapılamayacağının hükme bağlandığı
belirtilmiştir.
12. Dava konusu kural
açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086
sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresinin
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de
geçerlidir.
13. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 36. ve
38. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 15., 36. ve 38.
maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 17., 20., 23., 35., 48., 49.,
70., mülga 91., mülga 121., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
b. Kanun’un 1. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının “…üyeliği, mensubiyeti veya…” İbaresi
Dışında Kalan Kısmı ile (2) Numaralı
Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…ve/veya memuriyetleri…” İbaresi
ve Kanun’a Ekli (1), (2), (3) ve (4) Sayılı Listeler
14. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118.
ve 119. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
15. Dava konusu kurallarda terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve
(4) sayılı listelerde yer alan kişilerin kamu görevinden başka hiçbir işleme
gerek kalmaksızın çıkarılacakları ve memuriyetlerinin alınacağı, bu kişilere
ayrıca tebligat yapılmayacağı ve haklarında özel kanun hükümlerine göre işlem
tesis edileceği hükme bağlanmıştır. Kurallar kapsamında her bir kamu
görevlisinin kanun hükmüyle görevine son verilmiş ve memuriyetleri alınmıştır.
16. Dava konusu kurallarla
7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi
dışında kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “…ve/veya memuriyetleri…” ibaresi ve Kanun’a ekli (1) sayılı liste aynı
içeriğe sahip olup Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olmadıklarına
ve iptal taleplerinin reddine hükmedilmiştir.
17. Anılan kararda, kişilerin
özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına olağan dönem için Anayasa’da
öngörülen güvencelerin ötesinde bir sınırlama getiren kuralların olağanüstü
dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ve
sınırlanmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi
gerektiği tespiti yapılmış (bkz. §§ 63-90); kişilerin özel hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkının OHAL yönetiminin benimsendiği dönemlerde
Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanmış
çekirdek haklar arasında bulunmadığına ve milletlerarası hukuktan kaynaklanan
diğer herhangi bir güvence (olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden güvenceler)
kapsamında da bulunmadığına işaret edilmiştir. Uygulanan
tedbirin kapsam ve yöntem
açısından incelenmesi sonucunda ise söz
konusu örgütlerle irtibatlı ya da iltisaklı olan tüm kamu görevlileri hakkında
tedbirlerin uygulanmasının millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, kamu
hizmetinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amaçlarına ulaşma bakımından
gerekli olduğu, ayrıca tedbirlerin her bir birey yönünden hukuka
uygunluğunun denetlenmesinin yani bireyselleştirmenin sağlanması için Komisyon
ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve
yargısal güvencelerin sağlandığı, söz konusu güvencelerin olağanüstü hâle
sebebiyet veren tehdit veya tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralların
bu amaç dışında keyfî bir şekilde uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu,
bu durumda kişilerin özel hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde
bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz.
§§ 91-129). Kararda ayrıca kuralların MGK
kararlarına icrai bir işlev kazandırma sonucunu doğurmadığı da belirtilmiştir
(bkz. §§ 130-139).
18. Dava konusu kurallar
açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından
7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi
dışında kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “…ve/veya memuriyetleri…” ibaresi ve Kanun’a ekli (1) sayılı
listenin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kurallar yönünden de geçerlidir.
19. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi
gerekir.
Kurallarla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70. 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kurallarda öngörülen tedbirlerin cezai niteliği haiz
olmamasının bir sonucu olarak anılan tedbirlere ceza hukukunun çekirdek
haklarının uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle
kuralların Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Kuralların ayrıca Anayasa’nın 23., 48., 49., mülga 91. ve mülga 121. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
c. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “Birinci fıkra gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Jandarma
Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından ve kamu
görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe … alınır”
Bölümü
20. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
21. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listeler
ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin rütbelerinin alınacağını hükme
bağlamaktadır.
22. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra
gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın
rütbe … alınır” bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
23. Belirtilen kararda, darbe girişimiyle devletin demokratik düzenine açık ve yakın bir
tehlike oluşturan terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla mücadele
etmek amacıyla OHAL şartlarında olağan usullerin ötesinde bir uygulamayla
Kanun’a ekli (1) sayılı liste ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin
rütbelerinin alınmasını düzenleyen kuralın, özellikle tedbire karşı etkili
idari ve yargısal yolların tesis edilmesiyle birlikte demokratik anayasal
düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından kişilerin özel hayatına
saygı gösterilmesi hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde
bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. § 148).
24. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra
gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın
rütbe … alınır” bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
25. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70. 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın ayrıca Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve mülga 121. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
ç. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “…ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul
edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya
dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” Bölümü
26. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
27. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin görev yaptıkları teşkilata
yeniden alınmamalarını ve bir daha kamu hizmetinde istihdam edilmemelerini,
doğrudan ya da dolaylı olarak görevlendirilmemelerini hükme bağlamaktadır.
28. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ve bu kişiler görev
yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde
istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” bölümü
aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
29. Anılan kararda, millî
güvenlik bakımından risk oluşturabilecek durumları nedeniyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmemelerini ve
bir daha kamu hizmetinde istihdam edilmemelerini öngören ve kamu hizmetine
girme hakkına sınırlama getiren tedbire ilişkin olarak her bir birey yönünden
tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi için Komisyona ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca tedbirin devletin kamu otoritesiyle bağlantılı
olmayan özel sektör alanında istihdam edilme imkânını ortadan kaldıracak
herhangi bir kısıtlama getirmediği, bu durumda kamu hizmetinin etkin ve
sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlama bakımından kamu hizmetine girme
hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama
getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 165,166).
30. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ve bu kişiler görev
yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde
istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; …” bölümünün
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de
geçerlidir.
31. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 40.,
70., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36., 125. ve 128. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları, Anayasa’nın 15., 40., 70., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 35., 38., 48., 49., mülga 91.,
mülga 121., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
d. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “… bunların uhdelerinde
bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim
kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır.”
Bölümü
32. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
33. Kural, Kanun’a ekli (1),
(2), (3) ve (4) sayılı listeler ile kamu
görevinden çıkarılan kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet,
kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair
görevlerinin de sona ermiş sayılacağını hükme bağlamaktadır.
34. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “… bunların
uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu,
denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır.”
bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
35. Söz konusu kararda 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra gereğince kamu
görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe … alınır.”
bölümüne ilişkin açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural
yönünden de geçerli olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 174).
36. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “… bunların
uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu,
denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır.”
bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural
yönünden de geçerlidir.
37. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 15., 20.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
e. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinde Yer Alan “Bunların
silah ruhsatları, …” İbaresi
38. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
39. Kural, Kanun’a ekli (1),
(2), (3) ve (4) sayılı listeler ile kamu
görevinden çıkarılan kişilerin hangi sebeple edinildiğine bakılmaksızın her
türlü silah ruhsatının iptal edileceğini hükme bağlamaktadır.
40. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “Bunların silah ruhsatları, …” ibaresi aynı
içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
41. Anılan kararda 7086 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin silah ruhsatlarının iptal edilmesini öngören tedbire
ilişkin olarak her bir birey yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi
için Komisyon ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili
idari ve yargısal güvencelerin sağlandığı, ayrıca silah ile kamu güvenliği
kavramları arasındaki yakın ilişki dikkate alındığında silah edinilmesinde
bireysel menfaatlere karşı toplumsal yararın öncelikli bir konumda olduğu, bu
durumda demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı
bakımından söz konusu kişilerin silah ruhsatlarının iptal edilmesini öngören
tedbirin mülkiyet hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 191, 192).
42. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “Bunların silah ruhsatları, …” ibaresinin Anayasa’ya
uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
43. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 36., 125., 128. ve 129. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 20., 23., 38., 48., 49., 70., mülga
91., mülga 121. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
f. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “… gemi adamlığına
ilişkin belgeleri…” Bölümü
44. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
45. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin gemi adamı belgelerinin iptal
edileceğini hükme bağlamaktadır.
46. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” bölümü aynı içeriğe
sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
47. Kararda, 7086 sayılı Kanun’a
ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden çıkarılan kişilerin gemi adamı
belgelerinin iptal edilmesini öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey
yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca bu belgelerin sağladığı bir takım avantajların
kamu güvenliği aleyhine kullanılmasının önüne geçilmesine ilişkin tedbirin
demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından
çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 213-215).
48. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…gemi adamlığına ilişkin belgeleri…” bölümünün
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
49. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 23., 35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık
iddiaları Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., 70., mülga 91., mülga 121.,
128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
g. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “… ve pilot lisansları
iptal edilir...” Bölümü
50. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
51. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerle kamu görevinden çıkarılan kişilerin pilot lisanslarının iptal
edileceğini hükme bağlamaktadır.
52. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve pilot
lisansları iptal edilir...” bölümü aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
53. Kararda, 7086 sayılı Kanun’a
ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden çıkarılan kişilerin pilot
lisanslarının iptal edilmesini öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey
yönünden tedbirin hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal
güvencelerin sağlandığı, ayrıca bu belgelere dayanılarak kamu güvenliği
aleyhine bir takım faaliyetlerin önüne geçilmesini hedefleyen kuralın
demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından
çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir
sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 229-231).
54. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve pilot
lisansları iptal edilir...” bölümünün Anayasa’ya uygunluk denetiminde
belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
55. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın
15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin
reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç
kısmı ile 8., 9., 17., 20., 23., 35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119.
maddeleri kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38., 70., mülga 91.,
mülga 121., 128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
ğ. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin “… ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf
lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” Bölümü
56. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
57. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listelerle kamu görevinden çıkarılan kişilerin oturdukları kamu konutlarından
veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilmelerini hükme
bağlamaktadır.
58. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya
vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” bölümü
aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine hükmedilmiştir.
59. Kararda, 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresi dışında kalan kısmı ile
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…ve/veya
memuriyetleri…” ibaresi ve Kanun’a ekli (1) sayılı listeye ilişkin
açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural yönünden de geçerli
olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 237-238).
60. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından
veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir.” bölümünün
Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de
geçerlidir.
61. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları Anayasa’nın 15., 35., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve
mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
h. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Üçüncü
Cümlesi
62. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
63. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve
(4) sayılı listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişilerin özel güvenlik
şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı
olamayacaklarını hükme bağlamaktadır.
64. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü
cümlesi aynı içeriğe sahip olup Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu cümlenin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine
hükmedilmiştir.
65. Anılan kararda, 7086 sayılı Kanun’a ekli (1) sayılı listeyle kamu görevinden
çıkarılan kişilerin özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı
olamayacaklarını öngören tedbire ilişkin olarak her bir birey yönünden tedbirin
hukuka uygunluğunun denetlenmesi için Komisyon ve idare mahkemesine başvuru
imkânı getirilmek suretiyle etkili idari ve yargısal güvencelerin sağlandığı,
ayrıca kişilerin özel güvenlik alanında gösterdiği faaliyetlerin kamu güvenliği
ile doğrudan bir ilgisinin bulunduğu dikkate alındığında demokratik anayasal
düzenin ve kamu güvenliğinin korunması amacı bakımından söz konusu kişilerin
özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamayacaklarını
öngören tedbirin çalışma hak ve hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü
aşacak şekilde bir sınırlama getirmediği sonucuna varılmıştır (bkz.
§§ 252-254).
66. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü
cümlesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kural yönünden de geçerlidir.
67. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 40., 48., 49.,
118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 20., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları
Anayasa’nın 15., 40., 48., 49., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 35., 38., 70., mülga 91., mülga
121., 128., 129. ve 130. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
ı. Kanun’un 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
Dördüncü ve Beşinci Cümleleri
68. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
69. Kurallar, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı
listeler ile kamu görevinden çıkarılan kişiler hakkında görev yaptıkları
bakanlıklar ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde
bulunulacağını, bu bildirim üzerine bu kişilerin pasaportlarının iptal
edileceğini hükme bağlamaktadır.
70. Dava konusu kurallar ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve
beşinci cümleleri aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz
konusu cümlelerin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiştir.
71. Söz konusu kararda, kişilerin
yurt dışına çıkma hürriyetine olağan dönem için Anayasa’da öngörülen
güvencelerin ötesinde bir sınırlama getiren kuralların olağanüstü dönemlerde
temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ve sınırlanmasını
düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği tespiti
yapılmış (bkz. §§ 256-267); OHAL koşullarında Kanun’a ekli listelerle
kamu görevinden çıkarılarak pasaportları iptal
edilen kişilerin söz konusu tedbire karşı başvurabilecekleri etkili bir denetim
mekanizması öngörülmediğinden seyahat
hürriyetine olağanüstü dönemde durumun gerektirdiği ölçüyü aşan bir sınırlama getirildiği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 269-276).
72. Dava konusu kurallar açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının dördüncü ve beşinci
cümlelerinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kurallar yönünden de geçerlidir.
73. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 15., 23. ve
40. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Kurallar Anayasa’nın 15., 23. ve 40.
maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 17., 20., 35., 36., 38., 48.,
49., 70., mülga 91., mülga 121., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
i. Kanun’un 1. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrası
74. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
75. Kural, Kanun’a ekli (1), (2), (3) ve (4) sayılı listeler ile
kamu görevinden çıkarılan kişilerin varsa
uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar,
kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamayacaklarını, bu
unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan
yararlanamayacaklarını hükme bağlamaktadır.
76. Dava konusu kural ile 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrası aynı içeriğe sahiptir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı
kararıyla söz konusu fıkranın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
reddine hükmedilmiştir.
77. Anılan kararda, 7086 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra gereğince kamu
görevinden çıkarılan kişilerin, mahkumiyet kararı aranmaksızın rütbe … alınır.”
bölümüne ilişkin açıklanan gerekçelerin uygun olduğu ölçüde belirtilen kural
yönünden de geçerli olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 281).
78. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen
gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
79. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 20., 40.,
118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
17., 35., 36., 70., 125., 128., 129. ve 130. maddeleri çerçevesinde ileri
sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15., 20., 40., 118. ve 119. maddeleri
kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 23., 38., 48., 49., mülga 91. ve
mülga 121. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
B. Kanun’un 3.
Maddesinin (1) ve (2) Numaralı Fıkraları ile Ekli (6) ve (7) Sayılı Listelerin İncelenmesi
1. İptal Taleplerinin Gerekçesi
80. Dava dilekçesinde özetle;
- Kanun’a ekli
listelerde sayılan dernekler ile basın-yayın kuruluşlarının kapatılmasına
ilişkin tedbirin süre yönünden herhangi bir belirleme içermediği, etkilerinin
OHAL’den sonra da devam ettiği, kapsamının geniş tutulduğu,
- Tedbirlerin
uygulanmasına dayanak gösterilen aidiyet, iltisak ve irtibat kavramlarının
belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu, bu kavramların ilk kez 22/7/2016
tarihinde hukukumuza girdiği hâlde bu tarihten önceki fiiller bakımından da
esas alınmasının yanında terör örgütü ya da MGK’ca millî güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum ve grupların tespiti açısından da
kuralların geçmişe yürütüldüğü, ayrıca siyasi ve idari bir organ olan MGK’nın
kararına dayalı olarak tedbir uygulanmasının hukukilik sorunu doğuracağı,
kuralların kamu düzenine karşı oluşan tehdidi ortadan kaldırma amacı bakımından
zorunlu ve ölçülü olmadığı gibi OHAL’in gerekleriyle de uyumlu olmadığı,
kurallarda öngörülen hususların Anayasa’nın mülga 121. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca münhasıran 2935 sayılı Kanun ile düzenlenebileceği, OHAL’in gerekli
kıldığı konularda çıkarılabilecek OHAL KHK’sı niteliği taşımayan düzenlemenin
Anayasa Mahkemesinin 1991 ve 2003 tarihli içtihatlarında belirtildiği gibi
Anayasa’nın mülga 91. maddesi kapsamında yetki kanununa dayanılarak çıkarılan
bir KHK olarak da değerlendirilemeyeceği,
- Yasama yetkisinin genelliği ilkesi gereği yasama
organınca her konuda kanun çıkarılabilmesi mümkün olsa da kanunla bireysel
işlem ya da yargı kararı niteliğinde tasarrufta bulunulamayacağı, dava konusu
kurallarla Kanun’a ekli (6) ve (7) sayılı listelerde yer alan dernek ve basın-yayın kuruluşlarının statülerinde kalıcı değişiklikler yapıldığı, bu nedenle
tedbirlerin bireysel idari işlem niteliğinde olduğu, sırf yargı denetimi dışına
çıkarmak amacıyla bireysel işlemlerin OHAL KHK’sı ile yapılarak kanun şeklinde
onaylanmasının açık bir fonksiyon gaspı niteliği taşıdığı,
- Bir kurum veya kuruluşun terör örgütüne aidiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı olup olmadığına ya da bir yapı veya oluşumun
terör örgütü olduğuna karar verme yetkisinin yargı mercilerine ait olduğu,
kuralların kanun adı altında hem yargısal hem de bireysel işlemin özelliklerini
barındıran karma bir yapıda olduğu, bu durumun yasama, yürütme ve yargı
fonksiyonlarının tek organda toplanması anlamına geldiği,
- Kurum ve kuruluşlar hakkında herhangi bir idari ya da
adli soruşturma yürütülmeden ve kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadan terör
örgütleri ile ilişkili oldukları belirtilerek yaptırım uygulanmasının
Anayasa’nın 15. maddesinde OHAL’lerde dokunulamayacak çekirdek haklardan olan
masumiyet karinesine aykırılık oluşturduğu ve ceza
normlarının geçmişe yürümezliği ilkesinin ihlal edildiği, bireysel idari işlem niteliğindeki kapatma işleminin doğrudan
OHAL KHK’sı adı altında yapılmak suretiyle yargı denetimi dışında tutulduğu,
her ne kadar daha sonraki bir tarihte Komisyon kurulmuşsa da Komisyon ve
sonraki sürecin kapatma işlemine karşı etkili bir denetim mekanizması
sağlamadığı,
- Basın-yayın kuruluşlarının kapatılmasından dolayı ifade
özgürlüğü, basın özgürlüğü, süreli ve
süresiz yayın hakkı ile basın araçlarının korunması haklarının ihlal edildiği,
derneklerin kapatılmasının örgütlenme özgürlüğüne aykırı olduğu, dernek ve
basın-yayın kuruluşlarının mal varlığının Hazineye devredilmesinin mülkiyet
hakkını ve ayrıca müsadere yasağını ihlal ettiği,
belirtilerek kuralların
Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 13., 15., 26., 28., 29., 30., 33., 35.,
36., 38., mülga 91., mülga 121. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b)
Bendi Dışında Kalan Kısmı İle Ekli
(6) Sayılı Liste
81. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
82. Dava konusu kuralda terör
örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı olan Kanun’a
ekli (6) sayılı listede yer alan 375
derneğin kapatıldığı hüküm altına alınmıştır. Kural kapsamında yer alan her
bir dernek kanun hükmüyle kapatılmış ve faaliyetine son verilmiştir.
83. Kuralda öngörülen tedbirin OHAL’in ilanına
sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır.
Söz konusu tedbir OHAL’i gerektiren tehlikenin bertaraf edilmesi amacına
yönelik olarak bu dönemde uygulanmış, hüküm ve sonuçlarını doğurmuştur. Kuralın
tedbire muhatap derneklerin statülerinde ileriye yönelik sürekli değişiklikler
meydana getirmesi, OHAL süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahip
olduğu anlamına gelmemektedir. Kural Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle
defaten uygulanmış ve belli dernekler hakkında hüküm icra edilmiştir. Kuralın
Kanun’a ekli listede sayılan derneklerle sınırlı olarak uygulandığı dikkate
alındığında geleceğe yönelik genel, soyut ve herkesi bağlayıcı bir etki meydana
getirmediği açıktır. Bu yönüyle kural OHAL dönemini aşan genel bir düzenleme niteliği
taşımamaktadır. Bu itibarla kuralın anayasallık denetiminde Anayasa’nın
OHAL’lerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 15.
maddesinin dikkate alınması gerekmektedir.
84. Anayasa’nın 33. maddesinde dernek kurma hürriyeti
güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında kişilerin dernek
kurma ve bunlara üye olma ile dernek üyeliğinden çıkma hürriyetine sahip
olduğu, ikinci fıkrasında kişilerin derneğe üye olma veya dernekte üye kalmaya
zorlanamayacakları belirtilmiş; dördüncü fıkrasında dernek kurma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği
hükme bağlanmıştır.
85. Dernek kurma hürriyeti; bireylerin
kendi menfaatlerini korumak ve savunmak, ideallerini ve ihtiyaçlarını
gerçekleştirmek için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme
özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçasıdır. Örgütlenme
özgürlüğünün temeli hiç kuşkusuz ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü; düşünceyi
korkmadan, engellenmeden açıklama ve yayma özgürlüğünün yanı sıra bu düşünceler
çerçevesinde örgütlenme, kişi toplulukları oluşturma ve bu çerçevede dernek
kurma hürriyetini de kapsamaktadır (Hint
Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç, B. No: 2014/4711, 22/2/2017, § 41).
86. Bu itibarla örgütlenme özgürlüğü;
bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını
gerçekleştirme imkânı sağlar. Siyasi bir amacı olsun veya olmasın vatandaşların
bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği sivil toplum kuruluşlarının
varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde bu
kuruluşlar devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel
haklara sahiptir (Hint Aseel Hayvanları
Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç,
§ 42).
87. Örgütlenme özgürlüğünün bir şekli
veya özel bir yönü olan dernek kurma hürriyeti; kişi açısından dernek kurma
özgürlüğünün yanı sıra derneğe üye olma, derneğin etkinliklerine katılma ve
mensuplarının menfaatlerini korumak üzere faaliyetlerde bulunma gibi hakları da
içermektedir. Dernekler ise belirli bir amacın gerçekleştirilmesi ya da
izlenmesi için kişilerin bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirdikleri
örgütlenmiş ve tüzel kişilikle donatılmış kişi topluluklarıdır (Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme Derneği ve
Hikmet Neğuç, § 43).
88. Anayasa’nın 33. maddesinin beşinci fıkrasında dernek
kurma hürriyetinden ayrı olarak bir derneğin kapatılabilmesine ilişkin hususlar
düzenlenmiş olup bu kapsamda anılan fıkrada “Dernekler, kanunun öngördüğü
hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak,
millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin
yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir
merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı,
yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını
kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten
kalkar.” hükmüne yer verilmiştir.
89. Bir derneğin kapatılması, derneğin bir üyesinin veya
görevlisinin hüküm giymesi nedeniyle dernek kurma hürriyetini kullanamaması
gibi kişisel durumdan hukuken bağımsız bir niteliğe sahiptir. Bunun yanı sıra
bir derneğin kapatılması hâlinde bundan dernek üyesi veya görevlisi tüm kişiler
etkilenmektedir (Bu yönde bkz. Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme
Derneği ve Hikmet Neğuç, § 53; AYM,
E.1973/3, K.1973/37, 20/12/1973). Dolayısıyla derneğin kapatılmasına ilişkin
bir tasarruf kişilerin dernek kurma hürriyeti ile yakından ilişkili olup bu
hürriyetin kullanılması üzerinde etkisinin bulunduğu açıktır.
90. Bu çerçevede derneklerin liste usulüyle kapatılmasını
öngören kural dernek kurma hürriyetine sınırlama getirmektedir.
91. Dernek kurma hürriyeti OHAL yönetiminin benimsendiği
dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, dokunulması
yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hak
yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin alınması
mümkündür.
92. Anılan hak, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin (MSHUS) 4. maddesinin (2) numaralı ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu
Sözleşme’ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında
olmadığı gibi milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir güvence
(olağanüstü dönemlerde korunmaya devam eden güvenceler) kapsamında da değildir.
93. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde dernek kurma hürriyetinin kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi mümkün olmakla birlikte bu husus, yapılacak düzenlemelerde
sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına gelmemektedir. Anılan maddede
OHAL’lerde durumun gerektirdiği ölçüde söz konusu düzenlemelerin yapılabileceği
belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun
kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
94. Terör örgütlerine veya MGK’ca
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu
gerekçesiyle devletin varlığına, demokratik
düzenine ve millî güvenliğine tehlike oluşturacağı değerlendirilen 375 derneğin kapatılmasına ilişkin
tedbirin millî güvenlik, demokratik
anayasal düzen ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amaçlarına ulaşma
bakımından elverişli olduğu anlaşılmıştır.
95. Örgütlenme özgürlüğü ve onun bir alt
türü olan dernek kurma hürriyeti demokratik yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak
görüldüğünden OHAL döneminde liste usulü ile derneklerin kapatılmasına ilişkin
tedbirin, millî güvenlik, demokratik
anayasal düzen ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amaçlarını gerçekleştirecek daha hafif bir araç bulunup bulunmadığı
dolayısıyla gereklilik ilkesini sağlayıp sağlamadığı yönünden de incelenmesi
gerekmektedir.
96. Bir derneğin kapatılmasının dernek
kurma hürriyetine oldukça ağır bir müdahale olduğu açıktır. Bununla birlikte
bir derneğin yönetilme biçimi veya araçları endişelere neden oluyorsa bu
kısıtlanabilir bir özgürlüktür. Nitekim Anayasa’nın 33. maddesinin üçüncü fıkrasında dernek kurma hürriyetinin ancak millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk
ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla
belli koşulların varlığı hâlinde de derneklerin kapatılabilmesinin mümkün
olduğu kabul edilmelidir (Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme
Derneği ve Hikmet Neğuç, § 51).
97. Dernek kurma hürriyeti üzerinde
gerçekleşen bu müdahale ile terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu belirlenen derneklerin kapatılması
suretiyle 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminde rol oynayan örgüt,
yapı, oluşum veya gruplara sivil toplum
platformları yoluyla destek verilmesinin önüne geçilerek bu oluşumların sivil
toplum kuruluşu olarak örgütlenmesinin engellenmesinin, böylece zaruri bir öncelik hâline gelen kamu güvenliğinin yeniden
tesis edilmesini olumsuz yönde etkileyecek faaliyetlerin önlenmesinin
amaçlandığı anlaşılmıştır. Bu çerçevede olağanüstü hâl döneminde
uygulanan tedbirler temel olarak Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanmasının (FETÖ/PDY) oluşturduğu tehlikenin ortadan kaldırılması amacına
yönelik olsa da FETÖ/PDY’nin darbe girişimi nedeniyle demokratik devlet
yapısına karşı oluşan tehdit ortamında diğer terör örgütleri ya da oluşumların kamu
güvenliğine karşı faaliyetlerini daha etkili ve tehlikeli boyuta taşımaları da
mümkün olabilir. Bu durum FETÖ/PDY dışında diğer terör grupları ve oluşumlarla
da olağan usullerin ötesinde farklı yöntemlerle mücadele edilmesi zorunluluğunu
ortaya çıkarabilir.
98. Millî güvenliğe aykırı faaliyetlerde
bulunmak amacıyla kurulmuş veya millî güvenliğe aykırı faaliyetlerin odağı
hâline gelmiş bu tür örgütler millî güvenlik, kamu güvenliği ve kamu düzenine
karşı özel tehdit oluşturur. Zira bu tür örgütler sahip oldukları örgütlenmiş
insan kaynağı ve maddi kaynakları kullanarak söz konusu eylemleri
kolaylaştırabilecek veya destekleyebilecek potansiyele sahiptir. Bu nedenle
OHAL ilanını gerektiren durumların ortaya çıkması hâlinde bir derneğin kendi
amacının veya bağımsız faaliyetlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunun anlaşılması
durumunda kapatılabileceğinin kabulü gerekir.
99. Kuralda öngörülen derneklere yönelik
kapatma işleminin derneklerin sivil toplum kuruluşu olarak toplumsal hayat
içindeki vazgeçilmez rolü ve kişilerdeki karşılığı gözönüne alındığında kapatma
tedbirinin millî güvenlik, demokratik
anayasal düzen ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amaçlarına ulaşma
bakımından gereklilik arz
etmediği söylenemez.
100. Kuralla, terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ekli (6) sayılı listede
yer alan dernekler haklarındaki isnatlara
cevap verme ve bunlara karşı delil sunma imkânının tanındığı bir soruşturma
süreci yürütülmeden ve bu süreç sonunda somut olgu ve olaylar çerçevesinde
iddia, savunma ve delillerin tartışılarak ulaşılan sonucun dayandığı maddi ve
hukuki temelleri gösteren gerekçeler açıklanmadan kapatılmıştır. Bu yönüyle söz
konusu derneklere bir iddia yöneltilerek bunlara karşı savunma ve delil sunma
hakkı tanınmadan yani tedbir öncesi bireyselleştirme sağlanmadan liste
yöntemiyle kapatma tedbirinin uygulandığı anlaşılmıştır.
101. Yöntemle ilgili sorun devletin kapatma
tedbirinde benimsediği usulün sınırlama getirilen temel hak ve özgürlükler
bağlamında değerlendirilmesini gerekli kılar. Tedbirde uygulanan yöntemin
niteliği, sınırlama aracının hafif ya da ağır olup olmadığı ya da olması
gerekip gerekmediğinin belirlenmesinde dikkate alınması gereken önemli bir
unsurdur. Buna göre kapatılan kurum ve kuruluşların tedbirin uygulanması
aşamasına kadarki sürece ne şekilde dâhil edildiği, durumları değerlendirilerek
tedbir kapsamında olmalarını gerektiren fiilî ve hukuki olgulardan haberdar
edilip edilmedikleri, haklarındaki iddialara karşı cevap verme ve delil sunma,
sürece karşı etkili idari ya da yargısal yollara başvuru imkânının sağlanıp
sağlanmadığının gözönüne alınması gerekir. Kısacası söz konusu mesele, kurum ve
kuruluşların kapatılması sürecinde bireyselleştirmenin ne ölçüde
sağlandığının incelenmesini gerektirmektedir.
102. Kuşkusuz kurum ve kuruluşların kapatma tedbirini
gerektiren olay ve olgular hakkında bilgilendirilmeleri bu konuda beyanlarının alınarak
her bir kurum ve kuruluş özelinde değerlendirme yapılması, tedbir işleminde bireyselleştirmenin
sağlanması açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda kurum ve kuruluşların
tedbir işlemine karşı etkili idari ve yargısal yollara başvurma imkânına sahip
olmasının da bireyselleştirmenin sağlanmasında temel bir rolü bulunmaktadır.
Olağanüstü dönemlerde dahi söz konusu şart yerine getirilmeden yapılacak
uygulamaların keyfîliğe yol açabileceği ve bunun da Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında durumun gerektirdiği ölçü içinde değerlendirilemeyeceği açıktır.
103. Bunun yanında dava konusu kuralda sayılan
derneklerin bireyselleştirme sağlanmadan kapatılmasının durumun gerektirdiği
ölçüde bir tedbir olup olmadığının OHAL dönemi koşulları gözönünde
bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, ülkenin içinde
bulunduğu şartlar, karşılaşılan tehlikenin yakın ve acil müdahale gerektiren
bir niteliğinin olup olmaması, sınırlamanın etki ve derecesi gibi hususların
dikkate alınması icap etmektedir.
104. 15 Temmuz darbe girişimi, ülkede terör
saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte genel
olarak bölücü terör örgütü PKK ile mücadele edilmekle birlikte DHKP/C, El Kaide
ve DEAŞ gibi diğer pek çok terör örgütünün de saldırılarına maruz kalınmış ve
bunlara karşı da mücadelede bulunulmuştur. Dolayısıyla darbe teşebbüsünün
savuşturulmasından sonra teşebbüsle bağlantılı kişilerle veya teşebbüsle
doğrudan bağlantılı olmasa bile teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile ilgili
olduğu değerlendirilen kişilere karşı etkili bir mücadele yapılması zorunluluğu
ortaya çıkmıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, § 101).
105. Bu açıdan OHAL koşullarında darbe teşebbüsü
sürecinde oluşan tehlikeye karşı etkili ve acil tedbir alma ihtiyacının ortaya
çıkardığı hukuki ve fiilî zorunluluklar nedeniyle tedbire muhatap dernekler
yönünden tedbir öncesi bireyselleştirme sağlanmadan söz konusu tedbirlerin
uygulanmasının, tedbir işleminin sorgulandığı etkili idari veya yargısal
denetim mekanizmasının tesis edilmesi kaydıyla durumun mazur görülebileceği
anlaşılmıştır. Tedbir işlemine ilişkin iddia ve itirazların ileri
sürülebileceği başvuru yollarının bulunması, hukukun mutlak üstünlüğünü öngören
hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir sonucu olduğu gibi Anayasa’nın 40.
maddesinin de bir gereğidir.
106. Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa ile tanınmış hak
ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına
alınmaktadır.
107. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya
sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve
yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına
almaktadır (AYM, E.2018/74, K.2019/92, 24/12/2019, §§ 30, 31).
108. 2/1/2017 tarihli ve 685 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
OHAL kapsamında başka bir işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK ile tesis
edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Komisyon
kurulmuştur. Anılan KHK, 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’la TBMM tarafından kabul edilerek
kanunlaşmıştır.
109. 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, Ankara idare mahkemeleri arasından belirlenecek mahkemelerde
Komisyon kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi öngörülmüştür. Böylece
kural kapsamında öngörülen kapatma tedbirinin her bir kurum ve kuruluş
açısından hukukiliğinin denetlenmesi amacıyla Komisyon ve idare mahkemesine
başvurma imkânı tanınmıştır.
110. Bu açıdan kuralda öngörülen tedbirlere karşı
Anayasa’nın 40. maddesi bağlamında etkili, makul, erişilebilir, ihlalin
gerçekleşmesini veya devam etmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya
elverişli idari ve yargısal yollara başvuru imkânının sağlandığı anlaşılmıştır.
Dolayısıyla devletin kural kapsamında tedbir uygulanan kurum ve kuruluşlara,
etkili idari ve yargısal yolu sağlama yükümlülüğünü yerine getirdiği
görülmüştür.
111. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Komisyona başvuru yolunun
ilk bakışta ulaşılabilir, ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğunu kabul etmiştir (Remziye Duman,
B. No: 2016/25923, 20/7/2017). Benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
(AİHM) Komisyona yapılan başvurular ile idare mahkemeleri ve nihai olarak
Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru yoluyla yapılacak incelemenin
etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmiştir (Köksal/Türkiye (k.k.),
B. No: 70478/16, 12/6/2017).
112. Buna göre kapatma tedbirinin her bir dernek yönünden
hukuka uygunluğunun denetlenmesi yani bireyselleştirmenin sağlanması için
Anayasa ve ilgili kanunlarda gerekli güvencelere yer verildiği görülmüştür.
Başka bir ifadeyle hukuk sisteminde ileriye dönük olsa dahi tedbirlerin amacına
uygun ve ölçülü şekilde uygulanmasını sağlayacak şekilde Komisyon ve idare
mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari, yargısal
güvencelerin sağlandığı, söz konusu güvencelerin OHAL’e sebebiyet veren tehdit
veya tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralın bu amaç dışında keyfî bir
şekilde uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
113. Sonuç olarak darbe girişimiyle devletin demokratik
düzenine açık ve yakın bir tehlike oluşturan FETÖ/PDY ve diğer terör
örgütleriyle mücadele etmek amacıyla terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ekli (6) sayılı listede
yer alan derneklerin olağan usullerin ötesinde bir uygulamayla liste usulüne
göre kapatılmasını düzenleyen kuralın, OHAL’e neden olan şartlar ve özellikle
bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli idari ve yargısal başvuru imkânları
dikkate alındığında millî güvenliğin ve demokratik anayasal düzenin korunması
amacı bakımından dernek kurma hürriyetine durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak
şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
114. Öte yandan kural kapsamında MGK’nın devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verdiği yapı, oluşum veya
gruplarla ilgili tespiti dikkate alınarak dernekler için kapatma tedbirinin
öngörülmesi MGK kararlarına icrai bir işlev kazandırmamaktadır. Bu nedenle
kuralda MGK’ya tanınan fonksiyonun Anayasa’nın 118. maddesinde öngörülen yetki
sınırlarını aştığı ve bu nedenle kuralın Anayasa’yı ihlal ettiği söylenemez.
115. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 33.,
40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları,
Anayasa’nın 15., 33., 40., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele alındığından
anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralda uygulanan derneklerin kapatılması tedbirinin
demokratik anayasal düzenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi amacıyla
uygulandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan bakıldığında tedbirler cezalandırma
amacına matuf olmadığı gibi bunlar için uygulanan usulün de ceza usul hukuku
alanındaki yargısal uygulamalarla herhangi bir benzerliği bulunmamıştır.
Bu açıdan kuralda öngörülen tedbirin cezai niteliği haiz
olmamasının bir sonucu olarak anılan tedbirlere ceza hukukunun çekirdek
haklarının uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle
kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Kuralın ayrıca Anayasa’nın 26., 28., 29., 30., mülga 91.
ve mülga 121. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
b. Kanun’un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b)
Bendi İle Ekli (7) Sayılı Liste
116. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40., 118. ve 119. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
117. Dava konusu kuralda terör
örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı olan Kanun’a
ekli (7) sayılı listede yer alan yedi gazete, bir dergi ve bir radyonun
kapatıldığı hüküm altına alınmıştır. Kural
kapsamında yer alan her bir basın-yayın kuruluşu kanun hükmüyle kapatılmış ve
bu kuruluşların faaliyetine son verilmiştir.
118. Basın-yayın kuruluşlarının kapatılmasına ilişkin tedbirin
OHAL’in ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik
olduğu açıktır.
119. Kuralda öngörülen kapatma tedbiri OHAL’i gerektiren
tehlikenin bertaraf edilmesi amacına yönelik olarak bu dönemde uygulanmış,
hüküm ve sonuçlarını doğurmuştur. Kuralın, tedbire muhatap basın-yayın
kuruluşlarının statülerinde ileriye yönelik sürekli değişiklikler meydana
getirmesi, OHAL süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahip olduğu
anlamına gelmemektedir. Kural Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle defaten
uygulanmış ve belli basın-yayın kuruluşları hakkında hüküm icra edilmiştir.
Kuralın Kanun’a ekli listede sayılan basın-yayın kuruluşlarıyla sınırlı olarak
uygulandığı dikkate alındığında geleceğe yönelik genel, soyut ve herkesi
bağlayıcı bir etki meydana getirmediği açıktır. Bu yönüyle kural OHAL dönemini aşan genel bir düzenleme
niteliği taşımamaktadır. Bu itibarla kuralın anayasallık denetiminde
Anayasa’nın OHAL’lerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini
düzenleyen 15. maddesinin dikkate alınması gerekmektedir.
120. Anayasa’nın 25. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu belirtildikten
sonra 26. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” denilmek
suretiyle temel hak ve özgürlükler arasında yer alan ifade özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Anayasa’da sadece düşünce ve kanaatler değil bunları
açıklama ve yayma biçimleri ve araçları da güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın
26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak
ifade edilmiş ve “başka yollar” ibaresiyle her türlü ifade aracının
anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (AYM, E.2017/21, K.2020/77,
24/12/2020, § 28).
121. Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında “Basın
hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma
şartına bağlanamaz.” denilmek suretiyle basın özgürlüğü temel hak ve
özgürlükler arasında sayılmış ve güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
dördüncü fıkrasında ise “Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26
ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bu
hakkın mutlak olmadığı ve Anayasa’nın 26. ve 27. madde hükümlerine göre
sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Ayrıca söz konusu maddenin son
fıkrasında ise Türkiye’de yayımlanan süreli yayınların belirli şartlar altında
mahkeme kararı ile kapatılabileceği öngörülmüştür.
122. Basın özgürlüğü, haber alma, düşünce ve kanaatleri
açıklama, yorumlama, eleştirme ile bunlara ilişkin yayın ve dağıtım haklarını
kapsar. Basın özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek
bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Bu bağlamda basın özgürlüğü ile
ifade özgürlüğü arasında bir bağ bulunmaktadır. Gerçekten de gazete, dergi veya
kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan
basın özgürlüğü de ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Nitekim
basın özgürlüğü AİHS’te ayrı bir madde olarak değil ifade özgürlüğünün
düzenlendiği madde kapsamında koruma altına alınmıştır (AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 30).
123. Anayasa Mahkemesinin birçok
kararında basın özgürlüğünün demokratik toplumlar açısından önemine vurgu
yapılmıştır. Basın özgürlüğü gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve
kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım
haklarını kapsamaktadır (AYM, E. 1996/70, K. 1997/53, 5/6/1997). Tüm diğer
basın araçları gibi yazılı basın da kamu gücünü kullanan organların siyasi
kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak ve
vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını kolaylaştırarak demokrasinin
sağlıklı bir şekilde işlemesini ve bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini
güvence altına almaktadır (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 50; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.
[GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 39). Basın özgürlüğü, herkes için geçerli
ve yaşamsal öneme sahip bir özgürlüktür (AYM, E.1997/19, K.1997/66,
23/10/1997).
124. Bu çerçevede basın-yayın
kuruluşlarının liste usulüyle kapatılmalarını öngören kural ifade ve basın
özgürlüğüne sınırlama getirmektedir.
125. İfade ve basın özgürlüğü olağanüstü hâl yönetiminin
benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
dokunulması yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu hak yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin alınması
mümkündür.
126. Anılan hak, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle MSHUS’nin 4. maddesinin (2) numaralı ve AİHS’in 15.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme’ye ek protokollerde
dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında olmadığı gibi milletlerarası
hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir güvence (olağanüstü dönemlerde
korunmaya devam eden güvenceler) kapsamında da değildir.
127. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde ifade ve basın özgürlüğünün kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi mümkün olmakla birlikte bu husus, yapılacak düzenlemelerde
sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına gelmemektedir. Anılan maddede
olağanüstü hâllerde durumun gerektirdiği ölçüde söz konusu düzenlemelerin
yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde
olduğunun kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi
gerekir.
128. Terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle devletin varlığına, demokratik düzenine ve millî güvenliğine
tehlike oluşturacağı değerlendirilen yedi gazete, bir dergi ile bir radyonun kapatılmasına
ilişkin tedbirin millî güvenlik, demokratik anayasal düzen ile kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması
amaçlarına ulaşma bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
129. Anayasa’nın 28. maddesinde tamamen
sınırsız bir basın özgürlüğü öngörülmemektedir. Anayasa’nın 28. maddesi
açısından da geçerli olan 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara
uyma yükümlülüğü basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar
getirmektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567,
22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, §
35).
130. Bilhassa terör örgütlerince basında
yer bulabilecek şekilde eylemler gerçekleştirilebilmekte; bu yolla bir yandan
bunların taraftarlarına devlet karşısında güçlü olduğu izlenimi verilerek örgüt
üyelerinin moral ve motivasyon ihtiyacının giderilmesi sağlanmakta, diğer
yandan halk arasına korku salınmaktadır. Kullanılan basın aracının niteliğine göre
bilginin çok hızlı yayılmasının sağlanmasıyla herhangi bir yerde
gerçekleştirilen terör saldırısından dakikalar içinde tüm dünya haberdar
olabilmekte ve eylemin etkisi bir anda büyüyebilmektedir (Bu yönde bkz. Birgün
İletişim ve Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2015/18936, 22/5/2019, §
57).
131. Dolayısıyla basın özgürlüğü
ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi
verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.
Basın tarafından haber verme görevi esnasında gerçekler çarpıtılabilmekte;
gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek
vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Bu
durumda basının haber verme görevinin zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile
basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içerdiği kabul
edilmelidir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., §§ 42, 43; Kadir
Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§
60, 61).
132. Dava konusu kuralla Kanun’a ekli
(7) sayılı listede yer verilen yedi gazete, bir dergi ve bir radyo
kapatılmakta, yani faaliyetine son verilmektedir. Kapatma işleminin sebebi
olarak bahsi geçen basın-yayın kuruluşlarının terör örgütlerine veya devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunması gösterilmektedir.
133. Basın-yayın kuruluşları
ile kamu güvenliği arasındaki yakın ilişki, olağanüstü hâl ilanını gerektiren
sebeplerin ortaya çıkması durumunda ve bu nedenle kamu güvenliğini tehdit eden
yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kalındığında devlete, geçici ya da sürekli
olarak basın-yayın kuruluşlarının faaliyetlerine son verme veya askıya alma
gibi tasarruflarda bulunma imkânı sağlamaktadır. Kamu kurumlarının neredeyse tamamında örgütlenen ve
kesinleşmiş yargı kararlarına da konu olan birçok yasa dışı faaliyetleri
gerçekleştirecek operasyonel bir güce sahip duruma gelen FETÖ/PDY ve diğer terör örgütleriyle bağlantılı
basın-yayın kuruluşlarının kapatılmasının bu çerçevede değerlendirilmesi
gerekmektedir.
134. Basın-yayın kuruluşlarına yönelik
olarak uygulanan kapatma tedbiri ile bu tür basın-yayın kuruluşlarının 15
Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminde rol oynayan örgüt, yapı, oluşum
veya gruplara moral ve motivasyon sağlamak ve halka korku salmak amacıyla yayın
yapmasının önüne geçilmesinin, böylece zaruri bir öncelik hâline gelen kamu
güvenliğinin yeniden tesis edilmesini olumsuz yönde etkileyecek faaliyetlerin
engellenmesinin amaçlandığı anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra FETÖ/PDY’nin darbe girişimi nedeniyle demokratik devlet
yapısına karşı oluşan tehdit ortamında diğer terör örgütleri ya da oluşumların
kamu güvenliğine karşı faaliyetlerini daha etkili ve tehlikeli boyuta
taşımaları da mümkün olduğundan FETÖ/PDY dışında diğer grup ve oluşumlarla
bağlantılı basın-yayın kuruluşları için de benzer önlemlerin alınması
gerekebilir. Bu bağlamda dava konusu kural
uyarınca basın-yayın kuruluşlarına yönelik olarak uygulanan kapatma tedbirinin
basın yayın kuruluşlarının toplumsal hayat içindeki yönlendirici rolünün
kişilerdeki karşılığı göz önüne alındığında gereklilik arz etmediği söylenemez.
135. Kuralla, terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ekli (7) sayılı listede
yer alan basın-yayın kuruluşları haklarındaki
isnatlara cevap verme ve bunlara karşı delil sunma imkânının tanındığı bir
soruşturma süreci yürütülmeden ve bu süreç sonunda somut olgu ve olaylar
çerçevesinde iddia, savunma ve delillerin tartışılarak ulaşılan sonucun
dayandığı maddi ve hukuki temelleri gösteren gerekçeler açıklanmadan
kapatılmıştır. Bu yönüyle söz konusu basın-yayın kuruluşlarına bir iddia
yöneltilerek bunlara karşı savunma ve delil sunma hakkı tanınmadan yani tedbir
öncesi bireyselleştirme sağlanmadan liste yöntemiyle kapatma tedbirinin
uygulandığı anlaşılmıştır.
136. Belirtilen hususlar yönünden Kanun’un 3. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi dışında kalan kısmı ile ekli (6) sayılı
listeye ilişkin açıklanan gerekçeler (bkz. §§ 101-112) uygun olduğu ölçüde dava konusu kural yönünden de
geçerlidir.
137. Buna göre kapatma tedbirinin her bir basın-yayın
kuruluşu yönünden hukuka uygunluğunun denetlenmesi yani bireyselleştirmenin
sağlanması için Anayasa ve ilgili kanunlarda gerekli güvencelere yer verildiği
görülmektedir. Başka bir ifadeyle hukuk sisteminde ileriye dönük olsa dahi
tedbirlerin amacına uygun ve ölçülü şekilde uygulanmasını sağlayacak şekilde
Komisyon ve idare mahkemesine başvuru imkânı getirilmek suretiyle etkili idari,
yargısal güvencelerin sağlandığı, söz konusu güvencelerin OHAL’e sebebiyet veren
tehdit veya tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik kuralın bu amaç dışında
keyfî bir şekilde uygulanmasını engelleyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
138. Sonuç olarak darbe girişimiyle devletin demokratik
düzenine açık ve yakın bir tehlike oluşturan FETÖ/PDY ve diğer terör
örgütleriyle mücadele etmek amacıyla terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ekli (7) sayılı listede
yer alan basın-yayın kuruluşlarının olağan usullerin ötesinde bir uygulamayla
liste usulüne göre kapatılmasını düzenleyen kuralın OHAL’e neden olan şartlar
ve özellikle bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli idari ve yargısal başvuru
imkânları dikkate alındığında millî güvenliğin ve demokratik anayasal düzenin
korunması amacı bakımından ifade ve basın özgürlüğüne durumun gerektirdiği
ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
139. Öte yandan dava konusu kural
kapsamında MGK’nın devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verdiği yapı, oluşum veya gruplarla ilgili tespiti dikkate alınarak
basın-yayın kuruluşları için kapatma tedbirinin öngörülmesi MGK kararlarına
icrai bir işlev kazandırmamaktadır. Bu nedenle kuralda MGK’ya tanınan
fonksiyonun Anayasa’nın 118. maddesinde öngörülen yetki sınırlarını aştığı ve
bu nedenle kuralın Anayasa’yı ihlal ettiği söylenemez.
140. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 15., 26.,
28., 40., 118. ve 119. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Kuralla ilgili Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9.,
29., 35., 36. ve 125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları,
Anayasa’nın 15., 26., 28., 40., 118. ve 119. maddeleri kapsamında ele
alındığından anılan hükümler yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralda uygulanan basın-yayın kuruluşlarının kapatılması tedbirinin
demokratik anayasal düzenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi amacıyla uygulandığı
anlaşılmıştır. Bu açıdan bakıldığında tedbir, cezalandırma amacına matuf
olmadığı gibi bunun için uygulanan usulün de ceza usul hukuku alanındaki
yargısal uygulamalarla herhangi bir benzerliği bulunmamıştır.
Bu açıdan kuralda öngörülen tedbirin cezai niteliği haiz
olmamasının bir sonucu olarak anılan tedbire ceza hukukunun çekirdek haklarının
uygulanmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle kuralın
Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Kuralın ayrıca Anayasa’nın 30., 33.,
mülga 91. ve mülga 121. maddeleriyle de ilgisi görülmemiştir.
c. Kanun’un 3. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “Birinci fıkra kapsamında kapatılan derneklere ve
basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak
ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara
ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, … tescil edilir.” Bölümü ile Üçüncü Cümlesi
141. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi yönünden de incelenmiştir.
142. Kurallar, Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereğince kapatılan ekli (6) sayılı listede yer alan dernekler ile (7)
sayılı listede yer alan basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her
türlü mal varlığının, alacak ve hakların, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz
olarak devredilmiş sayılmasını, bunlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine
adına tescil edilmesini, devre ilişkin işlemlerin ilgili tüm kurumlardan
gerekli yardımı almak suretiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yerine
getirilmesini hükme bağlamaktadır.
143. Söz konusu kurum ve kuruluşların taşınırları ile her
türlü mal varlığının, alacak ve haklarının, belge ve evrakı ile taşınmazlarının
ilgisine göre Hazineye bedelsiz devri ile bunlara
ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına tescilini
öngören kural, OHAL’in ilanına neden olan
tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olarak bu dönemde
uygulanmıştır. Bu nedenle kurala ilişkin
Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması
gerekir.
144. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmektedir.
145. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu
bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının
kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017,
§ 60).
146. Anayasa’nın 35. maddesinde bir
temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının
hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla-
sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve
ondan tasarruf etme imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, onun
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına getirilmiş sınırlama
niteliğindedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546,
2/2/2017, § 53).
147. Anayasa’nın 35. maddesi ile
mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde
Anayasa’nın mülkiyet hakkının sınırlanmasıyla ilgili üç kural içerdiği
görülmektedir. Buna göre Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma
hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak
mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda
mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin
son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa’nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın özel
biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
148. Bu çerçevede, ekli (6)
sayılı listede yer alan dernekler ile (7) sayılı listede yer alan basın-yayın
kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her türlü malvarlığının, alacak ve
hakların, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılmasını ve
bunlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına tescil edilmesini öngören kurallar mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.
149. Dava
konusu kurallar kapsamındaki tedbirler, terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu tespit edilen kurum
ve kuruluşlara ait çeşitli ekonomik değerlerin ivedi olarak kamu kontrolüne
alınarak OHAL koşullarında bu değerlerin kaçırılmasının
önlenmesi suretiyle bunların millî güvenliğe ve kamu düzenine aykırı
faaliyetlerde kullanılmasını engelleyerek kamu güvenliği bakımından
tehlike arz edebilecek işlem ve eylemlerin kontrol edilmesini amaçlayan bir
nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla kapatılan
kurum ve kuruluşlara ait ekonomik değerlerin devlete geçirilmesi suretiyle
mülkiyet hakkına getirilen sınırlama,
sonuçları yanında özellikle amacı dikkate alındığında mülkün kamu yararına
kullanılmasının kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmelidir.
150. Dava konusu kurallar, kapatılan
kurum ve kuruluşların Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında kalan her türlü mal
varlığı, alacak ve hakları ile belge ve evrakının, ayrıca taşınır ile taşınmaz
mallarının Hazineye devredilmesini öngörmek suretiyle mülkiyet hakkına
sınırlama getirmektedir.
151. Mülkiyet hakkı, OHAL yönetiminin benimsendiği
dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, dokunulması
yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hak
yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin alınması
mümkündür. Ayrıca anılan hak, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde
olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden güvenceler kapsamında değildir.
152. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde mülkiyet hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması
veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi
mümkün olmakla birlikte anılan maddede OHAL’lerde durumun gerektirdiği ölçüde
söz konusu düzenlemelerin yapılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak
ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun
gerektirdiği ölçüde olduğunun kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî
müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
153. Ülkenin demokratik yollarla seçilmiş meşru
hükûmetini silah zoruyla devirmeye çalışan yapı, oluşum ve gruplarla bağlantılı
oldukları gerekçesiyle ekli listelerde yer verilen kurum ve kuruluşlar
kapatılmış, kapatma işlemi ile birlikte bunların ekonomik değer teşkil eden
varlıkları Hazineye devredilmiştir. Böylece kuralla, OHAL koşullarında belirtilen
nitelikteki yapı, oluşum ve gruplarla iltisakı
veya bunlarla irtibatı olduğu tespit edilen kurum ve kuruluşlara ait çeşitli
ekonomik değerlerin kaçırılmasının önlenmesi
suretiyle bunların anılan terör faaliyetlerinin finansmanında kullanılmasının
engellenmeye çalışıldığı ve kamu güvenliği bakımından tehlike arz
edebilecek herhangi bir işlemde veya eylemde kullanımının ya da herhangi bir
şekilde değerlendirilmesinin önlenmesi bakımından ivedi olarak devletin
tasarruf yetkisi kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Buna göre kurallar kapsamında kalan kurum ve kuruluşlara
ait taşınırlar ile her türlü mal varlığı,
alacak ve haklar, belge ve evrak ile taşınmazların Hazineye devredilmesi suretiyle gerçekleşen müdahalenin
söz konusu kurum ve kuruluşlara ait çeşitli
ekonomik değerlerin kaçırılmasının ve kamu
güvenliği aleyhine kullanılmasının önlenmesi amacına ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
söylenemez.
154. Dava konusu kurallar, liste
usulüyle kurum ve kuruluşların kapatılmasına ilişkin tedbirden ayrı olarak
bunlara ait ekonomik değerlerin Hazineye devredilmesini öngörmektedir. Bu
durumda kapatmaya yönelik tedbirin bireyselleştirilerek incelenmesinden ayrı
olarak bu kurumların mal varlığının Hazineye devredilmesine ilişkin tedbirin de
mülkiyet hakkı yönünden bireyselleştirme
yapılarak incelenmesi gerekir (bu yönde bkz.
AYM, E. 2018/74, K. 2019/92, 24/12/2019, §§ 30-39).
Bu bağlamda, söz konusu kurum ve kuruluşların mal varlığının suçla
bağlantısının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve buna yönelik olarak
ilgililer tarafından ileri sürülecek iddialar incelenerek bir karar verilmesi
gerektiği açıktır.
155. Anayasa’nın 40. maddesinde güvence
altına alınan etkili başvuru hakkının gereği olarak Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren kişilere
makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye
ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara
başvuruda bulunabilme imkânı sağlanmalıdır.
156. 685 sayılı KHK ile OHAL kapsamında başka
bir işlem tesis edilmeksizin doğrudan KHK ile tesis edilen işlemlere ilişkin
başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Komisyon kurulmuş, anılan
KHK 7075 sayılı Kanun’la TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaşmıştır.
157. 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, Ankara idare mahkemelerinde Komisyon kararlarına karşı iptal davası
açılabilmesi öngörülmüştür. Böylece kurallar kapsamında öngörülen kapatma
tedbirinin her bir kurum ve kuruluş açısından hukukiliğinin denetlenmesi
amacıyla Komisyona ve devamında idare mahkemesine başvurma imkânı tanınmıştır.
158. Anılan Kanun’un 2. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilk hâlinde, maddede belirtilen işlemlere bağlı olarak OHAL
kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larda yer alan ilave tedbirler ile
kanun yollarının açık olduğu işlemler hakkında ayrıca başvuru yapılamayacağı
belirtilmiştir.
159. İlave tedbirlere karşı Komisyona başvurulamayacağına
ilişkin hükmün iptali talebiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi, söz konusu kuralın
Anayasa’nın 40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkına
aykırılık oluşturduğunu belirterek maddede geçen “…ilave tedbirler…”
ibaresini iptal etmiştir (AYM, E.2018/74, K.2019/92, 24/12/2019). Kararda, asıl tedbirin hukuka uygun olmasının bu tedbirlerden
ayrılabilir nitelikte olan ilave tedbirlerin de mutlaka hukuka uygun olduğu
anlamına gelmeyeceği, bu nedenle Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve
özgürlüklere sınırlama getiren ilave tedbirlerin asıl tedbirlerden bağımsız
olarak hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesinin gerekli olduğu, asıl
tedbirden bağımsız olarak uygulanan ilave tedbirlerin hukuka uygun olup
olmadığının denetiminin ise ancak yargı makamlarının etkili bir denetim
yapmasına imkân verecek bir idari başvuru yolunun öngörülmesiyle mümkün olduğu
ifade edilmiştir (bkz. §
37).
160. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda 7256 sayılı Kanun’un 41. maddesiyle 7075 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 4. madde ile OHAL kapsamında başka bir işlem tesis
edilmeksizin doğrudan KHK ile tesis edilen işlemlere bağlı olarak OHAL
kapsamında kabul edilen kanunlarda yer alan ilave tedbirlere karşı bir başvuru
yolu ihdas edilmiştir. Anılan maddeye göre
kurum ve kuruluşların kapatılması tedbirine bağlı olarak OHAL kapsamında kabul edilen kanunlarda yer alan ilave
tedbirlerin kaldırılması talebiyle tedbirle ilgili olan kamu kurum ve
kuruluşlarına başvuruda bulunulabilecek, kamu kurum ve kuruluşlarının ilave
tedbirlere ilişkin kararlarına karşı idare mahkemelerinde iptal davası açılabilecektir.
161. Söz konusu düzenlemeyle kurum ve kuruluşların
kapatılması tedbirine bağlı olarak uygulanan ilave tedbirlere karşı idari ve
yargısal yollara başvuru imkânı getirilmiştir.
162. Yapılan başvuru üzerine ilgili kamu kurum ve
kuruluşu tarafından, kapatılan kurum ve kuruluşlara ait ekonomik değerlerin Hazineye devredilmesini öngören ilave
tedbirin hukuka uygun olup olmadığının yanı sıra bu tedbirin olağanüstü hâl
ilanını gerektiren sebeplerin bertaraf edilmesi amacını gerçekleştirme
açısından elverişli, gerekli ve zorunlu olup olmadığının asıl tedbir olan
kapatma tedbirinden bağımsız olarak inceleneceği tabiidir.
163. Madde gerekçesinde de, “İlave tedbirlere karşı
tedbiri uygulayan veya tedbir konusu işlemi gerçekleştirmeye yetkili olan ya da
tedbiri kaldırabilecek kurum ve kuruluşlara başvurulabileceği düzenlenmiştir. …
Düzenlemeyle kurum ve kuruluşlara ilave tedbirlerin asıl tedbirin zorunlu
sonucu olup olmadığı veya devamının gerekip gerekmediği gibi hususları göz
önünde bulundurmak suretiyle başvuruları reddetme veya tedbirlerin
kaldırılmasına karar verme imkânı getirilmiştir.” denilmektedir.
164. Bu açıdan kurallarda öngörülen tedbirlere karşı
Anayasa’nın 40. maddesi bağlamında etkili, makul, erişilebilir, ihlalin
gerçekleşmesini veya devam etmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan
kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuru imkânının sağlandığı
anlaşılmıştır. Dolayısıyla devletin kurallar
kapsamında tedbir uygulanan kişilere, etkili idari ve yargısal yolu sağlama
yükümlülüğünü yerine getirdiği görülmüştür.
165. Sonuç olarak Kanun’a
ekli (6) ve (7) sayılı listelerle kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar,
belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılmasını ve bunlara
ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına tescil edilmesini öngören kuralların, OHAL’e neden olan şartlar
ve özellikle bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli idari ve yargısal başvuru
imkânları dikkate alındığında millî güvenliğin ve demokratik anayasal düzenin
korunması amacı bakımından kişilerin mülkiyet hakkına durumun gerektirdiği ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama getirdiği söylenemez.
166. Öte yandan, Anayasa’nın 38. maddesinin onuncu
fıkrasında “Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.” denmek
suretiyle kişinin bütün mal varlığı üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldıran ve
bunları devlete nakleden genel müsadere cezasının uygulanması yasaklanmıştır.
Müsaderenin suç ile ilgili veya varlığı suçu oluşturan şeylere ilişkin olması
hâli haklı bir durum yaratabilirken suçla hiçbir ilgisi olmayan taşınır,
taşınmaz ve haklar da dâhil bütün mal varlığına ilişkin olarak uygulanan bir
genel müsadere cezası Anayasa’ya aykırılık oluşturmaktadır (AYM, E. 1987/28, K.
1988/16, 3/6/1988).
167. Kurallarda yer alan,
Kanun’a ekli (6) ve (7) sayılı listelerle
kapatılan kurum ve kuruluşlara ait ekonomik değer taşıyan varlıkların Hazineye
intikal etmesi tedbirinin ise söz konusu varlıkların kapatılan şirketlerin
eylem ve işlemleri ile doğrudan bağlantı kurularak bu bağlamdaki niteliklerini
dikkate alıp devir ve tescil yapılmasını sağlamaktan ziyade bunların
kullanımını kontrol etmek suretiyle kamusal hayata dönük güveni yeniden tesis
ederek demokratik anayasal düzenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi amacıyla
uygulandığı anlaşılmıştır.
168. Ayrıca kapatılan kurum ve kuruluşların malvarlığının Hazineye
devredilmesine ilişkin ilave tedbirlere karşı 7075 sayılı Kanun’un geçici 4.
maddesine göre yapılacak başvuru üzerine ilave tedbirler asıl tedbir olan
kapatma tedbirinin zorunlu sonucu olup olmadığı veya kapatma tedbiri ile
arasında bağlantı bulunup bulunmadığının yanı sıra OHAL’e neden olan şartlar
yönünden de inceleneceğinden bu yolla bireyselleştirmeyi sağlamaya elverişli
idari ve yargısal başvuru imkânının öngörüldüğü anlaşılmıştır.
169. Bu durumda dernekler ile basın-yayın kuruluşlarının
suç teşkil eden faaliyetlerinden birisi ile ilişkilendirmeden bütün mal
varlığının üzerindeki mülkiyetin ortadan kaldırılması ve bunların Hazineye
devredilmesi sonucunu doğuran ilave tedbire ilişkin olarak idari ve yargısal
başvuru yolları öngörülmek suretiyle mülkiyeti kamuya geçirilen mal varlığının suçla bağlantısının bulunmadığına yönelik olarak ileri
sürülecek iddiaların inceleneceği ve bu yolla bireyselleştirmenin
sağlandığı da gözönüne alındığında söz konusu tedbirlerin Anayasa’nın 38.
maddesinde düzenlenen genel müsadere cezası yasağına da aykırı olmadığı
sonucuna varılmıştır.
170. Diğer taraftan Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dava konusu üçüncü
cümlesi ise devire ilişkin işlemlerin ilgili
tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı
tarafından yerine getirilmesine yönelik kural ise söz konusu işlemlerin yürütülmesinden
sorumlu muhatabın tespit edilmesine ilişkindir. Bu çerçevede olağanüstü şartlar
kapsamında yöntemsel bir zorunluluğun yerine getirilmesi amacından
kaynaklandığı anlaşılan kuralda Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır.
171. Açıklanan
nedenlerle kurallar Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
Kurallarla ilgili Anayasa’nın Başlangıç
kısmı ile 8., 9., 13., 26., 28. 29., 30., 33., 36., mülga 91., mülga 121. ve
125. maddeleri çerçevesinde ileri sürülen aykırılık iddiaları, Anayasa’nın 15.,
35., 38. ve 40. maddeleri kapsamında ele alındığından anılan hükümler yönünden
ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
ç. Kanun’un 3. Maddesinin (2) Numaralı Fıkranın Birinci
Cümlesinin Kalan Kısmı ile İkinci Cümlesi
172. Dava konusu kurallarda Kanun’un 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereğince kapatılan dernekler ile basın-yayın kuruluşlarına
ait taşınmazların Hazine adına gerçekleşecek tapu tescil işleminin her türlü
kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak yerine getirilmesi öngörülmüş;
kapatılan söz konusu kurum ve kuruluşların her türlü borçlarından dolayı hiçbir
şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
173. Dava konusu kurallar, OHAL dönemi öncesinde
taşınmazlar üzerinde tesis edilmiş kısıtlamalar ile taşınmaz yüklerini ve
doğmuş borçları kapsayacak şekilde uygulanma imkânına sahiptir. Başka bir
ifadeyle kurallar, OHAL süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Buna
göre kuralların OHAL süresini aşan biçimde uygulanma imkânının bulunduğu
anlaşılmıştır. Dolayısıyla kurallara ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan
dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
174. Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında düzenlenen
mülkiyet hakkı mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacağı da
koruma altına almaktadır.
175. Dava konusu kurallar, söz konusu taşınmazlar
üzerinde üçüncü kişiler lehine herhangi hukuki bir sebeple tesis edilmiş
kısıtlama ve/veya taşınmaz yüklerini dikkate almadan tescil işlemlerinin
gerçekleşmesini ve ayrıca borçlar bakımından hak ve talepte bulunulamamasını
öngörmek suretiyle üçüncü kişilerin mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.
176. Mülkiyet hakkına
sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca temel haklara
sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun
ve ölçülü olması gerekir (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/6/2021, § 371).
177. Kurallarla öngörülen tedbirin ekonomik hayatın
gerekleri uyarınca bu dernekler ile basın-yayın kuruluşlarının mal varlığının
Hazineye devredilmesinin ardından millî
güvenliğe ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelebilecek bu
kuruluşların varlık, borç ve alacaklarının tasfiyesinin sağlanmasının
amaçlandığı, bu yönüyle kuralların meşru bir
amacının olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu
söylenebilir.
178. Kapatılan dernekler ile basın-yayın kuruluşlarının
tasfiye sürecinin tamamlanabilmesi için bazı tedbirler alınması makul
görülmekle birlikte bunun gerçekleştirilebilmesi için yararlanılabilecek diğer
iktisadi veya hukuki araçlar yerine kapatılan kurum ve kuruluşlara ait olan
taşınmazlar üzerinde bulunan kısıtlama ve taşınmaz yükünden arındırılarak
Hazine adına tescil edilmesi yoluna gidilmiştir. Ayrıca kapatılan dernekler ile
basın-yayın kuruluşlarından alacaklı olanların söz konusu alacaklarından dolayı
borçlu dernek veya basın-yayın kuruluşlarına ya da devlete başvurabilme imkânı
ellerinden alınmakta, bu yolla bu kişilerin borçlu dernekler ile basın-yayın
kuruluşlarından olan alacaklarını tahsil edebilme imkânı ortadan kaldırılmaktadır.
179. Kural bu yönüyle, kapatılan dernekler ve basın-yayın
kuruluşlarının sahip oldukları taşınmazlar üzerinde hak sahipliği bulunan
kişilerin bu haklardan dolayı taşınmaz üzerinde sahip oldukları hak ve
yetkilerini kullanmasını veya bu kurum ve kuruluşlardan alacaklı olan kişilerin
mülkiyet hakkı kapsamında bulunan her türlü borç ilişkisinden kaynaklanan
alacaklarına kavuşmasını engelleyecek niteliktedir.
180. Bunun yanı sıra iptali istenilen kuralların Kanun’a ekli (6) ve (7) sayılı listelerle kapatılan dernekler
ve basın-yayın kuruluşlarının sahibi olduğu taşınmazlar üzerindeki
kısıtlamaların ve taşınmaz yükünün lehdarı olan kişiler ile yine bu kurum ve
kuruluşlardan alacaklı olan kişilerin bu kapatma tedbiri ile ilgisinin bulunup
bulunmadığı konusunda herhangi bir değerlendirme ve tespit içermediği
anlaşılmıştır. Bir başka deyişle, OHAL ilanına neden olan olay ve olgularla
veya terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla bir bağlantısı olup
olmadığına bakılmaksızın kuralda belirtilen taşınmazlar üzerinde hak sahipliği
bulunanların veya borç ilişkisinin alacaklılarının hepsinin söz konusu hukuki
ilişkilerden kaynaklanan hak ve yetkilerinin ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Bu yönüyle kurallar, kamu yararı ile kişisel yarar
arasındaki dengeyi bozmak suretiyle mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde
sınırlandırılmasına neden olmaktadır.
181. Öte yandan kurallar ile yapılan
düzenlemelerden sonra yürürlüğe giren 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Kanun’un
5. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile kapatılan kurum ve kuruluşların devlete
intikal eden ekonomik değerleri kapsamında tespite
konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında
bulunanlarca ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle
müracaat edilebilmesi ve anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında gösterilen
koşullarda bu müracaatların değerlendirilebilmesinin mümkün kılındığı
anlaşılmıştır.
182. Ancak Anayasa’nın 13. maddesi
kapsamında yapılacak incelemede söz konusu borç ve yükümlülükler bakımından hak
iddiasında bulunanlara, devir ve tescil işlemlerinin gerçekleşmesi sürecinde
hak iddialarını ortaya koymak bakımından itiraz etme, deliller sunma,
açıklamalar yapma imkânının sunulması, yani tedbir öncesi bireyselleştirmenin
sağlanması önem arz etmektedir. Dolayısıyla olağan dönem kuralları olarak kabul
edilen iptal istemine konu kurallar bakımından olağan dönem rejimine uygun
olarak yapılacak anayasallık denetimi 7091 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile
sağlanan başvuru yolunun dikkate alınmasını mümkün kılmamaktadır.
183. Buna göre, hukuki ilişkinin kurulduğu tarih
itibariyle yürürlükte olan
mevzuata uygun olarak kazanılan haklar ve alacakların talep hakkını ortadan
kaldıran düzenleme kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkına
orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.
184. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kurallar, Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 8., 9., 15., 26., 28.,
29. 30., 33., 36., 38., mülga 91., mülga 121. ve 125. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
C. Kanun’un 4. Maddesinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
185. Dava dilekçesinde; terör örgütü üyeliği veya bu
örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü
olarak ceza infaz kurumunda bulunanların OHAL’in devamı ve kurumda
barındırıldıkları süre zarfında, ülke genelinde uygulanan bütün sınavlara girme
haklarının ortadan kaldırılmasının OHAL’in gereklerini aşan nitelikte bir
düzenleme olduğu ve ölçülü olmadığı, bu kişilerin eğitim hakkını ihlal ettiği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 15. ve 42. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
186. Dava konusu kuralda, terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen
suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunanların
olağanüstü hâlin devamı ve kurumda barındırıldıkları süre zarfında, ülke
genelinde uygulanan merkezî sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim ve
öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından ceza infaz kurumu
içinde veya dışında yapılan ya da yaptırılan sınavlara giremeyecekleri hükme
bağlanmıştır.
187. Kuralın, OHAL’in gerekli kıldığı durumla
ilişkili olduğu ve bu uygulamanın yalnızca OHAL süresince geçerli olduğu
hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurala ilişkin Anayasa’ya
uygunluk denetiminin OHAL’lerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
yapılması gerekir.
188. Anayasa’nın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi”
başlıklı 42. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, eğitim ve öğrenim haklarından
yoksun bırakılamaz” denilerek eğitim ve öğretim hakkının genelliği ilkesi
benimsenmiş, ikinci fıkrasında da öğrenim hakkının kapsamının kanunla
düzenleneceği belirtilmiştir.
189. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında
vurgulandığı üzere eğitim hakkı, yüksek öğretim seviyesini de kapsayan (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No:
2012/606, 20/2/2014, § 36) bu çerçevede belli bir zamanda mevcut olan eğitim
kurumlarına etkili biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına alan (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) bir hak
olmakla birlikte kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğretim almasını
engellememe şeklinde negatif ödev yükleyen bir nitelik de barındırır (Adem
Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran,
B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36).
190. Eğitim hakkı, Anayasa’da düzenleniş biçimiyle sosyal
bir hak olarak devlete karşı ileri sürülebilir nitelikte bir temel haktır.
Devlet, eğitim olanaklarının ve buna ilişkin altyapının sağlanması yükümlülüğü
beraberinde, hiçbir ayrım yapmadan, herkesi eşit biçimde bu haktan
yararlandırmak durumundadır. İlaveten eğitim hakkı kapsamında devletin, kendi
dışında diğer bireyler tarafından da eğitim hakkının kullanılmasını engelleyen
uygulamalara son verecek tedbirleri alma yönünde pozitif yükümlülüğü
bulunmaktadır.
191. Eğitim hakkını düzenleyen Anayasa’nın 42. maddesinin
ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlülere eğitim ve öğrenim faaliyeti
imkânı sağlanması için bir düzenleme yapılmasını güvence altına aldığı
söylenemez (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 71). Başka bir ifadeyle
Anayasa’nın 42. maddesi devlete ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlülere
eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir.
192. Bununla birlikte 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 67. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında, kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim
evlerinde ancak eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum
yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin
kullanımına izin verilebileceği, eğitim ve iyileştirme programları gerekli
kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabileceği, hükümlünün
odasında bilgisayar bulunduramayacağı ancak Adalet Bakanlığının uygun görmesi
hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna
alınmasına izin verilebileceği, (4) numaralı fıkrasında ise bu hakların,
tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından
kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Anılan Kanun hükmünde yer verilen hususlar
20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Tüzük'te detaylandırılarak açıklanmıştır.
193. Anayasa’nın 42. maddesi; devlete ceza infaz
kurumlarında tutuklu ve hükümlülere eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde
pozitif bir yükümlülük yüklememiş olmasına karşın 5275 sayılı Kanun’da ve
ikincil mevzuatta yer verilen düzenlemeler çerçevesinde devlet, mahkûmların
ceza infaz kurumunun olanakları çerçevesinde uzaktan eğitime devam edebilmesine
imkân tanınabilmesini öngörmüştür (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, §
72). Bu kapsamda ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlülerin ülke genelinde
uygulanan merkezî sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim ve öğretim
kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan ya da yaptırılan
sınavlara giremeyeceklerini öngören kural, Anayasa'nın 42. maddesi çerçevesinde
belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin sağlanması ve kamu
otoritelerinin bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklindeki
negatif ödevi bakımından incelenmelidir (benzer yönde bkz. Mehmet Ali Eneze,
B. No: 2017/35352, 23/5/2018, § 28).
194. Terör örgütü
üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle
tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunanların, OHAL’in devamı
ve kurumda barındırıldıkları süre zarfında ülke genelinde uygulanan merkezî
sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim ve öğretim kurumları ile kamu
kurum ve kuruluşları tarafından ceza infaz kurumu içinde veya dışında yapılan
ya da yaptırılan sınavlara girememeleri, sınav yoluyla eğitime başlamaları imkânını
ortadan kaldırdığından almak istedikleri eğitimden mahrum kalmalarına
sebebiyet vermektedir. Bu açıdan bakıldığında iptali istenilen kuralın eğitim
ve öğrenim hakkına sınırlama getirdiği açıktır.
195. Kişilerin eğitim hakkı OHAL yönetiminin benimsendiği
dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması
yasaklanmış çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hak
yönünden OHAL’lerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirlerin alınması
mümkündür.
196. Anılan hak, milletlerarası hukuktan kaynaklanan
yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerden özellikle MSHUS’nin 4. maddesinin (2) numaralı ve AİHS’in 15.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme’ye ek protokollerde
dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında olmadığı gibi milletlerarası
hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir güvence (olağanüstü dönemlerde
korunmaya devam eden güvenceler) kapsamında da değildir.
197. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü
dönemlerde kişilerin eğitim hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulması veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler
alınabilmesi mümkün olmakla birlikte bu husus, yapılacak düzenlemelerde
sınırsız bir takdir yetkisi tanındığı anlamına gelmemektedir. Anılan maddede
OHAL’lerde durumun gerektirdiği ölçüde söz konusu düzenlemelerin yapılabileceği
belirtilmiştir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun
kabul edilebilmesi için bunu aşan keyfî müdahalelere izin verilmemesi gerekir.
198. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere
olağanüstü dönemlerde öngörülen tedbirin olağanüstü duruma neden olan
tehlikenin bertaraf edilmesi amacına ulaşma bakımından elverişli ve gerekli
olması gerekir. Bunun yanında getirilen sınırlama, durumun gerektirdiği oranı
aşacak şekilde keyfî niteliğe dönüşmemelidir. Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
ölçülülüğün tespitinde tedbirin alındığı dönemin tüm şartları
değerlendirilmelidir. Bu çerçevede olağanüstü yönetim usulünün uygulanmasına
neden olan tehdit veya tehlikeler, sınırlamaya konu hak ve özgürlüklerin
niteliği ve tedbirin alındığı zaman gözönünde bulundurulmalıdır.
199. Bu çerçevede tutuklu ve
hükümlülerin sınavlara girme imkânının kısıtlanmasına yönelik değerlendirmelerde tutuklu ve
hükümlüler açısından ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal ve kaçınılmaz
sonuçlarının olduğu unutulmamalıdır. Zira tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve
hürriyetlere genel olarak sahip olmaları, bu hakların tutuklu ve hükümlüler
için ceza infaz kurumu dışındaki bireyler kadar güvence altına alındığı
anlamında değerlendirilmemelidir. Ceza infaz kurumlarının işlevi ve amacı
kapsamında tutuklu ve hükümlülerin hakları ceza infaz kurumuna girmekle zaten
sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı değerlendirme mümkündür (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, § 73).
200. Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuru kapsamında bu konuya ilişkin vermiş olduğu Mehmet Ali Eneze (§
48) kararında da, sınavlara girme bakımından suç temelinde bir kısıtlama
yapıldığı, bu kısıtlamada esas alınan hususun ceza infaz kurumu disiplini ve
güvenliği olduğu, ceza infaz kurumlarında güvenliğin ve disiplinin
sağlanmasının sadece idare için değil mahkûmların güvenliği için de önemli
olduğu, bu nedenle belirli suçlardan tutuklu veya hükümlü olanların veya
disiplin açısından tehlikeli durumu olan tutuklu veya mahkûmların bazı
faaliyetlere katılmasının engellenmesinin kabul edilebilir bir durum olduğu
ifade edilmiştir (aynı yönde değerlendirmeler için bkz. Mehmet Reşit Arslan
ve diğerleri, § 80).
201. Ülke
genelinde uygulanan merkezî sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim ve
öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan ya da
yaptırılan sınavların organizasyonu karmaşık bir
faaliyet olduğu, darbe teşebbüsü sonrasında terör suçları kapsamında çok sayıda
kişinin tutuklandığı ve mâhkum olduğu, tutukluların ve hükümlülerin güvenliğini
ve muhafazasını sağlamakla görevli kamu görevlilerinin sayısının da önemli
ölçüde azalmış olduğu hususları dikkate alındığında iptali istenilen kuralla
eğitim hakkına yönelik sınırlamanın elverişlilik ve gereklilik kriterlerini
taşımadığı söylenemez.
202. Bunun yanı sıra terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz
kurumunda bulunanlara yönelik sınavlara girme
imkânının kısıtlanmasında yapılacak ölçülülük değerlendirmesinde, anılan
kısıtlamanın sadece OHAL'in devamı ve ceza infaz kurumunda barınılan süre ile
sınırlı olduğu dikkate alınmalıdır. Ayrıca iptali talep edilen kural ile
öngörülen sınavlara girme imkânının ortadan kaldırılmasına yönelik tedbir doğrudan
kişilerin öğrencilik statüsüne yönelik değildir. Bir başka deyişle kural,
kişilerin devam eden öğrencilik statüsünün sonlandırılmasına yol açmamakta,
esasen OHAL süresince ve ceza infaz kurumunda barındırıldıkları süre zarfında
sınavlara girme imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla ceza infaz
kurumunda güvenlik ve disiplinin sağlanması amacıyla yapıldığı anlaşılan
kısıtlamanın orantılı olduğu sonucuna varılmıştır (Mehmet Ali Eneze, §
49).
203. Belirtilen hususlar gözönüne alındığında kuralla ulaşılmak
istenen amaca ilişkin kamu yararı ile bireyin eğitim hakkı arasında bulunması
gereken makul dengenin gözetildiği görülmektedir. Bu
nedenle kuralın millî
güvenliğin ve demokratik anayasal düzenin korunması amacı bakımından kişilerin
eğitim hakkına durumun gerektirdiği
ölçüyü aşacak şekilde bir sınırlama
getirdiği söylenemez.
204. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 15. ve 42. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Ç. Kanun’un 6. Maddesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
205. 15
Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL’in ilan edilmesi ve bu kararın TBMM
tarafından onaylanmasını takip eden süreçte Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa’nın o tarihte yürürlükte bulunan
121. maddesine dayanılarak OHAL KHK’ları çıkarılmıştır. Söz konusu KHK’lar ile
OHAL’in ilanına sebep olan olay ve olguların bertaraf edilmesi amacıyla kişi ve
kuruluşlara yönelik birtakım tedbirler öngörülmüştür.
206. Bu çerçevede OHAL
kapsamında yürürlüğe konulan KHK’lar ile terör örgütlerine veya devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunduğu belirtilen dernek,
vakıf, sendika, federasyon ve konfederasyon gibi sivil toplum kuruluşlarının
yanı sıra özel sağlık kuruluşları, özel öğretim
kuruluşları, vakıf yükseköğretim kurumları
ile basın-yayın alanında faaliyet gösteren özel radyo, özel televizyon, gazete
ve dergiler, haber ajansları, yayınevleri ve dağıtım kanalları
kapatılmıştır.
207. Kurum ve kuruluşların kapatılması tedbiri, OHAL
KHK’larının yanı sıra bu KHK’ların verdiği yetkiye istinaden idari işlemlerle
de uygulanmıştır. Bu kapsamda 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 667 sayılı KHK’nın 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, millî
güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da
terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve
ekli listelerde yer almayan özel ve vakıf sağlık kurum ve kuruluşları, özel
öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları,
vakıflar, dernekler, vakıf yükseköğretim kurumları, sendikalar, federasyonlar
ve konfederasyonların, ilgili bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak
komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılacağı hükme bağlanmıştır.
Benzer bir düzenleme 27/7/2016 tarih ve 29783 (2. mükerrer) sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan 668 sayılı OHAL KHK’sının 2. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında da yer almaktadır.
208.
Bununla birlikte kapatılan bazı kurum ve kuruluşlar hakkında verilen kapatma
kararlarının ilerleyen süreçte geri alındığı görülmektedir. Bu bağlamda,
kapatılan kurumlardan bazıları yine OHAL KHK’ları ile listelerden çıkarılarak
kapatma işlemi geri alınmış ve kapatma işleminin tüm hüküm ve sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir.
209. Bunun
dışında 7075 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde
kurum ve kuruluşların kapatılmasına ilişkin işlemlerin kaldırılmasına yönelik
olarak Komisyona başvuru hakkı tanınmıştır. Komisyon kararlarına karşı da idare
mahkemelerinde dava açma imkânı getirilmiştir. Ayrıca ilgili bakanlıklarda
bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile tesis
edilen kapatma işlemine karşı idare mahkemelerinde dava açma imkânı
bulunmaktadır.
210. Buna göre Komisyon ve idare mahkemeleri tarafından
yapılacak incelemede, kapatılan kurum ve
kuruluşların terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya
bunlarla irtibatı olup olmadığı hususlarının değerlendirileceği, bu
değerlendirmenin sonucunda terör örgütleriyle bağlantılı olmadığı tespit edilen
kurum ve kuruluşlar hakkında tesis edilen kapatma işleminin iptal edilebileceği
açıktır.
211. Dava konusu kuralda ise 20/7/2016 tarihli ve
2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen OHAL kapsamında
yürürlüğe konulan KHK’lar çerçevesinde, terör örgütlerine veya MGK’ca devletin
millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı nedeniyle kapatılan kurum ve
kuruluşlar tarafından, kapatma dolayısıyla hiçbir surette tazminat talebinde bulunulamayacağı
hükme bağlanmıştır. Böylece hakkındaki kapatma işlemi kaldırılan kurum ve
kuruluşların kapatma nedeniyle idari veya yargısal yollara başvuru suretiyle
tazminat talep etme hakkı ortadan kaldırılmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
212. Dava dilekçesinde özetle, kuralla OHAL kapsamında
yürürlüğe konulan KHK’lar çerçevesinde kapatılan kurum ve kuruluşlar tarafından
kapatma dolayısıyla hiçbir surette tazminat talebinde bulunulamayacağı hükme
bağlanmak suretiyle yargı yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırıldığı, bu
durumun hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, hak arama hürriyeti ve adil
yargılanma hakkını ihlal ettiği, ayrıca kuralın basın-yayın kuruluşlarını
ilgilendirmesi nedeniyle ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, süreli ve süresiz
yayın hakkı ile basın araçlarının korunması haklarının da ihlaline sebebiyet
verdiği, derneklerin kapatılması açısından ise örgütlenme özgürlüğüne aykırı
olduğu, ayrıca mülkiyet hakkını ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
2., 26., 28., 29., 30., 33., 35., 36., 38. ve 125. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmektedir.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
213. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 40.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
214. Dava konusu kural, OHAL süresini aşacak biçimde
uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural olağanüstü hâl
süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu durumda kurala ilişkin
incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine
göre yapılması gerekir.
215. Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir.
216. Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan hak arama hürriyetinin temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM,
E.2019/106, K.2019/100, 25/12/2019, § 16).
217. Bu çerçevede Anayasa’nın 40. maddesinde güvence
altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini
ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği
makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye
ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara
başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM,
E.2018/74, K.2019/92, 24/12/2019, § 31; E. 2019/102, K.2019/99,
25/12/2019, §§ 16, 17).
218. Ayrıca Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu; yedinci
fıkrasında da idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü bulunduğu hüküm altına alınarak idarenin hukuka bağlılığı, yargı
denetimi sayesinde etkili biçimde sağlanmış ve idare edilenler, idarenin
kanunsuz ve keyfî davranışlarına karşı korunmuştur. Anayasa’da sayılan istisnai
hâller dışında idari eylem ve işlemlere karşı yargı yolunun kapatılabilmesi
mümkün değildir. Anayasa’nın anılan hükmü, yetkili idare organlarının kamu
hizmetlerini yürütmek üzere idari eylem ve işlem şeklinde ortaya koydukları
tasarrufların kanunun koyduğu esas ve şekillere ve kanunun amacına uygun olarak
yapılmış olup olmadığının yargı mercilerince incelenip değerlendirilmesini
gerektirmektedir (AYM, E.2018/2, K.2018/43, 2/5/2018, §§ 6, 7).
219. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve
özgürlüğü anlamsız kılan çekirdek alanı ifade etmekte olup bu yönüyle her temel
hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu
çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz
hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamalar hakkın özüne dokunmaktadır (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, § 13;
E.2017/136, K.2018/7, 18/1/2018, § 12).
220. Dava konusu kuralla, OHAL kapsamında yürürlüğe
konulan KHK’lar çerçevesinde, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti,
iltisakı veya bunlarla irtibatı nedeniyle kapatılan kurum ve kuruluşların,
kapatma dolayısıyla hiçbir surette tazminat talebinde bulunamayacağı
düzenlenmiştir.
221. Kuralın gerekçesinde, madde ile FETÖ/PDY ve diğer
terör örgütleriyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle kapatılan kurum ve
kuruluşların bilahare haklarındaki hüküm ve işlemlerin kaldırılması hâlinde
tazminat talebinde bulunamayacağının hüküm altına alındığı belirtilmektedir.
222. Kuralla, OHAL kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larla
ya da bu KHK’lar ile verilen yetkiye istinaden idari işlemle kapatılan kurum ve
kuruluşların, gerek OHAL kapsamında yürürlüğe konulan KHK’larla gerekse
Komisyon veya idari yargı kararı gereğince haklarındaki kapatma tedbirinin ve
kapatma işlemine bağlı tüm hüküm ve işlemlerin ortadan kaldırılması hâlinde kapatma
dolayısıyla uğradıkları zararlarının tazmini amacıyla yapabilecekleri idari ve
yargısal başvuru yolları kapatılmaktadır. Diğer bir ifadeyle kapatma nedeniyle
idari veya yargısal yollara başvuru suretiyle tazminat talep etme hakkı ortadan
kaldırılmaktadır.
223. Öte yandan OHAL
kapsamında doğrudan OHAL KHK’ları ile tesis edilen işlemler hakkında Komisyona
başvuru hakkı tanınmakla birlikte OHAL KHK’ları ile öngörülen tedbirler
nedeniyle kişilerin veya kurum ve kuruluşların uğramış oldukları
zararların tazmini amacıyla Komisyona başvurması mümkün değildir. Bir başka
deyişle, Komisyonun görevi kurum ve kuruluşların kapatılmasına ilişkin işlemler
hakkındaki başvuruları değerlendirip karar
vermekten ibaret olup hakkında öngörülen
tedbirler nedeniyle kurum ve kuruluşların uğramış oldukları zararların
tazmini amacıyla Komisyona başvuru imkânı
tanınmamıştır.
224. Bunun yanı sıra OHAL KHK’ları ile
uygulanan tedbirler herhangi bir idari işleme dayanmadığından bu tedbirlere
karşı doğrudan idari yargı mercilerinde dava açma imkânı bulunmamaktadır. İdari
yargı mercilerinde OHAL KHK’ları ile uygulanan tedbirlere ilişkin olarak ancak Komisyon kararlarına karşı dava açılması mümkündür.
Açılan bu davalarda yapılacak inceleme ise Komisyon kararının hukuka uygun olup
olmadığıyla sınırlıdır. Ayrıca ilgili
bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan
onayı ile tesis edilen kapatma işlemine karşı idare mahkemelerinde açılacak
davalarda da sadece dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılabilecektir.
225. Buna göre dava konusu kuralla
birlikte OHAL KHK’larında yer verilen tedbirlere karşı öngörülen idari ve
yargısal başvuru yolları birlikte değerlendirildiğinde, kapatılan kurum ve kuruluşların kapatma dolayısıyla uğramış
oldukları zararların tazmini amacıyla herhangi
bir idari ve yargısal yola başvurması ve tazminat talebinin idari ve yargı
mercileri tarafından etkili bir şekilde denetimi mümkün değildir.
226. Bu durumda dava konusu kural, ilgililerin mahkemeye
erişim hakkı ile etkili başvuru hakkını kullanılamaz hâle getirmekte olup bu
yolla hak arama hürriyetinin özüne dokunmaktadır.
227. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13., 36., 40.
ve 125. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 13., 36., 40. ve 125. maddelerine aykırı bulunarak iptal edildiğinden ayrıca 2., 26., 28., 29.,
30., 33., 35. ve 38. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
D. Kanun’un 8.
Maddesinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
228. Dava dilekçesinde özetle; bazı belediyelerce yapılan
kamu ihaleleri sonucunda imzalanmış sözleşmelerin resen feshedilmesinin
sözleşme özgürlüğüne ve mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu, kuralda yer alan
iltisak ve irtibat kavramlarının içeriğinin belirsiz ve öngörülemez olduğu,
hangi somut eylemlerin bu kapsamda değerlendirileceğinin ortaya konulmadığı, bu
belirlemenin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılmasının keyfî uygulamalara
sebebiyet verebileceği, feshedilen ihalelerle ilgili olarak yüklenicilere
herhangi bir şekilde ceza, tazminat ya da başka bir ad altında ödeme
yapılmamasının hukuk devleti ilkesi ile hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 35., 36. ve 48.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Kanun’un 8. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…terör
örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından bildirilmesi…” İbaresi
229. Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasında 3/7/2005
tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45. maddesinin ikinci fıkrasına göre
belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların
bağlı kuruluşları ile sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait
ortaklıklarda, 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu’na göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine
ilişkin sözleşmelerdeki yüklenicilerin, terör örgütlerine iltisakı veya
bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi ya
da imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal
edildiğinin belirlenmesi hâlinde bu sözleşmelerin belediye başkanı veya
belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedileceği hüküm
altına alınmıştır. Fıkrada yer alan “…terör örgütlerine iltisakı veya
bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
230. 5393 sayılı Kanun’un “Belediye başkanlığının
boşalması hâlinde yapılacak işlemler” başlıklı 45. maddesinin ikinci
fıkrasında, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör
veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden
uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya
başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hâllerinde 46. maddedeki
makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi
görevlendirileceği düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 46. maddesinde ise belediye
başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya
başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda seçim yapılıncaya kadar belediye
başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer
belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
231. Dava konusu kural, OHAL’in ilanına neden olan tehdit
ve tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmasına rağmen OHAL süresini
aşacak biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural OHAL
süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu nedenle kurala ilişkin
incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim
rejimine göre yapılması gerekir.
232. Anayasa’nın 48. maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir” denilmek suretiyle temel hak ve özgürlükler
arasında yer alan çalışma ve sözleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır.
233. Kural, 5393 sayılı Kanun’un 45. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca İçişleri Bakanı veya vali tarafından belediye başkanı veya başkan
vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile
sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklar tarafından 4735
sayılı Kanun’a göre imzalanan sözleşmelerdeki yüklenicilerin, terör örgütlerine
iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
bildirilmesi durumunda bu sözleşmelerin resen feshedileceğini öngörmek suretiyle çalışma ve sözleşme hürriyetini
sınırlamaktadır.
234. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”
denilmiştir. Buna göre çalışma ve sözleşme hürriyetine sınırlama getiren
düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması, kanunla
yapılması ve ölçülü olması gerekir.
235. Anayasa’nın 13. maddesinde temel
hak ve özgürlüklerin ancak Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen nedenlere
bağlı olarak sınırlanabileceği öngörülmüş ise de bu, düzenlendiği maddede hiçbir
sınırlama nedenine yer verilmeyen hakların mutlak olduğu ve bunların hiçbir
şekilde sınırlanamayacağı anlamını taşımamaktadır. Anayasa Mahkemesinin birçok
kararında da belirtildiği üzere temel hak ve hürriyetlerin doğasından
kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu gibi Anayasa’nın başka maddelerinde yer
alan kurallar da temel hak ve hürriyetlerin sınırını oluşturur. Bir başka
deyişle temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve objektif uygulama alanının her
bir norm yönünden bağımsız olarak değil Anayasa’nın bütünü içerisindeki anlama
göre belirlenmesi gerekir.
236. Anayasa’nın 5. maddesinde
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında
sayılmıştır. Terörle mücadele ederek kişilerin ve toplumun huzur ve güvenliğini
sağlamanın devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu ödevler kapsamında
kaldığında tereddüt bulunmamaktadır. Bu yönüyle millî güvenliğin sağlanması
amacıyla çalışma ve sözleşme hürriyetine sınırlama getirilmesi mümkündür (AYM, E.2019/110,
K.2021/85, 11/11/2021, § 48; E.2018/90, K.2019/85, 14/11/2019, § 38).
237. Kaldı ki kamu ihalelerine katılım, işin doğasından
kaynaklanan bazı sınırlamalara tabi olabilir. Kamu hizmetlerinin yerine
getirilmesi ve idari faaliyetlerin yürütülmesi bakımından büyük önem arz eden
kamu ihalelerinin belirli şartlar ve buna uygun usuller ile gerçekleştirilmesi
bir zorunluluktur. Bu kapsamda ihalelere katılacak kişiler için mali, teknik,
mesleki yeterlik yanında güvenlik koşullarının da belirlenmesi kaçınılmazdır (AYM,
E.2018/90, K.2019/85, 14/11/2019, § 39).
238. Bu kapsamda terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla
irtibatı tespit edilenlerin kamu ihalelerine katılmak suretiyle imzalamış
oldukları her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin
sözleşmelerinin feshedilmesini öngören kuralın millî güvenlik amacı ile
öngörüldüğü ve anayasal anlamda meşru bir amaç taşıdığı anlaşılmıştır.
239. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında
çalışma ve sözleşme hürriyetini sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin
bulunması yeterli değildir. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel
hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir
düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama
ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan
hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
240. Kuralla
terör örgütleriyle iltisakı veya bunlarla
irtibatı tespit edilenlerin kamu ihalelerine katılmak suretiyle imzalamış
oldukları her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin
sözleşmelerinin feshedilmesi öngörülmekte olup
kuralda geçen iltisaklı kavramı kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramı
ise bağlantılı anlamına gelmektedir. Anılan ibareler genel kavram niteliğinde
olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89,
K.2019/84 sayılı kararında belirtilen nedenlerle bunların kategorik olarak
belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemeyeceğinden kuralın kanunilik
ölçütünü sağladığı sonucuna varılmaktadır.
241. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük
ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
242. Millî güvenlik bakımından sakınca oluşturabilecek
fiil veya durumları nedeniyle kişilerin 4735 sayılı Kanun’a göre imzalanan her
türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin sözleşmelerinin
belediye başkanı veya belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak
resen feshedileceğini düzenleyen kural kanun koyucu tarafından getirilen idari
bir önlem niteliğindedir. Bu çerçevede millî güvenliğin sağlanması amacıyla
kuralda öngörülen sınırlamanın elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
243. Bununla birlikte idari önlemlere başvurulabilmesi bu
önlemler bakımından sınırsız bir yetkiye sahip olunması anlamını
taşımamaktadır. Kural, terör örgütleriyle iltisaklı yahut irtibatlı olma
bakımından Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bildirimi esas almakta;
bu yönde bir bildirim yapılması hâlinde kişilerin otomatik olarak 4735 sayılı
Kanun çerçevesinde imzalamış oldukları sözleşmelerin resen feshedilmesi
sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca kuralın, bu konuda yapılacak yargısal denetimin
de etkinliğini sınırlayabilecek şekilde düzenlendiği ve yargısal süreçte idari
işlem denetlenirken yüklenicilerin terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla
irtibatı olduğu konusunda ilgili kolluk biriminin bildiriminin bulunup
bulunmadığıyla sınırlı bir denetim yetkisi verdiği anlaşılmıştır.
244. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90,
K.2019/85 sayılı kararında da belirtildiği üzere Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan bildirimin kural olarak ceza soruşturmasına esas
alınabilecek nitelikte bilgi ve belgelere dayanma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Diğer bir ifadeyle bu kapsamdaki değerlendirmeye esas alınan olay ve olguların
istihbari nitelikte olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle kamu ihalelerini
gerçekleştiren idarelerce tesis edilecek işlemlerle ilgili yargısal denetim
daha da önemli hâle gelmektedir. Ceza soruşturmasına esas alınabilecek
nitelikte bilgi ve belgelere dayanma zorunluluğu olmayan güvenlik kurumlarınca
yapılacak değerlendirmenin otomatik sonuç doğurması ile idarelere ve idari
işlemi denetleyecek mahkemelere gerçek ve tüzel kişilerin terör örgütleriyle iltisakı
yahut bunlarla irtibatı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapma
yetkisinin verilmemesi, söz konusu bildirimlerin doğruluğunu denetleme ve
gerçek duruma göre idari işlem tesis etme imkânını önemli ölçüde
sınırlamaktadır. Kanun’da anılan yetkinin kuralın getiriliş amacına uygun
olarak kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki olası keyfîlikleri önleyecek
yasal güvencelere de yer verilmediği görülmektedir.
245. Buna göre kamu ihalelerini yapan idareler ile bu
işlemleri denetleyecek mahkemelere değerlendirme yapma imkânı vermeyen
düzenlemenin yukarıda belirtilen sonuçları dikkate alındığında çalışma ve
sözleşme hürriyetine yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna
varılmıştır.
246. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 48.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen
hususların Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 35. ve 36. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
b. Kanun’un 8. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan
“…imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal
edildiğinin belirlenmesi…” İbaresi
247. Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasında 5393
sayılı Kanun’un 45. maddesinin ikinci fıkrasına göre belediye başkanı veya
başkan vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile
sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklarda, 4735 sayılı
Kanun’a göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım işlerine
ilişkin sözleşmelerdeki yüklenicilerin terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla
irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi ya da
imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal
edildiğinin belirlenmesi hâlinde bu sözleşmelerin belediye başkanı veya
belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedileceği öngörülmekte
olup anılan fıkrada yer alan “…imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye
menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi…” ibaresi dava
konusu kuralı oluşturmaktadır.
248. Kural, OHAL’in ilanına neden olan tehdit ve
tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmasına rağmen OHAL süresini aşacak
biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural OHAL süresiyle
sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin
Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre
yapılması gerekir.
249. Kural, 5393 sayılı Kanun’un 45. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca İçişleri Bakanı veya vali tarafından belediye başkanı veya başkan
vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile
sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait ortaklıklar tarafından 4735
sayılı Kanun’a göre imzalanan sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli
ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi hâlinde resen feshedileceğini öngörmek suretiyle çalışma ve sözleşme hürriyetini
sınırlamaktadır.
250. 4735 sayılı Kanun'un 2.maddesinde, bu Kanun’un
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na tabi kurum ve kuruluşlar
tarafından söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda
düzenlenen sözleşmeleri kapsadığı belirtilmiş; 4.maddesinin ikinci fıkrasında,
bu Kanun kapsamında yapılan sözleşmelerin taraflarının sözleşme hükümlerinin
uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahip oldukları, ihale dokümanı ve
sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer verilemeyeceği ve
Kanun’un yorum ve uygulanmasında da bu prensibin gözönünde bulundurulacağı
hükme bağlanmış; aynı Kanun'un 36. maddesinde de bu Kanun’da hüküm bulunmayan
hâllerde 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin
uygulanacağı öngörülmüştür.
251. Anılan Kanun hükümlerine göre tarafların eşitliği
esas alınarak düzenlenen kamu ihale sözleşmelerinin özel hukuk hükümlerine tabi
olacağı açıktır.
252. Sözleşme iki taraflı bir hukuki
işlem olup tarafların karşılıklı ve birbirine uygun surette irade
açıklamalarıyla meydana gelir. Sözleşme özgürlüğü, özel hukuktaki irade
özerkliği ilkesinin anayasa hukuku alanındaki dayanağıdır (AYM, E.2016/192,
K.2017/160, 29/11/2017, § 13). Türk
hukukunda tanınan bu ilke çerçevesinde taraflar, istediği zaman istediği bir
kişiyle herhangi bir konuda hukuksal ilişki kurabilmekte, bu ilişkiyi
değiştirebilmekte veya bu ilişkiyi ortadan kaldırabilmektedir.
253. 4735 sayılı Kanun’da gerek yüklenicinin gerekse
idarenin sözleşmenin feshi yoluna başvurabileceği durumlar ile sözleşmenin
feshine ilişkin diğer düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre Kanun’un 20.
maddesinde, yüklenicinin taahhüdünü ihale dokümanı ve sözleşme hükümlerine uygun
olarak yerine getirmemesi veya işi süresinde bitirmemesi üzerine, ihale
dokümanında belirlenen oranda gecikme cezası uygulanmak üzere, idarenin en az
on gün süreli ve nedenleri açıkça belirtilen ihtarına rağmen aynı durumun devam
etmesi veya sözleşmenin uygulanması sırasında yüklenicinin 25. maddede sayılan
yasak fiil veya davranışlarda bulunduğunun tespit edilmesi hâllerinde, idarenin
ayrıca protesto çekmeye gerek kalmaksızın sözleşmeyi feshedebileceği, kesin
teminat ve varsa ek kesin teminatların gelir kaydedileceği ve hesabın genel
hükümlere göre tasfiye edileceği düzenlenmiştir.
254. Ayrıca 4735 sayılı Kanun’un 21. maddesinde,
yüklenicinin, ihale sürecinde 4734 sayılı Kanun’a göre yasak fiil veya
davranışlarda bulunduğunun, yani sözleşmeden önceki yasak fiil veya
davranışlarının sözleşme yapıldıktan sonra tespit edilmesi hâlinde de idarenin
sözleşmeyi feshedebileceği, kesin teminat ve varsa ek kesin teminatların gelir
kaydedileceği ve hesabın genel hükümlere göre tasfiye edileceği düzenlenmiştir.
255. Kuralda ise, özel hukuk hükümlerine tabi olan ve
4735 sayılı Kanun’a göre imzalanan her türlü mal veya hizmet alımları ile yapım
işlerine ilişkin sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal
edildiğinin belirlenmesi hâlinde bu sözleşmelerin belediye başkanı veya
belediye başkan vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedileceği hükme
bağlanmıştır. Böylece dava konusu kuralla Kanun’da belirtilen kamu ihale
sözleşmelerinin taraflarından birisi olan idareye, 4735 sayılı Kanun’da düzenlenen
şartlardan bağımsız olarak kamu ihale sözleşmesinin feshedilmesi imkânı
verilmektedir.
256. Buna göre belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin
belirlenmesi şartı, geniş bir çerçeve
çizmektedir. Zira belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edilmesi
düzenlemesinden, yüklenicinin sadece ihale sürecinde bulunduğu yasak fiil veya
davranışlardan veya sözleşme konusu işin yapılmamasından kaynaklanan ya da
sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle ortaya çıkan bir durumun
kastedilmediği, sınırları ve koşulları belirsiz, 4735 sayılı Kanun’da öngörülen
fesih sebeplerini de aşan geniş bir durumun öngörüldüğü anlaşılmıştır.
257. Ayrıca kuralda belediye menfaatinin önemli ölçüde
ihlal edildiğinin nasıl belirleneceği, bu belirlemenin kim tarafından yapılacağı,
hangi kamu kurum ve kuruluşunun bu konuda yetkili olduğu, hangi durumların
ortaya çıkması veya hangi tespit ve değerlendirmelerin yapılması hâlinde
belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiği sonucuna varılacağı
hususlarında belirli ve öngörülebilir bir düzenleme yer almamaktadır. Bu durum
kuralın uygulanması konusunda bir belirsizlik meydana getirmektedir.
258. Bu itibarla İçişleri Bakanı veya vali tarafından
belediye başkanı veya başkan vekili görevlendirilen belediyeler ve bunların
bağlı kuruluşları ile sermayesinin %50’sinden fazlası bu belediyelere ait
ortaklıklar tarafından 4735 sayılı Kanun’a göre imzalanan sözleşmeler nedeniyle
belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi hâlinde bu
sözleşmelerin resen feshedileceğini öngören kuralın, hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine aykırı olacak şekilde
düzenlendiği sonucuna ulaşılmıştır.
259. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 48.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen
hususların Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 35. ve 36. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
c. Kanun’un 8. Maddesinin Birinci Fıkrasının Kalan Kısmı
İle İkinci Fıkrası
260. 7083 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan “…terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı
olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi…” ve “…imzalanan
bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin
belirlenmesi…” ibarelerinin iptal edilmesi nedeniyle fıkranın kalan kısmı
ile maddenin (2) numaralı fıkrasının uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle 7083 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrası, 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kurallar
yönünden Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
261. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
262. Bu kapsamda 7083 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan “…terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla
irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmesi…” ve “…imzalanan
bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin
belirlenmesi…” ibarelerinin iptal edilmesi nedeniyle fıkranın kalan kısmı
ile maddenin (2) numaralı fıkrasının uygulanma imkânı kalmadığından 7083 sayılı
Kanun’un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…terör örgütlerine iltisakı
veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
bildirilmesi…” ve “…imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye
menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi…” ibareleri
dışında kalan kısmı ile (2) numaralı fıkrasının 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
263. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
264. 7083
sayılı Kanun’un; 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve beşinci
cümlelerinin iptal edilmesi
nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu
kurallara ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
265. Dava dilekçesinde
özetle, dava konusu kuralların bu hâliyle uygulanmasının telafisi güç veya imkânsız
zararların doğmasına sebebiyet vereceği belirtilerek yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine
Dair Kanun’un;
A. 1. 1.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “…üyeliği, mensubiyeti veya…” ibaresine,
2. 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde
yer alan “...her türlü kısıtlama
ve taşınmaz yükünden ari olarak...” ibaresi
ile ikinci cümlesine,
3. 6. ve 8.
maddelerine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B. 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü ve beşinci cümlelerine yönelik iptal hükümlerinin yürürlüğe
girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu cümlelere ilişkin yürürlüğün
durdurulması taleplerinin REDDİNE,
C. 1. 1.
maddesinin;
a. (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin“…üyeliği,
mensubiyeti veya…” ibaresi dışında kalan kısmı ile ikinci ve üçüncü
cümlelerine,
b. (2) numaralı fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü
cümlelerine,
c. (3) numaralı fıkrasına,
2. 3. maddesinin;
a. (1) numaralı
fıkrasına,
b. (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “...her
türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak...” ibaresi dışında kalan bölümü ile üçüncü cümlesine,
3. 4. maddesine,
4. Ekli (1), (2),
(3), (4), (6) ve (7) sayılı listelerine,
yönelik iptal talepleri, 13/10/2022 tarihli, E.2018/78,
K.2022/114 sayılı kararla reddedildiğinden bu maddeye, fıkralara, cümlelere,
bölüme, kısma ve listelere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
13/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VII. HÜKÜM
6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine
Dair Kanun’un;
A. 1. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin;
i. “…üyeliği,
mensubiyeti veya…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
ii. Kalan kısmının
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. İkinci ve
üçüncü cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı fıkrasının;
a. Birinci, ikinci
ve üçüncü cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. Dördüncü ve
beşinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin, Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 3. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “...her türlü kısıtlama
ve taşınmaz yükünden ari olarak...” ibaresi
dışında kalan bölümü ile üçüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı
olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN,
Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ile Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. Birinci
cümlesinde yer alan “...her türlü
kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak...” ibaresi ile ikinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve
İPTALLERİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 4. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 6. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 8. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının;
a. “...terör örgütlerine iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından bildirilmesi...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. “...imzalanan bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin
önemli ölçüde ihlal edildiğinin belirlenmesi...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Basri
BAĞCI’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
c. Kalan kısmının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrası gereğince İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı
fıkrasının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince
İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ekli (1), (2),
(3), (4), (6) ve (7) sayılı listelerinin Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
13/10/2022 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “…her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari
olarak…” ibaresi dışında kalan kısmının ve üçüncü cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına karar verilmiştir.
2. Dava konusu kuralın
da içinde bulunduğu maddenin (1) numaralı fıkrasına göre “Terör örgütlerine
veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya
bunlarla irtibatı olan” ve ekli (6) ve (7) nolu listelerde yer alan
dernekler ve basın-yayın kuruluşları kapatılmıştır. İptali istenen kural ise
kapatılan bu kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak
ve haklar, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılmasını,
bunlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına tescil edilmesini
öngörmektedir. Bu haliyle kural kapatılan kuruluşlara ait taşınır ve taşınmaz
tüm mal varlıklarının, alacak ve haklarının bedelsiz olarak Hazineye devrini,
taşınmazların da tapuda resen Hazine adına tescilini sağlamaktadır.
3. İptali istenen
kuralın OHAL tedbiri mahiyetinde olduğu, dolayısıyla anayasallık denetiminin
Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerektiği açıktır. Bu madde
uyarınca olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen
veya tamamen durdurulabilir ya da bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere
aykırı tedbirler alınabilir. Ancak bu müdahalelerin (a) milletlerarası
yükümlülükleri ihlal etmemesi, (b) 15. maddenin ikinci fıkrasında yer alan
çekirdek haklara dokunmaması ve (c) durumun gerektirdiği ölçüde olması
zorunludur.
4. Anayasa’nın 35.
maddesine göre herkes mülkiyet hakkına sahiptir. Bu hak ancak kamu yararı
amacıyla sınırlanabilir. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar”
kenar başlıklı 38. maddesinin onuncu fıkrasında mülkiyet hakkına en ağır
müdahale olan “genel müsadere cezası”nın verilemeyeceği
belirtilmektedir. Anayasa’da mutlak şekilde yasaklanan “genel müsadere”,
madde gerekçesinde “bir suç nedeniyle kişinin, suçla ilgisi bulunmayan bütün
mal varlığına el koyma” olarak tanımlanmıştır. 2004 yılında yapılan Anayasa
değişikliği sonrasında “ölüm cezası” ile birlikte zikredilen “genel
müsadere cezası”nın modern ceza hukukunda yeri olmadığı konusunda geniş bir
mutabakat bulunduğu bilinmektedir.
5. Anayasa Mahkemesi,
bir kararında genel müsadereyi “Suçlunun menkul veya gayrimenkul bütün
mallarının üstündeki mülkiyetini ortadan kaldıran ve bunları devlete nakleden
bir ceza” olarak tanımlamış ve günümüz ceza hukuku anlayışında bunun kabul
edilmediğini belirtmiştir (AYM, E. 1987/28, K. 1988/16, 3/6/1988). Mahkeme bu
yaklaşımla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun geçici 9. maddesini Anayasa’ya
aykırı bularak iptal etmiştir. Bu madde, diğer hususlar yanında, idareleri
kayyıma verilen dernek ve vakıflara ait taşınır ve taşınmaz malların Hazineye
devrini öngörmekteydi. Anayasa Mahkemesi, düzenlemenin mülkiyet hakkını
sınırlandırmanın ötesinde, “bu kuruluşların mülkiyet hakkını tümüyle ortadan
kaldırmakta” ve sonuçları bakımından “genel bir zoralım” mahiyetinde
olduğunu belirterek Anayasa’nın diğer maddeleri yanında 35. ve 38. maddelerine
de aykırı olduğuna karar vermiştir (AYM, E. 1991/18, K. 1992/20, 31/03/1992).
6. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında da genel müsadere mahiyetindeki
müdahalelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle bağdaşmadığı
vurgulanmaktadır. Markus/Letonya kararında AİHM, edinilme şekline ve
herhangi bir suçla bağlantısına bakılmaksızın başvurucunun tüm malvarlığına
yönelik müsadereye imkân veren yasal düzenlemenin belirli ve öngörülebilir
olmadığı, keyfiliğe karşı gerekli güvenceleri içermediği ve “adil bir denge”
sağlamadığı gerekçeleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır
(Markus/Letonya, B. No: 17483/10, 11/6/2020, §§ 70-75).
7. Dava konusu kural
ekli listelerde yer verilen kapatılan dernekler ve basın-yayın kuruluşlarının
menkul ve gayrimenkul tüm mal varlıklarının Hazineye devrini düzenlemektedir.
Bu malvarlığının herhangi bir suçla bağlantılı şekilde elde edilip edilmediğine
veya suçta kullanılıp kullanılmadığına bakılmamıştır. Başka bir ifadeyle
kapatılan kuruluşların malvarlığı bir bütün olarak Hazineye devredilirken,
bunların kapatmaya konu fiiller kapsamında kullanılıp kullanılmadığı veya
kapatmayı gerektiren bir suçtan/eylemden elde edilip edilmediği önem
taşımamaktadır. Bu haliyle düzenleme, söz konusu kuruluşların mülkiyet hakkını
sınırlandırmanın ötesinde, herhangi bir suçla bağlantılı olup olmadığına
bakılmaksızın tüm malvarlığının mülkiyetinin kamuya geçirilmesini
öngörmektedir. Dolayısıyla kuralın öngördüğü düzenleme mülkiyet hakkına yönelik
“durumun gerektirdiği ölçüde” bir müdahale olarak kabul edilemez.
8. Dava konusu kuralla
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin “ceza” yerine “tedbir”
olarak nitelendirilmesi de anayasallık denetimi bakımından sonucu
değiştirmemektedir. Burada kapatılan bazı kuruluşların kapatmaya konu
suç/kabahat/eylemle ilişkisine bakılmaksızın tüm malvarlıklarının Hazineye
devredilmesi söz konusudur. Bu da Anayasa’nın 38. maddesi bağlamında mülkiyet
üzerinde genel müsadere sonucunu doğuran bir tasarruftur. Kaldı ki, Anayasa’nın
suç ve ceza bağlamında bile izin vermediği genel müsadere cezasına “tedbir”
kapsamında evleviyetle izin vermediği söylenebilir.
9. Diğer yandan dava
konusu kuralın öngördüğü malvarlığının Hazineye devri işlemine karşı etkili bir
başvuru yolunun bulunup bulunmadığı hususu da mülkiyet hakkına yönelik
müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken dikkate alınmalıdır. Çoğunluk
tarafından belirtildiği üzere kapatılan kurumların malvarlıklarının bu şekilde
devri, kapatma üzerine uygulanan bir ilave tedbir olarak kabul
edilebilir. Bu kapsamda 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine
Dair Kanun’a eklenen geçici 4. maddenin kapatılan kurum ve kuruluşların
malvarlıklarının Hazineye devrine ilişkin bir başvuru yolu oluşturduğu ileri
sürülebilir (§ 168).
10. Bununla birlikte,
oluşturulan bu yolda mahiyeti itibariyle tedbire muhatap olan kişi ve
kurumların terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyetleri tespit
edilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisaklı veya irtibatlı olup olmadıklarının
belirlenmesiyle sınırlı bir değerlendirme yapıldığı açıktır. Dava konusu
kuralla öngörülen ilave tedbir bakımından ise Hazineye devredilen
malvarlıklarının herhangi bir suçla bağlantılı olmadığı yönündeki iddiaları
inceletme yönünden geçici 4. maddeyle öngörülen idari ve yargısal yolun yeterli
güvenceleri sağladığını söylemek zordur.
11. Öte yandan dava
konusu (2) numaralı fıkranın devire ilişkin işlemlerin ilgili tüm kurumlardan
gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine
getirileceğine dair üçüncü cümlesinin de uygulama kabiliyeti kalmayacağından
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptal edilmesi gerekir.
12. Açıklanan
gerekçelerle kuralların Anayasa’nın 15., 35. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu
düşündüğümden aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1- Mahkememiz heyeti oybirliğiyle üçüncü maddenin ikinci
fıkrasının ilk cümlesindeki “her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari
olarak” ibaresi ile devamında yer alan “Bunların her türlü borçlarından
dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz” şeklindeki
ikinci cümlesinin iptaline karar vermiştir. Mahkemenin belirtilen ibare ve
cümlenin iptaline ilişkin incelemesinde kuralın OHAL ilanından önceki dönemde
kazanılan haklara ilişkin olarak geleceğe yönelik talep haklarını ortadan
kaldırması, başka deyişle olağanüstü hal süresini aşan bir uygulama imkanına
sahip olması nedeniyle olağan dönem rejimi yönünden inceleme yapılması
gerektiği kabul edilmiştir. Yapılan inceleme sonunda ise yürürlükteki mevzuata
göre daha önce kazanılan hak ve alacakları ilişkin talep ve dava hakkını
ortadan kaldırır biçimdeki düzenlemenin Anayasanın 13. maddesi uyarınca
kanunilik şartını taşımadığı gibi kişilere aşırı külfet yükleyerek mülkiyet
hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve ölçüsüz bir sınırlama getirdiği
kabul edilerek iptal edilmesi sonucuna ulaşılmıştır. Mahkememizin bu görüşüne
katılmakla birlikte ilk fıkranın kalan kısmı ile ikinci fıkra yönünden de
belirteceğimiz gerekçelerle iptal kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle oy
kullanılmıştır.
2- İkinci fıkradaki kuralda terör örgütleriyle irtibat
veya iltisakı bulunduğu için 3. maddenin ilk fıkrası uyarınca kapatılmasına
karar verilen dernekler ile basın yayın kuruluşlarına ait mal varlıklarının,
alacakları, hakları ve belgelerinin Hazineye bedelsiz olarak devri
öngörülmektedir. Çoğunluk görüşüyle şekillenen karar gerekçesinde kuralın
olağanüstü hal dönemine ilişkin idari bir tedbir niteliğinde olduğu
belirtilmekte ve kapatılan kurum ve kuruluşlara, derneklere yönelik herhangi
bir isnat ve savunma süreci tanınmadan, Hazineye devri öngörülen mal ve alacaklar
ile terör suçu veya herhangi bir suçla ilişkinin varlığına ilişkin bir tespit
ve bireyselleştirme yapılmadan kategorik olarak devir öngörüldüğü kabul
edilmektedir. Fakat iptal isteminin reddine ilişkin temel gerekçeyi ise 7075
sayılı Kanunla kurulan Komisyonun yetkilerini genişleten 7256 sayılı Kanunun
41. maddesi ile anılan kanuna eklenen geçici 4. madde kapsamında söz konusu
hazineye devir işlemlerine karşı idari başvuru ve akabinde yargı denetimi
sağlanmış olması oluşturmaktadır. Sonradan da olsa idari yol ve yargı denetimi
sağlandığı doğru ise de bu konuda doğru sonuca ulaşılabilmesi için kuraldaki
düzenlemenin bu denetimin etkili olarak yapılmasına imkan verip vermediğinin de
incelenmesi gerekmektedir.
3- Öncelikle kuralda öngörülen, kapatılan dernek ve
kuruluşların mal varlığı ve alacaklarının Hazineye devri yönteminin bir tedbir
olmayıp idari yaptırım niteliğini taşıdığı ifade edilmelidir. Örneğin el koyma
işlemi bir tedbir ise de mülkiyeti geçirme tedbir olarak nitelenemez. Mal
varlığının devlete geçirilmesine ilişkin olarak hukuk sistemlerinde öngörülen
meşru yöntemlerin başında bir suçla bağlantılı olarak bir mal varlığının suç
işlenmesiyle elde edilmesi veya suçun konusunu oluşturması gibi nedenlerle
müsadere edilmesidir. Nitekim OHAL döneminde terör örgütünün faaliyetlerinin
yürütülmesinde kullanılan ve terörün finansmanı mahiyetinde olduğu
değerlendirilen bir kısım şirket ve tüzelkişiliklerin mal varlıkları hakkında
Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen el koyma tedbiri ile müsadere işlemleri
yürütülmüştür. Buna karşın gerek TCK ve gerekse maddi ceza normu içeren diğer
bir kanunda terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu
belirtilen grup ve yapılarla aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olma” şeklinde
bir suç tipi yer almadığından, incelenen kuralda sözü edilen Hazineye geçirme
işleminin ceza yargılaması kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mal
varlıklarının Hazineye geçirilmesinin dernek veya kuruluşların kapatılmış
olmasının doğal ve zorunlu bir sonucu olup olmadığı incelenmelidir. Bu açıdan
bakıldığında ise kuralda malvarlıklarının Hazineye devrinin “yapı, oluşum veya
gruplara aidiyet, irtibat veya iltisak” ilişkisinin bir sonucu olarak
öngörüldüğü ve bir tüzel kişiliğin sona ermesinin zorunlu sonucu olarak
düzenlenmediği, esasen bu konuda ilgili kanunlarda (örn. TMK ve Dernekler
Kanunu gibi) düzenlemelerin olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Dernekler Kanununun
15. maddesi uyarınca tasfiye edilen derneğin malları tüzüğünde gösterilen usule
göre tasfiye olur veya amacına en yakın derneğe devredilir. Dolayısıyla kanun
veya tüzük gereği hak sahibi olabileceklerin bu konuda talep hakları da
bulunmaktadır.
4- Mahkememizin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere
Anayasanın 38. maddesindeki suç ve cezaların kanuniliğine ilişkin ilkeler idari
suçlar ve yaptırımlar yönünden de geçerli kabul edilmektedir. Anayasanın 38.
maddesinin onuncu fıkrasında “genel müsadere cezası verilemeyeceği”
belirtilmektedir. Kural olarak müsadere cezası ceza hukuku araçlarından
biridir. Fakat anayasal ilkelerin otonom yorumlanması karşısında anayasal
denetimde farklı bir hukuk disiplini kapsamında yer alan mülkiyetin devlete
geçirilmesine ilişkin bir düzenlemenin de genel müsadere yasağı yönünden
incelenmesi gerekir. Doktrinde belirtildiği üzere; “genel müsadere yasağı sadece suç işleyen kişinin tüm malvarlığı
değerlerinin müsadere edilemeyeceği şeklinde değil, işlenen suçla
bağlantısı olmayan herhangi bir malvarlığı değerinin müsadereye konu
olamayacağı şeklinde anlamak gerekir. …suçla bağlantısı kurulamadığı
halde sırf bir suçu işlediği için kişinin malvarlığının müsadere edilmesini
öngören yasal düzenlemeler veya geliştirilen uygulama Anayasa’daki genel
müsadere yasağına aykırı olacaktır”
(Prof. Dr. Mahmut Koca, Türk Ceza Hukukunda Müsadere, https://blog.
lexpera.com. tr/turk-ceza - hukukunda-musadere/). Bu anlamda, her ne
kadar kuralda bir suçla bağlantılı olarak öngörülmese dahi mahiyeti ve
sonuçları itibarıyla bir suçla ya da hukuk sisteminde daha önceden yasaklanan
bir idari fiille bağlantı kurulmaksızın bir tüzel kişiliğin mal varlığının
kategorik olarak ve Kanunla Hazine’ye devredilmesi genel müsadere niteliğini
taşımaktadır. Buna karşı Komisyona idari başvuru ve sonrasında yargı
denetiminin mümkün olduğu için kuralın mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale
oluşturmadığı ileri sürülebilir. Ne var ki kuralda herhangi bir idari veya adli
fiil ile bağlantı kurulmaksızın, salt kuraldaki şartlarda kapatılan bir derneğe
ait olduğu tespit edilen mal varlıklarının Hazineye devrinin öngörülmesi
karşısında, gerek idari Komisyon ve gerekse mahkemelerce yapılacak denetimde,
kapatılma ve devredilen mal varlığının ilgili derneğe ait oluşuna ilişkin
tespitten öte bir araştırma ve karar verme imkanı ya da iade veya telafi edici
tazminat güvencesi bulunmamaktadır. Bu durumda Anayasanın 40. maddesi uyarınca
kurulması gereken etkili başvuru yoluna ilişkin bir güvencenin gerek incelenen
kuralda, gerekse 7075 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. madde içeriğinde yer
almadığı görülmektedir.
5- Anayasanın 38. maddesindeki genel müsadere yasağı,
olağanüstü hal dönemlerine ilişkin 15. maddenin ikinci fıkrasında yer alan
çekirdek alanlar içinde bulunmadığı için bu konuda OHAL dönemi kuralı olarak
bir düzenleme yapılabileceği ileri sürülebilir. Fakat anılan 15/2. maddede
olağanüstü hal döneminde dahi suç ve cezaların geçmişe yürütülemeyeceği
belirtilerek suç ve cezalara ilişkin kanunilik ilkesi çekirdek alan içinde
görülmüştür. Bu yönüyle incelenen kuralda yer alan mülkiyeti devlete geçirme
yaptırımının idari bir yaptırım olduğu kabul edilse dahi, Anayasanın 15/2.
maddesinde yer alan yasak alan içerisinde olmakla iptali gerekmektedir. Öte
yandan bu aşamada incelemenin sürdürülmesine gerek bulunmamakla birlikte, bir
an için incelemeyi sürdürmenin gerektiği düşünüldüğünde etkili başvuru hakkı
bağlamında mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın Anayasanın 15. maddesi
kapsamında durumun gerektiği ölçüde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Bu açıdan yine yukarıda işaret ettiğimiz üzere kuralda idari başvuru ve dava yolunda,
kanunla tesis edilen mülkiyetin devri işleminin hukuken doğru ve yerinde
olmadığına ilişkin iddialarını ispat etme imkanını tanıyan bir güvence yer
almamaktadır. Komisyon ve mahkemelerin incelemesi, örneğin ilgili derneğin 3.
madde uyarınca kapatılan bir dernek olup olmadığı ve mal varlığının derneğe ait
bulunup bulunmadığını tespitten öte bir değerlendirmeyi kapsamayacaktır. Bu
durumda mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın olağanüstü hal şartlarında dahi
durumun gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemez.
6- Yukarıda açıklanan hukuki gerekçelerimiz nedeniyle
ikinci fıkranın reddine karar verilen kısmında yer alan kuralın; Anayasanın
15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırı olduğu için iptal edilmesi gerektiği
düşüncesindeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 7083
sayılı Kanun’un 3. maddesinin 2) numaralı fıkrasında birinci fıkra kapsamında
kapatılan derneklere ve basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her
türlü mal varlığı, alacak ve haklar belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak
devredilmesi öngörülmektedir.
2. Kuralın
demokratik yollarla seçilmiş meşru hükümetin silah yoluyla devirmeye teşebbüs
eden oluşum ve yapılarla bağlantılı olan kurumları kapatarak her türlü
malvarlıklarının Hazineye geçirilmesine olanak tanımasının anayasal sistemin ve
kamu düzeninin korunması amacına hizmet ettiğinden şüphe bulunmamaktadır.
3. Mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımının ölçülü olabilmesi için Anayasa'nın 35. maddesinde
sunulan güvencelerin sağlanması gerekmektedir. Dava konusu kural, kapatılan
kurumların malvarlığı Hazineye devredilirken, bu malvarlıklarının kapatmaya
neden olan suçta kullanılıp kullanılmadığı veya suçtan elde edilip edilmediğine
dönük herhangi bir ayrım içermemektedir. Bu durum işlenen suçla bağlantısı ve
ilgisi olmayan malvarlığı ve diğer değerlerin de Hazineye devredilmesine olanak
tanıdığından Anayasa’nın 38. maddesinin 9. fıkrasında yasaklanan genel müsadere
yasağı bakımından sorunludur.
4. Mülkiyet
hakkı Anayasa’nın 15. maddesinde dokunulması yasaklanmış çekirdek haklardan
olmamakla birlikte kuralla getirilen düzenleme suçla ilgisi kurulamayan
malvarlıklarının da Hazineye devredilmesi sonucunu doğurduğundan durumun
gerektirdiği ölçüyü aşmaktadır.
5. Belirtilen
gerekçelerle dava konusu kuralın Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırılık
taşıdığı kanaatine ulaştığımdan, çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
7083 sayılı Kanunun 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
birinci cümlesindeki “…her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak…”
ibaresi ile ikinci cümlesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline, birinci
cümlenin kalan kısmı ile üçüncü cümlesinin ise Anayasaya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
Red kararının gerekçesinde; söz konusu kurallarla
mülkiyet hakkına sınırlama getirildiği, ancak OHAL döneminde Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği, anılan hakkın ülkemizin
taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde olağanüstü dönemlerde de korunmaya
devam edenler kapsamında olmadığı, Anayasanın 15. maddesinde belirtilen
çekirdek haklar arasında bulunmadığı gibi anılan maddeye göre durumun
gerektirdiği ölçüde olmadığının da söylenemeyeceği, ayrıca hakkında tedbir
uygulananlara etkili başvuru yollarının sağlandığı, bu itibarla Anayasanın 38.
maddesinde öngörülen genel müsadere yasağına da aykırılık bulunmadığı
belirtilerek kuralın Anayasanın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırı
olmadığı belirtilmiştir.
İncelenen ve iptal talebi reddedilen kuralla, Kanunun 3.
maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince kapatılan dernekler ile basın-yayın
kuruluşlarına ait olan taşınırların ve her türlü malvarlığının, alacak ve
hakların, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağı,
bunlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine adına tescil edileceği ve devire
ilişkin işlemlerin ilgili bütün kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle
Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.
Söz konusu kuruluşların her türlü malvarlığının, alacak
ve haklarının, belge ve evrakı ile taşınmazlarının Hazineye devredilmiş
sayılmasını, taşınmazların da tapuda Hazine adına tescil edilmesini öngören
kural, olağanüstü hâlin ilânına sebep olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf
edilmesine yönelik olarak anılan dönemde uygulandığından, kurala ilişkin
Anayasaya uygunluk denetiminin Anayasanın 15. maddesi kapsamında yapılması
isabetlidir. Buna karşılık, bu maddeye göre yapılan incelemede çoğunluğun
ulaştığı sonuca katılmak mümkün değildir.
Bilindiği gibi, Anayasanın 35. maddesiyle teminat altına
alınan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden her türlü malvarlığı hakkını
kapsamakta; bu bağlamda dava konusu kuralla düzenlenen hususların mülkiyet
hakkının kapsamında olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır.
Mülkiyet hakkı, Anayasanın 15. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen çekirdek alanla ilgili olmamakla birlikte, mezkûr
fıkranın başında “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da” denilmek suretiyle
atıf yapılan şartlar arasında milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin
ihlâl edilmemesi kaydı da yer almaktadır.
Anayasanın 38. maddesinin onuncu fıkrasında ise, genel
müsadere cezası verilemeyeceği hükme bağlanmakta ve milletlerarası
andlaşmalarda da mutlak bir yasak öngören bu ilke istisnai durumlara izin
vermemektedir.
Nitekim Mahkememizin önceki kararlarında da, günümüz ceza
hukukunda suç ve suçlu ile ilgili eşyanın müsaderesinin kabul edilmesine
karşılık, suçlunun bütün mamelekini veya bunun bir kısmını kapsayan genel
müsaderenin kabul edilmediği, Anayasanın 38. maddesinde de taraf olduğumuz
milletlerarası andlaşmalarda da bu ilkenin istisnai durumlara izin vermeyen
mutlak bir düzenleme niteliğinde yer aldığı ifade edilmiştir (3/6/1988 tarihli
ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı; 31/3/1992 tarihli ve E.1991/18, K.1992/20
sayılı kararlar).
Anılan kararlarda, genel müsaderenin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması olarak nitelendirilemeyeceği ve incelenen kurallarda
belirtilen kuruluşların mülkiyet hakkını tümüyle ortadan kaldırdığı
belirtilerek kuralların Anayasanın 35. ve 38. maddelerine aykırı olduğuna
hükmedilmiştir.
Başka bir anlatımla, genel müsadere Anayasanın yanında
milletlerarası hukuk bakımından da istisnai hâllere izin vermeyen ve mutlak
olarak yasaklanan bir yaptırımdır ve bu nedenle 15. maddeye göre de ölçülü
bulunması mümkün değildir.
Diğer taraftan çoğunluğun red gerekçesinde, incelenen
kural gereğince hakkında tedbir uygulananlardan bir suçla ilişkilendirilmeden
bütün malvarlığının Hazineye devredildiğini ileri sürenler bakımından bu iddialarını
inceletebilecekleri idarî ve yargısal başvuru yollarının öngörüldüğü ve bu
yolla bireyselleştirmenin de sağlandığı gözönünde bulundurulduğunda kuralın
Anayasaya aykırı olmadığı belirtilmişse de, müsadereden önce zapt (elkoyma)
veya kayyım atama gibi tedbirlere başvurmak yerine doğrudan müsadere hükmü
getirilmesinin gerekli olmadığı, dolayısıyla ölçülü bulunmadığı gibi doğrudan
ve genel müsadere öngören mezkûr kurala göre gerçekleşen Hazineye devirin idarî
veya yargısal olarak etkili bir şekilde denetlenmesi de mümkün görünmemektedir.
Bu sebeplerle, 3. maddenin incelenen (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin Anayasaya aykırı bulunmayan bölümünün de
Anayasaya aykırı olduğu; son cümlesinin ise 6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrasına göre iptal edilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun
red yönündeki görüşüne karşıyım.
KARŞI OY
1. Mahkememiz çoğunluğunun 6/2/2018 tarihli ve 7083
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “Birinci fıkra kapsamında kapatılan
kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve
haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara
ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına,… tescil edilir.” bölümü ile “Devire
ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye
Bakanlığı tarafından yerine getirilir.” şeklindeki üçüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığından iptali isteminin reddi
gerektiği şeklindeki kanaatine katılmamaktayım.
2. Bahse konu kurallarla bu Kanun’un 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereğince kapatılan ekli (6) sayılı listede yer alan dernekler
ile (7) sayılı listede yer alan basın-yayın kuruluşlarına ait taşınırlar ile
her türlü malvarlığının, alacak ve hakların, belge ve evrakın Hazineye bedelsiz
olarak devredilmiş sayılacağı, bunlara ait taşınmazların tapuda resen Hazine
adına tescil edileceği, devre ilişkin işlemlerin ilgili tüm kurumlardan gerekli
yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirileceği
düzenlenmektedir.
3. Olağanüstü halin ilanına sebep olan tehdit ve
tehlikelerin bertaraf edilmesi amacıyla olağanüstü halin ilan edildiği dönemde
çıkarılarak uygulanmış olan dava konusu kuralın Anayasa’nın 15. maddesi
bağlamında yapılan denetimde Mahkememiz çoğunluğunca kuralın Anayasa’ya aykırı
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
4. Elbette ki 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi
sonrasında ilan edilen olağanüstü hal dönemi gibi terör tehdidinin çok ciddi
bir şekilde kendisini gösterdiği zamanlarda FETÖ / PDY veya PKK gibi terör
örgütlerine karşı yürütülen mücadelede bunların malvarlığına el konulması
mümkün ve gerekli olabilmektedir. Bununla birlikte dava konusu kural düzenleniş
itibariyle kategorik biçimde ceza soruşturması ve suç durumunu hiçbir şekilde
dikkate almaksızın dernekler ile basın-yayın kuruluşlarının malvarlığına el
koymayı öngörmektedir. Bu nedenle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle
iptali gerekmektedir.
5. Dava konusu kuralla kapatılan dernek ve basın-yayın
kuruluşlarına ait taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakların
Hazineye devri öngörülmekle kuralın Anayasa’nın 35. maddesindeki mülkiyet
hakkına sınırlama getirdiği ve dolayısıyla bu kuralla ilgili Anayasa’ya
uygunluk denetiminin mülkiyet hakkı ile ilgili Anayasal güvenceler bağlamında
yapılması gerektiği öncelikle ifade edilmelidir.
6. Kuralla terör örgütlerine veya Devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara iltisakı veya bunlarla irtibatı olan (6) sayılı listede yer alan
dernekler ile (7) sayılı listede yer alan basın-yayın kuruluşlarının her türlü
mal varlığı, alacak ve haklarının Hazineye devri öngörüldüğünden kuralın aynı
zamanda Anayasa’nın 38. maddesindeki “genel müsadere cezası” verilemeyeceği
şeklindeki kurala uygunluğunun da denetlenmesi gerekmektedir.
7. Dava konusu kuralın Anayasa’nın 35. maddesindeki
mülkiyet hakkına bir sınırlama getirdiği açık olduğuna göre bu bağlamda kuralla
sayılan dernek ve basın-yayın kuruluşlarının kapatılması ile ilgili kararlara
karşı bunları bireyselleştirerek inceleyecek mercilere başvuru imkanının
sağlanması gerekmektedir. Bu bağlamda Anayasa’nın 40. maddesinin gereği olarak
etkili başvuru hakkının sağlanması amacıyla 685 sayılı Olağanüstü Hal Kanun
Hükmünde Kararnamesi ile oluşturulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonuna başvuru yolunun öngörülmüş olması ve Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu kararlarına karşı da idari yargı yolunun açılmış olması
Anayasa’ya uygunluk denetiminde dikkate alınmak durumundadır.
8. Bununla birlikte oluşturulan Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonuna sadece olağanüstü hal kapsamında doğrudan olağanüstü hal
kanun hükmünde kararnameleri ile tesis edilen dernekler, özel
radyo ve televizyon kuruluşları, gazete ve dergiler, haber ajansları,
yayınevleri ve dağıtım kanallarının kapatılması kararlarının taşınabileceği,
ancak konumuz bağlamında bu işlemlere bağlı olarak olağanüstü hal
kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerde yer alan “ilave
tedbirler”e karşı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna
başvurulamayacağı öngörülmüştü.
9. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin bu ilave
tedbirlere karşı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna
başvurulamayacağına ilişkin kuralı Anayasa’nın
40. maddesiyle güvence altına alınan etkili başvuru hakkına aykırılık
oluşturduğu gerekçesi ile iptal etmesinden sonra (Bkz.: AYM, E.2018/74,
K.2019/92, K.T.: 24/12/2019) 7256 sayılı Kanun’la bu ilave tedbirlere karşı
bunların kaldırılması talebiyle tedbirle ilgili olan kamu kurum ve
kuruluşlarına başvuru imkanı getirilmiş ve bu kuruluşların ilave tedbirlere
ilişkin kararlarına karşı da idari yargıda dava açılabilmesi sağlanmıştır.
10. Bu yönü ile bakıldığında Anayasa’nın 40. maddesinde
güvence altına alınan etkili başvuru hakkı bağlamındaki sorunların belli ölçüde
giderildiği ifade edilebilmekle birlikte getirilen bu yeni yolda terör
örgütlerine veya Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı
olan (6) sayılı listede yer alan dernekler ile (7) sayılı listede yer alan
basın-yayın kuruluşlarının her türlü mal varlığı, alacak ve haklarının Hazineye
devri şeklindeki ilave tedbirin idari yargı mercilerindeki incelenmesi
sürecinde Hazineye devredilen malların bir suçta kullanılıp kullanılmadığı ve
suç gelirlerinden elde edilip edilmediği iddiaları ile ilgili bir incelemenin
yapılabileceğini söyleyebilmek halen mümkün değildir.
11. İşte konumuz bağlamındaki temel Anayasa’ya aykırılık
da bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Burada terör örgütlerine veya Devletin
milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan dernekler ile basın-yayın
kuruluşlarının her türlü mal varlığı, alacak ve haklarının Hazineye devri
öngörülmekte olduğuna göre kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde Anayasa’nın
38. maddesindeki güvencelere uygunluğunun da dikkate alınması gerekmektedir.
Zira dava konusu kuraldaki düzenleme biçimi kapatılan kuruluşların tüm
malvarlığını Hazineye devretmesi nedeniyle genel müsadere biçimindeki bir durum
ortaya çıkardığı için kuralın Anayasa’nın 38. maddesindeki güvencelere uygun
bir düzenleme niteliğinde olup olmadığı gündeme gelmektedir.
12. “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı
Anayasa’nın 38. maddesinin onuncu fıkrasında genel müsadere cezası
verilemeyeceği öngörülmektedir. Madde gerekçesinde de bununla ilgili olarak
Danışma Meclisinin kabul ettiği metnin gerekçesi olarak açıkça “fıkra, genel
müsadere cezasını, yani bir suç nedeniyle kişinin, suçla ilgisi bulunmayan
bütün mal varlığına el koymayı yasaklamaktadır.” ifadesine yer
verilmektedir (Bkz.: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası- Gerekçeli, Anayasa
Mahkemesi Yayınları, Ankara, 2018, s. 218).
13. Anayasa hükmü ve gerekçesi dikkate alındığında fark
edileceği üzere genel müsadere şeklindeki cezanın ancak bir ceza soruşturmasına
bağlı biçimde ve malların bir suçta kullanılması veya bir suçta elde edilmesi
durumunda gündeme gelmesi mümkündür. Dolayısıyla bu bağlamda malların Hazineye
devri de ancak bir ceza yargılaması ile bağlantılı olma durumunda söz konusu
olabilmektedir.
14. Oysa dava konusu kuraldaki hüküm bu kuralda öngörülen
kapatma kararı ile birlikte “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca
Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,
oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan (…)
derneklere ve basın-yayın kuruluşlarına ait olan taşınırlar ile her türlü mal
varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak
devredilmiş.” sayılacağını belirtmektedir. Bununla birlikte kuraldaki
irtibat ve iltisak kavramlarının bir ceza hukuku kavramı olmaktan ziyade idare
hukuku bağlamıyla bir anlam ifade edeceği dikkate alındığında kuraldaki
düzenlemenin bu şekli ile bir suçla bağlantılı biçimde bu kuruluşların
malvarlığına el konulduğu sonucuna ulaşmak için yeterli görülmesi mümkün
değildir. İfade etmek gerekir ki terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olma
durumu her zaman zorunlu biçimde bu kişilerin mal varlığına el koymayı
gerektirmeyebilir.
15. Zira burada kuraldaki düzenleme biçiminden kapatılan
kuruluşların malvarlığına el koyma bakımından kategorik biçimde bir düzenleme
yapıldığı anlaşılmakta olup malvarlıklarının devri öngörülürken bu
malvarlığının kapatmaya konu suçla ilgili bir mücadele bağlamında bu suçta
kullanılıp kullanılmadığı ve suç gelirlerinden elde edilip edilmediği ile
ilgili bir vurguya yer verilmemektedir.
16. Hal böyle olunca da bahse konu dernek ve basın-yayın
kuruluşlarının Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile kapatılmasına
bağlı olarak 7256 sayılı Kanun’la getirilen ilave tedbirlere karşı bu
tedbirlerin kaldırılması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan
başvuru ve özellikle bunun reddi kararlarına karşı da idari yargıda dava
açıldığında yargı mercilerinin burada yapacağı incelemede “irtibat ve
iltisak”ın bulunup bulunmadığının ötesine geçerek Hazineye devredilen
malvarlıklarının bir suçta kullanılıp kullanılmadığı veya suç bağlamında elde
edilip edilmediği ile ilgili bir denetim yapabileceklerini söyleyebilmek
zordur. Zira kuraldaki düzenleme biçiminden böyle bir sonuç çıkarmak mümkün
değildir.
17. Yine burada Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi
ile dernek ve basın-yayın kuruluşlarının kapatılmasına bağlı olarak bunların Hazineye
bedelsiz olarak devredilen taşınırlar dahil her türlü mal varlığı, alacak ve
hakları, belge ve evrakı ile tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlarının
yürütülen ceza soruşturmasının sonucuna bağlı olarak geri verilebileceğine dair
bir düzenleme bulunmaması da dava konusu kuralın Anayasal güvenceleri
sağlamadığı noktasında göze çarpan bir diğer husustur.
18. Kanaatimizce burada kuralın Anayasa’ya uygunluk
denetiminde olağanüstü hal ilan edilen terör tehdidi ile mücadele etme
noktasında kapatılan dernek ve basın-yayın kuruluşlarının mülkiyet hakkına
yönelik getirilen bu biçimdeki bir sınırlamanın meşru bir amacı olduğu kabul
edilmelidir. Zira terörle mücadele bağlamında eğer gerekiyorsa kişilerin
mülklerine devletçe el konulabilir.
19. Ancak olağanüstü haldeki terörle mücadele şeklindeki
amaca uygun olan sınırlamanın aynı zamanda ölçülü bir tedbir niteliğinde olup
olmadığının da gerçekleştirilen Anayasa’ya uygunluk denetiminde ortaya
konulması gerekmektedir. Bu bağlamda haklarında bir suçla bağlantısı konusunda
kuralda bir düzenlemeye yer verilmediği halde sadece terör örgütleri ile
irtibatı ve iltisakı olduğundan hareketle kişilerin malvarlığına bir mahkeme
kararı olmaksızın bir kanunla el konulması Anayasa’nın 15. maddesinde
belirtilen durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez. Burada
salt irtibat ve iltisaktan hareketle mülkiyeti Hazineye devreden bir kural söz
konusu olduğundan bu konuda mülkiyete ilişkin Anayasal güvencelere uygun bir
yargısal denetim öngörülmemesi dava konusu kuralın mülkiyet hakkına yönelik
ölçüsüz bir sınırlama getirmesi sonucunu doğurmaktadır.
20. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin verdiği yukarıda
zikredilen “E.2018/74, K.2019/92, K.T.: 24/12/2019” künyeli iptal kararı
üzerine ilave tedbirlere yargı yolu açılırken bu tedbirlere ilişkin daha
detaylı bir denetim öngören bir düzenleme yapılmamış olması dava konusu kuralın
ölçüsüz bir sınırlama getirmesi noktasında mevcut Anayasa’ya aykırılıkların
giderilememesine sebep olmuştur. Zira halen bu biçimimdeki el koymalarda bahse
konu malvarlığının “suçta kullanma” veya “suç işleyerek elde etme” biçimindeki
hususlarda söz konusu olabileceğine dair kanunlarda hiçbir düzenleme yer almamaktadır.
Burada mal varlığına el koyma ile terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklı olan
dernek ve basın – yayın kuruluşları arasında suç bağlamında bir ilişki veya
illiyet bağı bulunmaksızın bu kişilerin mülküne el konulması durumu söz
konusudur.
21. Öte yandan kapatılan dernek ve basın-yayın
kuruluşlarının mallarının Hazineye devrini öngören kuralla ilgili olarak bu el
koyma işlemine karşı yargı yoluna başvurulduğunda bu işlemin etkili biçimde
incelenmesini sağlayan bir yargısal yolun açık ve net bir şekilde belirlenmiş
olması gerekmektedir. Dava konusu kuralda sadece irtibat ve iltisakla ilgili
düzenleme yer aldığına ve niteliği gereği idari yargı denetiminde irtibat ve
iltisak bulunup bulunmadığından daha öte bir denetim yapılması mümkün
olmadığına göre kapatılan dernek ve basın - yayın kuruluşlarının başvurusu
üzerine bunların mal varlığına el koyma ile ilgili belirttiğimiz kapsamda
etkili bir denetim yapılmasını sağlayan bir yargısal yolun belirlenmemiş olması
aynı zamanda mülkiyet hakkı ile ilgili olarak Anayasa’nın 40. maddesinde
güvence altına alınan etkili başvuru hakkına da aykırılık teşkil etmektedir.
22. Sonuç olarak dava konusu kural mülkiyet hakkı
bağlamındaki Anayasal güvenceleri karşılamaktan uzak olduğu için olağanüstü
halin yürürlükte olduğu bir dönemde durumun gerektirdiği ölçüyü aşan
niteliğiyle mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiğinden Anayasa’nın
15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırılık gerekçesiyle iptali gerekmektedir.
KARŞI OY
1. 7083 sayılı Kanun’un 8. maddesinde yer alan “…imzalanan
bu sözleşmeler nedeniyle belediye menfaatinin önemli ölçüde ihlal edildiğinin
belirlenmesi halinde bu sözleşmeler belediye başkanı veya belediye başkan
vekili tarafından tek taraflı olarak resen feshedilir.” düzenlemesinin
çoğunluk tarafından iptaline karar verilmiştir.
2. Çoğunluk iptal gerekçesi olarak, “belediyenin
menfaatinin önemli ölçüde ihlal edilmesi” durumunun bilinen iptal sebepleri
yanında geniş bir çerçeve oluşturduğu ayrıca menfaatin ihlal edilmesi durumunun
kim tarından tespit edileceğinin belli olmaması hususlarına dayanmaktadır.
3. İlgili maddenin tamamına bakıldığında, belediye
menfaatinin önemli ölçüde ihlal edilmesi durumunun mal veya hizmet alımları ile
yapım işlerine dair sözleşmelere ilişkin olduğu açıkça görülmektedir. Dahası
fesih gerekçesi olarak belediye menfaatinin “önemli ölçüde” ihlal
edilmiş olması kriterinin varlığı basit gerekçelerle sözleşmelerin fesih
edilmemesi noktasında getirilen bir diğer güvencedir.
4. Menfaatin önemli ölçüde ihlal edilme durumunun hangi
merci veya meriler tarafından tespit edileceği hususunun belirsizlik içerdiği
hususunun kabulü ise mümkün değildir.
5. Tespit işlemi idari yönden var olan inceleme veya
soruşturma mercilerince yapılabileceği gibi adli yönden de belirleme yapılması
mümkündür. Bu kapsamda tespit işlemi, olayın mahiyetine göre hukuk
mahkemelerinde açılacak davalara konu edilebileceği gibi Cumhuriyet
başsavcılıklarınca yürütülecek suç soruşturmaları kapsamında da
gerçekleştirilebilir.
6. Halen var olan ve işler durumda bulunan yerleşik
mekanizmaların kural muhtevasında zikredilmesine gerek yoktur. Kaldı ki
incelemeye konu edilen normda yeni veya bilinmeyen bir tespit yöntemini de
işaret etmiş değildir.
7. Sayılan bu gerekçelerle kuralın belirsizlik
içermediğini değerlendirdiğimizden iptal yönündeki çoğunluk görüşüne iştirak
edilmemiştir.