“…
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ikinci bölümünde vücut dokunulmazlığına karşı suçlar başlığı altında m.86’da kasten yaralama suçunu düzenlemiş, suçun kanuni tanımında “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denmiştir. Suçun alt ve üst sınırı dikkate alınarak bu suç ve suçun nitelikli halleri yönünden görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Konumuzla alakalı olan nitelikle halin incelenmesinde ise, aynı maddenin 3. fıkrasında, “Kasten yaralama suçunun, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle” işlenmesi halinde, şikayet aranmaksızın verilecek ceza yarı oranında arttırılır denilerek bu suçun mağdurunun kamu görevlisi olması halinde bir artırım sebebi düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un sekizinci bölümünde şerefe karşı suçlar başlığı altında, 125. maddede hakaret suçu düzenlenmiştir. Bu suç, “Bir kimseye, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.” şeklinde tanımlanmıştır. Nitelikli halleri ve arttırıcı sebepleri düzenleyen devam maddelerinin incelenmesinde, özellikle 3. maddenin (a) bendinde, “Hakaret suçunun, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı …. işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz”, denilerek bu suçun mağdurunun kamu görevlisi olması halinde bir nitelikli hal düzenlenmiştir.
Burada tartışılması gereken husus, kamu görevlisinin kim ve kamu hizmetinin ne olduğudur. TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde: “Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” denilmek suretiyle kamu görevlisinin tanımının yapıldığı, maddenin gerekçesinde ise “… kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegane ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır” denildikten sonra, kamusal faaliyetin de “Anayasa ve Kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir” şeklinde tanımlandığı, TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki “kamu görevlisi” tanımında yer alan “katılan kişi” ibaresi ile madde gerekçesinde yer alan “kamusal faaliyet” kavramından hareketle bir kimsenin “kamu görevlisi” yapılan faaliyetinde “kamusal faaliyet” sayılabilmesi için kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bununda Anayasa ve Kanunda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ile ayrıca faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiği anlaşılmalıdır (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10 .CD. 2021/759 E, 2021/1640 K, 15.10.2021)
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2015/3449 Esas, 2015/3800 Karar sayılı kararında “Katılanın özel hastanede doktor olarak çalıştığının anlaşılması karşısında, eylemin kamu görevlisine hakaret olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden, TCK’nın 125/1. maddesi yerine 125/3-a maddesi ile hüküm kurulması” yine Yargıtay 21. Ceza Dairesinin 28.12.2015 gün 2015/13365-6682 E,K, sayılı ilamlarında da başka suçlar yönünden de özel hastane personelinin kamu görevlisi sayılamayacağı hususunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
3359 sayılı Kanun’un Ek-12 maddesiyle 15/04/2020 tarihinde eklenen hükmün ilk cümlesi, “kamu” sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı işlenen suçlarda Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde belirtilen erteleme yasağı ve artırım hükümleri getirilmiş, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel ise yukarıda belirtilen yüksek yargı mahkemesi kararlarının aksine “kamu görevlisi” sayılması kararlaştırılmıştır.
Somut norm denetimi talep edilen denetime konu somut olayımızdaki hastane personelimiz bir özel teşebbüs hastane olup suçun sübutunda bir sıkıntı olmadan kovuşturma ve tahkikat işlemleri tamamlandıktan sonra hüküm fıkrasına gelindiğinde, somut norm denetimine tabi hükmün varlığından önce hüküm kurulacak olsaydı sırasıyla sanığın sübut bulan ve özel hastanede çalışan doktora yönelik eyleminin hakaret suçunu oluşturduğu dikkate alınarak takdiren Türk Ceza Kanunu’nun 125/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına (burada hakimin takdir hakkına girmeyip yalnızca sübut ve nihai hüküm irdelenmektedir) verilecek cezanın mağdurun özel hastanede çalışan ve yeni yasa değişikliği ile kamu görevlisi statüsüne giren bir sağlık personeli olmasından dolayı 1 yıldan az olamayacağından sanığın bir yıl ile cezalandırılmasına denilerek akabinde Türk Ceza Kanunu’nun 62., 50. ve 51. madde hükümleri tartışılarak sanık hakkında nihai karar verilecekken, 3359 sayılı Kanun’un Ek-12. maddesinin 2-a bendi gereğince verilecek sonuç cezanın hükmün yayım tarihi itibariyle yarı oranında sonuç cezaya ilaveten bir kez daha artırım yapmak gerekecektir. Benzer bir şekilde her ne kadar somut olayımızda kasten yaralama suçu yönünden olmasa da, kasten yaralamaya ilişkin benzer bir hüküm kurulduğunda, yine sanığın özel hastanede çalışan doktora karşı sübut bulan fiilinin Türk Ceza Kanunu’nun 86/1’de belirtilen yaralama suçunu oluşturduğu anlaşıldığından cezalandırılmasına, mağdurun kamu görevlisi olmasından ve eyleminin doktorun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi halinde aynı Kanun’un 86/3-c maddesi gereğince verilecek cezanın yarı oranında arttırılmasına, bu maddeden sonra gelmek üzere denetime konu 3359 sayılı Kanun’un Ek-12. maddesinin 2-a bendi gereğince bu cezanın yarı oranında bir kez daha arttırılması gerekecektir.
Peki burada problem nedir? Burada sorun evrensel “non bis in idem” ilkesidir. Bu ilke, 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korunmaya Dair Sözleşmeyi, yani bildiğimiz adıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen, ülkemizce 10 Mart 1954 tarihinde 6366 sayılı Kanun’la onaylanan ve AİHAS 7. Ek Protokolü ile Anayasamızın 90/5. maddesine göre mevzuatımızda icrailik kazanan “aynı suçtan iki defa yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı” anlamına gelmektedir.
Ülkemizde de yürürlük yetkisi alan İHAS Ek 7 no’lu Protokolün “Aynı Suçtan İki Defa Yargılanmama Ve Cezalandırılmama Hakkı” başlıklı 4. maddesine göre protokolün geçerli olduğu ülkelerde aynı suçtan dolayı ikinci defa yargılanma ve cezalandırma durumu ortadan kaldırılmaktadır. Adı geçen hükme göre;
“1. Hiç kimse; bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak “kesin bir hükümle” mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez.
2. Yukarıdaki fıkra hükümleri, yine veya yakın zamanda ortaya çıkarılan delillerin veya önceki muamelelerde davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı durumunda, ilgili devletin ceza yargılaması usulü ve yasasına uygun olarak davanın yeniden açılmasını engellemez.
3. Sözleşmenin 15. maddesi çerçevesinde bu madde ile öngörülen yükümlülüklere aykırı hiçbir tedbir alınamaz”
“Non bis in idem”olarak da ifade edilen bu prensip, aynı fiil nedeniyle faile bir defa ceza verilmesi demektir. Herkes, bir suçtan ancak bir defa yargılanabilir ve bir defa cezalandırılabilir. Somut olayımızda bu ilke, “bir artırım sebebinden dolayı ceza ancak bir kez artırılabilir” olarak vücut bulacaktır.
Görevi nedeniyle kendisine karşı işlenen suçun mağdurunun kamu hastanesinde çalışan bir sağlık personeli olması nedeniyle hem özellikle Türk Ceza Kanunu’nun 86/1 ve 86/3-c ve 3359 sayılı Kanun’un Ek 12. maddesinden hem de somut norm denetimine konu Türk Ceza Kanunu’nun 125/1 ve 3/a’dan verilecek ceza bir yıla çekilerek tekrardan 3359 sayılı Kanun’un Ek 12. maddesinden artırım yapılması gerekecektir. Hal böyle olunca, görevi nedeniyle bir sağlık personeline karşı gerçekleştirilen eyleminden dolayı sanık cezalandırılacaksa mağdurun kamu hastanesinde çalışan bir sağlık personeli, dolayısıyla kamu görevlisi olmasından dolayı suçun mahiyetine göre artırım veya cezanın 1 yıldan az olamayacağı gündeme gelecek, hem de sağlık personeli olan bir kamu görevlisi olmasından dolayı ayrıca bir kez daha yarı oranında artırım gündeme gelecektir. Burada mağdurun kamu veya özel sağlık personeli olması zaten içinde kamu görevlisi olmasını da barındırmakta olup sanığın eyleminin özel veya kamu hastanesinde çalışan kamu görevlisine karşı işlenmesinde kamu görevlisi olma durumu iki defa cezalandırılacak ve Anayasamızın 95. maddesi gereğince ülkemiz mevzuatına uygun olarak yürürlüğe giren İHAS Ek 7 nolu protokolde belirtilen “non bis in idem” ilkesinin aksine bir artırım sebebinden dolayı ceza birden fazla kez artırılacak, dolayısıyla Anayasamızın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen maddedeki düzenlemelere aykırı olacaktır. Hal böyle olunca, işbu somut norm denetimi yoluna gidilen kanunun Anayasaya uygun olmadığı kanaatindeyiz.
Ayrıca, kamu görevlileri ve kamu hizmetleri yine Anayasamızın Cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen 2. maddesinde belirtilen ve Türkiye Cumhuriyetimizin sosyal bir devlet olduğuna dair düzenlemenin en tabii sonucudur. Şüphesiz, sağlık hizmetleri sosyal devletin en temel hizmetlerinden biridir. Tüm dünyayı saran ve toplumsal infiale yol açan Covid-19 Pandemi süreci neticesinde sağlık personeline karşı işlenen suçlarda belirtilen cezalarda erteleme yasağına veya artırımına gitmek kabul edilebilir bir minnet yöntemi olmayıp aksinin kabulü halinde savaş döneminde kolluk kuvvetlerine veya toplumsal terör olaylarında yargı mensuplarına karşı işlenen suçlar yönünden kalıcı artırımlar yapılabilecek, bu durum kazuistik kanunların getirdiği uygulama zorluklarını beraberinde getirecektir. Olayımızla ilgili olarak, şahsın kamu görevlisi olması bir artırım sebebi, kamu veya özel hastanede çalışan bir ve yine kamu görevlisi olması ilave bir artırım sebebi olacaksa, bu durum diğer kamu hizmet ve görevlileri için de derin yaralar açacaktır. Örneğin; kanun koyucu şahsın kamu görevlisi olmasından dolayı benzer suçlar yönünden hali hazırda artırım veya nitelikli halleri düzenlemişken, son dönemlerde artan öğretmenlere karşı işlenen suçlar neticesinde eylemin mağduru olan kamu görevlisinin öğretmen olmasından dolayı tekrar bir artırım yapacak ve belki de mübalaa gibi gözükse de örneğin matematik öğretmeni diye tekrar mı artırım yapacaktır? Nasıl, Anayasamızın 10. maddesinde herkes kanun önünde eşit ise, şartlar ve koşullar ne olursa olsun, ister pandemi isterse savaş dönemi olsun, tüm kamu görevlileri kanun önünde eşittirler ve kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Bu düzenlemeyle giderilmek istenen mağduriyet uygulamada yerleşen özel sağlık kuruluşlarındaki asıl ve yardımcı sağlık personellerinin Türk Ceza Kanunu kapsamında kamu görevlisi sayılmayışı olup bu husus 3359 sayılı Kanun’un Ek-12. maddesinin 3. fıkrasında net bir şekilde aydınlığa giderilmiş ancak devamında 2. fıkranın (a) ve (b) bendinde yapılan düzenlemelerin ile aşağıda belirtilen Anayasa hükümlerine aykırılık olduğu kanaatindeyiz.
Sonuç ve İstem:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 28. maddesiyle 3359 sayılı Kanun’da Ek-12. maddeye ilaveten getirilen 2. fıkradaki (a) ve (b) bendinde belirtilen “İlgili maddelere göre tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılır” ibaresi ile “Türk Ceza Kanununun 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz” ibareleri Anayasa’nın 2., 10., 38. ve 141. maddelerine aykırı olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesine arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/122
Karar Sayısı : 2021/92
Karar Tarihi : 16/12/2021
R.G.Tarih-Sayısı : 23/2/2022 - 31759
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ceyhan 1. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na 2/1/2014 tarihli ve 6514 sayılı Kanun’un 47. maddesiyle eklenen ek 12. maddeye 15/4/2020 tarihli ve 7243 sayılı Kanun’un 28. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinin Anayasa’nın 2., 10., 38. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında tehdit ve hakaret suçlarından açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı ek 12. maddesi şöyledir:
“Ek Madde 12- (Ek: 2/1/2014-6514/47 md.)
Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklama nedeni varsayılan suçlardandır.
(Ek fıkra:15/4/2020-7243/28 md.) Kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan kasten yaralama (madde 86), tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) ve görevi yaptırmamak için direnme (madde 265) suçlarında;
a) İlgili maddelere göre tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılır.
b) Türk Ceza Kanununun 51 inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel, bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılır.
(Ek fıkra:15/11/2018-7151/21 md.) Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlardan şüpheli olanlar, kolluk görevlilerince yakalanır ve gerekli işlemleri yapılarak Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilir. Cumhuriyet savcısı adli işlemleri tekemmül ettirir. Bu suçların soruşturmasında, kolluk tarafından müşteki, mağdur veya tanık olan sağlık personelinin ifadeleri işyerlerinde alınır. Bu fıkra hükmü, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle kasten işlenen suçlar hakkında da uygulanır.
(Ek fıkra:15/4/2020-7243/28 md.) Şiddetin vuku bulduğu sağlık kurum ve kuruluşunda, faile veya yakınına mağdurun verdiği hizmeti verebilecek başka sağlık personeli ve yardımcı sağlık personeli bulunması halinde hizmet ilgili diğer personel tarafından verilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 8/12/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. Başvuru kararında 3359 sayılı Kanun’un ek 12. maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin iptalleri talep edilmiştir.
4. Bakılmakta olan davanın konusu ise özel hastanede görevli sağlık personeline karşı işlendiği iddia olunan tehdit ve hakaret suçlarına ilişkindir.
5. İtiraz konusu kurallar, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen tehdit ve hakaret suçlarının yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama ve görevi yaptırmamak için direnme suçları bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla kuralların esasına ilişkin incelemenin bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek anılan fıkranın bentlerini bağlayan hükmünün “…özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan … tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) … suçlarında;” bölümü yönünden yapılması gerekir.
6. Açıklanan nedenle 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na 2/1/2014 tarihli ve 6514 sayılı Kanun’un 47. maddesiyle eklenen ek 12. maddeye 15/4/2020 tarihli ve 7243 sayılı Kanun’un 28. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan fıkranın bentlerini bağlayan hükmünün “…özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan … tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) … suçlarında;” bölümü yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
8. 3359 sayılı Kanun’un ek 12. maddesinin ikinci fıkrasında kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten yaralama (madde 86), tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) ve görevi yaptırmamak için direnme (madde 265) suçlarında; ilgili maddelere göre tayin edilecek cezalarda yarı oranında artırım yapılacağı ve bunlar hakkında 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmektedir.
9. İtiraz konusu kurallar anılan fıkranın bentlerini bağlayan hükmünün “…özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan … tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) … suçlarında;” bölümü yönünden incelenmiştir.
10. 5237 sayılı Kanun’un tehdit suçunun düzenlendiği 106. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişinin altı aydan iki yıla kadar hapis, malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit eden kişinin ise mağdurun şikâyeti üzerine altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür.
11. Hakaret suçu anılan Kanun’un 125. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiş olup bu suçun failinin üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılacağı öngörülmüştür. Söz konusu maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiş ve cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
12. 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinde ise mahkemelerce hükmolunacak hapis cezalarının ertelenmesine ilişkin hükümler yer almaktadır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında miktar ve tür bakımından hangi cezaların ertelenebileceği ile ertelemenin koşulları düzenlenmektedir. Buna göre işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilecektir. Erteleme kararının verilebilmesi için kişinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir.
13. Bu kapsamda itiraz konusu kurallar özel sağlık kuruluşunda görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevlerinden dolayı işlenen tehdit ve hakaret suçlarında cezaların yarı oranında artırım yapılmasını ve yine bu suçlar için şartları oluşsa dahi hapis cezasının ertelenmesi kurumunun uygulanmamasını hüküm altına almaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle; kamu görevlisi olarak kabul edilen özel sağlık kurumu çalışanlarına yönelik tehdit ve hakaret suçlarının işlenmesi durumunda suçun nitelikli hâlinin meydana geldiği, buna rağmen söz konusu fiil nedeniyle cezalarda yarı oranında artırım öngörülmesinin mükerrer cezalandırmaya sebebiyet verdiği, mükerrer cezalandırmanın hukuk devleti ve aynı suçtan dolayı iki defa yargılanmama ilkelerini ihlal ettiği, ayrıca mağdur olan sağlık çalışanlarına böyle bir ayrıcalığın tanınmasının kanun önünde eşitlik ilkesiyle çeliştiği, itiraz konusu kuralların sağlık personeline karşı görevlerinden dolayı işlenen tehdit ve hakaret suçlarından verilen hapis cezalarının ertelenmesini engellediği, bu engellemenin aynı hukuki durumda olanlar arasında eşitsizliğe neden olduğu belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 10., 38. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
15. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
16. Ceza hukukunun toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik hayatıyla yakından ilgili olması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Bu bağlamda ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından kanun koyucu -Anayasa’ya bağlı kalmak koşuluyla- soruşturma ve yargılamaya ilişkin olarak hangi yöntemlerin uygulanacağı, toplumda belirli eylemlerin suç sayılıp sayılmayacağı, suç sayıldığı takdirde hangi çeşit ve ölçülerdeki ceza yaptırımlarıyla karşılanmaları gerektiği, hangi hâl ve hareketlerin ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği, hangi cezaların seçenek yaptırımlara çevrilebileceği veya ertelenebileceği ve hangi suçların hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında kalacağı gibi konularda takdir yetkisine sahiptir.
17. Kanun koyucu, anılan takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle de bağlıdır. Bu ilke ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur.
18. İtiraz konusu kuralların öngördüğü müeyyide artırımı ve hapis cezasının ertelenmesinin yasaklanması, sağlık personelinin huzur ve sükunu, şöhret veya haklarının korunması ile kamu düzeninin korunmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir. Anayasa’nın 56. maddesinde korunan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, çevrenin korunması ve geliştirilmesi bakımından devlete pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu bağlamda devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle de görevlidir. Sağlık çalışanlarının hedef alındığı suçların yaygınlaşması sağlık hizmetinin verimli şekilde verilememesine de neden olacağından kuralın kamu yararı amacıyla öngörüldüğünde kuşku bulunmamaktadır.
19. Kanun koyucu itiraz konusu kurallarla sağlık personeline yönelen tehdit ve hakaret fiillerinin diğer kamu görevlilerine oranla daha ağır şekilde cezalandırılmasını ve anılan suçlarda hapis cezasının ertelenmesine ilişkin hükümlerin uygulanmamasını öngörmektedir. Bu çerçevede kurallarla sağlık personeline karşı yukarıda belirtilen suçların işlenmesinin önlenmesinin amaçlandığı, bir başka ifadeyle bu suçlar yönünden caydırıcılığın sağlanmak istendiği anlaşılmaktadır (AYM, E.2020/91, K.2021/73, 13/10/2021, §§ 29, 30).
20. Buna göre itiraz konusu kurallarla getirilen daha ağır cezalandırma ve hapis cezasının ertelenmemesinin yukarıda belirtilen amacın gerçekleşmesi bakımdan elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
21. Kuralların yer aldığı maddenin üçüncü fıkrasında özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personelin görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçu bu suçun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli hâlini oluşturmaktadır. İtiraz konusu (a) bendi sağlık çalışanlarına karşı işlenen hakaret suçunda 5237 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenecek ceza üzerinden yarı oranında bir artırım yapılmasını öngörmektedir. Bu nedenle sağlık çalışanlarına karşı görevlerinden dolayı işlenen hakaret suçunda cezanın belirlenmesinde iki nitelikli hâlin değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. Dolayısıyla mağdurun kamu görevlisi olmasının yanı sıra yerine getirilen kamu görevinin niteliğine göre ayrıca bir artırım öngörülmektedir. Bununla birlikte tehdit ve hakaret suçlarının hem temel şekilleri hem de nitelikli hâlleri için 5237 sayılı Kanun’da belirli aralıklarda cezaların türü ve miktarı düzenlenmiştir. Suçlar için öngörülen yaptırımların niteliği ve ağırlığı ile kanun koyucunun Anayasa’ya bağlı kalmak şartıyla ceza siyasetinin bir parçası olarak takdir yetkisi kapsamında öngördüğü kuralla ulaşmak istediği amaç birlikte gözetildiğinde kuraldaki ceza artırımının orantılı olmadığı söylenemez.
22. Kaldı ki kural olarak suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup bulunmadığının belirlenmesinde benzer bir suç için öngörülen ceza ile yapılacak kıyaslamanın değil o suçun yarattığı etkinin ve sonuçlarının dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle bir suç için öngörülen cezanın başka bir suç için öngörülen cezayla karşılaştırılması suretiyle yapılan değerlendirme anayasal denetime esas oluşturmaz (AYM, E.2017/169, K.2018/42, 2/5/2018, § 15).
23. Hapis cezasının ertelenmesi ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın kişiselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında hapis cezasına hükmetmekle birlikte hapis cezasının ertelenmesine karar vermek suretiyle sanığı belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde ertelenen hapis cezası infaz edilmiş sayılmaktadır.
24. Bununla birlikte hapis cezasının ertelenmesi kurumu, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak algılanmaması ve tekrar topluma kazandırılması amacıyla belirli şartlara bağlı olarak tanınan bir imkân olup kişilere her durumda mutlaka sağlanması gereken bir hak niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla hangi şartlar altında hapis cezasının ertelenmesine karar verilebileceği, Anayasa’ya uygun olmak kaydıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
25. Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalan kuralın hapis cezasının ertelenmesini yasaklamak suretiyle failler için getirdiği külfet ile kanun koyucunun kuralla ulaşmak isteği amaç karşılaştırıldığında kuralın orantısız olduğu da değerlendirilemez (AYM, E.2020/91, K.2021/73, 13/10/2021, §§ 33-35).
26. Öte yandan suç ile ceza arasında adil bir dengenin kurulabilmesi verilecek cezanın kişiselleştirilmesini, her somut olayda suçlunun kişiliğine uygun hâle getirilmesini gerektirir. Ancak hapis cezasının ertelenmesi kurumu cezanın kişiselleştirilmesine yönelik araçlardan yalnızca biri olup cezalar için alt ve üst sınırların belirlenmesi, seçimlik cezaların düzenlenmesi, indirim veya artırım sebeplerinin öngörülmesi gibi durumlarla da cezanın kişiselleştirilmesi mümkündür. Bu nedenle suçun işleniş şekli, niteliği, etkisi, ağırlığı, korunan hukuki menfaat ve hükmedilen ceza miktarı gibi hususlar gözetilmek suretiyle kuralın getirdiği hapis cezasının ertelenmesi kararı verilebilme imkânının ölçülü biçimde sınırlanmasının cezanın kişiselleştirilmesine engel teşkil ettiği söylenemez. Bu itibarla itiraz konusu kuralın hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü bulunmamaktadır (AYM, E.2020/91, K.2021/73, 13/10/2021, § 36).
27. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesine yer verilmiştir.
28. Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
29. Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevlerinden dolayı işlenen hakaret ve tehdit suçları bağlamında eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık denetiminde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer durumda bulunan kişilere farklı muamelenin mevcut olup olmadığı belirlenmelidir. Yapılacak bu belirlemenin ardından ise farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı hususları irdelenmelidir.
30. 3359 sayılı Kanun’un ek 12. maddesinin üçüncü fıkrasına göre özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri nedeniyle kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Kanun’un uygulanmasında kamu görevlisi sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre kamu görevlisi sayılan, özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık çalışanları ile diğer kamu görevlilerinin karşılaştırma yapılmaya müsait olacak şekilde benzer durumda oldukları açıktır. Eşitlik ilkesinin gereği olarak karşılaştırma yapılmaya müsait olacak şekilde benzer durumda olanlar arasından bir kısmı lehine getirilen farklı düzenlemenin bir ayrıcalık tanınması niteliğinde olmaması için nesnel ve makul bir temele dayanması ve ölçülü olması gerekir.
31. İtiraz konusu kurallar diğer kamu görevlilerinden farklı olarak sağlık çalışanı olan kamu görevlilerine karşı işlenen tehdit ve hakaret suçlarında yarı oranında bir artırım yapılmasını ve anılan suçlardan verilen cezalarda erteleme hükümlerinin uygulanmamasını öngörmektedir. Sağlık hizmetleri niteliği itibarıyla belirli bir düzen içinde sunulması gereken, kişilerin ve toplumun varlığı ve huzuru yönünden vazgeçilemez, ertelenemez ve ikame edilemez hizmetlerdendir. Kanun koyucunun sağlık çalışanlarına karşı işlenen suçlarda son yıllarda artış olduğunu değerlendirerek itiraz konusu kuralları öngördüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların sağlık personeline karşı anılan nitelikteki suçların işlenmesini önleme amacıyla düzenlendiği açık olup bu amaçla öngörülen farklı muamelenin makul ve nesnel bir temele dayanmadığı söylenemez.
32. Kuralın öngördüğü yarı oranındaki ceza artırımının ölçüsüz bir yönünün de bulunmadığı anlaşıldığından kuralların Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır (AYM, E.2020/91, K.2021/73, 13/10/2021, §§ 41, 42).
33. Başvuru kararında kuralların aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama ve cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesine de aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anılan ilkenin uygulanabilmesi için bazı şartların varlığı gerekmektedir. Bu şartlar; ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin olması, ceza sürecinin kesin/kesinleşmiş bir mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması, yeniden ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi ve farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olmasıdır. Belirtilen şartlar gözetildiğinde bazı fiillere artırılmış ceza öngören ve hapis cezasının ertelenmesi kurumunu yasaklayan kuralların aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesiyle ilgisinin bulunmadığı açıktır.
34. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 38. ve 141. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na 2/1/2014 tarihli ve 6514 sayılı Kanun’un 47. maddesiyle eklenen ek 12. maddeye 15/4/2020 tarihli ve 7243 sayılı Kanun’un 28. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinin, anılan fıkranın bentlerini bağlayan hükmünün “…özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan … tehdit (madde 106), hakaret (madde 125) … suçlarında;” bölümü yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 16/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN