ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2019/55
Karar Sayısı:2020/44
Karar Tarihi:10/9/2020
R.G.Tarih-Sayısı:27/10/2020-31287
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Erzurum Asliye Ticaret
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 19/10/2005 tarihli ve 5411
sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin altıncı fıkrasının Anayasa’nın 2.,
10. ve 11. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi
talebidir.
OLAY: Varlık yönetim şirketince açılan alacak davasında
itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeki iddiayı ciddi bulan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 143. maddesi
şöyledir:
“Varlık yönetim şirketi
Madde 143- Bankalar ve Fon dâhil diğer
malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili,
yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları
Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketleri de kurulabilir. Varlık
yönetim şirketleri alacaklarının tahsili ve alacakların ve/veya diğer
varlıkların yeniden yapılandırılması kapsamında alacak tahsili amacıyla
edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkların işletilmesi, kiralanması
ve bunlara yatırım yapılması ve yine alacaklarını tahsil etmek amacıyla
borçlularına ilâve finansman sağlamak veya sermayelerine iştirak etmek dâhil
olmak üzere her türlü faaliyeti gerçekleştirmeye yetkilidir.
(Ek fıkra: 2/1/2017-KHK-684/5 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7074/5
md.) Sermayesinin yarıdan fazlası doğrudan veya dolaylı olarak kamuya
ait olan veya kamu tarafından kontrol edilen bankaların alacaklarının varlık
yönetim şirketlerine satışında uygulanacak usul ve esasları belirlemeye Kurul
yetkilidir.
Fon kurulacak varlık yönetim şirketlerine sermaye sağlamak
suretiyle kurucu ortak veya hissedar olarak katılmaya yetkilidir.
Fonun en az yüzde yirmi hissedar olduğu varlık yönetim
şirketleri, Fondan devraldığı alacaklarla ilgili olarak bu Kanunun 132 nci
maddesinin sekizinci fıkrası ve 138 inci maddesinin beşinci fıkrasında Fona
tanınan hak ve yetkileri kullanır.
Varlık yönetim şirketleri bu kapsamdaki işlemleri nedeniyle
doğmuş veya doğması beklenen, ancak miktarı kesin olarak belli olmayan
zararlarını karşılamak amacıyla karşılık ayırmak zorundadırlar. Karşılık
ayrılacak alacakların nitelikleri ile karşılıklara ilişkin esas ve usûller
Kurul tarafından belirlenir. Varlık yönetim şirketlerinin bu fıkra uyarınca
ayırdıkları karşılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının
tespitinde gider olarak kabul edilir.
Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743
sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü
maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik
kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla
ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere
kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga
Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa
göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek
tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta
muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak
kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu
maddesi hükmünden istisnadır.
Varlık yönetim şirketi tarafından, bu borçların, taahhütlerin
yüklenilmesi veya alacakların, varlıkların devralınması hâlinde, bu borç,
taahhüt, alacak ve varlıklarla ilgili olarak, takibi şikayete bağlı suçlar
dahil olmak üzere açılmış veya açılacak her türlü ceza davalarında, alacağın
devralındığı veya borcun, taahhüdün yüklenildiği tarihten itibaren, suçtan
zarar gören olarak, varlık yönetim şirketi kendiliğinden müdahil sıfatını
kazanır.
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce kurulmuş olan varlık yönetim
şirketleri bu Kanun hükümlerine tâbi olarak faaliyetlerini yürütürler.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü
hükümleri uyarınca Zühtü ASLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla 30/5/2019 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Uygulanacak Kural ve Sınırlama Sorunu
3. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine
göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir
kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı
görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının
ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa
Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da
o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
4. Başvuru kararında 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin
altıncı fıkrasının iptali talep edilmiştir. Anılan fıkra bu Kanun kapsamında
kurulan varlık yönetim şirketlerinin yanı sıra 30/1/2002 tarihli ve 4743 sayılı
Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bu Kanun’la yürürlükten kaldırılan 3.
maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
(Kurul) çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve bununla ilgili olarak düzenlenen
kâğıtların, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve
bunu izleyen beş yıl süresince 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi
Kanunu’na göre ödenecek damga vergisinden, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun
tahsil edilecek tutarların 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri
Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak
kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 7/12/1994 tarihli ve
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 39. maddesi hükmünden istisna
olmasını öngörmektedir.
5. Bakılmakta olan davanın konusunu ise 5411 sayılı Kanun
uyarınca kurulan bir varlık yönetim şirketinin 492 sayılı Kanun uyarınca
ödemesi gereken harçlar oluşturmaktadır. Bu itibarla itiraz konusu fıkrada yer
alan “…ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu
yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin…”, “…488
sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden,…” ve “…her
ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider
Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden,
kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı
Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden…”
ibarelerinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Açıklanan
nedenle bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi
gerekir.
6. Diğer yandan itiraz konusu fıkranın kalan kısmında yer alan
bazı ibareler bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmayan 4743 sayılı
Kanun’un, 5411 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılan 3. maddesinin yedinci
fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık
yönetim şirketleri ve fıkrada öngörülen damga vergisi, banka ve sigorta
muameleleri vergisi, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesinti ve
4054 sayılı Kanun’un 39. maddesi hükmü istisnaları bakımından da geçerli, ortak
kural niteliğindedir. Bu itibarla anılan fıkranın kalan kısmının esasına
ilişkin incelemenin fıkrada yer alan “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık
yönetim şirketleri…” ibaresi yönünden yapılması gerekir.
7. Açıklanan nedenlerle 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin;
A. Altıncı fıkrasında yer alan “…ile 4743 sayılı Malî Sektöre
Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci
fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık
yönetim şirketlerinin…”, “…488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek
damga vergisinden,…” ve “…her ne nam altında olursa olsun tahsil
edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve
sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak
kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu
maddesi hükmünden…” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Altıncı fıkrasının kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin
fıkrada yer alan “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri…”
ibaresi yönünden yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. Genel Açıklama
8. 2000-2001 yıllarında bankacılık sektöründe yaşanan kriz
sebebiyle ekonomik yapıda ortaya çıkan zararın giderilmesi ve buna bağlı
sorunların çözümü ihtiyacı, yeniden yapılandırma programlarını ve bu kapsamda
yasal düzenlemeleri beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede varlık yönetim
şirketleri de Türk Hukukunda ilk olarak 2002 yılında 4743 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin yedinci fıkrasıyla hükme bağlanmıştır. Anılan fıkra ise 2005 yılında
5411 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmış ve varlık yönetim şirketleri, söz
konusu Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 143. maddesiyle yeniden
düzenlenmiştir.
9. Kanun’un 143. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde
bankalar ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (Fon) dâhil diğer
malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili,
yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları
Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketlerinin de kurulabieceği
öngörülerek varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konuları belirlenmiştir.
10. Varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusunu oluşturan
alacaklar ve varlıklar; bankaların, Fonun ve ana faaliyet konuları para ve
sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat
ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, faktoring
şirketleri, finansman şirketleri ve varlık yönetim şirketleri gibi finansman
sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişiler olarak tanımlanmış
olan diğer malî kurumların alacakları ve varlıkları ile sınırlandırılmıştır.
Söz konusu alacak ve varlıklar ise öğretide de kabul edildiği üzere en genel
tanımıyla borçlunun borcunu vadesinde ifa etmemesi gibi sebeplerle sorunlu
alacak olarak nitelenen alacaklar ile çeşitli sebeplerle değer kaybına uğradığı
için sorunlu varlık olarak nitelenen varlıklardır.
11. Varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusu kanun ile
düzenlenmiş olup bu faaliyet konusu bankaların, Fonun ve diğer malî kurumların
sorunlu varlık ve sorunlu alacaklarının yönetimi olarak belirlenmiştir.
Böylelikle özellikle bankaların sorunlu alacaklarının ve sorunlu varlıklarının
bu konuda uzman şirketler tarafından yönetiminin sağlanmasıyla bankacılık
sektöründe yaşanabilecek olası krizlerin ve bunun ekonomiye olumsuz etkilerinin
önlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
C. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle varlık yönetim şirketlerinin
kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince harç ödemekle
yükümlü olmamalarının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, varlık yönetim
şirketlerine bu konuda imtiyaz tanınmasının kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal
ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca
kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 73. maddesi yönünden de incelenmiştir.
14. İtiraz konusu kural, 5411 sayılı Kanun
kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve
bunlarla ilgili olarak düzenledikleri kâğıtların, kuruluş işlemleri de dâhil
olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 492
sayılı Kanun’a göre ödenecek harçlardan istisna tutulduğunu hükme
bağlamaktadır.
15. Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının
sundukları hizmetlerden yararlananlardan bu yararlanmaları karşılığı alınan
bedeldir. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumunun
sunduğu hizmetlerden yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir yarar
sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekir.
16. Anayasa’nın 73.maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır” hükmüyle verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. Verginin
kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların
kanunda yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin
düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının kanun ile
yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Verginin kanuniliği ilkesi vergilendirmeye
ilişkin istisna ve muafiyetleri de kapsamaktadır. Vergilendirmede genel kural,
kanunla belirlenmiş konu ve kişilerden vergi, resim ve harç alınmasıdır. Kanun
koyucu, kimi durumlarda vergi kapsamına alınan konuyu, kimi durumlarda kişileri
vergi dışında tutabileceği gibi verginin tümünden ya da bir bölümünden de
vazgeçebilir. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerde sosyal,
ekonomik, malî ve kültürel amaçlı birtakım muaflık, istisna ve indirimler
tanınması, kanun koyucunun takdirine bağlı bir konudur (AYM, E.2016/1,
K.2017/81, 29/03/2017, § 5).
17. 5411 sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketlerinin yaptıkları işlemlerden ve bununla ilgili olarak düzenlenen
kâğıtlardan, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve
bunu izleyen beş yıl süresince 492 sayılı Kanun’a göre harç ödenmemesini
öngören kuraldaki konunun unsurlarının, kapsamının ve süresinin yeterli
açıklıkta kanunla belirlendiği gözetildiğinde kuralda kanunilik ilkesine bir
aykırılığın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
18. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla
alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar,
yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve
gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik
ilkesine yer verilmiştir.
19. Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke
ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez.
20. Varlık yönetim şirketlerinin belli bir süreyle harç
ödememesi bağlamında eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık denetiminde
öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer durumda
bulunan kişilere farklı muamelenin mevcut olup olmadığı belirlenmelidir.
Yapılacak bu belirlemenin ardından ise farklı muamelenin nesnel ve makul bir
temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı hususları irdelenmelidir.
21. Kanun’un 143. maddesinin birinci fıkrası uyarınca varlık
yönetim şirketlerinin kuruluş ve faaliyet esasları Kurul tarafından
belirlenmektedir. 1/11/2006 tarihli ve 26333
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş
ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik’in 4. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında bu şirketlerin Kurulun izni ile kurulabileceği hükme bağlanmıştır.
Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde ise varlık yönetim
şirketlerinin anonim şirket şeklinde kurulması gerektiği, diğer bentlerinde ise
bu şirketlerin kuruluşuna ilişkin diğer şartlar düzenlenmiştir.
22. Anonim şirketler esas itibarıyla 13/1/2011 tarihli ve 6102
sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla birlikte Kanun’un 330.
maddesinde “Özel kanunlara tabi anonim şirketlere, özel hükümler dışında bu
kısım hükümleri uygulanır” denilmektedir. Dolayısıyla anonim şirket
şeklinde kurulması gereken varlık yönetim şirketleri de 5411 sayılı Kanun’daki
özel hükümler dışında 6102 sayılı Kanun’a tabidir. Bu itibarla diğer anonim
şirketlerin harç ödeme yükümlülüğünün kural olarak devam etmesine karşın 5411
sayılı Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerine yaptıkları işlemler
ve düzenledikleri kağıtlar sebebiyle belli bir süreyle de olsa harç ödememe
imkânının tanınmış olması nedeniyle diğer anonim şirketler ile farklılık
yaratıldığı anlaşılmaktadır.
23. Eşitlik ilkesinin gereği olarak karşılaştırma yapılmaya
müsait olacak şekilde benzer durumda olanlar arasından bir kısmı lehine
getirilen farklı düzenlemenin bir ayrıcalık tanınması niteliğinde olmaması için
nesnel ve makul bir temele dayanması ve ölçülü olması gerekir.
24. Anayasa’nın 167. maddesinin birinci fıkrasında “Devlet,
para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli
işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır;…” denilmiştir. Bu kapsamda devlet, tasarrufları korumak ve
biriken tasarrufların millî ekonominin gereklerine göre kullanılmasını
sağlamakla görevli olup bu görevini yerine getirebilmek için para ve kredi
piyasalarını düzenleme ve denetleme gereksinimi duyabilir. Devletin para, kredi
ve sermaye politikalarının oluşması ve belirlenmiş politikaların uygulanması
konusunda sahip olduğu ekonomik görevlerini gerçekleştirebilmesi için ulusal
ekonominin gereklerine uygun olarak hangi düzenlemeleri yapacağı ise anayasal
sınırlar içinde kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
25. İtiraz konusu kural uyarınca 5411 sayılı Kanun kapsamında
kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bunlarla ilgili
olarak düzenledikleri kâğıtlar sebebiyle harç ödemeyecek olması, bu şirketlerin
faaliyet konusu dikkate alınarak değerlendirmelidir. Yukarıda da belirtildiği
üzere varlık yönetim şirketlerinin faaliyet konusu bankaların, Fonun ve ana
faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel
kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal
kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, finansman şirketleri ve varlık
yönetim şirketleri gibi finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle
iştigal eden tüzel kişilerin sorunlu varlıklarının ve bu kapsamda özellikle
sorunlu alacaklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve
satılması olarak belirlenmiştir. Böylelikle bir taraftan başta bankalar olmak
üzere finans piyasası aktörlerine sorunlu varlıklarını ve sorunlu alacaklarını
varlık yönetim şirketlerine devrederek kendi bilançolarından çıkarmak suretiyle
bilançolarını iyileştirme imkânı tanınmış, diğer taraftan da sorunlu varlık ve
alacakların, alanında uzman varlık yönetim şirketleri tarafından nakde
çevrilebilmesinin önü açılmıştır.
26. Varlık yönetim şirketleri tarafından devralınan sorunlu
varlıklar ve sorunlu alacaklar, nitelemeden de anlaşıldığı üzere nakde
çevrilememe veya gerçek değeri üzerinden nakde çevrilememe ihtimalini içeren
varlık ve alacaklardır. Başka bir ifadeyle para, kredi ve sermaye piyasalarının
sağlıklı ve düzenli işleyişini riske atabilecek nitelikte olan sorunlu
varlıklar ve sorunlu alacaklar, varlık yönetim şirketleri tarafından
devralınmaktadır. İtiraz konusu kuralla konusu sorunlu varlıklar ve alacaklar
olan hukuki işlemlerden doğacak masrafın azaltılması suretiyle bankacılık
sektörünün sağlıklı bir şekilde işleyişinin sağlanması ve sürdürülmesi
gayesiyle kurulan varlık yönetim şirketlerinin teşvik edilmesinin amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralla öngörülen ayrımın nesnel ve makul bir
temele dayanmadığı söylenemez. Kuralla getirilen harç avantajının ölçüsüz bir
yönünün de bulunmadığı anlaşıldığından kuralın Anayasa’nın 10. maddesinde
güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmediği sonucuna
varılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 10. ve 73.
maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş
ise de bu bağlamda belirtilen hususlar kanunilik ilkesi kapsamında ele alınmış
olduğundan Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 11. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
19/10/2005 tarihli ve
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin;
A. Altıncı
fıkrasında yer alan “…ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca
Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketlerinin…”, “…488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga
vergisinden,…” ve “…her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek
tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta
muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak
kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu
maddesi hükmünden…” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B.
Altıncı fıkrasının kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin fıkrada yer alan
“Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri…” ibaresi
yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
C. Altıncı
fıkrasının “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri … yaptıkları
işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de
dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince … 492
sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, ... istisnadır.” kısmının
“Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri…” ibaresi
yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Celal Mümtaz
AKINCI’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
10/9/2020 tarihinde karar
verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru kararında 5411 sayılı Kanun’un 143. maddesinin
altıncı fıkrasının iptali talep edilmiştir. Anılan fıkra bu Kanun kapsamında
kurulan varlık yönetim şirketlerinin yanı sıra 30/1/2002 tarihli ve 4743 sayılı
Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bu Kanun’la yürürlükten kaldırılan 3.
maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
(Kurul) çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim
şirketlerinin yaptıkları işlemlerin ve bununla ilgili olarak düzenlenen
kâğıtların, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve
bunu izleyen beş yıl süresince 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi
Kanunu’na göre ödenecek damga vergisinden, 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun
tahsil edilecek tutarların 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri
Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak
kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 7/12/1994 tarihli ve
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 39. maddesi hükmünden istisna
olmasını öngörmektedir.
2. Mahkememizce yapılan ilk incelemede; 19/10/2005 tarihli ve
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin;
A. Altıncı fıkrasında yer alan “...ile 4743 sayılı Malî Sektöre
Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci
fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık
yönetim şirketlerinin...”, “...488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek
damga vergisinden,...” ve “...her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek
tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta
muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak
kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu
maddesi hükmünden...” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Altıncı fıkrasının kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin
fıkrada yer alan “Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri...”
ibaresi yönünden yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuran Mahkemece, varlık yönetim şirketlerinin kuruldukları
takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince harç ödemekle yükümlü
olmamalarının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, varlık yönetim şirketlerine
bu konuda imtiyaz tanınmasının kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal ettiği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
4. Varlık yönetim şirketleri, Banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu, diğer mali kurumlar ve kredi sigortası hizmeti veren sigorta
şirketlerinin söz konusu hizmetlerinden doğan alacakları ile diğer varlıklarını
satın alabilir, satabilir, satın aldığı alacakları tahsil edebilir, varlıkları
nakde çevirebilir veya bunları yeniden yapılandırarak satabilir. Alacaklarını
tahsil amacıyla edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkları
işletebilir, kiralayabilir ve bunlara yatırım yapabilir. Söz konusu
hizmetlerinden doğan alacakları ile diğer varlıklarının tahsilatı, yeniden
yapılandırılması veya üçüncü kişilere satışı konularında aracılık, destek ve
danışmanlık hizmeti verebilir. Ana faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere sermaye
piyasası mevzuatı dahilinde ve gerekli izinleri almak kaydıyla faaliyette
bulunabilir ve menkul kıymet ihraç edebilir, ihraç edilmiş menkul kıymetlere
yatırım yapabilir. Faaliyetlerini gerçekleştirmek amacıyla iştirak edinebilir.
Şirketlere kurumsal ve finansal yeniden yapılandırma alanlarında danışmanlık
hizmeti verebilir.
5. Görüldüğü üzere varlık yönetim şirketleri bankaların, fonun
ve belirli finansal kuruluşların sorunlu varlık ve alacaklarını temlik yoluyla
devralarak tahsil ve tasfiyesine aracılık etmek suretiyle diğer anonim
şirketler gibi gelir elde etmek amacıyla kurulmuş şirketlerdir.
6. Bankaların ve diğer finansal kuruluşların tahsili zor alacaklarının
tahsiline yardımcı olduğu için varlık yönetim şirketlerinin kamusal yarara
hizmet ettiği, bu nedenle teşvik edilmesi gerektiği ve bu yüzden de bu
şirketlere vergi, harç vb. birçok istisnanın tanınmasının Anayasa’ya aykırı
olmadığı kabul edilmişse de bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır.
7. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına bakıldığında benzer
konuların Anayasa’nın 10., 73. maddeleri yönünden incelendiği, her ikisinin de
ölçü norm olarak kullanıldığı görülmektedir. Anayasa’nın 73. maddesinde; kamu
giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre herkesin vergi ödemekle
yükümlü olduğu, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının maliye
politikasının sosyal amacı olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi de muafiyet
ve istisnalara ilişkin yasal düzenlemelerin Anayasa’ya uygunluğunu denetlerken
bu çerçevede değerlendirme yapmış ve muafiyet ve istisnayı “mali güce göre
vergilendirme”nin ve “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı”nın
sağlanmasının araçları olarak kabul etmiştir.
8. Harcın bir hizmetten yararlanma karşılığı alınması nedeniyle
kural olarak kamu hizmetinden yararlananların ödeme güçlerine bakılmaksızın
harca tabi tutulmalarının asıl olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi 17.12.1968
tarihli kararında: “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, katma bütçeli bir
kuruluştur ve yukarıda belirtildiği gibi tamamıyla kamu hizmeti
görmektedir. …harcı verenle harcı alan aynı devlet örgütlerindendir. Böyle
olunca da sözü geçen genel müdürlüğün görevini gereği gibi yapmasını sağlamak
için işlemlerinde harçtan muaf tutularak olanaklarının tümünün amaçlarına
neşredilmesinde kamu yararı olduğu söz götürmez gerçektir.” diyerek DSİ’nin
ticari bir amacının bulunmaması ve tamamen kamu hizmeti gören bir kuruluş
olması nedeniyle kendisine imtiyaz tanındığından söz edilemeyeceğini ve
eşitliğe aykırılık da bulunmadığını belirtmiştir (AYM, E:1968/12, K:1968/65).
9. Anayasa Mahkemesi 09.6.2011 tarihli kararında yine benzer bir
gerekçeyle Başbakanlık taşıtlarının KDV ve ÖTV’den istisna tutulmasını
Anayasa’ya aykırı bulmamıştır; “…devlet tüzel kişiliği içinde yer alan
Başbakanlığın merkez teşkilatına teslimi işleminin katma değer vergisinden
ve bu malların Başbakanlık merkez teşkilatı tarafından ilk iktisabının özel
tüketim vergisinden istisna edilmesi yolunda getirilen düzenleme, yasa
koyucunun vergilendirme alanındaki taktir yetkisine dayanmakta ve Anayasa’ya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır (AYM, E:2009/62, K:2011/96).
10. Yukarıdaki kararlardan görüleceği üzere, kamu kurum ve
kuruluşları ile ilgili muafiyet ve istisna düzenlemelerinde Anayasa Mahkemesi
yasa koyucunun daha geniş bir taktir yetkisi olduğunu kabul etmektedir.
11. İtiraz konusu kuralla işlemleri Harçlar Kanununa göre
ödenecek harçlardan istisna tutulan “varlık yönetim şirketleri”nin kamu
kuruluşu olmadıkları, Türk Ticaret Kanununa göre kurulan anonim şirketler
oldukları açıktır. Bankalar ve diğer mali kuruluşların bu şirketlerle
yaptıkları anlaşmalar nedeniyle, alacakları tahsil ve tasfiye için gösterilen
çaba ve çalışmalar, varlık yönetim şirketlerinin niteliğini değiştirmemektedir.
Kamu bankası – özel banka ayrımı olmaksızın tüm bankaların alacakları veya
varlıkları yönünden işlem tesis etme yetkisine sahip olan varlık yönetim
şirketleri, özel hukuk tüzel kişileridir. Yürüttükleri hizmetin
Anayasa’nın 128. maddesi kapsamında belirtilen bir kamu hizmeti olmadığı
kuşkusuzdur.
12. Bankaların faaliyetlerinin ülke ekonomisi bakımından
taşıdığı önem tartışmasızdır. Bu nedenle de bankalar, yasa koyucu tarafından
özel düzenleme ve denetime tabi tutulmuşlardır. Piyasaların denetimi yönünden
Devlet’e görev veren Anayasa’nın 167. maddesinde, Devlete para, kredi sermaye,
mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve
geliştirici tedbirleri alma görevi verilmiş olması, varlık yönetim
şirketlerinin Harçlar Kanununda öngörülen harçlardan muaf tutulmalarının haklı
ve yeterli bir gerekçesi olarak kabul edilemez. Varlık yönetim şirketleri, özel
hukuk tüzel kişileridir ve bankaların alacaklarını özel hukuk hükümlerine göre
tahsil etmeye çalışmaktadırlar.
13. İnternet ortamından yapılacak araştırmalarda varlık yönetim
şirketlerinin, banka alacaklarını, sadece kamu iştiraki olan bankalar değil
özel bankaların da, alacak miktarının %10 hatta çok daha altında, (örneğin “….
özel bankası 399,8 milyon liralık alacağını 10,8 milyon liraya …..varlık
yönetim şirketine sattı.” gibi haberleri görmek mümkün) devir ve temlik
aldıkları göz önüne alındığında bu şirketlerin harçlardan muaf tutulmaları,
Anayasa’nın 10. maddesi anlamında kendilerine bir imtiyaz tanınması anlamını
taşımaktadır. Yukarıda ifade edildiği gibi bunun haklı bir sebebi olmadığı
gibi, özel hukuk tüzel kişileri (anonim şirketler) arasında eşitsizliğe neden
olmaktadır. Bünyesinde binlerce, on binlerce işçi çalıştırıp, sermaye koyup
risk alarak istihdama, üretime, ihracata katkı sağlayan anonim şirketler
alacaklarını tahsil için vergi, resim, harç vb. öderken sadece sermayesiyle
diğer anonim şirketlere göre çok daha az personelle çok daha az riskli ve bunun
yanında ise oldukça yüksek karlılıkla (bankalar ve diğer finans kurumları kredi
verirken alacaklarını ipotek, rehin vb. surette teminat altına aldıklarından
temlik alınan alacakların tahsili çok da zor olmamaktadır ve bu yüzden varlık
yönetim şirketleri az risk, yüksek karlılık oranlarıyla çalışmaktadır.)
faaliyet gösteren varlık yönetim şirketlerine ayrıcalık tanınmasında kamu
yararı olmadığı açıktır.
14. Yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması,
genel objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi
hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle yasa koyucunun hukuki
düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması
gerekir (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15.10.2009, aynı yönde E.2011/70,
K.2012/77, 24.5.2012).
15. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus, konunun “mali
güce göre vergilendirme” ve “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı”
ilkeleri yönünden de ele alınması gereğidir. Kuralın bu ilkelere de aykırılığı
söz konusudur. Bu ilkelerin yalnızca vergilere ilişkin olmadığı, harçların da
bu ilkeler kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşünüldüğünde, itiraz konusu
kuralın bu ilkelere aykırı olduğu görülmektedir.
16. Sonuç olarak, vergilerden farklı olarak, harçların yararlanılan
bir kamu hizmeti karşılığı alındığı dikkate alındığında, özel hukuk tüzel
kişisi olan varlık yönetim şirketlerinin, yararlandığı kamu hizmetinin
karşılığını ödememesini sağlayan itiraz konusu kuralın,
Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırı ve iptali gerektiği düşüncesinde
olduğumdan farklı yöndeki çoğunluk görüşüne katılmadım.