ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2018/152
Karar Sayısı:2020/11
Karar Tarihi:19/2/2020
R.G.Tarih-Sayısı:15/4/2020-31100
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İzmir 1. Fikrî ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 3/11/2016
tarihli ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun;
A. 3. maddesinin
(2) ve (6) numaralı fıkralarının,
B. 10. maddesinin
(4) numaralı fıkrasının,
C. 12. maddesinin
(6) numaralı fıkrasının,
Ç. 37. maddesiyle
24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 63. maddesinin
ikinci fıkrasına eklenen (e) bendinin,
D. 42. maddesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına eklenen üçüncü cümlenin,
E. 43. maddesiyle
5271 sayılı Kanun’un 64. maddesinin değiştirilen (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinin,
Anayasa’nın 2., 36., 138., 139. ve 140. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Mahkeme
tarafından görevlendirilen bilirkişinin bilirkişilik bölge kurulu tarafından
hazırlanan listede yer almaması ve ilgili uzmanlık dalında kayıtlı
bilirkişilerin bulunması nedeniyle söz konusu görevlendirmenin bilirkişilik
bölge kurulunca uygun görülmemesi üzerine itiraz konusu kuralların Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 3. maddesi
şöyledir:
“Temel ilkeler
MADDE 3- (1) Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları
çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.
(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya
teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki
nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.
(3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz.
(4) Bilirkişi, kendisine tevdi olunan görevi bizzat
yerine getirmekle yükümlü olup, görevinin icrasını kısmen yahut tamamen başka
bir kimseye devredemez.
(5) Bilirkişi, görevi sebebiyle kendisine tevdi edilen
bilgi ve belgelerin veya öğrendiği sırların gizliliğini sağlamakla yükümlüdür.
Bu yükümlülük, bilirkişilik görevi sona erdikten sonra da devam eder.
(6) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
sorun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun kapsamı ile
sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemez.
(7) Aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak
rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir.
(8) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi ile bu Sisteme
entegre bilişim sistemleri veya yazılımlar vasıtasıyla ulaşılabilen bilgiler
veya çözülebilen sorunlar için bilirkişiye başvurulamaz.”
2. 10. maddesinin
(4) numaralı fıkrası şöyledir:
“(4) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı
dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu ve birinci fıkradaki şartları
taşıdığını belgelendirmediği takdirde, bilirkişilik siciline ve listesine
kaydedilemez.”
3. 12. maddesinin
(6) numaralı fıkrası şöyledir:
“(6) Bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine
başvurulacak uzmanlık dalında bilirkişi bulunmaması hâlinde, diğer bölge
kurulları bilirkişilik listelerinden, burada da bulunmaması hâlinde, 10 uncu
maddenin (d), (e) ve (f) bentleri hariç birinci fıkrasında yer alan şartları
taşımak kaydıyla listelerin dışından bilirkişi görevlendirilebilir. Listelerin
dışından görevlendirilen bilirkişiler, bölge kuruluna bildirilir.”
4. 37. maddesiyle
2802 sayılı Kanun’un 63. maddesine eklenen (e) bendi şöyledir:
“MADDE 63- Uyarma: Görevde daha dikkatli olması
gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezası:
…
e) (Ek:
3/11/2016-6754/37 md.) Bilirkişi seçimi ve görevlendirmesi sırasında kanunlarla
belirlenen kurallara uymamak,
…
Hallerinde uygulanır.”
5. 42. maddesiyle
5271 sayılı Kanun’a eklenen üçüncü cümlenin de yer aldığı 63. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bilirkişinin atanması
MADDE 63- (1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen,
Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın,
müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. (Değişik
cümle: 3/11/2016-6754/42 md.) Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda
bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/42 md.) Hukuk öğrenimi
görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu
belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
6. 43. maddesiyle
5271 sayılı Kanun’un 64. maddesinin değiştirilen (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2)
(Değişik: 3/11/2016-6754/43 md.) Bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine
başvurulacak uzmanlık dalında bilirkişi bulunmaması hâlinde, diğer bölge
kurullarının listelerinden, burada da bulunmaması hâlinde, Bilirkişilik
Kanununun 10 uncu maddesinin (d), (e) ve (f) bentleri hariç birinci fıkrasında
yer alan şartları da taşımak kaydıyla listelerin dışından bilirkişi görevlendirilebilir.
Listelerin dışından görevlendirilen bilirkişiler, bölge kuruluna bildirilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep
KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki
HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 6/12/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle davada başvuruya engel durum sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın “Anayasaya aykırılığın diğer
mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddesinin dördüncü fıkrasında
“Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” hükmüne yer
verilmiştir. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Başvuruya engel durumlar” başlığını
taşıyan 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da “Mahkemenin işin esasına
girerek verdiği ret kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl
geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla itiraz
başvurusu yapılamaz.” denilmiştir.
3. 6754 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (4) numaralı
fıkrası ile 12. maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“…uzmanlık dalında…” ibaresine yönelik dava ve itiraz başvuruları, Anayasa
Mahkemesinin 5/7/2018 tarihli ve E.2017/20, K.2018/75 sayılı kararıyla esastan
reddedilmiş ve bu karar 30/11/2018 tarihli ve 30611 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesince işin esasına girilerek reddedilen kurallar
hakkında yeni bir başvurunun yapılabilmesi için önceki kararın Resmî Gazete’de
yayımlandığı 30/11/2018 tarihinden başlayarak geçmesi gereken on yıllık süre
henüz dolmamıştır.
4. Açıklanan nedenlerle 3/11/2016 tarihli ve 6754 sayılı
Bilirkişilik Kanunu’nun;
A.
3. maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkralarının esasının incelenmesine,
B. 10.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptaline karar verilmesi talebiyle
yapılan itiraz başvurusunun Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin (l) numaralı fıkrası gereğince
REDDİNE,
C. 12.
maddesinin (6) numaralı fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinde yer alan “... uzmanlık dalında ...” ibaresinin iptaline karar
verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun Anayasa’nın 152. maddesinin
dördüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereğince REDDİNE,
2.
Kalan bölümünün esasının incelenmesine,
Ç. 37.
maddesiyle 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 63.
maddesinin ikinci fıkrasına eklenen (e) bendinin esasının incelenmesine,
D. 42.
maddesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen üçüncü cümlenin esasının
incelenmesine,
E.
43. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 64. maddesinin değiştirilen (2) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
5. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Cengiz ERTEN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun
hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 3. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
6. Başvuru kararında özetle; kuralın işin doğasına aykırı
olduğu, bilirkişilerin sadece ceza hukuku bakımından vasıflandırma ve hüküm
kurgusu yapamayacakları, buna karşılık çoğu kez mevzuata dayanarak görüş
bildirmeleri gerektiği, düzenleme ile raporun içeriğine müdahale etme imkânının
tanındığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
7. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 138. maddesi yönünden incelenmiştir.
8. Kuralla bilirkişinin raporunda çözümü uzmanlığı, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamayacağı, hukuki
nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamayacağı hükme bağlanmaktadır.
9. Anayasa’nın 9. maddesinde yargı yetkisinin Türk
Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
10. Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrasında da
hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun
olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri, ikinci fıkrasında hiçbir
organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve
telkinde bulunamayacağı belirtilerek hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereği
olan yargı bağımsızlığı teminat altına alınmıştır.
11. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin
görevlerinde bağımsız olmalarını ifade etmektedir. Hukuk devleti olmanın ön
şartları arasında yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının olduğu açıktır. Yargı
bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin başlıca ve en etkin güvencesidir.
Mahkemelerin bağımsızlığı, genellikle hâkimlerin bağımsızlığı kavramı ile eş
anlamlı olarak kullanılmakta ve biri diğerinin nedeni ve doğal sonucu olarak
anlaşılmaktadır. Hâkimlerin görevlerine ilişkin bağımsızlığı konusunda Anayasa
ile tanınan teminat, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp bu teminatın amacı
adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak
dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektir. Yargının bir karakteri
olan bağımsızlık hâkimin, çekinmeden ve endişe duymadan, Anayasa’nın öngördüğü
gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan, yansız tutumla,
özgürce karar verebilmesidir. Yargı bağımsızlığının yalnız yürütme organına
karşı değil demokratik bir toplumda, devlet yapısı içinde yer alan tüm kurum ve
kuruluşlar ile kişilere karşı da sağlanması gerekir.
12. Kanun’un 2. maddesinde bilirkişi “çözümü
uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü
veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi”
olarak tanımlanmıştır. 5271 sayılı Kanun’un 63. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında da bilirkişinin oy ve görüşünün çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren hâllerde alınacağı, 67. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
ise bilirkişinin çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar
dışında açıklama yapamayacağı, hâkim tarafından yapılması gereken hukuki
nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere
benzer şekilde 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
266. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da mahkemenin çözümü hukuk dışında özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişiye başvurabileceği, 279.
maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise bilirkişinin raporunun ve sözlü
açıklamalarının çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hususlarla sınırlı kalacağı, hâkim tarafından yapılması gereken hukuki
nitelendirmelerde ve değerlendirmelerde bulunamayacağı öngörülmektedir. İtiraz
konusu kural da hâkimin hukuki konularda bilirkişiye başvurma yasağına ilişkin
bu düzenlemelerin doğal sonucu durumundadır.
13. Kuralın gerekçesinde de bilirkişinin asıl
fonksiyonunun hâkimin ortaya koyduğu teknik konu-hukuki konu ayrımı
doğrultusunda herhangi bir hukuki değerlendirmede bulunmadan sahip olduğu özel
ve teknik bilgiyi mahkemeye iletmek veya bu bilgiyi somut uyuşmazlığa uygulamak
suretiyle vardığı sonuçları aktarmaktan ibaret olduğu vurgulanmaktadır. Bu
nedenle iddia edilen eylemin veya maddi vakıaların hukuki niteliğinin tayini ve
bunların delillerle ilişkilendirilerek bir sonuca varılması olarak ifade edilen
hukukun olaya uygulanmasının bilirkişinin değil hâkimin asli görevinden
kaynaklandığı belirtilmiştir.
14. Hukuk devletinde
kamusal her yetkinin hukuka uygun kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de
önlerine gelen uyuşmazlıklar hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma
yükümlülüğü vardır. Bilirkişilerin hukuki nitelendirme ve değerlendirmede
bulunamayacaklarına ilişkin yasağı düzenleyen kural da hâkimlerin hukukun olaya
uygulanmasındaki asli görevlerinin bir sonucudur. Dolayısıyla hukuki
sorunları mesleki bilgi ve deneyimleriyle çözmesi gereken hâkim bu sorunların
giderilmesinde en yetkin kişidir. Anayasa’nın 9. ve 138. maddelerinde de
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde hukuka uygun olarak hüküm verme
yetkisi hâkime tanınmıştır.
15. Bilirkişi incelemesi, kesin deliller
arasında olmayıp takdiri deliller arasında yer aldığından hâkim yönünden
bağlayıcı değildir. Hâkim, bilirkişi incelemesini serbestçe değerlendirir ve
kararını bu değerlendirmenin sonucuna göre verir. Hukuk kurallarını resen
araştırarak bulmak, yorumlamak ve olaya uygulamak hâkimin görevi olduğundan
(AYM, E.2017/20, K.2018/75, 5/7/2018, § 41) uyuşmazlıkta çözümü özel ve teknik
bilgi gerektiren hâllerle sınırlı olarak görevlendirilen bilirkişinin
görevlendirildiği konu ile sınırlı olarak inceleme yapmasının ve görüşünü bildirmesinin
istenmesinde Anayasa’nın 138. maddesinde güvence altına alınan mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesini ihlal eden bir yön bulunmamaktadır.
16. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 138.
maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 138. maddesi
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle
Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
B. Kanun’un 3.
Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
17. Başvuru kararında özetle; bilirkişinin hangi kapsam
ve sınırlarda rapor düzenleyeceğinin hâkim tarafından belirlenmesinin çoğu kez
ihsası rey olacağı, bu durumun hâkimin bilirkişinin yerine geçmesi sonucunu
doğuracağı, bir sorunu belirlemenin hâkimin değil bilirkişinin görevi olduğu,
hâkimin hazırlanacak bilirkişi raporunun sınırını önceden belirlemesinin mümkün
olmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. Kuralla çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren sorunun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun
kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemeyeceği
öngörülmektedir.
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun
doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır.
20. Anayasa’nın 141.
maddesinin dördüncü fıkrasında da “Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilerek yargılama
maliyetinin en düşük şekilde olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı
yöntemlerle gerçekleştirilmesinin yargının görevlerinden olduğu ifade
edilmiştir.
21.
Gerekçesinde de açıklandığı üzere kuralın amacı, bilirkişi incelemesi talebinde
bulunan yargı mercilerinin inceleme yapılacak konunun kapsamı ve sınırlarını
açıkça belirlememeleri hâlinde uygulamada ortaya çıkan sorunların engellenmesi,
bu bağlamda yargı mercilerinin dosya içeriğine hâkimiyetlerinin sağlanmasıdır.
Yargı mercilerince incelenmesi talep edilen konunun kapsamı ve sınırları açıkça
gösterilmeden, teknik soruların neler olduğu açıkça belirtilmeden hazırlanan
raporların yetersiz veya konuyla ilgisiz olabileceği söylenebilir. Buna bağlı
olarak haklı veya haksız itirazlarla ek raporların alınması ise konuyu daha karmaşık
hâle getirerek yargılama sürecini uzatabilecektir.
22. 12/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 266. maddesi gereğince bilirkişiye başvurulmasına hâkimin karar
vereceği, 282. maddesinde hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe
değerlendireceği, 5271 sayılı Kanun’un 217. maddesinde de hâkimin kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği, bu
delillerin hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edileceği belirtilmektedir. Bu hükümler birlikte
değerlendirildiğinde asli görevi yargılamayı düzenli bir şekilde yürütmek,
hukuku resen uygulayarak uyuşmazlığı çözmek olan hâkim ile adil bir
yargılamanın yapılabilmesi için delilleri toplamaya ve her türlü araştırmayı
yapmaya yetkili olan savcının, bilgisine başvuracağı bilirkişiye çözümünü
istediği konunun kapsamını ve sınırlarını açıkça göstermesinin adil bir
yargılama yapılmasına, yargılamanın makul bir sürede ve en az giderle
sonuçlanması ilkelerine hizmet etmeyeceği söylenemez.
23. Kaldı ki kuralla getirilen düzenlemenin aksine,
inceleme yaptırılacak konunun kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden
bilirkişinin görüşünün istenmesi, 6754 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde
belirtildiği gibi bu Kanun’un çıkarılmasının esas sebeplerinden birini teşkil
eden bilirkişiden hâkim yardımcısı gibi yararlanılmasının ve yargı yetkisinin
bilirkişiye devredilmesinin önlenmesine ilişkin amaca da uygun olmayacaktır.
24. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 36. maddesine
aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 36. maddesi
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle
Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
C. Kanun’un 12.
Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “...uzmanlık
dalında...” İbaresi Dışında Kalan Bölümü ile 43. Maddesiyle 5271 Sayılı
Kanun’un 64. Maddesinin Değiştirilen (2) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin
İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
25. Başvuru kararında özetle; düzenlemelerin bilirkişi
seçiminde mahkemeleri bölge kurullarının vesayetine tabi kıldığı, bilirkişi
kurullarının mahkemelerin vesayet ve yargısal denetim organı değil mahkemelere
yardımcı idari oluşumlar oldukları, dışarıdan atanacak bilirkişilerin isminin
kurula bildirilmesinin ve bilirkişinin ehliyetinin kurul tarafından sorgulanmasının
bir anlamının olmadığı, bu kurulların hazırladıkları bilirkişi listelerinin
mahkemeler için öneri niteliğinde olması gerektiği, mahkemelerin listede yer
alan bilirkişilerin uzmanlıklarını yeterli görmediklerinde listede ismi olmayan
bir uzmandan rapor alma ihtiyacını hissedebilecekleri, düzenlemelerle listede
ismi yazılı bilirkişilerin seçiminde tekelin kurulduğu ve dışarıdan bilirkişi
atanmasının fiilen imkânsız hâle geldiği, başka yer listesinden bilirkişi
görevlendirmenin maliyetinin çok fazla olabileceği, bilirkişi listelerinin
oluşturulması ve bunun bir düzene bağlanması hususu idarenin takdir yetkisi
kapsamında olsa da mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi nedeniyle bu takdir
yetkisinin sınırlı olduğu belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 36. ve 138.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
26. Kurallarla, bölge
kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak bilirkişi bulunmaması
hâlinde diğer bölge kurulları bilirkişilik listelerinden, burada da bulunmaması
hâlinde 6754 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (d), (e) ve (f) bentleri hariç (1)
numaralı fıkrasında yer alan şartları taşımak kaydıyla listelerin dışından
bilirkişi görevlendirilmesi yapılabileceği ve listelerin dışından
görevlendirilen bilirkişilerin bölge kuruluna bildirileceği öngörülmektedir.
27. Kuralların hariç tuttuğu anılan
bentler gözetildiğinde başka bir bölge kurulunun listesine kayıtlı olmama,
bilirkişilik temel eğitimini tamamlama ve bilirkişilik yapılacak uzmanlık alanında
en az beş yıl fiilen çalışmış olma ya da daha fazla çalışma süresi belirlenmiş
ise bu süre kadar fiilen çalışmış olma şartları mahkeme tarafından liste
dışından görevlendirilecek bilirkişiler bakımından aranmayacaktır.
28. Buna karşılık Kanun’un 10.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan diğer bentlerde hükme bağlanmış
olan birtakım suçlardan mahkûmiyetinin bulunmaması, terör örgütleriyle
irtibatlı veya iltisaklı olmama, kendi isteği dışında bilirkişilik sicilinden
çıkarılmamış olma, meslekten veya
memuriyetten çıkarılmamış ya da sanat icrasından veya mesleki faaliyetten
geçici ya da sürekli olarak yasaklanmamış olma, meslek mensubu olarak görev
yapabilmek için mevzuat tarafından aranan şartları haiz olma ve mesleğini
yapabilmek için gerekli olan uzmanlık alanını gösteren diploma, mesleki
yeterlilik belgesi, uzmanlık belgesi veya benzeri belgeye sahip olma ve
bilirkişilik temel ve alt uzmanlık alanlarına göre belirlenen yeterlilik
koşullarını taşıma şartları liste dışından
görevlendirilecek bilirkişiler bakımından da aranmaya devam edecektir.
29. Kanun’un 1. maddesinde Kanun’un, bilirkişilerin
nitelikleri, eğitimi, seçimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların
belirlenmesi ile bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapının oluşturulması
amacıyla çıkarıldığı ifade edilmiştir. Kanun uyarınca çözümü uzmanlığı, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşüne başvurulan bilirkişiler
bu konuda temel eğitim almak, yapacağı uzmanlık alanında en az beş yıl fiilen
çalışmak, alanlarında uzmanlıkları ve bilimsel yeterlilikleri bulunmak ve
bilirkişilik yapması için Kanun’da öngörülen diğer şartları taşımak kaydıyla
başvuranlar arasından bölge bilirkişilik kurullarınca seçilerek sicile
kaydedilirler. Böylece ülke genelinde bilirkişilerin seçimi ve bilirkişilik
listelerinin oluşumu bakımından belli bir standart ve uyum sağlanmasının ayrıca
bilirkişilerin görevleriyle ilgili tutum ve davranışları ile hazırladıkları
raporların ilgili mevzuata uygunluğun bölge kurulları tarafından denetlenerek
bilirkişilik kurumunun varlık amacına uygun olarak işlemesinin hedeflendiği
anlaşılmaktadır.
30. Kurallar ile davaya
bakmakta olan mahkemenin yargı çevresi içindeki bölge kurulunun listesinde
görüşüne başvuracağı uzmanlık dalında bilirkişinin bulunmaması hâlinde diğer
bölge kurullarının bilirkişi listelerinden, bu listelerde de bilirkişi olmaması
durumunda liste dışından görevlendirme yapılması, 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesindeki yargılamanın
düzenli bir biçimde yürütülmesi ve 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hâkimin yargılamayı sevk ve idare edeceğine ilişkin düzenlemeler ile 5271
sayılı Kanun’un 160. ve 161. maddelerinde yer alan soruşturma sırasında maddi
gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için savcılara
verilen delilleri toplamak ve her türlü araştırmayı yapmak; aynı Kanun’un 192.
maddesiyle kovuşturma aşamasında hâkimin duruşmayı yönetme ve delillerin ikame
edilmesini sağlama görevlerine ilişkin düzenlemelerin doğal bir sonucudur.
31. Kurallarla liste dışından bilirkişi seçilmesinin
ancak bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak bilirkişi
bulunmaması şartına bağlanmasıyla ve 6754 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (d),
(e) ve (f) bentleri hariç (1) numaralı fıkrasında yer alan şartları
taşıyanların listelerin dışından bilirkişi görevlendirilmesine izin
verilmesiyle ise bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapının
kurularak nihai olarak adalet hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde işlemesinin
amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle yargı mercilerinin bilirkişiden
yararlanmasını engellemeyen ve yararlanılacak bilirkişilerin kanunda aranılan
koşullara ve yetkinliğe sahip olmasını sağlayarak bilirkişilik kurumunun
etkinliğinin arttırılmasını hedefleyen kuralların adil yargılanma hakkını veya
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini ihlal eden bir yönünün bulunduğu söylenemez.
32. Diğer taraftan kurallarla bilirkişilik bölge kurulu
listeleri dışından seçilen bilirkişilerin bölge kurullarına bildirilmesiyle bu
kişilerin bilirkişilik için gerekli şartları taşıyıp taşımadıklarının
denetlenebilmesine imkân tanınmak istendiği anlaşılmaktadır. Daha önce de ifade
edildiği gibi 6754 sayılı Kanun’la bilirkişilik için etkin ve verimli bir
kurumsal yapının oluşturulması amaçlanmakta olup anılan hükmün de bu kapsamda
getirildiği görülmektedir. Bilirkişiliğin etkin ve verimli bir yapıya
ulaştırılması amacıyla getirilen ve yargılamanın işleyişiyle doğrudan ilgisi
bulunmayan, idari tedbir niteliğindeki düzenlemenin adil yargılanma hakkını
veya mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 36. ve
138. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 36. ve 138. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Ç. Kanun’un 37. Maddesiyle 2802 Sayılı Kanun’un 63.
Maddesinin İkinci Fıkrasına Eklenen (e) Bendinin İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
34. Başvuru kararında özetle; hâkimin kasta dayalı hukuka
aykırı işlemleri için zaten genel disiplin düzenlemelerinin bulunduğu,
bilirkişi seçimine ilişkin düzenlemelere uyulmaması nedeniyle hâkime disiplin
cezası verilmesinin hâkimin yargısal faaliyetine idarenin keyfî olarak müdahale
edebilmesine yol açtığı, bu durumun hâkim üzerinde baskı oluşturduğu
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36., 138., 139. ve 140. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
35. Kuralla bilirkişi seçimi ve görevlendirmesi sırasında
kanunlarla belirlenen kurallara uymayan hâkim ve savcılar hakkında uyarma
cezasının uygulanacağı öngörülmektedir. Kuralın yer aldığı maddenin birinci
fıkrasında ise uyarma cezası görevde daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile
bildirilmesi olarak tanımlanmıştır.
36. Anayasa’nın 140. maddesinin üçüncü fıkrasında hâkim ve savcılar hakkında disiplin kovuşturması
açılması ve disiplin cezası verilmesinin, görevleriyle ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesinin, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk
veya yetersizlik hâllerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
37. Kanun koyucu, kamu düzeninin
korunması amacıyla ceza hukuku alanında düzenleme yaparken toplumda hangi
eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde
cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda anayasal sınırlar içinde takdir yetkisine
sahiptir. Hukuk devletinde, ceza hukuku alanında olduğu gibi disiplin hukukuna
ilişkin düzenlemelerde de kanun koyucunun hangi eylemlerin disiplin suçu
sayılacağı ve bu eylemlerin hangi disiplin cezasıyla cezalandırılacağı
konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır.
38. Disiplin cezaları;
kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla öngörülmüş,
yapma veya yapmama biçiminde beliren davranış kurallarının ihlali hâlinde
uygulanan idari yaptırımlardır. Hâkim ve savcılar için öngörülmüş olan disiplin
cezalarının amaçlarından birinin de meslekte disiplini sağlamanın yanı sıra
yargı hizmetlerinin düzenli bir şekilde yerine getirilmesi olduğu söylenebilir.
Bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı oluşturulmasına
ilişkin hedefin gerçekleştirilmesi de gözönüne alınarak yargı hizmetlerinin düzenli şekilde yürütülmesi, dolayısıyla kamu
yararının devamlılığının sağlanması amacıyla bir idari yaptırım sebebi olarak
ve Anayasa’nın 140. maddesine uygun şekilde kanunla öngörülen kuralın
getirilmesi kanun koyucunun takdirinde olup bu çerçevede kuralın mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesini dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal eden bir yönü
bulunmamaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 36., 138. ve 140. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 36., 138. ve 140. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 139. maddesi ile
ilgisi görülmemiştir.
D. 42. Maddesiyle 5271 Sayılı Kanun’un 63. Maddesinin (1) Numaralı
Fıkrasına Eklenen Üçüncü Cümlenin İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
40. Başvuru kararında özetle; fikrî ve
sınai hakların hukuki uzmanlığı gerektirdiği, bilirkişinin yapacağı
değerlendirmelerin hukuki düzenlemeler çerçevesinde olacağı, bu
değerlendirmeleri yapmaya hâkimin zamanının bulunmadığı ve hâkimden
bilirkişilik yapmasının istenemeyeceği gözetildiğinde söz konusu
değerlendirmenin bilirkişi tarafından yapılması gerektiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
41. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 138. maddeleri yönünden
incelenmiştir.
42. Kural
hukuk öğrenimi görmüş kişilerin hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip
olduğunu belgelendirmedikçe bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceğini
öngörmektedir.
43. Anayasa’nın 9. maddesinde yargı yetkisinin Türk
Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiş, 138.
maddesinin birinci fıkrasında hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları,
Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm
verecekleri ifade edilmiş, ikinci fıkrasında ise hiçbir organ, makam, merci
veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve
talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde
bulunamayacağı hükmüne yer verilmiştir.
44. Anayasa Mahkemesinin 5/7/2018
tarihli ve E.2017/20, K.2018/75 sayılı kararında ise hukuk kurallarını resen araştırarak
bulma, yorumlama ve olaya uygulamanın hâkimin asli görevi olduğu ifade
edilmiştir (§ 41).
45. Kuralın 6754 sayılı Kanun’un 3.
maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 5271 sayılı Kanun’un 63. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde öngörülen, hâkimin yargılama sırasında
hukuk bilgisiyle çözebileceği konularda bilirkişiye başvurmasını yasaklayan
düzenlemelerin doğal bir sonucu olduğu anlaşılmaktadır.
46. Kuralın gerekçesinde; düzenlemenin
amacının Anayasa’yla hâkime verilen mutlak yargı yetkisinin -bilirkişi vasıtasıyla
dahi olsa- bir başkasına devrinin önlenmesi olduğu, hukuk kurallarını
araştırmak, yorumlamak ve bizzat uygulamakla görevli hâkimin uyuşmazlık
hakkında bir de bilirkişi atamasının gereksiz yere yargılama giderlerinin
artmasına ve buna bağlı olarak yargılama sürecinin uzamasına sebebiyet
vereceği, kuralla bilirkişilik kurumunun gerçek fonksiyonunun sağlanacağı ve
yalnızca hukukî değerlendirmeden ibaret olan konularda bilirkişiye ihtiyaç
bulunmadığı belirtilmiştir.
47. Hâkimlik mesleğinde hukuki bilginin
yanı sıra muhakeme gücü, karar vermek için bir konuyu kavrayıp karar şekline
getirerek özetleme yeteneği, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık olmak önem
taşımaktadır. Bu nedenle genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamayacağının bir yansıması olan hukuk öğrenimi görmüş kişilerin -hukuk
alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe- bilirkişi olarak
görevlendirilemeyeceğine dair kuralın mahkemelerin bağımsızlığını ihlal edici
nitelikte olduğu söylenemez (AYM, E.2017/20, K.2018/75, 5/7/2018, §§ 39, 40).
48. Genel bilgi veya
tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi
mümkün olanlar dışında özel veya teknik bilgiyi içeren uzmanlık gerektiren
konularda bilirkişiye başvurulması adil yargılanma hakkının gereği olarak da
değerlendirilmelidir. Çünkü bu suretle hâkim, bir delil değerlendirme vasıtası
olan bilirkişi incelemesinden de yararlanarak önüne gelen sorunu çözerek
adaletin gerçekleşmesini temin etmektedir. Bununla birlikte hukuk kurallarını
resen araştırarak bulmak, yorumlamak ve olaya uygulamak zaten hâkimin asli
görevi olduğundan hukuki konularda bilirkişiye başvurulmasına izin verilmemesi
adil yargılanma hakkına da aykırılık oluşturmaz (AYM, E.2017/20, K.2018/75,
5/7/2018, § 41).
49. Nitekim Anayasa Mahkemesi itiraz konusu kurala benzer
düzenlemeler getiren 6754 sayılı Kanun’un hukuk öğrenimi görmüş kişilerin hukuk
alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduklarını belgelendirmedikleri
takdirde bilirkişilik siciline ve listesine kaydedilemeyeceklerini öngören 10.
maddesinin (4) numaralı fıkrası ile 6100 sayılı Kanun’un hukuk öğrenimi görmüş
kişilerin hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu
belgelendirmedikçe bu kişilerin bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceklerini
düzenleyen 266. maddesinin (1) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinin iptali
taleplerini benzer gerekçelerle reddetmiştir (AYM, E.2017/20, K.2018/75,
5/7/2018, §§ 30-42).
50. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 36. ve 138. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 36. ve 138. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
3/11/2016 tarihli ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun;
A. 3. maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkralarının,
B. 12. maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “...uzmanlık dalında...” ibaresi dışında kalan
bölümünün,
C. 37. maddesiyle 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler
ve Savcılar Kanunu’nun 63. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen (e) bendinin,
Ç. 42. maddesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen üçüncü
cümlenin,
D. 43. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 64. maddesinin
değiştirilen (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı
olmadıklarına ve itirazın REDDİNE 19/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|