ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2017/18
Karar Sayısı : 2019/66
Karar Tarihi : 25/7/2019
R.G. Tarih – Sayı : 1/11/2019
– 30935
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Engin ALTAY, Levent GÖK ve Özgür ÖZEL ile birlikte 131 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 9/11/2016 tarihli ve 6756
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Millî Savunma
Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesi Hakkında Kanun’un;
A. 4. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasının “…iflasın ertelenmesi
talebinde bulunulamaz;…” ve “…mahkemelerce iflasa ilişkin
araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.” bölümlerinin,
2. (2) numaralı fıkrasının;
a. (a) bendinin “…iflasın ertelenmesine karar
verilemez.” bölümünün,
b. (b) bendinin “…tedbir kararı verilemez, verilmişse derhal
kaldırılır.” bölümünün,
B. 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
C. 105. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1. (a) bendinin “…Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş
sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları
dikkate alınarak durumlarına uygun okullara,” bölümünün,
2. (b) bendinin “…Yükseköğretim Kurulunca, üniversite
sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak
durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullara, naklen kaydedilirler.” bölümünün,
3. (c) bendinin,
Anayasa’nın 2., 10., 36., 42., 48., 58. ve 138. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 4. maddesi şöyledir:
“İflas erteleme
MADDE 4- (1) Olağanüstü halin ilanından itibaren ve
devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179
uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın
ertelenmesi talebinde bulunulamaz; bu yönde yapılan talepler mahkemelerce
iflasa ilişkin araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.
(2) Olağanüstü halin ilanından önceki dönemde yapılan iflasın
ertelenmesi talepleriyle ilgili olarak;
a) Olağanüstü hal süresince iflasın ertelenmesine karar
verilemez.
b) Olağanüstü halin ilanından sonra ve devamı süresince herhangi
bir tedbir kararı verilemez, verilmişse derhal kaldırılır.
c) Olağanüstü halin ilanından önceki dönemde 2004 sayılı Kanunun
179/a maddesi uyarınca verilmiş olan tedbir kararları, mahkemece ivedilikle ele
alınarak, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu
iddiasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü
maddesi uyarınca kayyım atanan veya hakim ortakları ya da yöneticileri hakkında
adli soruşturma yürütülen sermaye şirketleri ile kooperatifler lehine verildiği
anlaşılan tedbir kararları derhal kaldırılır.”
2. 104. maddesi şöyledir:
“MADDE 104- (1) Harp Akademileri, askerî liseler ve
astsubay hazırlama okulları kapatılmıştır. Bu komutanlıklarda görev
yapmakta olan personel hakkında aşağıdaki işlemler yapılır:
a) Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı
personeli ve işgal ettikleri kadrolar hakkında, ilgisine göre 10/3/1983 tarihli
ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun geçici 4 üncü
maddesi ile 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun
geçici 7 nci maddesi hükümleri uygulanır.
b) Diğer personel, Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşundaki
uygun kadrolara atanır.
(2) 24/5/1989 tarihli ve 3563 sayılı Harp Akademileri Kanunu
yürürlükten kaldırılmıştır.
(3) Birinci fıkra uyarınca kapatılan eğitim kurumlarının hak ve
yükümlülükleri başka bir işleme gerek kalmaksızın Millî Savunma Bakanlığına
geçer. Bu yerlerin ihtiyaçlarını temin etmek maksadıyla imzalanmış sözleşmeler,
devam eden ihtiyaçlar göz önüne alınarak Millî Savunma Bakanlığınca
feshedilebilir ya da sözleşmede belirtilen işin miktarı azaltılabilir. Bu
nedenlerle yükleniciye herhangi bir tazminat ödemesi yapılmaz. Feshedilen
sözleşmelere ilişkin alınan teminatlar iade edilir ve yüklenici hakkında
yasaklama işlemi yapılmaz. Kara, Deniz ve Hava Harp Okulları ile astsubay
meslek yüksek okullarının ihtiyaçlarını içeren sözleşmeler hakkında da bu fıkra
hükümleri uygulanabilir.”
3. 105. maddesi şöyledir:
“MADDE 105- (1) Bu Kanunun yayımı tarihinde;
a) Askerî liseler ile astsubay hazırlama okullarında öğrenimine
devam eden öğrenciler, Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş sınavlarının
yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları dikkate alınarak
durumlarına uygun okullara,
b) Harp okulları, fakülte ve yüksek okullar ile astsubay meslek
yüksek okullarında (Jandarma dahil) öğrenimine devam eden öğrenciler ile Yükseköğretim
Kurulunca, üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme
puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullara, naklen
kaydedilirler.
c) 30 Ağustos itibarıyla mezun olacak askerî öğrencilerin subay ve
astsubaylığa nasbı yapılmaz. Bunlara üniversite sınavının yapıldığı tarihte
aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulunca
belirlenecek durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullarca diploma verilir.
Bu madde kapsamında hakkında işlem tesis edilenlerden herhangi bir
tazminat alınmaz.
Bu maddenin uygulanması ile ilgili olarak usul ve esasları
belirlemeye, uygulamayı yönlendirmeye, her türlü tedbiri almaya ve ortaya
çıkabilecek tereddütleri gidermeye Yükseköğretim Kurulu görevli ve yetkilidir.
(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar herhangi bir sebeple
Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı askerî okullardan ayrılan veya çıkarılan askerî
öğrencilere ilgili mevzuatı uyarınca borç çıkarılmaz, çıkarılmış borçlar tahsil
edilmez ve başlatılmış işlemler durdurulur. Bunlardan bu amaçla yapılmış olan
tahsilatlar iade edilmez. Açılmış olan davalarda yargılama giderleri ve vekalet
ücretlerine hükmolunmaz, hükmolunanlar tahsil edilmez.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan
ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 9/2/2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Fatih ŞAHİN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan
ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Olağanüstü Hâl Yönetim Usulünün Anayasal Çerçevesi
3. Olağanüstü yönetim usulleri; iç karışıklık, ayaklanma, savaş
tehlikesinin baş göstermesi, savaş hâli, doğal afet, ağır ekonomik bunalım ve
benzeri nedenlerle devletin ve toplumun güvenliğini büyük ölçüde sarsan
durumlarla karşılaşıldığında başvurulan yönetim şekilleridir. Belirtilen
durumların devletin ve toplumun varlığı ve güvenliği bakımından büyük bir
tehlike oluşturduğu kuşkusuzdur. Olağan dönemdeki yönetim rejiminin ve hukuk
kurallarının bu tehlikelerin giderilmesinde yetersiz kalabilmesi nedeniyle
çağdaş hukuk sistemlerinde olağanüstü hâllerde özel yönetim usullerinin
uygulanmasına da imkân tanınmaktadır. Bir başka ifadeyle olağanüstü yönetim
usulleri bir zaruretten kaynaklanmakta olup demokratik anayasal düzenin
korunması ve sürdürülebilmesi için bu yönetim usullerine başvurulması
zorunluluğu ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda olağanüstü yönetimlere neden
olan tehlikelerin bertaraf edilebilmesi için olaylar karşısında ivedi önlem ve
karar alabilme ihtiyacı duyan yürütmenin yetkilerinin artırılması
gerekebilmektedir.
4. Bununla birlikte demokratik ülkelerde olağanüstü yönetim
usulleri hukuku dışlayan, keyfî yönetim anlamına gelmez. Olağanüstü yönetim
usulleri kaynağını Anayasa’da bulmakta, anayasal kurallara göre yürürlüğe
konularak yasama ve yargı organlarının denetiminde varlıklarını sürdürmektedir.
Olağanüstü yönetimlerin amacı, anayasal düzeni korumak ve savunmaktır. Bu
nedenle olağanüstü hâl yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve
özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın hukuki bir rejimdir.
5. 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la yapılan değişiklik
öncesinde olağanüstü hâl sebepleri Anayasa’nın 119. ve 120. maddelerinde
düzenlenmiş ve 119. maddede “tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya
ağır ekonomik bunalım halleri”; 120. maddede de “Anayasa ile
kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan
kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya
çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması halleri”
olağanüstü hâl ilan edilme sebepleri olarak öngörülmüştür. Anayasa’nın 119.
maddesinde düzenlenen olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulunca ilan edilebilirken 120. maddesinde düzenlenen olağanüstü
hâl, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca Millî Güvenlik
Kurulunun da görüşü alındıktan sonra ilan edilebilmektedir.
6. Anayasa’nın mülga 121. maddesinin üçüncü fıkrasında “Olağanüstü
hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu,
olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler
çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına
ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir” denilmektedir. Anılan hüküm
uyarınca, olağanüstü hâllerde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulu, olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararname
(KHK) çıkarma yetkisine sahiptir.
7. Anayasa’nın mülga 91. maddesinin birinci fıkrasında,
sıkıyönetim ve olağanüstü hâller saklı kalmak üzere Anayasa’nın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri
ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin KHK’larla
düzenlenemeyeceği belirtilmekte iken sıkıyönetim ve olağanüstü hâllerde, söz
konusu hak ve ödevler yönünden de KHK ile düzenleme yapılmasına bir engel
bulunmamaktadır.
8. Anayasa’nın mülga 121. ve 122. maddelerinin üçüncü fıkralarında
da olağanüstü hâl ve sıkıyönetim hâlinin gerekli kıldığı konularda çıkarılan
KHK’ların Resmî Gazete’de yayımlandıkları gün TBMM’nin onayına sunulacağı,
bunların TBMM tarafından onaylanmasına ilişkin süre ve usulün İçtüzük’te
belirleneceği öngörülmüştür. TBMM İçtüzüğü’nün 128. maddesinin 9/10/2018
tarihli ve 1200 sayılı Karar’la değiştirilmeden önceki hâline göre “Anayasanın
121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve
Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve
tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara
bağlanır./ Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan
kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul
gündemine alınır” Söz konusu maddede, olağanüstü dönem KHK’larının da
olağan dönem KHK’ları gibi komisyonlarda ve Genel Kurulda öncelikle ve
ivedilikle görüşüleceği hükme bağlanmakla birlikte olağan dönem KHK’larından
farklı olarak öncelikle ve ivedilikle görüşülme
hususu, birtakım sürelere bağlanarak somutlaştırılmıştır.
B. Olağanüstü Hâl Düzenlemelerinin Yargısal Denetimi
9. Anayasa’nın 6771 sayılı Kanun’la değiştirilmeden önceki 148.
maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde “…olağanüstü hallerde,
sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil
ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava
açılamaz” hükmüne yer verilerek olağanüstü dönem KHK’ları Anayasa
Mahkemesinin yargısal denetiminin dışında bırakılmıştır. Anayasa Mahkemesi
2/11/2016 tarihli ve E.2016/171, K.2016/164 sayılı kararında olağanüstü hâl
KHK’larının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilmesi için bu yöndeki bir
anayasal yetkinin açıkça tanınması gerektiğini ifade ederek Anayasa’nın 148.
maddesinin lafzı, Anayasa koyucunun amacı ve ilgili yasama belgeleri gözönünde
bulundurulduğunda olağanüstü hâl KHK’larının herhangi bir ad altında yargısal
denetiminin mümkün olmadığına karar vermiştir.
10. Bununla birlikte olağanüstü hâl KHK’larının TBMM tarafından
onaylanarak kanunlaşması hâlinde bu kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırılığı
iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılmasının önünde bir engel
bulunmamaktadır. İptal davasına konu edilen 6756 sayılı Kanun, olağanüstü hâl
kapsamında çıkarılan 669 sayılı KHK’nın TBMM tarafından onaylanması
sonucunda yürürlüğe girmiştir. Bu itibarla dava konusu kurallar diğer
kanun hükümleri gibi Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olmakla birlikte bu
denetim yapılırken söz konusu kuralların olağanüstü hâle yönelik düzenlemeler
içermesi nedeniyle öncelikle inceleme yönteminin belirlenmesi gerekir.
11. Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak
olağan ve olağanüstü dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan
dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13.
maddesinde düzenlenmişken olağanüstü dönemde temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejimi Anayasa’nın 15.
maddesinde düzenlenmiştir.
12. Anayasa’nın 13. maddesine göre “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
13. Anayasa’nın 15. maddesine göre ise “Savaş, seferberlik
veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir./ Birinci fıkrada belirlenen
durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
14. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin ölçütler Anayasa’nın 13. maddesinde yer alırken savaş, seferberlik ve olağanüstü
hâllerde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, hatta kullanılmasının
durdurulması özel olarak Anayasa’nın 15. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre
savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için Anayasa’nın diğer
maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ancak
Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir.
Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun
gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca bu durumlarda dahi kişinin
yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulması, din, vicdan,
düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan dolayı suçlanması
yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet
karinesinin bu hâllerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir.
15. Olağanüstü hâl yönetim usullerine başvurulmasındaki temel
amaç, bu yönetim rejiminin uygulanmasına neden olan tehdit veya tehlikelerin
bertaraf edilmesini sağlamaktır. Devletin veya toplumun varlığının ya da kamu
düzeninin ağır tehdit veya tehlikeler altında bulunması nedeniyle olağanüstü
yönetim usulünün uygulandığı dönemlerde, söz konusu tehdit veya tehlikelerin
bertaraf edilmesi için temel hak ve özgürlüklerin olağan döneme kıyasla daha
fazla sınırlandırılması sonucunu doğuran tedbirler alınması gerekebilir. Bu
nedenle Anayasa’nın 15. maddesinin uygulanabilmesi için kuralın olağanüstü
hâlin gerekli kıldığı durumla ilgisinin bulunması gerekir.
16. Olağanüstü hâl KHK’larının kanunlaşmasından sonra bu kanun
hükümlerinin Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesinde ilgili kuralın tabi olduğu
sınırlama rejimi tespit edilmelidir. Zira söz konusu düzenlemelerde olağanüstü
hâlle ilgili kuralların yanında olağanüstü hâlle ilgisi olmayan kurallara da
yer verilebilmesi bu tespitin yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
17. Kanunlaştırılarak yargısal denetime açılan bir kuralın
Anayasa’nın olağanüstü dönem için öngördüğü denetim rejimine tabi olabilmesi
için kural, olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin
bertaraf edilmesine yönelik olmalı ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı
uygulanmalıdır. Dolayısıyla ancak bu iki niteliği taşıyan bir kuralın
Anayasa’ya uygunluk denetiminde olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen Anayasa’nın 15.
maddesi esas alınabilir.
18. Kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya
tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmadığı ya da olağanüstü hâlin
süresini aştığı durumlarda ise söz konusu kuralın Anayasa’ya uygunluk
denetiminde Anayasa’nın 15. maddesi dikkate alınamaz. Bu durumda kurala ilişkin
inceleme sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta olmak üzere
Anayasa’nın ilgili hükümleri ile olağan dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama
ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan Anayasa’nın 13. maddesi
bağlamında yapılmalıdır. Ancak buradaki anayasallık denetiminde varılan sonuç
böyle bir düzenlemenin olağanüstü dönemde dahi yapılamayacağı şeklinde
anlaşılamaz.
19. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili olağanüstü hâl kurallarının
anayasallık denetiminde Anayasa’nın 15. maddesinde üç ayrı ölçüt öngörülmüştür.
Bu ölçütlerden ilki anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan ve çekirdek alan
olarak da ifade edilen temel hak ve özgürlüklere dokunma yasağıdır. Buna göre
olağanüstü dönemde de olsa savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
20. Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan ikinci ölçüt kuralların
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı olmamasıdır. Bu
yükümlülüklerin başında taraf olunan insan haklarına ilişkin uluslararası
sözleşmelerden doğan yükümlülükler gelmektedir.
21. İnsan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerin başında Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme
(MSHUS) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) gelmektedir. MSHUS’un 4. ve
AİHS’in 15. maddelerine göre milletin yaşamını tehdit eden olağanüstü bir durum
meydana geldiğinde devletler, bu sözleşmelerdeki yükümlülüklerini azaltacak
tedbirler alabilirler. Ancak MSHUS’un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrasında;
AİHS’in 15. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, AİHS’e ek 7 No.lu Protokol’ün
4., 6 No.lu Protokol’ün 3. ve 13 No.lu Protokol’ün 2. maddelerinde yükümlülük
azaltılması mümkün olmayan bazı hak ve özgürlüklere yer verilmiştir. Bunlardan
önemli bir kısmı, Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında da yer
almaktadır. Dolayısıyla bu haklar yönünden yapılacak ikinci inceleme kapsamında
Anayasa, MSHUS ve AİHS’te yer alan yükümlülük azaltılması mümkün olmayan ortak
hak ve özgürlükler yönünden ayrı bir değerlendirme yapmaya gerek
bulunmamaktadır.
22. Bununla birlikte MSHUS’un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası
ile AİHS’in 15. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve AİHS’e ek 7 No.lu
Protokol’ün 4. maddesinde, Anayasa’nın 15. maddesinde yer almayan bazı hak ve
özgürlüklerin de yükümlülük azaltılmasına konu olamayacağı düzenlenmiştir. Buna
göre olağanüstü durumlarda da hiç kimse köle veya kul olarak tutulamaz,
yalnızca sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremediği gerekçesiyle
hapsedilemez ve kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir
suçtan dolayı yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz. Ayrıca bu dönemde de
herkes her yerde, hukuk önünde kişi olarak tanınma hakkına sahiptir. Son olarak
olağanüstü dönemde alınacak tedbirlerin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, toplumsal
köken gibi sebeplerle ayrımcılık içermemesi gerekir. Bu nedenle
belirtilen hak ve özgürlükler Anayasa’nın 15. maddesinde sayılan çekirdek
haklar arasında yer almasa da anılan hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbirler,
milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerle bağdaşmayacağından meşru
görülemez. Dolayısıyla bu haklara ilişkin düzenlemelerde sözü edilen sözleşme
hükümlerinin gözetileceği tabiidir.
23. Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan üçüncü ölçüt ise
olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kuralların durumun
gerektirdiği ölçüde olmasıdır. Anılan maddedeki ölçülülük olağanüstü
yönetim usulünün uygulanmasına neden olan durum karşısında ölçülülüğü
ifade etmektedir. Dolayasıyla Anayasa’nın 15. maddesinde belirtilen ölçülülük,
Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçülülük kriterine göre temel hak ve özgürlükleri
daha fazla sınırlamaya izin vermektedir.
24. Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi, temel
hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için
başvurulan aracın amacı gerçekleştirmeye elverişli ve bunun için gerekli
olmasını, ayrıca araçla amacın ölçülü bir oran içinde bulunmasını ifade
etmektedir. Buna göre tedbir, olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya
tehlikelerin ortadan kaldırılması amacına ulaşma bakımından elverişli ve bu
amacın gerçekleşmesi için gerekli olmalı; ayrıca tedbire konu temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlama durumun gerektirdiği oranda olmalıdır. Bir başka
deyişle alınan tedbirle temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlama durumun
gerektirdiği oranı aşarak keyfi niteliğe dönüşmemelidir.
25. Ölçülülüğün tespitinde tedbirin alındığı dönemin tüm koşulları
birlikte değerlendirilmelidir. Bu kapsamda olağanüstü dönemde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlama teşkil eden tedbirin ölçülülüğüne ilişkin
unsurlar değerlendirilirken olağanüstü yönetim usulünün uygulanmasına neden
olan tehdit veya tehlikeler, sınırlamaya konu hak ve özgürlüğün niteliği ve tedbirin
alındığı zamanın da gözönünde bulundurulması gerekir.
26. Son olarak Anayasa’nın 15. maddesinde, olağanüstü dönemlerde
temel hak ve özgürlüklere yönelik olarak Anayasa’da öngörülen güvencelere
aykırı tedbirler alınması dışında temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısmen veya tamamen durdurulabilmesine de izin verilmiştir. Ancak
buradaki durdurma kavramı o hakkın tamamen kullanılamaz hâle
gelmesi değil, onun kullanımının geçici olarak askıya alınması anlamına
gelmektedir. Kuşkusuz temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması
niteliğindeki tedbirler de ölçülülük ilkesinin yukarıda belirtilen esaslarına
uygun olmalıdır.
27. Olağanüstü yönetim usulünün uygulandığı dönemde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamayı konu edinen kurallara ilişkin olarak
Anayasa’nın 15. maddesinin uygulanması gerektiği durumlarda da bu maddeye
ilişkin inceleme yapılmadan önce sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa
maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri ve olağan dönemde hak ve
özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimini düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesi
kapsamında bir inceleme yapılmalıdır. Zira devletin veya toplumun varlığına ya
da kamu düzenine yönelik ciddi tehdit veya tehlikelerin ortaya çıktığı
olağanüstü durumlarda olağanüstü yönetim usullerine başvurulması, bu dönemde
yürürlüğe konulan ve temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran her düzenlemenin
olağan dönemin izin verdiği ölçütlerin ötesinde olmasını gerektirmeyebilir.
Anılan şekilde inceleme yapılması Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan
“... Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir”
hükmünün de bir gereğidir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
kapsamında bu konuya ilişkin olarak vermiş olduğu ilk karar olan Aydın
Yavuz ve diğerleri kararında da aynı inceleme yöntemi benimsenmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 193-195).
28. Buna göre yapılan incelemede kuralın Anayasa’nın 15. maddesi
dışındaki maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olmadığının tespit edilmesi
durumunda ayrıca Anayasa’nın 15. maddesi yönünden bir inceleme yapılmasına
gerek kalmayacaktır. Zira Anayasa’nın 15. maddesi yönünden bir inceleme
yapılabilmesi için öncelikle kuralın Anayasa’nın olağan dönem için öngördüğü
güvencelere aykırılık taşıdığının tespit edilmesi gerekmektedir. Kuralın temel
hak ve özgürlükler için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı olduğu tespit
edildiğinde ise bu kez sınırlamanın savaş, seferberlik veya olağanüstü
hâl dönemlerinde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının
durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesine
uygun olup olmadığı hususunda inceleme yapılacaktır.
29. Bununla birlikte Anayasa’da bazı temel hak ve özgürlüklerin
olağanüstü dönemlerde sınırlandırılmasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu
kapsamda bazı temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin sebep ve
koşullar ilgili maddede özel olarak somutlaştırılmıştır. Bu nedenle anılan
nitelikteki temel hak ve özgürlüklere temas eden olağanüstü hâl kurallarının
anayasallık denetiminde Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin
alınıp alınmadığının tespiti bakımından ayrıca Anayasa’nın 13. maddesinde yer
alan güvenceler yönünden bir inceleme yapılması gerekli değildir. Bu gibi
düzenlemelerin anayasallık denetiminde doğrudan Anayasa’nın 15. maddesindeki
ölçütlere uygunluğunun tespit edilmesi gerekir.
C. Olağanüstü Hâl İlanına Neden Olan 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe
Teşebbüsü ve Sonrası
30. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 20/7/2018 tarihine kadar
devam etmiştir.
31. Olağanüstü hâlin ilan edilmesi ve bu kararın TBMM tarafından
onaylanmasından sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu
tarafından, Anayasa’nın o tarihte yürürlükte bulunan 121. maddesine dayanılarak
olağanüstü hâl KHK’ları çıkarılmıştır.
32. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile bağlantılı olan ve
aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma
başlatılmıştır.
33. Türkiye’de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
FETÖ ve/veya PDY olarak isimlendirilen yapılanmanın silahlı bir terör örgütü
olduğu ve anılan darbe teşebbüsünün faili olduğu yargı kararlarıyla tespit
edilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2017/956, K.2017/370,
26/9/2017; Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2015/3, K.2017/3, 24/4/2017; E.
2017/1443, K. 2017/4758, 14/7/2017; E.2018/7103, K.2019/1953, 22/3/2019)
(FETÖ/PDY’nin genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 26).
Ç. Olağanüstü Hâl İlanına Neden Olan Olay ve Olguların Anayasal
Yönden Değerlendirilmesi
34. Anayasa’nın Başlangıç kısmında milletin iradesinin mutlak
üstünlüğüne vurgu yapılarak egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait
olduğu, egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve
kuruluşun Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı ilke olarak
belirtilmiştir.
35. Anayasa’nın 2. maddesinde başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanma ve insan haklarına saygılı demokratik bir
hukuk devleti olma Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında
sayılmıştır.
36. Anayasa’nın Başlangıç kısmında ilkesel düzeyde ifade edilen
egemenlikle ilgili hususlara 6. maddesinde hüküm olarak yer verilmiştir. Anılan
maddeye göre egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti,
egemenliğini Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz.
37. Anayasa’nın Başlangıç kısmında yer verilen ilkeler, 2.
maddesinde sayılan Cumhuriyetin nitelikleri, 6. maddesinde düzenlenen
egemenliğin aidiyeti ve kullanılma şekli ile Anayasa’nın sistematiği birlikte
dikkate alındığında egemenlik, egemenliğin kullanılış şekli, milletin
iradesi, demokrasi, hukuk devleti ve insan
hakları arasında ayrılmaz bağlar bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre
tüm medeni toplumlarda olduğu gibi egemenliğin kaynağı millet olacak, egemenlik
-doğrudan veya dolaylı olarak- milletin iradesiyle yetkilendirilen organlar
eliyle kullanılacak, milletin iradesi demokratik bir düzende ortaya çıkacak,
egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanımı hukuk devleti ilkesi başta olmak
üzere demokrasinin ilkelerine uygun ve insan haklarına saygı gösterilerek
gerçekleştirilecektir.
38. Darbe teşebbüsü, egemenliğin kaynağı olmayan ve milletin
egemenliği kullanmak üzere yetkilendirdiği organlar arasında bulunmayan bir
grubun zorla demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye
kalkışmasıdır. Darbenin gerçekleşmesi hâlinde demokratik anayasal düzen ve
milletin iradesinin üstünlüğü ortadan kalkmakta, demokratik düzende millete ait
olan egemenlik bir grup zorbanın eline geçmektedir. Bu durumda demokrasiden ve
hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir. Doğal olarak böyle bir düzende
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bir mekanizma da
olmayacaktır. Bu yönüyle demokratik bir toplumun karşılaşabileceği en ağır
tehditlerden birinin, belki de en ağırının darbe teşebbüsleri olduğu
söylenebilir.
39. Ülkemizde, çok partili siyasi hayata geçildiği tarihten bugüne
kadar birkaç kez darbe yapılmış veya buna teşebbüs edilmiştir. Bu nedenle
milletimiz, darbe teşebbüsüyle millet iradesini ve egemenliğini gasbedenlerin
demokratik anayasal düzene ve insan haklarına karşı nasıl büyük bir tehdit
oluşturduklarının tanığıdır.
40. 15 Temmuz 2016 gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde
örgütlenmiş bir grup anayasal düzenin ortadan kaldırılması teşebbüsünde
bulunmuş, bu teşebbüs demokratik bir toplumun meşru tüm unsurlarının kararlı
direnci sayesinde engellenmiştir. Başta egemenliği gasbedilmeye çalışılan
milletimiz olmak üzere millet adına egemenliği kullanmaya yetkili organlar
(Cumhurbaşkanı, TBMM, Bakanlar Kurulu ve yargı kurumları), demokratik toplumun
vazgeçilmez unsurları olan tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, basın
yayın organları ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatlarıyla hareket
eden güvenlik güçleri bu egemenlik ve demokrasi direnişini hep birlikte
gerçekleştirmişlerdir.
41. Darbe teşebbüsü, iradesini ve egemenliğini milletin elinden
almaya teşebbüs edenlerin demokratik anayasal düzene ve insan haklarına yönelik
tehditlerinin büyüklüğünü somut olarak ortaya çıkarmıştır. Teşebbüs sırasında
egemenliğin kayıtsız şartsız kaynağı olan millete, egemenliği millet adına
kullanan organlara, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan basın yayın
kuruluşlarına ve meşru demokratik otoritenin emir ve talimatları doğrultusunda
hareket eden güvenlik güçlerine saldırılmıştır. Bu kapsamda egemenliğine ve
iradesine sahip çıkmak için sokaklara çıkıp darbeye karşı gösteri yaparak temel
haklarını kullanan silahsız bireyler -silah ve bombalarla- katledilmiş ve
yaralanmış, bu suretle başta yaşam hakları olmak üzere temel hak ve
özgürlükleri yaygın bir şekilde ihlal edilmiştir.
42. Demokratik toplum düzeninin temel kurumlarından biri ve millet
iradesinin doğrudan tecelli ettiği organ olan TBMM savaş uçaklarıyla
bombalanmış, devletin başı olan Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde
bulunulmuş, Başbakan silah kullanılarak taciz edilmiş, Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumuna baskın yapılarak özgür yayın akışı kesilmiş ve silah zoruyla darbe
bildirisi okutulmuş, ülke genelinde yayın yapan bazı özel televizyon
kanallarına baskın yapılarak yayınları durdurulmak istenilmiş, meşru otoritenin
emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden çok sayıda polis ve askerî
personel doğrudan hedef alınarak ya da çatışmalar sırasında şehit edilmiş veya
yaralanmıştır.
43. 15 Temmuz 2016 gecesi meydana gelen darbe teşebbüsünün demokratik
anayasal düzene karşı oluşturduğu tehdidin büyüklüğünü değerlendirmek
bakımından, engellenmiş olan bu teşebbüsün somut olarak meydana getirdiği
zararların tek başına dikkate alınması yeterli değildir. Darbe teşebbüsünün
kısa sürede engellenememiş olması ya da darbenin gerçekleşmesi hâlinde
oluşabilecek risklerin de değerlendirilmesi gerekir. Egemenliğin sahibi olan
millet ve demokratik anayasal düzenin tüm unsurları, darbe teşebbüsünü kararlı
bir direnişle kısa sürede engellememiş olsalardı ya bir grup zorbanın mutlak
egemenliğini kabul edecekler ve onun hiçbir demokratik denetime tabi olmayan
iradesine tabi olacaklar ya da direnmeye devam edeceklerdi. Birinci ihtimal bir
milletin demokratik açıdan ölümü anlamına gelecektir. İkinci ihtimal olan çatışmaların
uzaması ve yaygınlaşması, devlet otoritesinin hatta devletin tamamen ortadan
kalkması riskinin yakın, ciddi ve açık bir tehdit olarak ortaya çıkmasına neden
olacaktır. Son zamanlarda tanık olunan, yakın çevremizdeki ülkelerin durumu
devlet otoritesinin ortadan kalkması hâlinde demokratik bir düzende yaşamak bir
yana insanların en temel haklarının her gün saldırı altında olduğu bir
düzensizlik ve kargaşa ortamının acı örnekleri olarak dünya kamuoyunun
gözönünde durmaktadır. Darbe teşebbüsünün ülkemizin birçok terör örgütünün açık
hedefi olduğu günlerde gerçekleştirilmesi bu riskin ağırlığını daha da
artırmıştır.
44. Bütün bu değerlendirmeler birlikte ele alındığında darbe
teşebbüsünün sadece demokratik anayasal düzen yönünden değil bununla sıkı bağı
olan millî güvenlik yönünden de mevcut ve ağır bir tehdit
oluşturduğu anlaşılmaktadır. Millî güvenlik, Anayasa’da ve insan haklarının
korunmasına ilişkin birçok uluslararası belgede, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması sebepleri arasında sayılmıştır. Özgürlük-güvenlik dengesinin
sağlanması modern demokrasilerin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir.
Çünkü güvenliğin olmadığı yerde demokratik düzeni sürdürmek ve özgürlükleri
hayata geçirebilmek mümkün değildir.
45. Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz
darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerine ve millî güvenliğe yönelik en ağır saldırılardan biri belki de
en ağırı olduğu sonucuna varmak gerekir.
D. Kanun’un 4. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının “…iflasın
ertelenmesi talebinde bulunulamaz;…” ve “…mahkemelerce iflasa
ilişkin araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.” Bölümleri ile (2)
Numaralı Fıkrasının (a) Bendinin “…iflasın ertelenmesine karar
verilemez.” ve (b) Bendinin “…tedbir kararı verilemez,
verilmişse derhal kaldırılır.” Bölümlerinin İncelenmesi
46. Kanun’un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
olağanüstü hâlin ilanından itibaren ve devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesi uyarınca sermaye şirketleri
ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamayacağı, bu
yönde yapılan taleplerin mahkemelerce iflasa ilişkin araştırma yapılmaksızın
derhâl reddedileceği belirtilmiş; (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde
olağanüstü hâlin ilanından önceki dönemde yapılan iflasın ertelenmesi
talepleriyle ilgili olarak olağanüstü hâl süresince iflasın ertelenmesine karar
verilemeyeceği, (b) bendinde de olağanüstü hâlin ilanından sonra ve devamı
süresince herhangi bir tedbir kararı verilemeyeceği, verilmişse derhâl
kaldırılacağı hüküm altına alınmıştır. Dava konusu kurallar, maddenin (1)
numaralı fıkrasının “…iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamaz;…” ve “…mahkemelerce
iflasa ilişkin araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.” bölümleri ile
(2) numaralı fıkrasının (a) bendinin “…iflasın ertelenmesine karar
verilemez.” ve (b) bendinin “…tedbir kararı verilemez, verilmişse derhal
kaldırılır.” bölümleridir.
47. İflasın ertelenmesi, borca batık durumda olduğu saptanan
sermaye şirketleri veya kooperatiflerin, kendileri ya da alacaklılarının
önerdiği iyileştirme projesinin, mahkemenin vereceği süre içinde
uygulanmasıyla, borca batık durumdan kurtulmalarına imkân sağlayan ve
haklarında iflas kararı verilmesini önleyen bir kurumdur. İflasın ertelenmesi
13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 377. maddesi ile 2004
sayılı Kanun’un 179., 179/a, 179/b ve 179/c maddelerinde düzenlenmiştir.
48. 6102 sayılı Kanun’un 377. maddesinde “Yönetim kurulu veya
herhangi bir alacaklı yeni nakit sermaye konulması dâhil nesnel ve gerçek
kaynakları ve önlemleri gösteren bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak
iflasın ertelenmesini isteyebilir. Bu hâlde İcra ve İflas Kanununun 179 ilâ
179/b maddeleri uygulanır.” hükmü yer almış; 2004 sayılı Kanun’un 179.
maddesinin birinci fıkrasında da “Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin,
aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre
borca batık olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket
ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı
tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın
bunların iflasına karar verilir. Şu kadar ki, idare ve temsil ile vazifelendirilmiş
kimseler ya da alacaklılardan biri, şirket veya kooperatifin malî durumunun
iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini son bir
yıldan uzun süre ile şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye sunarak
iflasın ertelenmesini isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
49. 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle 6102
sayılı Kanun’un 377. maddesi “Yönetim kurulu veya herhangi bir alacaklı, 376
ncı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapacağı iflâs talebiyle birlikte veya bu
kapsamda yapılan iflâs yargılaması sırasında 2004 sayılı Kanunun 285 inci ve
devamı maddeleri uyarınca konkordato da talep edebilir.” şeklinde
değiştirilmiş; 3. maddesiyle de 2004 sayılı Kanun’un 179. maddesi “Sermaye
şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden
düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu idare ve temsil ile
vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise
tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit
edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir.
Türk Ticaret Kanununun 377 nci ve 634 üncü maddeleri ile 24/4/1969 tarihli ve
1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 63 üncü maddesi hükmü saklıdır.” şeklinde
değiştirilmek suretiyle iflasın ertelenmesi müessesesine maddede yer
verilmemiştir. Anılan Kanun’un 65. maddesiyle 2004 sayılı Kanun’un iflasın
ertelenmesine ilişkin hükümler içeren 179/a, 179/b ve 179/c maddeleri de
yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece 6102 sayılı ve 2004 sayılı Kanunlarda
düzenlenen iflasın ertelenmesi uygulamasına olağan dönemde de son verilmiştir.
Diğer bir ifadeyle iflasın ertelenmesi kurumu hukuk sistemimizden tamamen
çıkarılmış bulunmaktadır.
50. Yapılan değişikliklerle iflasın ertelenmesi kurumu gerek
olağan dönemde gerekse de olağanüstü hâl süresince bir daha
uygulanamayacağından olağanüstü hâlin ilanından itibaren ve devamı süresince
sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde
bulunulamayacağını, bu yönde yapılan taleplerin mahkemelerce derhâl
reddedileceğini, ayrıca olağanüstü hâlin ilanından önceki dönemde yapılan
iflasın ertelenmesi talepleriyle ilgili olarak da olağanüstü hâl süresince
iflasın ertelenmesine karar verilemeyeceğini ve olağanüstü hâlin ilanından
sonra ve devamı süresince herhangi bir tedbir kararının verilemeyeceğini,
verilen kararların da derhâl kaldırılacağını düzenleyen dava konusu kuralların
uygulanma imkânı kalmamıştır.
51. Açıklanan nedenlerle konusu kalmayan bölümlere ilişkin iptal
talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
E. Kanun’un 104. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesi ile 105. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (a) Bendinin “…Millî
Eğitim Bakanlığınca, giriş sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim
yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun okullara,”
Bölümünün İncelenmesi
1. Genel Açıklama
52. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra askerî personel
yetiştirilmesine ilişkin sistemde köklü bir değişikliğe gidilerek 669 sayılı
KHK ile sistemin yeniden yapılandırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
Adı geçen KHK ile yapılan düzenlemeler 6756 sayılı Kanun’la kabul edilerek
kanunlaştırılmıştır.
53. Askerî personel yetiştirilmesine ilişkin sistemde değişiklik
yapılmadan önce TSK’da görev yapan astsubay, subay ve kurmay subaylar askerî
liseler, astsubay hazırlama okulları, harp okulları ve harp akademilerinden
mezun olmakta ve mezun oldukları eğitim kurumuna göre TSK bünyesinde astsubay,
subay veya kurmay subay olarak görev yapmakta idiler.
54. Değişiklikten önceki sistemde askerî liseler askerî eğitim ve
pozitif bilim dersleri vererek harp okuluna subay adayı öğrenci yetiştirmek
üzere kurulmuşlardır. Askerî liselerde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Anadolu
liselerine denk eğitim programı uygulanmış, bunun yanında askerî disiplin
çerçevesinde harp okuluna öğrenci yetiştirilmiştir. Astsubay hazırlama okulları
ise astsubay meslek yüksekokullarına, astsubay adayı öğrenci yetiştirmek üzere
kurulmuşlardır. Astsubay hazırlama okullarında branş özelliğine göre Anadolu
güzel sanatlar, Anadolu meslek veya meslek liselerinin meslek alan/dallarına
denk programlar uygulanmıştır. Yine bu okullarda da askerî disiplin içinde
branşına göre astsubay meslek yüksekokullarına öğrenci yetiştirilmiştir. Harp
akademileri, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde lisansüstü düzeyde akademik
eğitim ve öğretim yapan, Silahlı Kuvvetlere komutanlık ve karargâh subaylığı
niteliklerine sahip kurmay subay yetiştirmek üzere kurulmuştur.
55. Dava konusu kurallarla askerî liseler, astsubay hazırlama
okulları ve harp akademileri kapatılmış, askerî liseler ile astsubay hazırlama
okullarında eğitimine devam eden öğrencilerin Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş
sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları
dikkate alınarak durumlarına uygun okullara nakledilmesi öngörülmüştür.
56. Askerî personel yetiştiren eğitim kurumları Millî Savunma
Üniversitesi adı altında farklı bir hukuki statüde yeniden yapılandırılarak tek
bir çatı altında toplanmıştır. Millî Savunma Üniversitesi ise Millî Savunma
Bakanlığı bünyesinde faaliyet göstermektedir. Üniversite; kurmay subay
yetiştirmek ve lisansüstü eğitim vermek amacıyla yeni kurulan enstitülerden,
Kara, Deniz ve Hava Harp Okullarından, astsubay meslek yüksekokulları ile
yabancı diller ve savunma ile ilgili diğer yüksekokullardan oluşmaktadır.
57. Adı geçen Üniversite diğer yükseköğretim kurumlarında olduğu
gibi rektör tarafından yönetilmektedir. Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasına göre rektör, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. Ayrıca rektöre
görevlerinde yardımcı olmak üzere sayısı dördü geçmemek üzere Millî Savunma
Bakanı tarafından rektör yardımcıları atanmaktadır.
58. Böylece askerî eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle
yaklaşık 150 yıldır uygulanan ortaöğretim düzeyinden başlayarak personel
yetiştirme sisteminden vazgeçilerek askerî personelin eğitim ve öğrenimi
tamamen yükseköğretim seviyesinde yeniden yapılandırılmıştır.
2. İptal Taleplerinin Gerekçesi
59. Dava dilekçesinde özetle; hangi gerekçe altında
olursa olsun köklü geçmişi ve geleneksel eğitim anlayışına sahip olan ve
TSK’nın temelini oluşturan askerî liseler, astsubay hazırlama okulları ile harp
akademilerinin, mevcut öğrencilerin kazanılmış hakları gözetilmeden kapatılmasının;
eğitim ve öğrenim hakkını ihlal ettiği, devletin, Anayasa’nın 58. maddesiyle
kendisine verilen “gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve
inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini
sağlayıcı tedbirleri alma” yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, kurallarla adı
geçen okullardan daha önce mezun olanlarla okulun kapatılması nedeniyle başka
okullara nakledilen öğrenciler arasında eşitsizlik oluşturulduğu belirtilerek
kuralların Anayasa’nın 2., 10., 42. ve 58. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
60. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar, ilgisi nedeniyle
Anayasa’nın 13., 48., ve 49. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
61. Darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY tarafından TSK içindeki askerî
öğrencilerden generallere kadar farklı rütbelerdeki mensupları vasıtasıyla
başlatıldığı ve olağanüstü hâl ilanının esas amacının darbe tehdidinin bertaraf
edilmesi ve bir daha tekrarlanmaması olduğu gözönünde bulundurulduğunda askerî
personel yetiştirme sisteminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde askerî
liseler, astsubay hazırlama okulları ve harp akademilerinin kapatılmasına ve
askerî liseler ile astsubay hazırlama okullarında eğitimine devam eden
öğrencilerin durumlarına uygun okullara nakledilmesine yönelik kuralların
olağanüstü hâlin gerekli kıldığı durumla ilişkili olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurallara ilişkin
Anayasa’ya uygunluk denetiminin olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen Anayasa’nın 15.
maddesi kapsamında yapılması gerekir. Ancak olağanüstü yönetim usullerine
başvurulması, bu dönemde yürürlüğe konulan temel hak ve özgürlükleri
sınırlandıran her düzenlemenin olağan dönemin izin verdiği ölçütlerin ötesinde
olmasını gerektirmeyebileceğinden Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılacak
incelemeden önce sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi başta
olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri ve olağan dönemde hak ve özgürlükleri
sınırlama ve güvence rejimini düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında bir
inceleme yapılmalıdır.
62. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
63. Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması,
genel, objektif, adil kurallar içermesi, hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi ve
kazanılmış hakları ihlal etmemesi anılan maddede belirtilen hukuk devleti
olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine
tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu
yararı ölçütlerini gözönünde tutarak kullanması gerekir.
64. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda
yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının
araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa'nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu
yararı kavramının Anayasa'da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa
Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı bireysel ve özel
çıkarlardan ayrı ve bunlardan üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı
düşüncesi olmaksızın, yalnız özel çıkarlar için veya yalnız belli kişilerin
yararına olarak kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve
kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün ülke
gereksinimlerine uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının
sağlanabileceği bir siyasi tercih sorunu olarak kanun koyucunun takdirinde
olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla
bağdaşmaz.
65. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin
temel gereklerinden biri de hiç kuşkusuz kazanılmış haklara saygı
gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucu
olup hukukun genel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Kazanılmış hak, özel
hukuk ve kamu hukuku alanlarında genel olarak, bir hak sağlamaya elverişli
nesnel yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan öznel hakkın
korunmasıdır. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın, yeni
kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde
edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan,
kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır.
66. Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde çalışma hürriyeti ve
hakkı güvence altına alınmıştır. Şüphesiz anılan maddelerle güvence altına
alınan hürriyet ve hak, sadece kişilerin özel sektördeki çalışmalarını değil kamudaki
çalışmalarını da kapsamaktadır. Dava konusu kurallarla bu hürriyet ve hakka
ilişkin doğrudan bir düzenleme yapılmamakla birlikte kuralların bu hürriyet ve
hakka ilişkin kazanılmış haklara yönelik bir müdahale taşıyıp taşımadığının
incelenmesi gerekmektedir.
67. Dava konusu kurallara konu öğrencilerin memuriyet hakkını
kazanılmış bir hak olarak elde etmedikleri, zira bunların henüz memuriyete
atanmadıkları ve memuriyetin bunlar yönünden bütün sonuçlarıyla fiilen elde
edilmiş kişisel bir hakka dönüşmediği açıktır. Bu yönüyle kuralların çalışma
hürriyeti ve hakkı kapsamında kazanılmış hakları ihlal eden bir yönü
bulunmamaktadır.
68. Anayasa'nın 42. maddesinin birinci fıkrasında kimsenin
eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı belirtilmek suretiyle eğitim
ve öğrenim hakkı herkes yönünden güvenceye bağlanmıştır. Eğitim ve
öğrenim hakkı, kamu ve özel eğitim kurumlarını kapsadığı gibi eğitimin ilk,
orta ve yükseköğrenim seviyelerini de kapsar. Anayasa’da yer alan eğitim ve
öğrenim hakkı, kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını
engellememe negatif ödevini yüklemektedir.
69. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise öğrenim hakkının
kapsamının kanunla tespit edilip düzenleneceği belirtilerek bu hakkın mutlak
olmadığı, hakkın kapsamını ve sınırlarını belirleme yetkisinin kanun koyucuya
ait olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle kanun koyucunun anılan hakkı kamu
yararı amacıyla sınırlandırabilmesi mümkündür. Ancak bu sınırlamanın Anayasa’da
temel hak ve özgürlükler için öngörülen güvencelere aykırı olmaması
gerekir.
70. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca eğitim ve öğrenim hakkı, bu
hakkın özüne dokunmaksızın yalnızca kanunla ve demokratik bir toplumda gerekli
olduğu ölçüde sınırlanabilir. Ayrıca getirilen bu sınırlamalar Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.
71. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik,
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından
sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir
sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise
hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
72. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere
karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün
muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak TSK’nın görevleri arasında
sayılmıştır. Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı ülke
güvenliğinin sağlanmasında birinci derecede sorumlu olan TSK’nın bu görevini en
iyi şekilde yerine getirmesinde bu hizmetlere uygun personelin seçiminin ve
eğitiminin önemi tartışmasızdır.
73. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
askerî personel yetiştirme sisteminde de değişikliğe gidilerek TSK’nın
astsubay, subay ve kurmay subay ihtiyacının askerî liseler, astsubay hazırlama
okulları ve harp akademilerinden karşılanması yönündeki politikadan
vazgeçilmiştir. Bu kapsamda askerî lise, astsubay hazırlama okulları ve harp
akademileri kapatılmış; askerî personel eğitim sistemi Millî Savunma
Üniversitesi adı altında yükseköğretim seviyesinde yeniden yapılandırılmıştır. Ülke güvenliğinin sağlanmasında
doğrudan sorumlu olan TSK’nın bu sorumluluğunu en iyi şekilde yerine
getirebilmesi için askerî personel eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasına
yönelik düzenlemeler yapılması kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında
kalmaktadır. Askerî personel eğitim sisteminde yapılan değişikliğin amaçlanan
kamu yararını gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği ise yerindeliğe ilişkin olup
anayasallık denetiminde gözetilebilecek bir husus değildir.
74. Askerî personel eğitim sisteminde yapısal değişiklikler
öngören düzenlemelerin gerekçesinde, askerî personel yetiştirme sisteminde
sorunlara neden olan harp akademileri ile askerî liseler ve astsubay hazırlama
okullarının kapatılarak yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve bu kapsamda sözü
edilen okullarda öğrenim gören askerî öğrencilerin de durumlarına uygun
liselere nakledilmesinin öngörüldüğü ifade edilmiştir.
75. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY tarafından TSK
içindeki mensupları vasıtasıyla gerçekleştirildiği, yargı mercilerince tespit
edilmiştir. Örgüt hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda; örgütün en
çok önem verdiği, bu bağlamda en fazla kadrolaştığı ve egemen hâle geldiği
devlet kurumunun TSK olduğu, TSK’daki kadrolaşmanın uzun yıllar önce başladığı
ve tam bir gizlilik içinde yürütülerek askerî lise öğrencilerinden komuta
kademesine kadar TSK’nın tüm birimlerinde kadrolaşıldığı ifade edilmiştir.
Darbe girişiminden sonra yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da zaman içinde
örgüt mensuplarının albay veya general rütbesine kadar yükseldikleri tespit
edilmiş ve bu kişiler ordudan ihraç edilmiştir.
76. Belirtilen durum karşısında adı geçen örgütle mücadelenin
etkin bir şekilde sürdürülebilmesi, darbe tehdidinin bertaraf edilebilmesi ve
tekrar etmesinin önlenmesi için yetkili makamlarca bazı tedbirlerin alınmasının
kaçınılmaz hâle geldiğinin değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu tedbirlerden
biri de askerî personel yetiştirme sisteminin yeniden yapılandırılmasıdır.
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine 21/7/2016 tarihinde karar vermesinden sonra 669 sayılı
KHK’nın 104. maddesiyle askerî liseler, astsubay hazırlama okulları ve harp
akademileri kapatılmış, 105. maddesiyle de askerî liseler ile astsubay
hazırlama okullarında eğitimine devam eden öğrencilerin Millî Eğitim
Bakanlığınca, giriş sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim
yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun okullara nakledilmesi
öngörülmüştür. Anılan düzenlemeler 6756 sayılı Kanunla aynen kabul edilerek
yasalaşmıştır.
77. Askerlik hizmetinin millî güvenliğin sağlanmasındaki önemi
ve ağırlığı gözetildiğinde TSK’nın personel rejimi veya askerî personelin
eğitim sistemi konusunda diğer kamu kurumlarına nazaran farklı uygulamalar ve
tedbirler öngörülmesi olağan karşılanabilir. Özellikle olağanüstü hâl ilanına
neden olan olayın TSK içindeki bir örgüt tarafından gerçekleştirilen darbe
teşebbüsü olduğu gözönünde bulundurulduğunda kuralların darbe tehdidinin
bertaraf edilmesi ve bir daha tekrarlanmaması amacıyla öngörüldüğü
anlaşılmaktadır.
78. Askerî lise ve astsubay hazırlama okullarının kapatılması, bu
okullarda eğitimine devam eden öğrencilerin söz konusu eğitimden mahrum
kalmasına sebebiyet vermiştir. Bu açıdan bakıldığında
anılan okulların kapatılmasının eğitim ve öğrenim hakkına sınırlama getirdiği
açıktır.
79. Yukarıda açıklandığı üzere askerî lise ve astsubay hazırlama
okullarının kapatılmasının nedeni millî güvenlik, demokratik anayasal düzen ve
kamu güvenliği yönünden bir tehdite yol açtığı değerlendirilen askerî personel
yetiştirme sisteminin yeniden düzenlenmesi olup millî güvenliğin, demokratik
anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunması amacıyla anılan
tedbire başvurulmasının elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
80. Kurallarla, anılan öğrencilerin her konudaki eğitim ve
öğrenime erişmelerine değil sadece askerî liseler ve astsubay hazırlama
okullarının kapatılması nedeniyle bu eğitim kurumlarındaki eğitim ve öğrenime
erişmelerine bir sınırlama getirilmiştir. Kurallarla anılan sınırlama
yapılırken eğitimine devam eden öğrencilerin Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş
sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları
dikkate alınarak durumlarına uygun okullara nakledilmeleri sağlanmıştır.
Böylece millî güvenliğin, demokratik anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin
sağlanması ve korunması yönündeki kamu yararı ile eğitim ve öğrenim hakkı
arasındaki makul dengenin gözetildiği görülmektedir. Bu yönüyle kuralların
eğitim ve öğrenim hakkına orantısız bir müdahalede bulunduğu, dolayısıyla
ölçüsüz olduğu ileri sürülemez.
81. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da vurgulandığı
üzere Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesinin amacı, aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak
ve kişilere kanunlar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanunlar,
eşitlik ilkesine uygun bir şekilde, aynı veya benzer durumda bulunanlar için
haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve
sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranılmasını sağlayacak
kurallar içermelidir. Ancak durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya
da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir.
82. Askerî liseler ve astsubay hazırlama okullarından mezun
olanlar ile bu okullarda öğrenimine devam etmekte iken okulların kapatılması
nedeniyle başka okullara nakledilenler aynı hukuki konumda değildir.
Dolayısıyla belirtilen kişiler arasında eşitlik karşılaştırması yapılmasına
imkân bulunmamaktadır.
83. Kurallar Anayasa’nın olağan dönem hukuk düzeni yönünden
öngördüğü güvence rejimini aşan bir düzenleme öngörmediğinden Anayasa’nın 15.
maddesi yönünden ayrıca incelenmemiştir.
84. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2., 10., 13., 42.,
48. ve 49 maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 58. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
F. Kanun’un 105. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b)
Bendinin “…Yükseköğretim Kurulunca, üniversite sınavının yapıldığı tarihte
aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve
yüksek okullara, naklen kaydedilirler.” Bölümünün İncelenmesi
1. Genel Açıklama
85. Harp okullarının teşkilatlanması, görev ve sorumlulukları,
eğitim, öğretim, araştırma, yayın, öğretim elemanları ve öğrencilerle ilgili
esaslar 11/5/2000 tarihli ve 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nda
düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde,
harp okullarının Atatürk ilkelerine bağlı ve askerî değerleri haiz muvazzaf
subay yetiştiren, eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık
yapan, bilimsel özerkliğe sahip yükseköğretim kurumları olduğu ifade edilmiştir.
86. Harp okulları Kara Harp Okulu, Deniz Harp Okulu ve Hava Harp
Okulu adı altında, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin subay ihtiyacını
karşılamak üzere eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmaktadır. 4566 sayılı
Kanun’un 7. maddesine göre harp okullarında ilgili kuvvet komutanlığının
ihtiyacına göre temel bilimler, mühendislik ve sosyal bilim alanlarından
birinde lisans düzeyinde eğitim ve öğretim yapılmaktadır.
87. Astsubay meslek yüksekokulları da muvazzaf astsubay
yetiştiren yükseköğretim kurumları olarak faaliyet göstermektedir. Astsubay
meslek yüksek okullarının teşkilatlanması, görev ve sorumlulukları, eğitim ve
öğretim, araştırma, yayın, öğretim elemanları ve öğrencileriyle ilgili esaslar
11/4/2002 tarihli ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu’nda
düzenlenmiştir.
88. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra askerî personel
yetiştirme sisteminde yapılan değişiklik kapsamında gerek harp okullarının
gerekse de astsubay meslek yüksekokullarının yapısında birtakım değişikliklere
gidilmiştir.
89. 4566 sayılı Kanun’un 3. maddesinde harp okullarının kuvvet
komutanlıkları bünyesinde eğitim ve öğretim yapan bilimsel özerkliğe sahip
kurumlar oldukları belirtilmekte iken yapılan değişiklikle bu okulların Millî
Savunma Bakanlığı teşkilatı içinde Millî Savunma Üniversitesine bağlı olarak
eğitim ve öğretim yapması öngörülmüştür. Böylece harp okulları kuvvet
komutanlıklarının hiyerarşik yapılanmasından çıkarılarak Millî Savunma
Üniversitesine bağlanmıştır. Kanun’un 11. maddesine göre harp okulu dekanı
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu
hükümlerine göre atanmakta iken yapılan değişiklikle dekanın Millî Savunma
Bakanı tarafından atanması öngörülmüş, okul komutanı ile dekan arasındaki
astlık-üstlük ilişkisi de kaldırılmıştır. Askerî liselerin kaldırılmasıyla
birlikte harp okullarının öğrenci kaynağı da değişmiş ve bu eğitim kurumlarına
tamamen lise ve dengi okullardan öğrenci alınması öngörülmüştür.
90. Yukarıda yer verilen hükümler birlikte değerlendirildiğinde
daha önce kuvvet komutanlıkları bünyesinde askerî eğitim ve öğretim
faaliyetlerini yürüten harp okullarının özellikle yönetim anlamında
sivilleştirilmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda harp okulları
Millî Savunma Üniversitesi bünyesinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektöre
bağlı olarak Millî Savunma Bakanı tarafından atanan dekan tarafından
yönetilmekte, okul komutanları ise esas olarak askerî eğitim faaliyetlerinden
sorumlu tutulmaktadır.
91. Astsubay meslek yüksekokullarını düzenleyen 4752 sayılı
Kanun’da da benzer değişiklikler yapılmıştır. Astsubay meslek yüksekokullarının
Millî Savunma Üniversitesi bünyesinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektöre
bağlı olarak Millî Savunma Bakanı tarafından atanan yüksekokul müdürü
tarafından yönetilmesi, yüksekokul komutanının ise esas olarak askerî eğitim
faaliyetlerinden sorumlu olarak görev yapması öngörülmüştür.
92. Dava konusu kuralda ise 6756 sayılı Kanun’un yayımı
tarihinde harp okulları, fakülte ve yüksekokullar ile astsubay meslek yüksekokullarında
(jandarma dâhil) öğrenimine devam eden öğrencilerin Yükseköğretim Kurulunca,
üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate
alınarak durumlarına uygun fakülte ve yüksekokullara naklen kaydedilmesi
öngörülmüştür.
93. Kural ilk olarak 31/7/2016 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 669 sayılı KHK’nın 105. maddesinde düzenlenmiş,
daha sonra 6756 sayılı Kanun’un 105. maddesiyle de aynen kabul edilerek
kanunlaşmıştır. Kurala göre 31/7/2016 tarihinde harp okulları, fakülte ve
yüksek okullar ile astsubay meslek yüksekokullarında (jandarma dâhil)
öğrenimine devam eden öğrenciler Yükseköğretim Kurulunca, üniversite sınavının
yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına
uygun fakülte ve yüksek okullara naklen kaydedilecektir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
94. Dava dilekçesinde özetle; harp okulu ve astsubay meslek
yüksekokullarında eğitimine devam eden öğrencilerin durumlarına uygun okullara
naklen kaydedilmesinin bu öğrencilerin söz konusu okullarda elde ettikleri
öğrencilik statülerini ve bu statüye bağlı haklarını kaybetmeleri anlamını
taşıdığı, bu durumun adı geçen okullardan daha önce mezun olan öğrencilerle
başka okullara nakledilen öğrenciler arasında eşitsizliğe sebebiyet verdiği
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
95. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 13., 42., 48. ve 49. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
96. Olağanüstü hâl ilanına neden olan darbe girişiminin TSK
içinde gizlice yapılanan bir terör örgütü tarafından yapıldığı gözönünde
bulundurulduğunda darbe tehdidinin önlenmesi ve bir daha tekrarlanmaması
amacıyla askerî personel yetiştirme sistemine yönelik olarak düzenlemeler
yapılmasının olağanüstü hâle neden olan tehdit ve tehlikelerin bertaraf
edilmesine yönelik tedbirler kapsamında kaldığı açıktır. Yeni getirilen askerî
personel yetiştirme sisteminin uygulamasına ilişkin olarak kuralla herhangi bir
istisna tanınmayarak askerî okullarda öğrenimine devam eden öğrencilerin anılan
okullarla ilişiğinin kesilmesi de bu tedbirler kapsamındadır. Bu yönüyle
kuralın olağanüstü hâlin gerekli kıldığı durumla ilişkili olduğunda tereddüt
bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurala ilişkin Anayasa’ya uygunluk denetiminin
olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulmasını
düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması gerekir. Ancak
olağanüstü yönetim usullerine başvurulması, bu dönemde yürürlüğe konulan temel
hak ve özgürlükleri sınırlandıran her düzenlemenin olağan dönemin izin verdiği
ölçütlerin ötesinde olmasını gerektirmeyebileceğinden Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında yapılacak incelemeden önce sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği
Anayasa maddesi başta olmak üzere Anayasa’nın ilgili hükümleri ve olağan
dönemde hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimini düzenleyen
Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında bir inceleme yapılmalıdır.
97. Anayasa’nın 48. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
dilediği alanda çalışma hürriyetine sahip olduğu; 49. maddesinde de çalışmanın
herkesin hakkı ve ödevi olduğu hüküm altına alınarak çalışma hürriyeti ve hakkı
güvence altına alınmıştır. Anılan maddelerle güvence altına alınan hürriyet ve
hak, sadece kişilerin özel sektördeki çalışmalarını değil kamudaki
çalışmalarını da kapsamaktadır.
98. Hukuk devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel
ilkelerden biri hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk
güvenliği ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Kanunlara
güvenerek hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen bireyin bu
kanunların uygulanmasına devam edileceği yolunda oluşan beklentisinin mümkün
olduğunca korunması hukuki güvenlik ilkesinin gereğidir.
99. Ancak bu husus, mevcut bir hukuki durumun dokunulmazlığı
anlamında değerlendirilmemelidir. Hukuki güvenliğin mevcut bir hukuki durum
için dokunulmazlık şeklinde algılanması, dinamik toplum yapısının kurallarla
statik, durağan hâle getirilmesi sonucunu doğurur ki bu da toplumun çağın
gerisinde kalmasına neden olabilir. Bu nedenle kanun koyucu, Anayasa’da
öngörülen kurallar çerçevesinde diğer alanlarda olduğu gibi kamu görevine giriş
koşullarıyla ilgili olarak da kamu yararı amacıyla bazı değişiklikler yapabilir
ve bu değişiklikler kişilerin beklentilerini etkileyebilir.
100. Bir beklentinin hukuken koruma görebilmesinin ön
koşullarından biri beklentinin haklı (meşru) beklenti seviyesine ulaşmasıdır.
Haklı beklenti, bireyin kendisine güvenerek hareket ettiği, lehine olan bir
kanunda öngörülemez bir değişiklik yapılması ve bu öngörülemez değişikliğin
herkes yönünden objektif olarak beklenebilecek bir beklentiyi sonuçsuz
bırakması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gündeme gelmektedir.
Ancak bir beklentinin hukuken korunabilmesi için anılan koşulların
gerçekleşmesi yeterli olmayıp bu beklentinin korunmasına engel teşkil eden bir
kamu yararının da bulunmaması gerekmektedir. Bu yönüyle anayasa yargısında kişi
yararıyla kamu yararının karşı karşıya geldiği durumlarda ancak önemli bir kamu
yararı bulunmadığında haklı beklentinin korunması kabul edilebilir. Aksi
takdirde kanun koyucunun kamu yararını gerçekleştirmek üzere değişen koşulara
göre yeni politikalar belirlemesi imkânı önemli ölçüde zedelenebilir.
101. Harp okulları, ilgili kuvvet komutanlığının ihtiyacına göre
belirlenen dallarda lisans eğitim ve öğretimini görmüş muvazzaf subay
yetiştirmek amacıyla kurulmuş eğitim kurumlarıdır. Astsubay meslek
yüksekokulları da muvazzaf astsubay yetiştiren yükseköğretim kurumlarıdır. Harp
okulları ve astsubay meslek yüksekokullarında öğrenimine devam eden
öğrencilerin muvazzaf subay veya astsubay olarak atanmalarına yönelik ileriye
dönük beklentilerinin bulunduğu kuşkusuzdur.
102. Kuralda; harp okulları, fakülte ve yüksekokullar ile
astsubay meslek yüksekokullarında öğrenimine devam eden öğrencilerin
Yükseköğretim Kurulunca, üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları
yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve
yüksekokullara naklen kaydedilmesi öngörülmüştür. Kuralla, çalışma hürriyeti ve
hakkına ilişkin doğrudan bir düzenleme yapılmamakla birlikte adı geçen
okullarda eğitimine devam edenlerin doğrudan muvazzaf subay ve astsubay olma
imkânları ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla harp okullarında ve astsubay
meslek yüksekokullarında öğrenimine devam eden öğrencilerin muvazzaf subay veya
astsubay olarak çalışma hürriyeti ve hakkına ilişkin beklentilerinin, korunması
gerekli haklı beklenti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
103. Askerlik hizmetinin millî güvenliğin sağlanmasındaki önemi
gözönünde bulundurulduğunda TSK’da istihdam edilecek personel seçiminde son
derece hassas davranılması ve diğer kurumlara nazaran farklı bir istihdam
politikası yürütülmesi olağandır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de yerleşik
içtihadında askerlik hizmetinin önemini gözeterek askerlik hizmetine veya
askerî personele ilişkin kuralların diğer kurumlara nazaran daha katı şekilde
uygulanabileceğini kabul etmektedir. Bu bağlamda TSK’nın omurgasını oluşturan
subay ve astsubay rütbeli personelin seçimi ve eğitimi gibi personel
istihdamına ilişkin düzenlemeler bakımından kanun koyucunun geniş bir takdir
yetkisi bulunmaktadır. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra millî güvenliğin, demokratik anayasal düzenin ve kamu
güvenliğinin sağlanması ve korunmasını sağlamak amacıyla gerek
harp okulları gerekse de astsubay meslek yüksekokullarının yapısında köklü
değişiklikler yapılarak öğrenci alım sürecinden başlayarak bu kurumların yeni
bir eğitim ve personel hazırlama sistemine göre yapılandırılması yoluna
gidilmiştir.
104. Yeni askerî eğitim ve personel hazırlama sistemi
öngörülürken bu okullara devam eden öğrencilerin geleceğe ilişkin
beklentilerini etkileyebilecek bazı tedbirlerin alınması ihtiyacı ortaya
çıkabilir. Anılan öğrencilerin geleceğe ilişkin beklentilerinin, kanun koyucunun millî güvenliğin, demokratik
anayasal düzenin ve kamu güvenliğinin sağlanması ve korunmasını sağlamak
amacıyla birtakım tedbirler almasına ve anılan okullara ilişkin eğitim
sistemini yeniden yapılandırması yönünde düzenlemeler yapmasına engel teşkil
edebileceği düşünülemez. Bununla birlikte kanun koyucunun bu düzenlemeleri
yaparken kişilerin önceki kanunun yürürlükte kalacağı yönündeki güvenlerine
dayanmalarını gözardı etmemesi ve kişilerin bu güvenlerine dayalı olarak ortaya
çıkabilecek zararlarını mümkün olduğunca dengeleyebilecek güvencelere yer
vermesi gerekir.
105. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra öngörülen yeni askerî
personel hazırlama ve eğitim sistemiyle bağlantılı olarak dava konusu kuralla
anılan okullarda öğrenimine devam eden öğrencilerin önceki düzenlemelerle
sağlanan subay ve astsubaylığa atanma imkânının devamı yönünde bir düzenlemeye
gidilmeyerek anılan öğrenciler yönünden yeni sistemde bir istisnaya yer
verilmemiştir. 6756 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri bir bütün olarak
incelendiğinde kanun koyucunun demokratik anayasal düzene karşı yönelen
tehditlerin kaynağında önceki askerî personel yetiştirme sisteminin etkili olduğunu
değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kanun koyucunun bu alanı yeniden
düzenlerken önceki eğitim sisteminde yetişen öğrenciler yönünden bir istisna
tanımamasında güdülen amacın da demokratik anayasal düzeni korumak olduğu açık
olup bireylerin geleceğe ilişkin bazı bireysel beklentilerinin, anılan yönde
düzenleme yapılmasıyla öngörülen kamu yararından daha üstün tutulması
beklenemez.
106. Dava konusu kuralla, anılan kamu yararı nedeniyle harp
okulları, fakülte ve yüksekokullar ile astsubay meslek yüksekokullarında
öğrenimine devam eden öğrenciler bakımından yeni sisteme ilişkin kurallarla
ilgili bir istisna tanınmamakla birlikte, Kanun’da bu durumun anılan öğrenciler
yönünden yaratabileceği zararları olabildiğince gidermeye yönelik dengeleyici güvencelerin
öngörüldüğü görülmektedir. Bu bağlamda kuralla, anılan öğrencilerin
Yükseköğretim Kurulunca, üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları
yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve
yüksekokullara nakledilmeleri ve nakil işlemi yapılırken öğrencilerin daha önce
harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarında aldıkları eğitimin de
gözetilmesi öngörülmüştür. Ayrıca eğitim durumlarına uygun şekilde nakil
işleminin yapılıp yapılmadığı yargı denetimine tabi kılınmıştır. Bu itibarla
dava konusu kuralın, kişilerin çalışma hürriyeti ve hakları yönünden hukuken
korunması gereken haklı beklentilerini ihlal ettiği söylenemez.
107. Öte yandan dava konusu kuralla; başladıkları öğrenimi
tamamlamalarına izin verilmemesi nedeniyle anılan öğrencilerin söz konusu
öğrenime erişemedikleri, dolayısıyla eğitim ve öğrenim haklarına bir sınırlama
getirildiği görülmektedir. Ancak askerî personelin yetiştirilmesi ve eğitimi
koşullarında sistem değişikliğine gidilmesi nedeniyle getirilen bu sınırlamanın
demokratik anayasal düzenin korunması ve askerlik hizmetinin amacına uygun bir
şekilde işlemesi amacıyla öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Zira askerî hizmetlerin
millî güvenlik, demokratik anayasal düzenin korunması ve kamu güvenliği
yönünden taşıdığı kritik önem, yeni sisteme ilişkin kurallara birtakım
istisnaların öngörülmesine imkân tanımayabilir. Bu çerçevede kuralla eğitim ve
öğrenim hakkına bir sınırlama getirilmekteyse de bu sınırlamanın, kamu yararı
amacıyla öngörüldüğü açık olup getirilen sınırlamanın demokratik anayasal
düzenin korunması ve askerî hizmetlerin hedefine uygun şekilde yürütülebilmesi
amaçları yönünden elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
108. Kuralla öğrencilerin her konudaki eğitim ve öğrenime
erişmelerine değil harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarındaki eğitim
ve öğrenime erişmelerine sınırlama getirilmiştir. Bu düzenleme yapılırken
sınırlamanın eğitim ve öğrenim hakkı yönünden orantısız bir müdahaleye neden
olmaması için 106. paragrafta belirtilen güvencelerin öngörüldüğü, böylece
kuralın getirilmesiyle hedeflenen kamu yararı ile eğitim ve öğrenim hakkı
arasında makul dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın eğitim
ve öğrenim hakkı yönünden ölçüsüz bir sınırlamaya neden olduğu kabul edilemez.
109. Harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarından mezun
olup muvazzaf subay veya astsubay olarak göreve başlayanlar ile öğrenimine
devam edenler aynı hukuki konumda değildir. Dolayısıyla belirtilen kişiler
arasında eşitlik karşılaştırması yapılmasına da imkân bulunmamaktadır.
110. Kural Anayasa’nın olağan dönem hukuk düzeni yönünden
öngördüğü güvence rejimini aşan bir düzenleme öngörmediğinden Anayasa’nın 15.
maddesi yönünden ayrıca incelenmemiştir.
111. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10., 13., 42.,
48. ve 49. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
G. Kanun’un 105. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (c) Bendinin
İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
112. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla 30 Ağustos
tarihi itibarıyla harp okulu ve astsubay meslek yüksekokullarından mezun olacak
öğrencilerin subay ve astsubaylığa nasbının yapılmayarak bunun yerine
durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullardan diploma verilmesinin bu
öğrencilerin söz konusu okullarda elde ettikleri öğrencilik statülerini ve bu
statüye bağlı olarak kazandıkları hakları kaybetmeleri anlamını taşıdığı, bu
durumun adı geçen okullardan daha önce mezun olanlarla eşitsizliğe sebebiyet
verdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
113. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesine uyarınca kural ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 13., 42., 48. ve 49. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
114. Dava konusu kuralda 30 Ağustos itibarıyla mezun olacak
askerî öğrencilerin subay ve astsubaylığa nasbının yapılmayacağı, bunlara
üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate
alınarak Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek durumlarına uygun fakülte ve
yüksek okullarca diploma verileceği hüküm altına alınmıştır.
115. Kuralda 30 Ağustos itibarıyla mezun olacak askerî
öğrencilerden bahsedilmekle birlikte yıl belirtilmemiştir. Ancak adı geçen
kural ilk olarak 20/7/2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen
olağanüstü hâl kapsamında 25/7/2016 tarihli ve 669 sayılı KHK ile
düzenlenmiştir. Dolayısıyla 30 Ağustos tarihiyle kastedilenin 30/8/2016 tarihi
olduğu anlaşılmaktadır.
116. 926 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendinde “Nasıp: İlk subaylığa, astsubaylığa ve bir rütbeden sonraki rütbeye
terfide yeni rütbenin normal bekleme süresinin başlama tarihidir.” şeklinde
tanımlanmıştır. Kanun’un 35. ve 82. maddelerine göre harp okulundan mezun olan
subay adayları ile astsubay meslek yüksekokullarından mezun olan astsubay
adayları mezun olur olmaz subay veya astsubay olarak göreve başlamamaktadır.
Anılan maddelere göre astsubay ve subayların nasbı 30 Ağustos tarihinde Millî
Savunma Bakanı tarafından yapılmaktadır. Dava konusu kuralda ise 15 Temmuz
darbe girişiminden sonra 30 Ağustos itibarıyla harp okullarında veya askerî
meslek yüksekokullarında almaları gereken eğitimleri tamamlayarak mezun olacak
seviyeye gelen askerî öğrencilerin subay ve astsubay olarak TSK’da göreve
başlamaları engellenmekte ancak bu kişilere üniversite sınavının yapıldığı
tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulunca
belirlenecek durumlarına uygun fakülte ve yüksekokullarca diploma verilmesi
öngörülmektedir.
117. Kanun’un 105. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendinin “…Yükseköğretim Kurulunca, üniversite sınavının yapıldığı tarihte
aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve
yüksek okullara, naklen kaydedilirler.” bölümüne ilişkin gerekçeler dava
konusu kural yönünden de geçerlidir.
118. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10., 13., 42.,
48. ve 49. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
119. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların bu hâliyle
uygulanmasının telafisi güç veya imkânsız zararların doğmasına sebebiyet
vereceği belirtilerek kuralların yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
talep edilmiştir.
9/11/2016 tarihli ve 6756 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Tedbirler Alınması ve Millî Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesi Hakkında Kanun’un;
A. 1. 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesine,
2. 105. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a. (a) bendinin “…Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş
sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları
dikkate alınarak durumlarına uygun okullara,” bölümüne,
b. (b) bendinin “…Yükseköğretim Kurulunca, üniversite
sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak
durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullara, naklen kaydedilirler.” bölümüne,
c. (c) bendine,
yönelik iptal talepleri 25/7/2019 tarihli ve E.2017/18, K.2019/66
sayılı kararla reddedildiğinden, bu bende, cümleye ve bölümlere ilişkin
yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
B. 4. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasının “…iflasın ertelenmesi
talebinde bulunulamaz;…” ve “…mahkemelerce iflasa ilişkin
araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.”,
2. (2) numaralı fıkrasının;
a. (a) bendinin“…iflasın ertelenmesine karar verilemez.”,
b. (b) bendinin“…tedbir kararı verilemez, verilmişse derhal
kaldırılır.”,
bölümleri hakkında 25/7/2019 tarihli ve E.2017/18, K.2019/66
sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu bölüm
ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması talepleri hakkında KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
25/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
9/11/2016 tarihli ve 6756 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Tedbirler Alınması ve Millî Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesi Hakkında Kanun’un;
A. 4. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasının “…iflasın ertelenmesi
talebinde bulunulamaz;…” ve “…mahkemelerce iflasa ilişkin
araştırma yapılmaksızın derhal reddedilir.”,
2. (2) numaralı fıkrasının;
a. (a) bendinin “…iflasın ertelenmesine karar
verilemez.”,
b. (b) bendinin “…tedbir kararı verilemez, verilmişse derhal
kaldırılır.”,
bölümlerine ilişkin iptal talepleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA,
B. 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE,
C. 105. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1. (a) bendinin “…Millî Eğitim Bakanlığınca, giriş
sınavlarının yapıldığı tarihte aldıkları ortaöğretim yerleştirme puanları
dikkate alınarak durumlarına uygun okullara,” bölümünün,
2. (b) bendinin “…Yükseköğretim Kurulunca, üniversite
sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak
durumlarına uygun fakülte ve yüksek okullara, naklen kaydedilirler.” bölümünün,
3. (c) bendinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE,
25/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|