ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2019/35
Karar Sayısı : 2019/53
Karar Tarihi : 26/6/2019
R.G. Tarih – Sayı : 24/7/2019
– 30841
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 134 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 4/4/1990 tarihli ve
3621 sayılı Kıyı Kanunu’na 18/1/2019 tarihli ve 7162 sayılı Kanun’un 7.
maddesiyle eklenen ek 2. madde ve ekli (1), (2), (3) ve (4) nolu krokiler ile
listelerin Anayasa’nın 2., 43. ve 56. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’a 7162 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen ek 2. madde ile
ekli (1), (2), (3) ve (4) nolu krokiler ile listelerin iptali talep edilmekte
olup ek 2. madde şöyledir;
“Ek Madde 2- (Ek: 18/1/2019-7162/7
md.)
Ekli (1), (2), (3) ve (4) nolu krokiler ile listelerde sınır ve
koordinatları gösterilen alanlarda bu Kanunun kıyılar, sahil şeritleri,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya
dair sınırlayıcı hükümleri uygulanmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız
SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla 10/4/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Fatma
KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu
kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 3621 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinde; ekli (1), (2), (3) ve
(4) nolu krokiler ile listelerde sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda anılan
Kanun’un kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinin
uygulanmayacağı belirtilmiştir.
4. Kanun’un 4. maddesinde kıyı, kıyı çizgisi ile kıyı kenar
çizgisi arasında kalan alan; sahil şeridi ise kıyı kenar çizgisinden itibaren
kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan olarak ifade
edilmiştir. Doldurma ve kurutma yoluyla elde edilen araziler ise kamu yararının
gerektirdiği hâllerde uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda
ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurulan ve kurutulan alanlardır.
Bu şekilde elde edilen araziler, Kanun’un 7. maddesi uyarınca devletin hüküm ve
tasarrufu altında olup özel mülkiyet konusu olamaz.
5. Kanun’da yapı ve yapılaşmaya ilişkin kurallar genel olarak
kıyılar yönünden 6. maddede, sahil şeritleri yönünden 5. ve 8. maddelerde,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler yönünden ise 7. maddede
düzenlenmiştir.
6. Kıyılarla ilgili genel esasları belirleyen Kanun’un 5.
maddesine göre kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi
için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Sahil şeritlerinde yapılacak
yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi
ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar ancak yaya yolu, gezinti,
dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir. Taşıt
yolları sahil şeridinin kara yönünde, yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan
alanda bulunabilir. Sahil şeridinde yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı
olarak yapım koşulları yönetmelikte belirlenir.
7. Kıyının korunması, yapı yasağı, kıyı ve denizde yapılacak
yapılara ilişkin kuralları içeren Kanun’un 6. maddesine göre kural olarak
kıyılarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık
ve benzeri engeller oluşturulamaz. Yine kıyılarda kıyıyı değiştirecek boyutta
kazı yapılamaz. Bu alanlardan kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez.
Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar
dökülemez. Anılan maddede ayrıca kıyıda onaylı imar planıyla yapılabilecek yapı
ve tesisler ile bunlar yönünden aranacak şartlar belirtilmiş olup bu yapı ve
tesisler yapım amaçları dışında kullanılamaz.
8. Kanun’un 7. maddesinde doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
araziler üzerinde 6. maddede belirtilen yapılar ile yol, açık otopark,
park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı alanlarının
düzenlenebileceği ifade edilmiştir.
9. Kanun’un “Sahil Şeridinde Yapılabilecek Yapılar” başlıklı
8. maddesine göre uygulama imar planı bulunmayan sahil şeritlerinde hiçbir
yapı ve tesis yapılamaz. Uygulama imar planı bulunan yerlerde ise duvar,
çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller
oluşturulamaz. Bu alanlara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve
çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Bu alanlarda kazı
yapılamaz. Ancak bu alanlarda uygulama imar planı kararıyla Kanun’un 6. ve 7.
maddelerinde belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak
şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesislerinin yapılabilmesi
mümkündür.
10. Kanun’un 10., 11. ve 12. maddelerinde ayrıca kıyıda ve sahil
şeritlerinde yapılacak imar planlarının Kanun’a ve Kanun’a dayanılarak
çıkarılacak yönetmeliğin hükümlerine aykırı olamayacağı, kıyı ile doldurma
ve kurutma yoluyla kazanılan araziler üzerinde yapılabilecek tesisler için
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından gerekli iznin alınmasının ve sahil şeritlerinde
yapılan yapıların niteliklerinin tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenmesinin
zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Bu kapsamda çıkarılan Kıyı Kanununun
Uygulanmasına Dair Yönetmelik ise 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
11. Kanun’un Üçüncü Bölümünde ise kıyılar, sahil şeritleri ile
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler üzerindeki uygulamaların
denetlenmesine ve Kanun’a aykırı uygulamaların cezalandırılmasına ilişkin
hükümlere yer verilmiştir.
12. Yapı ve yapılaşmaya dair yukarıda açıklanan kurallar, dava
konusu kurallarla uygulanmayacağı öngörülen yapı ve yapılaşmaya dair
sınırlayıcı hükümlerin kapsamında yer almaktadır. Buna göre Kanun’a ekli
(1), (2), (3) ve (4) nolu krokiler ile listelerde sınır ve koordinatları
gösterilen Çandarlı Limanı alanında, Rize İyidere Lojistik Merkez Limanı
alanında, Rize dolgu alanında ve Bitlis Ahlat’taki alanda,
kıyılarda, sahil şeritleri ile doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
arazilerde yapılaşma yasağına, yapılabilecek yapı ve tesislerle ilgili
olarak getirilen kısıtlamalara, kıyı ve sahil şeritlerinde kazı
yapılamamasına, atık ve artık dökülememesine, kıyı ve sahil şeritlerindeki imar
planlarının Kanun ve Kanun’a dayanılarak çıkarılacak yönetmelik hükümlerine
aykırı olamamasına ilişkin kurallar uygulanmayacağı gibi getirilen
muafiyetlerin bir sonucu olarak bu kurallara ilişkin uygulamaların Kanun
kapsamında kontrolü ile ceza hükümlerinin uygulanması da mümkün olmayacaktır.
B. İptal Talebinin Gerekçesi
13. Dava dilekçesinde özetle; kıyı ve sahil
şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiği, dava
konusu kurallar kapsamında kalan Çandarlı Limanı, Rize İyidere Lojistik Merkez
Limanı, Rize dolgu alanı ve Bitlis Ahlat’ta Van Gölü kıyısında belirlenen
alanlar bakımından herhangi bir kamu yararı gerekçesi ortaya konulmaksızın 3621
sayılı Kanun’da yer alan yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerin
uygulanmayacağının düzenlendiği, kamu yararı esasına dayalı sınırlayıcı
kuralların bu alanlar yönünden geçersiz kılındığı, anılan Kanun kapsamında
yapılaşma yasağı getirilen alanların çevre mevzuatı uyarınca Duyarlı
Yöreler kapsamında kabul edilerek korunmasına rağmen iptali talep
edilen kurallarla söz konusu alanların bu kapsamdan çıkarıldığı, hukuki
güvenlik ilkesi gereğince normların öngörülebilir olması gerektiği, iptali
talep edilen kurallar kapsamında kalan alanlarda ne tür yapılaşma yapılacağına
ve bu yapılaşmanın hangi sebeplerle Kanun’daki kısıtlamalardan istisna
tutulması gerektiğine yönelik bir açıklık bulunmadığı belirtilerek kuralların
Anayasa’nın 2., 43. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
14. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına
saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk
düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı
denetimine açık olan devlettir.
15. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir.
Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle
bağlantılı olup birey, kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem
ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye
hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Birey ancak
bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını
ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
16. Anayasa’nın 43. maddesinde “Kıyılar, Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır./ Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin
kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı
gözetilir./ Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği
ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir”
denilmektedir.
17. Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması,
buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak,
genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık
bulunmaları gerektiği anlamına gelmektedir.
18. Denizle kıyıların oluşturduğu doğal ve ayrılamaz ilişki ve
bütünlük gözetildiğinde denizden yararlanmak ancak kıyının kullanımının herkese
açık olması ile sağlanabilecektir. Anayasa'nın 168. maddesinde tabiî servetlerin
ve kaynakların, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu hükme
bağlanmıştır. Anayasa kıyının hukuksal konumunu, genel nitelikte tabiî servet
ve kaynaklarla ilgili maddeler dışında bağımsız ve ayrı bir maddede
açıklamıştır. Dolayısıyla kıyılar Anayasa’da tabiî servetler ve kaynaklardan
biri olarak kabul edilmekle birlikte ülkemiz açısından giderek artan ekonomik
ve sosyal değerler gözönünde bulundurularak Anayasa'nın 43. maddesinde
kıyılardan yararlanmaya ilişkin özel bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu düzenleme
doğal niteliği itibarıyla herkesin serbestçe yararlanmasına açık ve bu nedenle
bir kamu malı olan kıyıların kendisine tabiî servet ve kaynak niteliği
kazandıran özelliklerini yitirmemesi ve bu özellikleri nedeniyle korunması
gereğinin bir sonucudur.
19. Anayasa’nın 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir./ Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve
vatandaşların ödevidir” hükümlerine yer verilmiştir.
20. Buna göre çevrenin geliştirilmesi, çevre sağlığının korunması
ve çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik tedbirleri almak devletin temel
ödevlerindendir. Bu amaçla devlet, çevrenin korunmasını sağlamak için etkili
bir hukuk düzeni oluşturmakla yükümlüdür.
21. Anayasa’nın 43. maddesi ile 56. maddesi arasında yakın bir
ilişki bulunmaktadır. Nitekim denizlerin devamı olan kıyıların, kıyıları
tamamlayan sahil şeritlerinin, deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler
dikkate alınarak doldurma ve kurutma yoluyla elde edilen arazilerin dengeli bir
çevre ile yakın ilişkisinin bulunduğu tartışmasızdır. Yine kamuya açık
kıyıların ve denizlerin kirlenmesinde sahil şeridinin kullanılış biçimi en
büyük etkendir. Sahil şeritleri, kıyılar, doldurma ve kurutma yoluyla elde
edilen araziler kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Herkes, bu
çevrede sağlıklı ve dengeli yaşama hakkına sahiptir. Kıyılar, sahil şeritleri
ile doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler üzerindeki yapı ve
yapılaşmalar yönünden herhangi bir kısıtlamanın olmadığı, bu alanlarda çevre
koşullarına ve kamu yararı esasına göre belirlenmemiş uygulamalar kişileri bu
anayasal haktan yoksun bırakacaktır.
22. Anayasa’nın yukarıda belirtilen 43. ve 56. maddelerinde
ifadesini bulan ödevlerin somut tedbirlerle nasıl yerine getirileceği şüphesiz
kanun koyucunun takdirindedir. Bununla birlikte söz konusu ödevlerin ne şekilde
yerine getirileceğine ilişkin bir kanuni düzenleme yapılmaksızın idarenin
anayasal güvenceleri yaşama geçirmek amacıyla daha önce kabul edilen
kanunlardaki kısıtlamaların dışında tutulması, Anayasa’nın sözü edilen
maddelerinde öngörülen koruma ödeviyle bağdaşmaz.
23. 3621 sayılı Kanun kapsamında kıyılar, sahil şeritleri,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin olarak getirilen yapı
ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümler bu alanların doğal ve kültürel
özellikleri gözetilerek tabiî servet ve kaynak olarak değerlerinin
korunması amacına ve bu alanlardan yararlanmada öncelikle kamu yararının
gözetilmesi esasının gerçekleşebilmesine hizmet etmektedir. Ancak anılan
hususlarda ne şekilde düzenleme yapılacağı kanun
koyucunun takdir yetkisi kapsamında bulunduğundaniptali talep edilen
kurallar kapsamında kalan ve ekli kroki ile listelerde sınır ve koordinatları
gösterilen alanlardaki yapı ve yapılaşmalar yönünden mevcut yasal
düzenlemelerden farklı düzenlemeler getirilebilmesi mümkün olmakla birlikte söz
konusu düzenlemelerin de Anayasa’nın 43. ve 56. maddelerinde belirtilen
esaslara aykırı olmaması gerekir.
24. Bu kapsamda faaliyetlerinin özelliği gereği kıyıda yapılması
zorunlu olan kamuya yararlı yapı ve tesislerin yapılabilmesi mümkün olmakla
birlikte söz konusu yapı ve tesislere ilişkin yasal düzenlemelerde, Anayasa’nın
kıyıların ve çevrenin korunmasına ilişkin hükümlerine uyulması zorunludur.
Anayasa Mahkemesinin 5/1/2006 tarihli ve E.2005/98, K.2006/3 sayılı kararında
da belirtildiği üzere kamu yararı amacıyla faaliyetlerinin
gereği olarak kıyıda yapılması zorunlu olan yapı ve tesislerin kullanımının bu
zorunlulukla sınırlı olduğu, dolayısıyla bu yapı ve tesislerin olağan
ihtiyaçlarıyla ilgisi olmayan yapılaşmalara izin verilemeyeceği açıktır.
25. Dava konusu kurallarla Kanun’a ekli kroki ve listelerde sınır
ve koordinatları gösterilen Çandarlı Limanı, Rize İyidere Lojistik Merkez
Limanı, Rize dolgu alanı ve Bitlis Ahlat’taki alanda Kanun’un kıyılar,
sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin yapı
ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinin bir bütün olarak
uygulanmayacağı belirtilmekle birlikte söz konusu alanlarda yapılacak yapı ve
yapılaşmaların hangi ilkelere, kurallara ve sınırlamalara tabi olacağı
düzenlenmemiştir. Bir başka deyişle söz konusu alanlarda yapılacak yapılara
ilişkin olarak kıyı hukuku rejimi yönünden tabi olunacak herhangi bir kural
bulunmamakta ve bu konuda denetimsiz bir alan oluşmaktadır. Bu durum ise
Anayasa’nın 43. ve 56. maddeleri ile devlete verilen çevreyi ve kıyıları koruma
görevinin yerine getirilmesine engel oluşturmaktadır.
26. Devletin gözetim ve denetim görevini yerine getirmesini
sağlayacak kurallara yer verilmeksizin belirli alanlardaki yapılaşmaların 3621
sayılı Kanun’daki sınırlamalardan istisna tutulması, aynı zamanda hukuki
belirsizliğe de yol açmaktadır. Söz konusu belirsizliğin ortadan kaldırılması,
devletin gözetim ve denetim yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi için Kanun’a
ekli kroki ve listelerde gösterilen alanlarda Anayasa’da öngörülen ilkelere
uygun yasal düzenleme yapılması zorunludur. Bu zorunluluğun gereğini yerine
getirmeyen kurallar Anayasa’nın 2. maddesiyle bağdaşmamaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2., 43. ve
56. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yıldız
SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
28. Dava dilekçesinde özetle, dava
konusu kuralların uygulanması hâlinde
telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na 18/1/2019 tarihli
ve 7162 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen ek 2. madde ve ekli (1), (2), (3)
ve (4) nolu krokiler ile listelere yönelik yürürlüğün durdurulması
taleplerinin, koşulları oluşmadığından REDDİNE 26/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V. HÜKÜM
4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na 18/1/2019 tarihli
ve 7162 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen ek 2. madde ve ekli (1), (2), (3)
ve (4) nolu krokiler ile listelerin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve
İPTALLERİNE, Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ile Yıldız
SEFERİNOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 26/6/2019 tarihinde
karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
KARŞI OY
3621 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinde, Kanun’a ekli (1), (2), (3)
ve (4) nolu krokiler ile listelerde sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda
anılan Kanun’un kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinin
uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Kanun hükmünün iptaline ilişkin gerekçe, kroki ve listelerde sınır
ve koordinatları gösterilen alanlarda yapılacak yapılara ilişkin olarak kıyı
hukuku rejimi yönünden tabi olunacak herhangi bir kural bulunmadığı ve bu
konuda denetimsiz bir alan oluşturulduğu; bu durumun ise Anayasa’nın 43. ve 56.
maddeleri ile devlete verilen çevreyi ve kıyıları koruma görevinin yerine
getirilmesine engel oluşturduğuna dayandırılmaktadır.
3621 sayılı Kanun’da kıyı, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi
arasında kalan alan; sahil şeridi ise, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara
yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan olarak ifade
edilmiştir. Doldurma ve kurutma yoluyla elde edilen araziler ise kamu yararının
gerektirdiği hallerde uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda
ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurulan ve kurutulan alanlar olup bu
şekilde elde edilen araziler kıyıların hukuksal rejimine bağlıdır.
Kanun’da yapı ve yapılaşmaya ilişkin kurallar genel olarak kıyılar
yönünden 6. maddede, sahil şeritleri yönünden 5. ve 8. maddelerde, doldurma ve
kurutma yoluyla kazanılan araziler yönünden 7. maddede düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 43. maddesinde, kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufu
altında olduğu; deniz, göl ve akarsu kıyıları, deniz ve göllerin kıyılarını
çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının
gözetileceği; kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre
derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunda
düzenleneceği hüküm altına alınmış; 56. maddesinde ise, herkesin, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların
ödevi olduğu düzenlenmiştir.
İptal kararına konu Kanun hükmünün gerekçesinde, Rize ilinin ve
Bitlis ili, Ahlat ilçesinin topografik yapısı nedeniyle yerleşilebilir
alanların kısıtlı olması, özellikle yükseköğretim kurumlarının ve resmi
kurumların yerleşebileceği alternatif alanların bulunmaması, yine İzmir
Çandarlı ve Rize İyidere Limanlarında ulaştırma faaliyetlerinin ve lojistik
hizmetlerin uluslararası düzeye çıkarılması için kıyı ve su alanlarının
kullanımının artırılmasına ihtiyaç duyulması gerekçeleri ile ekli krokiler ile
listelerde sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda bu kapsamda yapılacak
yapıların niteliği de göz önüne alınarak, projenin zamanında ve gerektiği gibi
gerçekleştirilebilmesi, kaynakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için
Kıyı Kanunu’nun kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan
arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümlerinden muaf
tutulmasına yönelik bir düzenleme yapıldığı belirtilmektedir.
Dava konusu kanun değişikliği ile getirilen istisnalara
bakıldığında, kanun değişikliğine konu olan tüm alan ve tesislerin, kara
sularında alternatif alanların bulunmaması nedeniyle anılan kıyı alanlarına
ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, düzenleme de Anayasa’nın aradığı
kamu yararının gözetilmediği söylenemez.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında ifade
edildiği gibi liman, tersane, gemi sökme yeri ve su ürünlerine dayalı sanayi
tesisleri, faaliyetlerinin özelliği gereği kıyıda yapılması zorunlu tesisler
olduğundan, bu ve benzeri yapıların kıyılarda ve sahil şeritlerinde
yapılmasında anayasal bir sorun bulunmamaktadır.
Bu çerçevede, kamu yararı amacıyla uluslararası gemi taşımacılığı
amacıyla kullanılacak limanların faaliyetlerinin gereği olarak kıyıda yapılması
zorunluluğunun bulunduğu ve kullanılmasının da bu zorunlulukla sınırlı olduğu,
başka bir anlatımla ticari amaçlı limanların ve lojistik tesislerin kıyılarda
yapılma zorunluluğu, bu limanların olağan gereksinimleriyle ilgisi olmayan
yapılaşmalara izin verir biçimde anlaşılamaz.
Bu durumda, Anayasa’nın 53. ve 56 maddeleri ile devlete verilen
çevreyi ve kıyıları koruma görevinin, iptale konu Kanun ile oluşturulduğu iddia
olunan kuralsızlığı ve denetimsizliği ortadan kaldırdığı sonucuna
varılmaktadır.
Bu nedenle düzenleme, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde
Anayasa’nın 2., 43. ve 56. maddelerine aykırı görülmediğinden iptal isteminin
reddi gerektiği oyuyla çoğunluğun kararına katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Çoğunluğun, sınırları Kanun ile çizilmeyen bu alandaki yapı ve
yapılaşmalar yönünden idareye geniş takdir yetkisi veren ilgili düzenlemenin bu
alandaki yapı ve yapılaşmalar yönünden hukuki belirsizliğe neden olduğu
gerekçesi ile iptali gerekeceği yönündeki kararına iştirak etmemekteyiz.
Şöyle ki; ilgili kanun ile, belirtilen kıyı alanlarında ve sahil
şeritlerinde yapılacak yapı ve tesisler olup, bizatihi ilgili kanunda
çerçeveleri çizilmiş, sıralanmıştır. Ayrıca diğer tüm özel kanunların istisnai
hükümlerinde de uygulama imkanı tanınmamıştır.
Yasama organının, Anayasaya aykırı olmamak koşuluyla her konuda
yasal düzenleme yapabileceği dikkate alındığında, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
ait taşınmazlara (kıyılara) da, belirli alanlar için kural koymasında anayasaya
aykırı bir yön bulunmadığı muhakkaktır. Özel projeler için, kıyı ve sahil
şeridinin bir kısmı için özel düzenleme yapması da yasamanın takdir alanı
içerisindedir.
Dava konusu kanun değişikliğinde olduğu gibi bazı hallerde, arazinin
genel yapısı, topoğrafya, erişebilirlik gibi nedenlerle son derece kısıtlı
gelişme alanına sahip bazı kentlerimizde Kıyı Kanunu’na tabi bazı alanlarda
kamusal niteliğe sahip ve Kıyı Kanununun amacıyla uyumlu bazı yapı ve
tesislerin yapımına ihtiyaç duyulabilmektedir.
Kanunda sıralanan yapı ve tesislerin, yapım amaçları dışında
kullanılamayacağı hükme bağlanmak suretiyle de, belirli koşullarda yapılan yapı
ve tesislerin yapım amaçlarının değiştirilmesi suretiyle kıyılarda kamu
yararına aykırı kullanımların önlenmesinin amaçlanmıştır.
Dolayısıyla, belirlilik ilkesinin bulunmadığını söylemek de mümkün değildir. Bu
nedenlerle çoğunluğun görüşüne katılmadığımızı belirtmek isteriz.
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|