“…
Davacının, davalı
işveren ait basın işyerinde 5953 sayılı Basın İş Kanunu’na tabi olarak
çalıştığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Daha önce de
bir çok mahkeme tarafından, 5953 Sayılı Kanunun 14. maddesinin 2. fıkrası ile,
bu iptal davasına konu olmayan aynı Kanunun Ek 1. maddesinin 8. fıkrasının
iptali için, genellikle, Anayasanın eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırı
olduğu, çalışma barışını bozduğu gerekçeleriyle Anayasa Mahkemesi’ne iptal
başvuruları yapılmıştır.
Bu başvurular
hakkında Anayasa Mahkemesinin ne kararlar verdiğine ve Yasa maddelerinin
uygulamada nasıl işlediğine de kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi, 1982 Anayasa’sından önce yapılan iptal başvurularını, 1961 Anayasası’nın
Geçici 4. maddesinin, 27 Mayıs 1960 tarihinden 6 Ocak 1961 tarihine kadar
çıkarılan kanunlar hakkında Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda
bulunulamayacağı hükmü gereği usulden reddediyordu.
Anayasa
Mahkemesi, 1982 Anayasasından sonraki iptal başvurularını ise, Anayasa’nın 10.
maddesinde yer verilen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar
için söz konusu olduğu, bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörüldüğü, eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve
ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu, bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi
kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin
çiğnenmesinin yasaklandığı, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı
kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmediği, durumlarındaki özellikler, kimi
kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları
gerektirebileceği, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesinin
zedelenmeyeceği, Basın İş Kanunu kapsamında çalışanların, yaptıkları iş
gözetilerek İş Kanunu’na tâbi olanlardan farklı yasal düzenlemelere konu
edilmelerinin mümkün olduğu, bu iki grubun aynı hukuki statüde
bulunmadıklarından itiraz gerekçelerinde öne sürülen karşılaştırmaya elverişli
olmadıkları, bu nedenle düzenlemelerin Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir
yönünün görülmediği, çalışma koşulları bakımından işçilerden farklı bir
konumda olan ve kamuoyunu doğru bilgilendirme görevleri bulunan gazetecileri
işveren karşısında korumak amacıyla getirildiği anlaşılan itiraz konusu bu
kurallarla, gazetecilerin bazı alacaklarının zamanında ödenmesine, gecikme
halinde ise belli miktarda ilave yapılarak tahsiline imkan sağlandığı, fazla
çalışma ücretiyle normal ücretin yüzde beş fazlasıyla ödenmesine ilişkin bu
kuralların, zamanında ödenmeme koşuluna bağlı olarak uygulanabilir olduklarının
açık olduğu, ayrıca, bu düzenlemelerin basın özgürlüğü yönünden önemli bir
işlev gördüğünün de yadsınamayacağı, gazetecinin görevinin haber alma, verme,
basma ve yayma gibi kamu düzenini yakından ilgilendiren niteliği de göz önüne
alındığında kuralların başlı başına çalışma barışını bozacak nitelikte
olduklarının söylenemeyeceği gerekçeleriyle reddetmiştir.
Önceki iptal
başvurularının hemen hemen hepsinde, 5953 sayılı Kanun 14. maddesinin 2.
fıkrası ile, Ek 1. maddesinin 8. fıkrasının, diğer çalışanlara göre basın
çalışanlarına ayrıcalık tanındığı ve gazetecilerle diğer çalışanlar arasında
eşitsizliğe neden olduğu, çalışma barışını bozduğu ve Anayasa’nın hukuk devleti
ilkesine aykırı olduğu gerekçeleriyle iptali istenmiş, Anayasa Mahkemesi de, Anayasa’ya
aykırılığı bu yönleriyle incelemiş, söz konusu maddelerin, gazetecilerle diğer
çalışanlar arasında eşitsizliğe neden olmadığını, gazetecilere ayrıcalık da
tanınmadığını, çalışma barışını bozmadığını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine
de aykırı olmadığını belirterek iptal başvurularını reddetmiştir. Anayasa
Mahkemesi, “taleple bağlılık ilkesi” gereği iptal başvurularını başka
gerekçelerle incelememiştir.
5953 sayılı
Kanun 14. maddesinin 2. fıkrası ile, Ek 1. maddesinin 8. fıkrasının, işverenler
açısından ayrımcılığa, eşitsizliğe neden olduğu gerekçesiyle Anayasa
Mahkemesine nedense hiç başvurulmamıştır. Anayasa Mahkemesince de bu konu,
şimdiye kadar yapılan başvurularda, bu yönde bir talep olmadığı için hiç
tartışılmamıştır. Esasen, söz konusu maddelerin Anayasa’ya aykırılığının bu
yönü, iptal nedeni olarak gösterilen ve tartışılan, işçiler arasında eşitsizliğe
neden olduğu, bir kısım işçilere ayrıcalık tanındığı yönünden daha önemlidir.
Bu maddeler, gazeteci çalıştıran işverenlere, diğer işverenlerden daha fazla
yük yüklediği için, bu işverenlere negatif ayrımcılık yapılmasına neden
olmaktadır.
Söz konusu maddelerin
işçiler açısından ortaya çıkardığı ayrımcılık pozitif ayrımcılıktır. Pozitif
ayrımcılık yapılan gazeteciler de, toplam çalışanlar içinde %1 i dahi
bulmadığından, bu kesime diğerlerinden daha fazla menfaat temin etmek, diğer
çalışanları pek fazla rahatsız etmemesi doğaldır. Bir grubun içinde, çok daha
küçük bir gruba pozitif ayrımcılık yapılıp, bu küçük gruba ekstra bir menfaat
temin etmek, bir grubun içindeki çok daha küçük bir gruba negatif ayrımcılık
yapılarak diğerlerinden daha fazla haksızlık yapmak kadar adaletsiz değildir.
Kişi, bir başkasına kendisinden daha fazla verilmesini fazla bir adaletsizlik
olarak görmezken, kendisine, başkalarından daha fazla zarar verilmesini
adaletsizlik olarak görür ve rahatsız olur. Yasalar, insanlarda böyle bir
düşünceye neden oluyorsa, o yasa Anayasa’ya aykırıdır.
Bu
düzenlemelerin, bir işveren grubunu, diğer işverenlere göre çok daha fazla
mağdur ettiği, gazeteci işverenler ile gazeteci olmayan işverenler arasında çok
daha büyük eşitsizliğe ve ayrımcılığa neden olduğu konusunda kuşku yoktur.
Uygulamada
ise, basın çalışanlarının ücret alacakları zamanında ödenmemesi halinde, söz
konusu hükümler gereğince günlük %5, yıllık ise %1825 zamlı olarak
hesaplandığından çok yüksek miktarlara çıkabilmektedir. Bu hükümleri olduğu
gibi uygulamak vicdanlara sığmadığı için, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda
belirtilen gerekçeleri de, hukukçu olsun veya olmasın gazetecilerin dışında hiç
kimseyi tatmin etmediğinden, Kanun Koyucu tarafından da değiştirilmediğinden,
diğer bir yüksek mahkeme olan Yargıtay’ın içtihatları doğrultusunda %95-97 ye
varan indirimler yapılarak uygulanmaktadır.
İptali
istenen hükmün niteliğine gelince; çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını
düzenleyen temel kanun 4857 Sayılı İş Kanunu’dur. Bu kanunun yanında Deniz İş
Kanunu, Basın İş Kanunu gibi bazı özel kanunlar bulunsa da, çalışanların çok
büyük bir bölümünü 4857 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar oluşturmakta olup,
Basın İş Kanunu’na tabi çalışanlar, toplam çalışanların içinde küçük bir
bölümü teşkil etmektedir.
Çalışanların
çok büyük bir bölümünü oluşturan 4857 sayılı İş Kanuna tabi çalışanların ücret
alacaklarının zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faiz, borçlunun
temerrüte düşürülmesi şartıyla, aynı Kanunun 34. maddesi gereği en yüksek banka
mevduat faizidir. Şu sıralarda bankaların uyguladığı yıllık en yüksek mevduat
faiz oranı ise, yıllık %18 civarındadır. Gazetecinin ücret alacaklarının
zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak zam oranı ise, temerrüt şartı dahi
aranmaksızın yıllık %1825 olup, bu miktar diğer çalışanların alabilecekleri
faiz miktarının 100 katıdır. Yıllık %1825 olan bu zamma ayrıca %9 yasal
temerrüt faizi de eklenmesi gerekmektedir.
Bu durumu
somutlaştırarak anlatmak gerekirse; biri 5953 sayılı Yasaya, diğeri 4857 sayılı
Yasaya tabi iki çalışanın davalarında, her birinin işverenden 40.000.00-TL
ücret alacaklarının olduğunu, her ikisinin de, aynı tarihte işvereni temerrüte
düşürdüklerini farz edelim. Ücret alacağının miktarı tespit edildikten sonra,
talep varsa faiz işletilecektir.
Gazetecinin
ücret alacağına uygulanacak temerrüt faizi yasal faizdir. 4857 sayılı Yasaya
tabi çalışanın ücret alacağına uygulanacak faiz ise, en yüksek banka mevduat
faizidir. Her iki çalışanın, işvereni temerrüte düşürdükleri tarihten itibaren
3 yıl geçtiğini varsayarsak, 4857 Sayılı Yasaya tabi çalışanın eline geçecek
ana para ve faiz toplamı 61.600.00-TLdir. Gazetecinin eline geçecek ana para ve
faiz ise, 50.800.00-TLdir. Buraya kadar olan kısımda gazetecinin aleyhine
10.800.00-TL kadar bir eşitsizlik söz konusudur. İptali istenen hüküm devreye
girdiğinde eşitsizlik bu defa tersine dönmekte, gazetecinin eline geçecek para,
4857 sayılı Yasaya tabi çalışanın eline geçecek miktarın 100 katına kadar
çıkmakta, diğer bir deyişle, gazeteci işverenin, diğer işverenlere göre göre
fazla ödemek zorunda olduğu miktar 100 katına kadar çıkabilmektedir.
4857 sayılı
Yasaya tabi çalışanın ücret alacağının hesabı burada bittiği halde, 5953 sayılı
Yasaya tabi çalışanın ücret alacağı ile ilgili hesaplamalar bitmemektedir. Asıl
sorun da bundan sonra başlamaktadır. 5953 sayılı Yasaya tabi çalışanın ücret
alacağı hesaplandıktan sonra, sıra, iptali istenen hüküm gereği günlük %5
fazlasının hesaplanmasına gelmektedir. Asıl alacak olan 40.000.00-TL ücret
alacağının günlük % 5 fazlasının bir günlük tutarı 2.000.00-TL, yıllık tutarı
730.000.00-TL, 3 yıllık tutarı ise, 2.190.000.00-TL olmaktadır.
5953 Sayılı
Yasaya tabi çalışanın üç yılın sonunda eline geçecek para, asıl alacak olan
40.000.00-TL, asal alcağın üç yıllık yasal faizi 10.800.00-TL ve günlük %5
fazlası alacağı olan 2.190.000.00-TLnin toplamı olan 2.240.800.00-TL olurken,
diğer yasalara tabi çalışanın aynı sürenin sonunda eline geçecek para ise,
61.600.00-TLde kalmaktadır. Başka bir deyişle, gazeteci olmayan çalışan, aynı
miktar ücret alacağını üç yıl sonra tahsil ettiğinde 21.600.00-TL faiz
alabilirken, gazeteci çalışan, aynı miktar ücretini 2.200.800.00-TL zamlı
olarak alabilmektedir. 2.190.000.00-TLlik günlük %5 fazlası alacağına ayrıca
temerrüt fazi işletileceği de unutulmamalıdır.
İptali
istenen Basın İş Yasasının 14. maddesinin 2. fıkrasının bu niteliği gereği,
Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen, sosyal hukuk devleti ilkesine, 5.
maddesinde düzenlenen, devletin, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetini ... sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışma ilkesine, 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesine, 11. maddede düzenlenen kanunların Anayasa’ya aykırı olamaz
ilkesine, 48. maddesinde düzenlenen, herkesin sözleşme hürriyetine sahip olma
ilkesine, devletin, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini ... sağlayacak tedbirleri alma ilkesine, 49. maddede
düzenlenen, çalışma barışını sağlama ilkesine aykırıdır.
Anayasa’nın
2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Hukuk devletinde, hukuk güvenliğini sağlayan bir düzen kurulması
asıldır. Hukuk devleti demek, devletin bütün faaliyetlerinde hukukun egemen
olduğu, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan, adil bir hukuk düzeni getiren,
yargı denetimini sağlayan devlet demektir. Hukuk devletinde kanunlarla
getirilen kurallar hukuka uygun olmalıdır. Hukuk düzeninde devlete güven
ilkesi, vazgeçilmez öğelerden olup, devletin yaptığı düzenlemelerde kişilerin
haksızlığa uğratılması kabul edilemez. Söz konusu Yasal düzenleme, çalışanların
ücret alacaklarının zamanında ödenmemesi halinde, ellerine geçecek para
açısından, 5953 sayılı Yasaya tabi çalışan ile diğer yasalara tabi olarak
çalışanlar arasında yaklaşık 100 kat fark yarattığı için, ayrıca 5953 sayılı
Yasaya tabi işçi çalıştıran bir işvereni, çalıştırdığı işçinin ücretini zamanında
ödeyememesi halinde, diğer yasalara tabi işçi çalıştıran işverenlere göre
yaklaşık 100 kat daha fazla ödemek zorunda bıraktığı için, hukuk devleti
ilkesini ve hukuka güven ilkesini zedelediği açıktır. Bu düzenleme, diğer
çalışanlara göre basın çalışanlarına ayrımcılık yaptığı için, gazeteci
çalıştıran işverenlere de diğer işverenlere göre negatif ayrımcılık yaptığı
için, hukuk devletinin temel unsurlarından olan devletin vatandaşlarına adil
hukuk düzeni getirme ilkesini ihlal ettiğinden hukuk devleti ilkesine aykırı
olup, iptali gerekir.
Anayasanın 5.
maddesinde de, kişilerin ve toplumun, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak,
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Basın İş
Yasasının 14. maddesinin 2. fıkrası, basın çalışanlarının ücret alacaklarının
gününde ödenmemesi halinde, diğer çalışanların aynı alacaklarına göre yaklaşık
100 kat daha zamlı olarak almalarını sağladığı için, yine, 5953 sayılı Yasaya
tabi işçi çalıştıran bir işvereni, çalıştırdığı işçinin ücretini zamanında
ödeyememesi halinde, diğer yasalara tabi işçi çalıştıran işverenlere göre
yaklaşık 100 kat daha fazla ödemek zorunda bıraktığı için, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak şekilde toplum içinde yer alan bir
zümrenin mutluluğunu sağlayarak maddi ve manevi varlığını geliştirirken,
çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturan diğer yasalara tabi çalışanların ve
diğer yasalara tabi işçi çalıştıran işverenlere göre 5953 Sayılı Yasa’ya tabi
işçi çalıştıran işverenlere negatif ayrımcılık yaparak, refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamadığı için Anayasa’nın 5. maddesine de aykırı olduğu açıktır.
Anayasa’nın
10. maddesi de, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz... Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmünü getirmiştir. Yine bu
maddenin gerekçesinde; her hangi bir niteliğe veya ölçüye dayanılarak insanlar
arasında ayrım yapılamaz. sözleri yer almaktadır. Devletin bir organı olan
Yasama organı, Basın İş Yasasının 14. maddesinin 2. fıkrasında yaptığı
düzenleme ile bir zümreye imtiyaz tanımış ve Anayasanın 10. maddesine aykırı
davranarak 4857 sayılı Yasa ve diğer yasalara göre çalışanlar ile Basın İş
Yasası’na göre çalışanlar arasında ve diğer yasalara tabi işçi çalıştıran
işverenler ile 5953 sayılı Yasa’ya tabi işçi çalıştıran işverenler arasında
açık bir ayrımcılık yapılarak Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği ortadadır.
Anayasa
Mahkemesi, söz konusu düzenlemenin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu
gerekçesiyle daha önce yapılan iptal başvurularını, Anayasa’nın 10. maddesinde
yer verilen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusu olduğu, bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörüldüğü, eşitlik
ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı
işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemek olduğu, bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesinin
yasaklandığı, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmediği, durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebileceği, aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesinin zedelenmeyeceği gerekçesiyle reddetmiştir.
Yüksek
Mahkemenin gerekçeleri çok doğrudur. Ancak, somut iptal konusu düzenlemenin
Anayasa’ya aykırı olmadığını izah etmeye yetmemektedir. Elbette, eşitlik,
hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olup, hukuksal durumları farklı
olanların aynı kurallara tabi olması değildir. Mesleğinde kariyer yapmış
mühendis olan bir çalışan ile vasıfsız çalışanı, ağır ve tehlikeli işlerde
çalışan ile park ve bahçe temizliğinde vasıfsız olarak çalışanı aynı kurallara
tabi tutmak, eşitlik değil eşitsizlik doğurur. Bunlarla gazetecileri de aynı
kurallara tabi tutmak eşitlik değildir. Zaten eşit de değillerdir. Çeşitli
gruplarda çalışanlar farklı uygulamalara tabi olabildikleri gibi, farklı ücret
de alabilmektedir. Bu bakımdan gazetecilerle diğer çalışanlar arasında fark
olabildiği gibi, diğer çalışanlar arasında da farklar bulunması doğaldır. Ancak
diğer çalışanların kendi aralarında, gazeteciler ile diğer çalışanlar
arsındaki, ücretlerinin zamanında ödenmemesi halinde, günlük %5 fazlasıyla
ödenmesi farklılığı gibi bir farklılık, bir ayrıcalık ve ayrımcılık yoktur.
Daha doğrusu, diğer çalışanların aynı tür alacaklarının zamanında ödenmemesi
halinde uygulanması gereken bir zam yoktur. Diğer bir deyişle, diğer
çalışanlar, ücretlerinin zamanında ödenmemesi halinde sadece yıllık %18 kadar
faiz alabilirken, gazetecilerin bu tür alacaklarını günlük %5, yıllık %1825
zamlı almalarıyla kendilerine yaklaşık 100 kat ayrıcalık tanınarak hukuksal
eşitlik ihlal edilmiş olmuyor mu? Anayasa’nın eşitlik ilkesinin ihlal edilmiş
olması için, gazetecilerin bu alacaklarını kaç kat zamlı almaları
gerekmektedir? 100 kat zamlı değil de, 200 kat mı, 300 kat mı almaları
gerekiyor? Aynı mantıkla bakılırsa, 500 kat zamlı alsalar dahi eşitlik ilkesi
ihlal edilmiş olmayacak demektir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın eşitlik
ilkesinin ihlal edilmediğini sadece işçiler açısından ele almış olup, yukarıda
izah edildiği gibi, söz konusu düzenlemelerin, işverenler arasında negatif
ayrımcılık yaparak Anayasanın eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ise tartışmamıştır.
Peki,
gazetecileri diğer çalışanlardan 100 kat ayrıcalıklı kılan nedir? Anayasa
Mahkemesi’nin, daha önceki iptal başvurularını ret gerekçelerinde belirttiği
gibi, bu düzenlemelerin basın özgürlüğü yönünden önemli bir işlev görmesi mi,
gazetecinin görevinin haber alma, verme, basma ve yayma gibi kamu düzenini
yakından ilgilendirmesi mi, gazetecinin kamuoyunu doğru bilgilendirme
görevlerinin bulunması mı, bu görevlerini yerine getirebilmeleri için işverene
karşı korunmaları gerekliliği mi?
Hiçbir
çalışan veya meslek grubu, görevi ve konumları gereği diğerleri ile aynı
değildir. Her bir çalışan veya meslek grubunun yaptığı işin bir zorluğu ve kamu
düzenini ilgilendiren bir yönü vardır. Gazetecilerin de görevleri ve konumları
gereği diğer çalışanlardan farklı olması, görevlerinin kendine has
zorluklarının bulunması doğaldır. Diğer meslek grupları arasında da
farklılıklar bulunmasına rağmen, ücretlerinin zamanında ödenmemesi halinde
uygulanacak kural açısından birbirleri arasında hiçbir fark olmadığı halde,
sırf gazetecilere bu ayrıcalığın tanınması, hem de 100 kat ayrıcalık tanınması,
çalışanın ücretini zamanında ödeyememesi halinde, gazete işverenlerinin de
diğer işverenlere göre 100 kat kadar fazla ödemek zorunda kalması Anayasa’nın
eşitlik ilkesinin ihlali değil de, nedir? Diğer meslek gruplarının,
mesleklerinin zorluğu ve önemine göre, ücretlerinin zamanında ödenmemesi
halinde, gazetecilerinki kadar olmasa da belli miktarlarda zamlı ödenmesi
gerekmez mi?
Anayasa’nın
öngördüğü eşitlik, elbette eylemli eşitlik olmayıp, hukuksal eşitliktir.
Hukuksal eşitlikte, herkes her yönden aynı kurallara tabi olacak demek
değildir. Durumlarındaki özellikler nedeniyle, kimi kişiler ya da gruplar için
değişik kurallar ve uygulamalar getirilebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulabilir. Ancak, Basın İş
Yasasının 14. maddesinin 2. fıkrası eylemli eşitliği bozduğu gibi, hukuksal
eşitliği de ağır derecede ihlal ettiği çok açıktır. Esasen, Yüksek Mahkeme’nin
kimi zaman eylemli eşitliği de gözettiği bir gerçektir.
Anayasa
Mahkemesi’nin belirttiği gibi, gazeteciler, yaptıkları iş nedeniyle diğer
çalışanlardan farklı olduğu için ücretlerinin zamanında ödenmemesi nedeniyle
günlük %5 fazlasıyla ödendiğinin Anayasa’ya aykırı olmadığı kabul edildiği
takdirde, toplumda yüzlerce, veya binlerce farklı iş yapan, hatta
gazetecilerden çok daha zor şartlarda, gazetecilikten çok daha önemli işlerde
çalışanlara da aynı ayrıcalığın tanınması gerekmez mi? Halbuki, yasalarda
bunların hiçbirine gazetecilere tanınan ayrıcalık gibi bir ayrıcalık
tanınmamıştır.
Gazetecilere,
bazı nedenlerle diğer çalışanlardan farklı oldukları, diğer çalışanlarla eşit
olmadıkları gerekçesiyle ayrıcalık tanınması gerektiğini kabul edip,
ücretlerinin zamanında ödenmemesi halinde, diğer çalışanların aynı haklarına
göre 2 kat, 3 kat, hatta 10 kat zamlı almalarını kabul edelim. Ancak, bu
ayrıcalık, 100 kat fark yaratacak kadar da olmamalıdır. Aynı tarihlerde
çalışan, aynı ücreti alan, aynı miktarda ücret alacağı bulunan, biri gazeteci,
diğeri gazeteci olmayan iki çalışandan gazeteci olmayanın eline 61.800.00-TL
geçerken, gazetecinin eline 2.240.800.00-TL-TL geçmektedir. Bu uçurumu, ne
eylemli veya hukuksal eşitlikle, ne de Anayasa’nın eşitlik ilkesiyle izah
etmek mümkün değildir.
Böyle bir
eşitlik sağlayan ve gazetecilerine böyle bir ayrıcalık tanıyan dünyada başka
bir ülke olmadığı için, bir başka yüksek mahkeme olan Yargıtay, zamanında
ödenmeyen ücret alacaklarının günlük %5 fazlası alacaklarından %95-97 ye varan
indirimler yapılması için ilk derece mahkemelerinin kararlarını bozmaktadır. Yargıtay’ın
bu uygulaması, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmeyen bu düzenlemeleri fiilen
uygulanmaz hale getirerek bir bakıma bu hükümleri eylemli olarak iptal etmek
değil midir?
İptali
istenen bu düzenlemeler, madem Anayasa’ya aykırı değil. O zaman Yasanın
emredici nitelikteki bu kuralı aynen uygulanması gerekir. Mahkemelerin, bu
alacaklardan %95-97 ye varan indirim yapmasının yasal hiçbir dayanağının
bulunmamaktadır.
Gazetecilerin,
zamanında ödenmeyen alacaklarının günlük %5 fazlası alacağı ile gazeteci
olmayan diğer çalışanların aynı tür alacaklarını, indirim yönünden
karşılaştırırsak, her iki grubun, fazla çalışma ücreti, bayram ve genel tatil
ücreti ile hafta tatili ücreti alacaklarından genelde 1/3 oranında indirim
yapılmakta olup, bu açıdan aralarında bir fark bulunmamaktadır. Bu alacaklardan
1/3 indirimlerin yapılmasının hukuki bir dayanağı vardır. Bu dayanak da,
işçinin tüm çalışma süresince hastalık, mazereti nedeniyle işe gelmemesi veya
fazla mesaiye kalmaması gibi çeşitli sebeplerle her gün fazla mesai
yapamayacağı, her bayram ve hafta tatilinde çalışmayabileceği gözetilerek bu
alacaklardan genelde 1/3 oranında indirim yapılmaktadır. Ancak, ücret
alacağının günlük %5 fazlasından indirim yapılması imkansızdır. Zira,
gazetecinin ücret alacağı zaten net olarak belirlenen çalışmalarına göre tespit
edildiğinden, ücret alacağından, fazla çalışma ücreti ile bayram ve genel tatil
ücreti alacaklarından yapılan indirim sebepleri ile indirim yapamazsınız.
Yaparsanız, hangi hukuki ve yasal nedene dayanarak indirim yapacaksınız? Bir
alacaktan %95 indirim yapmak suretiyle kanunun verdiği hakkın büyük bir
bölümünü gazeteciden geri almak değil midir? Fazla çalışma ücreti ile bayram ve
genel tatil ücreti alacaklarından takdiri 1/3 indirimin en azından hukuki bir
açıklaması vardır. Ancak, günlük %5 fazlası alacaklarından %97 indirim
yapılmasının ne yasal ne de hukuki hiçbir bir dayanağı bulunmamaktadır.
Rakamlar
fahiş miktarlara çıktığı için ve bu miktarlar adalet duygusunu sarstığı için
Yargıtay indirilmelidir içtihadında bulunduğu için indirim yapılmaktadır. Bu
alacaklardan %95-97 indirim yapmak, Kanun’un emredici hükmüne uymamak, Kanuna
rağmen indirim yapmak demektir.
Esasen, hakimin
hangi durumlarda neye dayanarak indirim yapabileceği yasalarda belirtilmiş
olup, tazminatlardan indirim yapma yetkisi TBK’nun 52. maddesinde, cezai
şarttan indirim yetkisi 182. maddesinde düzenlenmiştir. Gazetecinin ücret
alacaklarının günlük %5 fazlası alacağı, cezai şart veya tazminat olmadığı için
indirim yapılmasının yasal hiçbir dayanağı da yoktur. Hukuk zorlanarak bu
indirimler yapılmaktadır.
Gazetecilerin
günlük %5 fazlası alacaklarından indirim yapılabileceği hakkında yasalarda bir
düzenleme olmadığı halde, hakimin bu alacaklardan %95-97 indirim yapması,
yetkisini aşması demektir. Kanunun açık hükmünü uygulamaması, kanun koyucunun
iradesini dikkate almayarak yok sayması, hakimin yeni bir kural ihdas etmesi,
kendini yasa koyucu yerine koyması demektir. Hakim, ancak TMK’nun 1. maddesinde
belirtildiği gibi, kanunda boşluk bulunduğu takdirde yeni bir kural koyabilir.
Kanunda bir boşluk yok ki, hakim yeni bir kural ihdas etsin. TMK’nun 1.
maddesinde, kanunda uygulabilir bir hüküm bulunmadığı takdirde, hakim kendisi
kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse, ona göre karar vereceği
düzenlemiştir. Somut olayda uygulanacak hüküm zaten var. Mahkemeler yorum
yaparak da, yeni bir kural koyabileceği iddia edilebilirse de, iptali istenen
hükümler gayet açık olup, yorum yapmayı gerektirecek kadar müphem ve
anlaşılamayacak nitelikte değildir. Dolayısıyla, iptali istenen düzenleme, ya
Anayasa Mahkemesince iptal edilmeli, ya kanunun koyucu tarafından kaldırılmalı,
ya da aynen uygulanmalıdır, Bu kuralların aynen uygulanmaması hukuken mümkün
olmadığı gibi %95 indirim yapılabilir şeklinde yorumlanması da hukuken mümkün
değildir.
Yüksek
Mahkeme’ce bu düzenlemeler iptal edilmese de, bu durum, toplumdaki adalet
duygusunu ciddi bir biçimde zedelediği için, mahkemelerce söz konusu
alacaklardan %95-97 indirim yapılarak, emredici düzenlemeyi büyük bir oranda
uygulamamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu hükümleri iptal ederek fiili durumu
hukuki duruma kavuşturmalıdır.
İptali
istenen düzenlemeler, Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu için, Anayasa’nın 11.
maddesinde düzenlenen, kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz ilkesine de aykırı
olduğundan iptal edilmelidir.
Anayasa’nın
48. maddesi “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir.
Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” hükmünü içermektedir.
İptali
istenen düzenleme, gazete sahibini, gazetecinin ücretini ve fazla çalışma
ücretini zamanında ödeyemediği takdirde, sonradan ödeyeceği miktarlar çok
yüksek meblağlara çıktığı için ödeyemez hale getirebilecektir. Bu durum belki
de gazetenin kapanmasına neden olacağından, özel teşebbüs olan gazete
işletmeciliğinin, milli ekonominin gereklerine, özel teşebbüslerin daha çok
istihdam sağlamalarını kısıtlayarak sosyal amaçlara uygun yürümesine engel
teşkil ettiğinden ve gazete sahiplerinin, gazeteci ile serbestçe sözleşme
yapmasına engel oluşturduğundan Anayasa’nın 48. maddesine de aykırıdır.
Anayasa’nın
49. maddesi, “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet çalışanların hayat
seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”
hükmünü getirmiştir.
Anayasa’nın
49. maddesi çalışma barışı ile ilgilidir. İptali istenen düzenlemenin,
gazetecinin ücret alacaklarından %95-97 indirim yapılmadan uygulanması halinde,
gazetecinin çalıştığı gazetenin kapanmasına ve gazete çalışanlarının işsiz
kalmasına neden olabileceği için, çalışma hayatını destekleyen bir düzenleme
olmadığı ortadadır. 5953 sayılı Yasaya tabi gazeteciler, sadece İstanbul’da
bulunan büyük medya kuruluşlarında çalışmamaktadır. Anadolu’nun hemen hemen her
ilinde ve bir çok ilçesinde de gazeteler ve medya kuruluşları var. Bu
gazetelerde ve medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler var. Bu gazeteler ve
medya kuruluşları İstanbul’daki gazete ve medya kuruluşları gibi milyonlarca
liralık değerde gazete ve medya kuruluşları değildir. Bu gazeteler ve medya
kuruluşlarında çalışan gazeteciler de halkı bilgilendirmektedir. Bu
gazetecilerin de ücret alacaklarının zamanında ödenmemesi halinde günlük %5
fazlasıyla ödenmesi gerekmektedir. Bunların ücret alacaklarının da zamanında
ödenmemesi halinde günlük %5 fazlasıyla ödendiği takdirde, ortada bu
gazetecilerin halkı serbestçe bilgilendirecekleri bir gazete de kalmaz. Medya
kuruluşu da kalmaz. Böyle olunca da, bu düzenleme halkı serbestçe
bilgilendirmeye de hizmet etmiş olmaz. Bu düzenleme ayrıca, gazeteciler ile
diğer çalışanların alacaklarının güvence altına alınmasında ve zamlı
ödenmesinde aşırı farklılık oluşturarak çalışanlar arsında huzursuzluğu yol
açıp, çalışma barışını da bozacağı için de Anayasa’nın 49. maddesine de
aykırıdır.
Yüksek
Mahkeme’nin, daha önceki iptal başvurularının reddi gerekçelerinden biri de,
gazete sahibinin, gazetecinin ücretini zamanında öderse zaten bu kuralın
uygulanmayacağı gerekçesidir. Bunun anlamı, kurallara uyulduğu zaman
uygulanmayacak olan bir kanun, açıkça Anayasa’ya aykırı olsa bile iptal edilemez
demektir ki, hukuk devletinde böyle bir şeyin düşünülmesi dahi mümkün değildir.
Kaldı ki, bu düzenlemeleri iptal için mahkemeler bir çok defa Anayasa Mahkemesi’nin
önüne getirdiğine göre, pek çok defa uygulanmak zorunda kalındığı da bir
gerçektir.
Anayasa’ya
açıkça aykırı olan ve vicdanlara sığmayan bu düzenlemenin neden yapıldığı
konusunda akla şöyle bir soru da gelmektedir. Acaba, bu düzenlemenin yapıldığı
tarihte enflasyon %1000 gibi çok mu yüksekti de, yasa koyucu gazetecileri
korumak için böyle yüksek zamlı bir ödeme sistemi getirmiştir. Gerçekten böyle
bir zamlı ödeme sistemi ancak %1000 ler ile ifade edilen bir enflasyon
ortamında getirilebileceği için, bu sorunun akla gelmesi doğaldır. Bu
düzenlemelerin yapıldığı tarihlerdeki enflasyon rakamlarına baktığımızda, 1960
yılının enflasyonu % 5, 1961 yılının enflasyonu ise % 1.6 olduğu görülmektedir.
Bu düzenlemelerin bu saikle de yapılmadığı ortadadır.
İptali
istenen düzenlemenin, ne zaman yapıldığına, kimin tarafından yapıldığına ve
neden yapıldığına da bakmakta yarar vardır. Bilindiği gibi bu düzenleme,
demokratik bir ortamda yapılmamıştır. 1960 darbesini yapan kişilerin
oluşturduğu Milli Birlik Komitesi tarafından yapılmıştır. Milli Birlik Komitesi’ni,
böyle bir düzenleme yapmaya iten sebep nedir? O tarihte, Türkiye’nin en önemli
sorunlarından biri, gazetecilerin ücret alacaklarını güvence altına almak
olduğu için mi böyle bir düzenleme yapma ihtiyacı hissetmişlerdir? Bu
düzenlemelerin gerekçesine bakıldığında bir gerekçesine de rastlanmamaktadır.
Milli Birlik
Komitesi’nin, bu düzenlemeyi, gazetecilerin haklarını korumak, güvence altına
almak için getirmediği bir hakikattir. Bu düzenlemenin yapılmasının en önemli
amacının, halkın en önemli bilgi edinme kaynağı olan gazetecilerin, kendilerini
halka iyi göstermelerini ve eleştirmemelerini sağlamak olduğu ortadadır.
Aslında bu
hükmü getiren Milli Birlik Komitesi Üyelerinin, bu hükmün Anayasaya aykırı
olduğunu ve demokratik sisteme geçildikten sonra bir iptal başvurusu yapıldığı
takdirde, Anayasa Mahkemesince iptal edileceğini bildikleri, Anayasa’ya
koydukları, “Milli Birlik Komitesi tarafından çıkarılan kanunların Anayasaya
aykırılığı ileri sürülemez.” hükmünden bellidir. “Milli Birlik komitesi
tarafından çıkarılan kanunların Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemez.”
hükmünün 1961 Anayasa’sına konulmasının nedeni de, demokrasi ve hukuk
üzerindeki vesayeti sürdürmek için olduğu konusunda kuşku yoktur.
1961 Anayasa’sında
bu hüküm olmasaydı, 1982 Anayasa’sından önceki Anayasa Mahkemesinin dahi bu
hükmü iptal edeceği muhakkaktı. Sırf Anayasa’daki bu iptal başvuru yasağı
nedeniyle iptal etmediği de bir gerçektir.
1961 Anayasa’sındaki
iptal başvuru yasağına rağmen, 1982 Anayasasından önce de, bu düzenlemenin
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gibi, 1982 Anayasasından sonra da
söz konusu düzenlemenin iptali için mahkemeler bir çok defa Anayasa Mahkemesine
başvurmuşlardır. Hiçbir kanun veya kanun maddesinin iptali için bu kadar çok
Anayasa Mahkemesine başvurulmamıştır. Anayasa’nın 152. maddesine göre, Anayasa
Mahkemesi’nce, bir yasa veya yasa maddesinin iptali hakkında verdiği ret
kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından itibaren 10 yıl geçmedikçe aynı yasa
maddesi hakkında iptal için Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı hükmüne
rağmen, bu düzenlemenin iptali için Mahkemelerin bu kadar sık Anayasa Mahkemesi’ne
başvurmalarının bir sebebi olmalıdır. Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı
olduğuna dair ciddi sebepler var ki, mahkemeler iptali için sürekli Anayasa Mahkemesine
başvurmaktadırlar. Bu düzenleme, yine iptal edilmediği, ya da kanun koyucu
tarafından değiştirilmediği takdirde, bundan sonra da her on yılda bir,
mahkemelerin iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya devam edeceği
muhakkaktır.
İptali
istenen düzenleme yürürlükten kalkması için mutlaka Anayasa Mahkemesi’nce iptal
edilmesi gerekmediği herkesin malumudur. TBMM tarafından çıkarılacak bir
kanunla da söz konusu düzenleme yürürlükten kaldırılabilir veya
değiştirilebilir. Ancak bu hüküm maşeri vicdanı rahatsız etmesine rağmen,
siyasi iktidarlar, “özgür basın susturuluyor.” eleştirisine maruz kalmamak için
değiştirmeye veya yürürlükten kaldırmaya yanaşmayacaklarından, bu görev,
hukuktan başka endişesi olmayan Anayasa Mahkemesi’ne düşmektedir.
Vatanın ve
Anayasa’nın sahibi Türk Milletidir. Anayasa’mıza göre, Anayasa Mahkemesi de
dahil olmak üzere tüm mahkemeler, Türk Milleti adına yargılama yapma ve karar
vermeye yetkilidir. Halka, bu hükmün Anayasa’ya aykırı olup olmadığını sorma
imkanı olsa, Halkın büyük bir çoğunluğunun Anayasa’ya aykırı bulacağında şüphe
yoktur. Anayasa Mahkemesi de, bu konuda adına karar verdiği Millet ne
diyecekse o doğrultuda karar vermek zorundadır.
Yüksek
Mahkeme, bu defa da, bu hükmü iptal etmediği takdirde, bu garabeti ortadan
kaldırmak TBMM’ne düşmektedir. Türk yargısı, gazetecilerin, zamanında ödenmeyen
ücret alacaklarının günlük %5 fazlası alacaklarından yasal bir nedene
dayanmadan %95-97 gibi indirim yapmak mecburiyetinde bırakan bu garip
uygulamadan artık kurtarılmalıdır. Dünyada böyle bir düzenleme ve böyle bir
uygulama bulunmadığından, bu düzenlemeler Türk Yargısını dünya yargıları önünde
zor duruma sokmaktadır.
İptali
istenen düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığını bir de şu yönüyle ele alınmasında
yarar bulunmaktadır.
Bir
gazeteci, günlük %5 fazlası alacağının tahsili için açtığı davada, alacağına
5953 Sayılı Basın İş Yasasının 14. maddesinin 2. Fıkrası gereğince günlük %5
fazlası alacağına tam olarak karar verilmesi gerektiği halde, mahkeme, BAM veya
Yargıtay’ca %95 indirim yapılması halinde, Bu gazetecinin, herhangi bir yasal
ve hukuki dayanağı olmayan indirimin hak ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurduğu takdirde, O zaman Anayasa Mahkemesi, Kanunun hükmünün aynen
uygulanmamış olması nedeniyle hak ihlali kararı vermeyecek midir? Hak ihlali
kararı vermeyecek ise, bu indirimin hukuka uygunluğunu nasıl izah edecektir.
İptal başvurusunu reddettiği takdirde, Anayasa’ya aykırılığın ret gerekçeleri
ile, hak ihlali gerekçesini nasıl bağdaştıracaktır? Yani, Anayasa Mahkemesi, ya
bu düzenlemeyi iptal edecektir. Ya da, ileride günlük %5 fazlası alacağından
%97 indirim yapılması nedeniyle hak ihlali başvurusu olduğu takdirde hak ihlali
kararı verecektir. Aksi takdirde kendi kendisiyle çelişir duruma düşecektir.
Açıklanan tüm
bu nedenlerle, 5953 sayılı Basın İş Yasasının 14. maddesinin 2. fıkrasının,
Anayasa’nın 2., 5., 10. 11., 48. ve 49. maddelerine aykırı olduğu kanaatine
varıldığından Anayasa’nın 152. maddesi gereğince iptali için Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ VE
İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
13.6.1952
günlü, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 4.1.1961 günlü, 212 sayılı Yasa ile
değiştirilen 14. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Gazetecilere ücretlerini
vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için yüzde beş
fazlasıyla ödemeye mecburdurlar.” hükmünün Anayasa’nın 2., 5., 10. 11., 48. ve
49. maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmesi talep olunur.”