“…
II. GEREKÇELER
1) 20.07.2017 tarihli ve 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 3. maddesiyle 2576 sayılı Bölge
İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve
Görevleri Hakkında Kanunun 3/D maddesine eklenen 3. fıkrasının Anayasaya
Aykırılığı
İptali talep edilen değişiklik ile bölge idare mahkemesi daireleri
arasındaki işbölümünün Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından gelen işlerin
yoğunluğu ve niteliğinin dikkate alınarak belirlenmesi düzenlenmiştir.
Devletin her türlü işleminde hukuka bağlılık esasına dayanan ve bunu
yargı denetimi yolu ile gerçekleştiren “Hukuk devleti” ilkesi, kişiye tanıdığı,
sınırları genişletilmiş özgürlüklerle onun haklarını öne çıkaran, devleti ise
bu hakları korumakla yükümlü tutan bir niteliktedir. Anayasa'nın 138. maddesinde
düzenlenen “Mahkemelerin bağımsızlığı”, “Hukuk devleti” ilkesinin doğal bir
sonucu olduğu kadar, onu gerçekleştirmenin de aracıdır.
Anayasa Mahkemesi, E. 2001/309, K. 2002/91 sayılı kararında yargının
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukuk devleti arasında şu bağlantıları kurmuştur:
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargı gücü, günümüzde
temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da
güvencesidir. Yargının bağımsızlığının amacı ise bireylere her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve
inancını vermektir. Bu bağlamda, Anayasa'nın 138. maddesinde düzenlenen
objektif bağımsızlık da yargılama çalışmalarında hâkimlerin hiçbir etki altında
kalmamaları gereğine dayanmaktadır.” Bu karar doktrinde, Anayasa Mahkemesi’nin
yargı bağımsızlığı (objektif bağımsızlık) yanında, hakim tarafsızlığına da
değindiği (her türlü ... “kuşkudan” uzak kalınarak) bir karar olarak
yorumlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, daha yakın tarihli E. 2014/164, K. 2015/12 sayılı
kararında da bağımsızlık ve tarafsızlığın, bir mercie mahkeme vasfını kazandıran
temel unsurlar olduğunu belirterek, mahkemelerin bağımsızlığını tanımlamış;
bağımsız ve tarafsızlığı şöyle detaylandırmıştır: “Bağımsızlık, mahkemenin bir
uyuşmazlığı çözümlerken, yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve
diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında
olmamasını ifade etmektedir.” Anayasa Mahkemesi de, yine yakın tarihli bir
kararında (E. 2014/92, K. 2016/6) hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilişkisi
ile bunun güvencelerini şu şekilde açıklamaktadır:
“Hukuk devleti olmanın ön şartları arasında yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı olduğu açıktır. Yargı bağımsızlığı, insan hakları ve
özgürlüklerinin başlıca ve en etkin güvencesidir. Mahkemelerin bağımsızlığı,
genellikle hâkimlerin bağımsızlığı kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta
ve biri diğerinin nedeni ve doğal sonucu olarak anlaşılmaktadır. Hâkimlerin
görevlerine ilişkin bağımsızlığı konusunda Anayasa ile tanınan teminat, onlara
tanınan bir ayrıcalık olmayıp, bunun amacı adaletin dolaylı dolaysız her türlü
etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılacağı yolundaki güven ve
inancı yerleştirmektir. Yargının bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin,
çekinmeden ve endişe duymadan, Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi
bir dış etki altında kalmadan, yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir.
Hâkim bağımsızlığının yalnız yürütme organına karşı değil, demokratik bir
toplumda, devlet yapısı içinde tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilere karşı da
sağlanması gerekir. / 61. Yargı bağımsızlığı konusunda düzenlemeler yapılırken,
hâkimlerin yargı içi ve dışı her türlü etki ve kuşkudan uzak karar vermeleri
koşullarının hazırlanması kadar, tarafların ve toplumun yargıya olan güveninin
sağlanmasına da özen gösterilmelidir. Hâkimler, hâkimliğin gerektirdiği her
türlü yüksek nitelikleri taşısalar bile kamu vicdanında tarafsızlıkları
konusunda kuşku uyandıracak düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Herhangi bir
baskının, etkinin yapılması kadar yapılabilme olasılığı da yargı bağımsızlığını
zedeler.”
Anayasa Mahkemesi’nin mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin yargının
karakteri olması ve hukuk devleti olmanın gereği olduğunu defaaten
vurgulamıştır. Ancak iptali talep edilen düzenleme ile hakimler ve savcılar
kurulunun, dairelerin hangi işlere bakacağını belirlemesi yetkisi doğrudan
yürütmenin müdahalesi anlamına gelmektedir. Nitekim Hakimler ve Savcılar
Kurulu’nun defalarca değiştirilen yapısı ile yürütmenin bir birimi haline
getirilmiştir. Hakimlerin ve savcıların verdikleri kararlara göre görev
yerlerini değiştiren kararnamelere imza atan Hakimler ve Savcılar Kurulu iptali
talep edilen düzenleme ile doğrudan mahkemelere müdahale edebilecektir. Böylesi
bir müdahale mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmaz. İptali istenen
kural, bağımsızlığına sayısız müdahalelerde bulunulmuş olan yargıyı tamamen yok
etmektedir.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız
olduklarını ifade etmektedir. Hâkimlerin görevlerinde bağımsızlıkları ise
onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp, adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılması amacını gütmektedir. Yargının
bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin, çekinmeden ve endişe duymadan,
Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan,
yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir. Hâkimlik teminatı da aynı amaca
yönelik olup, hâkim ve savcıların azledilmelerine, kendileri istemedikçe
Anayasa'da öngörülen yaştan önce emekliye ayrılmalarına, herhangi bir sebeple
aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılmalarına engel
oluşturmaktadır. Gerek mahkemelerin bağımsızlığı, gerekse hâkimlik teminatı
ilkeleri, yargılama faaliyetine ilişkin ilkeler olup, esas olarak adil bir
yargılama sistemini sağlama amacını gütmektedirler.
Anayasa’nın 138. maddesi ile tarif edilen mahkemelerin bağımsızlığı
ilkesi de hâkimlik teminatının bir sonucudur. Mahkemelerin bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, yürütme ve diğer yargı organlarına karşı olduğu kadar, yasama
erkine karşı da geçerlidir. Bu bağımsızlık, yalnızca hâkimlerin emir ve/veya
talimat almamasıyla sınırlı olarak düşünülmemelidir. Hakimlerin sahip olduğu
güvenceleri ortadan kaldıran yasama işlemlerine karşı da sahip oldukları
anayasal güvenceyle korunmaları gerekir. Yasama organının, mahkemelerin bağımsızlığını
ortadan kaldırıcı, yargı erkinin güvenilirliğini zedeleyici, hakimlik
teminatını örseleyen, hukuk devleti ilkesini yoksayan düzenlemeleri kabul
edilemez.
Şekillendirilen ve işbölümleri yürütme organının “örtülü”
müdahalesiyle belirlenen mahkemelerin, Hakimler ve Savcılar Kurulunun “hoşuna
gitmeyecek” bir karar verebilmesi mümkün değildir. Böylesi bir kararı aldığı
düşünülen mahkeme üyeleri hakkında soruşturma açılıp açılmayacağı, başka bir
yere veya göreve tayin edilip edilmeyeceği, meslekte yükseltilip
yükseltilmeyeceği gibi haller yürütme organının kontrolünde olan Kurul’un
elindedir. Böylesi bir durumda, söz konusu hakimin “Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre” hüküm verebilmesi neredeyse
olanaksızdır. Bu bakımdan iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 139. maddesinde
düzenlenen hakimlik teminatı ile de çelişmektedir.
İptali talep edilen değişiklik ile, bağımsız ve tarafsız olması
gereken yargı erkinin, hukuk devleti ilkesi yok sayılarak yargının tamamen siyasetin
etkisine girmesi sağlanmaktadır. Yargının siyasi otoriteden bağımsız bir
yapısının ve işleyişinin olması, Anayasa’nın ikinci maddesinde düzenlenen hukuk
devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Anayasa’nın 2.
maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Anayasanın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti, “… eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini
bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.” (AYM., 07.04.2016, 2015/94,
2016/27). Anayasa tarafından güvence altına alınan mahkemelerin bağımsızlığına
yönelik doğrudan müdahale anlamına gelen düzenleme, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınmamış olunması, insan haklarına saygıyı zedeleyen, insan
haklarını değil koruyup güçlendirme insan haklarının en önemli koruma
mekanizması olan yargıya müdahale anlamına gelmektedir. Bu sebeple düzenleme
mahkemelerin bağımsızlığını ve hakimlik teminatını ortadan kaldırması
bağlamıyla Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine
aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne göre, bağımsızlık kavramıyla;
“yürütmeden ve taraflardan bağımsız olmak” anlaşılmalıdır (Ringeisen/Avusturya,
1971). Bağımsızlık, yargılama makamının yürütme başta olmak üzere diğer
güçlerden ayrık, bağımsız olmasını, hiçbir erke, kurum ve kuruluşa, kişiye tabi
olmamasını güvence altına alan bir kriterdir. Bu bakımdan bağımsızlık,
yargılama makamının yasayla kurulmuş olmasının da doğal bir sonucudur
(Clarke/Birleşik Krallık, 2005). AİHM, hâkimlerin görev süresinin,
bağımsızlığın sağlanabilmesi bakımından belirleyici olan hususlardan biri
olduğuna işaret etmektedir. Zira AİHM, bir organın, özellikle yürütmeden ve
davanın taraflarından "bağımsız" olup olmadığını belirlerken
(23.06.1981 tarihli Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika kararı, par.
55), üyelerinin atanma tarzına ve görev sürelerine (aynı karar, parag. 57),
dışarıdan gelebilecek baskılara karşı güvencelerinin varlığına (bk. 01.10.1982
tarihli Piersack/Belçika kararı, par. 27) ve bu organın bağımsız olduğu
görüntüsü verip vermediğine (17.01.1970 tarihli Delcourt/Belçika kararı, par.
31) bakmak zorundadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık). AİHM kararları
niteliği itibarıyla, AİHS’i uygulayan, çağa göre güncelleyen ve taraf ülkelerin
uymakla yükümlü olduğu bağlayıcıdır. İptali talep edilen düzenleme tüm bu
kararlarda vurgulanan mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini AİHM’in bağlayıcı
kararlarına rağmen ortadan kaldırı niteliktedir bu nedenle Anayasanın 90.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle iptali talep edilen düzenleme Anayasa’nın
2., 90., 138. ve 139. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
2) 20.07.2017tarihli ve 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesiyle 5235 sayılı Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve
Yetkileri Hakkında Kanunun 35. maddesine eklenen fıkrasının Anayasaya
Aykırılığı
İptali talep edilen değişiklik ile bölge idare mahkemesi daireleri
arasındaki işbölümünün Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından gelen işlerin
yoğunluğu ve niteliğinin dikkate alınarak belirlenmesi düzenlenmiştir. Bir
önceki iptalini talep ettiğimiz düzenleme ile aynı nitelikte olan bu düzenleme
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanunun’da değişiklik yaparak işbölümü
yapma yetkisini Hakimler ve Savcılar Kuruluna vermektedir.
Devletin her türlü işleminde hukuka bağlılık esasına dayanan ve bunu
yargı denetimi yolu ile gerçekleştiren “Hukuk devleti” ilkesi, kişiye tanıdığı,
sınırları genişletilmiş özgürlüklerle onun haklarını öne çıkaran, devleti ise
bu hakları korumakla yükümlü tutan bir niteliktedir. Anayasa'nın 138.
maddesinde düzenlenen “Mahkemelerin bağımsızlığı”, “Hukuk devleti” ilkesinin
doğal bir sonucu olduğu kadar, onu gerçekleştirmenin de aracıdır.
Anayasa Mahkemesi, E.2001/309, K.2002/91 sayılı kararında yargının
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukuk devleti arasında şu bağlantıları kurmuştur:
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargı gücü, günümüzde
temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da
güvencesidir. Yargının bağımsızlığının amacı ise bireylere her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve
inancını vermektir. Bu bağlamda, Anayasa'nın 138. maddesinde düzenlenen
objektif bağımsızlık da yargılama çalışmalarında hâkimlerin hiçbir etki altında
kalmamaları gereğine dayanmaktadır.” Bu karar doktrinde, Anayasa Mahkemesi’nin
yargı bağımsızlığı (objektif bağımsızlık) yanında, hakim tarafsızlığına da
değindiği (her türlü ... “kuşkudan” uzak kalınarak) bir karar olarak
yorumlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, daha yakın tarihli E.2014/164, K.2015/12 sayılı
kararında da bağımsızlık ve tarafsızlığın, bir mercie mahkeme vasfını
kazandıran temel unsurlar olduğunu belirterek, mahkemelerin bağımsızlığını
tanımlamış; bağımsız ve tarafsızlığı şöyle detaylandırmıştır: “Bağımsızlık,
mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken, yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları
ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi
altında olmamasını ifade etmektedir.” Anayasa Mahkemesi de, yine yakın tarihli
bir kararında (E.2014/92, K. 2016/6) hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı
ilişkisi ile bunun güvencelerini şu şekilde açıklamaktadır:
“Hukuk devleti olmanın ön şartları arasında yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı olduğu açıktır. Yargı bağımsızlığı, insan hakları ve özgürlüklerinin
başlıca ve en etkin güvencesidir. Mahkemelerin bağımsızlığı, genellikle
hâkimlerin bağımsızlığı kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta ve biri
diğerinin nedeni ve doğal sonucu olarak anlaşılmaktadır. Hâkimlerin görevlerine
ilişkin bağımsızlığı konusunda Anayasa ile tanınan teminat, onlara tanınan bir
ayrıcalık olmayıp, bunun amacı adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı,
yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı
yerleştirmektir. Yargının bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin, çekinmeden
ve endişe duymadan, Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış
etki altında kalmadan, yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir. Hâkim
bağımsızlığının yalnız yürütme organına karşı değil, demokratik bir toplumda,
devlet yapısı içinde tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilere karşı da sağlanması
gerekir. / 61. Yargı bağımsızlığı konusunda düzenlemeler yapılırken, hâkimlerin
yargı içi ve dışı her türlü etki ve kuşkudan uzak karar vermeleri koşullarının
hazırlanması kadar, tarafların ve toplumun yargıya olan güveninin sağlanmasına
da özen gösterilmelidir. Hâkimler, hâkimliğin gerektirdiği her türlü yüksek
nitelikleri taşısalar bile kamu vicdanında tarafsızlıkları konusunda kuşku
uyandıracak düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Herhangi bir baskının, etkinin
yapılması kadar yapılabilme olasılığı da yargı bağımsızlığını zedeler.”
Anayasa Mahkemesi’nin mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin yargının
karakteri olması ve hukuk devleti olmanın gereği olduğunu defaaten vurgulamıştır.
Ancak iptali talep edilen düzenleme ile hakimler ve savcılar kurulunun,
dairelerin hangi işlere bakacağını belirlemesi yetkisi doğrudan yürütmenin
müdahalesi anlamına gelmektedir. Nitekim Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun
defalarca değiştirilen yapısı ile yürütmenin bir birimi haline getirilmiştir.
Hakimlerin ve savcıların verdikleri kararlara göre görev yerlerini değiştiren
kararnamelere imza atan Hakimler ve Savcılar Kurulu iptali talep edilen
düzenleme ile doğrudan mahkemelere müdahale edebilecektir. Böylesi bir müdahale
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmaz. İptali istenen kural,
bağımsızlığına sayısız müdahalelerde bulunulmuş olan yargıyı tamamen yok
etmektedir.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız
olduklarını ifade etmektedir. Hâkimlerin görevlerinde bağımsızlıkları ise
onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp, adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılması amacını gütmektedir. Yargının
bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin, çekinmeden ve endişe duymadan,
Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan,
yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir. Hâkimlik teminatı da aynı amaca
yönelik olup, hâkim ve savcıların azledilmelerine, kendileri istemedikçe
Anayasa'da öngörülen yaştan önce emekliye ayrılmalarına, herhangi bir sebeple
aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılmalarına engel
oluşturmaktadır. Gerek mahkemelerin bağımsızlığı, gerekse hâkimlik teminatı
ilkeleri, yargılama faaliyetine ilişkin ilkeler olup, esas olarak adil bir
yargılama sistemini sağlama amacını gütmektedirler.
Anayasa’nın 138. maddesi ile tarif edilen mahkemelerin bağımsızlığı
ilkesi de hâkimlik teminatının bir sonucudur. Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı,
yürütme ve diğer yargı organlarına karşı olduğu kadar, yasama erkine karşı da
geçerlidir. Bu bağımsızlık, yalnızca hâkimlerin emir ve/veya talimat
almamasıyla sınırlı olarak düşünülmemelidir. Hakimlerin sahip olduğu
güvenceleri ortadan kaldıran yasama işlemlerine karşı da sahip oldukları
anayasal güvenceyle korunmaları gerekir. Yasama organının, mahkemelerin
bağımsızlığını ortadan kaldırıcı, yargı erkinin güvenilirliğini zedeleyici,
hakimlik teminatını örseleyen, hukuk devleti ilkesini yoksayan düzenlemeleri
kabul edilemez.
Şekillendirilen ve işbölümleri yürütme organının “örtülü”
müdahalesiyle belirlenen mahkemelerin, Hakimler ve Savcılar Kurulunun “hoşuna
gitmeyecek” bir karar verebilmesi mümkün değildir. Böylesi bir kararı aldığı
düşünülen mahkeme üyeleri hakkında soruşturma açılıp açılmayacağı, başka bir
yere veya göreve tayin edilip edilmeyeceği, meslekte yükseltilip
yükseltilmeyeceği gibi haller yürütme organının kontrolünde olan Kurul’un
elindedir. Böylesi bir durumda, söz konusu hakimin “Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre” hüküm verebilmesi neredeyse
olanaksızdır. Bu bakımdan iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 139.
maddesinde düzenlenen hakimlik teminatı ile de çelişmektedir.
İptali talep edilen değişiklik ile, bağımsız ve tarafsız olması
gereken yargı erkinin, hukuk devleti ilkesi yok sayılarak yargının tamamen
siyasetin etkisine girmesi sağlanmaktadır. Yargının siyasi otoriteden bağımsız
bir yapısının ve işleyişinin olması, Anayasa’nın ikinci maddesinde düzenlenen
hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Anayasa’nın
2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Anayasanın
2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti, “… eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.” (AYM., 07.04.2016,
2015/94, 2016/27). Anayasa tarafından güvence altına alınan mahkemelerin
bağımsızlığına yönelik doğrudan müdahale anlamına gelen düzenleme, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınmamış olunması, insan haklarına saygıyı zedeleyen,
insan haklarını değil koruyup güçlendirme insan haklarının en önemli koruma
mekanizması olan yargıya müdahale anlamına gelmektedir. Bu sebeple düzenleme
mahkemelerin bağımsızlığını ve hakimlik teminatını ortadan kaldırması
bağlamıyla Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine
aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne göre, bağımsızlık kavramıyla;
“yürütmeden ve taraflardan bağımsız olmak” anlaşılmalıdır (Ringeisen/Avusturya,
1971). Bağımsızlık, yargılama makamının yürütme başta olmak üzere diğer
güçlerden ayrık, bağımsız olmasını, hiçbir erke, kurum ve kuruluşa, kişiye tabi
olmamasını güvence altına alan bir kriterdir. Bu bakımdan bağımsızlık,
yargılama makamının yasayla kurulmuş olmasının da doğal bir sonucudur
(Clarke/Birleşik Krallık, 2005). AİHM, hâkimlerin görev süresinin,
bağımsızlığın sağlanabilmesi bakımından belirleyici olan hususlardan biri
olduğuna işaret etmektedir. Zira AİHM, bir organın, özellikle yürütmeden ve
davanın taraflarından "bağımsız" olup olmadığını belirlerken
(23.06.1981 tarihli Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika kararı, par.
55), üyelerinin atanma tarzına ve görev sürelerine (aynı karar, parag. 57),
dışarıdan gelebilecek baskılara karşı güvencelerinin varlığına (bk. 01.10.1982
tarihli Piersack/Belçika kararı, par. 27) ve bu organın bağımsız olduğu
görüntüsü verip vermediğine (17.01.1970 tarihli Delcourt/Belçika kararı, par.
31) bakmak zorundadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık). AİHM kararları
niteliği itibarıyla, AİHS’i uygulayan, çağa göre güncelleyen ve taraf ülkelerin
uymakla yükümlü olduğu bağlayıcıdır. İptali talep edilen düzenleme tüm bu
kararlarda vurgulanan mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini AİHM’in bağlayıcı
kararlarına rağmen ortadan kaldırı niteliktedir bu nedenle Anayasanın 90.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle iptali talep edilen düzenleme Anayasa’nın
2., 90., 138. ve 139. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
3) 20.07.2017 tarihli ve 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26. maddesiyle 6087 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 9. maddesine eklenen (c) bendinin
Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen değişiklik ile bölge idare mahkemesi daireleri
arasındaki işbölümünün Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından gelen işlerin
yoğunluğu ve niteliğinin dikkate alınarak belirlenmesi düzenlenmiştir. Önceki
iptalini talep ettiğimiz düzenlemeler ile aynı nitelikte olan bu düzenleme 6087
sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda değişiklik yaparak
işbölümü yapma yetkisini Hakimler ve Savcılar Kuruluna vermektedir.
Devletin her türlü işleminde hukuka bağlılık esasına dayanan ve bunu
yargı denetimi yolu ile gerçekleştiren “Hukuk devleti” ilkesi, kişiye tanıdığı,
sınırları genişletilmiş özgürlüklerle onun haklarını öne çıkaran, devleti ise
bu hakları korumakla yükümlü tutan bir niteliktedir. Anayasa'nın 138. maddesinde
düzenlenen “Mahkemelerin bağımsızlığı”, “Hukuk devleti” ilkesinin doğal bir
sonucu olduğu kadar, onu gerçekleştirmenin de aracıdır.
Anayasa Mahkemesi, E.2001/309, K.2002/91 sayılı kararında yargının
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukuk devleti arasında şu bağlantıları kurmuştur:
“Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargı gücü, günümüzde
temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da
güvencesidir. Yargının bağımsızlığının amacı ise bireylere her türlü etki, baskı,
yönlendirme ve kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve inancını
vermektir. Bu bağlamda, Anayasa'nın 138. maddesinde düzenlenen objektif
bağımsızlık da yargılama çalışmalarında hâkimlerin hiçbir etki altında
kalmamaları gereğine dayanmaktadır.” Bu karar doktrinde, Anayasa Mahkemesi’nin
yargı bağımsızlığı (objektif bağımsızlık) yanında, hakim tarafsızlığına da
değindiği (her türlü ... “kuşkudan” uzak kalınarak) bir karar olarak
yorumlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi, daha yakın tarihli E. 2014/164, K. 2015/12 sayılı
kararında da bağımsızlık ve tarafsızlığın, bir mercie mahkeme vasfını
kazandıran temel unsurlar olduğunu belirterek, mahkemelerin bağımsızlığını
tanımlamış; bağımsız ve tarafsızlığı şöyle detaylandırmıştır: “Bağımsızlık,
mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken, yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları
ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi
altında olmamasını ifade etmektedir.” Anayasa Mahkemesi de, yine yakın tarihli
bir kararında (E. 2014/92, K. 2016/6) hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı
ilişkisi ile bunun güvencelerini şu şekilde açıklamaktadır:
“Hukuk devleti olmanın ön şartları arasında yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı olduğu açıktır. Yargı bağımsızlığı, insan hakları ve
özgürlüklerinin başlıca ve en etkin güvencesidir. Mahkemelerin bağımsızlığı,
genellikle hâkimlerin bağımsızlığı kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta
ve biri diğerinin nedeni ve doğal sonucu olarak anlaşılmaktadır. Hâkimlerin
görevlerine ilişkin bağımsızlığı konusunda Anayasa ile tanınan teminat, onlara
tanınan bir ayrıcalık olmayıp, bunun amacı adaletin dolaylı dolaysız her türlü
etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılacağı yolundaki güven ve
inancı yerleştirmektir. Yargının bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin,
çekinmeden ve endişe duymadan, Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi
bir dış etki altında kalmadan, yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir.
Hâkim bağımsızlığının yalnız yürütme organına karşı değil, demokratik bir
toplumda, devlet yapısı içinde tüm kurum ve kuruluşlar ile kişilere karşı da
sağlanması gerekir. / 61. Yargı bağımsızlığı konusunda düzenlemeler yapılırken,
hâkimlerin yargı içi ve dışı her türlü etki ve kuşkudan uzak karar vermeleri
koşullarının hazırlanması kadar, tarafların ve toplumun yargıya olan güveninin
sağlanmasına da özen gösterilmelidir. Hâkimler, hâkimliğin gerektirdiği her
türlü yüksek nitelikleri taşısalar bile kamu vicdanında tarafsızlıkları
konusunda kuşku uyandıracak düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Herhangi bir
baskının, etkinin yapılması kadar yapılabilme olasılığı da yargı bağımsızlığını
zedeler.”
Anayasa Mahkemesi’nin mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin yargının
karakteri olması ve hukuk devleti olmanın gereği olduğunu defaaten
vurgulamıştır. Ancak iptali talep edilen düzenleme ile hakimler ve savcılar
kurulunun, dairelerin hangi işlere bakacağını belirlemesi yetkisi doğrudan
yürütmenin müdahalesi anlamına gelmektedir. Nitekim Hakimler ve Savcılar
Kurulu’nun defalarca değiştirilen yapısı ile yürütmenin bir birimi haline
getirilmiştir. Hakimlerin ve savcıların verdikleri kararlara göre görev
yerlerini değiştiren kararnamelere imza atan Hakimler ve Savcılar Kurulu iptali
talep edilen düzenleme ile doğrudan mahkemelere müdahale edebilecektir. Böylesi
bir müdahale mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmaz. İptali istenen
kural, bağımsızlığına sayısız müdahalelerde bulunulmuş olan yargıyı tamamen yok
etmektedir.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız
olduklarını ifade etmektedir. Hâkimlerin görevlerinde bağımsızlıkları ise
onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp, adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki,
baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılması amacını gütmektedir. Yargının
bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin, çekinmeden ve endişe duymadan,
Anayasa'nın öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan,
yansız tutumla, özgürce karar verebilmesidir. Hâkimlik teminatı da aynı amaca
yönelik olup, hâkim ve savcıların azledilmelerine, kendileri istemedikçe Anayasa'da
öngörülen yaştan önce emekliye ayrılmalarına, herhangi bir sebeple aylık,
ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılmalarına engel oluşturmaktadır.
Gerek mahkemelerin bağımsızlığı, gerekse hâkimlik teminatı ilkeleri, yargılama
faaliyetine ilişkin ilkeler olup, esas olarak adil bir yargılama sistemini
sağlama amacını gütmektedirler.
Anayasa’nın 138. maddesi ile tarif edilen mahkemelerin bağımsızlığı
ilkesi de hâkimlik teminatının bir sonucudur. Mahkemelerin bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, yürütme ve diğer yargı organlarına karşı olduğu kadar, yasama
erkine karşı da geçerlidir. Bu bağımsızlık, yalnızca hâkimlerin emir ve/veya
talimat almamasıyla sınırlı olarak düşünülmemelidir. Hakimlerin sahip olduğu
güvenceleri ortadan kaldıran yasama işlemlerine karşı da sahip oldukları
anayasal güvenceyle korunmaları gerekir. Yasama organının, mahkemelerin
bağımsızlığını ortadan kaldırıcı, yargı erkinin güvenilirliğini zedeleyici,
hakimlik teminatını örseleyen, hukuk devleti ilkesini yoksayan düzenlemeleri kabul
edilemez.
Şekillendirilen ve işbölümleri yürütme organının “örtülü”
müdahalesiyle belirlenen mahkemelerin, Hakimler ve Savcılar Kurulunun “hoşuna
gitmeyecek” bir karar verebilmesi mümkün değildir. Böylesi bir kararı aldığı
düşünülen mahkeme üyeleri hakkında soruşturma açılıp açılmayacağı, başka bir
yere veya göreve tayin edilip edilmeyeceği, meslekte yükseltilip
yükseltilmeyeceği gibi haller yürütme organının kontrolünde olan Kurul’un
elindedir. Böylesi bir durumda, söz konusu hakimin “Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre” hüküm verebilmesi neredeyse
olanaksızdır. Bu bakımdan iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 139.
maddesinde düzenlenen hakimlik teminatı ile de çelişmektedir.
İptali talep edilen değişiklik ile, bağımsız ve tarafsız olması
gereken yargı erkinin, hukuk devleti ilkesi yok sayılarak yargının tamamen
siyasetin etkisine girmesi sağlanmaktadır. Yargının siyasi otoriteden bağımsız
bir yapısının ve işleyişinin olması, Anayasa’nın ikinci maddesinde düzenlenen
hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Anayasa’nın
2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Anayasanın
2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti, “… eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.” (AYM., 07.04.2016,
2015/94, 2016/27). Anayasa tarafından güvence altına alınan mahkemelerin
bağımsızlığına yönelik doğrudan müdahale anlamına gelen düzenleme, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınmamış olunması, insan haklarına saygıyı
zedeleyen, insan haklarını değil koruyup güçlendirme insan haklarının en önemli
koruma mekanizması olan yargıya müdahale anlamına gelmektedir. Bu sebeple
düzenleme mahkemelerin bağımsızlığını ve hakimlik teminatını ortadan kaldırması
bağlamıyla Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine
aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne göre, bağımsızlık kavramıyla;
“yürütmeden ve taraflardan bağımsız olmak” anlaşılmalıdır (Ringeisen/Avusturya,
1971). Bağımsızlık, yargılama makamının yürütme başta olmak üzere diğer
güçlerden ayrık, bağımsız olmasını, hiçbir erke, kurum ve kuruluşa, kişiye tabi
olmamasını güvence altına alan bir kriterdir. Bu bakımdan bağımsızlık,
yargılama makamının yasayla kurulmuş olmasının da doğal bir sonucudur
(Clarke/Birleşik Krallık, 2005). AİHM, hâkimlerin görev süresinin,
bağımsızlığın sağlanabilmesi bakımından belirleyici olan hususlardan biri
olduğuna işaret etmektedir. Zira AİHM, bir organın, özellikle yürütmeden ve
davanın taraflarından "bağımsız" olup olmadığını belirlerken
(23.06.1981 tarihli Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika kararı, par.
55), üyelerinin atanma tarzına ve görev sürelerine (aynı karar, parag. 57),
dışarıdan gelebilecek baskılara karşı güvencelerinin varlığına (bk. 01.10.1982
tarihli Piersack/Belçika kararı, par. 27) ve bu organın bağımsız olduğu
görüntüsü verip vermediğine (17.01.1970 tarihli Delcourt/Belçika kararı, par.
31) bakmak zorundadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık). AİHM kararları
niteliği itibarıyla, AİHS’i uygulayan, çağa göre güncelleyen ve taraf ülkelerin
uymakla yükümlü olduğu bağlayıcıdır. İptali talep edilen düzenleme tüm bu
kararlarda vurgulanan mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini AİHM’in bağlayıcı
kararlarına rağmen ortadan kaldırı niteliktedir bu nedenle Anayasanın 90.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan tüm bu nedenlerle iptali talep edilen düzenleme Anayasa’nın
2., 90., 138. ve 139. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali talep edilen her üç düzenleme de bölge idare mahkemesi
daireleri arasındaki işbölümünün Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından gelen
işlerin yoğunluğu ve niteliğinin dikkate alınarak belirlenmesine ilişkindir.
Farklı kanunlarda aynı değişikliği yapan düzenlemeler yasamanın yargı
bağımsızlığını anayasaya aykırı olarak ortadan kaldırması niteliği
taşımaktadır. Mahkemelerin bağımsızlığını, hakimlik teminatını dolayısıyla
hukuk devleti ilkesini uluslararası hukuka aykırı olarak ortadan kaldran
düzenlemelerin telafisi mümkün olmayacak sonuçlara yol açacak nitelik
taşımaktadır. Bu sebeple bu düzenlemenin iptal davası sonuçlanana kadar
yürürlüğünün durdurulması gerekmektedir.
Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden en
kısa sürede arındırılması, hukuk devleti sayılmanın en önemli gerekleri
arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması
gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün
sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında
sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden giderilmesi
olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya açıkça
aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün
de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
5 Ağustos 2017 tarihli ve 30145 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan, 20.07.2017 tarihli ve 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare
Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1. 3. maddesiyle 2576 sayılı Kanunun 3/D maddesine eklenen 3. fıkranın
Anayasanın 2., 90., 138. ve 139. maddelerine,
2. 12. maddesiyle 5235 sayılı Kanunun 35. maddesine eklenen fıkranın
Anayasanın 2., 90., 138. ve 139. maddelerine,
3. 26. maddesiyle 6087 sayılı Kanunun 9. maddesine eklenen (c)
bendinin Anayasanın 2., 90., 138. ve 139. maddelerine
Aykırılık teşkil ettiğinden iptaline ve iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemi.aykırı olduğundan
iptaline ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve
durumlar olacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”