“...
Bilindiği üzere Asliye Ticaret Mahkemeleri belli davalarda 3 hakimli heyet halinde teşekkül etmekte olup, belli bir miktarı geçen ticari uyuşmazlıklar ile kanunca düzenlenen belli davalar heyet halinde teşekkül eden hakimlerce oy çokluğu ile karara bağlanmaktadır. Kanun koyucu bu tür uyuşmazlıklarda davaların karmaşıklığı ve adil ve hakkaniyetli çözüm yolu olarak heyet halini düzenlemiştir. Müstakil Asliye Ticaret Mahkemelerinin Kurulu olmadığı yargı çevrelerinde, ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri Asliye Hukuk Mahkemeleri tarafından tek hakimli olarak bakılmaktadır. Tabiatıyla asliye ticaret mahkemesi olan yerlerde heyet halinde görülmesi gereken uyuşmazlıklara asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde tek hakim bakmaktadır. Bu mahallerdeki ticari uyuşmazlıkların çözümünde miktar ve dava konusu önem arz etmemekte, bu tür davaların miktarı ve konusu ne olursa olsun bu davalar tek hakimli Asliye Hukuk Mahkemesi hakimlerince çözümlenmektedir. Bu husus adalet ve eşitlik ilkesine aykırıdır. Çünkü Ankara, İstanbul gibi müstakil ticari davalara bakan mahkemelerde belli bir miktarı geçen ticari uyuşmazlıklar ile kanunca düzenlenen belli davalar 3 hakimli heyetçe sonuçlandırılırken, aynı miktar ve nitelikte bir dava müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan bir ilde tek hakimce neticelendirilecektir. Bu husus Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren ve taşrada işlenen kasten öldürme suçuna orada müstakil bir Ağır Ceza Mahkemesi bulunması nedeniyle Asliye Ceza Mahkemesince bakılmasından farklı değildir. Toplu mahkeme sistemi, tartışma ve fikir alışverişine imkan vererek daha isabetli kararlar verilmesine hizmet etmektedir. Nitekim Kanun maddesinin gerekçesinde “...bu düzenlemeyle, içeriği ve sonuçları itibarıyla son derece önem arz eden uyuşmazlıkların heyet halinde görülmesi benimsenmiştir.” denilmek suretiyle kanun koyucu bu sistemle ticari davalar içinde özellik ve önem arz eden, özellikle mutlak ticari davaların heyet halinde yargılamasının yapılarak üç hakimin denetim ve gözetiminde hataların asgari seviyeye düşürülmesini amaçlamıştır.
Bu bağlamda toplumsal düzen bakımından çok önem taşıyan ticari davalara bakan asliye ticaret mahkemelerinin toplu mahkeme biçimde yapılanmalarında fayda vardır. Mevcut sistem; hukuka Anayasanın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkına ve hükümdeki değişikliğin amacına aykırıdır. Bu sebeple hükmün, asliye hukuk mahkemelerinin bu özellikteki dosyalarını heyete gönderebileceği şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Ya da bölge ticaret mahkemeleri kurularak bu sorun çözülebilir.
ANAYASAYA AYKIRILIK SORUNU: Kanun’un itiraz konusu kuralı içeren 5. maddesinin 3. fıkrasında Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın; İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara; 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara; Şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara; 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara ilişkin tüm yargılama safhalarının bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülüp sonuçlandırılacağı, bu fıkrada belirtilen dava ve işler dışında kalan uyuşmazlıkların mahkeme hâkimlerinden biri tarafından görülüp ve karara bağlanacağı öngörülmektedir. İtiraz konusu kural söz konusu bentte yer alan “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur.” ibaresidir.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de “hukuki güvenlik” ilkesidir. Bu ilke; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bu bağlamda açılan bir davaya farklı yargı çevrelerinde farklı sayılarda hakimlerin yetkili ve görevli kılınması; kamunun devlete güven duygusunu, beraberinde de hukuki güvenlik ilkesini zedelenmektedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde “Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (...) (“) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar (“) denilerek eşitliğe vurgu yapılmıştır. Bu ilke AİHS'nin 14. maddesinde ayrımcılık yasağı olarak düzenlenmiştir. “Ayrımcılık yasaklı eşitlik, aynı durumda bulunan hak öznelerinin; haklı nedenler olmadıkça, özellikle ırk, cinsiyet, dil, din ve inanç, siyasal ya da başka görüşler, yaş, engel, cinsel yönelim ve benzeri nedenlere dayalı ayrım gözetilmeksizin aynı kurallara bağlı olmasını ve yasaklama, kısıtlama, dışlama ya da yeğleme gibi eylemlere başvurmaksızın, tüm insan haklarından eşitlik koşulları içinde” yararlanmalarının sağlanması anlamına gelen temel bir ilke ve haktır. (Gülmez M. (2010). İnsan Haklarında Ayrımcılık Yasaklı Eşitlik İlkesi. Çalışma ve Toplum Dergisi. 2. 217-265.) Bu kapsamda aynı miktar ve nitelikteki uyuşmazlığa heyet halinde bakan Ticaret Mahkemesi ile tek Hakimli bakan Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)’nde dava açan davacılar arasında eşitsiz bir fark olacak, iddia ve savunma tartışılıp irdelenemeyecek, vicdani ve ağır yükümlülük içeren bir dava bölgeler arası farklılıkla tek hakimce çözümlenmek zorunda kalacaktır. Bu husus eşitlik ve ayrımcılık ilkelerine de aykırı olacaktır.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. AİHS'nin 6. maddesi ışığında yer edinen bu düzenleme ile güvence altına alman hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Kişiler açısından bir hak olarak ortaya çıkan adil yargılanma, adaletin geciktirilmemesi ile muhakemenin etkin ve isabetli olarak yürütülmesini de içermektedir. Bu bağlamda hukuk devletinin en temel görevlerinden birisinin uyuşmazlıkları adil yargılanma hakkına uygun biçimde ve süratle çözmektir. Bu madde kapsamında tüm bireyler uyuşmazlığının heyet halinde çözüme kavuşturulmasını isteme hakkına sahip olup, mevcut düzenleme bu hakkı engeller niteliktedir.
Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmiş ve “usul ekonomisi” olarak da adlandırılan bu ilkeyle yargılama maliyetinin en düşük şekilde olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı yöntemlerle gerçekleştirilmesinin yargının görevlerinden olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu düzenlemelerde davaların uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir.
Bu bağlamda bahsi geçen “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde” ibaresinin davaların uzamasını ve mahkemelerin iş yükünün çoğalmasını engellemeye yönelik kamu yararı amacıyla öngörülen adil yargılanma hakkını, adalet duygusunu zedeleyen ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile çelişen bir yönü bulunmakla birlikte davaların kısa sürede sonuçlandırılmasını öngören Anayasa’nın 141. maddesine aykırı bir yönü de bulunmaktadır.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 5. maddesinin 3. fıkrasının özellikle “ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ KURULAN YERLERDE” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10., 36., 37., 131. ve 142. maddelerine aykırı olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesine arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/102
Karar Sayısı : 2018/74
Karar Tarihi : 21/6/2018
R.G. Tarih – Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla)
İTİRAZIN KONUSU : 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 5. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasında yer alan “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde …” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10., 36., 37., 141. ve 142. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY : Taraflar arasında akdedilen anonim şirket hisse devir ve ortaklık sözleşmelerinin gereğinin yerine getirilmemesi sebebiyle sözleşmelerin feshi, sözleşme konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili ile kazanç kaybı tazminatı talepleriyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 5. maddesinin 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle yeniden düzenlenen itiraz konusu kuralın da yer aldığı üçüncü fıkrası şöyledir:
“Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın;
1. İflas, (…) iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara,
2. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara,
3. Şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara,
4. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, (…) hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara,
ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır. Heyet hâlinde bakılacak davalarla ilgili olmak üzere, dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbirler de heyet tarafından incelenir ve karara bağlanır. Bu fıkrada belirtilen dava ve işler dışında kalan uyuşmazlıklar mahkeme hâkimlerinden biri tarafından görülür ve karara bağlanır. Başkan ve üye hâkimler arasında dağılıma ilişkin esaslar, işlerde denge sağlanacak biçimde mahkeme başkanı tarafından önceden tespit edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatma KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte olan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5235 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasında yer alan “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde …”ibaresinin iptalini talep etmiştir. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 5235 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde, asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ve yeteri kadar üye bulunacağı hükme bağlanmış; üçüncü fıkranın devamında ise asliye ticaret mahkemelerinde görülen dava ve işlerden hangilerinin heyetçe yürütülerek sonuçlandırılacağı ile diğer dava ve işlerin başkan ve üyeler arasında dağılımına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
4. İtiraz konusu kural, asliye ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve yapılanmasına ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, yapısal olarak asliye ticaret mahkemesi olmayıp önüne gelen uyuşmazlık yönünden asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan asliye hukuk mahkemesidir. Bu bakımdan itiraz konusu kuralın söz konusu uyuşmazlıkta uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
5. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 5. maddesinin, 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesiyle ile yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasında yer alan “Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde...”ibaresinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, Serruh KALELİ’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 21/6/2018 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
KARŞIOY
5235 sayılı yasanın 6545 sayılı Yasa’nın 45. maddesiyle yeniden düzenlenen üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Asliye Ticaret Mahkemesi kurulan yerlerde” ibaresinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle itiraz yolu ile iptali istenmiştir.
Başvuran mahkeme, önündeki davanın görev yönünden niteliği itibari ile ASLİYE TİCARET mahkemesi sıfatı ile Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesidir.
İtirazının gerekçesi olarak; Asliye Ticaret mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların arz ettiği önem ve özellikleri nedeniyle denetim ve gözetimde hataların en aza indirgendiği heyetçe incelenmesi şeklindeki yargılama usulünün adil yargılanmaya yüksek düzeyde hizmet ettiğini, Asliye Ticaret Mahkemesi kurulu olmayan yerlerde tek hakimli görevli hukuk mahkemesinin yetkili ve görevli kılınmasının hukuki güvenlik ilkesini zedelediğini, bölgeler arası farklılığın eşitlik ve ayrımcılığa aykırı olacağını, AİHS 6. maddesindeki hak arama özgürlüğü ile Anayasamızın 141. maddesinde yer alan “davaların en az giderle ve makul sürede sonuçlandırılması” ilkesine hizmet etmeyeceğini beyanla 5235 sayılı Yasa’nın 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan ilgili ibarenin iptalini talep ettiği görülmektedir.
Mahkememiz yaptığı incelemede, iptali istenen kuralın Asliye Ticaret Mahkemelerinin kuruluş ve yapılanmasına ilişkin olup başvuran mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olmayıp bu sıfatla yargılama yapan Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu nedenle kuralın uygulanma olanağı olmadığı gerekçesi ile mahkemenin yetkisiz olduğuna oy çokluğuyla karar vermiştir.
Başvuran mahkemenin Adalet teşkilatı içinde adı Düzce Asliye Hukuk Mahkemesi olarak nitelenmiş ise de kendisine bakmakta olduğu davanın konusu itibarı verilen yetki nedeniyle ticaret mahkemesi görevi ve sıfatı ile Mahkememize başvurduğu dolayısıyle başvuranın Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu ve Ticaret Mahkemesi sayılamayacağı sonucu yaratan, nitelemesi doğru değildir.
Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin, önündeki davanın niteliğine göre mahkemenin yetki alanı ve görev niteliği değişmekte, geçici de olsa o davanın gerektirdiği mahkemenin ismini almasını ve Asliye Ticaret Mahkemesi olarak ve bu sıfatta görev yapmasını zorunlu kılmaktadır.
Başvuran mahkemenin görülen dava yönünden değil de kuruluşta verilen ismi ile nitelenerek mahkememize başvuru izin yetkisi bulunmadığı şeklindeki gerekçeye katılmak mümkün değildir.
İptali istenen kural Ticaret Mahkemelerinin kuruluşundan ziyade yapılanmasına ilişkin olduğu düşünüldüğünde başvuran Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatı ile Düzce 1. Asliye Hukuk mahkemesi dilekçesinde tam da bu oluşumun yarattığı tabloya dikkat çekmiş, kendisinin bu davada Ticaret Mahkemesi olduğu kabul edildiğine göre Asliye Ticaret mahkemelerinin bizzat kurulduğu yerlerdeki yapısı ile benzeri yapıda bulunmayan geçici yetki ile görevli kendi mahkemesinde görülecek bu dava yönünden uygulama usul ve esaslarında gördüğü eksik ve yanlışlıkları ve bu manada bunların Anayasaya aykırılıklarını nitelemiş ve başvurmuştur.
Açıklanan nedenler ile başvuran mahkemenin yetkisiz olduğu söylenemeyeceğinden çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.