ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı
: 2017/172
Karar Sayısı :
2018/32
Karar Tarihi :
28.3.2018
R.G. Tarih –
Sayı : 20.4.2018 – 30397
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Alanya 3. Asliye Ceza Mahkemesi (Fikri ve
Sınai Haklar Ceza Mahkemesi sıfatıyla)
İTİRAZIN KONUSU: 22.12.2016
tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. ve 30. maddelerinin
Anayasa’nın 2., 13. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine
karar verilmesi talebidir.
OLAY: Marka hakkına tecavüz
suçundan sanığın cezalandırılması talebiyle açılan davada itiraz konusu
kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu 29. ve 30. maddeleri şöyledir:
“Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller
Madde 29- (1) Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz
sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede
belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt
edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak
suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde
tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir
şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek,
ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride
bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz
genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
(2) 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü tecavüz davalarında
def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin
belirlenmesinde dava tarihi esas alınır.”
“Marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümler
Madde 30- (1) Başkasına ait marka hakkına iktibas veya
iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden
veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran,
nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj
üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş
bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde
devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki
yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır.
(4) Bu maddede yer alan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi hâlinde ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur.
(5) Bu maddede yer alan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için
markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır.
(6) Bu maddede yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlıdır.
(7) Başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş
malı, satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin ettiğini
bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara
elkonulmasını sağlaması hâlinde hakkında cezaya hükmolunmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü
hükümleri uyarınca Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh
KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla
29.11.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak
kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre, bir davaya
bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun
hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varması durumunda, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidir. Ancak bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir
davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması
gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 6769 sayılı Kanun’un 29.
ve 30. maddelerinin iptallerini talep etmiştir. Kanun’un itiraz konusu 29.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında marka hakkına tecavüz teşkil eden fiiller
farklı bentlerde ayrı ayrı gösterilmiş, (2) numaralı fıkrasında da marka
hakkının tescil başvurusuna yönelik önceden yapılmış itirazların açılan tecavüz
davalarında defi olarak ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır.
4. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan dava, sanığın
marka hakkına tecavüz sayılan fiillerden biri olan ve Kanun’un 29. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (c) bendinde tanımlanmış bulunan “Markayı veya
ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit
edildiğini … bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan
ürünleri satmak, … ticari amaçla elde bulundurmak” eylemine
ilişkindir. Bu itibarla Kanun’un 29. maddesinin marka hakkına tecavüz sayılan
diğer hâllerin düzenlendiği (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (ç) bentleri
ile (c) bendinde yer alan “…bildiği…”, “…dağıtmak, başka
bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç
etmek,…” ve “…veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride
bulunmak.”ibarelerinin söz konusu davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu nedenle anılan ibareler ve bentler yönünden başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
5. Kanun’un itiraz konusu 29. maddesinin (1) numaralı fıkranın (c)
bendinin kalan bölümünde yer alan ve marka hakkına tecavüz olarak belirtilen
eylemlerin ise uyuşmazlığa konu markanın taklit edildiğinin fail tarafından
bilindiği hâl ile bilinmesi gerektiği hâl yönünden geçerli ortak kural
niteliği taşıması nedeniyle bu bölüme ilişkin esas incelemenin bakılmakta olan
davanın konusunun gözetilerek “…veya bilmesi gerektiği…” ibaresi
ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
6. Öte yandan itiraz yoluna başvuran Mahkemede görülmekte olan
davada tecavüz konusu olduğu iddia edilen markanın tescil başvurusuna yönelik
sanığın herhangi bir itirazının da bulunmaması nedeniyle marka hakkının
tesciline ilişkin yapılmış itirazların tecavüz davalarında defi olarak ileri
sürülebilmesini öngören Kanun’un 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının da
uyuşmazlıkta uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan fıkra
yönünden de başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
7. Kanun’un itiraz konusu 30. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı
fıkrasında ise marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümlere yer verilmiş, (4)
numaralı fıkrasında marka hakkına tecavüz suçlarının bir tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâli düzenlenmiştir.
8. Bakılmakta olan davada isnat edilen suç, bir tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olup sanığın Kanun’un 30. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya
iltibas suretiyle tecavüz ederek mal … satışa arz eden veya satan, … ticari
amaçla satın alan, bulunduran, … veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar
hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” biçimindeki
hüküm uyarınca cezalandırılması talep edilmektedir. Bu itibarla (1) numaralı
fıkrada cezalandırmayı gerektiren diğer eylemlere ilişkin bulunan “…üreten
veya hizmet sunan,…”, “…ithal ya da ihraç eden,…” ve “…,nakleden…” ibareleri
ile marka hakkına tecavüze ilişkin diğer cezai hükümlerin düzenlendiği 30.
maddenin (2), (3) ve (4) numaralı fıkralarının somut uyuşmazlıkta uygulanma
olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan ibareler ve fıkralar yönünden
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
9. İtiraz konusu (1) numaralı fıkranın kalan bölümünde öngörülen
cezanın ise marka hakkına tecavüz olarak aynı fıkrada belirtilen tüm
eylemler yönünden geçerli ortak kural niteliği taşıması nedeniyle bu
bölüme ilişkin esas incelemenin bakılmakta olan davanın konusu
gözetilerek “…satışa arz eden veya satan,…”, “…ticari amaçla satın
alan, bulunduran,…” ve “… veya depolayan…” ibareleriyle
ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
10. Diğer yandan 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada
uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya
aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda iptali istenen kuralların
Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarının açıklanması gerektiği
belirtilmiş ve anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında
ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz
başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin
gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
11. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli
kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin
Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yine
İçtüzüğün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de Anayasa
Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit
edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun
reddine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca
verilen kararın itiraz yoluna başvuran Mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak
yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
12. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından
Kanun’un 30. maddesinin (5), (6) ve (7) numaralı fıkralarının hangi nedenlerle
Anayasa’nın 2., 13. ve 38. maddelerine aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
13. Buna göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına aykırı olduğu anlaşılan, Kanun’un 30. maddesinin
(5), (6) ve (7) numaralı fıkralarına yönelik itiraz başvurusunun, 6216
sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
14. Açıklanan nedenlerle 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai
Mülkiyet Kanunu’nun;
A. 29. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (ç) bentlerinin, (c)
bendinde yer alan “…bildiği…”, “…dağıtmak, başka bir
şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç
etmek,…” ve “…veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride
bulunmak.” ibareleri ile (2) numaralı fıkrasının itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından,
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
2. (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin kalan bölümünün esasının
incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin “…veya bilmesi
gerektiği…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,
B. 30. maddesinin;
1. (1) numaralı fıkrasında yer alan “…üreten veya hizmet
sunan,…”, “…ithal ya da ihraç eden,…” ve “…,nakleden…”ibareleri
ile (2), (3) ve (4) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
2. (5), (6) ve (7) numaralı fıkralarına yönelik başvurunun, 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından,
esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
3. (1) numaralı fıkrasının kalan bölümünün esasının incelenmesine,
esasa ilişkin incelemenin “…satışa arz eden veya satan,…”, “…ticari
amaçla satın alan, bulunduran,…” ve “…veya depolayan…” ibareleriyle
sınırlı olarak yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
15. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Volkan HAS
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun
hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru
kararında özetle; marka hakkına yönelik tecavüz fiillerinin hukuki
yaptırımlarla önlenebileceği, anılan fiillerin suç olarak düzenlenmesinin adil
olmadığı, suça bağlanan yaptırımın ölçülü olmadığı, bu durumun ceza hukukunun
“ikincilik” özelliğiyle de bağdaşmadığı, iltibas suretiyle marka hakkına
tecavüzün suç olarak düzenlenmesinin her bir mahkeme tarafından subjektif
değerlendirmelerin yapılmasına ve farklı sonuçlara ulaşılmasına yol açacağı,
taklit edildiğini bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla başkasına ait markayı
taşıyan ürünleri satan veya ticari amaçla elinde bulunduran kişilerin
cezalandırılmasında kasıt unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitinde
tereddütlere neden olduğu, belirlilik ile suç ve cezaların kanuniliği
ilkelerinin ihlal edildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 13. ve 38.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. Kanun’un itiraz konusu kuralı içeren 29.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde, markayı veya ayırt
edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini
bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan
ürünleri satmanın, dağıtmanın, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmanın,
ithal işlemine tabi tutmanın, ihraç etmenin, ticari amaçla elde bulundurmanın
veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmanın marka hakkına
tecavüz sayılan fiiller olduğu öngörülmektedir. İtiraz konusu kural söz konusu
bentte yer alan “…veya bilmesi gerektiği…” ibaresidir.
18. Kanun’un itiraz konusu diğer kuralı içeren 30. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında da başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas
suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya
satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden
veya depolayan kişinin bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. İtiraz konusu diğer
kural söz konusu fıkrada yer alan “…satışa arz eden veya satan,…”, “…ticari
amaçla satın alan, bulunduran,…” ve “…veya depolayan…” ibareleridir.
19. Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk
devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de
“belirlilik” ilkesidir. Bu ilkeye göre; yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin
keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik
ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, kanundan belirli bir
kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir.
20. Hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
21. Belirlilik ilkesi ise yalnızca yasal belirliliği değil daha
geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye
dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olma gibi niteliklere
ilişkin gereklilikleri karşılaması koşuluyla mahkeme içtihatları ve yürütmenin
düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk
normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde
öngörülebilir olmasıdır.
22. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında,"Kimse,
...kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz."
denilerek "suçun kanuniliği", üçüncü fıkrasında da "Ceza ve
ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur."
denilerek "cezanın kanuniliği" ilkesi getirilmiştir. Anayasa’da
öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, ceza hukukunun da temel
ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca,
hangi fiillerin suç sayıldığının ve bu fiillere verilecek cezaların hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde kanunda gösterilmesi; kuralın açık,
anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir.
23. İtiraz konusu “…veya bilmesi gerektiği…” ibaresi
uyarınca markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle
markanın taklit edildiğini bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan
markayı taşıyan ürünleri satmak ve ticari amaçla elde bulundurmak marka hakkına
tecavüz sayılan bir fiil olarak öngörülmüştür. İtiraz konusu “…satışa
arz eden veya satan,…”, “…ticari amaçla satın alan,
bulunduran,…” ve “…veya depolayan…” ibareleriyle de
başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal
satışa arz etmek, satmak, ticari amaçla satın almak, bulundurmak veya depolamak
fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve bu suçu işleyenlerin bir yıldan üç yıla
kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağı
hükme bağlanmıştır. Böylece kanun koyucu bazı fiilleri markaya tecavüz
niteliğinde kabul etmek suretiyle marka hakkını bu fiillere karşı hukuki koruma
altına almış iken birtakım tecavüz eylemleri yönünden ise hukuki korumayla
yetinmeyerek bu tecavüz eylemlerini suç olarak düzenlemiş ve marka hakkına
cezai koruma da öngörmüştür.
24. Anayasa’nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir…" denilmektedir. Mülkiyet
hakkının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa’nın 35. maddesinin lafzında
açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu hakkın sadece devlete
atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi
üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif
yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni "gerçek anlamda
koruma" sağlamasıdır. Temel hak ve
özgürlüklerin sadece devletin negatif müdahaleleri yönünden korunması,
kişileri üçüncü kişilerin eylemleri yönünden korumasız
bırakacaktır. Bu durum iseAnayasa’nın ilgili
maddelerinde sağlanan güvencelerin etkisiz hâle gelmesine yol
açabilecektir.
25. Ayrıca Anayasa’nın bir bütün
olarak yorumlanması durumunda mülkiyet hakkının
bireylerin müdahalelerine karşı devletten korunma talep etmeyi
de kapsadığı sonucuna ulaşılması kaçınılmazdır. Anayasa’nın 5. maddesinde kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç
ve görevleri arasında sayılmıştır. Kişilerin refah, huzur
ve mutluluğunu sağlama ve onların hak ve
özgürlüklerini sınırlayan kısıtlamaları kaldırmaya çalışma ödevi, devletin
mülkiyet hakkına yönelik bireyler arasında gerçekleşen
ihlalleri önlemek hususunda
tedbirler almasını zorunlu kılmaktadır.
26. Mülkiyet hakkının konusunu maddi ve gayrimaddi mallar
oluşturmaktadır. Taşınır ve taşınmaz mallar maddi mallar kapsamında iken fikrî
ve sınai mülkiyet hakları gayrimaddi mallar kapsamında bulunmaktadır. Bir
markanın sahibine sağladığı haklar ise "marka hakkı" olarak
adlandırılmakta ve marka hakkı, fikrî ve sınai mülkiyet hakkı kapsamında yer
almaktadır. Bu nedenle marka hakkının etkili biçimde korunmasına yönelik
tedbirlerin alınması, Anayasa’nın 35. maddesiyle devlete yüklenmiş olan
bireylerin mülkiyet hakkına üçüncü kişilerden gelebilecek müdahaleleri önleme
şeklindeki pozitif yükümlülüğün gereğidir.
27. 6769 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre marka; bir işletmenin
mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi
sağlaması ve sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak
anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir
olması koşuluyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler,
sayılar, sesler, malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür
işaretten oluşabilir.
28. Bu tanım ışığında markanın tekliği, ayırt ediciliği,
taklit edilememe ve belli ölçüde garanti sunma işlevine sahip olabilmesi üçüncü
kişilerin markadan bekledikleri temel özelliklerdir.
29. Mülkiyet hakkının konusunu oluşturan marka hakkının hangi
usul ve yöntemle korunacağını belirleme konusunda kanun koyucunun takdir
yetkisi bulunmaktadır. Bu takdir yetkisi kapsamında kanun koyucu, izlediği suç
politikası gereği bazı eylemleri ceza hukuku alanından çıkarıp yalnızca haksız
fiil olarak düzenleyebileceği gibi korudukları hukuki yararları ve neden
olduğu sonuçları esas alarak birtakım eylemleri haksız fiilin ötesinde suç
olarak düzenleyebilir ve farklı yaptırımlara tabi kılabilir. Kanun koyucunun bu
konudaki tercih ve takdirinin yerindeliğinin incelenmesi, anayasal denetimin
kapsamı dışında kalmaktadır. Bu itibarla itiraz konusu kurallar uyarınca marka
hakkına tecavüz eylemlerinin bir kısmının sadece haksız fiil olarak
düzenlenmesinde, bir kısmının ise suç sayılmasında Anayasa’ya aykırı bir
yön bulunmamaktadır.
30. Öte yandan itiraz konusu kurallar incelendiğinde hangi
fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağı, hangi fiillerin suç teşkil edeceği,
hangi yaptırımın uygulanacağı hususlarının ayrıntılı olarak düzenlendiği
anlaşılmaktadır. Buna göre markanın taklit edildiğini bilmesi gerektiği
hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak ve ticari
amaçla elde bulundurmak marka hakkına tecavüz sayılan bir fiili oluşturmakta
iken başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek
mal satışa arz etmek, satmak, ticari amaçla satın almak, bulundurmak veya
depolamak fiilleri suç teşkil etmekte ve bu suçu işleyenler bir yıldan üç yıla
kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaktadır.
Marka hakkına tecavüz edilen kişinin mahkemeye yöneltebileceği talepler
Kanun’un 149. maddesinde, açabileceği hukuk davası ise 150. maddesinde açıkça
düzenlenmiştir. Bu nedenlerle itiraz konusu kurallarla hangi somut eylem
ve olguya hangi hukuksal veya cezai yaptırımın ya da sonucun bağlandığı,
uygulanacak yaptırım ve cezanın miktarı ve türü açıkça ortaya konulduğundan
kurallarda hukuki belirsizlik söz konusu olmadığı gibi suçların ve cezaların
kanuniliği ilkesine de aykırılık bulunmamaktadır.
31. Marka hakkına iltibas suretiyle tecavüz ederek bir
malı “…satışa arz eden veya satan,…”, “…ticari amaçla
satın alan, bulunduran,…” ve “…veya depolayan…” kişinin
cezalandırılmasını öngören Kanun’un 30. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan “…iltibas…” kavramı, genel bir kavram olmakla birlikte
belirsiz ve öngörülemez nitelikte değildir. Madde gerekçesinde “karıştırılma
ihtimali”olarak tanımlanmış anılan kavramın hukuki niteliği ve objektif
anlamı, mahkemelerin içtihatlarıyla belirlenebilecek durumdadır. Bu yönüyle
kuralların belirsiz olduğu söylenemez.
32. Bununla birlikte hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan
ölçülülük ilkesi uyarınca düzenlemelerde öngörülen yaptırım, insan onuruna
aykırı bulunmamalı ve suçla yaptırım arasında bir ölçüsüzlüğe yol açmamalıdır.
Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç
alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen
amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen
amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ve
ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir
kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük
ilkesi” gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur.
33. Kanun’un 30. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre marka
hakkına tecavüz suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikâyete bağlı
olduğu; (7) numaralı fıkrasında başkasının hak sahibi olduğu markanın taklit
edilerek üretilmiş malı, satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden
temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve
üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması hâlinde hakkında cezaya
hükmolunmayacağı belirtilmek suretiyle aktif pişmanlık nedenine yer verildiği,
suçun hukuki konusu doğrultusunda suça bağlanan yaptırımın türünün ve miktarının ulaşılmak
istenen amaç için elverişli ve gerekli olduğu, amaç ve araç arasında makul ve
uygun bir ilişki kurulduğu gözetildiğinde suç olarak öngörülmüş itiraz
konusu kurallara bağlanan yaptırımın ölçülü olmadığı söylenemez.
34. Diğer yandan itiraz konusu “…veya bilmesi gerektiği…” ibaresinin
kasıt unsurunun varlığının tespitinde
tereddütlere neden olduğu ileri sürülmüş ise de marka hakkına tecavüz suçunun
manevi unsurunun somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin
değerlendirmenin yargılamayı gerçekleştiren ceza mahkemesi tarafından ceza
hukukunun genel hükümlerine göre yapılacak olması ve anılan itiraz
konusu kuralın da bu genel hükümlerden ayrılmayı gerektirmemesi karşısında söz
konusu iddia yerinde görülmemiştir.
35. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2. ve 38.
maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 13. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan “…veya bilmesi
gerektiği…” ibaresi ile 30. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan “…satışa arz eden veya satan,…”, “…ticari amaçla satın
alan, bulunduran,…” ve “…veya depolayan…” ibarelerinin
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE, 28.3.2018 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|