ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 2018/71
Karar Sayısı
: 2018/118
Karar Tarihi
: 27/12/2018
R.G. Tarih -
Sayı : 15/2/2019 – 30687
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286. maddesinin 20/7/2017 tarihli ve
7035 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapılan (2) numaralı fıkrasının
18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 78. maddesiyle değiştirilen (d)
bendinin, Anayasa’nın 36. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Asliye Ceza
Mahkemesince sanık hakkında verilen beraat kararına karşı Cumhuriyet Savcısı
tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine verilen mahkûmiyet kararının
sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı
286. maddesi şöyledir:
“(1) Bölge adliye mahkemesi
ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis
cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf
başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis
cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017-7035/20 md.) Hapis cezasından
çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili
olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her
türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Değişik: 18/6/2014-6545/78 md.) İlk derece mahkemelerinin
görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis
cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her
türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece
mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi
kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014-6545/78 md.) Sadece eşya veya
kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi
kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair
kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını
gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile
ilgili olarak (…) istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) (Değişik: 18/6/2014-6545/78 md.) Davanın
düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk
derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen
bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla
aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye
mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya
ÇOŞTAN ÇETİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu
kural, dayanılan Anayasa kuralı ile gerekçesi ve diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle; kanun yoluna başvuru hakkı
Anayasa’da açıkça düzenlenmemiş ise de bu hakkın Anayasa’nın 36. maddesinde
teminat altına alınmış olan hak arama hürriyetinin bir uzantısı olduğu, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) de kanun yoluna başvurmanın bir hak
olarak teminat altına alınmadığı, ancak sonradan kabul edilen ek 7 No.lu
Protokol’ün 2. maddesinde ilk derece mahkemesi kararlarına karşı bir üst
mahkemeye başvurulmasının bir hak olarak düzenlendiği, itiraz konusu kural
uyarınca ilk derece mahkemesince verilen beraat kararına karşı istinaf kanun
yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairesince mahkûmiyet
kararı verilmesi hâlinde temyiz yolunun kapalı olmasının ilk defa verilen
mahkûmiyet kararına karşı kanun yoluna başvurulamaması sonucuna yol açtığı
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1. Genel Açıklama
4. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer
verilmiştir.
5. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti,
yargılama usulüne ilişkin güvencelerle hakkaniyete uygun yargılama yapılmasını
hedefleyen ve demokratik toplumda vazgeçilmez nitelikte olan adil yargılanma
hakkını da kapsayan geniş bir içeriğe sahiptir. Bu bağlamda hak arama
hürriyetinin mahkeme tarafından verilen hükmün bir başka yargı mercii
tarafından denetlenmesini talep etme hakkını da içerip içermediğinin
değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararları
incelendiğinde, anılan hakkın Anayasa’da güvence altına alınıp alınmadığı
hususuna ilişkin olarak meselenin farklı kavramlar altında tartışıldığı ve
farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Bu yönüyle de içtihadın
netleştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
6. Hak arama, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı
ve insan onuru kavramıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle demokratik hukuk
düzenlerinde hakların korunmasını ve hak ihlallerinin giderilmesini temin
edebilecek “hukuki yollar” öngörülmüştür. Nitekim Anayasa
Mahkemesi de kararlarında hak arama hürriyetinin hukuk devletinin başlıca
ölçütü ve demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri olduğunu ifade etmiştir
(AYM, E.1991/2, K.1991/30, 19/9/1991). Bu doğrultuda Anayasa’nın 40. maddesinde
hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, “yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahip” olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’nın 74. maddesinde düzenlenen yasama organına dilekçe
verme hakkı ile bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakları da anayasal
güvence altına alınan hak arama yolları arasındadır.
7. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan yargı
mercileri önünde hak arama hürriyeti, hakların korunmasını amaç edinen
vazgeçilmez meşru yöntemlerin başında gelmektedir. Anayasa’daki temel hakların
korunmasında önemli bir teminat olan yargısal hak arama yolu, hakların
korunmasında en etkili ve güvenceli yoldur.
8. Hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde, adalet ve
hukuk devleti gibi temel anayasal ilkelerin de göz önünde bulundurulması
gerekir. Bu doğrultuda hak arama hürriyetinin amacının hak ihlalinin önlenerek
kişiye hakkının teslim edilmesi ve adaletin tesisi olduğu söylenebilir.
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kanunun açıkça
hatalı veya keyfi uygulanmasına ilişkin istisnalar dışında, yargılama sonucunda
verilen hükmün adil olup olmadığı veya hukuki açıdan isabetli olup olmadığı
hususlarını içermemektedir. Bu itibarla adil yargılanma hakkının davanın
taraflarına sağladığı tüm usul güvencelerine uyulmuş olsa bile yargılama
sonucunda verilen hükmün hatalı olması mümkündür. Diğer bir ifadeyle adil
yargılanma hakkının güvencelerine riayet edilmiş olsa da hâkimin gerek maddi vakıaların
değerlendirilmesinde gerekse hukuk kurallarının uygulanmasında yanılgıya
düşmesi ve buna bağlı olarak hukuka aykırı hüküm vermesi söz konusu
olabilmektedir. Böyle kararlara ilgililerin veya toplumun katlanmasını
istemek adalete olan güveni sarsar ve hukuk devletini zedeler. Bu nedenle
hak arama hürriyetinden yararlanılabilmesi bakımından adil ve isabetli olmadığı
düşünülen bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından denetlenmesi bir
gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasamız açısından bu gereklilik, özel
olarak düzenlenen hak arama hürriyetinin kapsamı ve mahiyetinden
kaynaklanmaktadır.
9. Anayasa’nın 154. ve 155. maddelerinin de mahkeme
kararlarının kural olarak denetlenmesi gerektiği düşüncesiyle düzenlendiği
anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 154. maddesinin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun
başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
merciidir” kuralına yer verilmiştir. Aynı şekilde Anayasa’nın 155.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde de “Danıştay, idare
mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme merciidir” denilmektedir. Anayasa
koyucunun bu kurallarla Yargıtay ve Danıştayın varlığını anayasal güvence
altına aldığı ve anılan yüksek mahkemeleri kural olarak ilk derece adli ve
idari yargı mercilerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii olarak
görevlendirdiği anlaşılmaktadır. Ancak bu maddelerde adli ve idari yargı
mahkemelerince verilen hükümlerin denetlenmesi görevinin anılan yüksek
mahkemelere verilmemesi hâlinde de bu görevin başka yargı mercilerine
bırakılması gerektiğinin öngörülmesiyle Anayasa koyucunun ilk derece
mahkemesince verilen karar ve hükümlerin kural olarak bir başka yargı
mercii tarafından denetlenmesi gerekliliğini kabul ettiği sonucuna
ulaşılmaktadır.
10. Anayasa’nın 36., 154. ve 155. maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde Anayasa’nın mahkemelerce verilen hükmün bir başka
yargı mercii tarafından denetlenmesini talep etme hakkını Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti kapsamında güvenceye kavuşturduğu
görülmektedir.
11. Diğer taraftan yargılamanın konusu ceza mahkûmiyeti olduğunda
mahkeme kararlarının denetlenmesi ihtiyacı daha da önem kazanmaktadır. Nitekim
uluslararası sözleşmelerde de hükmün denetlenmesinin bir hak olarak
tanındığı görülmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu Sözleşme’ye ek 7 No.lu
Protokol’ün 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde “Mahkeme
tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes,
mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden
incelenmesini sağlama hakkına sahiptir” denilmek suretiyle ceza
mahkemesince verilen mahkûmiyet ve cezaların denetlenmesini talep hakkı
güvenceye bağlanmıştır. Yine Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinin (5) numaralı fıkrasında da “Bir
suçtan hüküm giyen herkes, mahkumiyet ve cezanın yasalara uygun olarak daha
yüksek bir yargı organınca yeniden incelenmesi hakkına sahip olacaktır” biçiminde
benzer bir kurala yer verilmiştir.
12. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti
kapsamındaki hükmün denetlenmesini talep etme hakkı, kişinin aleyhine verilen
bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından gözden geçirilmesini ve
denetlenmesini isteyebilmesini teminat altına almaktadır.
13. Anayasa’nın 36. maddesi, mahkeme tarafından verilen hükmün üst
mahkemece denetlenmesi üzerine aynı yönde verilen hükmün de bir kez daha
denetlenmesini talep etme hakkı tanınmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak
Anayasa’da bu şekilde bir zorunluluğun bulunmaması kanun koyucunun takdir
yetkisine dayanarak üst yargı merciinin verdiği kararın daha üst bir yargı
mercii tarafından denetlenmesi yönünde düzenleme yapmasına engel değildir.
14. Öte yandan Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında beraat kararına karşı yapılan başvuru sonrasında
verilen mahkûmiyet hükümleri yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkına
istisna tanınabileceği belirtilmiş ise de beraat kararı sonrasında verilen
mahkûmiyet kararının kişiler yönünden ciddi sonuçlarının olabileceği açıktır.
Bu nedenle ilk defa verilen mahkûmiyet kararının denetimsiz kalması, hükmün
denetlenmesini talep etme hakkını işlevsiz hâle getirebilecektir. Bu bakımdan
anılan mahkûmiyet hükümlerinin Anayasa açısından hükmün denetlenmesini
talep etme hakkının bir istisnası olarak görülmesi mümkün değildir.
15. Bununla birlikte hükmün denetlenmesini talep etme hakkının, tabiatı
itibarıyla devletin kanuni düzenleme yapmasını gerektirdiği açıktır. Kişilerin
ne şekilde bu haktan yararlanacakları ve bu hakkın temini bakımından nasıl bir
sistemin kurulacağı hususunda kanun koyucunun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır.
16. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkına ilişkin kanuni
düzenlemelerde, bu denetimin sadece hukuk kurallarının doğru uygulanıp
uygulanmadığı hususuyla mı sınırlı olacağı yoksa bunun yanında maddi olguların
değerlendirilmesini de mi kapsayacağı hususu kanun koyucunun takdir
yetkisindedir. Bu bağlamda mahkeme hükmünün denetiminin maddi olguların
değerlendirilmesini de kapsaması gerektiğine dair bir anayasal zorunluluk
bulunmamaktadır. Denetimi yapacak yargı merciinin hukuk kurallarının
doğru uygulanıp uygulanmadığına yönelik bir denetim yapma yetkisi ile
donatılması, hükmün denetlenmesini talep etmehakkının sağlanmasına ilişkin
anayasal yükümlülüğün yerine getirilmesi bakımından yeterli görülebilir.
17. Bunun yanında, hükmün denetlenmesini talep etme hakkının
mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın mutlak bir hak olarak kabulü mümkün
değildir. Dolayısıyla bu hak kanun koyucu tarafından bazı sınırlamalara tabi
tutulabilir. Ancak bu sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ölçütlere uygun olarak yapılması gerekir.
18. Öte yandan hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ceza
hukuku alanındaki kapsam ve sınırıyla diğer alanlardaki kapsam ve sınırının
aynı olmayacağının da belirtilmesi gerekir. Bu yönüyle anılan hak bireyin temel
hak ve özgürlüklerine daha ağır müdahalelerin söz konusu olduğu ceza hukuku
alanında daha geniş bir uygulama alanı bulurken diğer alanlarda daha esnek
uygulanabilecektir.
2. Kuralın Değerlendirilmesi
19. Ceza yargılamasında Kanun, ilk derece,
istinaf ve temyiz olmak üzere üç dereceli bir yargılama usulü öngörmüştür.
Kanun’un 272. maddesine göre ilk derece mahkemelerinin bu maddenin (3) numaralı fıkrasında sayılan
istisnaların dışında kalan hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulması
mümkündür.
20. Kanun’un 286. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan
hükümlerinin temyiz edilebilmesi öngörülmüştür. Kanun’un 286. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (a) ilâ (ı) bentlerinde ise bu kuralın istisnalarına yer
verilmiş ve bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin temyiz edilemez
nitelikteki kararları belirlenmiştir. Buna göre; a) ilk derece mahkemelerinden
verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli
para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye
mahkemesi kararları, b) ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az
hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları, c) hapis
cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları
ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara
ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair
kararlar, d) ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki
yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı
adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları, e)
adli para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen
hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları, f) sadece eşya
veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece
mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair
kararlar, g) on yıl veya daha az hapis cezasını veya adli para cezasını
gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile
ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar, h) davanın
düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk
derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen
bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar, (ı) bu
sayılanlarda yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan
veya kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları
temyiz edilemez.
21. Kanun’un (2) numaralı fıkrasının itiraz konusu kuralı içeren
(d) bendine göre ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı
iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara
bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararlarına
karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Kuralda yer alan “her türlü bölge
adliye mahkemesi kararları” ifadesi, kararın niteliği bakımından
herhangi bir ayrım yapılmadığını göstermektedir. Dolayısıyla ilk derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararı üzerine verilen onama kararına karşı temyiz
yoluna başvurulması imkânı ortadan kaldırıldığı gibi beraat kararı üzerine
verilen onama veya mahkûmiyet kararları da temyiz yolunun kapsamı dışında
tutulmuştur.
22. Belirtildiği üzere hükmün denetlenmesini talep etme hakkı,
kişinin kendisi aleyhine verilen hükmün başka bir mahkeme tarafından denetimini
talep edebilmesini güvence altına almaktadır. Bu bakımdan ilk derece
mahkemelerinin kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını
gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin mahkûmiyet
kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesinin
yapacağı istinaf incelemesiyle bu güvence sağlanmaktadır. Zira bu durumda kişi,
ilk derece mahkemesince aleyhine verilen hükmü bir üst mahkemeye denetlettirmiş
olmaktadır. Bu durumda sanığa, bu hükme karşı temyiz yoluna başvurma hakkı
tanınmaması hükmün denetimini talep etme hakkına sınırlama teşkil etmez.
23. Buna karşılık ilk derece mahkemesinin verdiği beraat kararına
karşı Cumhuriyet savcısı veya katılanlar tarafından istinaf yoluna müracaat
edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince sanık hakkında mahkûmiyet kararı
verilmesi durumu farklıdır. Bu durumda ilk derece mahkemesince verilmiş
herhangi bir mahkûmiyet hükmü söz konusu değildir. Henüz aleyhe bir hükmün
bulunmadığı bir aşamada hükmün denetlenmesini talep hakkına ilişkin güvenceler
devreye girmez. Bu hakkın sağladığı güvenceler ancak ilk kez aleyhe hüküm kurulduğu anda
işlerlik kazanır. Dolayısıyla beraat kararının bölge adliye mahkemesince
bozularak sanık hakkında ilk kez mahkûmiyet kararı verilen durumlarda bu hükmün
başka bir mahkeme tarafından denetlenmesini talep etme hakkı doğar. Bu durumda
sanık hakkında ilk kez verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz yolunun kapalı
olmasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırladığı açıktır.
24. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmiştir. Buna
göre hükmün denetlenmesini talep etme hakkına sınırlama getiren
kanuni düzenlemelerin hakkın özünü zedelememesi, Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun olması ve ölçülü olması gerekir.
25. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama hürriyeti için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
26. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilikulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; AYM, E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016).
27. Buna göre hükmün denetlenmesini talep etme hakkının
sınırlanması için seçilen aracın, öngörülen amaca ulaşılabilmesi
bakımından elverişli olması gerekir. Ayrıca seçilen araç bu hakkı en az
zedeleyici nitelikte bulunmalıdır. Bununla birlikte hakkı daha az zedeleyen
aracın tercih edilmesi gerektiğinin söylenebilmesi için söz konusu araç aynı
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır. Daha hafif sınırlama teşkil eden
aracın tercih edilmesi hâlinde öngörülen amaç gerçekleşmeyecek ise daha ağır
sınırlama oluşturan aracın seçimi hususundaki tercih, Anayasa’ya aykırı olmaz.
Bunun dışında hangi sınırlama aracının tercih edileceği hususunda kanun
koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır.
28. Öte yandan hükmün denetlenmesini talep etme hakkına
yönelik sınırlandırmalar orantılı olmalıdır. Orantılılık, amaç ile araç
arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre hükmün
denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen
meşru amaç ve aleyhine hüküm kurulan kişinin bu hükmü denetlettirebilmesindeki
bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca
ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında, sınırlama ile
kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir. Kişiye yüklenen
külfetin aşırı olup olmadığının tespitinde hükmün konusu ve kişinin hak ve
menfaatleri üzerinde oluşturduğu tesir ve sınırlamanın gerekçesini oluşturan
meşru amacın niteliği göz önünde bulundurulmalıdır.
29. İtiraz konusu kural uyarınca bölge adliye mahkemelerinin ilk
derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki
yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para
cezalarına ilişkin hükümlerine karşı temyiz yolunun kapatılmasının amacının
yargılamanın makul süre içinde tamamlanması ve usul ekonomisinin sağlanması
olduğu anlaşılmaktadır.
30. Anayasa’nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan
adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede
yargılanma hakkıdır. Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının
görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde
bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu hak gereğince devlet,
yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak
zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013). Öte yandan Anayasa’nın
141. maddesinin son fıkrasında davaların en az giderle sonuçlandırılması
hususu da bir ilke olarak düzenlenmiştir. Usul ekonomisi olarak
da adlandırılan bu ilke, yargılama maliyetinin en düşük şekilde olmasını ve bu
sürecin mümkün olan en hızlı yöntemlerle gerçekleştirilmesini öngörmektedir.
Dolayısıyla davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlanmasının
sağlanması amacıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkının
sınırlandırılmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı görülmektedir.
31. Kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis
cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin bölge
adliye mahkemesi kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulması suretiyle
hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın davaların makul
süre içinde sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amacına
ulaşılabilmesi bakımından elverişli ve gerekli bir araç olmadığı söylenemez.
32. Ancak hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen
sınırlamanın elverişli ve gerekli olması yeterli olmayıp orantılı da olması
gerekir. Orantılılık yönünden yapılacak denetimde temyiz yolu kapatılan kararın
iki yıla kadar hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet içerebilen hükümlerden olduğu
gözetilmelidir. Kişinin özgürlüğünün sınırlandırılması sonucunu doğuran
hükümlerin denetime tabi tutulmasının önemi açıktır. Kaldı ki bu kapsamdaki
bazı mahkûmiyet hükümleri kamu görevlisi olmak dâhil kişi bakımından belli
hakları kullanmaktan yoksun bırakılma sonucunu doğurabilecek niteliktedir.
Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ceza yargılaması sonucu verilen bütün
hükümlere karşı bu denetimi talep etme imkânı tanınmasını zorunlu kılan bir
yönü bulunmamaktadır. Bu bakımdan hafif nitelikteki suçlara ilişkin
mahkûmiyetlerin kesin olması, hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik
orantılı bir sınırlama olarak nitelendirilebilir. Ancak hürriyeti bağlayıcı
ceza yaptırımını içeren suçların hafif nitelikte olduğu söylenemez.
33. Yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılması ve usul
ekonomisinin sağlanması amacıyla da olsa hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet
hükümlerinin denetime tabi kılınmamasının sanığa aşırı bir külfet yükleyeceği
açıktır. Diğer bir ifadeyle hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkûmiyet
hükümlerinin denetime kapalı tutulmasıyla sanığa yüklenen külfet, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amaçlarıyla
haklılaştırılamaz. Hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün
denetlettirilmesi vasıtasıyla elde edecek bireysel yarar, makul sürede
yargılanma hakkı ve usul ekonomisi ilkesine feda edilemez. Bu itibarla bölge
adliye mahkemesince ilk defa verilen ve hürriyeti bağlayıcı ceza içeren
mahkûmiyet hükümlerine karşı denetim imkânının bulunmamasının hükmün
denetlenmesini talep etme hakkına yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği
sonucuna ulaşılmaktadır.
34. İtiraz konusu kuralda bölge adliye mahkemesinin sadece
–yukarıda belirtildiği üzere- hükmün denetlenmesini talep
etme hakkını sınırlamayan ilk derece mahkemesinin beraat kararının
onanmasına ilişkin kararlarına değil ilk derece mahkemesinin beraat kararının
bozularak ilk defa verilen mahkûmiyete ilişkin kararlarına karşı da temyiz yolu
kapatılmıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün
onanmasına ilişkin kararlar ile beraat kararının bozulması üzerine ilk defa
verilen mahkûmiyete ilişkin kararlar arasında ayrım yapılmaksızın bölge adliye
mahkemesinin kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis
cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her
türlü kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasını öngören kuralın bütünüyle
iptali gerekir.
35. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Hicabi DURSUN ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
IV. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286. maddesinin
20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapılan (2)
numaralı fıkrasının 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 78. maddesiyle
değiştirilen (d) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Hicabi DURSUN ile Rıdvan GÜLEÇ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA
27/12/2018 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286.
maddesinin 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik
yapılan (2) numaralı fıkrasının 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 78.
maddesiyle değiştirilen (d) bendinin, Anayasa’nın 36. maddesine aykırı
olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (2) numaralı
fıkrasının itiraz konusu (d) bendine göre ilk derece mahkemelerinin görevine
giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını
gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge
adliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Kural, kanunda
üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve
bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin ilk derece mahkemesi hükmüne karşı
istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince verilecek hükme
kesin nitelik tanımaktadır.
3- Kararın genel açıklama kısmında da belirtildiği üzere
Anayasa’nın 154. ve 155. maddelerinde ilk derece mahkemesince
verilen karar ve hükümlerin kural olarak bir başka yargı mercii tarafından
denetlenmesi gerekliliği kabul edilmiştir (§ 9, § 10). Bu kurallar devletin
yargılama sistemine ilişkin Anayasa normlarıdır. İtiraz konusu kural da
ilk derece mahkemesi hükmünü denetleyen bölge adliye mahkemesinin bu denetim
neticesinde verdiği hükme kesin nitelik tanımak suretiyle bir taraftan ilk
derece mahkemesi hükmünün denetimi gerekliğini diğer taraftan ise Anayasa
m.141’in (4) numaralı fıkrası uyarınca yargılamanın mümkün olan süratte
sonuçlandırılması gerekliliği karşılamaktadır.
4- Anayasa’da ilk derece mahkemesi hükmünün başka bir yargı
mercii tarafından denetimi üzerine verilen hükmün sanık lehine veya aleyhine
olması bakımından herhangi bir ayrım yapılmamış, hükmün bir defa denetlenmesi
yeterli kabul edilmiştir. Kararın gerekçesinde hükmün denetlenmesini talep
hakkının sağladığı güvencelerin ancak ilk kez aleyhe hüküm kurulduğu anda
işlerlik kazanacağı, dolayısıyla ilk derece mahkemesince verilen beraat
hükmünün bölge adliye mahkemesince bozularak sanık hakkında ilk kez mahkûmiyet
hükmü verildiği durumlarda, bu hükmün de başka bir mahkeme tarafından
denetlenmesini talep etme hakkının doğacağı, bu sebeple de sanık hakkında ilk
kez verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasının hükmün
denetlenmesini talep etme hakkını sınırladığı ifade edilmiştir (§ 23). İlk
derece mahkemesince sanık aleyhine verilen hükmün mağdurun lehine olacağı
açıktır. Buradan hareketle kararın gerekçesine dayanılarak ilk derece mahkemesi
tarafından mahkûmiyet hükmü verilip de bölge adliye mahkemesince denetim
neticesinde beraata hükmedilen hallerde de bölge adliye mahkemesinin hükmüyle birlikte
ilk defa mağdur aleyhine hüküm kurulduğu, bu sebeple de mağdura hükmün
denetlenmesini talep hakkı tanınması gerektiği pekâlâ söylenebilecektir. Bunun
ise bölge adliye mahkemesince yapılacak yeniden yargılama sonucunda, ilk derece
mahkemesi hükmünün aksine hüküm kurulan hallerde temyiz yolunun açık olması
gerektiği sonucuna götüreceği açıktır.
5- İstinaf mahkemeleri de Yargıtay ve Danıştay gibi yasayla
belirlenen hallerde ilk derece mahkemelerince verilen hükümlerin denetimini
gerçekleştirmek üzere kurulmuştur.
6- Türkiye’nin de taraf olduğu Sözleşme’ye ek 7 No.lu
Protokol’ün 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde “Mahkeme
tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes,
mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden
incelenmesini sağlama hakkına sahiptir” denilmektedir. Bu maddenin (2)
numaralı fıkrasında ise beraat kararına karşı yapılan başvuru sonrasında
verilen mahkûmiyet hükümleri yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkına
istisna tanınabileceği kurala bağlanmıştır. Dolayısıyla ek 7 No.lu Protokolde
de yukarıda da ifade ettiğimiz üzere hükmün sanık aleyhine olması bakımından
bir ayrıma yer verilmemiş, mahkûmiyet hükmü bile olsa bu hükmün denetim
neticesinde verilmiş olması yeterli kabul edilmiştir.
7- Anayasa’nın 148. maddesinin (9) numaralı fıkrasında“Yüce
Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun
yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.”denilmektedir. Bu
kuralda verilen hükmün beraat veya mahkûmiyet olması bakımından ayrım
yapılmamış ve denetim üzerine verilen hükme kesin nitelik tanınmıştır.
8- Bu
sebeplerle, iptal talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden,
iptal yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286.
maddesinin 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik
yapılan (2) numaralı fıkrasının 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 78.
maddesiyle değiştirilen (d) bendinin, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE Mahkememiz çoğunluğunca karar verilmiştir.
2. İtiraz konusu kural ilk derece mahkemelerinin görevine giren
ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren
suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye
mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağını öngörmektedir.
Başka bir ifadeyle bölge adliye mahkemesince yapılacak inceleme sonucunda
verilecek hükme kesin hüküm niteliği tanımaktadır.
3. Anayasa’nın 36., 154. ve 155. maddelerinin birlikte yorumunun
Anayasa’nın mahkemelerce verilen hükmün bir başka yargı mercii tarafından
denetlenmesini talep etme hakkını Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
hak arama hürriyeti kapsamında güvenceye kavuşturduğu yönündeki çoğunluk görüşü
(§ 10) isabetli olmakla birlikte bu hak, devletin yargılama düzenine ilişkin
diğer Anayasa kuralları ile birlikte değerlendirilmelidir.
4. Şöyle ki Anayasa’nın 154. ve 155. maddeleri adli yargı ve
idari yargıda ilk derece mahkemesince verilen hükmün başka bir yargı mercii
tarafından denetlenmesi gerekliliğini kurala bağlamaktadır. Kararda da
belirtildiği üzere (§ 16) bu denetimin içeriği konusunda dahi Anayasa’da
herhangi bir hükme yer verilmemiş, bu hususta yapılacak düzenlemeler kanun
koyucunun takdirine bırakılmıştır. Kanun koyucu tarafından yapılacak düzenlemeler,
hem ilk derece mahkemesince verilen hükmün denetlenmesini öngören Anayasa’nın
154. ve 155. maddelerinin gereklerini hem de yargılamanın en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması düzenleyen Anayasa’nın 141. maddesinin
(4) numaralı fıkrasının gereklerini karşılamalıdır.
5. Bu açıdan bakıldığında iptal edilen kural, bir taraftan
Anayasa’nın 154. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi hükmünün denetimini
sağladığı gibi diğer taraftan da bölge adliye mahkemesince denetim sonucunda
verilen hükme kesin nitelik tanımak suretiyle Anayasa’nın 141. maddesinin (4)
numaralı fıkrasının gereklerini karşılamaktadır.
6. Anayasa’da teminat altına alınan kişinin aleyhine verilen
bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından gözden geçirilmesini ve denetlenmesini
talep hakkı (§ 12) değil, ilk derece mahkemesince verilen hükmün denetlenmesini
talep hakkıdır. Anayasa’da denetim neticesinde verilecek hükmün davacı, davalı,
sanık veya mağdur lehine ya da aleyhine olması bakımından herhangi bir ayrım
gözetilmemiştir.
7. Kaldı ki Türkiye’nin de taraf olduğu Sözleşme’ye ek 7 No.lu
Protokol’ün 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da beraat kararına karşı
yapılan başvuru sonrasında verilen mahkûmiyet hükümleri yönünden hükmün
denetlenmesini talep etme hakkına istisna tanınabileceği belirtilmiştir.
8. Yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında kuralın Anayasa’nın
36. maddesine aykırı olduğu yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.