ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2017/85
Karar Sayısı : 2017/64
Karar Tarihi : 15.3.2017
R.G.Tarih-Sayısı :
24.5.2017-30075
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Isparta
6. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.12.2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı
Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin, (6) numaralı fıkrasında
yer alan “… veya yurt dışında olma…” ibaresi ile 24.11.2016 tarihli
ve 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değiştirilen (12) numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Sanıklar hakkında dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında,
itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme,
iptalleri için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un 253. maddesinin itiraz konusu kuralları da içeren (6) ve
(12) numaralı fıkraları şöyledir:
“Uzlaştırma
Madde 253- (Değişik:
6/12/2006-5560/24 md.)
(...)
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında
yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka
bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî
temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma
sonuçlandırılır.
(...)
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği
kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini
sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(...)”
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk
inceleme toplantısında, başvuru kararı ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN
tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükümleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Anayasa
Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.”; 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında da “Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret
kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun
hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz.”
hükümlerine yer verilmiştir.
3. Başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun,
6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253.
maddesinin, (6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya yurt dışında
olma…” ibaresinin ve 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı
Kanun’un 34. maddesiyle değiştirilen (12) numaralı fıkrasının iptalini talep
etmiştir.
A- Kanun’un 253. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrada Yer Alan “…veya
yurt dışında olma…” İbaresi ile (12) Numaralı Fıkranın Birinci Cümlesinin
İncelenmesi
4. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, 6.12.2006 tarihli ve
5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin, itiraz
yoluyla iptali talep edilen “…veya yurt dışında olma…” ibaresinin de
içinde yer aldığı, (6) numaralı fıkrası ile (12) numaralı fıkrasının birinci
cümlesine yönelik iptal başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 12.3.2009 tarihli ve
E.2007/14, K.2009/48 sayılı kararıyla esastan reddedilmiş ve bu karar 25.6.2009
tarihli ve 27269 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
5. On yıllık sürenin, Anayasa Mahkemesince iptal davası
başvurularında verilen red kararlarını da kapsayıp kapsamadığı konusunda
doktrinde farklı görüş ve yorumlara rastlanılması ve kimi mahkemelerce bu
konuda tereddüt yaşanıldığının anlaşılması nedeniyle “…veya yurt
dışında olma…” ibaresi ile (12) numaralı fıkranın birinci cümlesi
yönünden yapılan itiraz başvurusunun “tekrar başvuru” sayılıp
sayılmayacağı, bir başka söyleyişle, bu başvuruda işin esasına girilerek bir
anayasal denetim yapılıp yapılamayacağı konusu üzerinde durulmuş, Anayasa’nın
152. ve 6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinde öngörülen on yıllık sürenin, itiraz
yoluyla yapılan başvurular bakımından hangi tür başvurularda işin esasına
girilerek verilen ret kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren
başlayacağıhususu incelenmiştir.
6. Esasen konunun iki yönü bulunmaktadır. İlki, on yıllık süre
boyunca başvuruda bulunamama kuralının hangi tür başvurularda işin esasına
girilerek verilen ret kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren
başlayacağı hususu; ikincisi de, bu kuralın hangi tür başvurular
için geçerli olduğu hususudur. Elimizdeki başvurunun bir itiraz başvurusu
olması nedeniyle, kuralın iptal davası başvuruları için de geçerli olup
olmadığı hususu üzerinde durulmamış, yalnızca itiraz yoluyla yapılan başvurular
bakımından hangi tür başvurularda işin esasına girilerek verilen ret
kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren başlayacağı hususu
incelenmiştir.
7. Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi,
kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa’ya uygunluğunu
denetlemekte, bu denetimi şekil ve esas bakımından olmak üzere iki değişik
içerikte yapmaktadır. Şekil bakımından denetim sadece iptal davası yoluyla
yapılabilmekte iken, esas bakımından yapılan denetim iptal davası ve itiraz
başvurusu şeklinde olmak üzere iki değişik yol aracılığıyla yapılabilmektedir.
8. İptal davası, Anayasa’nın “İptal davası” ve “Dava
açma süresi” başlıklı 150. ve 151. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre,
kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas
bakımından Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan
doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve anamuhalefet
partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
en az beşte biri tutarındaki üyelere ait bulunmakta ve bu hak iptali istenen
kanun, kanun hükmünde kararname veya İçtüzüğün Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak altmış gün sonra düşmektedir. Bir başka deyişle, bir kanun veya
kanun hükmündeki kararname hükmünün Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten
itibaren altmış gün geçtikten sonra bir daha iptal davasına konu edilebilmesi
imkânsız hale gelmektedir. Bu durum, yeni bir Cumhurbaşkanının seçilmesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki anamuhalefet grubunun veya tüm üye
kompozisyonunun değişmesi halinde de geçerlidir. Bu sürenin hak düşürücü süre
olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
9. İtiraz başvurusu ise “Anayasaya aykırılığın diğer
mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddede düzenlenmiştir. Madde
hükmüne göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bakmakta olduğu davada
uygulayacağı bir kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünün taraflardan
birinin ileri sürmesi sonucu ya da re’sen Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine
varması durumunda iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilecek, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacak, Anayasa
Mahkemesinin işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını
verip açıklamaması halinde ise davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre
sonuçlandıracaktır. Ayrıca maddenin son fıkrası hükmüne göre, Anayasa
Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazete’de
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasa’ya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamayacaktır.
10. Anayasa Mahkemesinin kararlarının hukuksal niteliğinin
belirlendiği “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153. maddede ise iptal
ya da itiraz başvurusu sonucu verilmiş olması şeklinde bir ayrıma
gidilmeksizin, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, iptal
kararlarının gerekçesi yazılmadan açıklanamayacağı, Mahkemenin bir kanun veya
kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun
koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis
edemeyeceği ve Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmî Gazete’de hemen
yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır.
11. Anayasa’nın ilgili kurallarında, bir taraftan iptali
istenilebilecek olan bir kuralın Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren
altmış gün geçtikten sonra bir daha iptal davasına konu edilebilmesi imkânsız
kılınırken, diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği
red kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı
hükmün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulması da
imkânsız kılınmaktadır. Ayrıca kurallarda, iptal ya da itiraz başvurusu sonucu
yapılacak anayasal denetimlerde farklı denetim usul ve ölçütlerinin
kullanılacağına veya aynı kurala ilişkin iptal veya itiraz başvurularında
verilecek kararların nitelik olarak farklı olabileceğine ilişkin bir
düzenlemeye de yer verilmemiş, tersine, böyle bir ayrım yapılmaksızın Anayasa
Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır.
12. Hem iptal davası açma, hem de itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulmasındaki esas amaç, yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamenin
Anayasa’ya aykırı olan hükümlerinin Anayasa’ya uygunluk denetimi ile
ayıklanmasıdır.
13. Gerek Anayasa’da, gerek 6216 sayılı Kanun’da ve gerekse
de Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünde, bir kanun veya kanun hükmünde kararname
hükmünün, “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi”
yoluyla ya da iptal davası yoluyla Anayasa Mahkemesinden iptalinin
istenilmesi halinde Anayasa Mahkemesince yapılacak anayasal denetimde farklı
usul uygulanabileceğine, aynı kuralın Anayasa’ya uygunluğu ya da
aykırılığı bağlamında farklı gerekçelere dayanılabileceği yönünde herhangi bir
kural bulunmamaktadır. Bu durum nedeniyle de Anayasa Mahkemesince, gerek
iptal davası ve gerekse itiraz başvurusu yoluyla yapılan tüm başvurularda, bir
kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünün Anayasa kuralları karşısındaki
durumu, herhangi bir maddi durum veya olaydan bağımsız, iptal davası açanlarca
ya da itiraz başvurusunda bulunan mahkemelerce ortaya konulan gerekçelere bağlı
kalma zorunluluğu bulunmaksızın ilgili görülen tüm Anayasa kuralları bakımından
objektif olarak incelenmektedir. Ayrıca yine belirtmek gerekir ki, aynı kurala
ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi önünde aynı anda hem iptal davası, hem de
itiraz başvurusunun bulunması durumunda bu başvuruların birleştirilerek
incelenmesi mümkündür. Nitekim gerekli durumlarda Anayasa Mahkemesince bu yola
başvurulmaktadır.
14. İptal davasının incelenmesi sırasında görülmemiş olabilecek
Anayasa’ya aykırılıkların daha sonra somut olay temelinde fark edilerek,
Anayasa’ya aykırı kuralın hukuk düzeninden ayıklanması gibi önemli bir yararı
olabileceği düşüncesiyle on yıllık sürenin itiraz başvurularında verilen red
kararlarından başlatılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, bu
bağlamda ortaya çıkabilecek sakıncaların en baştan önlenmesi amacıyla, 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesine, Anayasa Mahkemesinin, iptal veya itiraz
başvurularında öne sürülen Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri ile bağlı
olmayacağına ilişkin kural konulmuş bulunmaktadır.
15. Bu bakımdan, ister iptal davası yoluyla isterse itiraz
başvurusu yoluyla olsun, aynı kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünün
iptal talebinin reddine ilişkin olarak verilen kararlar, hukuksal olarak aynı
nitelik ve değerde kararlardır. Dolayısıyla hangi tür başvurular üzerine
verildiğine bakılarak Anayasa Mahkemesi kararları arasında hukuksal
anlamda herhangi bir değer farkı oluşturulamaz.
16. Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu’nun Anayasa’nın 152.
maddesinin dördüncü fıkrasına ilişkin gerekçesinde, “İkincisi, bir
hükmün iptaline ilişkin davanın reddinden sonra beş yıl geçmedikçe aynı hükmün
iptalinin istenemeyeceğidir. Her ne kadar sebep birliği olmadıkça muhkem
kaziyeden bahsolunamazsa da Anayasa Mahkemesi kararında davanın dayandığı
gerekçe ile bağlı olmadığından Anayasa’ya aykırılığı her türlü neden yönünden
araştırmak zorundadır. Bundan başka kanunların zamanla Anayasaya aykırı hale
geldiği de düşünülebilir. Ancak bunun için makul bir sürenin geçmesi de
şarttır. İşte bu süre beş yıl olarak takdir olunmuştur. Bunların dışında,
hukukun ana ilkelerinden biri olan istikrar ilkesi de gözönüne alınmış,
reddedilen bir davanın beş yıl geçmedikçe yeniden açılamayacağı kabul
edilmiştir.” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
17. Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu tarafından ise
fıkrada bazı değişiklikler ve eklemeler yapılmış, Anayasa Mahkemesinin red
kararlarından bazılarının usule ilişkin olabileceği gözetilerek, bunların hariç
bırakılması amacıyla “esasına girerek” ibaresi eklenmiş, uygulamada istikrar
sağlamak amacıyla “beş” yıl olan süre “on” yıla
çıkarılmıştır.
18. Bu gerekçelerden, aynı kural yönünden yeni bir başvuru
yapılabilmesi için on yıllık bir süre öngörülmesiyle, işin esasına girilerek
verilen red kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından sonra, o hükmün, zamanla
oluşacak değerlendirme ve içtihat değişiklikleri veya başka nedenlerle
Anayasa’ya aykırı hale geldiğinin ileri sürülebilmesi için aradan yeterli bir
sürenin geçmesi gerektiğinin, böylece bu süre içinde, aynı yasa hükmünün
Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla sürekli olarak yapılacak başvuruların
önlenmesinin, bir başka söyleyişle bir kuralın Anayasa’ya uygunluğunun Anayasa
Mahkemesine on yıllık süre içinde ancak bir kez incelettirilebilmesinin
amaçlandığı anlaşılmaktadır.
19. Anayasa’nın 152. maddesinin son fıkrasında geçen “Anayasa
Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının” ibaresinden,
kuralın Anayasa’nın bütünlüğü içerisinde düzenlenmiş olduğu yerden hareketle “Anayasa
Mahkemesinin itiraz başvurularında işin esasına girerek verdiği red
kararı” anlamının çıkarılması mümkün değildir. Zira
anayasa koyucu tarafından, 60 gün içerisinde iptal davası başvurusu yapılmadan
ya da bu süre içinde yapılmış olmakla birlikte bu başvuru henüz karara
bağlanmadan önce aynı hükmün iptali talebine ilişkin bir itiraz başvurusunun
Anayasa Mahkemesince sonuçlandırılarak kararının da Resmî Gazete’de yayımlanmış
olması olasılığı ile yine 60 gün içerisinde iptal davası açmaya yetkili
olanlardan birisi tarafından açılmış olan bir davanın diğerleri henüz dava
açmadan önce sonuçlandırılıp kararının Resmî Gazete’de yayımlanmış olması
olasılığı teorik olarak mümkün olmakla birlikte fiilen gerçekleşme olasılığının
oldukça düşük olması nedeniyle, iptal davası başvuruları için on yıllık bir süre
geçmesinin öngörülmesinin anlamlı ve gerekli olmadığının değerlendirilmesi
suretiyle konunun iptal davaları bakımından özel olarak düzenlenmesine ihtiyaç
duyulmadığı; kanun yapma tekniğine daha uygun olduğu için de itiraz
başvurularına ilişkin bölümde düzenlendiği sonucuna varılmaktadır.
20. Öte yandan, belirtilen hususla birlikte Danışma Meclisi
Anayasa Komisyonu’nun “… bir hükmün iptaline ilişkin davanın reddinden sonra”
ve “… reddedilen bir davanın beş yıl geçmedikçe yeniden açılamayacağı kabul
edilmiştir.” biçimindeki fıkraya ilişkin gerekçesi de dikkate
alındığında, Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasında yer
alan “… tekrar başvuruda bulunulamaz.”ibaresinden ve 6216 sayılı
Kanun’un 41. maddesinde yer alan “itiraz başvurusu yapılamaz.” ibaresinden
de farklı bir anlam çıkarılması mümkün değildir. Nitekim, Anayasa
Mahkemesinin 22.2.2006 tarihli E.2003/23, K.2006/26; 16.01.2014
tarihli E.2013/77, K.2014/4; 11.09.2014 tarihli E.2014/82, K.2014/143;
27.03.2014 tarihli E.2013/99, K.2014/61; 23.07.2014 tarihli E.2014/136,
K.2014/131 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
21. Hal böyle olunca, Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü
fıkrasında öngörülen “on yıllık” sürenin (iptal davası veya itiraz
başvurusu üzerine verilmiş olması ayrımı yapılmaksızın), iptal veya itiraz
başvurularından herhangi birinde işin esasına girilerek verilen red kararının
Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten başladığının kabulü gerekmektedir.
22. Yapılan incelemede, Anayasa Mahkemesince iptal davasının
esasına girilerek verilen ret kararından sonra, aynı kural hakkında yeni bir
başvurunun yapılabilmesi için, önceki kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı
25.6.2009 tarihinden başlayarak geçmesi gereken on yıllık sürenin henüz dolmadığı
anlaşılmıştır.
23. Açıklanan nedenlerle, Kanun’un 253. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında yer alan “… veya yurt dışında olma…” ibaresine ve (12)
numaralı fıkrasının ilk cümlesine yönelik itiraz başvurusunun, Anayasa’nın 152.
maddesinin dördüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereğince esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
24. Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Serruh KALELİ, Celal Mümtaz
AKINCI, M. Emin KUZ, Recai AKYEL ile Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
B- Kanun’un 253. Maddesinin (12) Numaralı Fıkranın İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
25. Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Kanun’un 40. maddelerine göre,
bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanun veya
kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varırsa o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak,
bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için
elinde yöntemince açılmış ve görevine giren bir dava bulunması ve iptali
istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa
kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde ve
davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte
bulunan kurallardır.
26. Kanun’un 253. maddesinin itiraz konusu (12) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesi, uzlaştırma işlemlerinin tamamlanması için uzlaştırma
bürosunun, uzlaştırmacıya ve taraflara verebileceği azami süreyi
belirlemektedir.
27. Bakılmakta olan davada sanıklara yüklenen suç, uzlaşma
kapsamında olmakla birlikte, uzlaşma ilgili maddede yer alan başkaca bir koşul
nedeniyle sağlanamamıştır. Bu nedenle, uzlaştırma işlemlerinin tamamlanması
için uzlaştırma bürosunun, uzlaştırmacı ve taraflara verebileceği azami süreyi
düzenleyen Kanun’un 253. maddesinin (12) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi,
bakılmakta olan davada uygulanacak kural niteliğinde değildir.
28. Açıklanan nedenlerle, Kanun’un 253. maddesinin (12) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesine yönelik başvurunun, Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle reddi gerekir.
III- HÜKÜM
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253.
maddesinin,
A- 1- (6) numaralı fıkrasında yer alan “… veya yurt
dışında olma…” ibaresinin,
2- (12) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin
(1) numaralı fıkrası gereğince REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Serruh
KALELİ, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ, Recai AKYEL ile Yusuf Şevki
HAKYEMEZ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle
değiştirilen (12) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin, itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu
cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
15.3.2017 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 253. maddesinin
(6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya yurt dışında olma…” ibaresi ile
(12) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali talebiyle yapılan itiraz
başvurusu, Mahkememiz çoğunluğu tarafından, Anayasa’nın 152. maddesinin son
fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
reddedilmiştir. Çoğunluk, “on yıl yasağı” olarak bilinen, Anayasa Mahkemesinin
işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından
itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla
tekrar başvuru yapılamayacağına dair kuralı geniş yorumlayarak, iptal davası
sonucunda verilen red kararlarına da teşmil etmiştir.
2. On yıl yasağına ilişkin kural, itiraz başvurusu üzerine işin
esasına girilerek verilen red kararları sonrasında geçerli kabul edilmelidir.
Kurala, Anayasa’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri
sürülmesi” kenar başlıklı 152. maddesinde yer verilmiş olması, on yıl başvuru
yasağının iptal davası üzerine verilen red kararlarını kapsamadığını
göstermektedir. Anayasa koyucu, on yıl kuralını iptal davası sonucu verilen red
kararları için de geçerli kabul etmiş olsaydı, iptal davaları ve itiraz
başvuruları için ortak hükümlerde konuyu düzenleyebilirdi. Kanun koyucu da aynı
nedenle kurala, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un “İptal ve İtiraz Davalarına İlişkin Ortak Hükümler” başlıklı
Üçüncü Bölümünde değil, sadece itiraz yoluna ilişkin hükümlerin bulunduğu
“İtiraz Yolu” başlıklı İkinci Bölümünde yer vermiştir.
3. Kuralın lafzı da on yıllık başvuru yasağının iptal davaları
sonucu verilen red kararlarını kapsamadığı şeklindeki görüşü desteklemektedir.
Anayasa’nın 152. maddesinin son fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesinin işin
esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on
yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar
başvuruda bulunulamaz”. Kuralda yer alan “başvuru” ibaresi itiraz yolu için
kullanılmaktadır. Nitekim 6216 sayılı Kanun’un “Başvuruya engel durumlar” kenar
başlıklı 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “itiraz başvurusu yapılamaz”
denilmek suretiyle Anayasa’da kastedilenin itiraz başvurusu olduğu açıklığa
kavuşturulmuştur. Kanun’da yer alan bu ibareyi Anayasa’da yer alan “tekrar”
kelimesiyle birlikte değerlendirdiğimizde “tekrar itiraz başvurusu yapılamaz”
sonucu ortaya çıkmaktadır. Mantıken bir konuda tekrar itiraz
başvurusu yapılabilmesi için, aynı konuda daha önce bir itiraz başvurusunun
yapılmış olması gerekir. Bu nedenle kuralın lafzî yorumu, on yıl yasağını
itiraz başvurusu ile sınırlı bir istisna olarak anlamayı gerektirmektedir.
4. Esasen Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 152. maddesinin son
fıkrasındaki on yıl yasağını başlangıçta itiraz başvurularıyla sınırlı olarak
yorumlamıştır. Mahkeme, on yıllık başvuru yasağının 1961 Anayasası döneminde
verilen red kararlarını kapsamadığını belirtirken, yasağın itiraz başvuruları
üzerine verilmiş olan red kararlarını kapsadığını dolaylı da olsa ifade
etmiştir. Anayasa Mahkemesi “Anayasanın 152. maddesinin son fıkrasında yer
alan on yıllık sürenin, sözü edilen bu Anayasa hükümlerine göre itiraz
yolu ile Anayasa Mahkemesine gelmiş ve işin esasına girilerek verilmiş
bulunan red kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonra uygulanacağına”
oybirliğiyle karar vermiştir (E.1983/1, K. 1983/5, K.T: 26/4/1983).
5. Mahkememiz çoğunluğu, iptal talebinin reddine ilişkin verilen
kararların hukuksal olarak aynı nitelik ve değerde olduğunu, bu nedenle “hangi
tür başvurular üzerine verildiğine bakılarak Anayasa Mahkemesi kararları
arasında hukuksal anlamda herhangi bir değer farkı oluşturulamaz” olduğunu
belirtmiştir (§ 15). Bu görüşün doğru olmakla birlikte, konumuzla doğrudan
ilgili olmadığı kanaatindeyiz. Kararların hukuksal “niteliği ve değeri”nden
kastedilen şayet onların Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca bağlayıcılığıysa,
hiç kuşkusuz iptal davası ve itiraz başvurusu üzerine verilen kararlar aynı
ölçüde bağlayıcıdır. Ancak buradaki mesele bağlayıcılık değil, iptal davası üzerine
verilen red kararlarından sonra on yıl geçmeden de itiraz başvurusu
yapılabilmesidir. Bu durum, iptal davası üzerine verilen red kararlarının
hukuksal anlamda farklı nitelik ve değerde olduğu anlamına gelmemektedir.
6. Esasen, iptal davası üzerine verilen red kararından sonra on
yıl geçmeden itiraz başvurusu yapılabilmesi, soyut
norm denetimi ile somut norm denetimi arasındaki mahiyet farkından
kaynaklanmaktadır. Soyut norm denetiminde bir kanun hükmü, henüz uygulanmadan
Anayasa’ya uygunluk denetimine tabi tutulmaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
incelediği kuralı soyut ve genel olarak ele almak suretiyle bir sonuca
ulaşmaktadır. Somut norm denetiminde ise iptali istenen bir kuralın bir
uyuşmazlığa uygulanması söz konusudur. İtiraz başvurusunda bulunan mahkemeler,
kuraldaki Anayasa’ya aykırılığı somut uyuşmazlıktan hareketle ileri
sürmektedir. Başka bir ifadeyle iptali istenen kuralın mahkemenin önünde
açılmış olan davada uygulanacak olması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin ilk
inceleme aşamasında sıklıkla vurguladığı üzere, uygulanacak kanun kuralları
“davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır”. Anayasa Mahkemesi somut norm denetiminde kuralın ortaya çıkardığı
problemi ve muhtemel Anayasa’ya aykırılığı somut uyuşmazlık üzerinden
değerlendirme imkânına sahip olabilmektedir. Soyut ve somut norm denetimleri
arasındaki bu mahiyet farkı, aynı kural hakkında yapılan incelemenin kapsamı ve
sonucunu da farklılaştırabilecektir.
7. Önümüzdeki itiraz başvurusu, soyut norm denetimi ile somut norm
denetimi arasındaki bu mahiyet farkını gösteren tipik bir örnektir. Somut
başvuruda Isparta 6. Asliye Ceza Mahkemesi, CMK’nın “Uzlaştırma” başlıklı 253.
maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan “…veya yurt dışında olma…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Söz konusu ibare
nedeniyle, mağdur, suçtan zarar gören, şüpheli veya bunların kanuni
temsilcilerinin yurt dışında olması nedeniyle kendilerine ulaşılamaması halinde
uzlaştırma yoluna gidilememesinin, dolayısıyla dava açılmasının Anayasa’nın
eşitlik ilkesini koruyan 10. maddesine ve hak arama hürriyetini koruyan 36.
maddesine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Ceza muhakemesinde uzlaştırma
müessesesinin önemi ve somut uyuşmazlık dikkate alındığında iptali istenen
kuralların Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasının ne kadar gerekli olduğu
hususu izahtan varestedir.
8. Ancak Mahkememiz çoğunluğu, somut başvuruyu E.2007/14, K.
2009/48 sayılı ve 12.3.2009 tarihli iptal kararında verilen red kararının
üzerinden on yıl geçmediği gerekçesiyle reddetmiştir. Mezkûr kararın verildiği
iptal davasında 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun’un çok sayıda hükmüyle birlikte 24. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı
CMK’nın 253. maddesinin de iptali istenmiştir. 253. madde yirmidört fıkradan
oluşan oldukça uzun bir maddedir. Anayasa Mahkemesi bu kararda “171. maddeye
ilişkin gerekçeler iptali istenilen 253. ve 254. maddeler için de geçerli
olduğundan Anayasaya aykırı görülmemiştir” diyerek iptal talebini
reddetmiştir. Hâlbuki atıf yapılan, 171. maddeye ilişkin gerekçeden de
kurallara ilişkin ayrıntılı bir incelemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Ceza
muhakemesinde “erteleme” müessesesini düzenleyen 171. maddenin reddine dair
gerekçede kısaca “yasa koyucunun takdir yetkisi”ne dayanıldığı
görülmektedir.
9. Somut başvuruya konu kuralların da içinde bulunduğu kanunda
olduğu gibi, çok sayıda kanunda değişiklik yapan ve uygulamada “torba kanun”
olarak bilinen kanunların iptali amacıyla açılan iptal davalarında Anayasa
Mahkemesinin yaptığı denetim sınırlı, soyut ve çok genel nitelikte
olabilmektedir. Bu denetim sonucunda verilen red kararları üzerine mahkemelerin
on yıl boyunca itiraz başvurusunda bulunamayacaklarının savunulması, kuralların
somut uyuşmazlıklar ışığında değerlendirilmesini ve denetimini imkânsız hale
getirmektedir. Bu durumun somut norm denetiminin amacıyla bağdaştığını söylemek
mümkün değildir.
10. Anayasa yargısının kabul edildiği bir hukuk sisteminde esas
olan normların Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılması ve Anayasa’ya aykırı
olan kuralların hukuk sisteminden ayıklanmasıdır. Hiç kuşkusuz anayasa koyucu
bu denetime bazı istisnalar getirebilir. On yıllık denetim yasağı bu
kapsamdadır. Ancak, bu istisnai kuralın dar yorumlanması anayasa yargısının
amacına daha uygun olacaktır. Bu nedenle, bir an için on yıllık denetim
yasağına ilişkin kuralın yer aldığı madde ve lafzından hareketle yasağın
kapsamı noktasında iki türlü yorumun mümkün olduğu kabul edilse bile,
sınırlayıcı kuralın dar yorumlanması Anayasa’ya uygunluk denetiminin amacı
bakımından daha doğru olacaktır.
11. Diğer yandan, on yıl yasağının amacının mahkeme kararlarında
belli bir istikrarın sağlanması olduğu söylenebilir. Nitekim Danışma
Meclisi’nin gerekçesinde “hukukun ana ilkelerinden biri olan istikrar
ilkesi”nin de önerilen beş yıllık denetim yasağında göz önüne alındığı
belirtilmiştir. Bununla birlikte, toplumsal hayatın dinamizmi dikkate
alındığında hukukta istikrar kadar değişimin ve bunun yargısal kararlara
yansımasının da son derece önemli olduğu bilinmektedir. Mecelle’deki “Ezmanın
tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” (m.39) kuralı da zamanla
hükümlerin değişeceğine işaret etmektedir. Bu nedenle istikrar ile
değişim arasında belli bir dengenin gözetilmesi gerekir. Yakın tarihli bir
kararda da belirtildiği üzere, “Anayasa Mahkemesi bir konuda karar verirken,
hiç kuşkusuz aynı konuda daha önce verdiği kararları da değerlendirmekte ve
bunu yaparken içtihat istikrarı ile içtihadın değiştirilmesi ve geliştirilmesi
ihtiyacı arasındaki hassas dengeyi dikkate almaktadır” (E. 2016/166, K.
2016/159, K.T: 12.10.2016, § 20).
12. On yıl gibi uzun bir süre boyunca aynı konuda Anayasa
Mahkemesinin aynı hükümle ilgili karar verememesi, mahkeme içtihatlarının
donmasına, gelişmelere uygun karar verememesine sebep olabilir. Hiç kuşkusuz bu
anayasa koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, on yıl yasağına ilişkin kuralı
iptal davaları sonucu verilen red kararlarını kapsamayacak şekilde yorumlamak,
bu sakıncayı en aza indirecektir. Yukarıda ifade edildiği üzere, bu yaklaşım
soyut ve somut norm denetimleri arasındaki farklılık dikkate alındığında daha
da önemli hale gelmektedir.
13. Doktrinde de on yıl yasağının kapsamı konusunda
görüş birliğinin bulunduğu görülmektedir. Bildiğimiz kadarıyla on yıl yasağı
üzerine görüş açıklayan akademisyenlerin tamamı, bu yasağın iptal davaları
sonucu verilen red kararlarını kapsamadığını, istisna niteliğinde olan kuralın
dar yorumlanması ve itiraz başvurularıyla sınırlı anlaşılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Örneğin Ergun Özbudun’a göre “Anayasa Mahkemesinin bir iptal davası (soyut
norm denetimi) sonucunda verdiği red kararından sonra, aynı kanun hükmünün
somut norm denetimi yoluyla tekrar Anayasa Mahkemesi önüne getirilmesi şüphesiz
mümkündür” (Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 15. Baskı,
Ankara: Yetkin Yayınları, 2014, s.449-450. Benzer yönde bkz. Erdoğan
Teziç, Anayasa Hukuku (Genel Esaslar), 16. Bası, İstanbul: Beta,
2013, s.256; Merih Öden, “Türk Anayasa Yargısında On Yıl Süreli Denetim
Yasağı”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
Cilt 55, Sayı 4, (2000): 47-81, s.62; Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa: Ekin Kitabevi
Yayınları, 2000, s.908-909; Yavuz Sabuncu, Anayasaya Giriş,
Ankara: İmaj Yayıncılık, 15. Baskı, 2012, s.297; Yılmaz Aliefendioğlu, Anayasa
Yargısı, Ankara: Yetkin Yayınları, 1997, s.233; Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa
Hukuku, İstanbul: YKY, 2002, s.533; Yavuz Atar, Türk
Anayasa Hukuku, 10. Baskı, Konya: Mimoza Yayınları, 2015, s.322).
14. Sonuç olarak, Anayasa’nın lafzî, sistematik ve amaçsal yorumu
on yıllık yasağın iptal davaları sonucu verilen red kararlarını kapsamadığı, bu
yasağın itiraz başvurularıyla sınırlı olduğu görüşünü desteklemektedir.
Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda esasa geçilmesi gerekirken,
on yıl yasağı nedeniyle başvurunun reddi yönündeki çoğunluk görüşüne
katılmıyoruz.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|