ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2016/32
Karar Sayısı : 2017/168
Karar Tarihi : 13.12.2017
R.G. Tarih- Sayı :
16.1.2018 - 30303
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyeleri Engin ALTAY, Levent GÖK, Özgür ÖZEL ile birlikte 117 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 29.1.2016 tarihli ve
6663 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un;
A. 9. maddesiyle değiştirilen 14.7.1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun eki (I) sayılı Ek Gösterge
Cetveli’nin “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e)
bendinin (aa) alt bendinin,
B. 14. maddesiyle 18.3.1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman
Erbaş Kanunu’nun 5. maddesine eklenen dördüncü fıkranın,
C. 34. maddesinin,
Anayasa’nın 2., 5., 17., 55., 56., 63. ve 90. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve Kanun’un 9. maddesiyle değiştirilen
657 sayılı Kanun’un eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetveli’nin “VII.
EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e) bendinin (aa) alt
bendi dışında kalan diğer dava konusu kuralların yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri
Dava konusu kuralların yer aldığı Kanun’un;
1. 9. maddesiyle değiştirilen (aa)
alt bendinin de bulunduğu 657 sayılı Kanun’un eki (I)
sayılı Ek Gösterge Cetveli’nin ilgili kısmı şöyledir:
I SAYILI CETVEL
HİZMET SINIFLARI İTİBARİYLE UNVAN VEYA AYLIK ALINAN DERECELERE
GÖRE EK GÖSTERGELER
UNVANI
|
Derece
|
1/1/1994’den
İtibaren Uygulanacak Ek Göstergeler
|
1/1/1995’den
İtibaren Uygulanacak Ek Göstergeler
|
…
VII. EMNİYET
HİZMETLERİ SINIFI
a) Emniyet
Genel Müdürü,
b) Teftiş
Kurulu Başkanı, Polis Akademisi Başkanı ve Emniyet Genel Müdür Yardımcıları
ile Ankara, İstanbul, İzmir Emniyet Müdürleri,
c) Daire
Başkanları ile Diğer Birinci Sınıf Emniyet Müdürleri,
d) Kadroları
bu sınıfa dahil olup da Emniyet Müdürü sıfatını kazanmış olanlar
e) Kadroları
bu sınıfa dahil olup da, yukarıda sayılanlar dışında kalanlardan;
aa) (Değişik:
29.1.2016-6663/9 md.)Yüksek Öğrenimliler
...
|
…
1
1
1
1
2
3
4
1
2
3
4
5
6
7
8
…
|
…
6100
3800
3200
2600
1900
1350
900
3000
2200
1600
1100
900
800
500
450
…
|
…
7000
4300
3600
3000
2200
1600
1100
|
2. 14. maddesiyle 3269 sayılı Kanun’un 5. maddesine eklenen
dördüncü fıkra şöyledir:
“Uzman erbaşların 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 92 nci maddesi hükmünden yararlanabilmeleri için en az yedi hizmet
yılını tamamlamış olmaları gerekir.”
3. 34. maddesi şöyledir:
“Batman ili Hasankeyf ilçe merkezi, Ilısu Barajı göl alanında
kalmayan mevcut sınırları da dâhil olmak üzere, ek-1’deki haritada sınırları ve
ek-2’deki tabloda 6˚’lik koordinatları belirtilen; kuzeyde 995 metre
rakımlı Berrahalil Tepesi ile Hamduni Sırtı, doğuda 515 metre rakımlı Kot Tepe,
güneyde Dicle Nehri, Kesmeköprü Köyü ve Kınamaz Burnu, batıda 670 metre rakımlı
Düğli Tepe ve Mesiliamer Sırtı ile çevrili alana nakledilmiştir.
Hasankeyf ilçesi, birinci fıkrada belirtilen yeni yerleşim yerine
nakline kadar geçecek süre içinde hâlen bulunduğu yerde hukuki varlığını
sürdürür. Hasankeyf İlçe Belediyesi bu süre içinde 3/7/2005 tarihli ve 5393
sayılı Belediye Kanunu ile diğer mevzuatın belediyelere verdiği görev ve
yetkileri yeni yerleşim alanında da kullanır.
İlçe merkezi yeni yerleşim alanına hukuken taşındıktan sonra
Hasankeyf İlçe Belediyesi hukuki varlığını Ilısu Barajı göl alanında kalmayan
mevcut sınırları da dâhil olmak üzere yeni yerleşim yerinde sürdürür.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
657 sayılı Kanun’un ilgili görülen 92. maddesi şöyledir:
“Memurluktan çekilenlerin yeniden atanmaları:
Madde 92- (Değişik: 12/5/1982 - 2670/27 md.)
İki defadan fazla olmamak üzere memurluktan kendi istekleriyle
çekilenlerden veya bu Kanun hükümlerine göre çekilmiş sayılanlardan tekrar
memurluğa dönmek isteyenler, ayrıldıkları sınıfta boş kadro bulunmak ve bu
sınıfın niteliklerini taşımak şartıyla ayrıldıkları tarihte almakta oldukları
aylık derecesine eşit bir derecenin aynı kademesine veya 71 inci madde
hükümlerine uyulmak suretiyle diğer bir sınıfta eşit derecedeki kadrolara
atanabilirler.
(Mülga ikinci fıkra: 29/11/1984 - KHK-243/56 md.)
657 sayılı Kanuna tabi olmayan personelden kendi istekleri ile
görevinden çekilmiş olanlar, boş kadro bulunmak ve gireceği sınıfın
niteliklerini taşımak kaydı ile bu Kanuna tabi kurumlardaki memuriyetlere
atanabilirler.
Yasama görevinde veya bakan olarak geçirilen her yıl bir kademe
ilerlemesi ve her iki yıl bir derece yükselmesine esas olacak şekilde
değerlendirilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA ve
Rıdvan GÜLEÇ’in katılımlarıyla 5.5.2016 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma taleplerinin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Volkan HAS
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu ve ilgili görülen
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince İçişleri Bakanlığı Müsteşarı
Muhterem İNCE, Birinci Hukuk Müşaviri Avni ÇAKIR, Strateji Geliştirme Başkanı
Yunus SEZER, Hukuk Müşaviri Kadir Akın GÖZEL, Emniyet Genel Müdürlüğü Birinci
Hukuk Müşaviri Vekili Atay KONAR, Emniyet Genel Müdürlüğü Strateji Geliştirme
Daire Başkan Yardımcısı Ahmet Metin EKŞİ, Jandarma Hukuk Hizmetleri Başkanı
Cengiz SAYIN, Kamu Yararına Çalışan Türkiye Polis Emeklileri Sosyal Yardım
Derneği Genel Başkanı Mustafa ACAR, Genel Başkan Yardımcısı İnci AKSOY, Türkiye
Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı
İsmail ÇALIŞKAN, Emekli Polis Mensupları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı Harun ÖZDEMİR’in 13.12.2017 tarihinde yaptıkları sözlü
açıklamaları dinlendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 9. Maddesiyle Değiştirilen 657 Sayılı Kanun’un
eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetveli’nin “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” Bölümünün
(e) Bendinin (aa) Alt Bendininİncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
3. Dava dilekçesinde özetle, İçişleri Bakanlığının, kendisine verilen
iç güvenliği, asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı koruma görevini, görev ve
hizmet yönünden İçişleri Bakanına bağlı ve sorumlu olan, il ve ilçe belediye
sınırları içinde Emniyet Genel Müdürlüğü, il ve ilçe belediye sınırları dışında
Jandarma Genel Komutanlığı, sahiller, kara suları, iç sular, boğazlar, liman ve
körfezlerde ise Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatı ve personeli eliyle yerine
getirdiği, bu personel arasında sorumluluk alanı ile çalışılan teşkilat dışında
bir farkın bulunmadığı, görev, yetki ve sorumluluklar ile görevin yerine
getiriliş biçimlerinin aynı olduğu, buna karşın dava konusu kuralla emniyet
teşkilatı personeli hakkında jandarma ve sahil güvenlik personeline göre daha
düşük ek gösterge rakamının öngörüldüğü, bu suretle adalet, hakkaniyet ve
sosyal hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği, çalışanların yaptıkları işe
uygun adil bir ücret elde etmeleri için devletin gereken tedbirleri alma
yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmediği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
2. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca ilgisi nedeniyle
kural Anayasa’nın 10. maddesi yönünden de incelenmiştir.
5. Dava konusu kuralla, 657 sayılı Kanun’un eki (I) sayılı
Cetvel’in “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (a), (b),
(c) ve (d) bentlerinde sayılan unvanlar dışında kalan emniyet hizmetleri
sınıfına dâhil kadrolarda bulunanlar hakkında uygulanacak ek gösterge
rakamlarının belirlendiği (e) bendinin yükseköğrenimliler için geçerli olan
(aa) alt bendinde 1. dereceli kadroda bulunanlara 3.000, 2. dereceli kadroda
bulunanlara 2.200, 3. dereceli kadroda bulunanlara 1.600, 4. dereceli kadroda
bulunanlara 1.100, 5. dereceli kadroda bulunanlara 900, 6. dereceli kadroda
bulunanlara 800, 7. dereceli kadroda bulunanlara 500 ve 8. dereceli kadroda
bulunanlara 450 ek gösterge rakamı öngörülmektedir.
6. Anayasa’nın 2. maddesinde
Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında belirtilen sosyal hukuk devleti,
insan haklarına saygılı, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil
bir denge kurabilen, çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal
ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan onuruna uygun
hayat sürdürmelerini sağlayan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri
güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten
devlettir.
7. Anayasa’nın 55. maddesinin ikinci fıkrasında “Devlet,
çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer
sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.” denilmektedir.
8. Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen "kanun
önünde eşitlik" ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.
Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için
değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen
eşitlik ilkesi zedelenmez.
9. 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 3.
maddesine göre genel kolluk personeli, “polis” ve “jandarma” olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır. 3201 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca polis,
silahlı icra ve inzibat kuvvetidir. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat,
Görev ve Yetkileri Kanunu’nun3. maddesinde jandarma “emniyet ve asayiş
ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanunların verdiği görevleri
yerine getiren silahlı genel kolluk kuvveti” olarak
tanımlanmıştır. 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’nun 2.
maddesinde de Sahil Güvenlik Komutanlığının silahlı bir genel kolluk kuvveti
olduğu belirtilmiştir.
10. Buna karşılık anılan meslek grupları 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 36. maddesinde farklı hizmet sınıflarında belirtilmiştir.
Anılan maddeye göre emniyet mensupları “Emniyet Hizmetleri Sınıfı”nda,
Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarındaki subay, astsubay ve uzman jandarmalar “Jandarma
Hizmetleri Sınıfı”nda, Sahil Güvenlik Komutanlığı kadrolarında bulunan
subay ve astsubaylar ise “Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfı”nda yer
almaktadır.
11. 3201 sayılı Kanun’un 1., 2803 sayılı Kanun’un 4.
ve 2692 sayılı Kanun’un 2. maddelerine göre emniyet teşkilatı ile jandarma ve
sahil güvenlik teşkilatı İçişleri Bakanlığına bağlı iken emniyet teşkilatı bir
genel müdürlük, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatı ise komutanlık şeklinde
örgütlenmiştir. 2803 sayılı Kanun’un 8. maddesine göre jandarma birlikleri
seferberlik ve savaş hâllerinde belirlenecek bölümleriyle Kuvvet
Komutanlıkları, 2692 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca da sahil güvenlik
birliklerinin belirlenecek bölümleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girer.
12. Polis, jandarma ve sahil güvenlik personelinin görev alanları
da birbirinden farklıdır. 2803 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre “Jandarmanın
genel olarak görev ve sorumluluk alanı; Polis görev sahası dışı olup, bu
alanlar il ve ilçe belediye hudutları haricinde kalan veya polis teşkilatı
bulunmayan yerlerdir. Ancak, belediye sınırları içinde olmakla birlikte hizmet
gerekleri bakımından uygun görülen yerler, jandarmanın görev ve sorumluluk
alanı olarak tespit edilebilir. İçişleri Bakanının kararıyla bir il veya
ilçenin tamamı polis ya da jandarma görev ve sorumluluk alanı olarak
belirlenebilir.” Bu hüküm çerçevesinde kural olarak il ve ilçe
belediye hudutları içinde polis, bunların dışında kalan yerlerde ise jandarma
görevlidir. Bununla birlikte polis teşkilatı kurulmamış her yer jandarmanın
görev sahası içindedir. 2692 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre Sahil Güvenlik
Komutanlığı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün sahillerinde, iç suları olan
Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, liman ve körfezlerinde,
kara sularında, münhasır ekonomik bölgesi ile ulusal ve uluslararası hukuk
kuralları uyarınca egemenlik ve denetimi altında bulunan deniz alanlarında
görevlidir.
13. Öte yandan polis, jandarma ve sahil güvenlik personelinin
idari kolluk faaliyetleri çerçevesinde emniyet ve asayiş ile kamu düzenini
sağlama, suç işlenmesini önleme görevlerinin yanı sıra adli kolluk faaliyetleri
çerçevesinde, işlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri
yapma ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirme görevleri bulunmakla
birlikte jandarma ve sahil güvenlik personelinin ayrıca askerî görevleri
bulunmaktadır. Bu kapsamda jandarma, kanunlarla verilen askerî görevleri; Sahil
Güvenlik Komutanlığı ise belirlenen bölümleri itibarıyla, seferberlik ve savaş
hâllerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından verilen görevleri de yerine
getirmekle yükümlüdür. Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca planlanan eğitim ve
tatbikatlara İçişleri Bakanının izniyle katılma görevi de Sahil Güvenlik
Komutanlığının bu kapsamdaki görevlerindendir.
14. Polis, jandarma ve sahil güvenlik personelinin özlük haklarına
ilişkin düzenlemeler de farklı kanunlarda yer almaktadır. Emniyet Hizmetleri
Sınıfı personelinin özlük hakları 3201 sayılı Kanun’da, Jandarma Hizmetleri
Sınıfı personelinin özlük hakları 2803 sayılı Kanun’da, Sahil Güvenlik
Hizmetleri Sınıfı personelinin özlük hakları ise 2692 sayılı Kanun’da
düzenlenmekte ve bu kanunlarda hüküm bulunmayan hâllerde her üç kolluk
personeli bakımından 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulanmaktadır. Bunun
yanı sıra Jandarma Hizmetleri Sınıfı personeli ile Sahil Güvenlik Hizmetleri
personelinin nasıp ve terfi, aylık ve diğer mali ve sosyal hakları bakımından statü
ve rütbelerine göre 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na, 3466
sayılı Uzman Jandarma Kanunu’na, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’na veya 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’na tabi personel hakkındaki hükümler
geçerli olmaktadır.
15. Polis ve astsubayların mesleğe giriş usulleri ve bu bağlamda
başarıyla bitirilmesi gereken eğitim de farklılık göstermektedir. Astsubaylık
için Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi bünyesinde bulunan astsubay meslek
yüksek okullarından mezun olunması, Millî Savunma Bakanlığı nam ve
hesabına eğitim görülmesi ya da Millî Savunma Bakanlığı tarafından tespit
edilecek fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarının kendi nam ve
hesabına bitirilip uygulanacak sınavlar ile temel askerlik eğitiminde başarılı olunması
gerekli iken polis olabilmek için polis meslek yüksek okulunun veya polis
meslek eğitim merkezinin bitirilmesi gerekmektedir.
16. Polis, jandarma ve sahil güvenlik personeli; statülerinde,
görev alanlarında, görevlerinin kapsamında, tabi oldukları hukuki rejim ve
sorumluluklarında, çalışma koşullarında, teşkilatlanma şekillerinde, mesleğe
alınma yöntemlerinde farklılıklar bulunması nedeniyle farklı hukuki
konumdadır. Farklı hukuki konumda bulunmaları nedeniyle emniyet teşkilatı
mensupları hakkında uygulanacak ek gösterge ile jandarma ve sahil güvenlik
personeli için öngörülen ek göstergenin eşit olma zorunluluğundan söz edilemez.
17. Diğer yandan emniyet teşkilatı mensuplarının kamu görevlisi
olduğu şüphesizdir. Kamu görevlileri ile kamu yönetimleri arasındaki ilişkiler
kural tasarruflarla düzenlenmektedir. Kamu personeli, belirli bir statüde ve
nesnel kurallara göre hizmet yürütmekte; o statünün sağladığı ücret, atanma,
yükselme gibi kimi haklara sahip olmaktadır. Kamu hizmetine giriş, hizmet
içinde yükselme ve bulunulan statünün sağladığı haklar statü hukukunun gereği
olarak kanunlarla belirlenmektedir. Kanun koyucu; statü hukuku çerçevesinde
yürütülen memuriyet hizmetine girmeye, memuriyette yükselmeye, özlük haklarına
ve bunun gibi diğer hususlara ilişkin koşulları anayasal ilkelere uygun olarak
belirleme yetkisine sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak, kamu görevine
başlayan emniyet teşkilatı mensubu, statüsünden ve kanundan kaynaklanan görev
ve durumunu bilerek kamu görevine başlamaktadır.
18. Anılan takdir yetkisi kapsamında yerine getirdikleri hizmetin niteliğinin gözetilerek farklı statüler için
farklı ücret rejimleri öngörülmesinin ve bu kapsamda emniyet teşkilatı
mensupları için jandarma ve sahil güvenlik personelinkinden farklı
ek gösterge rakamlarının belirlenmesinin,sosyal hukuk devleti ve hakkaniyet
ilkeleriyle bağdaşmadığı ve emeğin
karşılıksız bırakılmamasını amaçlayan Anayasa’nın 55. maddesiyle devlete
verilen, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri
için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğüne aykırılık taşıdığı söylenemez.
Nitekim Anayasa’nın 55. maddesine göre “emeğin karşılığı” olan
ücretin kıdem, liyakat, kariyer gibi unsurların yanı sıra görev, yetki ve
sorumluluklara, bir başka deyişle statülere bağlı olarak farklılık göstermesi
mümkündür.
19. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 10. ve 55.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
20. Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ
ile Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
B. Kanun’un 14. Maddesiyle 3269 Sayılı Kanun’un 5. Maddesine
Eklenen Dördüncü Fıkranın İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
21. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralla uzman erbaşların
657 sayılı Kanun’un 92. maddesi uyarınca devlet memurluğuna atanabilmeleri için
gerekli olan iki yıllık hizmet koşulunun yedi yıla çıkarıldığı, devlet
memurluğuna atanabilmek için gerekli iki yıllık hizmet koşulunu sağlayan
meslekte çalışan veya meslekten ayrılmış uzman erbaşlar ile henüz bu hizmet
koşulunu gerçekleştirememiş olmakla birlikte mevcut hukuki duruma güvenerek
uzman erbaşlık mesleğine girmiş olanların da dava konusu kural kapsamına dâhil
edildikleri, bu suretle kazanılmış haklarının ihlal edildiği, bu durumun ise
hukuk devletinin gereklerinden olan hukuki güvenlik, belirlilik, adalet ve
hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
22. Dava konusu kural, uzman erbaşların 657 sayılı Kanun’un
92. maddesi hükmünden yararlanabilmeleri için en az yedi hizmet yılını
tamamlamış olmaları gerektiğini hükme bağlamaktadır.
23. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti
ilkesinin temel gereklerinden biri, kazanılmış haklara saygı gösterilmesidir.
Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kamu
görevlilerinin kazanılmış hakları, istihdam türüne bağlı olarak tahakkuk etmiş
ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş
haklardır. Objektif ve genel hukuksal durumun şart işlemle özel hukuksal duruma
dönüşmesi kazanılmış hak yönünden yeterli değildir. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir
ya da yargı organları tarafından Anayasa’ya veya kanuna aykırı görülerek iptal
edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi
ile ilgili şart işlemi de etkiler. Kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan
statüde yerini alır. Bu nedenle bir statüye bağlı olarak ileriye dönük,
beklenen haklar kazanılmış hak kapsamında değerlendirilmez.
24. Hukuk devleti ilkesinin bir diğer gereği olan hukuk güvenliği
ilkesi ise hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Kanunlara
güvenerek hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen bireyin bu
kanunların uygulanmasına devam edileceği yolunda oluşan beklentisinin mümkün
olduğunca korunması hukuki güvenlik ilkesinin gereğidir.
25. Ancak güvenin korunması, mevcut bir hukuki durumun
dokunulmazlığı anlamında da değerlendirilmemelidir. Hukuki güvenliğin mevcut bir
hukuki durum için dokunulmazlık şeklinde algılanması, dinamik toplum yapısının
kurallarla statik, durağan hâle getirilmesi sonucunu doğurur ki bu da toplumun
çağın gerisinde kalmasına neden olabilir. Bu nedenle kanun koyucu, Anayasa’da
öngörülen kurallar çerçevesinde diğer alanlarda olduğu gibi kamu görevine giriş
koşullarıyla ilgili olarak da kamu yararı amacıyla değişiklikler yapabilir.
26. Kişilere belirli haklar sağlayan hukuk kurallarının
muhataplarında bir beklentiye yol açması mümkündür. Hak beklentisi, bir kişinin
mevcut kurallar uyarınca bir hakkı elde etme beklentisini ifade etmektedir. Bir
kuralda öngörülen koşulları taşıyan kişilerin o kuralın ilişkin olduğu hakkı
hukuken ve fiilen elde etmeleri, kendileri yönünden kazanılmış hak oluşturmakla
birlikte henüz bu hakkı kazanmamış kişilerin de söz konusu hakkı elde etme
noktasında bir beklenti içinde olmaları olağandır. Kişilerin hukuka güveni,
hukuk devleti yönünden önemli olup kişilerin bu güveninin yine hukuk tarafından
korunması asıldır ve bu koruma, hukuki güvenlik ilkesi olarak
adlandırılmaktadır. Hukuk güvenliği ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar.
27. Kişilerin mevcut kurallar çerçevesindeki tüm beklentilerinin
mutlak suretle hukuken korunması ise kuralların değişmezliğine yol açabileceği
gibi kuralların değiştirilmesini anlamsız kılabilecek sonuçlara da yol
açabilecektir. Oysa hukuk, toplumun değişimine ve gelişimine koşut olarak
değişime açık ve yaşayan bir varlıktır. Bu nedenle her değişiklikte olduğu gibi
kişilerin değişen kurallardan etkilenmesi söz konusu olabilir. Bir kuralda
yapılan değişikliğin kişilerin elde etmeyi bekledikleri haklara etkisinin
saptanmasında söz konusu kuralın değiştirilme gerekçelerinin de gözetilmesi
zorunludur. Bu anlamda değiştirilen kuralın beklenen hakların yanı sıra
kazanılmış haklar yönünden dahi etkili olabileceği de belirtilmelidir. Kamu
düzeni, genel sağlık gibi haklı nedenlerle daha önce elde edilmiş bir hakkın
kullanımı yönünden getirilen ek koşulların mevcut hak sahipleri yönünden
gözetilebilmesi de mümkündür.
28. O hâlde her beklentinin hukuken korunmasının söz konusu
olmadığının öncelikle belirtilmesi zorunludur. Bir beklentinin hukuken koruma
görebilmesinin ön koşullarından birini haklı beklenti seviyesine ulaşması
oluşturmaktadır. Haklı beklentinin tespitinde ise kişilerin bu hakkı elde
etmeye ne kadar yakın olduklarının ve kural değişikliğinin bu hakkın elde
edilmesine etkilerinin, kural değişikliğine neden olan gerekçelerin gözetilmesi
gerekir. Bu kapsamda kuralda gerçekleşen değişiklik sonucu ilgililerin bu
haktan mahrum kalıp kalmadıkları ya da söz konusu değişikliğin bu hakkı elde
etmeleri yönünden zorlaştırıcı bir etkisi olup olmadığı da dikkate alınır.
Haklı beklentinin var olup olmadığı, yapılan bu inceleme sonucunda tespit
edilir. Bazen de kişinin haklı beklentisi, kişiye mutlak olarak eski kuralın
bir hak kazandırmasını değil ancak yeni kurala geçiş sürecinde özellikli
konumunun gözetilerek farklı ve geçici bir düzenleme yapılmasını gerekli
kılabilir.
29. 657 sayılı Kanun’un 92. maddesinin üçüncü fıkrası, anılan
Kanun’a tabi olmayan personelden kendi istekleri ile görevinden çekilmiş
olanların boş kadro bulunmak ve gireceği sınıfın niteliklerini taşımak kaydı
ile bu Kanun’a tabi kurumlardaki memuriyetlere atanabileceklerini
öngörmektedir. Dava konusu kural öncesinde uzman erbaşların 657 sayılı
Kanun’un 92. maddesi uyarınca devlet memurluğuna atanabilmeleri için gerekli
olan hizmet süresini belirten bir yasal düzenleme bulunmayıp bu husus çeşitli
tebliğlerle düzenlenmiştir. İlgili tebliğlerde ise gerekli hizmet süresi iki
yıl olarak belirlenmiş iken dava konusu kuralla bu süre yedi yıla çıkarılmıştır.
30. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük beklenen haklar,
kazanılmış hak niteliği taşımadığından 6663 sayılı Kanun’un yürürlüğe
girmesinden önce 657 sayılı Kanun’un 92. maddesi uyarınca devlet
memurluğuna atanmamış olan uzman erbaşlar yönünden kazanılmış haktan söz
edilemez. İptali talep edilen kuralda bireylerin bulunduğu statülerden
doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak
niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme öngörülmediğinden kazanılmış
hakları ihlal eden bir müdahale söz konusu değildir.
31. Öte yandan kanun koyucu, bir kamu hizmetinde görevin
gerektirdiği nitelikleri ve koşulları saptamayı ya da saptanmış olanları
değiştirmeyi -anayasal ilkeler içinde kalmak kaydıyla- görevin ve ülkenin
gereklerine ve zorunluluklarına göre serbestçe takdir edebilir. Kamu hukuku
alanında anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi düzenleyici tasarruflarla
konmuş kurallar; kamu hizmetinin gerekleri, gereksinmeleri gibi nedenlerle ve
konuldukları yöntemlere uyulmak, anayasaya ve kanunlara uygun düşmek kaydıyla
her zaman değiştirilebilir veya kaldırılabilir.
32. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarına
ilişkin düzenlemeler statü hukukuna ilişkindir. Statü hukukuna göre yürütülen
görevlere atanmanın usulleri, görevin kapsamı ve görevi yerine getiren
kişilerin mali ve sosyal hakları ile ilgili konularda anayasal ilkelere aykırı
olmamak kaydıyla düzenleme yapmak kanun koyucunun takdirindedir. Bu bağlamda
uzman erbaşların devlet memurluğuna atanmalarına ilişkin düzenleme yapma
yetkisinin de kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu açıktır.
33. Dava konusu kural öncesinde uzman erbaşların 657 sayılı
Kanun’un 92. maddesi uyarınca devlet memurluğuna atanabilmeleri için ne kadar
hizmet süresinin bulunması gerektiği konusunda bir yasal düzenlemenin
bulunmadığı, konunun ilk kez dava konusu kuralla düzenlendiği, 3269 sayılı
Kanun’un 5. maddesine göre uzman erbaşların Silahlı Kuvvetlerde elli iki yaşına
kadar çalışmalarının asıl, bu yaştan önce devlet memurluğuna atanmalarının ise
istisnai bir durum olduğu, yaş sınırı nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden
ayrılacak olan uzman erbaşlara merkezî yönetim bütçe kanunlarında yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın Millî Savunma Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt
İkmal ve Nato Pol Tesisleri İşletme Başkanlığı (MSB ANT Başkanlığı) ve Türk
Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
dâhil) kadrolarında emekli aylığına hak kazandıkları tarihe kadar devlet memuru
olarak istihdam edilme imkânının tanındığı, devlet memurluğuna açıktan
atanabilmek için aranan hizmet süresinin; 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun ek 1. maddesine göre sözleşmeli erbaş ve erler yönünden yedi yıl,
3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nun 7. maddesine göre uzman jandarmalar
yönünden on yıl, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 112.
maddesine göre subay ve astsubaylar yönünden on beş yıl olduğu
gözetildiğinde mevcut hukuki duruma güvenerek uzman erbaşlık mesleğine
girmiş olanların devlet memurluğuna atanmak için iki yıllık hizmet koşulunun
uygulanmaya devam edeceği yönünde haklı bir beklentilerinin bulunduğu
söylenemez.
34. Diğer yandan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de “belirlilik”tir.
Belirlilik ilkesi, yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki
belirliliği de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir,
bilinebilir ve öngörülebilir olma gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması
koşuluyla mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki
belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk
normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde
öngörülebilir olmasıdır.
35. Uzman erbaşların 657 sayılı Kanun’un 92. maddesi hükmünden
yararlanabilmeleri için tamamlamaları gereken hizmet yılı, herhangi bir
tartışmaya sebep olmayacak şekilde dava konusu kuralda açıkça belirtilmiştir.
Bunun yanında devlet memurluğuna atanabilmek için gerekli diğer şartlar da 657
sayılı Kanun’un 92. maddesinde hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla uzman erbaşların
açıktan devlet memurluğuna atanabilmelerine ilişkin temel kurallar kanunla
belirlenmiş olduğundan kuralda bir belirsizlik bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
C. Kanun’un 34. Maddesinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
37. Dava dilekçesinde özetle, Hasankeyf ilçesinin 7.000-12.000
yıllık geçmişinin olduğu, bu süreç boyunca ev sahipliği yapılan uygarlıkların
bıraktığı pek çok tarihi ve kültürel varlığın ilçenin bünyesinde bulunduğu, bu
varlıkların büyük bir kısmının, yapılması planlanan Ilısu Barajı sebebiyle su
altında kalacağı, bu durumun devletin tarih, kültür ve tabiat varlıklarını
koruma yükümlülüğüyle bağdaşmadığı gibi tarihî ve kültürel değerlerin
korunmasına ilişkin uluslararası sözleşmelere de aykırılık içerdiği, anılan
baraj bünyesinde kurulacak hidroelektrik santrali (HES) ile üretilmesi amaçlanan
elektrik enerjisi miktarının tarihî ve kültürel varlıklara zarar verilmesini
haklı kılacak bir büyüklükte olmadığı, ilçe merkezinin taşınmasında kamu
yararının bulunmadığı, ilçe merkezinin taşınmasının devletin, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak biçimindeki temel amaç ve
görevleriyle bağdaşmadığı, ilçe merkezinin taşınmasıyla ilçedeki kişilerin
maddi ve manevi varlıklarının zarar göreceği, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama haklarının ihlal edileceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 5., 17.,
56., 63. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
38. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca ilgisi
nedeniyle kural, Anayasa’nın 126. ve 127. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
39. Dava konusu kural; Batman ili Hasankeyf ilçe merkezinin
Ilısu Barajı göl alanında kalmayan mevcut sınırları da dâhil olmak üzere
sınırları ve koordinatları Kanun’un ekinde belirtilen alana nakledilmesini,
yeni yerleşim yerine nakline kadar geçecek süre içinde ilçenin bulunduğu yerde
hukuki varlığını sürdürmesini, ilçe belediyesinin bu süre içinde Belediye
Kanunu ile diğer mevzuatın belediyelere verdiği görev ve yetkileri yeni yerleşim
alanında da kullanmasını, ilçe merkezinin yeni yerleşim alanına hukuken
taşınmasından sonra ilçe belediyesinin hukuki varlığını Ilısu Barajı göl
alanında kalmayan mevcut sınırları da dâhil olmak üzere yeni yerleşim yerinde
sürdürmesini hükme bağlamaktadır.
40. Anayasa’nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
41. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesi
gereğince yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması gerekir. Bir kuralın Anayasa’ya aykırılık
sorunu çözümlenirken “kamu yararı” konusunda Anayasa
Mahkemesi’nin yapacağı inceleme, kuralın kamu yararı amacıyla yapılıp
yapılmadığını araştırmakla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer
alan kamu yararı kavramının Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa
Mahkemesinin kimi kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı bireysel, özel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Bu saptamanın doğal
sonucu olarak da kamu yararı düşüncesi olmaksızın, yalnız özel çıkarlar için
veya yalnız belli kişilerin yararına olarak kural konulamaz. Böyle bir durumun
açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kural,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer ve kuralın iptali gerekir. Açıklanan
ayrık hâl dışında bir kuralın ülke gereksinimlerine uygun olup olmadığı bir
siyasi tercih sorunu olarak kanun koyucunun takdirinde bulunduğundan salt bu
nedenle kamu yararı değerlendirmesi yapmak ve bu doğrultuda dava konusu
kural ile kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini denetlemek anayasa
yargısıyla bağdaşmaz.
42. Anayasa’nın 5. maddesine göre, “…kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; … insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak…” devletin
temel amaç ve görevlerindendir. Anayasa’nın 17. maddesinde de “Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” denilmektedir.
17. maddede güvence altına alınmış olan yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve
vazgeçilmez haklardandır.
43. Anayasa’nın 126. maddesinde; Türkiye’nin, merkezi idare
kuruluşu bakımından coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre illere, illerin de diğer kademeli bölümlere ayrılacağı hükme
bağlanmıştır. Anılan madde uyarınca Türkiye’nin gerek illere ayrılmasında
gerekse illerin diğer kademeli bölümlere ve bu arada ilçelere ayrılmasında göz
önünde tutulacak olan ölçütler coğrafya durumu, ekonomik şartlar ve kamu
hizmetlerinin gerekleridir. İdari kademelere bölünmede kullanılan bu ölçütler,
bu kademelerin merkezlerinin belirlenmesinde de uygulanır. Anayasa’da öngörülen
bu ölçütlere uyulmak kaydıyla yeni bir il veya ilçenin kurulması ya da
mevcut olanların sınırlarının değiştirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisinde
olup kanun koyucu; gelişen sosyal, ekonomik, teknik ve benzeri nedenlerle belli
bir bölgede bir il veya ilçe kurulmasını ya da mevcut il veya ilçenin
sınırlarının değiştirilmesi gerektiğini takdir ederek yeni bir il veya ilçe
kurabilir ya da mevcut olanların sınırlarını değiştirebilir. Bu konuda
yapılacak değişikliklerle kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini
veya hangi ölçüde gerçekleşeceğini denetlemek ise yerindelik denetimi
kapsamında olup anayasa yargısının denetiminin konusu dışında kalır.
44. Anayasa’nın 127. maddesinde ise mahalli idareler, il, belediye
veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş
esasları kanunla belirtilen ve karar organları yine kanunda gösterilen
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri olarak tarif
edilmiştir. Bu maddeye göre kanun koyucu, kamu hizmetinin gereklerini, kamu
yararını ve Anayasa’nın 67. maddesindeki koşullar çerçevesinde yapılan seçimlerle
oluşan yöre halkının beş yılla sınırlı iradesini gözetmek koşuluyla ölçek
sorununu dikkate alarak daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet sağlamak
amacıyla bir belediyenin ya da köyün tüzel kişiliğini kaldırabileceği,
belediyeyi köye, köyü belediyeye dönüştürebileceği gibi belediyelerin sınır,
görev, yetki ve niteliklerinde değişiklikler de yapabilir. Böyle durumlarda
tüzel kişiliği kaldırılan ya da sınırları değiştirilen belediyelerin veya
köylerin önceki durumlara göre daha iyi hizmet alıp alamayacakları hususunun
değerlendirmesinin yapılmasının ise yerindelik denetimi anlamına geleceği ve
bunun Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin dışında kalacağı açıktır.
45. Dava konusu kuralın “Dicle Nehri üzerinde inşa edilen
Ilısu Barajı ve HES Projesi göl alanında kalacak olan Batman İli Hasankeyf
İlçesinin ekli krokide koordinatları belirtilen alana taşınması
öngörülmektedir. Ayrıca, Hasankeyf İlçe Merkezinin yeni yerleşim yerine nakline
kadar geçecek süre içinde ilçenin hukuki varlığını mevcut yerleşim yerinde
sürdürmesi hüküm altına alınmaktadır.” biçimindeki gerekçesi göz
önünde bulundurulduğunda kuralla, Dicle nehri üzerine inşa edilen Ilısu Barajı
ve HES sebebiyle mevcut ilçe merkezinin bir kısmının su altında kalacak
olmasından dolayı ilçe merkezinin taşınmasının ve ilçe belediyesinin
sınırlarının yeniden belirlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Mevcut ilçe
merkezi ile belediye sınırlarının su altında kalacak olması nedeniyle ilçe merkezinin
taşınmasında ve ilçe belediyesi sınırlarının yeniden belirlenmesinde zorunluluk
bulunduğu dikkate alındığında dava konusu kuralın bir taraftan Anayasa’nın
127. maddesiyle yerel yönetimlere yüklenen kamusal hizmetlerin etkin biçimde
yerine getirilmesi, bir taraftan da merkezî yönetim kuruluşları bakımından
merkezî idare hizmetlerinin sağlıklı bir biçimde yürütülmesini temin
edebilecek, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını sağlayacak uygun
bir ilçe merkezi sınırlarının oluşturulması amacıyla, bir başka ifadeyle kamu
yararı düşüncesiyle kanunlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın
devletin kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak biçimindeki temel amaç ve görevlerine aykırı olduğu da
söylenemez.
46. Buna karşılık belirlenen ilçe merkezi ve belediye
sınırlarının yöresel gereksinimlere uygun olup olmadığı, kamu yararını
gerçekleştirip gerçekleştirmediği bir siyasi tercih sorunu olarak kanun
koyucunun takdirinde bulunduğundan bu husus, yerindelik denetimi kapsamında
olup anayasa yargısının denetiminin konusu dışında kalmaktadır.
47. Öte yandan mevcut ilçe merkezinin su altında kalmasına
sebep olacak Ilısu Barajı ve HES yapımının Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüş
ise de bu yapım işinin, dava konusu kural tarafından öngörülen bir husus
olmaması nedeniyle bu kapsamda denetime konu yapılabilmesi mümkün değildir.
48. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 5., 17., 126.
ve 127. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
49. Kuralın Anayasa’nın 56., 63. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
50. Dava dilekçesinde özetle, 6663 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle değiştirilen 657
sayılı Kanun’un eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetveli’nin “VII. EMNİYET
HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e) bendinin (aa) alt bendi dışında
kalan diğer dava konusu kuralların uygulanması
hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararlar doğabileceği belirtilerek
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
29.1.2016 tarihli ve 6663 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 14. maddesiyle 18.3.1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman
Erbaş Kanunu’nun 5. maddesine eklenen dördüncü fıkraya,
B. 34. maddesine,
yönelik iptal talepleri, 13.12.2017 tarihli ve E.2016/32,
K.2017/168 sayılı kararla reddedildiğinden, bu kurallara ilişkin yürürlüğün
durdurulması taleplerinin REDDİNE, 13.12.2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V. HÜKÜM
29.1.2016 tarihli ve 6663 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 9. maddesiyle değiştirilen, 14.7.1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun eki (I) sayılı Ek Gösterge
Cetveli’nin “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e)
bendinin (aa) alt bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ ile Celal
Mümtaz AKINCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 14. maddesiyle 18.3.1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman
Erbaş Kanunu’nun 5. maddesine eklenen dördüncü fıkranın Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. 34. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
13.12.2017 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 29.1.2016 tarihli ve 6663 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9.
maddesiyle değiştiren 14.7.1965 tarihli Devlet memurları Kanunu’nun eki (I)
sayılı Ek Gösterge Cetveli’nin “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e)
bendinin (aa) alt bendinin Anayasa’nın 2. ve 55. maddelerine aykırılığı iddia
edilerek iptali istenmiş; Anayasa Mahkemesince bahse konu kural, Anayasa’nın
10. maddesi yönünden de incelenmiştir.
2. Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye
Cumhuriyeti’nin “… toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devleti…” olduğu belirtilmiştir.
3. Anayasa’nın “Ücrette adalet sağlanması”
kenar başlıklı 55. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun
adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları
için gerekli tedbirleri alır”
4. 2010 yılında, Anayasa değişikliğine ilişkin
5986 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle, Anayasa’nın “Toplu iş sözleşmesi ve toplu
sözleşme hakkı” kenar başlıklı 53. maddesine eklenen Ek fıkra ile “Memurlar
ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler” hükmü
getirilmiştir. Yine 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğine ilişkin 5982
sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, Anayasa’nın 128. maddesinin, memurların ve
diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin,
hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin
kanunla düzenleneceğini öngören ikinci fıkrasının sonuna “Ancak, mali
ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” cümlesi
eklenmiştir.
5. Anayasa hükümlerinin birlikte
değerlendirilmesinden, çalışma hayatına ilişkin uluslararası sözleşmelerdeki
yükümlülükler ve gelişen evrensel anlayış karşısında Anayasa koyucu tali kurucu
iradenin de memurlar ve diğer kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarının
salt statü hukuk çerçevesinde yasa koyucu tarafından kendi takdirine göre
belirlenmesi anlayışını terk ederek, çalışma hayatına ilişkin genel ilkelerin
de uygulanabileceği, hakkaniyete daha uygun ve emeği esas alan bir sisteme
yöneldiği anlaşılmaktadır.
6. Kuralın iptali istemi, aynı veya çok benzer
görevleri yapan emniyet mensupları ile askeri personel arasında, çalışılan
teşkilat ve görev yerleri dışında bir fark bulunmadığı, emniyet teşkilatı
personeline daha düşük ek gösterge rakamı öngörülmesinin hakkaniyete ve yapılan
işe uygun, adil ücret ilkesine aykırı olduğu gerekçesine dayanmaktadır. Polis
ile jandarma ve sahil güvenlik personeli arasında yapılan işin, farklı yan
ödemeyi haklı kılacak özellikleri olup olmadığı değerlendirilmeksizin ve farkı
haklı kılacak somut nedenler ortaya konmaksızın, iptal isteminin salt statü
hukuku yönünden değerlendirilip reddedilmesinin, Anayasa tarafından koruma
altına alınan, ücretin emeğe göre belirlenmesi ve ücrette adalet ilkeleri
karşısında, hakkaniyete uygun düşmediği, bu nedenlerle kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanaatindeyiz.
7. Kanun’un Anayasa’nın 10. maddesi
çerçevesinde yapılan değerlendirmede de aynı sonuca varılması gerektiğinde
kuşku yoktur. Bunun somut olguları şunlardır:
a) 668 sayılı KHK ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.
Nitekim 2803 sayılı Kanun’un 4. ncü, 2692 sayılı Kanun’un 2 nci maddelerinde bu
husus açıkça ifade edilmektedir.
b) Aynı KHK ile 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 36 ncı maddesinde düzenlenen “hizmet sınıflarına” 8 nci madde olarak
“Jandarma Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf Jandarma Genel Komutanlığı
kadrolarında bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmaları” kapsar.” ve 9 uncu
madde olarak “Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf Sahil
Güvenlik Komutanlığı kadrolarında bulunan subay ve astsubayları kapsar.”
şeklinde ekleme yapılmıştır. Böylelikle, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
mensubu subay ve astsubaylar, statü hukuku bakımından 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na tâbi tutulmuştur.
c) 682 sayılı KHK ile Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline ilişkin
disiplin mevzuatı birleştirilmiştir.
d) 680 sayılı KHK ile evvelce Emniyet Genel
Müdürlüğü personeli yönünden geçerli olan ödüllendirme sistemi, Jandarma Genel
Komutanlığı personeli yönünden de geçerli hale getirilmiştir.
e) 668 sayılı KHK ile İçişleri Bakanına,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı’nın her kademedeki personeli yönünden geçici görevlendirme yetkisi
verilmiştir.
f) İşaret edilen bu yasal düzenlemelerle
birlikte her üç teşkilat personeli arasında görev ve hizmet yönünden bir
birliktelik sağlanmış ve sadece sorumluluk alanları, rütbe isimleri ve farklı
teşkilat yapıları dışında bir fark kalmamıştır.
g) Barış şartlarında artık askeri bir görev
üstlenmesi mümkün olmayan Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığına mensup subay ve astsubayların aylık ve özlük haklarının “rütbe”
esasına göre ödenmeye devam edilmesi, buna karşın Emniyet Genel Müdürlüğü
mensubu “Emniyet Hizmetleri Sınıfı”na dahil personele, kendi aralarındaki
hiyerarşi dahi dikkate alınmaksızın farklı (çok daha düşük) aylık ve özlük
haklarının ödenmesini haklı kılacak hiçbir hukuki neden bulunmamaktadır.
h) 657 Sayılı Kanun’un eki (I) Sayılı Ek
Gösterge Cetveli’nin “VII. EMNİYET HİZMETLERİ SINIFI” bölümünün (e) bendinin
“Yüksek öğrenimliler” başlıklı (aa) alt bendinde, çarşı ve mahalle bekçileri,
polis memurları, komiser yardımcısı komiser, başkomiser ve emniyet amiri
statüsünde bulunanlardan 1 nci dereceye gelmiş ve “yüksek öğrenimli”
bulunanların “3000” ek gösterge alacakları hüküm altına alınmıştır.
926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunun EK-VIII, EK-VIII/A ve EK-VIII/B sayılı Ek Gösterge cetvellerinde, 1 nci
dereceye gelmiş astsubaylar için ek göstergenin “3600” olduğu belirtilmektedir.
2803 sayılı Kanun’un 13. Ve 2692 sayılı kanunun 6 ncı maddeleri uyarınca,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensubu astsubaylar 1
nci dereceye gelmeleri halinde “3600” ek gösterge almaktadırlar.
ı) Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler
öncesinde Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensubu
astsubayların, evvelce asker kişi olmaktan ve aynı zamanda askeri görev ifa
etmelerinden kaynaklanan nedenlerle, emniyet personeline nazaran farklı (daha
fazla) ek gösterge almaları haklı ve mâkul görülebilirse de; anılan
düzenlemelerden sonra “ek gösterge” yönünden farklı değerlendirilmelerini haklı
kılan hukuki bir neden kalmadığından, iptali istenen kuralın Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen “hukuk devleti” ve 10. maddesinde düzenlenen “eşitlik”
ilkeleri ile de bağdaştırılması mümkün görülmemektedir. Farklı örgütler içerisinde
olmakla beraber, iç güvenlik hizmeti bakımından aralarında bir fark kalmayan üç
güvenlik teşkilatından ikisine nazaran Emniyet Genel Müdürlüğünün sayılan
statüdeki personeline daha düşük ek gösterge (3600 yerine 3000) verilmesini
öngören kuralın, aynı zamanda bu üç teşkilat mensupları arasında özlük hakları
yönünden bir eşitsizlik yarattığı açıktır.
8. Yukarıda açıklanan nedenlerle, iptali
istenen kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı düştüğü ve iptali
gerektiği kanaatine ulaştığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|