ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2016/191
Karar Sayısı : 2017/131
Karar Tarihi : 26.7.2017
R.G. Tarih-Sayısı :
10.10.2017-30206
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. İstanbul 5. İcra Ceza Mahkemesi (E.2016/191)
2. Kocaeli 2. İcra Ceza Mahkemesi (E.2017/15)
3. Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesi (E.2017/38)
4. Büyükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi
(Ceza Mahkemesi Sıfatıyla) (E.2017/45)
5. Konya 4. İcra Ceza Mahkemesi (E.2017/86)
6. Büyükçekmece 2. İcra Ceza Mahkemesi (E.2017/87)
İTİRAZLARIN KONUSU : 14.12.2009
tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin Anayasa’nın 2., 5, 13.,
19., 36., 37., 38. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline
karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Sanıklar hakkında karşılıksız çek düzenledikleri gerekçesiyle
açılan davalarda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu 5. maddesi şöyledir:
“Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
MADDE 5- (1) (Değişik:
15/7/2016-6728/63 md.) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni
ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi
yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir
çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak,
hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, çekin
üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden
itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı
üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından az
olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın
bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına
hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak
çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi
adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına
düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen
şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar
bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü
maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar
icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve
353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.
Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı
banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim
yeri mahkemesinde görülür.
(2) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.;Yeniden düzenleme:
15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka
hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı
sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle
görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa
yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili
banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Birinci fıkra uyarınca hakkında çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilenler, yasaklılıkları süresince
sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamazlar. Ancak, hakkında
yasaklama kararı verilenlerin mevcut organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna
kadar devam eder.
(3) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek
üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi
veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezai
sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.
(4) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.)
(5) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı ile ilgili
olarak, herhangi bir adres değişikliği bildiriminde bulunulmadığı sürece
ilgilinin çek hesabı açtırırken bildirdiği adrese 11/2/1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre derhal tebligat çıkarılır.
Adresin bankaya yanlış bildirilmesi veya fiilen terkedilmiş olması hâlinde de,
tebligat yapılmış sayılır.
(6) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı
verilmiş olan kişi, elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu bankalara iade
etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz.
(7) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı
verilmiş olan kişi, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün
içinde, düzenlemiş bulunduğu ve henüz karşılığı tahsil edilmemiş olan çekleri,
düzenleme tarihlerini, miktarlarını ve varsa lehtarlarını da göstermek
suretiyle, muhatap bankaya liste hâlinde vermekle yükümlüdür.
(8) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Çek düzenleme ve çek hesabı
açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile
imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)
aracılığıyla MERSİS ile Risk Merkezine elektronik ortamda bildirilir. Hakkında
çek hesabı açma yasağı kararı verilen kişiler, Risk Merkezi tarafından
bankalara bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara ilişkin
esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Risk Merkezi
tarafından belirlenir.
(9) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Yeniden düzenleme:
15/7/2016-6728/63 md.) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan
yargılama neticesinde mahkeme tarafından beraat, ceza verilmesine yer olmadığı,
davanın düşmesi veya davanın reddine karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına karar verilir. Çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin kararların
kesinleşmesi üzerine, bu kararlar, MERSİS ile Risk Merkezine sekizinci
fıkradaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.
(10) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkrada tanımlanan
suç nedeniyle, ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümler uygulanmaz.
(11) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Ek: 15/7/2016-6728/63 md.)
Birinci fıkra uyarınca verilen adli para cezalarının ödenmemesi durumunda, bu
ceza, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kamuya yararlı
bir işte çalıştırma kararı verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevrilir.”
II. İLK İNCELEME
A. E. 2016/191, E.2017/15-38-45-87 Sayılı Başvurular
Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca E. 2016/191 sayılı
dosyanın 14.12.2016 tarihinde, E.2017/15 sayılı dosyanın 9.2.2017 tarihinde,
E.2017/38 ve E.2017/45 sayılı dosyaların 1.3.2017 tarihinde, E. 2017/87 sayılı
dosyanın 15.3.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
B. E. 2017/86 Sayılı Başvuru
Yönünden
2. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca, Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ,
Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 15.3.2017 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygun olup
olmadığı sorunu görüşülmüştür.
3. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi”
başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak
başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Söz konusu maddenin
(1) numaralı fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada
uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya
aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri
dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış; fıkranın
(a) bendinde de “iptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine
aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” mahkemeye
gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Anılan maddenin (4) numaralı
fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan
itiraz başvurularının, Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye
geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
4. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli
kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin
Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
5. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin
tamamının iptalini talep etmekle birlikte, başvuru kararında sadece maddenin
(1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine ilişkin Anayasa’ya
aykırılık iddialarını gerekçelendirilmiş,maddenin geri kalan kısmının ise
Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunu ayrı ayrı
ve gerekçeleriyle birlikte açıkça göstermemiştir.
6. Açıklanan nedenlerle, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek
Kanunu’nun 5. maddesinin;
A. 15.7.2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanun’un 63. maddesiyle
değiştirilen (1) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin esasının
incelenmesine,
B. Kalan bölümünün iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan
başvurunun, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
7. 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin,
15.7.2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanun’un 63. maddesiyle değiştirilen (1)
numaralı fıkrasının; birinci, ikinci ve yedinci cümlelerinin iptallerine karar
verilmesi talebiyle yapılan E.2017/15 sayılı itiraz başvurusunun 9.2.2017
tarihinde; birinci cümlesinde yer alan “…sebebiyet veren…” ibaresi
ile ikinci cümlesinin “…çekin üzerinden yazılı bulunan düzenleme tarihine
göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticari
işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve
yargılama gideri toplamından…” bölümünün iptallerine karar verilmesi
talebiyle yapılan E.2017/38 sayılı itiraz başvurusunun 1.3.2017 tarihinde;
yedinci cümlesinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan E.2017/45 sayılı
itiraz başvurusunun 1.3.2017 tarihinde; birinci ve ikinci cümlelerinin
iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan E.2017/86 sayılı itiraz
başvurusunun 15.3.2017 tarihinde; yedinci cümlesinin iptaline karar verilmesi talebiyle
yapılan E.2017/87 sayılı itiraz başvurusunun 15.3.2017 tarihinde, aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle E.2016/191 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMELERİNE,
esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2016/191 sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
8. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Fatih ŞAHİN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 5. Maddesinin 6728 sayılı Kanun’un 63.
Maddesiyle; Değiştirilen (1) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesi ile Yeniden
Düzenlenen (2) Numaralı Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümlelerinin İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçesi
9. Başvuru kararlarında özetle, taraflar arasında çekten
kaynaklanan ilişkinin hukuki olarak sözleşme niteliğinde olduğundan çekin
karşılıksız çıkması nedeniyle kişinin cezai yaptırıma tabi tutulamayacağı, çek
karşılığının hesapta bulundurulmamasının çok değişik sebeplerden doğabileceği,
ancak kuralda herhangi bir özel kasıt aranmadığından çekin karşılıksız kalma
sebeplerinin araştırılmasına da imkan bulunmadığı, bu durumda makul bir
sebepten dolayı çek hesabında karşılığın bulunmamasının da kasten bulundurmayla
aynı şekilde cezai yaptırıma sebebiyet verdiği, karşılıksız çek suçu için adli
para cezası öngörülmekle birlikte 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 52.
maddesinin 4. fıkrasına göre ödenmeyen adli para cezaları hapis cezasına
çevrileceğinden kişinin adli para cezasını ödeyememesi durumunda hürriyeti
bağlayıcı ceza ile karşı karşıya kalacağı, çekin esas olarak bir ödeme vasıtası
olmasına rağmen ticari hayatta ileri tarihli çek uygulaması nedeniyle çekin
ödeme aracı olma vasfını kaybettiği, dolayısıyla, karşılıksız çekin cezai
yaptırıma bağlanmasının kamu güvenliğini sağladığı gerekçesinin de ortadan
kalktığı, kişinin ileri tarihli bir çekten dolayı geçmişte bir başka kişi
tarafından keşide edilen çekten dolayı cezalandırılmasının suçta ve cezada
kanunilik ilkesine aykırı olduğu, kuralın yürürlüğe girdiği 9.8.2016 tarihinden
önce piyasada çok sayıda ileri tarihli keşide edilmiş çek bulunduğu, kuralın
yürürlüğe girmesiyle birlikte bir geçiş süreci öngörülmediğinden, 9.8.2016
tarihinden önce vadeli olarak keşide edilen çeklerin karşılıksız çıkması
durumunda çek sahiplerinin çek imza ettikleri tarihte suç olmayan eylemlerinden
dolayı cezai yaptırım ile karşı karşıya kalacakları belirtilerek kuralların Anayasa’nın
2., 5., 13., 19 ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu
birinci cümlesinde, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni
ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır”
işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her
bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunacağı
belirtilmiş; (2) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde, çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişinin çek hesabı
sahibi olduğu, ikinci cümlesinde ise çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması
hâlinde bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim
organı üyesinin, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan
gerçek kişi veya kişilerin çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla
yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.
11. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir.
12. Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde Anayasa’ya
bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak
yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin
belirlenmesi gibi konularda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır.
13. Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında, “Hiç kimse,
yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı
özgürlüğünden alıkonulamaz.” denilerek yalnızca sözleşmeden doğan
yükümlülüklere aykırılık nedeniyle özgürlüğün kısıtlanamayacağı belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 4 No’lu Protokol’ün 1. maddesinde de yer
alan bu kural, bir kimsenin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine
getiremediği için özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı, bunun insan
özgürlüğüne ve onuruna aykırı olacağı düşüncesine dayanmaktadır.
14. Çek, kambiyo senetlerinin bir türü olarak 6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nda düzenlenmekle birlikte çekin kullanımına, çek hamillerinin
korunmasına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması önlemlerine
katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen
diğer yükümlülüklere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında uygulanacak
yaptırımlar 5941 sayılı Kanun’da özel olarak düzenlenmiştir. Kanun’un amacı
çekin güvenilir bir ödeme aracı olarak piyasada kullanımını yaygınlaştırmaktır.
15. Çek, ticari hayatta ödeme aracı olarak önemli bir yere sahiptir.
Çekle yapılan ödemelerde yaşanacak herhangi bir sıkıntı ticari hayatı olumsuz
şekilde etkileyebilmektedir. Bu nedenle çekle yapılacak ödemelere ilişkin
hususlar diğer kıymetli evrak türlerinden farklı olarak özel bir kanunla
düzenlenerek çek kullanımı sıkı şekil şartlarına bağlanmış ve çekin karşılıksız
çıkmasını önleyici tedbirler alınmıştır.
16.Bu önlemlerden biri de çekle ilgili olarak “karşılıksızdır”
işlemi yapılmasına sebebiyet verenler için uygulanacak adli para cezasıdır.
Kanun koyucunun, ticari hayatta bir ödeme aracı olarak kullanılan çeke güvenin
artırılarak kullanımının yaygınlaştırılması, çek hamillerinin korunması ve
karşılıksız çek nedeniyle piyasadaki ödeme dengesinin bozulmasını önlemek
amacıyla “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verenler için
cezai yaptırım öngördüğü anlaşılmaktadır.
17. Anayasa Mahkemesinin 17.3.2011 tarihli ve E. 2010/6, K. 2011/54
sayılı kararında da ifade edildiği üzere çek, temel ilişkide bir sözleşmenin
bulunup bulunmamasından bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran
özel bir havaledir. Taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin
bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda dahi çek,
başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Çeki elinde
bulunduran hamil, sözleşmeden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya
çekten doğan bir hakkı iktisap etmektedir. Çekin temelinde her zaman bir
sözleşme bulunması zorunlu olmadığı gibi temelde bir sözleşme ilişkisinin
bulunduğu durumlarda da bu ilişkiden bağımsız bir kambiyo taahhüdü söz
konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun borcunu ödemek için çek
kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. Bu
nedenle, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına
sebebiyet veren kişinin cezalandırılmasında Anayasa’nın 38. maddesine aykırı
bir yön bulunmamaktadır.
18. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun
şahsi olduğu ifade edilmiştir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin
işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla
kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.
19. İtiraz konusu kurallarda “karşılıksız” çeki keşide eden değil,
kanuni ibraz süresi içinde “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet
veren kişi veya kişilerin cezalandırılması öngörülmüştür. Çek karşılığını
ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir.
Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde bu tüzel kişinin mali işlerini
yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme
yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Belirtilen
yükümlülükleri yerine getirmeyen kişilerin cezai yaptırıma tabi tutulmasında
cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
20. “Karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu,
neticesi harekete bitişik bir suç olup üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre
kanuni ibraz süresi içinde ibraz edilip karşılığının olmadığına dair işlemin
yapılması ile tamam olur. İtiraz konusu kuralla, kuralın yürürlüğe girdiği
tarihten sonra çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verenlerin
cezalandırılması öngörülmekte olup geçmişe yönelik bir cezalandırma söz konusu
değildir.
21. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
22. Kuralların Anayasa’nın 5., 13. ve 19. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
B. Kanun’un 5. Maddesinin 6728 sayılı Kanun’un 63.
Maddesiyle Değiştirilen (1) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinin İncelenmesi
1. İtirazların Gerekçesi
23. Başvuru kararlarında özetle, itiraz konusu kuralda çekle
ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verenler
hakkında uygulanacak adli para cezasının alt sınırının somut bir şekilde
belirtilmediği, sanık hakkında hükmedilecek adli para cezasının zamana ve
olayla göre değişen belirsiz kriterlere bağlandığı, ceza miktarının hüküm
tarihine göre değişkenlik göstereceği, vekâlet ücretinin ceza tespitinde esas
miktara dâhil edilip edilmeyeceği, edilecekse hüküm ile birlikte ayrıca müşteki
lehine, sanık aleyhine vekâlet ücreti takdir edilip edilmeyeceği konusunda
belirsizlik bulunduğu, ceza miktarının tespiti için her dosyanın bilirkişiye
gönderilmesinin zorunlu hâle geldiği, zaten zor durumda bulunan çek sahibi
aleyhine yargılama gideri yükletilmesinin davaların en az giderle mümkün olan
surette sonuçlandırılması ilkesine aykırı olduğu, hesaplanacak faiz miktarını
failin değil alacaklının davranışı ile takip ve yargılamanın seyrinin
belirleyeceği, cezanın bir unsuru olarak belirlenen faiz, takip ve yargılama
giderlerinin kanunla değil düzenleyici işlemlerle ve yargısal makamlar
tarafından verilen ara kararları ile belirlenmesinin failin suç tarihinde
bilmediği veya bilecek durumda olmadığı bir cezai yaptırım ile karşı karşıya
kalmasına sebebiyet verdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 38.ve 141.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
24. İtiraz konusu kuralda, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır”
işlemi yapılmasına sebebiyet verenler hakkında uygulanacak adli para cezasının;
çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, çekin üzerinde yazılı bulunan
düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuni
Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’a göre ticari işlerde temerrüt
faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri
toplamından az olamayacağı hüküm altına alınmaktadır.
25. Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, ... kanunun
suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek “suçun kanuniliği”,
üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak
kanunla konulur” denilerek, “cezanın kanuniliği” ilkesi
getirilmiştir. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, insan hak
ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun
da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik
kararlarında da ifade edildiği üzere Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan “suçta
ve cezada kanunilik” ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve
bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde
kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması
gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan
bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması
amaçlanmaktadır. Bu ilke, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri en geniş
biçimiyle gerçekleştirip güvence altına almakla yükümlü olan hukuk devletinin
esas aldığı değerlerden olup uluslararası hukukta ve insan hakları belgelerinde
de özel bir yere ve öneme sahip bulunmaktadır.
26. Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde,
çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren
kişi hakkında, her bir çekle ilgili olarak binbeşyüz güne kadar adli para
cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir. İtiraz konusu kuralda ise hükmedilecek
adli para cezasının; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, çekin üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren
işleyecek 3095 sayılı Kanun’a göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı
üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından az
olamayacağı belirtilmiştir. Kurala göre sanık hakkında adli para cezasına
hükmedilirken çekin karşılıksız kalan miktarı, bu miktara uygulanacak temerrüt
faizi, karşılıksız kalan miktar için yapılacak icra veya iflas takip masrafları
ve yargılama giderlerinin de göz önünde bulundurulması zorunludur.
27. Adli para cezasının hesabında göz önünde bulundurulacak olan “çekin
karşılıksız kalan miktarı” konusunda herhangi bir belirsizlik
bulunmamaktadır. Zira çekin bankaya ibrazında ödenmeyen kısmı karşılıksız kalan
miktarı oluşturmaktadır.
28. İtiraz konusu kuralda, “çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme
tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanun’a
göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi” de adli
para cezasının hesabında göz önünde bulundurulacak unsurlar arasında
sayılmıştır. Kuralda, temerrüt faizinin başlangıç tarihinin “düzenleme
tarihine göre kanuni ibraz tarihi” olarak belirlenmesine karşın, faizin
hangi tarihe kadar işletileceği belirtilmemiştir. Bu durum, sanık hakkında
hükmedilecek adli para cezasının miktarı bakımından öngörülemezliğe sebebiyet
vermektedir.
29. İtiraz konusu kuralda, çek hamilinin karşılıksız kalan çek miktarı
için yapacağı takip giderleri de adli para cezasının hesabında göz önünde
bulundurulacak unsurlar arasında sayılmıştır. Kanuni ibraz süresi içinde çeki
karşılıksız çıkan çek hamili, çekin karşılıksız kalan miktarını tahsil etmek
için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 167. ve devamı maddeleri uyarınca
kambiyo senetlerine mahsus haciz veya iflas yoluyla alacağını tahsil
edebilecektir. Karşılıksız kalan çek miktarı için yapılacak takip masrafları,
takibin icra veya iflas yoluyla yapılmasına göre değişkenlik gösterebileceği
gibi takip sürecinde alacaklının talebi üzerine icra iflas dairelerinin
alacağın tahsiline yönelik işlemlerine göre de değişkenlik gösterebilir. Bu
durum sanık hakkında hükmedilecek adli para cezasının miktarı bakımından
belirlilik içermemektedir.
30. İtiraz konusu kuralda, yargılama gideri de adli para cezasının
hesabında göz önünde bulundurulacak unsurlar arasında sayılmıştır. Yargılama
giderleri, yargılamanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması için yapılan
harcamalar toplamıdır. Çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi
yapılmasına sebebiyet verenler hakkında icra mahkemesinde açılan davada
yargılama giderlerinin herhangi bir tereddüte yer vermeyecek şekilde önceden
belirlenmesi mümkün değildir.
31. Bu itibarla, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarına çekin
üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden
itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanun’a göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı
üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama giderinin, sanık hakkında
hükmedilecek adli para cezasının hesabında göz önünde bulundurulması, cezanın
miktarı bakımından öngörülemezliğe sebebiyet verdiğinden itiraz konusu
kuralın “…çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni
ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticari işlerde
temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri
toplamından…” bölümü suç ve cezaların kanuniliği
ilkesine aykırı bulunmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle kuralın “…çekin üzerinde yazılı
bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095
sayılı Kanuna göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak
faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından…” bölümü Anayasa’nın
38. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
33. Kuralın kalan kısmı ise Anayasa’nın 38. maddesine aykırı değildir.
İptal taleplerinin reddi gerekir.
34. Kuralın Anayasa’nın 141. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 5. Maddesinin 6728 sayılı Kanun’un 63. Maddesiyle
Değiştirilen (1) Numaralı Fıkrasının Beşinci Cümlesinin İncelenmesi
1. İtirazın Gerekçesi
35. Başvuru kararında özetle, tüzel kişi adına düzenlenen çekin
karşılıksız çıkması durumunda çekte imzası bulunmayan şirket yetkilisinin, sırf
şirket yönetiminde olması nedeniyle çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına
maruz kalarak kişisel çek keşide etme yetkisi elinden alındığı gibi başka bir
şirket çekini de kullanamaz hale getirildiği, bu durumun cezanın şahsiliği
ilkesine aykırı olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 38. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
36. İtiraz konusu kuralda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının,
çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide
edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda
ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri
hakkında uygulanacağı hüküm altına alınmaktadır.
37. Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, işlendiği
zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz”, üçüncü fıkrasında da, “Ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek suçun ve cezanın
kanuniliği esası benimsenmiş; yedinci fıkrasında ise ceza sorumluluğunun şahsi
olduğu belirtilerek, herkesin kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının
suç oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
38. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun evrensel
ilkelerindendir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir
fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin
başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Dolayısıyla bu ilke kusursuz suç
ve ceza olmaz ilkesini de kapsamaktadır. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci
fıkrası ile ilgili gerekçede de, “...fıkra, ceza sorumluluğunun ‘şahsî’
olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı
hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan
ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır.”
denilmektedir.
39. Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde,
çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemine sebebiyet verme suçuyla
ilgili davalarda, mahkemenin ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağına, bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağının devamına hükmedeceği; dördüncü cümlesinde yargılama sırasında da
resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağına karar verileceği belirtilmiştir.
40. Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde
düzenlenen “çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı” tedbiri, çekle
ilgili “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan
dolayı başlatılan yargılamayla birlikte uygulamaya konulan önleyici amaçlı bir
koruma ve güvenlik tedbiridir. Genel olarak koruma ve güvenlik tedbirlerinin
düzenleniş amacı henüz kişi mahkûm olmadan kamu güvenliğini sağlamak ve suçun
yeniden işlenmesine yönelik muhtemel tehlikeyi önlemektir.
41. Çek, ticari hayatta ödeme aracı olarak önemli bir yere sahiptir.
Çekle yapılan ödemelerde yaşanacak herhangi bir sıkıntı ticari hayatı olumsuz
şekilde etkileyebilmektedir. Bu nedenle çekle yapılacak ödemelere ilişkin
hususlar diğer kıymetli evrak türlerinden farklı olarak özel bir kanunla
düzenlenerek çek kullanımı sıkı şekil şartlarına bağlanmış ve çeklerin
karşılıksız çıkmasını önleyici tedbirler alınmıştır. Bu önlemlerden biri de
çekin karşılıksız çıkması durumunda itiraz konusu kuralda sayılan kişiler
hakkında önleyici bir tedbir olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
uygulamasıdır. Yasağın amacı, karşılıksız çek suçunun yeniden işlenmesini
önlemektir.
42. İtiraz konusu kuralda ise çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağının uygulanacağı kişiler düzenlenmektedir. Kurala göre çek hesabı sahibi
gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız
çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı
ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında çek düzenleme ve
çek hesabı açma yasağı uygulanacaktır.
43. Kuralda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına muhatap olacak
kişiler, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına
sebebiyet verme suçuna muhatap olanlara nazaran daha geniş tutulmuştur.
Kanun’un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine
göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişiler
adli para cezasına muhatap olmakta iken, çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağının bu kişilere ilave olarak “tüzel kişiler”, “tüzel kişi adına
çek keşide edenler” ve “karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına
düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen
şirket yetkilileri” hakkında da uygulanması öngörülerek yasak kapsamı
genişletilmiştir.
44. Çek hesabı sahibi, çek karşılığını ilgili banka hesabında
bulundurmakla yükümlü olan kişidir. Çek hesabı sahibi gerçek kişinin, çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmaması durumunda hakkında cezai
yaptırım uygulanmasının yanı sıra yeniden karşılıksız çek düzenlemesini önlemek
amacıyla çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı öngörülmektedir. Çek hesabı
sahibinin tüzel kişi olması durumunda ise tüzel kişi adına mali işlerini
yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme
yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Karşılıksız
çek nedeniyle çek hesabı sahibi tüzel kişi hakkında cezai takibat
yapılamayacağından ceza yerine güvenlik tedbiri olarak çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağının uygulanarak çek hesabı sahibi tüzel kişi adına yeniden
çek düzenlenmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
45. Karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda
itiraz konusu kural uyarınca şirket yönetim organı ile ticaret siciline tescil
edilen şirket yetkilileri de çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına muhatap
olmaktadır. Kanun koyucunun, sermaye şirketlerinde yönetim organının çek
düzenleme ve çek hesabı açma yetkisini üçüncü kişilere devretmek suretiyle
karşılıksız çekten dolayı sorumluluktan kurtulmalarının önüne geçmek amacıyla
şirket yönetim organı ile birlikte şirket yetkilisi hakkında da çek düzenleme
ve çek hesabı açma yasağı uygulanmasını öngördüğü anlaşılmaktadır. Bu yönüyle
kuralın kamu yararına aykırı olduğu söylenemez. Anılan yasağın uygulanmasıyla kamu
yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise anayasallık denetiminin kapsamı
dışındadır.
46. 6102 sayılı Kanun’a göre sermaye şirketlerinde yönetim organı
üyeleri, görevlerini özenli bir şekilde yerine getirmek ve şirketin
menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmekle yükümlü oldukları gibi
yönetimle görevli kişilerin, özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç
yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip
etmediklerinin üst gözetiminden de sorumludurlar. Bu nedenle karşılıksız çekin
bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda şirket yönetim organı ile
ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı uygulanmasında cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık
bulunmamaktadır.
47. Karşılıksız çekin bir tüzel kişi adına düzenlenmesi durumunda
itiraz konusu kural uyarınca tüzel kişi adına çek keşide edenler de çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağına muhatap olmaktadır. Kuralın, tüzel
kişi adına çek keşide edenlerin; çekin kanuni ibraz süresinden önce
görevlerinden ayrılarak karşılıksız çekten dolayı sorumluluktan kurtulmalarının
önüne geçmek ve çek keşide ederken daha dikkatli ve özenli hareket etmelerini
sağlamak amacıyla ihdas edildiği anlaşılmaktadır.
48. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar,
ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın
gereksinimleri gözetilerek saptanacak ceza politikasına göre belirlenir. Çekin
güvenilir bir ödeme aracı haline gelmesini sağlamak amacıyla hangi tür
tedbirlerin uygulanacağını belirleme yetkisi kanun koyucuya aittir. Bu
kapsamda, tüzel kişi adına düzenlenen çekin karşılıksız çıkması durumunda, çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurma yükümlülüğünü yerine
getirmeyenlerle birlikte tüzel kişi adına çek keşide edenler hakkında çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanması da yukarıda belirtilen ilke
uyarınca kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
49. Tüzel kişi adına çek keşide edenler de görevlerini tedbirli bir
yöneticinin özeniyle yerine getirmek zorundadır. Çek keşide ederken tedbirli
bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli, çekin karşılıksız çıkmasına sebebiyet
verecek tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır. Dolayısıyla, tüzel kişi adına
keşide edilen çekin karşılıksız çıkması durumunda çek keşide etmeye yetkili
kişiler hakkında da çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanmasında
Anayasa’nın 38. maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 38. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
51. Zühtü ARSLAN, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Muammer TOPAL ve Hasan
Tahsin GÖKCAN, kuralda yer alan “…bu tüzel kişi adına çek keşide edenler…”
ibaresi yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
D. Kanun’un 5. Maddesinin 6728 sayılı Kanun’un 63. Maddesiyle
Değiştirilen (1) Numaralı Fıkrasının Yedinci Cümlesinin İncelenmesi
1. Genel Açıklama
52. İtiraz konusu kuralda, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır”
işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan dolayı açılan davaların icra
mahkemesinde görülmesi ve bu davalarda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun
347, 349, 350, 351, 352 ve 353. maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne
ilişkin hükümlerin uygulanması öngörülmüştür.
53. 2004 sayılı Kanun’un 346. maddesinde, Kanun’un on altıncı
babında yer alan suçlarla ilgili davalara icra mahkemesinde bakılacağı
belirtildikten sonra 347. ve devamı maddelerinde on altıncı bapta yer alan
suçlarla ilgili davalarda uygulanacak yargılama usulüne ilişkin kurallar
düzenlenmiştir.
54. Kanun’un 347. maddesinde, Kanun’un on altıncı babında yer alan
fiillerden dolayı şikâyet hakkının, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay
ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşeceği
belirtilmiştir.
55. Kanun’un 349. maddesinde yargılama usulü düzenlenmiştir. Maddeye
göre, icra mahkemesine dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılan şikâyet üzerine
mahkeme, duruşma için hemen bir gün tayin edip sanığa celpname gönderecektir.
İki taraf duruşma için tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna
gelmeye veya vekil göndermeye mecburdur. İcabında icra mahkemesi, tarafların
bizzat hazır bulunmasını emredebilir. Sanık başka yerde ikamet ediyorsa
istinabe yoluyla sorguya çekilir. Sanık, şikâyeti alan veya istinabe edilen
icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat
bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilecek, bu suretle de
bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülecektir.
56. Kanun’un 350. maddesinde, icra mahkemesinin iki tarafı ve
delillerini dinleyeceği ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini
duruşma tutanağına geçireceği, duruşmada Cumhuriyet savcısı hazır
bulundurulmayacağı belirtilmiş, 351. maddesinde, şikâyetçinin dilekçe veya
beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlı olduğu, sanığın müdafası için
tahkikatın tevsiini ancak bir kere isteyebileceği düzenlenmiş, 352. maddesinde,
icra mahkemesinin iki tarafın ifadelerini, bütün delillerini, iddia ve
müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün içinde kararını vereceği hüküm
altına alınmıştır.
57. Kanun’un 353. maddesinde ise kanun yolları düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin
hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde itiraz edilebileceği belirtilmiş, ikinci fıkrasında, on altıncı
bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak da 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerin uygulanacağı
kural altına alınmıştır. 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet
verenlerin binbeşyüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılması
öngörüldüğünden, bu suçla ilgili davalarda icra mahkemesince verilecek
kararlarla ilgili 5271 sayılı Kanun’un kanun yollarına ilişkin hükümleri
uygulanacaktır.
2. İtirazların Gerekçesi
58. Başvuru kararlarında özetle, icra mahkemelerinin gerek hukuki
gerekse cezai yargılama görevinin icra takibinde bulunulmasıyla başlayacağı,
itiraz konusu kuralda ise karşılıksız çek suçundan dolayı yapılacak yargılamada
icra takibi başlatılması şartının yer almadığı, bu durumun hukuk devleti ilkesi
ile kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğu, icra mahkemelerinin temelde hukuk
mahkemesi olarak yapılandırılması nedeniyle belge üzerinden sınırlı bir şekilde
yargılama yetkisine sahip olduğu, karşılıksız çekten dolayı hükmedilen adli
para cezasının ödenmemesi durumunda bu cezanın doğrudan hapis cezasına
çevrileceği göz önünde bulundurulduğunda, karşılıksız çek suçuna ilişkin
yargılamanın genel yetkili ceza mahkemelerinde görülmesi gerektiği, 2004 sayılı
Kanun’un 349. maddesinin beşinci fıkrasına göre sanığın duruşmaya gelmediği
takdirde yokluğunda yargılama yapılması öngörülerek sanığın etkili bir şekilde
savunma yapmasının engellendiği, karşılıksız çek suçuna yönelik davalarda kanun
yolu olarak istinaf ve temyiz usulünün uygulanmayıp aynı seviyedeki diğer icra
mahkemesine itiraz yolunun öngörüldüğü, tüm bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde karşılıksız çek suçuna ilişkin davaların icra mahkemesinde
görülmesinin adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 36. ve 37. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
59. İtiraz konusu kuralda, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır”
işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan dolayı açılan davaların icra
mahkemesinde görülmesi ve bu davalarda 2004 sayılı Kanun’un 347, 349, 350, 351,
352 ve 353. maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümlerin
uygulanması öngörülmektedir.
60. Hukuk devletinde, ceza ve ceza yargılamasına ilişkin kurallar, Anayasa’nın
konuya ilişkin ilkeleri başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı,
etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak
ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu; cezalandırma yetkisini
kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve
ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya
hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konusunda takdir hakkına sahip
olduğu gibi ceza yargılamasına ilişkin kurallar belirleme ve bu çerçevede
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri ve
yapısı hakkında da Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu
düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir. Nitekim Anayasa’nın 142. maddesinde
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin
kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmaktadır.
61. Bir kambiyo senedi niteliğinde olan çekin karşılıksız çıkması
durumunda, tahsili için 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre borçlu aleyhine
kambiyo senetlerine mahsus haciz veya iflas yoluyla takip yapılmakta, takip
esnasında icra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetler de
icra mahkemesi tarafından karara bağlanmaktadır. İtiraz konusu kuralla, karşılıksız
çekle ilgili ceza yargılamasının da icra mahkemesi tarafından yapılması
öngörülerek karşılıksız çekten kaynaklanan uyuşmazlıkların tamamının aynı yargı
merciinde görülmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
62. İcra mahkemesinde görev yapan hâkimler de diğer tüm hâkimler gibi,
Hâkimler ve Savcılar Kurulunca atanmakta, Anayasa ve kanunlara bağlı olarak
görev yapmaktadır. Mahkemelere verilen görev ve yetkileri kullanan hâkimlerin
tarafsızlığı, bağımsızlığı, Anayasa ve kanunlara bağlılıkları açısından aralarında
bir fark bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kanun koyucunun mahkemelerin görev,
yetki ve yargılama usullerini belirleme yetkisi kapsamında, çekle ilgili olarak
“karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan dolayı
açılan davalarda icra mahkemelerini yetkili kılması takdir yetkisi kapsamında
olup kuralda hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır. Anılan
suçu işleyenler hakkında yapılacak yargılamaların genel yetkili ceza
mahkemelerinde görülmesinin gerekli olup olmadığı tartışılabilir ise de bu
husus yerindelik denetimine girdiğinden anayasallık denetiminde gözetilmesi
gereken hususlardan değildir.
63. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrasında “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı organlarına davacı ve davalı
olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmaktadır.
64. Kişilere yargı mercileri önünde dava ve savunma hakkı tanınması “silahların
eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında, hakkaniyete
uygun yargılamanın da temelini oluşturmaktadır. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda
bulunmasını ve taraflardan birine dezavantaj diğerine avantaj sağlayacak
kurallara yer verilmemesini öngörmekte; diğer bir deyişle davanın tarafları
arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılmaktadır.
Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara, dosyaya giren görüşler ile diğer
tarafça sunulan deliller hakkında bilgi sahibi olma ve karşı iddialarını sunma
hususunda uygun imkânların sağlanması anlamına gelmektedir.
65. Çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına
sebebiyet verme suçundan dolayı açılan davalarda uygulanması öngörülen 2004
sayılı Kanun’un 350. maddesinde, icra mahkemesinin duruşmada iki tarafı
dinleyeceği ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini duruşma tutanağına
geçireceği; 351. maddesinde, sanığın savunması için tahkikatın tevsiini bir
kere isteyebileceği; 352. maddesinde, icra mahkemesinin iki tarafın ifadelerini
ve bütün delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün
içinde kararını vereceği; 353. maddesinin ikinci fıkrasında da icra mahkemesi
kararlarına karşı 5271 sayılı Kanun’un kanun yollarına ilişkin hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmiştir. Anılan kurallar bir bütün hâlinde
değerlendirildiğinde sanığa, diğer tarafça sunulan deliller hakkında bilgi
sahibi olma ve karşı iddialarını sunma hususunda uygun imkânların sağlanarak
adil yargılanma hakkının güvence altına alındığı anlaşılmaktadır.
66. Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın atıfta bulunduğu 349.
maddenin beşinci fıkrasına göre, mezkûr suçtan dolayı açılan davalarda sanığın
duruşmaya gelmediği veya müdafi göndermediği takdirde yokluğunda yargılama
yapılmasının sanığın etkili bir şekilde savunma yapmasını engellediği ileri
sürülmekte ise de sanığın gıyabında yargılanmasını öngören kuralın iptali
talebiyle daha önce Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş ve başvuru
Mahkemenin 28.2.2008 tarihli ve E.2006/71, K.2008/69 sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Kararda, sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere
karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma
hakkından vazgeçtiği anlamına geldiğinden, bildirimlere karşın icra
mahkemesinin huzuruna gelmemesi, müdafi göndermemesi ve zabıta aracılığı ile de
getirilememesi durumunda yokluğunda yargılama yapılmasında adil yargılanma
hakkına aykırı bir husus bulunmadığı ifade edilmiştir.
67. Anılan kararda belirtilen gerekçeler karşılıksız çek suçundan
açılan davalar için de geçerli olup sanığın bildirimlere karşın icra
mahkemesinin huzuruna gelmemesi, müdafi göndermemesi ve zabıta aracılığı ile de
getirilememesi durumunda yokluğunda yargılama yapılmasında adil yargılanma
hakkına aykırı bir husus bulunmamaktadır.
68. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine
aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
69. Kuralın Anayasa’nın 37. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
V. HÜKÜM
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin,
15.7.2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanun’un;
A. 63. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı fıkrasının;
1. Birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2. İkinci cümlesinin;
a. “…çekin üzerinde yazılı bulunan
düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı
Kanuna göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi
ile takip ve yargılama gideri toplamından…” bölümünün Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b. Kalan kısmının Anayasa aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
3. Beşinci cümlesinin;
a. “…bu tüzel kişi adına çek keşide edenler…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Zühtü ARSLAN,
Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Muammer TOPAL ile Hasan Tahsin GÖKCAN’ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. Kalan kısmının Anayasa aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
4. Yedinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B. 63. maddesiyle yeniden düzenlenen
(2) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı
olmadıklarına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
26.7.2017 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının iptali istenen beşinci cümlesinde çek düzenleme
ve çek hesabı açma yasağının uygulanacağı kişiler arasında “tüzel kişi adına
çek keşide edenler” de sayılmaktadır. Mahkememiz çoğunluğu bu ibarenin
Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeki iddiayı reddetmiştir.
2. Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz”, üçüncü fıkrasında da, “Ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilmek suretiyle suçun ve
cezanın kanuniliği esası benimsenmiştir. 38. maddenin yedinci fıkrasına
göre de “Ceza sorumluluğu şahsidir”.
3. Çoğunluk kararında da vurgulandığı üzere, ceza sorumluluğunun
şahsiliği ceza hukukunun evrensel ilkelerindendir. Cezaların şahsiliğinden
amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir
anlatımla, bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.
Dolayısıyla bu ilke kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesini de kapsamaktadır. Bu
husus, Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede şöyle
ifade edilmiştir: “...fıkra, ceza
sorumluluğunun ‘şahsî’ olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç
sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza
hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan ceza sorumluluğu’ ilkesine
dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır.”
4. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında da masumiyet
karinesi temel bir hak olarak güvence altına alınmış ve “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilmiştir. Buna göre
masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama
sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması
gerektiğini ifade eder.
5. 5941 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (8) numaralı fıkrasında
ileri tarihli çeklerin hukuki durumu düzenlenmiştir. Buna göre, üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının kısmen
veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip
yapılamayacak, ileri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip
yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz
süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve “karşılıksızdır” işlemine tabi
tutulması gerekecektir. Dolayısıyla ileri tarihli çeklerde, çekin
üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre ibraz süresinden önce bankada
karşılığının bulunmaması durumunda çekle ilgili olarak herhangi bir cezai veya
hukuki sorumluluk doğmayacaktır.
6. İtiraz konusu kuralın, çekin karşılıksız kalacağını
bilerek ve kötü niyetle çek keşide eden şirket yetkililerinin, çekin
kanuni ibraz süresinden önce yönetim görevinden ayrılarak çek düzenleme
yasağından kurtulmasını engellemek amacıyla ihdas edildiği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte tüzel kişi adına çek keşide edenlerin de çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağının kapsamına alınması, ileri tarihli keşide edilen çekler
bakımından adalet ve hakkaniyete uymayan sonuçlar doğurabilecektir. Tüzel kişi
adına ileri tarihli çek keşide ettikten sonra çekin kanuni ibraz süresinden
önce yönetim görevinden ayrılan kişilere, çekin karşılıksız
kalmasından dolayı herhangi bir kusuru bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, çek
düzenleme ve çek hesabı yasağı uygulanması söz konusudur. Başka bir ifadeyle
kural, tüzel kişi adına tamamen iyi niyetle çek keşide edenleri de, çekin
karşılıksız kalmasında herhangi bir kusuru bulunmasa dahi, çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağına maruz bırakmaktadır.
7. Kusuru olup olmadığına bakılmaksızın tüzel kişi adına çek
keşide edenleri yasak kapsamına alan itiraz konusu kuralın hukuk devleti
ilkesiyle bağdaştırılması zordur. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun’un mükerrer 35. maddesine eklenen, amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci
veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları hâlinde bu şahısların
amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulacağına ilişkin kuralı
iptal etmiştir. Mahkeme iptal kararını şu şekilde gerekçelendirmiştir: “Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak
bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi müteselsil
sorumluluk da öngörebilir. Ancak amme alacağının doğduğu veya ödenmesi
gerektiği zamanlarda kanuni temsilcilerin farklı kişiler olabileceği gerçeği
göz önüne alındığında, kural ile getirilen düzenleme vergi ve diğer mali ödev
ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanuni
temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının
bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen sorumlu
tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri karşısında,
bireyin bu şekilde belirsiz ve güvencesiz bir biçimde kendi kusurundan
kaynaklanmayan bir nedenle, başkalarının eylem veya ihmali sonucu oluşacak
sorumluluğa ortak olması adalet ve hakkaniyetle bağdaşmaz. Dolayısıyla, itiraz
konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırıdır.” (E. 2014/144, K. 2015/29, K.T: 19/3/2015).
8. 5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
üçüncü cümlesinde düzenlenen “çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı” tedbiri,
çekle ilgili “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçundan
dolayı başlatılan yargılamayla birlikte uygulamaya konulan önleyici amaçlı
koruma ve güvenlik tedbiridir. Kanun’un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
üçüncü cümlesi uyarınca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına muhatap
olanlar yasaklılık süresi boyunca başka bir şirketin yönetim
organında görev alamazlar. Kuralla öngörülen yasağın ağır sonuçları
dikkate alındığında, tüzel kişi adına çek keşide edenlerin çekin karşılıksız
çıkmasından dolayı yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, bu konuda
kusurlarının bulunup bulunmadığı gözetilmeden ve kendilerine savunma hakkı
tanınmaksızın çek düzenleme ve çek hesabı yasağı uygulanması masumiyet
karinesine aykırıdır.
9. Bu haliyle itiraz konusu kural, tüzel kişi adına çek
keşide edenlere objektif bir sorumluluk yüklemektedir. Bu durum kişilerin
sorumlu olmadıkları bir yükümlülükten dolayı çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı ile karşı karşıya kalmalarına sebebiyet verecektir. Tüzel kişi adına çek
keşide eden kişilerin peşinen sorumlu kabul edilerek yasak kapsamına alınmaları
ve bu kişilere çekin süresi içinde ödenmemesinde sorumluluklarının bulunup
bulunmadığını dikkate almadan tedbir uygulanması cezaların şahsiliği ilkesiyle
de bağdaşmamaktadır.
10. Bu itibarla, tüzel kişi adına ileri tarihli çek keşide edenler
hakkında çek düzenleme ve çek açma yasağı uygulanmasının Anayasa’nın 2.
maddesinde korunan hukuk devleti, 38. maddesinde düzenlenen cezaların
şahsiliği ve masumiyet karinesi ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün
değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralda yer alan “…bu
tüzel kişi adına çek keşide edenler…” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 38.
maddelerine aykırı olduğunu düşündüğümüzden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne
katılmıyoruz.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY
Başvuranlar; Tüzel kişilik adına düzenlenen çekin karşılıksız
çıkması halinde, çekte imzası bulunmayan şirket yetkilisinin, sırf şirket
yönetiminde olması nedeniyle çek düzenleme, çek hesabı açma ve keşide etme gibi
yasaklara muhatap olmasının Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğunu ileri
sürerek Mahkememize başvurdukları anlaşılmıştır.
Ancak Mahkememiz, Çek Kanunu’nun ilgili 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının 5. cümlesinin “bu tüzel kişi adına çek keşide edenler”
ibaresi yönünden yaptığı değerlendirme ile gerekçeli kararında oyçokluğu ile
verdiği red kararında gerekçe olarak özetle;
Kanun koyucunun, sermaye şirketlerinde yönetim organının çek
düzenleme ve çek hesabı açma yetkisini üçüncü kişilere devrederek karşılıksız
çekten dolayı sorumluluktan kurtulmalarının önüne geçmek, çek keşide ederken
daha özenli ve dikkatli hareket etmek, çekin güvenilir bir ödeme aracı haline
gelmesini sağlamak için öngördüğü yasaklamalarda kamu yararı ve
yasakları uygulamada yasa koyucunun takdir yetkisi bulunduğunu,
bunun Mahkememizce denetlenemeyeceğini, yönetim organı üyeleri görevlerini
özenle yerine getirme borçlusu ise şirket yönetimi ile ilgili kişilerin yasal
mevzuata uygun hareketini gözetmekle yükümlü olduğunu, anılan nedenler ile de
kuralda Anayasaya aykırılık tespit edilemediğinin ifade edildiği görülmektedir.
İtiraz konusu kuralda yer alan Anayasal aykırılık sorunu,
getirilen yasaklamaların şirket adına düzenlenmiş çekte imzası bulunmayan
yetkililer hakkında uygulanmasına ilişkindir.
Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, işlendiği
zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz”, üçüncü fıkrasında da, “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek suçun ve cezanın kanuniliği esası
benimsenmiş; yedinci fıkrasında ise ceza sorumluluğunun şahsi olduğu
belirtilerek, herkesin kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç
oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
Maddenin gerekçesinde, ceza hukuku evrensel ilkelerine uygun bir
şekilde failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı,
sorumluluğun şahsi olduğu, kusura dayanan ceza sorumluluğunun tersi mümkün
olmayan bir temel kural olduğu ifade edilmektedir.
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında da masumiyet
karinesi temel bir hak olarak güvence altına alınmış ve “Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilmiştir. Buna göre, masumiyet
karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama sonunda
suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması
gerekmektedir.
Ancak kuralda, sermaye şirketlerinde, çek düzenleme yetkisinin
yönetim organından kişi ve kişilere veya üçüncü kişilere devredilmesi durumunda
dahi şirket yetkilisiyle birlikte yönetim organı hakkında da çek düzenleme ve
çek hesabı açma yasağı öngörülmektedir. Tüzel kişilerde, mali işleri yürütmekle
görevlendirilen şirket yetkilisi çekin karşılığını ilgili banka hesabında
bulundurmakla yükümlü olmasına karşın, kurala göre şirket yönetim organı
üyeleri de şirket yetkilisiyle birlikte yasaklı hale gelmektedir. Diğer bir
ifadeyle sermaye şirketlerinde şirket yönetim organı üyeleri, çekin karşılığını
ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olup olmadıklarına bakılmaksızın
şirket yetkilisiyle birlikte çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına muhatap
olmaktadır. Bu yönüyle kural, sermaye şirketlerinde yönetim organı
üyelerine objektif sorumluluk yüklemektedir.
5941 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü
cümlesinde hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunanların
yasaklılık süresi boyunca başka bir şirketin yönetim organında görev
alamayacakları hüküm altına alınarak yasaklı kişilerin bir ticari şirket
bünyesinde yönetici olmaları da engellenmektedir. Çek düzenleme ve çek hesabı
açma yasağının sonuçları itibarıyla son derece ağır yaptırımlara sebebiyet
verdiği göz önünde bulundurulduğunda, sermaye şirketlerinde yönetim organındaki
kişilere, çekin karşılıksız çıkmasından dolayı özen ve gözetim yükümlülüğünü
yerine getirip getirmediği bu konuda bir kusurunun bulunup bulunmadığı
konusunda etkili bir savunma hakkı tanınmaksızın şirket yetkilisiyle birlikte
çek düzenleme ve çek hesabı yasağı uygulanması masumiyet karinesiyle
bağdaşmamaktadır. Bu durum aynı zamanda yönetim organındaki kişilerin sorumlu
olmadığı bir yükümlülükten dolayı çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı ile
karşı karşıya kalmalarına da sebebiyet verecektir. Bu itibarla, sermaye
şirketlerinde, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü
olan şirket yetkilileriyle birlikte yönetim organları hakkında da çek düzenleme
ve çek açma yasağı uygulamasının Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen
masumiyet karinesi ve cezaların şahsiliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Belirtilen hususlar tüzel kişi adına çek keşide edenler
bakımından da geçerlidir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 795. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında, çeklerin görüldüğünde ödeneceği hüküm altına alınmakla
birlikte 5941 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (8) numaralı fıkrasında, üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının kısmen
veya tamamen ödenmemiş olması halinde, bu çekle ilgili olarak hukuki takip
yapılamayacağı, ileri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukuki takip
yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanuni ibraz
süresi içinde bankaya ibraz edilmesinin ve karşılıksızdır işlemine tabi
tutulmasının şart olduğu belirtilmiştir. Kurala göre ileri tarihli çeklerde,
çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre ibraz süresinden önce bankada
karşılığının bulunmaması durumunda çekle ilgili olarak herhangi bir cezai veya
hukuki sorumluluk doğmayacaktır.
İtiraz konusu kuralda ise tüzel kişi adına ileri tarihli bir çek
keşide eden kişilerin çekin üzerinde yazılı olan düzenleme tarihine göre kanuni
itiraz süresinden önce tüzel kişinin yönetiminden ayrılmış olsa dahi çekin
ilgili banka hesabında karşılığının bulunmaması durumunda çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağına tabi tutulmaları öngörülmektedir. Bu yönüyle kuralın,
tüzel kişiler adına çek keşide eden kişilere objektif bir sorumluluk yüklediği
açıktır.
Tüzel kişi adına ileri tarihli çek keşide ettikten sonra çekin
kanuni itiraz süresinden önce yönetim görevinden ayrılan kişilere çekin
karşılıksız kalmasından dolayı herhangi bir sorumluluğunun bulunup bulunmadığı
konusunda sorumluluğun varlığının tespiti yönünden etkili bir savunma hakkı
tanınmaksızın çek düzenleme ve çek hesabı yasağı uygulanması masumiyet
karinesiyle bağdaşmamaktadır. Bu durum aynı zamanda tüzel kişi adına çek keşide
eden kişilerin sorumlu olmadığı bir yükümlülükten dolayı kendi ya da çalışacağı
şirket adına çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı ile karşı karşıya
kalmalarına da sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla kural bu haliyle Anayasa’nın
38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesi ile cezaların şahsiliği ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
Mahkememizin, çekin güvenilir bir ödeme aracı haline gelmesi ve
tedbirli yönetici olmaya özendirmek amaçları düşünüldüğünde kuralda bu
yönleriyle kamu yararı bulunduğu yasaklama getirmenin ve uygulamamanın ceza
koyucu takdirinde bulunduğu ve denetlenemeyeceği şeklindeki Anayasal denetim
ilkelerine yeterli açıklık getirmeyen, takdir ve kamu yararı kelimelerini
ölçütsüz, denetimsiz, üst kavram haline getiren gerekçede yer almış soyut
nitelikli ifadelere katılma olanağı bulunmamıştır.
Kamu yararının denetlenebilir, denetlenmesi de Anayasa
Mahkemesinin yetkisi içinde kalan bir kavram olduğu açıktır.
Kamu yararına sonuç doğurmayan, kamu hizmeti gerekleriyle
bağdaşmayan, adil ve makul olmayan, kamu hizmetlerinin sunulmasına etkin,
verimli ve ekonomik katkı sağlamayan düzenlemeler HUKUK DEVLETİ ilkesi ile
bağdaşmayacağına göre KAMU yararı denetlenemez alan değildir.
Mahkemenin, imzası olmayan şirket yetkilisine getirilen
yasaklamanın gayesi olarak tespit ettiği hususlar ki karara gerekçe
yapılmıştır, ilkesel bir değerlendirme olmayıp yasa koyucunun kuralın getiriş
amacının yerindeliği ve isabetliliğine ilişkindir. Halbu ki, kamu yararı
kavramı üstün toplumsal yararı ifade edecek ise de, getirilecek bir yasaklama
ya da ceza kuralının ilgili hukuk alanının evrensel kural ve kabulleri yanında,
makul hukuk temelinden yoksun ve Anayasamızın bireye sağladığı güvencelere de
aykırı olmaması gerektiği açıktır.
Kaldı ki; Mahkememiz 19.3.2015 tarih ve 2014/144 Esas, 2015/29 Karar
sayılı kararında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un
mükerrer 35. maddesine, 5766 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen;
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Amme alacağının doğduğu ve
ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin
farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden
müteselsilen sorumlu tutulur. Şeklindeki 5. ve
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Kanuni temsilcilerin
sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu
maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” şeklindeki 6. fıkralarının
iptali istemi ile görülen davada;
Özetle, amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda
kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olması halinde
bu şahısların sorumluluk uygulaması da başkalarının eylem veya ihmali sonucu
oluşacak sorumluluğa ortak olmasının adalet ve hakkaniyetle bağdaşmayacağına,
kusur sorumluluklarının kusursuz sorumlulara da uygulanamayacağına, bunun hukuk
devleti ilkesi ile bağdaşmayacağına ilişkin vardığı karar gerekçeleri ve takdir
yetkisinin Anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütleri
gözetilerek kullanıldığında, Devletin ancak hukuk devleti sayılacağına ilişkin
gerekçesi de unutulmamalıdır.
Açıklanan nedenlerle kuralda yer alan “…bu tüzel kişi adına çek
keşide edenler…” ibaresi Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olup iptali
gerektiğinden çoğunluk görüşlerine katılınmamıştır.