ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2014/88
Karar Sayısı:2015/68
Karar Tarihi:13.7.2015
R.G. Tarih-Sayı:24.7.2015-29424
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri M. Akif HAMZAÇEBİ, Engin ALTAY ve Muharrem İNCE
ile birlikte 121 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 1.3.2014
tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
A- 8. maddesiyle, 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'a eklenen geçici 16. maddenin;
1- Birinci fıkrasının ".Bakanlık aleyhine varsa açılan
davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat
edilmesi hâlinde." bölümünün,
2- İkinci fıkrasının,
3- Yedinci fıkrasının,
B- 9. maddesiyle, 8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının;
1- (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresinin
yürürlükten kaldırılmasının,
2- Değiştirilen (c) bendinin "...ile Bakanlıkça dönüşüm
programına alınan kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar
faaliyetleri devam eden ortaöğretim..." bölümünün,
3- (f) bendinin yürürlükten kaldırılmasının,
4- Değiştirilen (g) bendinin "Ortaöğretime veya
yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..."
bölümünün,
5- Değiştirilen (j) bendinde yer alan "On iki yaş ve
altındaki..." ibaresinin,
C- 12. maddesiyle, 5580 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin
birinci fıkrası ile yedinci fıkrasının birinci cümlesinin,
D- 13. maddesiyle, 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin,
E- 21. maddesiyle, 25.8.2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 31.
maddesine eklenen (3) numaralı fıkranın ".ile Bakanlıkta daire başkanı
ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt dışı teşkilatında sürekli
görevle atanmalarında hizmet süresi ve." bölümünün,
F- 22. maddesiyle, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 37.
maddesinin değiştirilen (8) numaralı fıkrasının,
G- 25. maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen
geçici 10. maddenin;
1- (3) numaralı fıkrasının,
2- (7) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ".Millî Eğitim
Başdenetçisi, Millî Eğitim Denetçisi ve ." ibaresi ile ".Millî
Eğitim Denetçi Yardımcısı ve." ibaresinin,
b- İkinci cümlesinde yer alan ".Millî Eğitim Başdenetçisi,
Millî Eğitim Denetçisi,." ibaresi ile ".Millî Eğitim Denetçi
Yardımcısı ve." ibaresinin,
c- Üçüncü cümlesinde yer alan "(Millî Eğitim Denetçi
Yardımcılığından Maarif Müfettişliği kadrolarına atananlar dâhil)" ibaresinin,
3- (8) numaralı fıkrasının,
H- 26. maddesinin (d) bendinin,
I- 27. maddesinin;
1- (3) numaralı fıkrasında yer alan "Millî Eğitim
Denetçileri ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları ile." ibaresinin,
2- (5) numaralı fıkrasının;
a- (a) bendinin "aynı bentte yer alan 've Millî Eğitim
Denetçi Yardımcıları' ve 'Millî Eğitim Denetçiliğine' ibareleri madde
metninden çıkarılmıştır." bölümünün,
b- (b) bendinin ".(g) bendinde yer alan 'Millî Eğitim
Denetçi ve Denetçi Yardımcıları,' ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve."
bölümünün,
3- (7) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 5., 7., 10., 13., 17., 35., 36., 40., 42., 48.,
49., 70. ve 123. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
İptali istenilen kuralların yer aldığı 6528 sayılı Kanun'un;
1- 8. maddesiyle, 4706 sayılı Kanun'a eklenen geçici 16. maddesi
şöyledir:
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/2/2007
tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa göre en az üç yıl
süreyle aynı gerçek kişi veya tüzel kişiler için çoğunluk hissesi itibarıyla
aynı ortaklar tarafından işletilen ve aynı il sınırları dâhilinde faaliyetini
sürdüren ve 5580 sayılı Kanunun geçici 5 inci maddesine göre dönüşüm programına
dâhil olmak suretiyle 1/9/2015 tarihine kadar özel okula dönüşüm taahhüdünde
bulunan dershanelerden Millî Eğitim Bakanlığına müracaat edenler lehine, adı
geçen Kanun maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak söz konusu Bakanlık aleyhine
varsa açılan davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve
şartsız feragat edilmesi hâlinde, Hazine taşınmazları üzerinde eğitim
tesisi yapılması amacıyla ilk yıl için yatırım konusu taşınmazın emlak
vergisine esas asgari metrekare birim değerinin binde beşi tutarındaki bedel
üzerinden, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51 inci
maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine göre pazarlık usulüne göre yirmi beş
yıla kadar bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesis edilebilir.
Ancak, bunlar tarafından daha sonra herhangi bir şekilde 5580
sayılı Kanunun geçici 5 inci maddesinin uygulanmasına ilişkin dava açılması
hâlinde irtifak hakkı tesisi işlemi iptal edilir. Bu durumda, ilgililer
tarafından herhangi bir hak veya tazminat talebinde bulunulamaz ve taşınmazın
üzerindeki yapı ve tesisler sağlam ve işler vaziyette Hazineye intikal eder.
Birinci fıkrada belirtilen koşulları taşıyan birden fazla
istekli olması hâlinde birinci fıkradaki bedelin dışında bu istekliler arasında
bir defaya mahsus alınacak katılım payı üzerinden artırma ihalesi yapılır.
İhale sonucunda en yüksek katılım payını teklif eden yatırımcı lehine irtifak
hakkı tesis edilebilir.
Bu Kanunun ek 2 nci maddesinde düzenlenen hasılat payı, bu madde
kapsamında tesis edilecek irtifak haklarından alınmaz.
Aynı taşınmaz için birden fazla irtifak hakkı tesis talebi
olması hâlinde, 5580 sayılı Kanunun geçici 5 inci maddesine göre dönüşüm programına
alınan dershanelerden gelen irtifak hakkı talepleri öncelikle değerlendirilir.
Aynı ilde ve bir başka dershanenin şubesi niteliğinde olmaksızın
faaliyet gösteren birden çok dershanenin kurucusunun bir araya gelerek
kurdukları şirket tüzel kişiliklerince aynı taşınmaz için müracaat edilmesi
durumunda bunların başvuruları öncelikli olarak değerlendirilir. Bu koşulları
taşıyan birden fazla talebin gelmesi hâlinde üçüncü fıkra hükümleri uygulanır.
Mülkiyeti Hazineye ait ve Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli
taşınmazlar üzerindeki okul binalarının tamamı veya bir kısmı ile bu binaların
eklenti ve bütünleyici parçaları, eğitim ve öğretim faaliyetlerinde kullanılmak
üzere, ilk yıl için 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 29
uncu ve 31 inci maddelerine istinaden yayımlanan Emlak Vergisine Matrah Olacak
Vergi Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük hükümlerine göre hesaplanan emlak
vergisine esas asgari metrekare birim değerinin yüzde biri tutarındaki bedel
üzerinden 2886 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine
göre, pazarlık usulüyle, on yıla kadar yukarıda belirtilen şartlarda Millî
Eğitim Bakanlığınca kiraya verilebilir.
Bu madde kapsamındaki Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve
eğitim kurumlarında bulunan ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde kiralanan
kantin, salon, açık alan ve benzeri yerlere ilişkin kira sözleşmeleri, Millî
Eğitim Bakanlığınca belirlenen eğitim-öğretim dönemi sonu itibarıyla, fesih
tarihinden önceki dönemlere ilişkin bedeller tahsil edilmek suretiyle ve
tazminat alınmaksızın feshedilir. Bu durumda, okul-aile birliği ve işleticiler
tarafından herhangi bir hak ve tazminat talebinde bulunulamaz.
Mülkiyeti 10/12/2013 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri ile
mahallî idarelere ait olan taşınmazlar da Millî Eğitim Bakanlığının talebi
üzerine bu madde kapsamında değerlendirilebilir. Ancak Millî Savunma
Bakanlığına tahsisli olarak Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletmesi
Başkanlığınca kullanılan taşınmazlar ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı
mülkiyetindeki taşınmazlar için Millî Savunma Bakanlığının uygun görüşü aranır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile bu maddede
öngörülen irtifak hakkı ve kiralamadan 5580 sayılı Kanunun geçici 5 inci
maddesi kapsamındaki hangi kişilerin, hangi şartlarla yararlandırılacağı Millî
Eğitim Bakanlığı ve Bakanlıkça müştereken hazırlanan yönetmelikle
belirlenir."
2- 9. maddesiyle, 5580 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci
fıkrasının;
a- (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresi
yürürlükten kaldırılmış olup, söz konusu değişiklikten sonra anılan bent
şöyledir:
"b) Kurum: Okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim,
özel eğitim okulları ile çeşitli kursları, uzaktan öğretim yapan kuruluşları,
(.) motorlu taşıt sürücüleri kursları, hizmet içi eğitim merkezleri, öğrenci
etüt eğitim merkezleri, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile benzeri
özel öğretim kurumlarını,"
b- Değiştirilen (c) bendi şöyledir:
"c) Okul: Özel eğitim, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve
ortaöğretim ile Bakanlıkça dönüşüm programına alınan kurumlardan 2018-2019
eğitim-öğretim yılının sonuna kadar faaliyetleri devam eden ortaöğretim özel
okulları,"
c- (f) bendi yürürlükten kaldırılmış olup, yürürlükten kaldırılan
bent şöyledir:
"Dershane: Öğrencileri; bir üst okulun veya yüksek öğretim
giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri derslerde yetiştirmek ve bilgi
düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren özel öğretim
kurumlarını,"
d- Değiştirilen (g) bendi şöyledir:
"g) Çeşitli kurslar: Ortaöğretime veya yükseköğretime
giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla, kişilerin sosyal,
sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, dil, yetenek ve
deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest zamanlarını değerlendirmek
amacıyla faaliyet gösteren özel öğretim kurumlarını,"
e- Değiştirilen (j) bendi şöyledir:
"j) Öğrenci etüt eğitim merkezi: On iki yaş ve altındaki
öğrencilerin, derslerine çalışmalarına, ödev ve projelerini yapmalarına
yardımcı olmak; ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda sosyal, sanatsal,
sportif ve kültürel faaliyetler yürütmek üzere kurulan özel öğretim
kurumlarını,"
3- 12. maddesiyle, 5580 sayılı Kanuna eklenen ek 1. madde şöyledir:
"Bu maddenin yayımı tarihi itibarıyla, ilgili mevzuat
uyarınca faaliyet gösteren dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezleri iş
yerlerinde eğitim personeli olarak çalışmakta olan ve herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan emeklilik, yaşlılık veya malullük aylığı almaya hak
kazanmamış olanlardan, bu iş yerleri üzerinden sigorta primi ödenmiş çalışma
süresi 1/1/2014 tarihi itibarıyla en az altı yıl olup 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde öngörülen genel şartlar
ile öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşıyanlar
1/7/2015-1/8/2015 tarihleri arasında başvurmaları hâlinde, Kamu Personel Seçme
Sınavına girme şartı aranmaksızın Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslar
çerçevesinde yapılacak sözlü sınavda başarılı olmaları kaydıyla, kadro ve
ihtiyaçlar dikkate alınmak suretiyle belirlenen hizmet bölge ve hizmet alanlarında
istihdam edilmek ve sağlık özrü hariç dört yıl süreyle başka bir yere atanmamak
üzere, öğretmen unvanlı memur kadrolarına atanabilirler. Bu fıkraya göre
Bakanlıkta istihdam edilenler, ayrıldıkları özel öğretim kurumundan kıdem ve
ihbar tazminatı talep edemez.
Bu Kanun kapsamında örgün eğitim yapan özel ilkokul, özel
ortaokul ve özel liselerde öğrenim gören Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
öğrenciler için, resmî okullarda öğrenim gören bir öğrencinin okul türüne göre
her kademede okulun öğrenim süresini aşmamak üzere, eğitim ve öğretim desteği
verilebilir. Bu fıkra kapsamındaki eğitim ve öğretim desteğinden özel okul
öncesi eğitim kurumlarından eğitim alanlar da, 48-66 ay arasında olmak şartıyla
en fazla bir eğitim-öğretim yılı süresince yararlandırılabilir.
Eğitim ve öğretim desteği, Bakanlıkça eğitim kademelerine göre
her bir derslik için belirlenen asgari öğrenci sayısının üzerinde ve her
hâlükârda derslik başına belirlenen azami öğrenci sayısını geçmemek üzere
verilebilir. Eğitim ve öğretim desteği verilecek toplam öğrenci sayısı her yıl
Maliye Bakanlığı ve Bakanlıkça müştereken belirlenir.
Eğitim ve öğretim desteği; yörenin kalkınmada öncelik derecesi
ve gelişmişlik durumu, öğrencinin ailesinin gelir düzeyi, eğitim bölgesinin
öğrenci sayısı, desteklenen öğrenci ve öğrencinin gideceği okulun başarı
seviyeleri ile öncelikli öğrenciler gibi ölçütler ayrı ayrı veya birlikte
dikkate alınarak verilebilir.
Söz konusu eğitim öğretim hizmetini sunan veya yararlananların,
gerçek dışı beyanda bulunmak suretiyle fazladan ödemeye sebebiyet vermeleri
durumunda bu tutarların, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı
Kanunun 51 inci maddesine göre hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte bir ay
içinde ödenmesi, yapılacak tebligatla sebebiyet verenlerden istenir. Bu süre
içinde ödenmemesi hâlinde bu tutarlar, anılan Kanun hükümlerine göre Maliye
Bakanlığına bağlı vergi daireleri tarafından takip ve tahsil edilir. Bu
fiillerin tekrarı hâlinde, ayrıca kurum açma izinleri iptal edilir.
Dönüşüm programı kapsamındaki kurumları, aynı amaç ve
niteliklerinin korunması şartıyla devralanlar, bu madde hükümlerinden
Bakanlığın izni ile yararlandırılabilir.
Dönüşüm sürecinin bitiminde dönüşme talebinde bulundukları örgün
eğitim kurumunun haiz olması gereken şartları karşılayamayanların kurum açma
izinleri iptal edilerek faaliyetlerine son verilir. Bu
durumdaki kurumlardan, teşvik uygulamaları kapsamında yararlandıkları eğitim ve
öğretim desteği, istisna, muafiyet ve haklar ile diğer teşviklerin parasal
tutarının, ilgili teşvikten yararlandırılma tarihinden itibaren 6183 sayılı
Kanunun 51 inci maddesine göre hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte bir ay
içinde ödenmesi yapılacak tebligatla ilgililerden istenir. Bu süre içinde
ödenmemesi hâlinde bu tutarlar anılan Kanun hükümlerine göre Maliye Bakanlığına
bağlı vergi daireleri tarafından takip ve tahsil edilir.
Bu madde kapsamında Bakanlıkta istihdam edileceklerde aranacak
şartlar, eğitim ve öğretim desteğinin verilmesine ilişkin ölçütler, desteğin
verileceği eğitim kurumu türleri, eğitim kademeleri ve kurumlar itibarıyla
verilecek destek tutarları, eğitim ve öğretim desteğinin kontrol ve denetimi
ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve
Bakanlıkça müştereken hazırlanan yönetmelikle belirlenir."
4- 13. maddesiyle, 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. madde
şöyledir:
"Bu maddenin yayımı tarihinde faal olan dershaneler ile bu
Kanunla yapılan düzenlemelere göre gerekli dönüşümü tamamlamayan öğrenci etüt
eğitim merkezlerinin eğitim öğretim faaliyetleri 1/9/2015 tarihine kadar devam
edebilir.
Bakanlık, bunlardan 1/9/2015 tarihine kadar başvuranları,
belirlenecek esaslara göre uygun görülmesi hâlinde öğretim kurumlarına dönüşüm
programına alır. Dönüşüm programına alınan kurumların, 2018-2019 eğitim öğretim
yılının bitimine kadar mevzuatta öngörülen şartları karşılamaları kaydıyla
dönüşebilecekleri okul ve diğer kurum türleri ile dönüşüm esas ve usulleri
Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."
5- 21. maddesiyle, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK)'nin
31. maddesine eklenen fıkralar şöyledir:
"(1) Bakanlık, 13/12/1983 tarihli ve 189 sayılı Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
esaslarına uygun olarak yurtdışı teşkilatı kurmaya yetkilidir.
(2) (Ek: 1/3/2014-6528/21 md.) Yurt dışı teşkilatı
kadrolarına sürekli görevle atanabilmek için atanılan tarih itibarıyla en az
bir yıldır fiilen Bakanlık merkez veya taşra teşkilatında ya da üniversitelerde
çalışıyor olmak ve görevlendirmenin yapılacağı ülkenin resmî dilini veya
Almanca, Fransızca ya da İngilizce dillerinden birini bilmek şarttır.
(3) (Ek: 1/3/2014-6528/21 md.) Ancak, ikinci fıkrada
belirtilen dillerin resmî dil olarak konuşulduğu ülkelerde, Yükseköğretim
Kurulunca denkliği kabul edilen lisans, yüksek lisans veya doktora eğitimini
tamamlayanlar; resmî dili Türkçe ve lehçesi olan ülkelere görevlendirilecekler ile
Bakanlıkta daire başkanı ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt
dışı teşkilatında sürekli görevle atanmalarında hizmet süresi ve yabancı
dil şartı aranmaz.
(4) (Ek: 1/3/2014-6528/21 md.) Yurt dışı sürekli görev
süresi üç yıldır. Bu süre hizmetin gerektirdiği hâllerde Bakanın onayıyla bir
katına kadar uzatılabilir. Daha önce yurt dışı sürekli göreve atananlar, yurt
içi göreve dönmelerinin üzerinden en az iki yıl geçmeden yeniden atanamazlar.
Yurt dışı teşkilatı kadrolarına sürekli görevle atanacaklarda aranacak yabancı
dil seviyesi, personelin atanması, eğitimi, yeniden atanması, görevden alınması
ile diğer hususlar Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle düzenlenir.
(5) (Ek: 1/3/2014-6528/21 md.) Türkiye'deki veya
Yükseköğretim Kurulu tarafından denkliği kabul edilen yurt dışındaki
üniversitelerin eğitim fakültelerinin ilgili bölümlerinden lisans düzeyinde
eğitimini başarıyla bitirenlerden ilgili ülke vatandaşlığına sahip olanlarla
süresiz oturma ve çalışma izni bulunanlar, Bakanlıkça mahallînden sözleşmeli
statüde öğretmen olarak istihdam edilebilir. Bunlara, ilgili ülkede sürekli
görevle bulunan ve 9 uncu derecenin 1 inci kademesinden aylık alan bekâr meslek
memuruna ödenmekte olan yurt dışı aylığının yüzde seksenini geçmemek üzere
Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilecek tutarda ödeme yapılır. Bu kapsamda
istihdam edilecek personelin sayısı, nitelikleri, seçim usul ve esasları, görev
yerleri ve süreleri, izinleri, görevlerinin sona erdirilmesi ve verilecek iş
sonu tazminatı ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar,
Maliye Bakanlığı ve Bakanlıkça müştereken belirlenir.
6- 22. maddesiyle, 652 sayılı KHK'nin 37. maddesinin değiştirilen
(8) numaralı fıkrası şöyledir:
"(8) Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî Eğitim Müdürünün
teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum
Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından
dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan
sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki
görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak
doğurmaz."
7- 25. maddesiyle 652 sayılı KHK'ye eklenen geçici 10. maddenin
(3), (7) ve (8) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve
Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup
Başkanı ve Grup Başkanı kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında
İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü
kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme
gerek kalmaksızın sona erer. Bunlardan Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar
Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile
ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına, Grup Başkanı ve İl Müdürü
kadrolarında bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Grup Başkanı ve
İl Müdürü kadrolarına, diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa
bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile ihdas
edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına, hâlen bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir
işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Ekli (3) sayılı liste ile ihdas
edilen kadroların herhangi bir sebeple boşalması hâlinde bu kadrolar hiçbir
işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır."
"(7) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Millî Eğitim
Başdenetçisi, Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni kadrolarında
bulunanlar Maarif Müfettişi, Millî Eğitim Denetçi Yardımcısı ve İl
Eğitim Denetmen Yardımcısı kadrolarında bulunanlar ise Maarif Müfettiş
Yardımcısı kadrolarına, başka bir işleme gerek kalmaksızın bulundukları kadro
dereceleriyle atanmış sayılır. Bunların Millî Eğitim Başdenetçisi, Millî
Eğitim Denetçisi, İl Eğitim Denetmeni, Millî Eğitim Denetçi Yardımcısı
ve İl Eğitim Denetmen Yardımcısı olarak geçirdikleri süreler, ilgisine göre
Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak geçmiş sayılır. Bu
şekilde Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına atanmış
sayılanlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan
mevzuat hükümlerine göre söz konusu kadrolarına bağlı olarak mali haklar
kapsamında fiilen yapılan her türlü ödemeler toplamı net tutarının, atanmış
sayıldıkları kadro unvanları için öngörülen mali haklar toplamı net tutarından
fazla olması hâlinde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte anılan kadro
unvanlarında bulunanlar hakkında (Millî Eğitim Denetçi Yardımcılığından
Maarif Müfettişliği kadrolarına atananlar dâhil), atanmış sayıldıkları
kadroda bulundukları sürece bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
"(8) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen
Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan
görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi, 2013-2014 ders yılının
bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Görev süreleri
dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden
ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona
erer."
8- 26. maddesi şöyledir:
"652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin;
a) 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (d), (e), (f) ve (g)
bentleri,
b) 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi,
c) 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi,
ç) 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası,
d) 40 ıncı maddesinin başlığında yer alan "ve Denetçi"
ibaresi ile birinci fıkrasında yer alan "ile Millî Eğitim Denetçileri ve
Denetçi Yardımcıları" ibaresi ile maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü
fıkraları,
yürürlükten kaldırılmıştır."
9- 27. maddesinin (3), (5) ve (7) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33
üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan "Millî Eğitim Denetçileri ve
Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları ile İl Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim
Denetmen Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettişleri ve Maarif
Müfettiş Yardımcıları" şeklinde değiştirilmiştir."
"(5) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun,
a) 36 ncı maddesinin "ORTAK HÜKÜMLER" bölümünün (A)
fıkrasının (11) numaralı bendinde yer alan "İl Eğitim Denetmen
Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettiş Yardımcıları" şeklinde ve
"İl Eğitim Denetmenliğine" ibaresi "Maarif Müfettişliğine"
şeklinde değiştirilmiş, aynı bentte yer alan "ve Millî Eğitim Denetçi
Yardımcıları" ve "ve Millî Eğitim Denetçiliğine" ibareleri madde
metninden çıkarılmıştır.
b) 152 nci maddesinin "II- Tazminatlar" kısmının
"A- ÖZEL HİZMET TAZMİNATI" bölümünün (g) bendinde yer alan
"Millî Eğitim Denetçi ve Denetçi Yardımcıları," ibaresi yürürlükten
kaldırılmış ve (h) bendinde yer alan "İl Eğitim Denetmenleri"
ibaresi "Maarif Müfettişleri" şeklinde değiştirilmiştir.
c) Eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "I- GENEL İDARE
HİZMETLERİ SINIFI" bölümünün (g) bendinde yer alan "İl Eğitim
Denetmenleri" ibaresi "Maarif Müfettişleri" şeklinde
değiştirilmiştir."
" (7) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerin Millî Eğitim
Bakanlığına ait bölümünde yer alan "Baş Denetçi", "Denetçi"
ve "Denetçi Yardımcısı" unvanlı boş ve dolu kadrolar iptal edilmiş ve
anılan cetvelden çıkarılmıştır."
II- İLK İNCELEME
A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN,
Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN'ın
katılımlarıyla 14.5.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında;
öncelikle iptali istenilen kuralların bazılarına yönelik olarak iptal davasının
açılmış sayılıp sayılmayacağı sorunu görüşülmüştür.
1. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 38. maddesinin (6) numaralı fıkrasında "İptal
davalarında, Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin Anayasa'nın hangi
maddelerine aykırı olduğunun ve gerekçelerinin belirtilmiş olması
zorunludur" kuralı yer almış, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 45.
maddesinde de "İptali istenen kurallar ve bunların her birinin
Anayasa'nın hangi maddelerine aykırılık oluşturduğu", "Anayasaya
aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa'nın hangi
maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle
birlikte açıkça gösterilmesi" dava dilekçesinde yer alması gereken
hususlar arasında sayılmıştır.
2. 6216 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, dava dilekçesinin, 38. maddede gösterilen şartları taşıyıp
taşımadığının kayıt tarihinden itibaren on gün içinde inceleneceği, başvuru
dilekçesindeki eksikliklerin varsa kararla saptanarak onbeş günden az olmamak
üzere verilecek süre içinde tamamlatılması için ilgililere tebliğ olunacağı,
aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında ise birinci fıkrada belirtilen süre
içinde eksikliklerin tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulca iptal davasının
açılmamış sayılmasına karar verileceği belirtilmiştir.
3. Dava dilekçesinin incelenmesinden, 6528 sayılı Kanun'un;
a- 12. maddesiyle, 8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanunu'na eklenen ek 1. maddenin birinci fıkrasının ikinci
cümlesi,
b- 13. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin
ikinci fıkrası,
c- 22. maddesiyle değiştirilen, 25.8.2011 tarihli ve 652 sayılı
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 37. maddesinin (8) numaralı fıkrasının son cümlesi,
ile ilgili herhangi bir gerekçeye yer verilmediği saptanmıştır.
4. Açıklanan nedenlerle, 6216 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri M. Akif
HAMZAÇEBİ, Engin ALTAY ve Muharrem İNCE'ye bildirimde bulunulmasına ve yukarıda
belirtilen gerekçe eksikliğinin giderilmesi için kararın tebliğinden başlayarak
15 (onbeş) gün süre verilmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- Anayasa Mahkemesi'nin 14.5.2014 tarihli ara kararında belirtilen
eksikliklerin tamamlanması suretiyle yenilenen 16.5.2014 tarihli dava dilekçesi
üzerine, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Alparslan
ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep
KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan
Tahsin GÖKCAN'ın katılımlarıyla 22.5.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
lll- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
5. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ,
Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve
Hasan Tahsin GÖKCAN'ın katılımlarıyla yürürlüğün durdurulması talebinin incelenmesine
ilişkin olarak 11.6.2014 tarihinde yapılan toplantıda 6528 sayılı Kanun'un;
A- 1- 22. maddesiyle değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 37. maddesinin (8) numaralı fıkrasına,
2- 25. maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen
geçici 10. maddenin (8) numaralı fıkrasına,
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- Dava konusu diğer hükümlerine ilişkin yürürlüğün durdurulması
taleplerinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına, OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
lV- ESASIN İNCELENMESİ
6. Dava ve ek dava dilekçeleri, Raportör Evren ALTAY tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen kanun hükümleri,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
43. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi
AVCI, Müsteşar Yusuf TEKİN, İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza AYDOĞDU, Özel
Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk YELKENCİ, Bakanlık Müşaviri Fatih
DUT, 1. Hukuk Müşaviri Hayati CANKALOĞLU, Rehberlik ve Denetim Başkanı Atif
ALA, Hukuk Müşavirliği Hukuk Davaları Daire Başkanı Abdulkerim GÖKLER, Özel
Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Fethullah GÜNER, İnsan
Kaynakları Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Ahmet AYTAÇ, Özel Dershaneler ve Özel
Öğretim Kurumları Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Faruk KÖPRÜLÜ ile
önceki Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi ARIKAN, Güven Eğitim ve Öğretim Veren
Kurumlar Derneği Başkan Yardımcısı Eyyüp KILCI ile Dernek Vekili Av. Adnan
ŞEKER, PAK Eğitim İşçileri Sendikası Genel Başkanı Abdullah KAYIŞKIRAN ile
Danışmanı Mehmet KASAP, Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişleri ve Merkez Örgütü
Yöneticileri Derneği Başkanvekili Hüseyin TOPRAK ile Üyesi Müfettiş Yılmaz
ISLAK'ın 8.7.2015 tarihli sözlü açıklamaları
dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 6528 Sayılı Kanun'un 9. Maddesiyle 5580 Sayılı Kanun'un 2.
Maddesinin Birinci Fıkrasının; (b) Bendinde Yer Alan "dershaneleri"
İbaresinin Yürürlükten Kaldırılmasının, (f) Bendinin Yürürlükten Kaldırılmasının,
Değiştirilen (g) Bendinin "Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..." Bölümünün,
Değiştirilen (j) Bendinde Yer Alan "On iki yaş ve altındaki..."
İbaresinin ve 13. Maddesiyle 5580 Sayılı Kanun'a Eklenen Geçici 5. Maddenin
Birinci Fıkrasının İncelenmesi
1- Kuralların Anlam ve Kapsamları
7. Özel öğretim kurumlarına ilişkin düzenlemeler ve bu kapsamda
özel öğretim kurumu açma izni verilmesi, kurumun nakli, devri, personel
çalıştırılması, kurumlara yapılacak malî destek ve bu kurumların eğitim
öğretim, yönetim, denetim ve gözetimine ilişkin usûl ve esaslar, Özel Öğretim
Kurumları Kanunu'nda düzenlenmektedir. Söz konusu düzenlemeler uyarınca, bir
kurumun özel öğretim kurumu olarak eğitim öğretim faaliyetinde bulunabilmesi
için öncelikle Kanun'da belirlenen "özel öğretim kurumları" tanımı
kapsamında yer alması ve Kanun'da belirtilen koşulları taşıyanlara verilen
kurum açma iznine sahip olması gerekmektedir.
8. 5580 sayılı Kanun'un 2. maddesinde yapılan değişiklikler ile
geçici 5. maddesinde yer alan dava konusu kuralların ortak özellikleri, dershanelerin
özel öğretim kurumları kapsamından çıkarılmasına ilişkin düzenlemenin bir
sonucunu oluşturmalarıdır.
9. Kanun'un "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde,
bu Kanunda geçen kavramların tanımı yapılmış ve kapsamları belirlenmiştir. Dava
konusu kurallar da, maddede yer alan "kurum", "okul",
"dershane", "çeşitli kurslar" ve "öğrenci
etüt eğitim merkezi" tanımları ile ilgili düzenlemelerde yapılan
değişikliklere ilişkindir.
10. Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde
yapılan değişiklikle, dershaneler "özel öğretim kurumları"
tanımı kapsamından çıkarılmıştır. Söz konusu değişiklikten önce, "okul
öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim okulları ile çeşitli
kursları, uzaktan öğretim yapan kuruluşları, dershaneleri, motorlu taşıt sürücü
kursları, hizmet içi eğitim merkezleri, öğrenci etüt eğitim merkezleri, özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile benzeri öğretim kurumları"nı
ifade eden "özel öğretim kurumları" kavramı, değişiklik
sonrasında "okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim
okulları ile çeşitli kursları, uzaktan öğretim yapan kuruluşları, motorlu taşıt
sürücü kursları, hizmet içi eğitim merkezleri, öğrenci etüt eğitim merkezleri,
özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile benzeri öğretim kurumları" olarak
ifade edilmiştir. Söz konusu bentte yer alan "dershaneleri,"
ibaresinin yürürlükten kaldırılması, dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
11. Bu değişiklik doğrultusunda, "Öğrencileri; bir üst
okulun veya yüksek öğretime giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri derslerde
yetiştirmek ve bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren özel
öğretim kurumlarını" ifade eden "dershane" tanımının
yapıldığı (f) bendi de yürürlükten kaldırılmış olup, söz konusu bendin
yürürlükten kaldırılması dava konusu bir diğer kuralı oluşturmaktadır.
12. Maddenin "okul", "çeşitli kurslar"
ve "öğrenci etüt eğitim merkezi" tanımlarının yapıldığı (c),
(g) ve (j) bentleri de değiştirilmiş olup, bu değişiklik sonrasında;
"Okul: Özel eğitim, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve
ortaöğretim ile Bakanlıkça dönüşüm programına alınan kurumlardan 2018-2019
eğitim-öğretim yılının sonuna kadar faaliyetleri devam eden ortaöğretim özel
okulları,"
"Çeşitli kurslar: Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla, kişilerin sosyal,
sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, dil, yetenek ve
deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest zamanlarını değerlendirmek
amacıyla faaliyet gösteren özel öğretim kurumlarını,"
"Öğrenci etüt eğitim merkezi: On iki yaş ve altındaki
öğrencilerin, derslerine çalışmalarına, ödev ve projelerini yapmalarına
yardımcı olmak; ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda sosyal, sanatsal,
sportif ve kültürel faaliyetler yürütmek üzere kurulan özel öğretim kurumlarını,"
ifade eder şekilde yeniden tanımlanmıştır.
13. "Çeşitli kurslar" tanımı içinde yer alan,
"Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık
niteliğinde olmamak kaydıyla" ibaresi ve "öğrenci etüt eğitim
merkezi" tanımı içinde yer alan "On iki yaş ve altındaki"
ibaresi, dava konusu diğer kurallardır.
14. Bu düzenlemelerin, fıkranın dershanelere ilişkin olarak (b)
ve (f) bentlerinde yapılan değişiklikler doğrultusunda getirildiği
anlaşılmaktadır. Çeşitli kursların, ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla faaliyet göstereceğinin
belirtilmesi ile öğrenci etüt eğitim merkezinin on iki yaş ve altındaki
öğrencilere yönelik olacağının öngörülmesinin, bu kurumların dershane olarak
çalışmasının önlenmesi amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
15. Kanun'un dava konusu geçici 5. maddesinin birinci fıkrasında
ise bu maddenin yayımı tarihinde faal olan dershaneler ile bu Kanunla yapılan
düzenlemelere göre gerekli dönüşümü tamamlamayan öğrenci etüt eğitim
merkezlerinin eğitim öğretim faaliyetlerinin 1.9.2015 tarihine kadar devam
edebilecekleri belirtilmiştir. Bir diğer deyişle, söz konusu kurumların
1.9.2015 tarihinden sonra faaliyette bulunmaları yasaklanmaktadır.
2- 5580 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının (b)
Bendinde Yer Alan "dershaneleri" İbaresinin Yürürlükten
Kaldırılması ve (f) Bendinin Yürürlükten Kaldırılması ile Geçici 5. Maddesinin
Birinci Fıkrası
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
16. Dava dilekçesinde özetle;
Ülkemizde dershanelerin ortaya çıkmasının eğitim sistemimizin
içinde bulunduğu koşulların zorunlu bir sonucu olduğu, orta ve yükseköğretime
geçiş için ölçme, değerlendirme ve merkezi sınav sistemi değiştirilmeden,
okullarda eğitimin kalitesi yükseltilmeden ve eşitlenmeden dershaneleri kapatma
yoluna gitmenin hâlihazırda sınavlara hazırlanan milyonlarca öğrenciyi ve bu
alanda eğitim veren kurumları mağdur ettiği, eğitimin sorununun dershaneler
değil, okullarda öğrencilerin kaliteli, yeterli, düzeyli ve etkin eğitim
alamamalarının olduğu, rekabete dayalı eğitim sisteminde öğrencilerin
eğitimleri ve gelişimleri için okul dışında çözüm aramak zorunda kaldıkları ve
dershaneler sayesinde bu eksikliklerini kapatmaya çalıştıkları, dershanelerin
kapatılmasının getireceği zararın yararından fazla olduğu ve Anayasa'nın 17.
maddesinde belirtilen bireylerin maddî ve manevî varlığını geliştirme hakkından
yoksun bırakılmasına neden olacağı,
Öte yandan Anayasa'nın 5. maddesiyle Devlete verilen "insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak" görevi uyarınca eğitim ve öğretim hakkının gerçekleşmesi
için Devletin gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmasına karşın dava
konusu kurallarla tam tersi bir yol izlendiği, üniversiteye hazırlığın
önlenmesinin gerçekte üniversite öğrenimini engellediği, bireylerin hedeflediği
öğrenime kavuşabilmesinin yolu olan dershane öğretiminin eğitim ve öğrenim
hakkı kapsamında olduğu, dershanelerin kapatılmasının eğitim ve öğrenimde
fırsat eşitliği ile öğrenenin ve öğretenin öğrenim hakkını ihlal ettiği, eğitim
ve öğrenim hakkının Anayasa'da sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler kapsamında
yer almasının konunun ekonomik boyutunu gösterdiği gibi fırsat eşitliğini
gerçekleştirmek için Devlet dışı kurumların desteğinin olanaklı kılınması
gereğini de gösterdiği, Devletin özel okullar üzerindeki gözetim ve denetim
yetkisinin hiçbir şekilde bireylerin bu haktan mahrum bırakılmasına yol
açmaması gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre eğitim hakkının devlete
"etkili bir eğitim sistemi kurma" yönünde pozitif bir
yükümlülük ile "özel işletmelerce sunulan eğitim hizmetlerine müdahale
yasağı" içeren negatif bir yükümlülük yüklediği, dershanelerin
kaldırılması suretiyle eğitim hizmetlerinden bireylerin yararlanamaz hâle
getirildiği, dershanelerin ülkenin eğitim sisteminin bir gereği olarak ortaya
çıktığı,
Devletin yarattığı bu ihtiyaca cevap verebilmek için sermaye
sahiplerinin eğitim alanına yöneldiği, kâr amacı güdülerek oluşturulan bu
kurumların binlerce vatandaşa iş imkânı sağladığı, eğitim sisteminin
eksiklikleri giderilmeden dershanelerin kapatılması yönünde adım atılmasının
özel teşebbüs kurma hürriyetinin Devlet eliyle yok edilmesi anlamına geldiği,
Anayasa'nın 48. maddesinde çalışma özgürlüğü bakımından herhangi bir sınırlama
sebebi öngörülmediği, girişim özgürlüğünün ancak kamu düzeni ve ahlaka aykırı
olmama gibi hukukun genel ilkeleri gözetilerek sınırlanabileceği, diğer
sınırlamaların anayasal dayanağının bulunmadığı, bir kez çalışma izni almış olan
dershane işletmelerinin kapatılmasının girişim özgürlüğünün ihlaline neden
olacağı, dershanelerin yasal dayanağının yok edilerek yasama çoğunluğu ile
iktidarın hedeflerini gerçekleştirmeye yöneldiği ve dershanelerin kapatılmasına
ilişkin düzenlemede yasama organının işleyişine egemen olan kamu yararı
amacının gerçekleşmediği, dershanelerin kapatılmasının yasaklayıcı bakış
açısının sonucu olduğu, dava konusu kuralların da kamu yararı yerine siyasî
saiklerle getirildiği,
Devletin ilgili kuruluşlarının onayı ile dershane faaliyetinde
bulunma hakkını kazanan özel işletmeler bakımından bu onayın alındığı tarih
itibarıyla artık kazanılmış bir hakkın söz konusu olduğu, yürürlükteki mevzuata
göre kazanılan söz konusu hakkın korunacağına dair bir beklentinin ilgili özel
kuruluşlarda oluşturulduğu, hukuk güvenliği ilkesinin hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını ve yürürlükteki yasalara güvenerek hukuksal durumlarını
düzenleyenlerin bu güven duygularının zedelenmemesini gerektirdiği, dava konusu
düzenlemelerin zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç nedeniyle getirilmediği ve
eğitim ve öğrenim hakkını, girişim özgürlüğünü, çalışma hakkını içinde
barındıran dershane faaliyetinin tümden ortadan kaldırılmasının ölçüsüz ve öze
dokunur olduğu, Devlet sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve
özgürlükleri arasında adil dengeyi sağlamakla yükümlü iken dershanecilik
faaliyetinin yasaklanması ile özel teşebbüste bulunma hakkının tümüyle ortadan
kaldırıldığı,
Dönüşüm programına dahil olmak istemediği için 1.9.2015 tarihine
kadar Millî Eğitim Bakanlığına başvurmayan veya başvurmakla birlikte Bakanlıkça
uygun görülmeyenlerin özel öğretim kurumları kapsamı dışında bırakılarak
kapatılacak olmaları bakımından da eğitim ve öğrenim hakkı ile çalışma ve
sözleşme hürriyetinin ölçüsüzce ortadan kaldırıldığı, öğretmenliği tercih
edenlerin devlet okullarında çalışma zorunluluğunun bulunmadığı, bu yönüyle
dershane personelinin çalışma hakkının ihlal edildiği,
Dershanecilik faaliyeti yapan özel işletmelerin sahip oldukları
mülkiyetleri bu amaçla kullandıkları ve talepte bulunan bireylere hizmet
sundukları, dava konusu düzenleme ile özel işletmelerin dershanecilik
faaliyetlerinin belirli bir tarihten sonra tamamen yasaklanarak özel
işletmelerce bu hizmetin sunulmasında kullanılan mülkiyet hakkının tamamen
kullanılamaz hale getirildiği ve hakkın özüne dokunulduğu, mülkiyet hakkı ile
ilgili Devletin negatif yükümlülüğünün bir gereği olan "mülkiyet
hakkından barışçıl yararlanmaya engel olmama" sorumluluğunun ihlal
edildiği,
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2., 5., 13., 17., 35., 42.,
48. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
17. Dershanelerin faaliyetleri, faaliyet konuları itibarıyla
eğitim ve öğrenim hakkı ile ilgili olup, söz konusu faaliyetlerin özel teşebbüs
tarafından yürütülmesi bakımından da çalışma ve sözleşme hürriyetine ilişkin
bulunmaktadır.
18. Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi"
başlıklı 42. maddesi şöyledir:
" Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları
doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve
denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri
açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan
kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve
Devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet
okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin,
öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli
yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları
topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma
ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle
olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk
vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim
kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim
yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası
andlaşma hükümleri saklıdır."
19. Anayasa'nın 42. maddesinde, kimsenin eğitim ve öğrenim
hakkından yoksun bırakılamayacağı ana kuralı konulduktan sonra, öğrenim
hakkının kapsamının kanunla tespit edileceği, özel ilk ve orta dereceli
okulların bağlı olduğu esasların, Devlet okulları ile erişilmek istenen
seviyeye uygun olarak kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anılan maddede yine
eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına göre Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı
ifade edilmiştir.
20. Anayasa'nın "Çalışma ve sözleşme hürriyeti"
başlıklı 48. maddesi ise şöyledir:
"Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve
sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını
sağlayacak tedbirleri alır."
21. Anayasa'nın 48. maddesinde özel teşebbüsler kurmanın serbest
olduğu belirtilmiş, ancak Devlete özel teşebbüslerin millî ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri alma
görevi verilmiştir. Bu husus madde gerekçesinde, "Devlet, kamu yararı
olan hallerde ve millî ekonominin gerekleri ve sosyal amaçlarla özel teşebbüs
özgürlüğüne sınırlamalar getirebilir." şeklinde ifade edilmiştir.
22. Demokratik toplumlarda temel hak ve özgürlükler yönünden
serbestlik asıl, sınırlama ise istisnadır. Anayasalar temel hak ve
özgürlüklerin hangi nedenlerle ve ne ölçüde sınırlandırılabileceğini
belirlemektedir. Bu anlamda, Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin kurallara yer verilmiştir.
23. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihat hâlini
alan kararlarında belirtildiği üzere, her temel hak ve özgürlüğün doğasından
kaynaklanan sınırları da bulunmaktadır. Birlikte yaşamanın zorunlu sonucu
olarak, hak ve özgürlüklerin başkalarının aynı hak ve özgürlüklerden
faydalanmasını engelleyici, başkalarına zarar verici mahiyette kullanılmaması
gerekir. Ayrıca, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kuralların da bir
diğer temel hak ve hürriyetin sınırını oluşturabilmesi mümkündür.
24. Dava konusu kuralların, dershanelerde ve Kanun'da öngörülen
dönüşümü tamamlamayan öğrenci etüt eğitim merkezlerinde öğrenim görenler
yönünden Anayasa'nın 42. maddesi, bu kurumları işletenler yönünden ise 42. ve
48. maddeleri kapsamında ele alınması gerekmektedir.
25. Bu anlamda, 48. maddenin gerekçesinde de açıkça belirtildiği
üzere Devletin, özel teşebbüslerin sosyal amaçlara uygun yürümesini sağlayacak
tedbirleri alma görevi, söz konusu hürriyet yönünden bir sınırlama sebebi
olduğu gibi, 42. maddede öngörülen eğitim ve öğrenim hakkı kapsamında
getirilecek düzenlemelerin de dava konusu kurallar yönünden çalışma ve sözleşme
hürriyetinin sınırını oluşturacağı açıktır.
26. Anayasa'nın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler"
başlıklı bölümünde yer alan eğitim hakkı ile teşebbüs özgürlüğü bakımından
belirtilmesi gereken ilk husus, eğitim hakkının sosyal haklar arasında yer
almasına rağmen, teşebbüs özgürlüğünün ağırlıklı olarak ekonomik hak niteliği
taşıdığıdır. Sermaye sahiplerinin kazanç amacı güderek dershane açtıkları
kuşkusuz olmakla birlikte söz konusu dershanelerin herhangi bir ticarî işletme
olmadığı ve eğitim öğretim alanında faaliyet gösterdikleri dikkate alındığında,
bu alanda özel teşebbüslerin faaliyet gösterebilmesi, söz konusu faaliyetlerin
kanun koyucu tarafından getirilen düzenlemelere uygun olmasına bağlıdır. Nitekim,
mevcut dershanelerin bugüne kadarki faaliyetlerinin de bu kapsamda
gerçekleştiği belirtilmelidir.
27. Demokratik ülkelerde, eğitim politikalarını belirleme ve bu
politikaların hayata geçirilmesine yönelik kurumsal tercihlerde bulunma
konusunda kanun koyucunun geniş takdir yetkisi vardır. Sınavlara hazırlık
eğitimi sunan kurumların eğitim politikasındaki yerini, bu kurumların tabi
olacakları hukuku ve sınırlarını belirleme yetkisi de bu kapsamdadır.
28. Temel politikaları ve bunları gerçekleştirme araçlarını
belirleme yetkisi kanun koyucuya ait olmakla birlikte, kanun koyucunun bu
konudaki yetkisi anayasayla sınırlı olup yapılacak düzenlemelerin, anayasal
ilkeler ile temel hak ve hürriyetleri ihlal etmemesi gerekir. Anayasal
demokrasinin temelinde, herkesin doğuştan ve insan olması nedeniyle sahip
olduğu temel hakların çoğunluğun iradesine rağmen korunması, bu hak ve
özgürlüklerin oylama konusu dahi yapılamaması düşüncesi yatmaktadır. Bu anlamda
temel hak ve özgürlükler, demokratik siyasi iktidarların anayasal sınırlarını
oluşturmaktadır. Kanunla bu sınırlara uyulup uyulmadığını denetleme görev ve
yetkisi de hiç kuşkusuz Anayasa Mahkemesine aittir.
29. Kanun koyucu tarafından "özel öğretim
kurumları" kapsamına alınması nedeniyle faaliyet gösteren dershaneler,
aradan geçen süre zarfında dershane faaliyetlerinin eğitim öğretim alanında yol
açtığı olumsuz sonuçlar gerekçe gösterilerek yine kanun koyucu tarafından "özel
öğretim kurumları" kapsamından çıkarılmaktadır. Söz konusu olumsuz
sonuçlar madde gerekçesinde özetle, dershanelerin toplum tarafından adeta
öğrenci seçme sınavları yönünden okullarda yürütülen eğitim ve öğretim
faaliyetine alternatif olarak görülmeye başlandığı, bu durumun zamanla 3 Mart 1924
tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile son verilen eğitimde ikiliğin bir
benzerini ortaya çıkardığı, dershaneye giden veya gitmeyen öğrenciler arasında
fırsat eşitsizliğinin ortaya çıkması ve eğitim öğretim politikalarını olumsuz
etkilemesi nedeniyle dershanelerin eğitim sistemimizde yarattığı bu ikiliğe son
verilmesi gerektiği, öğrencilerin sınavlardaki başarısının dershanenin başarısı
olduğuna inandırılarak toplumun okul ve öğretmenden soğutulduğu, okula ayrılan
zamandan kalan vakitlerini dershanelerde geçiren öğrencilerin sosyal beceri
gelişimini sağlayacak etkinliklerden uzak kaldığı ve hem akademik yönden
gelişim sağlamalarının hem de sosyal becerilerini geliştirmelerinin aynı anda
mümkün olmadığı, kendini ifade etmede zorlanan, sorun çözme becerisi yeterince
gelişmemiş, sosyal etkinlik deneyimi olmayan, toplumdan kopuk, ortaöğretimin
temel amaçları ile yoğrulmamış bir ortaokul ve lise öğrencisi görüntüsünün
ortaya çıktığı şeklinde ifade edilmiştir.
30. İptali istenen Kanun'un gerekçesinde ayrıntılı olarak
belirtildiği üzere, dershanelerin eğitim sistemindeki konumu ve rolü ile sosyal
ve kültürel anlamda öğrencilere olumsuz etkilerinin gözetilerek dava konusu
kuralların kamu yararı amacına yönelik olarak getirildiği anlaşılmaktadır.
31. Anayasa Mahkemesince "kamu yararı"
konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp
yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa'nın çeşitli hükümlerinde
yer alan kamu yararı kavramının Anayasa'da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak
Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi, kamu yararı, bireysel,
özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı
düşüncesi olmaksızın, yalnız özel çıkarlar için veya yalnız belli kişilerin
yararına olarak kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve
kesin olarak saptanması halinde, söz konusu kanun hükmü Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı düşer. Açıklanan ayrık hâl dışında, bir kanun hükmünün ülke
gereksinimlerine uygun olup olmadığı ve hangi araç ve yöntemlerle kamu
yararının sağlanabileceği bir siyasî tercih sorunu olarak kanun koyucunun
takdirinde olduğundan, bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa
yargısıyla bağdaşmaz.
32. Bununla birlikte, bir düzenlemenin kamu yararına yönelik
olarak yapılmış olması, onun Anayasa'ya uygunluğu bakımından tek başına yeterli
değildir. Temel hak ve hürriyetler bakımından meşru amaçla getirilen
sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen kriterlere aykırı olamaz.
Bu anlamda dava konusu kurallar yönünden de kanun koyucunun, Anayasa'nın 42.
maddesi uyarınca öğrenim hakkının kapsamını tespit etme ve düzenleme yetkisi
ile Anayasa'nın 48. maddesiyle Devlete verilen, özel teşebbüslerin sosyal
amaçlara uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri alma görevi kapsamında dershaneler
ile ilgili getirdiği düzenlemelerin Anayasa'nın 13. maddesine aykırılık
taşımaması gerekir.
33. Temel hak ve özgürlükler özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasa'da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Dokunulamayacak "öz", her temel hak ve özgürlük açısından
farklılık göstermekle birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne
dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddî surette
güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı
bir nitelik taşımaması gerekir.
34. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle, öze dokunan sınırlamalar, "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ve "ölçülülük" ilkelerine evleviyetle
aykırı olacağından, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar
yönünden "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ve "ölçülülük"
ilkeleri bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
35. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
kavramı, öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da
istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da
alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir.
"Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden olma, bir
sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik ve ölçülü olmasını ifade etmektedir.
36. Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen "ölçülülük
ilkesi", temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
başvurularda dikkate alınması gereken bir diğer ilkedir. Demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri, iki ayrı kriter olarak düzenlenmiş
olmakla birlikte bu iki kriter arasında sıkı bir ilişki vardır. Temel hak ve
özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için
gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle öngörülen kamu yararı amacını
gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü
bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir.
37. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları
ile sınırlama araçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi,
ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple, kuralın hedeflenen amaca ulaşabilmek için elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
38. Belirtilen nitelikleri gereği, Anayasa'nın 13. maddesinde
yer alan ve aralarında sıkı bir ilişki bulunan, "temel hak ve
hürriyetlerin özü", "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ve "ölçülülük ilkesi" kavramları, bir bütünün parçaları olup,
"demokratik bir hukuk devleti"nin özgürlükler rejiminde
gözetilmesi gereken temel ölçütleri oluşturmaktadır.
39. Okullarda yürütülen eğitim öğretim faaliyetine alternatif
olarak görülmeye başlanan dershanelerin eğitim sisteminde yarattığı ikiliğin
ortadan kaldırılması başta olmak üzere, madde gerekçesinde ayrıntılı olarak
belirtilen dershane uygulamasının yol açtığı sosyal sorunların çözümü amacıyla,
dershanelerin özel öğretim kurumları kapsamından çıkarılmasının ve Kanun'un
yayımı tarihinde faal olan dershaneler ile gerekli dönüşümü tamamlamayan
öğrenci etüt eğitim merkezlerinin 1.9.2015 tarihinden sonra faaliyet
gösteremeyeceklerinin öngörülmesinin, söz konusu amaca ulaşmak için elverişli
ve gerekli olduğu söylenebilir.
40. Bununla birlikte ölçülülük ilkesi gereğince, getirilen
düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin bulunması
gerekmektedir. Orantılılık olarak da ifade edilen ölçülülüğün bu alt ilkesi,
amaca ulaşmak için gerekli olan önlemin alınmasına imkân tanımakta, ancak amaca
ulaşmak için gerekli olmayan önlemlere başvurulmasına ve ilgili hakkın ölçüsüz
bir şekilde sınırlanmasına müsaade etmemektedir. Demokratik bir toplumda, temel
hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın
gerektirdiğinden fazla olmaması gerekir. Orantılılık ilkesi, meşru bir amaca
ulaşmak için gerekli olan sınırlayıcı araçlardan daha hafif olanı tercih
edilebilecekken daha ağır olanına başvurulmasına izin vermez.
41. Demokratik toplum, bireyin özgürce yaşayabildiği, kendini
gerçekleştirebildiği, kendisiyle ilgili kararları serbestçe alabildiği ve her
türlü baskı karşısında bireysel özerkliğini koruyabildiği bir düzeni
gerektirir. Özgürlüğün belki de en önemli göstergesi tercih hakkının
varlığıdır. Kişilerin farklı seçenekler arasında tercihte bulunabilme
imkânlarının ortadan kaldırıldığı bir yerde özgürlükten bahsedilemez.
Demokrasilerde devlete düşen görev, bireyin çoğulcu bir ortamda tercih
yapabilme imkânına sahip olmasını sağlamak, özellikle de bu imkânı ortadan
kaldırmaya yönelik tutumlardan kaçınmak ve bu yönde başkalarından gelecek
olumsuz müdahaleleri engellemektir. Tercih hakkı, meşru amaçlarla
sınırlandırılabilir ise de bu sınırlamanın kişilerin bu hakkını yok edecek veya
kullanılamaz hale getirecek şekilde yapılmaması gerekir.
42. Dershaneler, öğrencileri bir üst okula veya yükseköğretime
giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri derslerde yetiştirmek ve bilgi
düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet göstermekte, öğrencilerin okul
müfredatı programında bulunan konularda bilgi eksikliklerini giderme veya
bilgilerini artırma amacına hizmet etmektedirler. Bir başka deyişle
dershaneler, okul müfredatı konularına ilişkin bilgi edinmeye yönelik bir
ihtiyacı karşılamaktadırlar.
43. Kişilerin bir üst okula veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık amacıyla özel teşebbüsler tarafından kanuna uygun olarak
verilen eğitim öğretim hizmetlerinden yararlanmaları ve bu suretle okul dışı
eğitim almaları, Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkı
kapsamındadır.
44. Anayasa'nın 42. maddesindeki eğitim ve öğrenim hakkı, diğer
haklarla birlikte, kişinin maddî ve manevî varlığını koruyup geliştirebilmesine
imkân sağlayıcı bir niteliğe sahiptir. Aynı madde gereğince eğitimin gözetim ve
denetiminden sorumlu olan Devletin görevi, herkesin eğitim ve öğrenim hakkından
en iyi şekilde faydalanabilmesini sağlamaktır. Eğitim öğretim alanında hizmet
sunan özel teşebbüsün faaliyet alanının düzenlenmesi de, Devletin eğitim ve
öğretimin sağlıklı ve verimli işleyişini sağlama yükümlülüğünün bir gereğidir.
45. Diğer temel haklar gibi, eğitim hakkının
da Devlete bazı yükümlülükler yüklediği
açıktır. Devlet, herkesin eğitim ve öğrenim
hakkından yararlanabilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almalıdır. Okul
dışı eğitimin alınabileceği kurumları oluşturma bakımından Devletin mutlak bir
yükümlülüğü bulunmamakla birlikte, zorunluluk
bulunmadıkça özel sektörün bu alanda mevzuat çerçevesinde
sunduğu hizmetlerin tamamen ortadan kaldırılmasına yol açacak düzenlemelerden
kaçınması gerekir. Başka bir ifadeyle, kişilerin eğitim ve öğrenim hakları ile teşebbüs hürriyetini ortadan kaldıracak, kullanılamaz hale getirecek ya da ölçüsüzce sınırlandıracak düzenlemeler getirilemez.
46. Esasen okul dışı eğitim, kişilerin
özgürce hareket edebildikleri ve tercihleri doğrultusunda maddî
ve manevî varlıklarını geliştirebildikleri bir alana işaret
etmektedir. Bu alana demokratik toplum düzeni yönünden zorunlu olmadıkça
Devletin müdahale etmemesi gerekir. Bununla birlikte, Anayasa'nın 42. maddesinde eğitim ve öğretimin Devletin gözetim
ve denetimi altında yapılması öngörüldüğünden, okul dışı eğitim alanını
düzenleme konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi olduğu açıktır. Devletin bu
yetkisi, söz konusu kurumların adı, şekli, faaliyet alanları ve uyacakları
kurallar gibi konularda kanun koyucunun düzenleme yapmasına imkân tanımaktadır.
47. Dava konusu kurallarla getirilen düzenleme incelendiğinde,
dershanelerin "özel öğretim kurumları" kapsamından çıkarılarak
faaliyetlerine son verilirken, okul dışı öğrenim desteği alma ihtiyacının
karşılanmasına yönelik alternatif çözüm yollarının öngörülmediği
anlaşılmaktadır. Kanun'da "özel öğretim kurumları" arasında
sayılan "çeşitli kurslar"ın tanımı yapılırken "ortaöğretime
veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydı"nın
konulması ve "öğrenci etüt eğitim merkezi"nin tanımında bu
kurumların "on iki yaş ve altındaki" öğrencilere yönelik
faaliyetler yürütmek üzere kurulacaklarının belirtilmesi nedeniyle, söz konusu
kurumlarda bir üst okula veya yükseköğretime giriş sınavlarına
hazırlanılabilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Bu kapsamda ilgililere bir
tercih hakkı tanınmadığı ve yalnızca okullarda verilen dersler ile sınırlı bir
bilgiye erişim olanağının sunulduğu anlaşılmaktadır. Bir üst okula ve
yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık ihtiyacını karşılayacak okul dışı
alternatif imkânlar sağlanmadan dershanelerin kapatılarak eğitim sisteminden
çıkarılması, eğitim ve öğrenim hakkına yönelik ölçüsüz bir sınırlamadır.
48. Dava konusu kurallarla, eğitim ve sınav
sisteminin yol açtığı, Devletin de yasal statüye kavuşturduğu dershanelerin doğurduğu sakıncaları önleyici tedbirler almak yerine, bu kurumları tamamen yasaklamak suretiyle dershanelerin kapatılması
yoluna gidilmesi, kişilerin sınavlara hazırlık kapsamında okul dışı özel
kurumlardan eğitim desteği alma imkânını ortadan kaldırmakta, bu nedenle de
eğitim ve öğrenim hakkını ihlal etmektedir.
49. Diğer yandan, Anayasanın 48. maddesinde
güvence altına alınan teşebbüs özgürlüğü
her gerçek ve tüzel kişinin dilediği alanda serbestçe ekonomik girişimde
bulunma hakkını korumaktadır. Madde gerekçesinde ifade edildiği üzere, bu
özgürlük "ferde ekonomik huzur ve refahını bizzat sağlamak amacı ile
bir ekonomik ve sosyal hak olarak düzenlenmiştir." Yine gerekçede
belirtildiği üzere, 48. madde "hem özel teşebbüse güvence tanımış, hem
de getirilebilecek sınırlamaları ikinci fıkrasında göstermiştir." Buna
göre Devlet, kamu yararı olan durumlarda ve millî ekonominin gerekleri ve sosyal amaçlarla özel teşebbüs özgürlüğüne
sınırlamalar getirebilir.
50. Dershanelerin, eğitim öğretim alanında
faaliyet gösteren teşebbüsler oldukları dikkate alındığında, Devletin bunlar
üzerindeki gözetim ve denetiminin çok daha sıkı olması gerektiği açıktır. Bu
anlamda kanunlara aykırı davranan teşebbüslere idarece yaptırım uygulanabilmesi ve kanunî şartları
oluştuğunda bu teşebbüslerin çalışma izinlerinin iptal edilebilmesi mümkündür. Ancak kanunî çerçevede
faaliyetini sürdüren bir özel teşebbüsün demokratik toplum düzeni yönünden
zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaç olmaksızın, arz ve talebe, dolayısıyla bireyin özgür iradesine bağlı serbest piyasa
şartlarından kaynaklanmayan nedenlerle tamamen yasaklanması/kapatılması, özel teşebbüs özgürlüğünü korumasız bırakır.
51. Dava konusu kurallar ile okul dışı
eğitim alanında özel teşebbüs statüsünde faaliyet gösteren dershaneler
kapatılmaktadır. Her ne kadar, bu süreçte dershanelerin özel okullara
dönüşmesine yönelik imkânlar sunulmaktaysa da, dönüşüm programına alınmayan
veya dönüşümü kabul etmeyen teşebbüslerin faaliyetlerine son verilmektedir. Anayasa'nın 42. maddesi kapsamında yapılan açıklamalarda
belirtildiği üzere, kanun koyucu tarafından dershanelere ilişkin düzenleme
yapılırken bireylerin tercihleri doğrultusunda okul dışı eğitim alma ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik farklı çözüm yollarının öngörülmesi gerekmektedir. Belirtilen nitelikte bir düzenleme getirilmeksizin ve demokratik toplum düzeni yönünden zorlayıcı bir neden ortaya
konulmaksızın, sınırlama amacını gerçekleştirecek daha az
sınırlayıcı araçlara da başvurulmadan tamamen yasaklayıcı bir yöntemle dershanelerin kapatılması, teşebbüs özgürlüğüne demokratik toplum düzeninde gerekli olmayan ölçüsüz bir
sınırlama niteliğindedir.
52. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 13.,
42. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
53. Kurallar, Anayasa'nın 13., 42. ve 48. maddelerine aykırı
bulunarak iptal edildiğinden, 2., 5., 17., 35. ve 49. maddeleri yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
54. Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA
ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
3- 5580 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının
Değiştirilen (g) Bendinin "Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..." Bölümü ile
Değiştirilen (j) Bendinde Yer Alan "On iki yaş ve altındaki..."
İbaresi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
55. Dava dilekçesinde özetle, geriye dönük yükümlülükler
getirilmesi ve hakların sınırlandırılmasının hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmayacağı, bu nedenle "çeşitli kurslar" tanımının
değiştirilerek bu kursların ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına
hazırlık niteliğinde olmayacak şekilde sınırlandırılması ile öğrenci etüt
eğitim merkezlerine, on iki yaş ve altındaki öğrencilere yönelik olarak
faaliyet gösterecek şekilde yaş sınırı getirilmiş olmasının hakkın
sınırlandırılması anlamına geldiği ve hukuk devleti ilkesinin ihlali anlamını
taşıdığı, kurslar ve öğrenci etüt eğitim merkezleri kapsamındaki eğitim ve
öğrenim hakkının ölçüsüz ve öze dokunur şekilde tamamen ortadan kaldırıldığı,
kişinin maddî ve manevî varlığını geliştirme hakkı ile eğitim ve öğrenim
hakkına engel olduğu belirtilerek kuralların, Anayasanın 2., 13., 17. ve 42.
maddelerine aykırılığı ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
56. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu
kurallar Anayasa'nın 48. maddesi yönünden de incelenmiştir.
57. "Çeşitli kurslar", ortaöğretime veya
yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla,
kişilerin sosyal, sanatsal, sportif, kültürel ve meslekî alanlarda bilgi,
beceri, dil, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest
zamanlarını değerlendirmek amacıyla faaliyet göstermek üzere ve "öğrenci
etüt eğitim merkezi" on iki yaş ve altındaki öğrencilerin, derslerine
çalışmalarına, ödev ve projelerini yapmalarına yardımcı olmak; ilgi, istek ve
yetenekleri doğrultusunda sosyal, sanatsal, sportif ve kültürel faaliyetler
yürütmek üzere kurulan kurumlar olarak tanımlanmıştır.
58. "Çeşitli kurslar" ve "öğrenci etüt
eğitim merkezi" tanımlarında yapılan ve dava konusu kuralların yer
aldığı değişikliklerin, bu kurumların ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde faaliyet göstermelerinin engellenmesi amacına
yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle, dershanelere ilişkin düzenlemelerin
devamı niteliğinde olduklarından, bu kurumların faaliyetleri yönünden getirilen
sınırlamalar, (2) numaralı başlık altında yapılan değerlendirmeler ve
belirtilen gerekçelerle eğitim ve öğrenim hakkı ile teşebbüs hürriyetinin
ölçüsüz şekilde sınırlandırılması niteliğindedir.
59. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 13.,
42. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
60. Kurallar, Anayasa'nın 13., 42. ve 48. maddelerine aykırı
bulunarak iptal edildiğinden, 2. ve 17. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine
gerek görülmemiştir.
61. Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA
ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
B- Kanun'un 13. Maddesiyle 5580 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici 5.
Maddenin İkinci Fıkrası ile 9. Maddesiyle 5580 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin
Birinci Fıkrasının Değiştirilen (c) Bendinin "...ile Bakanlıkça dönüşüm
programına alınan kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar
faaliyetleri devam eden ortaöğretim..." Bölümünün İncelenmesi
1- 5580 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici 5. Maddenin İkinci Fıkrası
a-İptal Talebinin Gerekçesi
62. Dava dilekçesinde özetle, 1.9.2015 tarihine kadar
başvuranların belirlenecek esaslara göre uygun görülmesi hâlinde dönüşüm
programına alınacağı belirtilerek bu programa dahil olmak
istemeyen veya hiçbir yasal kriter getirilmeden idarece "belirlenecek
esaslar" çerçevesinde idare tarafından alınmayanların özel öğretim
kurumları kapsamı dışında bırakılarak kapatılacakları, Anayasa'nın 42. maddesi
gereğince öğrenim hakkının kapsamının kanunla belirlenmesi gerektiği, dönüşüm
programına dahil olmak istemediği için 1.9.2015 tarihine kadar Bakanlığa
başvurmayan veya başvurmakla birlikte Bakanlıkça uygun görülmeyenlerin eğitim
ve öğrenim hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin Anayasa'nın öngörmediği
biçimde ortadan kaldırıldığı, öğrenim hakkının kapsamının kanunla belirlenmesi
gerekirken dönüşüm usul ve esaslarının yönetmelikle düzenlenmesinin öngörüldüğü
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7., 13, 42. ve 48. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
63. Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
denilmektedir.
64. Yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesi uyarınca, kanun
koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki
vermemesi, sınırsız ve belirsiz bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması
gerekir. Bununla birlikte, yasama organı gerektiğinde sınırlarını belirlemek
koşuluyla bazı konuların düzenlenmesini idareye bırakabilir. Buna göre
ekonomik, teknik veya benzeri alanlarda temel kurallar belirlendikten sonra
ayrıntıların düzenlenmesinin idareye bırakılması, yasama yetkisinin devri olarak
nitelendirilemez.
65. Anayasa'nın 42. maddesinde yer alan, "Öğrenim
hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir." hükmü de,
öğrenim hakkına ilişkin her konunun mutlaka kanunla düzenlenmesi zorunluluğunu
içermemekte, kanunla öğrenim hakkına ilişkin bir düzenleme yapılmaksızın söz
konusu düzenleme yetkisinin tamamen yürütme organına bırakılamayacağını ifade
etmektedir.
66. Dava konusu kuralla, Millî Eğitim Bakanlığı'nın, Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihte faal olan dershaneler ve öğrenci etüt eğitim
merkezlerinden 1.9.2015 tarihine kadar başvuranları, belirlenecek esaslara göre
uygun görülmesi hâlinde öğretim kurumlarına dönüşüm programına alacağı
belirtilmiş, dönüşüm programına alınan kurumların, 2018-2019 eğitim öğretim
yılının sonuna kadar mevzuatta öngörülen şartları taşımaları kaydıyla
dönüşebilecekleri okul ve diğer kurum türleri ile dönüşüm esas ve usullerinin
yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür.
67. "Dönüşüm programı", Millî Eğitim Bakanlığı
Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde "14.3.2014 tarihi itibarıyla
Kanun hükümlerine göre dershane veya öğrenci etüt eğitim merkezi olarak
faaliyet göstermekte iken 1.9.2015 tarihine kadar özel eğitim kurumuna dönüşmek
isteyenlerin başvuru süreçlerinin, değerlendirme kriterlerinin, kurucularının
dönüşmek istedikleri okul ve kurum ile dönüşümü tamamlayacakları süreye ilişkin
taahhütlerinin yer aldığı program" olarak tanımlanmıştır.
68. Dava konusu kural, maddenin yayımı tarihinde faal olan
dershaneler ile bu düzenlemelere göre gerekli dönüşümü tamamlamayan öğrenci
etüt eğitim merkezlerinden, dönüşüm programına başvuranlara ve programa
alınanlara yöneliktir. Bu kurumlar yönünden dava konusu kurallar, geçerliliğini
korumakta ve hukukî etkisini sürdürmektedir. Dönüşüm programına yapılan başvurular
ilgililerin bu yöndeki iradelerini yansıttığından, dava konusu kuralın hukuk
devleti ilkesine, eğitim ve öğrenim hakkı ile teşebbüs hürriyetine
aykırılığından söz edilemez.
69. Bu çerçevede yapılan incelemede, dönüşüm programına dahil
olmak için kanunen yapılması gereken başvurunun, başvuranlar yönünden bir
dönüşüm taahhüdü niteliğinde olduğu açıktır. Bunun yanında dershaneler ile
öğrenci etüt eğitim merkezlerinin dönüşüm programına başvurabilmeleri için
kanunen yetkili organlarınca bu yönde karar alınması gerektiği ve bu
başvuruların ancak kanunî temsilcileri aracılığıyla yapılabileceğine de kuşku
bulunmamaktadır. Dönüşüm için son başvuru tarihi de yine Kanunda
belirlenmiştir. Dava konusu kuralla, dönüşüm programına alınmak, idarece
belirlenecek esaslara göre uygun görülme şartına bağlanmakla birlikte, idarece
bu esasların belirlenmesinde, kanunda yer alan düzenlemelerin ve kuralların
esas alınacağı tabiî olduğundan, kanunî düzenleme çerçevesinde idareye dönüşüm
esaslarının belirlenmesi yetkisi verilmesinde, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesine aykırılık olduğu söylenemez.
70. Dönüşüm takvimine ilişkin süreler de Kanun'da
belirlenmiştir. Buna göre, 1.9.2015 tarihine kadar dönüşüm programına
başvurulması ve 2018-2019 eğitim öğretim yılının sonuna kadar dönüşümün
gerçekleşmesi gerekmektedir. Dönüşüm takviminin sonunda, dönüşmek istenilen
kurum için mevzuatta aranan koşulların taşınması gerektiği de yine Kanun'da
öngörülmüştür. Dönüşülecek kurum olarak faaliyette bulunmak için gerekli
koşullar da dönüşülmek istenen her bir kuruma bağlı olarak değişkenlik
gösterecek teknik hususlardır. Belirtilen takvim ve bu takvim sonunda taşınması
gereken koşullar bakımından yeni bir hukukî durum doğurmayan kuralda, dönüşümün
teknik nitelik taşıyan ayrıntılarının kanunla düzenlenmesi zorunluluğundan
bahsedilemeyeceğinden, belirtilen hususların düzenlenmesinin Bakanlıkça
çıkarılacak yönetmeliğe bırakılması, yasama yetkisinin devri olarak
nitelendirilemez. Düzenlemenin çerçevesinin kanunla belirlenmesinden sonra,
konuya ilişkin ayrıntılı ve teknik düzenlemelerin yönetmeliğe bırakılmasında
Anayasa'ya aykırılık bulunmamaktadır.
71. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 7., 13, 42. ve
48. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
2- 5580 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının
Değiştirilen (c) Bendinin "...ile Bakanlıkça dönüşüm programına alınan
kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar faaliyetleri devam
eden ortaöğretim..." Bölümü
a- İptal Talebinin Gerekçesi
72. Dava dilekçesinde özetle, dershanelerin 2018-2019 eğitim
öğretim yılının sonuna kadar dönüşümünün tamamlanmasının öngörüldüğü,
dershanelerin özel okullara dönüşümünün öngörülmüş olması ve okul tanımı içine
alınmasının dershane kapsamındaki eğitim ve öğrenim hakkını ölçüsüz ve öze
dokunur şekilde tamamen ortadan kaldırdığı, bu durumun kişinin maddî ve manevî
varlığını geliştirme hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetine aykırı olduğu
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 13., 17., 42. ve 48. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasaya Aykırılık Sorunu
73. Kanun'un 2. maddesinde yer alan "okul"
tanımında yapılan değişiklik, geçici 5. maddenin ikinci fıkrasındaki
düzenlemeyle uyumlu olarak, Bakanlıkça dönüşüm programına alınan kurumlardan
2018-2019 eğitim öğretim yılının sonuna kadar faaliyetleri devam edecek
ortaöğretim özel okullarının, okul tanımı kapsamına alınmasından ibaret olup,
dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
74. Dönüşüm programında bulunanlar ile dönüşüm programına
alınmak için 1.9.2015 tarihine kadar yapılacak yeni başvurular yönünden, "Bakanlıkça
dönüşüm programına alınan kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna
kadar faaliyetleri devam eden ortaöğretim" özel okullarının "okul"
tanımı kapsamında yer alması, söz konusu kurumların bu yöndeki tercihlerinin
bir sonucu olup, kuralın hukuk devleti ilkesine, kişinin maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına, eğitim ve öğrenim hakkı ile teşebbüs
hürriyetine aykırılığından söz edilemez.
75. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 13, 17., 42. ve
48. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
C- Kanun'un 12. Maddesiyle 5580 sayılı Kanuna Eklenen Ek 1.
Maddenin Birinci Fıkrası İle Yedinci Fıkrasının Birinci Cümlesinin İncelenmesi
1- Birinci Fıkra
a- İptal Talebinin Gerekçesi
76. Dava dilekçesinde özetle, kuralda dershane çalışanlarının
öğretmen olarak istihdam edilebileceklerle sınırlandığı, bu kapsamda bulunmayan
oldukça önemli bir çalışan kesimin işsizlikle karşı karşıya kalacağı, Devletin
Anayasa'nın amir hükmü gereğince "çalışma hayatını geliştirmek,
çalışmayı desteklemek" yerine çalışma ortamını ortadan kaldırdığı,
Anayasa'nın 5. maddesinde kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, Devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılmakta iken dava konusu kuralla Devlet eliyle bireylerin
mağduriyete uğradığı, dershanelerdeki eğitim çalışanlarının öğretmen olarak
istihdamının sağlanması için yapılacak olan sınavın mülakat olarak
belirlenmesinin kamu kurumlarına alımda objektiflik anlamında bir sıkıntıyı
gündeme getirdiği, görevlendirme şekli ve çalışma yeri bakımından tam bir
belirsizlik olduğu, ücretlerin önceki yaşam standartlarına erişemeyecekleri
miktarlarda olacağı ve bununla ilgili büyük mağduriyetlerin yaşanacağı, kural
içeriğinde eşitlik ilkesinin sağlanması yönünde kesin kanunî önlemlerin
olmadığı, hukuka güven ve belirlilik ilkelerine aykırılık bulunduğu, işçinin
kıdem ve ihbar tazminatının İş Kanunu'ndan kaynaklanan kanunî hakkı olduğu,
dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezlerinin Kanun'la kapatılmasının
öngörülmesi nedeniyle hizmet akitleri sona erdirilen bu iş yerlerinde eğitim
personeli olarak çalışmakta olanların hizmet akitlerinin İş Kanunu'nun 17.
maddesinin (II) numaralı bendinde sıralanan "ahlâk ve iyi niyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri" kapsamında feshedilmediği
için İş Kanunu'nun 14. maddesine göre kıdem tazminatını hak ettikleri, iş
sözleşmesini bildirim süresi vermeksizin fesheden işverenin ihbar tazminatı
ödemekle yükümlü olması nedeniyle Kanun'la kapatılması öngörülen dershaneler
ile öğrenci etüt eğitim merkezlerinde eğitim personeli olarak çalışmakta
olanların ihbar tazminatını da hak ettikleri, Millî Eğitim Bakanlığında
istihdam edilecek olmaları gerekçe gösterilerek kıdem ve ihbar tazminatı
haklarından mahrum bırakılmalarının sosyal hukuk devleti ilkesine ve
Anayasa'nın 5. ve 49. maddeleriyle Devlete verilen görevlerle bağdaşmadığı, hak
arama hürriyetine aykırı olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 5., 36.
ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
77. Dava konusu kuralla, Kanun'un ek 1. maddesinin yayımı tarihi
itibarıyla, ilgili mevzuat uyarınca faaliyet gösteren dershaneler ile öğrenci
etüt eğitim merkezleri iş yerlerinde eğitim personeli olarak çalışmakta olan ve
herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik, yaşlılık veya malullük
aylığı almaya hak kazanmamış olanlardan, bu iş yerleri üzerinden sigorta primi
ödenmiş çalışma süresi 1.1.2014 tarihi itibarıyla en az altı yıl olup 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinde öngörülen genel şartlar ile
öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşıyanların
1.7.2015-1.8.2015 tarihleri arasında başvurmaları hâlinde, Kamu Personel Seçme
Sınavına girme şartı aranmaksızın Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde yapılacak sözlü sınavda başarılı olmaları kaydıyla,
kadro ve ihtiyaçlar dikkate alınmak suretiyle belirlenen hizmet bölge ve hizmet
alanlarında istihdam edilmek ve sağlık özrü hariç dört yıl süreyle başka bir yere
atanmamak üzere, öğretmen unvanlı memur kadrolarına atanabilecekleri hükme
bağlanmış, dershane ile öğrenci etüt eğitim merkezlerinde eğitim personeli
olarak çalışmakta iken Kanun'un ek 1. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Millî
Eğitim Bakanlığında istihdam edilenlerin, ayrıldıkları özel öğretim kurumundan
kıdem ve ihbar tazminatı talep edemeyecekleri belirtilmiştir.
78. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında,
kanunun belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline
karar verilebileceği öngörülmektedir.
79. Dava konusu kural, mevcut dershaneler ve gerekli dönüşümü
tamamlamayan öğrenci etüt eğitim merkezlerinin faaliyetlerinin 1.9.2015
tarihinde sona ermesine ilişkin temel düzenlemelerin uzantısı niteliğinde olup,
söz konusu kurumların faaliyetlerinin belirtilen tarihte sona erecek olması
nedeniyle bu kurumlarda çalışan eğitim personelinin öğretmen olarak kamuda
istihdamını amaçlamaktadır. Kanun'un gerekçesinde kuralın, "bu
kurumlarda çalışmakta olan öğretmenlerin Bakanlıkta istihdam edilebilmesi"
için getirildiği belirtilmiştir. Kural, söz konusu kurumların
faaliyetlerinin sona erecek olmasının bir sonucu olarak kanun koyucu tarafından
kabul edildiğinden, dershaneler ve öğrenci etüt eğitim merkezlerine ilişkin
temel düzenlemenin iptaline bağlı olarak bu düzenlemenin de uygulanma olanağı
kalmamıştır. Dava konusu kuralın, bağlı olduğu ana düzenlemeden ayrı
incelenebilmesi mümkün değildir.
80. Açıklanan nedenlerle kuralın, 6216 sayılı Kanun'un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
81. Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA
ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
2- Yedinci Fıkrasının Birinci Cümlesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
82. Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla çalışma ve girişim
özgürlüğünün geriye dönük olarak, kazanılmış hakları ve hukuk güvenliğini
ortadan kaldıracak biçimde sınırlandırıldığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
2. ve 48. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
83. Dava konusu kuralla, 5580 sayılı Kanun'un geçici 5. maddesi
uyarınca dönüşüm programına alınan dershane ve öğrenci etüt eğitim
merkezlerinden, dönüşüm sürecinin bitiminde dönüşme talebinde bulundukları
örgün eğitim kurumunun haiz olması gereken şartları karşılayamayanların kurum
açma izinlerinin iptal edilerek faaliyetlerine son verileceği ifade edilmiştir.
84. Dava konusu kural, dönüşüm programına alınanlar ve dönüşüm
programına alınmak için 1.9.2015 tarihine kadar yapılacak yeni başvurular
yönünden geçerliliğini ve hukuki etkisini sürdüren bir kural niteliğindedir.
Özel öğretim kurumu olarak faaliyette bulunulabilmesi, bu konuda Kanun'la
öngörülen koşulların taşınması ve faaliyette bulunma izni verilmesine bağlıdır.
Geçiş hükmü niteliğindeki dava konusu kural, dönüşümün tamamlanması için
ilgililere belirli bir süre verilmesi ve bu sürenin bitiminde mevzuatta aranan
koşulların taşınmaması halinde ilgililerin kurum açma izinlerinin iptalini
öngörmektedir.
85. Dönüşüm programına başvuru, dönüşüm için öngörülen süre
sonunda dönüşmek istenilen kurum için mevzuatta öngörülen koşulların taşınacağı
taahhüdünü içermektedir. Dönüşüm programına alınan kurumların faaliyet
gösterebilecekleri azamî süre, 2018-2019 eğitim öğretim yılının bitimi
tarihidir. Bu kurumlara verilen faaliyet izni bu tarihe kadar geçerli bir
izindir. Bu tarihte, dönüşme talebinde bulunulan örgün eğitim kurumunun haiz
olması gereken şartlar taşınsın ya da taşınmasın bu izin son bulmaktadır. Söz
konusu şartların taşınması halinde dönüşüm gerçekleşmiş olacak ve dönüşülen
kurum için geçerli olan kurum açma izni verilecektir. Söz konusu şartların
taşınmaması hâlinde ise ilgili kurumların faaliyeti kendiliğinden son
bulacaktır. Her ne kadar, dava konusu kuralda kurum açma izninin iptalinden söz
edilmekte ise de bu kurumların anılan tarihten sonra faaliyet gösterememeleri,
kurum açma izinlerinin ayrıca iptalini dahi gerektirmeyen, belirtilen kanunî
düzenlemenin doğal bir sonucudur.
86. Nitekim 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin
ikinci fıkrasında "dönüşüm programına alınan kurumların 2018-2019
eğitim öğretim yılının bitimine kadar mevzuatta öngörülen şartları
karşılamaları" koşulundan söz edilmiş, Kanun'un 2. maddesindeki
"okul" tanımına ise "Bakanlıkça dönüşüm programına alınan
kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar faaliyetleri devam
eden ortaöğretim özel okulları" ibaresi eklenmiştir. Bu düzenleme
gereğince söz konusu kurumlar 2018-2019 eğitim öğretim yılı sonunda okul
kapsamından zaten çıkmaktadırlar.
87. Bu yönüyle dava konusu kural, hukuk aleminde yeni bir hukukî
sonuç doğurmayan bir durum tespitinden ibaret olup, kuralda hukuk devleti
ilkesi ile teşebbüs hürriyetine aykırılık bulunmamaktadır.
88. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 48.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
D- Kanun'un 8. Maddesiyle, 4706 Sayılı Kanun'a Eklenen Geçici 16.
Maddenin Birinci Fıkrasının "...Bakanlık aleyhine varsa açılan
davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi
halinde..." Bölümünün ve Aynı Maddenin İkinci ve Yedinci Fıkralarının
İncelenmesi
1- Geçici 16. Maddenin Birinci Fıkrasının "...Bakanlık
aleyhine varsa açılan davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız
ve şartsız feragat edilmesi halinde..." Bölümü
a- İptal Talebinin Gerekçesi
89. Dava dilekçesinde özetle, yargı denetiminin, hukuk
devletinin olmazsa olmaz koşulu olduğu, hak arama özgürlüğünün ise kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisini oluşturduğu, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahip olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
göre de mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken, geçici de olsa
kapatılması ya da kullanımını olanaksız kılan koşullara bağlanmasının adil
yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, dava konusu ".Bakanlık
aleyhine varsa açılan davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız
ve şartsız feragat edilmesi hâlinde." ibaresinin yargısal denetimi
sınırlandırdığı ve bu nedenle de hukuk devleti ilkesini, hak arama özgürlüğünü,
adil yargılanma hakkını ve etkili başvuru hakkını ihlal ettiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
90. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
Anayasa'nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
91. 4706 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesinin birinci
fıkrasında, özel okula dönüşüm taahhüdünde bulunan dershanelerden Millî Eğitim
Bakanlığına müracaat edenler lehine, Hazine taşınmazları üzerinde eğitim tesisi
yapılması amacıyla Devlet İhale Kanunu'na göre pazarlık usulüyle yirmi beş yıla
kadar bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesis edilebileceği
öngörülmüştür. İrtifak hakkı tesis edilebilmesi için aranan koşullardan, 5580
sayılı Kanun'un geçici 5. maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak Millî Eğitim
Bakanlığı aleyhine dava açılmış ise bu davalardan tüm yargılama giderleri
üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi koşulu, dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
92. Anayasa'nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan
devlettir.
93. Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve
özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği, bu sınırlamaların da Anayasa'nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı ifade edilmiştir.
94. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir." hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının yanında, diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir.
95. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması, adil
bir yargılamanın ön koşulunu oluşturmakla birlikte, hak arama özgürlüğü
bakımından tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak
ya da yargı yoluna başvurmayı caydırıcı nitelikteki düzenlemelerin, hak arama
özgürlüğüne uygun olduğundan söz edilemez.
96. Kanun koyucunun özel okula dönüşüm
taahhüdüyle dönüşüm programına alınan dershaneler lehine, Hazine arazisi
üzerinde eğitim tesisi yapılması amacıyla irtifak hakkı tesis edilebileceği
yolundaki düzenleme kapsamında, 5580 sayılı Kanun'un geçici 5. maddesinin
uygulanmasına ilişkin dava açmış olanların davalardan feragat etmeleri
koşulunun konulması, hak arama özgürlüğünü kullanarak dava açmış olanların
davalarından vazgeçmemelerine bağlanan sonuçlar nedeniyle kuralın yargı
yoluna başvurmayı önemli ölçüde caydırıcı nitelik taşıdığı açıktır. Hak arama
hürriyetine getirilen bu sınırlamanın, ulaşılmak istenen amaç ile orantılı
olduğu söylenemeyeceğinden kural, hukuk devleti ilkesi ile hak arama
özgürlüğüne aykırıdır.
97. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 13. ve 36.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
98. Kural, Anayasa'nın 2., 13. ve 36. maddelerine aykırı
bulunarak iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa'nın 40. maddesi yönünden
incelenmesine gerek görülmemiştir.
99. Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA
ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
2- Geçici 16. Maddenin İkinci Fıkrası
a- İptal Talebinin Gerekçesi
100. Dava dilekçesinde özetle, birinci fıkrada
yer alan kural bakımından ileri sürülen Anayasaya aykırılık gerekçeleri, ikinci
fıkra yönünden de ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
101. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu
kural Anayasa'nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
102. Dava konusu kural, mevcut bir davanın
bulunmaması nedeniyle ilgililer lehine irtifak hakkı tesis edildikten sonra
dava açılması hâlinde, daha önce tesis edilmiş olan irtifak hakkının iptal
edilerek, ilgililer tarafından herhangi bir hak veya tazminat talebinde
bulunulmaksızın taşınmaz üzerindeki yapı ve tesislerin sağlam ve işler
vaziyette Hazineye intikal etmesini öngörmektedir.
103. Mevcut bir davadan feragat edilmemesi
durumu ile daha sonra dava açılması durumu için benzer hukukî sonuçlar
öngörüldüğünden, bir başka deyişle, mevcut davadan feragat edilmemesi nedeniyle
irtifak hakkı tesis edilmemesi durumu ile tesis edilen irtifak hakkının daha
sonra dava açıldığı için iptal edilmesi durumu aynı nitelikte olduğundan,
birinci fıkra yönünden belirtilen gerekçeler ikinci fıkra yönünden de
geçerlidir.
104. Öte yandan, irtifak hakkı tesisinin
iptalinden sonra taşınmaz üzerindeki yapı ve tesislerin Hazineye intikal
etmesinin ve ilgililer tarafından herhangi bir hak veya tazminat talebinde
bulunulamayacağının öngörülmesi nedeniyle, kural ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir orantının bulunmadığı hususu çok daha belirgin olarak ortaya
çıkmaktadır. Taşınmaz üzerindeki yapı ve tesislerin Hazineye intikal etmemesi
için ilgililer dava açma haklarını kullanamayacaklarından, hak arama
hürriyetinin varlığını anlamsız kılacak bu sınırlama ölçüsüzdür.
105. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 13. ve 36. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
106. Kuralın Anayasa'nın 40. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
107. Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA
ile Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamışlardır.
3- Geçici 16. Maddenin Yedinci Fıkrası
a- İptal Talebinin Gerekçesi
108. Dava dilekçesinde özetle, kamu hizmeti amacıyla kullanılan
taşınmazların Millî Eğitim Bakanlığı üzerinden siyasî iktidarın tasarrufuna
verilmesinin amaçlandığı, kiraya verme konusunda Bakanlığa takdir yetkisi
tanınmış olmasında amacın kamu yararı ve kamu hizmeti olmadığı, kuralın
subjektif kriterlerin öne çıkması sonucunu kaçınılmaz olarak doğuracağı ve
kazanılmış hakları ortadan kaldıracağı, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'ndaki genel ilkelerle de çeliştiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
109. Dava konusu kural, mülkiyeti Hazineye ait ve Millî Eğitim
Bakanlığına tahsisli taşınmazlar üzerindeki okul binalarının tamamı veya bir
kısmı ile bu binaların eklenti ve bütünleyici parçalarının, eğitim ve öğretim
faaliyetlerinde kullanılmak üzere, ilk yıl için 1319 sayılı Emlak Vergisi
Kanunu'nun 29. ve 31. maddelerine istinaden yayımlanan Emlak Vergisine Matrah
Olacak Vergi Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük hükümlerine göre hesaplanan
emlak vergisine esas asgarî metrekare birim değerinin yüzde biri tutarındaki
bedel üzerinden 2886 sayılı Kanun'un 51. maddesinin birinci fıkrasının (g)
bendine göre, pazarlık usulüyle, on yıla kadar süreyle Millî Eğitim
Bakanlığınca kiraya verilebileceğini öngörmektedir.
110. "Kamu yararı" konusunda
Anayasa Mahkemesi'nin yapacağı inceleme, kuralın kamu yararı amacıyla getirilip
getirilmediği hususu ile sınırlı olup, somut düzenlemenin kamu yararı amacını
etkin bir şekilde gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığı yönündeki bir
değerlendirme anayasallık denetiminin kapsamı dışında bulunmaktadır. İptali
istenilen kuralın kamu yararı amacı dışında bir amaç gözetilerek getirildiği
tespit edilememiştir.
111. Kiralamanın usul ve esasları, dava konusu kuralda
belirtilmiştir. Buna göre, anılan binalar ile bunların eklenti ve bütünleyici
parçaları ilk yıl için 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'nun 29. ve 31.
maddelerine istinaden yayımlanan Emlak Vergisine Matrah Olacak Vergi
Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük hükümlerine göre hesaplanan emlak
vergisine esas asgarî metrekare birim değerinin yüzde biri tutarındaki bedel
üzerinden 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 51. maddesinin birinci fıkrasının
(g) bendine göre, pazarlık usulüyle kiraya verilebilecektir.
112. Dava dilekçesinde, subjektif kriterlerin öne çıkacağı ileri
sürülmüş ise de Devlet İhale Kanunu'na göre pazarlık usulüyle kiraya verilme
şartları belirlenmiş olduğundan, bu esaslara aykırı olarak yapılacak kiralamaların
yargı yoluna başvurmak suretiyle hukuka uygunluklarının denetlenmesi mümkün
bulunmaktadır.
113. Dava konusu kuralın, mülkiyeti kamu idaresine ait
taşınmazların kamu hizmetine tahsisini düzenleyen 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 47. maddesindeki genel ilkelerle çeliştiği ifade
edilmiş ise de Anayasa'ya uygunluk denetiminde bir kanunun bir diğer kanuna
uygunluğunun esas alınabilmesi olanaklı değildir.
114. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
E- Kanun'un 21. Maddesiyle, 652 Sayılı KHK'nin 31. Maddesine
Eklenen (3) Numaralı Fıkranın ".ile Bakanlıkta daire başkanı ve üzeri
görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt dışı teşkilatında sürekli görevle
atanmalarında hizmet süresi ve." Bölümünün İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
115. Dava dilekçesinde özetle, Bakanlık merkez veya taşra
teşkilatında ya da üniversitelerde en az bir yıl fiilen çalışmamış olanların
Bakanlığın yurt dışı teşkilatına atanabilecek olmasının, memurluğa atanmamış
aday memurların Bakanlığın yurt dışı teşkilatının Eğitim Müşaviri, Eğitim
Ataşesi ve Eğitim Ataşe Yardımcısı kadrolarına atanmaları ve bu görevlerin
temel eğitim ile hazırlayıcı eğitim ve staja tâbi tutulmamış kişilere
gördürülmesi anlamına geleceği, daire başkanı ve üstü görevlerde fiilen bulunmuş
olanlarda yabancı dil şartının aranmamasının söz konusu Eğitim Müşavirlikleri
ile Eğitim Ataşeliklerine kanun ve yönetmeliklerle verilen görevlerin dil
bilmeyen Eğitim Müşaviri, Eğitim Ataşesi ve Eğitim Ataşe Yardımcılarına tevdi
edilmesi sonucuna yol açacağı, Millî Eğitim Bakanlığı'nın Türkiye Cumhuriyeti
Büyükelçilik ve Başkonsoloslukları nezdindeki Eğitim Müşavirlikleri ile Eğitim
Ataşeliklerine bu görevin gerektirdiği nitelikleri taşımayan, yabancı dil
bilmeyen kişilere açılarak, Eğitim Müşaviri, Eğitim Ataşesi ve Eğitim Ataşe
Yardımcısı kadrolarının dağıtıma tâbi ulufe olarak değerlendirilmesinin adalet,
hakkaniyet, kamu yararı ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
116. 652 sayılı KHK'nin 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
Millî Eğitim Bakanlığının 189 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına uygun olarak yurt dışı
teşkilatı kurmaya yetkili olduğu ifade edilmiş, (2) numaralı fıkrasında yurt
dışı teşkilatı kadrolarına sürekli görevle atanabilmek için aranan koşullar
belirtilmiş, dava konusu ibarenin yer aldığı (3) numaralı fıkrasında da söz
konusu koşullar yönünden getirilen istisnalara yer verilmiştir. Millî Eğitim
Bakanlığında daire başkanı ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt
dışı teşkilatında sürekli görevle atanmalarında hizmet süresi şartının
aranmayacağını öngören kural, dava konusu kuraldır.
117. 652 sayılı KHK ile yurt dışı teşkilatı kadrolarına sürekli
görevle atanabilme koşulları, atanılan tarih itibarıyla en az bir yıldır fiilen
Bakanlık merkez veya taşra teşkilatında ya da üniversitelerde çalışıyor olmak
ve görevlendirmenin yapılacağı ülkenin resmî dilini veya Almanca, Fransızca ya
da İngilizce dillerinden birini bilmek olarak belirlendikten sonra, belirtilen
dillerin resmî dil olarak konuşulduğu ülkelerde, Yükseköğretim Kurulunca
denkliği kabul edilen lisans, yüksek lisans veya doktora eğitimini
tamamlayanlar, resmî dili Türkçe ve lehçesi olan ülkelere görevlendirilecekler
ile Bakanlıkta daire başkanı ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt
dışı teşkilatında sürekli görevle atanmalarında hizmet süresi ve yabancı dil
şartının aranmayacağı belirtilmiştir.
118. Dava dilekçesinde, süre koşuluna getirilen istisnanın söz
konusu görevlere aday memurların atanmasına neden olacağı, daire başkanı ve
üzeri görevlerde bulunmuş olanlar yönünden yabancı dil şartının aranmamasının
ise bu görevlerin niteliği ile bağdaşmadığı ileri sürülerek dava konusu kuralın
iptali istenilmiş ise de dava konusu kural, daire başkanı ve üzeri görevlerde
bulunmuş olanlar yönünden hizmet süresi koşuluna istisna getirilmesine ilişkin
olduğundan, dava dilekçesinde ileri sürülen Anayasaya aykırılık gerekçelerinin,
dava konusu kural ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. Söz konusu gerekçelerin
maddenin (3) numaralı fıkrasının dava konusu kural dışında kalan kısımlarına
yönelik olması nedeniyle, ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık iddiaları yönünden
kuralın incelenebilmesi mümkün değildir.
119. Daire başkanı ve üzeri görevlerde bulunmuş olanlar yönünden
hizmet süresine ilişkin koşulun aranmayacağına ilişkin dava konusu kural ise
kanun koyucu tarafından söz konusu unvanlı görevlerin niteliğinin gözetilerek
anılan görevlerde bulunanlar yönünden hizmet süresi koşulunun aranmasına gerek
görülmemesine ilişkindir. Ayrıca dava konusu fıkrada yer alan "hizmet
süresi" ibaresi, daire başkanı ve üzeri görevlerde bulunanlara özgü
olmayıp, fıkranın tamamında sayılanlar yönünden geçerli ortak kural
niteliğindedir. Bu kapsamda, 657 sayılı Kanun'un 68. maddesi uyarınca, 1.
dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300 ve daha yukarıda olanlar için en az 12
yıl, 1. ve 2. dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300'den az olanlar için ise
en az 10 yıllık hizmet süresi şartı kural olarak bulunduğundan, 1. dereceli ve
3600 ek göstergeli bir kadro olan bakanlıklardaki daire başkanı ve üzeri bir
görev alabilmek için ilgilinin en az 10 yıllık hizmetinin bulunması gerekmektedir.
120. Belirtilen nedenle, daire başkanı ve üzeri görevlerde
bulunabilmek için gerekli olan hizmet süresi dikkate alındığında, bu görevi
yürüten kişilerin yurt dışı teşkilatında görev alabilmesi için "en az
bir yıldır Bakanlıkta çalışmış olma" şartının aranmamasında adalet ve
hakkaniyet ile eşitlik ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır.
121. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
F- Kanun'un 22. Maddesiyle, 652 Sayılı KHK'nin 37. Maddesinin
Değiştirilen (8) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- Birinci ve İkinci Cümleler
a- İptal Talebinin Gerekçesi
122. Dava dilekçesinde özetle, kuralda hiçbir nesnel kritere yer
verilmeyerek söz konusu görevlere atamanın bütünüyle idarenin keyfine
bırakıldığı, kamu yararına sonuç doğurmayacak, kamu hizmetinin nitelikleriyle
bağdaşmayan, bütünüyle keyfî, adalet anlayışına aykırı ve makul olmayan kuralın
hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamayacağı, hiçbir ilke konulmadan ve
çerçeve çizilmeden okul ve kurum müdürlüğüne görevlendirme yapılması,
görevlendirme süresi dolmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi
ile diğer hususların düzenlenmesi yetkisinin idareye bırakılması ve bu fıkra
kapsamındaki görevlendirmelerin hiçbir hak ve sonuç doğurmayacağı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 123. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
123. 652 sayılı KHK'nin 37. maddesinin dava konusu (8) numaralı
fıkrası, Okul ve Kurum Müdürlerinin görevlendirilmelerine ilişkin kurallar
içermekte olup, Okul ve Kurum müdürlerinin, İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi
üzerine; Müdür Başyardımcısı ve Yardımcılarının ise Okul veya Kurum Müdürünün
inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört
yıllığına görevlendirileceklerini, bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan
sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceğini
belirtmektedir.
124. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu
kural ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 128. maddesi yönünden de incelenmiştir.
125. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri olan
belirlilik ilkesine göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gereklidir. Hukuk güvenliği ilkesi ise normların
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
126. Anayasa'nın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ait olduğu ve bu yetkinin
devredilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
127. Anayasa'nın 128. maddesinde de "Devletin,
kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir..." denilmektedir.
128. Yasama yetkisinin devredilemezliğini öngören Anayasa'nın 7.
maddesi, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, nitelikleri, atanmaları, görev
ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük
işlerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa'nın 128. maddesi karşısında
"genel hüküm" niteliği taşımakta ve kamu görevlilerine ilişkin
söz konusu düzenlemeler yönünden "özel hüküm" niteliği taşıyan
Anayasa'nın 128. maddesinin öncelikle uygulanması gerekmektedir.
129. Kanunî düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin
kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve
bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle Anayasa'da öngörülen ayrık durumlar dışında,
kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural
koyma yetkisi verilemez. Bununla birlikte, temel ilkelerin ve çerçevenin
kanunla belirlendiği konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesi konusunda
yürütme organına yetki verilmesi, kanunî düzenleme ilkesine aykırılık
oluşturmamaktadır.
130. Mevzuatımızda okul ve kurum müdürü, müdür başyardımcısı ve
müdür yardımcısı unvanlı kadrolar olmadığından, bu görevlere atanma da söz
konusu değildir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "İkinci görev
verilebilecek memurlar ve görevler" başlıklı 88. maddesinde yer alan,
öğretmenlere, asıl görevlerinin yanında okul ve enstitü müdürlüğü,
başyardımcılığı ve yardımcılığı görevlerinin ikinci görev olarak
yaptırılabileceği hükmünden de anlaşıldığı üzere, söz konusu yöneticilik
görevleri, ikinci görev olup öğretmenlerin bu görevlerle görevlendirilmesi
suretiyle yerine getirilmektedir.
131. Kuralda, okul ve kurum yöneticiliği görev süresi dört yıl
olarak öngörülmüştür. Kadrolu bir görev olmayan, ikinci görev niteliği taşıyan
okul ve kurum yöneticiliği görevlerinin, belirli bir süre ile
sınırlandırılması, "yasamanın genelliği ilkesi" uyarınca kanun
koyucunun bu konudaki takdirini yansıtmakta olup, bu görevlerin sınırsız olarak
yapılmasını zorunlu kılan anayasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aynı şekilde,
yöneticilik görevinin ikinci görev olduğu ve asıl görevin öğretmenlik olduğu
göz önüne alındığında, öngörülen süre sonunda ilgililerin öğretmenlik görevine
dönmelerinin, bir hak kaybı olarak kabulü de mümkün değildir. Kaldı ki, okul ve
kurum yöneticiliği için öngörülen dört yıllık sürenin sonunda mevcut
yöneticilerin yeniden görevlendirilebilme olanağı da bulunmakta, bir kez
yöneticilik yapanların bir daha yöneticilik yapmaları engellenmemektedir.
132. Kuralda, Okul ve Kurum Müdürlerinin, İl Millî Eğitim Müdürünün
teklifi üzerine; Okul ve Kurum Müdür Başyardımcısı ve Yardımcılarının ise Okul
veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali
tarafından dört yıllığına görevlendirileceği ifade edilmiştir. Kanunda
belirtilen görevlendirme usulünde, yukarıda belirtilen belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır.
133. Kuralda, okul ve kurum yöneticiliğinde görevlendirmelerin
dört yıllık süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden
görevlendirilmesi ve bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların
ise yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.
134. Düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılan hususlar,
görevlendirmenin dört yıllık süre tamamlanmadan sonlandırılması ve süresi
dolanların yeniden görevlendirilmesi ile sınırlı olmayıp, okul ve kurum
yöneticiliği için inha, teklif ve görevlendirmeye ilişkin usul ve esaslar da bu
kapsamda yer almaktadır. İptali istenilen kuralda, inha ve teklifte bulunmaya,
görevlendirme yapmaya yetkili kişiler dışında, görevlendirmeye ve
görevlendirmenin sona erdirilmesine ilişkin diğer konularda herhangi bir temel
ilke konulmamış ve bu konularda kanunî çerçeve çizilmemiş ise de okul ve kurum
yöneticiliklerini ikinci görev olarak niteleyen ve bu görevlendirmenin yasal
dayanaklarından biri olmaya devam eden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda
geçerli olan temel ilkelerin, görevlendirmeye ilişkin konular bakımından da
geçerli olduğu ve belirtilen konularda yönetmelikle yapılacak düzenlemelerde
"kariyer" ve "liyakat" ilkeleri başta olmak
üzere 657 sayılı Kanun'da yazılı ilkelere uygun olarak idare tarafından
düzenleme yapılması gerektiği açıktır. Anayasa'nın 70. maddesinde yer alan,
kamu hizmetine alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrımın
gözetilemeyeceğine ilişkin kuralın, kamu hizmetine girdikten sonra yürütülecek
görevler yönünden de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Bu çerçevede, kariyer ve
liyakat ilkeleri ve bu ilkelerin gereklerini oluşturan hizmet süresi,
performans ve yeterlilik gibi objektif kriterlerin, okul ve kurum
yöneticiliğine yapılacak görevlendirmeler ile bu görevlendirmelerin sona
erdirilmesine ilişkin yönetmelik düzenlemelerinde esas alınması gerektiği ve bu
hususun söz konusu yönetmeliğin hukuka uygunluk denetimini yapacak yargı yerlerince
gözetileceği tabiîdir.
135. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 7. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
136. Kuralın, Anayasa'nın 123. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
2- Üçüncü Cümle
a- İptal Talebine İlişkin Gerekçe
137. Dava dilekçesinde özetle, okul ve kurumlarda yapılan
yöneticilik görevlerinin bilgi ve deneyim ile liyakatı gerektirmediği ve
öğretmenlik mesleğiyle aynı olduğunun söylenemeyeceği, mevcut yöneticilerin bu
görevlere nesnel sınav sonuçlarına göre liyakatlarını ispat ederek
atandıkları/görevlendirildikleri, Anayasa Mahkemesinin K.2013/36 sayılı
kararında Sayıştay Kanunu'ndaki bir düzenlemeye ilişkin olarak kadro unvanlı
daire başkanlığı ile görev unvanlı başkan yardımcılığı arasında kadro
unvanı-görev unvanı arasında bir fark görmediği, yapılan görevlendirmelerin
kanun koyucu tarafından da ilgilileri yönünden kazanılmış hak oluşturduğunun
kabul edildiği, fakat bu hakkı ortadan kaldırmak için dava konusu kuralın
getirildiği, okul ve kurum müdürlerinin atandıkları/görevlendirildikleri
statüden doğan, tahakkuk etmiş, kendileri yönünden kesinleşmiş ve kişisel
alacak niteliğine dönüşmüş haklarının "kazanılmış hak"
niteliğinde olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
138. Dava konusu kuralda, bu fıkra kapsamında yapılan
görevlendirmelerin, özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak
doğurmayacağı belirtilmektedir.
139. Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk
devleti ilkesinin temel gereklerinden biri kazanılmış haklara saygı
gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir
sonucudur. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve
kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır.
140. İkinci görev olan yöneticilik görevi sona erdiğinde asıl
görevi olan öğretmenlik görevine dönen kişiler yönünden, yöneticilik görevinin
atama ve terfi yönünden kazanılmış hak oluşturduğu söylenemez. Bu görevlerin
kazanılmış hak olarak kabulü, aynı zamanda söz konusu görevlerin belirli süre
ile sınırlanması kuralı ile de bağdaşmamaktadır.
141. Memuriyet kadro derecesine bağlanan malî
haklar, kişi yönünden tahakkuk etmiş ve kesinleşmiş alacak niteliğine
dönüştüğünde kazanılmış hak teşkil eder. Kadro derecesine bağlanan malî haklar
unvandan bağımsız olduğundan, unvan değişse bile bunların hukuken korunması
gerekmektedir. Buna karşılık bir görevin fiilen yapılması karşılığında ödenen
malî haklar, kazanılmış hak oluşturmaz. Bu gibi malî haklar, ilgilinin o görevi
fiilen yerine getirdiği süreyle sınırlı olarak ödenir.
142. Okul ve kurum yöneticiliği, kadrolu bir görev olmadığından
bu görevler yönünden farklı bir maaş öngörülmemekte, ancak okul ve kurum
yöneticilerine fiilen derse girmeseler de belirli bir saat karşılığında ek ders
ücreti ödenmektedir. Ek ders ücretleri, kural olarak fiilen derse girmenin
karşılığı olduğundan, bu ücretin yöneticilik görevi sona eren kişi bakımından
kazanılmış hak olduğu söylenemez.
143. Bu durumda, dava konusu kuralda kişilerin
bulunduğu statülerden doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş
ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme
öngörülmediğinden kazanılmış hakları ihlal eden bir müdahale de söz konusu
değildir.
144. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
G- Kanun'un 25. Maddesiyle, 652 Sayılı KHK'ye Eklenen Geçici 10.
Maddenin (8) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
145. Dava dilekçesinde özetle, 23.9.1998 tarihinden bu yana
yaklaşık 16 yıldır Millî Eğitim Bakanlığının her derecedeki örgün ve yaygın
eğitim kurumlarının müdür ve müdür yardımcısı görevleri için merkezî sınavların
açıldığı ve sınavı kazananların söz konusu görevlere atandıkları, kariyer ve
liyakat ilkelerine göre atanılan bu görevlerden hukuken ve fiilen geçerli
olabilecek hiçbir sebep yokken dava konusu kuralla alınma ve boşalan görevlere
sınavlara girmeyen ya da girip de kazanamayanların atanma yolunun açıldığı,
Anayasa'nın 70. maddesinde kamu hizmetlerine girme hakkı kapsamında eşitlik ve
liyakat ilkelerinin temellendirildiği, 657 sayılı Kanun'un temelinde de liyakat
ilkesinin bulunduğu, kişilerin lehine ortaya çıkan hukukî sonuçları ortadan
kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulmasının hukuk güvenliği ilkesine
aykırılık oluşturduğu, yasama yetkisinin genelliği ilkesine dayanılarak hukuk
devleti ilkesine aykırı düzenlemelerin yapılamayacağı, mevzuatta öngörülen
sınavları kazanarak liyakatlarını nesnel olarak ispat ederek atanılan
görevlerin ilgilileri yönünden kazanılmış hak oluşturduğu, kişilerin kanunla
daha alt göreve atanarak statü kaybına uğratılmalarının hukuk güvenliklerinin
ihlali sonucunu doğurduğu, liyakat ilkesiyle bağdaşmadığı ve hak arama
özgürlüğüne engel olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 70.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
146. Dava konusu kuralda, 652 sayılı KHK'nin geçici 10.
maddesinin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Okul ve Kurum Müdürü, Müdür
Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve
daha fazla olanların görevinin, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka
bir işleme gerek kalmaksızın sona ereceği, görev süreleri dört yıldan daha az
olanların görevinin ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının
bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona ereceği
belirtilmektedir.
147. Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin
gereklerinden olan hukukî güvenlik ilkesi, normların öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar.
148. 6528 sayılı Kanun'la, 652 sayılı KHK'nin okul ve kurum
yöneticiliklerine yapılacak görevlendirmelere ilişkin ana kuralı olan 37.
maddesi değiştirilmiş ve bu görevlendirmeler dört yıllık süre ile
sınırlandırılmıştır. Dava konusu kural da, bu ana kuralın mevcut yöneticilere
uygulanmasını sağlamakta, geçiş hükmü niteliği taşımaktadır. Düzenleme, statü
hukuku bakımından soyut ve genel nitelik taşıyan bir kuralın, mevcut
yöneticilere uygulanmasını sağlamaktadır.
149. Statü hukukunda, kazanılmış haklarına ve
hukukî güvenlik ilkesine aykırı olmamak kaydıyla kamu görevlileri ile ilgili
konularda değişiklik yapılabilmesi ve bu değişikliğin mevcut personele
uygulanabilmesi mümkündür.
150. Okul ve kurum yöneticilikleri, mevcut
yöneticiler yönünden kazanılmış hak olmadığından, yöneticilikle
görevlendirmenin belirli bir süre ile sınırlanmasını öngören kuralın mevcut
yöneticilere uygulanmasında kazanılmış hak ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
151. Hukukî güvenlik ilkesi ise değişen bir
kuralın kişilere uygulanamazlığını değil, mevcut kurallara güvenerek hareket
eden kişinin bu nedenle öngöremediği, olumsuz sonuçlarla karşı karşıya
kalmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Dava konusu kural, mevcut tüm idarecilerin
derhal görevine son verilmesini öngörmemekte, kademeli bir geçiş süreci
getirmektedir. Yöneticilik görevinde henüz dört yılını doldurmayanlar yönünden,
fiilen yaptıkları yöneticilik görev sürelerine bağlı olarak bu kuralın
kendilerine 1 ila 3 yıl arasında değişen süreler sonrasında uygulanacak olması
nedeniyle, kuralın bu kişiler yönünden hukukî güvenlik ilkesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
152. Bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte okul
ve kurum yöneticiliği görevlerinde dört yılını dolduranlar yönünden ise bu
kişilerin görevlerinin 2013-2014 ders yılı sonunda sona ermesi öngörülmüştür.
Kanun'un 14.3.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği ve 2013-2014 ders yılının
13.6.2014 tarihinde sona ereceği gözetildiğinde, bu kişilerin de üç ay
öncesinden görevlerinin sona ereceğinden haberdar olmaları söz konusudur.
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih ile 13.6.2014 tarihi arasında yöneticilik
görevinde dört yılı dolduranlar yönünden de söz konusu üç aylık süre geçerlidir
ve bu kişiler kuraldan üç ay öncesinden haberdardır.
153. 13.6.2014 tarihinden önce okul ve
kurumların yöneticiliğinde dört yılını tamamlayacak olanların, bu kuraldan
haberdar olma ve ona göre davranma yönünden, kural kapsamındaki diğer kişilere
nazaran daha az süreleri bulunmakla birlikte, kuralın değiştirilmesiyle
amaçlanan kamu yararı, yöneticilik görevinin ikinci görev ve asıl olanın
öğretmenlik mesleği olması hususları gözetildiğinde bu sürelerin mevcut
yöneticiler yönünden hukukî güvenlik ilkesinin ihlaline yol açacak nitelikte
olduğu söylenemez. Kaldı ki, bu görevleri sona eren kişilerin yeniden yönetici
olarak görevlendirilebilmeleri de mümkündür.
154. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
155. Kuralın, Anayasa'nın 36. ve 70. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
H- Kanun'un 25. Maddesiyle, 652 Sayılı KHK'ye Eklenen Geçici 10.
Maddenin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
156. Dava dilekçesinde özetle, 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin geçici
3. maddesiyle belirli kadrolarda bulunanların görevlerine son verilerek maddede
belirtilen kadrolara atanmış sayılacakları öngörülmüş iken aradan iki buçuk yıl
geçmeden dava konusu kuralla yine benzer bir tasarrufta bulunulduğu, 30.4.1999
tarihinden bu yana Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında şube
müdürlüğüne atanabilmek için bu amaçla yapılan sınavlarda başarılı olma
koşulunun bulunduğu, daha üst görevlere atanmak için ise nesnel kriterler öngörüldüğü,
kariyer ve liyakat ilkelerine göre atananların görevlerinden dava konusu
kuralla hukuken ve fiilen geçerli bir sebep olmaksızın alındıkları, bu konuya
ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin son yıllarda vermiş olduğu kararların kamu
görevlilerinin kadro/görev unvanlarına ilişkin haklarının ve hukukî
güvenliklerinin bulunmadığı anlamına geldiği, Anayasa'nın 70. maddesinde yer
alan ve hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka bir ayrımın
gözetilemeyeceği hükmü ile liyakat ilkesinin kabul edildiği, daha önce tesis
edilmiş bulunan işlemlerle kişiler lehine ortaya çıkan hukukî sonuçların
gözetilmesinin liyakat ilkesi ile hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği bir
zorunluluk olduğu, bu sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda
bulunulmasının hukukî güvenlik ilkesine aykırılık oluşturacağı, yasama
yetkisinin genelliği ilkesinin belirtilen nitelikte bir tasarruf imkânı
vermediği, şube müdürü görevine atananların mevzuatın öngördüğü sınavları
kazanarak ve liyakatlarını nesnel olarak ispat ederek söz konusu görevlere
atandıkları, üst yönetim görevlerine atananların da nesnel kriterler bağlamında
söz konusu görevlere atandıkları, bu görevlerin kendileri açısından kazanılmış
hak olduğu, liyakat ilkesinin kamu görevlileri yönünden hukukî güvenliğin
sağlanmasına ve yönetim açısından istikrara hizmet ettiği, daha alt bir göreve
atanarak statü kaybına uğranılmasının hukuk güvenliği ve liyakat ilkesine
aykırı olduğu, bu kişilerin yasama tasarrufuna karşı dava açma haklarının
bulunmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 70. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
157. Dava konusu kural, Millî Eğitim Bakanlığı merkez
teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür,
İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve Grup Başkanı kadrolarında bulunanlar ile
Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe
Millî Eğitim Müdürü kadrolarında bulunanların görevlerinin bu maddenin yayımı
tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ereceğini, bunlardan Talim ve
Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında bulunanların
ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına, Grup
Başkanı ve İl Müdürü kadrolarında bulunanların ekli (3) sayılı liste ile ihdas
edilen Grup Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına, diğerleri ile geçici 3. maddeye
istinaden şahsa bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanların ise ekli (3) sayılı
liste ile ihdas edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına, hâlen bulundukları kadro
dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılacaklarını, ekli (3)
sayılı liste ile ihdas edilen kadroların herhangi bir sebeple boşalması hâlinde
ise bu kadroların hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılacağını
hükme bağlamaktadır.
158. Hukukî güvenlik ilkesi, hukuk devletinin gereklerinden
biridir. Hak arama hürriyeti de adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.
159. Kamu personeli olarak görev yapan kişilerin bulundukları
görevlerden alınmalarını gerektiren haklı bir neden olmadıkça görevlerine son
verilememesi, hukukî güvenlik ilkesinin bir gereğidir. Kamu personelinin
bulundukları görevden alınma ve başka bir göreve atanmalarının, haklarında bu
yönde idari işlem tesis edilmesi ile gerçekleşmesi kural olmakla birlikte,
hukukî ve fiilî zorunluluk hallerinde bu hususlarda yasal düzenlemeler
yapılabileceği de kabul edilmektedir. Söz konusu zorunluluklar nedeniyle getirilen
ve ilgililerin kazanılmış haklarını ihlal etmeyen düzenlemeler, hukukî güvenlik
ilkesine aykırılık oluşturmaz.
160. Kanun koyucu Anayasa'ya
uygun olmak kaydıyla, kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin koşulları
belirleyerek kadro düzenlemesi yapabilir ve bu kapsamda, kamu hizmetinin
gerekleri yönünden ve kamu yararı amacıyla yeni kadrolar ihdas edebileceği gibi
mevcut bazı kadroları da kaldırabilir. Ayrıca, kamu idareleri ile kamu
görevlileri arasındaki ilişkiler, kural tasarruflarla düzenlendiğinden, kamu
görevlilerinin statülerine ilişkin yeni kurallar koyabilir ya da var olan
kuralları değiştirebilir.
161. Kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden yapılandırılmaları
kapsamında, teşkilat yapısı değiştirilen kurum ve kuruluşların bazı
kadrolarında görev yapan kamu görevlilerinin görevlerinin sona erdirilerek
başka kadrolara atanmalarının öngörülmesi, söz konusu hukukî ve fiilî
zorunluluklar nedeniyle getirilen yasal düzenlemelerin bir örneğini
oluşturmakta ve hak arama özgürlüğünün ihlaline yol açmamaktadır.
162. Bu durumda, ilgililerin başka kadrolara atanmalarının sebep
unsuru, ilgili kurumun ya da kuruluşun yeniden teşkilatlandırılması olup,
yürürlükte bulunan kanunlara dayanılarak ve kamu görevlisinin öznel durumu
dikkate alınarak idarece tesis edilen naklen atama işlemlerinden farklıdır. Söz
konusu hukukî ve fiilî zorunluluklar nedeniyle kazanılmış haklar korunarak
başka kadrolara atama yapılması, kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
163.Öte yandan, dava konusu kuralla tek bir kişi hakkında
bireysel nitelikte bir yürütme işlemi tesis edilmeyip, aksine genel ve soyut
bir kural getirilmektedir. Soyut bir kuralın gerçekte tek bir kişiyi ya da
sınırlı sayıda kişiyi ilgilendiriyor olması onun soyut niteliğini ortadan
kaldırmaz. Bireysel nitelikte bir işlemden söz edilebilmesi için somut olarak
bir kişinin hukukî durumunda değişiklik yapan bir irade açıklamasının bulunması
gerekir. Dava konusu kuralla doğrudan bazı kişilerin hukukî durumunda
değişiklik yapılmasına yönelik bir irade açıklamasında bulunulmadığından
bireysel işlemin varlığından söz edilemez. Kuralda belirtilen kadrolarda görev
yapan kişilerin hukukî durumlarının düzenlemenin sonucundan etkilenmiş olması
bu neticeyi değiştirmez.
164. Dava konusu kural, Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve
taşra teşkilatında yer alan bazı kadrolarında bulunanların görevlerinin sona
ermesini, bu kişilerin atanacakları kadroları ve atandıkları kadroların şahsa
bağlı kadrolar olmasını düzenlemektedir.
165. 6528 sayılı Kanun'la Millî Eğitim Bakanlığı teşkilatında
yapılan değişiklikler incelendiğinde, Bakanlığın hizmet birimleri kapsamında
iki yeni genel müdürlük (Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ile Yükseköğretim ve Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü) kurulduğu,
"Bilgi İşlem Grup Başkanlığı" ile "İnşaat ve Emlak
Grup Başkanlığı" adlarının "Bilgi İşlem Daire Başkanlığı"
ve "İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı" şeklinde değiştirildiği
ve Bilgi İşlem Daire Başkanlığının görevlerinin sayıldığı bentlerden birinde de değişiklik yapıldığı anlaşılmıştır.
6528 sayılı Kanun'la yapılan bir diğer değişiklik, Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanlığının, Bakanlığın "karar organı" olmaktan
çıkarılarak "inceleme organı"na dönüştürülmesidir. Bu
değişiklik paralelinde anılan Başkanlığın görevlerinde de değişikliğe
gidilmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve üye kaynaklarının belirtildiği
fıkrada yapılan değişiklikle ise "eğitim ile ilgili alanlarda öğretim
üyeleri" kaynağının yer aldığı bent "öğretim üyeleri" şeklinde
değiştirilerek, bu kişilerin eğitim ile ilgili alanlardan olması koşulu
kaldırılmıştır.
166. Madde gerekçesinde, "...Bakanlıkta hâlihazırda
yürütülmekte olan yeniden yapılanma çalışmalarına paralel olarak, belirli
kademelerdeki yönetici kadrolarında bulunanların ihdas edilen kadrolara atanmaları
ve malî haklarının korunması öngörülmektedir" denilmekte ise de 6528
sayılı Kanun'la 652 sayılı KHK'de yapılan değişiklikler bir bütün olarak
incelendiğinde, Bakanlık teşkilatında yapılan ve yukarıda açıklanan
değişiklikler, Talim ve Terbiye Kurulu üyesi, müsteşar yardımcısı, genel müdür,
İnşaat ve Emlak Grup Başkanı, il müdürü, il millî eğitim müdür yardımcısı ve
ilçe millî eğitim müdürü kadrosunda bulunanların görevlerinin sona ermesini,
şahsa bağlı şube müdürü kadrosunda bulunanların ise bir başka kadroya
atanmalarını gerektiren hukukî ve fiilî zorunluluk olarak değerlendirilemez. Bu
nedenle dava konusu kural, söz konusu kişiler yönünden hukukî güvenlik
ilkesinin ihlaline yol açmaktadır.
167. "Grup başkanı" kadroları ise Kanun'la
iptal edilmiş ve bu kadroda bulunanlar "şahsa bağlı grup başkanı"
kadrosuna atanmışlardır. Bulunduğu kadro iptal edilmiş olan grup başkanlarının
görevlerine son verilmesi, yapısal değişikliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan
hukukî ve fiilî zorunluluklar kapsamında bulunduğundan, "şahsa bağlı"
ihdas edilen "grup başkanı" kadrolarına atanan ve malî hakları
korunan bu kişilere ilişkin kısmı yönünden kuralın hukukî güvenlik ilkesine
aykırılık oluşturduğu söylenemez.
168. Açıklanan nedenlerle fıkranın;
a- Birinci cümlesinde yer alan "...Talim ve Terbiye Kurulu
Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı
ve..." ibaresi ile "...bulunanlar ile Bakanlık taşra
teşkilatında İl Müdürü, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim
Müdürü kadrolarında..." ibaresi Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır.
İptalleri gerekir.
b- İkinci cümlesinde yer alan "Bunlardan Talim ve Terbiye
Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında bulunanlar ekli
(3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrolarına,...", "...ve
İl Müdürü..." , "...ve İl Müdürü...." ile "...,
diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Şube Müdürü
kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Eğitim
Uzmanı kadrolarına,..." ibareleri Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır.
İptalleri gerekir.
c- Kalan kısım Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir.
İptal talebinin reddi gerekir.
169. Kuralın, Anayasa'nın 70. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
I- Kanun'un; 25. Maddesiyle 652 Sayılı KHK'ye Eklenen Geçici 10.
Maddenin (7) Numaralı Fıkrasının; Birinci Cümlesinde Yer Alan ".Millî
Eğitim Başdenetçisi, Millî Eğitim Denetçisi ve ." ibaresi ile ".Millî
Eğitim Denetçi Yardımcısı ve." ibaresinin, İkinci Cümlesinde Yer Alan ".Millî
Eğitim Başdenetçisi, Millî Eğitim Denetçisi,." ibaresi ile ".Millî
Eğitim Denetçi Yardımcısı ve." ibaresinin, Üçüncü Cümlesinde Yer Alan "(Millî
Eğitim Denetçi Yardımcılığından Maarif Müfettişliği kadrolarına atananlar
dâhil)" ibaresinin, 26. Maddesinin (d) Bendinin; 27. Maddesinin; (3)
Numaralı Fıkrasında yer alan "Millî Eğitim Denetçileri ve Millî Eğitim
Denetçi Yardımcıları ile ." İbaresinin; (5) Numaralı Fıkrasının (a)
bendinin ". aynı bentte yer alan 've Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları'
ve 'Millî Eğitim Denetçiliğine' ibareleri madde metninden çıkarılmıştır."
Bölümü ile (b) Bendinin ". (g) bendinde yer alan 'Millî Eğitim Denetçi
ve Denetçi Yardımcıları,' ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve ." Bölümünün
ve (7) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
170. Dava dilekçesinde özetle,
Millî Eğitim Bakanlığı merkez denetim elemanları ile taşra
denetim elemanlarının "Maarif Müfettişliği" adı altında
bütünleştirilmesine gerekçe olarak gösterilen Millî Eğitim Şura kararlarının ve
kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı gerekçesinin yapılan
düzenlemelerle bağdaşmadığı, Millî Eğitim Bakanlığı'nın temel görevinin örgün
ve yaygın eğitim ve öğretim hizmetini yürütmek ve yönetmek olması ve eğitim ve
öğretim hizmetlerinin çocukların zihinsel gelişim düzeylerine göre, bütüncül
bir yaklaşımla ilkokul, ortaokul ve orta öğretim şeklinde kademelere ayrılması
nedeniyle denetim ve rehberlik hizmetlerinin de bu bütüncül yaklaşım içinde
kademelere ayrıldığı, denetimin tek çatı altında birleştirilmesi ile eğitim ve
öğretim kademelerine göre şekillenmiş denetimin bir unvan altında
bütünleştirilerek il millî eğitim müdürlüklerine devrinin başka şeyler olduğu,
eğitimde bütüncül yaklaşımın Bakanlık merkez teşkilatındaki ana hizmet birimi
genel müdürlüklerin görev ve yetkileriyle genel müdür ve sekretaryası dışındaki
görevlilerinin il müdürlüklerine devrini gerektirmediği gibi, yönetimin bir
unsuru olan denetimin görev ve yetkileriyle denetim elemanlarının devri
sonucunu da doğurmadığı, Millî Eğitim Bakanlığı ders programında okullara göre
150'ye yakın farklı branş dersi bulunması nedeniyle her ilde idari denetim
elemanları hariç 150'ye yakın branş dersi denetim elemanı atanması
gerekliliğinin kadro ve malî imkânlar çerçevesinde imkânsızlığı bir yana,
kaynakların etkili ve verimli kullanılması ile de açıklanamayacağı,
"Maarif Müfettişi" unvanı altında
bütünleştirilen merkez denetim elemanı Millî Eğitim Denetçileri/Bakanlık
Müfettişleri ile taşra denetim elemanı İl Eğitim Denetmenleri/ ilköğretim
müfettişlerinin mesleğe alınma koşulları ile görev ve yetkilerinin aynı
olmadığı, Anayasa Mahkemesinin de bir kararında ilköğretim müfettişleri ile
Bakanlık müfettişlerinin aynı hukukî konumda olmadıklarını kabul ettiği, Millî
Eğitim Bakanlığınca yürürlükte bulunan kanun ve yönetmeliklere göre açılan
Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişliği/Denetçi Yardımcılığı yazılı ve sözlü
sınavlarında başarılı olanların yardımcı kadrolarına atandıktan sonra üç yıl
süreli yetişme eğitiminden sonra yeterlik sınavında başarılı olanların
Müfettişlik/Denetçilik mesleğine atanmış olmaları nedeniyle bu mesleğe
atananlar yönünden kişiselleşmiş ve kazanılmış bir hakkın bulunduğu, halkın
devlete olan güveninin korunmasının ancak hukuk güvenliğinin sağlanmasıyla
mümkün olduğu, kamu görevlileri açısından bulundukları
kadrolara ait görev güvencelerinin kazanılmış hak olarak
değerlendirilmese dahi statü hukukuna ve kariyer
ilkesine dayanan bir personel rejiminde, kanunla daha alt bir görev ile birleştirilip, Millî Eğitim
Bakanlığı merkez denetim elemanlığı görevinden, İl Millî Eğitim Müdürlüğü
bünyesinde oluşturulan Maarif Müfettişliği görevine atanarak
statü kaybına uğratılmalarının hukuk güvenliklerinin ihlali sonucunu doğurduğu,
hukuk devleti ilkesi ve statü hukukunun temelindeki liyakat ilkesiyle
bağdaşmadığı,
Bakanlık Merkez teşkilatında sadece Rehberlik ve Denetim Başkanı
ile sekretaryasının tutulması ve merkez teşkilatının (müsteşarlık, müsteşar yardımcılıkları
ve genel müdürlüklerin) iş ve işlemleri ile her düzey ve kademedeki kamu
görevlilerinin denetim, değerlendirme, inceleme ve soruşturma işlerinin İl
Millî Eğitim Müdürlükleri bünyesinde oluşturulan Maarif Müfettişliği
Başkanlığında görev yapan Maarif Müfettişlerinin Rehberlik ve Denetim
Başkanlığında geçici görevlendirilmesi suretiyle yapılmasının denetim ve teftiş
görevinin niteliği ve asgarî gerekleri ile bağdaşmadığı, iptali istenen
düzenlemelerin her ilde her branştan denetim elemanı bulundurmayı zorunlu
kılarak büyük bir kaynak savurganlığına yol açtığı için kamu yararının da
bulunmadığı, müfettişliğe giriş koşulları ile müfettişlerin görev ve yetkileri
bakımından birbirinden farklı olan ilköğretim müfettişleri ile Genel İdare
Hizmetleri Sınıfında yer alan müfettişlerin "Maarif Müfettişi"
unvanı altında birleştirilerek Millî Eğitim Müfettişlerinin statü kaybına
uğratılmalarının eşitlik ilkesine de aykırı olduğu, kanunla yapılan bu
düzenlemelere ilgililerin dava açma haklarının bulunmadığı belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 70. maddelerine aykırı olduğu,
ileri sürülmüştür.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
171. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu
kural ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 113. ve 123. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
172. Dava konusu kurallar, Millî Eğitim Bakanlığında görev yapan
Millî Eğitim Denetçi ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcılarının, yeni düzenleme
ile Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettişi Yardımcısı kadrolarına atanmalarına ve
"Millî Eğitim Denetçi" ve "Millî Eğitim Denetçi
Yardımcısı" unvanlarının mevzuattan çıkarılmasına ilişkindir.
173. 652 sayılı KHK'ya eklenen geçici 10. maddenin (7) numaralı
fıkrasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Millî Eğitim Başdenetçisi,
Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni kadrosunda bulunanların Maarif
Müfettişi, Millî Eğitim Denetçi Yardımcısı ve İl Eğitim Denetmen Yardımcısı
kadrosunda bulunanların ise Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına, başka bir
işleme gerek kalmaksızın bulundukları kadro dereceleriyle atanmış
sayılacakları, bunların Millî Eğitim Başdenetçisi, Millî Eğitim Denetçisi, İl
Eğitim Denetmeni, Millî Eğitim Denetçi Yardımcısı ve İl Eğitim Denetmen
Yardımcısı olarak geçirdikleri sürelerin, ilgisine göre Maarif Müfettişi ve
Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak geçmiş sayılacağı, bu şekilde Maarif
Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına atanmış sayılanlara, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine
göre söz konusu kadrolarına bağlı olarak malî haklar kapsamında fiilen yapılan
her türlü ödemeler toplamı net tutarının, atanmış sayıldıkları kadro unvanları
için öngörülen malî haklar toplamı net tutarından fazla olması hâlinde, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihte anılan kadro unvanlarında bulunanlar
hakkında (Millî Eğitim Denetçi Yardımcılığından Maarif Müfettişliği kadrolarına
atananlar dâhil), atanmış sayıldıkları kadroda bulundukları sürece bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin
uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlanmıştır. Millî Eğitim Başdenetçileri,
Millî Eğitim Denetçilerinin Maarif Müfettişi, Millî Eğitim Denetçi
Yardımcılarının ise Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına atanmalarını öngören
kuralda yer alan "Millî Eğitim Başdenetçisi", "Millî
Eğitim Denetçisi" ve "Millî Eğitim Denetçi Yardımcısı"
ibareleri ile bu düzenlemenin devamı niteliği taşıyan hizmet sürelerine ilişkin
ikinci cümlede yer alan aynı ibareler ile malî haklarına ilişkin üçüncü
cümledeki "(Millî Eğitim Denetçi Yardımcılığından Maarif Müfettişliği
kadrolarına atananlar dâhil)" ibaresi dava konusu edilmiştir.
174. 6528 sayılı Kanun'un 26. maddesinin dava konusu (d)
bendiyle de, 652 sayılı KHK'nin 40. maddesinin başlığında yer alan "...ve
Denetçi..." ibaresi ile birinci fıkrasında yer alan "...ile
Millî Eğitim Denetçileri ve Denetçi Yardımcıları..." ibaresi ve
maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlükten kaldırılan ibareler, Bakanlıkta uzman ve denetçi istihdamına ilişkin
madde başlığında ve birinci fıkra düzenlemesinde yer almakta, yürürlükten
kaldırılan fıkralar ise denetçi yardımcılığına atanabilmek için gerekli
koşulları, denetçi yardımcılığına atanmış olanlara ilişkin hükümleri
içermektedir. Dava konusu kuraldan sonra 652 sayılı KHK'nin 40. maddesi, "uzman
ve uzman yardımcıları"na ilişkin hükümler içeren bir düzenlemeye
dönüşmüştür.
175. Harcırah Kanunu'nun yurtiçinde verilecek gündelik miktarını
düzenleyen 33. maddesinde gündelik verilecek unvanlar arasında sayılan "Millî
Eğitim Denetçileri ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları" unvanları da,
6528 sayılı Kanun'un 27. maddesiyle yapılan değişiklikle bu kapsamdan
çıkarılmış olup, fıkrada yer alan "Millî Eğitim Denetçileri ve Millî
Eğitim Denetçi Yardımcıları ile" ibaresi, dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
176. 6528 sayılı Kanun'un 27. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
(a) bendinde yer alan dava konusu kuralla ise 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 36. maddesinin "ORTAK HÜKÜMLER" bölümünün (A) fıkrasının, bir
defaya mahsus olmak üzere haklarında ayrıca bir derece yükselmesi uygulanacağı
belirtilen ve mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle alınan
kadrolar arasında sayılan "Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları" ve
"Millî Eğitim Denetçiliği" kadroları madde metninden
çıkarılmıştır. Anılan fıkranın (b) bendinde yer alan dava konusu kuralla da 657
sayılı Kanun'un 152. maddesinin "II- Tazminatlar" kısmının "A-
ÖZEL HİZMET TAZMİNATI" bölümünün (g) bendinde yer alan "Millî
Eğitim Denetçi ve Denetçi Yardımcıları," ibaresi yürürlükten
kaldırılmıştır.
177. 6528 sayılı Kanun'un 27. maddesinin dava konusu (7)
numaralı fıkrasıyla da, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki cetvellerin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümünde yer alan
"Baş Denetçi", "Denetçi" ve "Denetçi
Yardımcısı" unvanlı boş ve dolu kadrolar iptal edilmiş ve anılan
cetvelden çıkarılmıştır.
178. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yerine getirilen
rehberlik ve denetim hizmetlerinin düzenlendiği 652 sayılı KHK'nin 17. ve 41.
maddeleri, 6528 sayılı Kanun'la bir bütün olarak değiştirilmiştir. Bu Kanun'la
yapılan değişiklikten önce Rehberlik ve Denetim Başkanlığının görevleri şu
şekilde belirlenmiştir:
a) Bakanlığın görev alanına giren konularda Bakanlık
personeline, Bakanlık okul ve kurumlarına, özel öğretim kurumlarına ve gerçek
ve tüzel kişilere rehberlik etmek,
b) Bakanlığın görev alanına giren konularda faaliyet gösteren
kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler ile gönüllü kuruluşlara,
faaliyetlerinde yol gösterecek plan ve programlar oluşturmak ve rehberlik
etmek,
c) Bakanlık tarafından veya Bakanlığın denetiminde sunulan
hizmetlerin kontrol ve denetimini ilgili birimlerle işbirliği içinde yapmak,
süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere,
performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre analiz etmek,
karşılaştırmak ve ölçmek, kanıtlara dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen
sonuçları rapor hâline getirerek ilgili birimlere ve kişilere iletmek,
ç) Bakanlık teşkilatı ile Bakanlığın denetimi altındaki her
türlü kuruluşun faaliyet ve işlemlerine ilişkin olarak, usûlsüzlükleri
önleyici, eğitici ve rehberlik yaklaşımını ön plana çıkaran bir anlayışla,
Bakanlığın görev ve yetkileri çerçevesinde denetim, inceleme ve soruşturmalar
yapmak,
d) Bakanlık teşkilatı ile personelinin idarî, malî ve hukukî
işlemleri hakkında denetim, inceleme ve soruşturma yapmak,
e) Bakan tarafından verilen benzeri görevleri yapmak.
179. Bu görevlerin, Millî Eğitim Denetçilerince yerine
getirilmesi öngörülmüştür. KHK'nin 41. maddesinde ise illerdeki her derece ve
türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumları ile il ve ilçe millî eğitim
müdürlüklerinin rehberlik, işbaşında yetiştirme, denetim, değerlendirme,
inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetlerini yürütmek üzere, il millî eğitim
müdürlükleri bünyesinde Eğitim Denetmenleri Başkanlıkları oluşturulması
öngörülmüş ve bu Başkanlıklarda söz konusu görevleri yerine getirmek üzere İl
Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim Denetmen Yardımcılarının istihdam edileceği
belirtilmiştir.
180. 6528 sayılı Kanun'la 652 sayılı KHK'nin 17. maddesinde
yapılan değişiklikle, Rehberlik ve Denetim Başkanlığının görevleri, daha önce
Eğitim Denetmenleri Başkanlıklarınca yerine getirilen görevleri de içerir
şekilde;
a) Bakanlığın görev alanına giren konularda Bakanlık
personeline, Bakanlık okul ve kurumlarına, özel öğretim kurumlarına ve gerçek
ve tüzel kişilere rehberlik etmek,
b) Bakanlığın görev alanına giren konularda faaliyet gösteren
kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler ile gönüllü kuruluşlara,
faaliyetlerinde yol gösterecek plan ve programlar oluşturmak ve rehberlik
etmek,
c) Bakanlık tarafından veya Bakanlığın denetiminde sunulan
hizmetlerin kontrol ve denetimini ilgili birimlerle iş birliği içinde yapmak,
süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere,
performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre analiz etmek,
karşılaştırmak ve ölçmek, kanıtlara dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen
sonuçları rapor hâline getirerek ilgili birimlere ve kişilere iletmek,
ç) Bakanlık teşkilatı ve personeli ile Bakanlığın denetimi
altındaki her türlü kuruluşun faaliyet ve işlemlerine ilişkin olarak,
usulsüzlükleri önleyici, eğitici ve rehberlik yaklaşımını ön plana çıkaran bir
anlayışla, Bakanlığın görev ve yetkileri çerçevesinde denetim, inceleme ve
soruşturma iş ve işlemlerini Maarif Müfettişleri aracılığıyla yapmak,
d) Her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumları ile il
ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin rehberlik, işbaşında yetiştirme, denetim,
değerlendirme, inceleme, araştırma ve soruşturma hizmetlerini Maarif
Müfettişleri aracılığıyla yürütmek,
e) Bakan tarafından verilen benzeri görevleri yapmak,
olarak değiştirilmiş ve Rehberlik ve Eğitim Başkanlığına verilen
görevlerin yerine getirilmesi amacıyla illerde il millî eğitim müdürlükleri
bünyesinde Maarif Müfettişleri Başkanlıklarının oluşturulması öngörülmüştür.
181. KHK'nin 41. maddesinde yapılan değişiklikle de Eğitim
Denetmenleri Başkanlıkları yerine il millî eğitim müdürlükleri bünyesinde
Maarif Müfettişleri Başkanlıklarının oluşturulması ve bu Başkanlıklarda Maarif
Müfettişleri ile Maarif Müfettiş Yardımcılarının istihdam edilmesi
öngörülmüştür. İhtiyaç hâlinde Maarif Müfettişlerinin, Rehberlik ve Denetim
Başkanlığında görevlendirilebileceği de belirtilmiştir. KHK'nin geçici 10.
maddesinin (6) numaralı fıkrasıyla da 190 sayılı KHK'nin eki (I) sayılı
cetvelin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümde yer alan boş ve dolu İl Eğitim
Denetmeni ve İl Eğitim Denetmen Yardımcısı kadroları unvan sırasıyla Maarif
Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak değiştirilmiştir.
182. Millî Eğitim Bakanlığının rehberlik ve denetim hizmetlerine
ilişkin 652 sayılı KHK'nin 6528 sayılı Kanun'la değiştirilen 17. ve 41.
maddelerinde yer alan temel kurallar ile geçici 10. maddesinin (6) numaralı
fıkrası dava konusu edilmemiş olmakla birlikte, bu düzenlemelerin uzantısı ya
da sonuçları olarak nitelendirilebilecek ve 17. ile 41. maddeler bakımından
geçiş hükmü niteliği taşıyan 652 sayılı KHK'nin geçici 10. maddesinin (7)
numaralı fıkrasında yer alan, Millî Eğitim Denetçi ve Millî Eğitim Denetçi
Yardımcılarının, Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettişi Yardımcısı kadrolarına
başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılmalarına ve bu kişilerin
özlük haklarına ilişkin düzenlemeler ile Millî Eğitim Denetçi ve Millî Eğitim
Denetçi Yardımcısı kadrolarına ilişkin mevzuatta yer alan kuralların yürürlükten
kaldırılmasına ilişkin düzenlemeler dava konusu edilmiştir.
183. Anayasa'nın 123. maddesinde idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği belirtilmiş, 113.
maddesinde de bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve
teşkilatının kanunla düzenleneceği kural altına alınmıştır. Bu anlamda, bir
kamu kurumunun görmesi gereken kamu hizmetinin niteliğinin hangi kamu
görevlilerince yerine getirileceğine karar verme yetkisi yasama organına
aittir. Yasama organı Anayasa'ya uygun olmak kaydıyla, kamu hizmetinin
yürütülmesine ilişkin koşulları belirleyerek kadro düzenlemesi yapabilir. Kamu
hizmetinin gerekleri yönünden ve kamu yararı amacıyla yeni kadrolar ihdas
edebileceği gibi mevcut bazı kadroları birleştirebilir ya da kaldırabilir.
Kuruluşların yeniden yapılanması, mevcut bazı görevlerde bulunanların
kadrolarının iptal edilmesi ve başka kadrolara atanmaları bakımından hukukî ve
fiilî bir zorunluluk oluşturabilecektir.
184. Kamu görevlisi olarak görev yapan kişilerin bulundukları
görevlerden alınmalarını gerektiren haklı bir neden olmadıkça görevlerine son
verilememesi, hukukî güvenlik ilkesinin bir gereğidir. Kamu personelinin
bulundukları görevden alınma ve başka bir göreve atanmalarının, haklarında bu
yönde idarî işlem tesis edilmesi ile gerçekleşmesi kural olmakla birlikte,
hukukî ve fiilî zorunluluk hallerinde bu hususlarda yasal düzenlemeler
yapılabileceği de kabul edilmektedir.
185. Kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden yapılandırılmaları
kapsamında, teşkilat yapısı değiştirilen kurum ve kuruluşların bazı
kadrolarında görev yapan kamu görevlilerinin görevlerinin sona erdirilerek
başka kadrolara atanmalarının öngörülmesi, söz konusu hukukî ve fiilî
zorunluluklar nedeniyle getirilen yasal düzenlemelerin bir örneğini
oluşturmakta ve bu durum hak arama özgürlüğünün ihlaline yol açmamaktadır.
186. 6528 sayılı Kanun'un 17. maddesinin gerekçesinde, "Bilindiği
üzere, Millî Eğitim 14 üncü, 15 inci ve 17 nci Şura Kararlarında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Araştırma Komisyonunun 1993 tarihli raporunda ve eğitim bilimi
alanındaki araştırmalarda denetimde bütüncül yaklaşım önerilmektedir. Ayrıca
denetim birimlerinin tek çatı altında birleştirilmeleri kamu kaynaklarının daha
etkili ve verimli kullanılmasını sağlayacaktır." denilmiş, TBMM Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca da Bakanlık merkez teşkilatında
yer alan Millî Eğitim Denetçileri ile taşra teşkilatında görev yapan il eğitim
denetmenlerinin aynı kadroda birleştirilmesiyle maarif geleneğine uygun olarak
Maarif Müfettişliğinin oluşturulduğundan söz edilmiştir.
187. Belirtilen gerekçelerle, rehberlik ve denetim hizmetlerinde
kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılması amacıyla söz konusu
düzenlemenin yapıldığı anlaşılmaktadır. "Kamu
yararı" konusunda Anayasa Mahkemesi'nin yapacağı inceleme, kuralın
kamu yararı amacıyla getirilip getirilmediği hususu ile sınırlı olup, somut
düzenlemenin kamu yararı amacını etkin bir şekilde gerçekleştirmeye elverişli
olup olmadığı yönündeki bir değerlendirme anayasallık denetiminin kapsamı
dışında bulunmaktadır.
188. Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk
devleti ilkesinin temel gereklerinden biri kazanılmış haklara saygı
gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir
sonucudur. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve
kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır.
189. Rehberlik ve denetim hizmetleri yönünden teşkilat yapısı
değiştirilen Millî Eğitim Bakanlığının Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim
Denetmeni kadrolarında görev yapan kamu görevlilerinin görevlerinin sona
erdirilerek Maarif Müfettişi kadrolarına atanmış sayılmalarının öngörülmesi,
yeniden teşkilatlanma sonucu ortaya çıkan hukukî ve fiilî zorunluluklardan
kaynaklanmaktadır. Buna göre, söz konusu işlemin sebep unsuru, Millî Eğitim
Bakanlığının rehberlik ve denetim hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin olarak
yeniden teşkilatlanması olup yürürlükte bulunan kanunlara dayanılarak ve kamu
görevlisinin öznel durumu dikkate alınarak idarece tesis edilen naklen atama
işlemlerinden tamamen farklıdır. Söz konusu hukukî ve fiilî zorunluluklar
nedeniyle kazanılmış haklar korunarak başka kadrolara atama yapılması, kanun
koyucunun takdir alanı içindedir.
190. Memuriyet kadro derecesine bağlanan malî haklar ise o
dereceye ulaşan kişi yönünden tahakkuk etmiş ve kesinleşmiş alacak niteliğine
dönüştüğünden, kazanılmış hak teşkil eder. Kadro derecesine bağlanan malî haklar
unvandan bağımsız olduğundan, unvan değişse bile bunların hukuken korunması
gerekmektedir. Bir görevin fiilen yapılması karşılığında ödenen malî haklar ise
kazanılmış hak oluşturmaz. Bu gibi malî haklar, ilgilinin o görevi fiilen
yerine getirdiği süreyle sınırlı olarak ödenir.
191. Dava konusu kuralda, Maarif Müfettişi kadrolarına atanmış
sayılanlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan
mevzuat hükümlerine göre söz konusu kadrolarına bağlı olarak malî haklar
kapsamında fiilen yapılan her türlü ödemeler toplamı net tutarının, atanmış
sayıldıkları kadro unvanları için öngörülen malî haklar toplamı net tutarından
fazla olması hâlinde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte anılan kadro
unvanlarında bulunanlar hakkında, atanmış sayıldıkları kadroda bulundukları
sürece bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan mevzuat
hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir. Fark tazminatı
uygulamasının Mahkememizce kazanılmış hak ilkesine aykırı bulunmadığı da
dikkate alındığında, bu kişiler yönünden "fark tazminatı ödenmesi"nin
kanun koyucu tarafından tercih edilmeyerek, bu kişilerin malî haklarının
sabitlenmeksizin kamu görevlilerinin maaşlarına yapılacak iyileştirmelerden de
yararlanacakları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu kişilerin malî hakları
yönünden kazanılmış haklarının ihlal edildiğinden söz etmek mümkün değildir.
192. Anayasa'nın 70. maddesinde her Türk'ün kamu hizmetlerine
girme hakkına sahip olduğu, hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden
başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği belirtilmiştir.
193. Belirli düzeyde ve nitelikte öğrenim, belli yaş ve özel
giriş koşulları gerektiren, bir yarışma sınavı ile girilen, içinde kendine özgü
ilerleme ve yükselme basamaklarının bulunduğu, ilerleme ve yükselmenin ehliyet,
kıdem, özel eğitim ve yetişme koşullarına bağlandığı meslek sınıfları, "kariyer
meslek" olarak adlandırılmaktadır. Müfettişlik mesleği de bu anlamda "belirli
bir öğrenim"e sahip olanların müfettiş yardımcılığı sınavı sonucunda
girilebildikleri ve belirli süreli bir "meslek içi eğitim"den
sonra yapılan "yeterlik sınavı"nda başarı gösterilerek
başlanılan kariyer bir meslektir. 652 sayılı KHK ile getirilen, Maarif
Müfettişi kadrosuna atanabilmek için gerekli koşullar incelendiğinde, maarif
müfettişliğinin de kariyer meslek olduğu anlaşılmakta ve bu yönüyle kariyer
meslek yönünden kazanılmış bir hakkın ihlalinden söz edilmesi olanaklı
bulunmamaktadır. Maarif müfettişleri arasında bir ayrım gözetilmediği ve maarif
başmüfettişi kadrosu öngörülmediğinden, millî eğitim başdenetçilerinin maarif
müfettişi olarak atanacaklarının öngörülmesinde de bu kişiler yönünden
kazanılmış hak ihlali söz konusu değildir.
194. Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik
ilkesi, birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve
ayrıcalıklı kişi veya toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Durum ve
konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Aynı durumda olanlar için
ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, eylemli
değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar
ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal
edilmiş olmaz.
195. Yukarıda da ifade edildiği üzere, kanun koyucunun kamu
hizmetinin yürütülmesine ilişkin koşulları belirleyerek kadro düzenlemesi yapma
yetkisi kapsamında, kamu hizmetinin gerekleri yönünden ve kamu yararı amacıyla
yeni kadrolar ihdas edebilmesi, mevcut kadroları birleştirebilmesi ya da
kaldırabilmesi mümkün olduğundan, Millî Eğitim Denetçileri ile İl Eğitim
Denetmenlerinin "Maarif Müfettişi" kadrosunda
birleştirilmesinde Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine
aykırılık bulunmamaktadır. Kaldı ki, Bakanlık Denetçisi iken Maarif Müfettişi
kadrosuna atananların önceki malî haklarını almaya devam edeceklerinin
belirtilmesi suretiyle bu kişilerin, İl Eğitim Denetmeni iken Maarif Müfettişi
kadrosuna geçenler ve ilk defa Maarif Müfettişi kadrosuna atananlardan farklı
olarak, bu görevi yürüttükleri sürece daha yüksek ücret almalarının sağlanması
da, Bakanlık Denetçiliğinden ve İl Eğitim Denetmenliğinden "Maarif
Müfettişliği"ne geçenlerin mutlak anlamda aynı konumda kabul
edilmediklerini göstermektedir.
196. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 2., 10., 36.,
70., 113. ve 123. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
197. Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ bu görüşe
katılmamışlardır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
198. Dava dilekçesinde özetle, 4706 sayılı Kanun'a eklenen
geçici 16. maddede yer alan davalardan feragata ilişkin hükümlerin dava açma
olanağını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu için bireylerin hukuk güvenliğini,
adil yargılanma hakkını ihlal edeceği, hazine arazisi üzerindeki Millî Eğitim
Bakanlığına ait okullar, okulların ek binalarının on yıla kadar kiraya
verilebileceği, dershanelerin kapatılması ve özel okula dönüştürülmesinin
kamusal kaynakların eğitimin ticarîleştirilmesi ve her geçen gün daha fazla
oranda piyasalaştırılması için özel okullara, dolayısıyla sermayeye
aktarılmasına neden olacağı, kamu kaynaklarının özele aktarılması ile kamusal
eğitimin niteliğinin daha da düşeceği, bu uygulamanın beraberinde derin ve
telafisi imkânsız sınıfsal ve bölgesel eşitsizlikler doğuracağı, ortaöğretime
ve yükseköğretime giriş sınavları varlığını korurken, bu ihtiyaçtan ortaya
çıkmış olan dershanelerin kapatılma kararının gerçekçi ve uygulanabilir
olmadığı, bu kurumları eğitim sisteminden tasfiye etme amacı taşıyan bu düzenlemenin
uygulanması hâlinde sınavlara hazırlanan milyonlarca öğrenci ile birlikte bu
kurumlarda çalışan veya bu kurumları yöneten eğitimciler ve yöneticilerin
mağdur edileceği, dershane çalışanlarının öğretmen olarak istihdam
edilebileceklerle sınırlandırıldığı, bu kapsamda olmayan oldukça önemli bir
çalışan kesimin işsizlikle karşı karşıya kalacağı, "dönüşüm sürecinin
bitiminde dönüşme talebinde bulundukları örgün eğitim kurumunun haiz olması
gereken şartları karşılayamayanların kurum açma izinleri iptal edilerek
faaliyetlerine son verilir" hükmünün çalışma ve girişim özgürlüğünün
geriye dönük olarak, kazanılmış hakları ve hukuk güvenliğini ortadan kaldıracak
mahiyette olduğu, dershanelerle ilgili olarak Kanun'da öngörülen dönüştürme
süresi ve öngörülen yöntemlerin son derece muğlak bırakıldığı, eğitim ve
öğrenim hakkının devlet eliyle engellenmesi yönündeki hükümlerin üniversite
öğretimine hazırlama yönündeki dershane öğretiminin engellenmesine ve bunun
sonucunda öğrencinin hedeflediği üniversitede öğrenim görmesinin engellenmesine
neden olacağı, geçici 10. maddedeki düzenlemelerle hiyerarşik yapının alt üst
edildiği, il seviyesinde eğitimden sorumlu en üst yöneticinin okul kurum
yöneticilerinin emri altına verileceği, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Millî Eğitim
bürokrasisinin tamamının kanunla tasfiye edileceği ve Millî Eğitime bağlı
olarak çalışan bütün idari kadronun görevlerinin düşeceği, Bakanlık merkez
denetim elemanı olan Millî Eğitim Müfettişlerinin Maarif Müfettişliğine
atanarak illerde görevlendirilmesinin ileride telafisi güç ya da imkânsız maddî
ve manevî zarar ve ziyanlarına yol açacağı belirtilerek dava konusu kuralların
yürürlüklerinin durdurulması talep edilmiştir.
199. 1.3.2014 tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un;
A- 1- 8. maddesiyle, 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye
Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'a eklenen geçici 16. maddenin;
a- Birinci fıkrasının ".Bakanlık aleyhine varsa açılan
davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat
edilmesi hâlinde." bölümüne,
b- İkinci fıkrasına,
2- 9. maddesiyle, 8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının;
a- (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresinin
yürürlükten kaldırılmasına,
b- (f) bendinin yürürlükten kaldırılmasına,
c- Değiştirilen (g) bendinin "Ortaöğretime veya
yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..."
bölümüne,
d- Değiştirilen (j) bendinde yer alan "On iki yaş ve
altındaki..." ibaresine,
3- 12. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin
birinci fıkrasına,
4- 13. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin
birinci fıkrasına,
5- 25. maddesiyle, 25.8.2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen
geçici 10. maddenin (3) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ".Talim ve Terbiye Kurulu
Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve."
ibaresi ile ".bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü,
İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü
kadrolarında." ibaresine,
b- İkinci cümlesinde yer alan "Bunlardan Talim ve
Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında
bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri
kadrolarına,.", ".ve İl Müdürü.", ".ve İl
Müdürü." ile "., diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden
şahsa bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile
ihdas edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına." ibarelerine,
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B- 1- 8. maddesiyle 4706 sayılı Kanun'a eklenen geçici 16.
maddenin yedinci fıkrasına,
2- 9. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (c) bendinin "...ile Bakanlıkça dönüşüm
programına alınan kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar
faaliyetleri devam eden ortaöğretim..." bölümüne,
3- 12. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin
yedinci fıkrasının birinci cümlesine,
4- 13. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin
ikinci fıkrasına,
5- 21. maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 31.
maddesine eklenen (3) numaralı fıkranın ".ile Bakanlıkta daire başkanı
ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt dışı teşkilatında sürekli
görevle atanmalarında hizmet süresi ve." bölümüne,
6- 25. maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen
geçici 10. maddenin;
a- (3) numaralı fıkrasının kalan bölümüne,
b- (7) numaralı fıkrasının;
ba- Birinci cümlesinde yer alan ".Milli Eğitim
Başdenetçisi, Milli Eğitim Denetçisi ve.", ".Millî Eğitim
Denetçi Yardımcısı ve." ibarelerine,
bb- İkinci cümlesinde yer alan ".Milli Eğitim
Başdenetçisi, Milli Eğitim Denetçisi,.", ".Millî Eğitim
Denetçi Yardımcısı ve." ibarelerine,
bc- Üçüncü cümlesinde yer alan "(Milli Eğitim Denetçi
Yardımcılığından Maarif Müfettişliği kadrolarına atananlar dâhil)" ibaresine,
7- 26. maddesinin (d) bendine,
8- 27. maddesinin;
a- (3) numaralı fıkrasında yer alan "Milli Eğitim
Denetçileri ve Milli Eğitim Denetçi Yardımcıları ile." ibaresine,
b- (5) numaralı fıkrasının;
ba- (a) bendinin ".aynı bentte yer alan 've Milli Eğitim
Denetçi Yardımcıları' ve 'Milli Eğitim Denetçiliğine' ibareleri madde
metninden çıkarılmıştır." bölümüne,
bb- (b) bendinin ".(g) bendinde yer alan 'Milli Eğitim
Denetçi ve Denetçi Yardımcıları,' ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve."
bölümüne,
c- (7) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal talepleri, 13.7.2015 tarihli, E.2014/88, K.2015/68
sayılı kararla reddedildiğinden, bu fıkra, bent, cümle, bölüm ve ibarelere
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE, 13.7.2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
200. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında, kanunun belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
A- 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve
Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 16.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "...Bakanlık aleyhine varsa
açılan davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız
feragat edilmesi halinde..." bölümünün iptali nedeniyle uygulanma
olanağı kalmayan bu bölümden önce gelen "..., adı geçen Kanun
maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak söz konusu..." ibaresinin de
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali
gerekir.
B- 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin geçici 10. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerindeki iptal edilen ibareler nedeniyle
uygulanma olanağı kalmayan aynı maddenin (5) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan "...ve İl Müdürü...", "...ile
geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Genel Müdür Yardımcısı, Daire
Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar..." ibareleri ile
ikinci, üçüncü ve dördüncü cümlelerinin de 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
VI- HÜKÜM
1.3.2014 tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un;
A- 8. maddesiyle, 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'a eklenen geçici 16. maddenin;
1- Birinci fıkrasının;
a- ".Bakanlık aleyhine varsa açılan davalardan tüm
yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi
hâlinde." bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA¸
b- ".Bakanlık aleyhine varsa açılan davalardan tüm
yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi
hâlinde." bölümünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağı
kalmayan bu bölümden önceki "...,adı geçen Kanun maddesinin
uygulanmasına ilişkin olarak söz konusu." ibaresinin de 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE, OY BİRLİĞİYLE,
2- İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
3- Yedinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
B- 9. maddesiyle, 8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının;
1- (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresinin
yürürlükten kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2- Değiştirilen (c) bendinin "...ile Bakanlıkça dönüşüm
programına alınan kurumlardan 2018-2019 eğitim-öğretim yılının sonuna kadar
faaliyetleri devam eden ortaöğretim..." bölümünün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
3- (f) bendinin yürürlükten kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir
ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
4- Değiştirilen (g) bendinin "Ortaöğretime veya
yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..."
bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı oyları ve OY
ÇOKLUĞUYLA,
5- Değiştirilen (j) bendinde yer alan "On iki yaş ve
altındaki..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
C- 12. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin;
1- Birinci fıkrasının, 5580 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresinin
yürürlükten kaldırılmasının, (f) bendinin yürürlükten kaldırılmasının ve geçici
5. maddesinin birinci fıkrasının iptalleri nedeniyle uygulanma olanağı
kalmadığından, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2- Yedinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
D- 13. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5.
maddenin;
1- Birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, Kadir ÖZKAYA ile Rıdvan GÜLEÇ'in
karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2- İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E- 21. maddesiyle, 25.8.2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 31.
maddesine eklenen (3) numaralı fıkranın ".ile Bakanlıkta daire başkanı
ve üzeri görevlerde fiilen bulunmuş olanların yurt dışı teşkilatında sürekli
görevle atanmalarında hizmet süresi ve." bölümünün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
F- 22. maddesiyle değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 37. maddesinin (8) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
G- 25. maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen
geçici 10. maddenin;
1- (3) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ".Talim ve Terbiye Kurulu
Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, İnşaat ve Emlak Grup Başkanı ve."
ibaresi ile ".bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü, İl
Millî Eğitim Müdür Yardımcısı ve İlçe Millî Eğitim Müdürü kadrolarında." ibaresinin
İPTALLERİNE, OY BİRLİĞİYLE,
b- İkinci cümlesinde yer alan "Bunlardan Talim ve
Terbiye Kurulu Üyesi, Müsteşar Yardımcısı ve Genel Müdür kadrolarında
bulunanlar ekli (3) sayılı liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri
kadrolarına,.", ".ve İl Müdürü.", ".ve İl
Müdürü." ile "., diğerleri ile geçici 3 üncü maddeye istinaden
şahsa bağlı Şube Müdürü kadrolarında bulunanlar ise ekli (3) sayılı liste ile
ihdas edilen Eğitim Uzmanı kadrolarına,." ibarelerinin İPTALLERİNE, OY
BİRLİĞİYLE,
c- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
2- (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerindeki
iptal edilen ibareler nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan (5) numaralı
fıkranın birinci cümlesinde yer alan ".ve İl Müdürü.", ".ile
geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Genel Müdür Yardımcısı, Daire
Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar." ibareleri ile
ikinci, üçüncü ve dördüncü cümlelerinin de 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrası gereğince İPTALLERİNE, OY BİRLİĞİYLE,
3- (7) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ".Milli Eğitim
Başdenetçisi, Milli Eğitim Denetçisi ve.", ".Millî Eğitim
Denetçi Yardımcısı ve." ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olmadıklarına
ve iptal taleplerinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
b- İkinci cümlesinde yer alan ".Milli Eğitim
Başdenetçisi, Milli Eğitim Denetçisi,.", ".Millî Eğitim
Denetçi Yardımcısı ve." ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olmadıklarına
ve iptal taleplerinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşı
oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
c- Üçüncü cümlesinde yer alan "(Milli Eğitim Denetçi
Yardımcılığından Maarif Müfettişliği kadrolarına atananlar dâhil)" ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile
Serruh KALELİ'nin karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
4- (8) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
H- 26. maddesinin (d) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşı oyları ve
OY ÇOKLUĞUYLA,
I- 27. maddesinin;
1- (3) numaralı fıkrasında yer alan "Milli Eğitim
Denetçileri ve Milli Eğitim Denetçi Yardımcıları ile." ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh
KALELİ'nin karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2- (5) numaralı fıkrasının;
a- (a) bendinin ".aynı bentte yer alan 've Milli Eğitim
Denetçi Yardımcıları' ve 'Milli Eğitim Denetçiliğine' ibareleri madde
metninden çıkarılmıştır." bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşı oyları ve
OY ÇOKLUĞUYLA,
b- (b) bendinin ".(g) bendinde yer alan 'Milli Eğitim
Denetçi ve Denetçi Yardımcıları,' ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve."
bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Serdar
ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
3- (7) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile
Serruh KALELİ'nin karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
13.7.2015 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
KARŞI OY GEREKÇESİ VE DEĞİŞİK GEREKÇE
"Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nce (TBMM) 1.3.2014 tarih ve 6528 sayılı Kanun olarak kabul
edilmiş ve 14.3.2014 tarih ve 28941 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Bu Kanun'un 12 nci maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen Ek
Madde 1'in birinci fıkrasının "Bu fıkraya göre Bakanlıkta istihdam
edilenler, ayrıldıkları özel öğretim kurumundan kıdem ve ihbar tazminatı talep
edemez." şeklindeki ikinci cümlesi ile yine bu Kanun'un 25 inci maddesiyle
652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye (KHK) eklenen Geçici Madde 10'un (7)
numaralı fıkrasındaki "Maarif Müfettişi" ve "Maarif Müfettiş Yardımcısı"
ibarelerinin; Kanun'un 26 ncı maddesinin (d) fıkrasının; Kanun'un 27 nci
maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki "Milli Eğitim Denetçileri ve Milli
Eğitim Denetçi Yardımcıları ile" ibaresinin; Kanun'un 27 nci maddesinin (5)
numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerindeki yürürlükten kaldırılan ibarelerin
ve nihayet Kanun'un 27 nci maddesinin (7) numaralı fıkrasının "Kanun
Tasarısı"nda yer almadığı ve bunların TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu'nca Tasarı metnine eklendiği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 88. maddesinde "Kanun teklif etmeye Bakanlar
Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.
Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülme usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir." denilmektedir.
Anayasa'nın 88. maddesinin birinci fıkrasının ihlâli sonucu bir yasalaştırma
söz konusuysa, bu konudaki ihlâl Anayasa'nın 148. maddesi anlamında bir
"şekil sakatlığı"na değil, doğrudan 88. maddesine aykırı düşer ve
yapılacak anayasal denetimin, "şekil bakımından" değil, "esas
bakımından" söz konusu olması gerekir. 88. maddenin ikinci fıkrasındaki
"Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme
usul ve esasları İçtüzükle düzenlenir" hükmünün de, bu açıklama
çerçevesinde yorumlanması ve bu düzenlemenin aynı maddenin birinci fıkrasındaki
anayasal hüküm doğrultusunda anlaşılması ve hüküm ifade etmesi gerekir. Yani,
birinci fıkraya aykırı bir durum söz konusu ise artık ortada doğrudan bir
Anayasa ihlâli söz konusu olacak ve Anayasa'nın bu hükmünün bir tekrarından
ibaret olan TBMM İçtüzüğü'nün 35. maddesinin ihlâli nedeniyle, Anayasa'nın 148.
maddesinde belirtilen (ve son oylamaya ilişkin olmadığından kanunun iptalini
gerektirmeyen) bir şekil sakatlığından ve şekil denetiminden değil; 88.
maddenin birinci fıkrasının ihlâli sonucu esası ilgilendiren bir sakatlıktan ve
esas denetimden söz edilebilecektir.
Davanın somutu ile ilgili olarak düzenleme öngören TBMM
İçtüzüğü'nün "Komisyonların yetkisi, toplantı yeri ve zamanı"
başlıklı 35. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir: "Komisyonlar,
kendilerine havale edilen kanun tasarı ve/veya tekliflerini aynen veya
değiştirerek kabul veya reddedebilirler; birbirleriyle ilgili gördüklerini
birleştirerek görüşebilirler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca
kendilerine ayrılan salonlarda toplanırlar.
Ancak, komisyonlar, 92 nci maddedeki özel durum dışında kanun
teklif edemezler, kendilerine havale edilenler dışında kalan işlerle
uğraşamazlar. Başkanlık Divanının kararı olmaksızın Genel Kurulun toplantı
saatlerinde görüşme yapamazlar ve kanun tasarı ve tekliflerini bölerek ayrı
ayrı metinler halinde Genel Kurula sunamazlar."
İçtüzüğün 35. maddesinin yukarıdaki açık metninden de açıkça
anlaşılacağı üzere, komisyonların kendilerine havale edilen kanun tasarı ve
tekliflerini görüşme yetkileri sınırlandırılmış olup, komisyonların İçtüzüğün
92 nci maddesindeki özel durum dışında (genel veya özel af ilanını içeren kanun
tasarı ve teklifleri) kanun teklif etme yetkileri yoktur. Yukarıda belirtilen
yasa değişiklikleri Bakanlar Kurulunca önerilen Tasarı metninde olmadığı halde
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu tarafından Tasarı metnine
ilave edilerek kanunlaştırıldığından; bu durum Anayasa'nın 88. maddesinin
birinci fıkrasına (dolayısiyle de bu hükmün açıklaması mahiyetinde bulunan TBMM
İçtüzüğü'nün 35 inci maddesine) açıkça aykırı düşmektedir.
Anayasa'nın 88. maddesinin birinci fıkrasının açık âmir hükmü
karşısında, TBMM İçtüzüğü'nün 87 nci maddesi gerekçe gösterilerek, görüşülmekte
olan bir tasarı veya teklifin konusu olmayan "başka" kanunlarda ek ve
değişiklik getiren "yeni bir kanun teklifi mahiyetindeki" değişikliklerin
"Genel Kurul" tarafından da yapılamayacağı açıktır.
Anayasa'nın 148. maddesindeki "Kanunların şekil bakımından
denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı.
hususları ile sınırlıdır." hükmünün de bu belirlemeye etkisinin
olamayacağı kuşkusuzdur. Gerçekten, 88 nci maddenin birinci fıkrasına açıkça
aykırı bir yasama faaliyeti sözkonusu olduğundan, Genel Kurulca öngörülen
çoğunlukla yapılacak bir "son oylama"nın belirtilen Anayasa'ya
aykırılığı düzelteceği kabul edilemez. Ancak 88 inci maddenin birinci fıkrasına
uygun bir yasama faaliyeti içerisinde 148 inci maddedeki "şekil
denetimi" kuralı işletilebilir. Davanın somutunda ise yukarıda açıklandığı
üzere, aksi yönde bir yasama faaliyeti bulunduğu görüldüğünden; 148 inci
maddenin bu davanın somutunda uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır. (Bu konudaki
bir inceleme için bkz.: Torba Yasalar ve Yasama sürecindeki İçtüzük Hükümlerinin
Şekil Denetimi Sorunu, Hıfzı DEVECİ, TBB Dergisi, 2015 (117) s. 55-90)
Esasen Anayasa Mahkemesinin 25.12.2008 tarih ve E.2008/71,
K.2008/183 sayılı kararına (RG 9.4.2009, Sayı:27195) konu iptal davası
başvurusunun içeriğinden de, bu şekildeki bir uygulamanın TBMM İçtüzüğü'nün 35.
maddesine aykırı düştüğünün TBMM Başkanlığınca saptandığı ve ilgili komisyona
kabul edilen tasarı metninin iade edilmesine karşılık, ilgili komisyonca iade
edilen tasarı metninin yeniden bir üst yazı ile Genel Kurulun onayına sunulmak
üzere TBMM Başkanlığına geri gönderildiği ve akabinde yasalaştığı
anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, iptaline karar verilen 5580 sayılı Kanun'a
eklenen Ek Madde 1'in birinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa'nın 88.
maddesine aykırı düşmesi nedeniyle iptali gerektiği; yukarıda işaret edilen
diğer kuralların da aynı şekilde Anayasa'nın 88. maddesine aykırı olması
nedeniyle iptaline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, iptal istemlerinin
reddi yolundaki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
KARŞI OY YAZISI
1.3.2014 tarihli ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un;
A- 8. maddesiyle, 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'a eklenen geçici 16. maddenin Birinci
fıkrasının ".Bakanlık aleyhine varsa açılan davalardan tüm yargılama
giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi hâlinde." bölümünün
ve ikinci fıkrasının,
B- 9. maddesiyle, 8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının;
1- (b) bendinde yer alan "dershaneleri" ibaresinin
yürürlükten kaldırılmasının,
2- (f) bendinin yürürlükten kaldırılmasının,
3- Değiştirilen (g) bendinin "Ortaöğretime veya yüksek
öğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla..." bölümünün,
4- Değiştirilen (j) bendinde yer alan "On iki yaş ve
altındaki..." ibaresinin,
C- 12. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. maddenin
birinci fıkrasının,
D- 13. maddesiyle 5580 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddenin
birinci fıkrasının,
İptali yolundaki çoğunluk görüşüne dayalı karara aşağıda
açıklanan nedenlerle katılmıyoruz.
5580 sayılı Kanunda, dershaneler, öğrencileri, bir üst okulun
veya yüksek öğretim kurumlarının giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri
derslerde yetiştirmek ve bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet
gösteren özel öğretim kurumları olarak tanımlanmışlardır. Gerek isim olarak
gerekse icra ettikleri faaliyet olarak Anayasada yer almamış olmaları
nedeniyle, Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı
42. maddesi çerçevesi içinde yürürlüğe konulan özel öğretim kanunlarında
"özel öğretim kurumları" arasında sayılmalarına bağlı olarak
faaliyette bulunmuşlardır.
Söz konusu tanım ve ifa ettikleri faaliyet itibarıyla
dershaneler, kişilerin "öğrenim hakkı" nın içerisinde yer alan
"bilgiye erişim hakkı"nın somutlaştırılması araçlarından
birisi olarak, bir başka söyleyişle öğrenim hakları kapsamında bilgiye erişmek
isteyen kişilere, tercihli olarak bilgi arz eden özel işletmeler olarak
nitelendirilebilirler.
Bu nitelemeye göre, dershanecilik faaliyetinin, dolayısıyla
iptali istenilen kuralların bir "öğretim/bilgiye erişim" boyutu, bir
de "ticari faaliyet/bilgi sunma" boyutu bulunmaktadır.
Öğretim boyutu nedeniyle devletin temel görevleri arasında yer
alan eğitim-öğretim alanına ilişkin bulunduklarından, girişim hak ve özgürlüğü
başta olmak üzere, bir çok bakımdan diğer alanlardaki ticari faaliyetlerden
farklılık arz etmektedirler. Örneğin bu halleri nedeniyle faaliyetlerini sadece
kazanç sağlamak için düzenleyemezler. Bu bakımdan eğitim-öğretim alanında
faaliyet gösterecek özel teşebbüslerin söz konusu faaliyetlerinin eğitim
öğretim politikasını belirleme yetkisi olan kanun koyucunun öngöreceği
düzenlemelere uygun olması gerekir.
Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve aynı
zamanda metnine dahil olan başlangıç kısmında, dünya milletler ailesinin eşit
haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı,
refahı, maddî ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi
yönünde sürekli çaba harcanacağı vurgulanırken, "Devletin temel amaç ve
görevleri" başlığını taşıyan 5. maddesi de, Devlete, bu amacın
gerçekleşebilmesi için gerekli şartları hazırlama görevini vermiş
bulunmaktadır. Başka bir anlatımla Anayasa, milletimizi çağdaş uygarlık
düzeyine eriştirecek teknik, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişme alanlarında
iyi eleman yetiştirilmesini Devletin görevleri arasında saymış, milli eğitim hizmetlerine
"anayasal kamu hizmeti" seviyesinde özel bir önem atfetmiş
bulunmaktadır. Buna göre, eğitim ve öğretim hizmetlerine, devletçe, öteki kamu
hizmetlerine göre daha bir ağırlık verilmesi zorunluluğu vardır. Bu bağlamda,
eğitim ve öğretim koşullarının çağdaş uygarlığın gerektirdiği düzeye
ulaştırılması için etkin önlemlerin alınması, Devletin erteleyemeyeceği
görevlerindendir.
Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi"
başlıklı 42. maddesinin ilk fıkrasında, "Kimse, eğitim ve öğrenim
haklarından yoksun bırakılamaz" denilerek eğitim ve öğretim hakkının
genelliği ilkesi benimsenmiş, ikinci fıkrasında öğrenim hakkının kapsamının
yasayla saptanacağı ve düzenleneceği belirtilmiştir. Eğitim esaslarının
belirlendiği üçüncü fıkrada, "Eğitim ve öğretim Atatürk ilkeleri ve
inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre Devletin
gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz" kuralına yer verilmiştir. Dördüncü fıkrada, eğitim ve
öğretim hürriyetinin Anayasa'ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı
vurgulandıktan sonra, beşinci fıkradaki, "İlköğretim, kız ve erkek bütün
vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır" kuralıyla
ilköğretimin zorunluluğu esası getirilmiştir. Maddenin diğer fıkralarında da,
özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslara, maddî olanaktan
yoksun öğrencilere verilecek burs ve yardımlara, eğitim ve öğretim
kurumlarındaki faaliyetlerin niteliğine ve eğitim diline ilişkin düzenlemelere
yer verilmiştir.
Maddenin gerekçesinde de, öğrenim hakkının genel ve sosyal bir
hak olarak nitelendirildiği, bu hakkın temel gerçekleşme yerinin ilköğretim
olması nedeniyle zorunlu kılındığı, öğrenim ve öğretimin, fert bakımından hak
olarak tanınırken Devlet bakımından başta gelen ödevlerden sayıldığı, Devletin
eğitim ve öğretimin yapılmasını sağlarken muhtevasını da denetleyeceği, bu
denetimin çerçevesinin eğitim ve öğretime katılanların tümünün Anayasa'ya
sadakatini temin etmek olduğu, eğitim ve öğretim özgürlüğünün hiçbir şekilde
Anayasa'nın temel felsefesine ve ilkesine aykırı davranmanın bahanesi
olamayacağı, Devletin bu özgürlüğün kullanılmasında Atatürk ilkelerine, çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına uyulmasını gözeteceği ifade edilmiştir.
Belirtilen duruma göre, bireyler bakımından bir hak olarak
ortaya çıkarken, devlet bakımından başta gelen bir ödev olarak ortaya çıkan
eğitim ve öğretime ilişkin politikaları belirleme ve bu politikaların hayata
geçirilmesine yönelik kurumsal tercihlerde bulunma konusunda kanun koyucunun
geniş bir taktir yetkisi bulunmaktadır. Yine sözü edilen kurallara göre,
öğrenim hakkının kapsamının kanunla tespit edilip, kanunla düzenlenmesi ve
öğretimin mutlaka devletin gözetim ve denetiminde yapılması gerekmektedir. Bu
bağlamda sınavlara hazırlık hizmeti sunan dershanelerin eğitim-öğretim
politikasındaki yerini, tabi olacakları hukuku belirleme ve bunun sınırlarını
çizme yetkisi de kanun koyucuya ait bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesince önceki yıllarda, özel okullar hakkında
yapılan bir düzenleme ile ilgili olarak verilen bir kararda, Anayasa'nın 42.
maddesiyle, milli eğitim hizmetlerinin kamu gücünün etkin bir düzeyde
kullanılmasını gerektiren işlerden olduğu, kamusal niteliğinin korunması
gerektiği, özel öğrenim kurumlarının ancak, kamu yararına ters düşmeyecekleri
ölçüde serbest bırakılabileceği ve bunlara ancak bu çerçevede izin
verilebileceği belirtilmiştir.
Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin,
eğitim-öğretimde müfredatın içeriğini belirlemekte ve okul düzenini kurmada
ilkesel olarak serbest olduklarını, eğitim kurumlarının belirlenmesinin
devletlerin takdirinde bulunduğunu kabul etmekte, ancak var olan bir eğitim
hakkından herkesin yararlanmasının Devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtmektedir.
Kanun koyucuya göre, dershaneler tarafından ifa edilen
faaliyetler ve dershaneciliğin geldiği fiili durum, Devletin bizzat kendisi
tarafından veya izin verdiği özel eğitim ve öğretim kurumları tarafından
verilen eğitim ve öğretim hizmetlerini olumsuz olarak etkilemeye başlamış,
aksatır hale gelmiştir. Bu durum önemli kamusal zararlara yol açmıştır ve
açmaya devam etmektedir. Bu nedenle, dershaneleri, önceki dönemlerde
eğitim-öğretim faaliyetleri yönünden kamuya yararlı gören ve bu nedenle
"özel öğretim kurumları" kapsamına alan kanun koyucu, aradan geçen
süre zarfında dershane faaliyetlerinin eğitim-öğretim alanında yol açtığı
olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak amacıyla dershaneleri "özel öğretim
kurumları" kapsamından çıkarmıştır.
Dolayısıyla, kanun koyucu, kamusal yarar açısından,
dershanecilik faaliyetinin yeni belirlediği milli eğitim politikasına uyumlu
yürütülmesi gerektiği kanaatine varmış, eğitim - öğretim sisteminin bir
bölümünü Anayasanın verdiği yetkiye dayanarak iptali istenilen kurallarda
öngörüldüğü gibi belirlemiştir. Bir başka söyleyişle kanun koyucuya göre dava
konusu kurallar dershanelerin eğitim sistemindeki konumu ve rolü ile sosyal ve
kültürel anlamda öğrenciler üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkiler
gözetilerek kamu yararı amacıyla getirilmiş bulunmaktadır.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca kanun koyucunun
Anayasa'ya aykırı olmamak kaydıyla her konuyu kanunla düzenleyebileceği
kuşkusuzdur. Yukarıda da belirtildiği üzere, kanun koyucu, dershanelerin eğitim
sistemindeki yerini ve dershane faaliyetlerinin eğitim sistemine etkilerini
gözeterek dava konusu kuralları getirmiştir.
Bilindiği üzere, özel yarar gözetilerek veya belirli kişilerin
lehine getirildiği saptanmadıkça, bir yasal düzenlemenin kamu yararını gerçekleştirmeye
elverişli olup olmadığını değerlendirmek anayasallık denetiminin kapsamı
dışında kalmaktadır.
Öte yandan, demokratik hukuk devletinde kamu yararının takdiri
ve bu amaca ulaşmak için değişik ölçütlerin seçimi ilke olarak kanun koyucunun
tasarrufundadır. Kanun koyucu halkın çıkarlarını en iyi şekilde
belirleyebilecek organ konumuyla, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının
sağlanabileceği konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Dava konusu kuralların eğitim sisteminde ortaya çıkan bazı
olumsuzlukları gidermek amacıyla getirildiği belirtilmekte ve özel yarar
gözetilerek veya belirli kişilerin lehine getirildiği saptanamamaktadır.
Dolayısıyla, mevcut eğitim - öğretim sistemi gözetildiğinde bir
ihtiyaç olduğu yolundaki değerlendirmelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı
tartışılabilir ise de, bu husus yerindelik denetimine girdiğinden anayasallık
denetiminde gözetilmesi gereken hususlardan değildir.
Bununla birlikte, çoğunluk kararında da belirtildiği üzere bir
düzenlemenin kamu yararına yönelik olarak yapılmış olması, onun Anayasaya
uygunluğu bakımından tek başına yeterli değildir. Temel hak ve hürriyetler
bakımından meşru amaçla getirilen sınırlamaların Anayasa'nın 13. maddesine
aykırı olmaması gerekir. Bu anlamda dava konusu kurallar yönünden de kanun
koyucunun, Anayasa'nın 42. maddesi uyarınca sahip olduğu öğrenim hakkının
kapsamını tespit etme ve düzenleme yetkisi ile Anayasa'nın 48. maddesiyle
Devlete verilen, özel teşebbüslerin sosyal amaçlara uygun yürümesini sağlayacak
tedbirleri alma görevi çerçevesinde dershaneler ile ilgili getirdiği
düzenlemelerin Anayasa'nın 13. maddesine aykırılık taşımaması gerekir.
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
başlıklı 13. maddesi uyarınca, sınırlamaların temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunmaması, demokratik toplum düzeninin gerekli kıldığından fazla olmaması ve
ulaşılmak istenen amacı aşmaması, bir başka anlatımla ölçülülük ilkesiyle
uyumlu olması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle
kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle
uyum içinde sayılamaz.
Ölçülülük ilkesinin alt ilkelerini oluşturan,
"elverişlilik ilkesi", başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için
elverişli olmasını, "gereklilik ilkesi" başvurulan önlemin ulaşılmak
istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve "orantılılık ilkesi" ise
başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken dengeyi
ifade etmektedir. Orantılılık ilkesi, amaca ulaşmak için gerekli olan önlemin
alınmasına imkan tanımakta, ancak amaca ulaşmak için gerekli olmayan önlemlere
başvurulmasına, bu suretle ilgili hakkın ölçüsüz bir şekilde sınırlanmasına
müsaade etmemektedir. Dolayısıyla demokratik bir toplumda, temel hak ve
özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacı aşacak
boyutta olmaması gerekmektedir.
Çoğunluk kararında yer verildiği üzere dava konusu düzenleme ile
okullarda yürütülen eğitim öğretim faaliyetine alternatif olarak görülmeye
başlayan dershanelerin eğitim sisteminde meydana getirdiği ikiliğin ortadan
kaldırılması başta olmak üzere, dershane uygulamasının yol açtığı belirtilen
sorunların çözümünün amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu sorunlar göz önüne
alındığında dershanelerin özel öğretim kurumları kapsamından çıkarılmasının,
söz konusu amaca ulaşmak için elverişli ve gerekli olmadığının söylenebilmesi
olanaklı değildir.
Yukarıda da belirtildiği üzere dershaneler, öğrencileri bir üst
okulun veya yüksek öğretim giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri derslerde
yetiştirmek ve bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet göstermekte,
öğrencilerin okul müfredatında bulunan konularda bilgi eksikliklerini giderme
veya mevcut bilgilerini arttırma amacına hizmet etmektedirler. Bir başka
deyişle dershaneler, okul müfredatı konularına ilişkin bilgi edinmeye yönelik
bir aracılık faaliyeti üstlenmektedirler.
Buna göre, genel ve sosyal bir hak olan öğrenim hakkının bir
parçası olan "bilgiye erişme hakkının" somut olarak kullanılmasına
imkan sağlanmasının bir zorunluluk olduğu söylenebilir ise de, bilgiye erişimin
mutlaka mevcut statüdeki dershaneler aracılığıyla sağlanması gerektiğinin,
bunun bir anayasal zorunluluk olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Aksinin
söylenilebilmesi, dershanelerin anayasal birer kuruluş olduğunun kabulünü ve
kanun koyucuya "eğitim sistemini düzenlerken sistem içerisinde mutlaka
dershanelere de yer vereceksin" denilmesini gerektirir ki, anayasal
açıdan bunun söylenmesi mümkün değildir. Devletlerin, kendi temel
politikalarından biri olan eğitim politikasının belirlenmesi kapsamında, eğitim
sisteminde yer alan kurumları belirleme hakkının bulunduğu tartışmasızdır. Hal
böyle olunca, özel öğretim kurumlarına ilişkin düzenleme yapma yetkisinin (aynı
zamanda görevinin) TBMM'ne ait olduğu ve eğitim ve öğretim hizmetinin niteliği
dikkate alındığında özel ilk ve orta dereceli okullarla birlikte özel öğretim
kurumu olarak kabul edilen dershanelerin "Türk Milli Eğitim Sistemi"
içerisinde, "bilgi arz eden" kuruluşlar olarak yer alıp
alamayacaklarını tespit etme ve yer alacaklarsa hangi statü içerisinde nasıl
faaliyet göstereceklerini belirleme konusunda kanun koyucunun geniş bir takdir
yetkisinin bulunduğu açıktır.
Kanun koyucu söz konusu takdir yetkisi kapsamında dershanecilik
faaliyeti ile sunulan hizmeti yeniden tanımlamış ve bu faaliyet aracılığıyla
somutlaşan bilgiye erişim hakkının, var olan diğer yöntemlerin yanında yasada
öngörülen yeni yöntemler aracılığıyla kullanılmasını öngörmüştür.
6528 sayılı Kanun'la getirilen düzenlemeler ile öğrencileri bir
üst okulun veya yüksek öğretim giriş sınavlarına hazırlamak amacıyla faaliyet
gösteren dershanelerin faaliyetlerine son verilmekle birlikte, ifade edildiği
üzere bu durum öğrencilerin ihtiyaç duydukları takviye eğitimin hiçbir şekilde
verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Nitekim Bakanlık yetkililerince
öğrencilere okullarda, mezunlara Halk Eğitim Merkezlerinde takviye kursları
düzenleneceği ifade edildiği gibi, 5580 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (g) bendinde de ortaöğretime veya yükseköğretime giriş
sınavlarına hazırlık niteliğinde olmamak kaydıyla, kişilerin sosyal, sanatsal,
sportif, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, dil, yetenek ve
deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest zamanlarını değerlendirmek
amacıyla "çeşitli kurslar"ın faaliyet gösterebileceği kabul
edildiğinden, bu kapsamda takviye kurslarının açılabilmesi de mümkün
bulunmaktadır.
Öte yandan hem belirtilen durum, hem de dershanelerde halen
öğrenim gören ya da ileride görme olasılığı bulunan kişilerin, sınavlara özgü
verilen bu eğitimden yoksun kalacak olmaları nedeniyle görecekleri kişisel
zarar ile eğitim sisteminden dershanelerin kaldırılmasıyla ulaşılmak istenilen
kamu yararı karşılaştırıldığında, eğitim sisteminde gelinen noktada
dershanelerin yol açtığı belirtilen ve dava konusu kuralların getirilmesine
gerekçe olarak gösterilen eğitimle ilgili sorunların mutlaka dershanelerin mevcut
statülerini sona erdirmeden alternatif çözümler üreterek ortadan kaldırması
gerektiği söylenemeyeceğinden kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında bir
orantısızlık bulunduğundan da söz edilemez.
Ayrıca eğitim politikasının, bir ülkenin geleceğini belirleyici
niteliği ve bu konuda kanun koyucunun toplum adına ulaşılmak istenen hedefi
belirleme yetkisinin bulunduğu dikkate alındığında, bu hedefe ulaşmak için
getirilen düzenlemenin, toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ya da başvurulabilecek
en son çare niteliğinde olmadığı söylenemeyeceğinden, demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olarak da nitelendirilemez.
Belirtilen nedenlerle, dershanelerin özel öğretim kurumları
kapsamından çıkarılmasına ve faaliyetlerinin belirli bir süre sonra sona ermesini
öngören düzenleme, eğitim ve öğrenim hakkı bakımından ölçülülük ilkesine aykırı
değildir.
Konunun çalışma ve sözleşme hürriyeti (ticari faaliyet) yönünden
incelenmesine gelince:
Dershanecilik faaliyeti, eğitim ve öğretim boyutu nedeniyle
devletin temel görevleri arasında yer alan eğitim - öğretim alanına ilişkin
bulunduklarından, girişim hak ve özgürlüğü başta olmak üzere, bir çok bakımdan
diğer alanlardaki ticari faaliyetlerden farklılık arz etmektedirler.
Anayasa'nın 48. maddesinde yer alan, herkesin dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu ve özel teşebbüsler kurmanın
serbest olduğu hükmünün, dava konusu kurallar yönünden Anayasa'nın 42. maddesi
ile birlikte ele alınması zorunludur. Çalışma ve sözleşme hürriyetinin ilişkin
olduğu alanın "eğitim ve öğretim alanı" olması, yapılacak
düzenlemede 42. maddenin öncelikle esas alınmasını gerekli kılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi de, Anayasa'nın 48. maddesinde çalışma ve
sözleşme hürriyeti bakımından bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de konuya
ilişkin Anayasanın bir başka maddesinin gözetilerek çalışma ve sözleşme
hürriyeti alanında sınırlama getirilebileceğini kabul etmektedir. Mahkemeye
göre, kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri
diğerinin sınırını oluşturabilecektir.
Çalışma ve sözleşme hürriyeti uyarınca herkesin istediği alanda
çalışma hürriyetinin bulunduğu ve buna aykırı düzenlemelerin Anayasa'nın 48.
maddesine aykırılık oluşturacağının kabulü halinde, konuya ilişkin Anayasa'nın
diğer maddelerinin ve dava konusu kurallar anlamında 42. maddede öngörülen ve
yukarıda belirtilen düzenlemelerin bir anlamı kalmayacaktır. Oysa eğitim
öğretim faaliyetlerine ilişkin olarak ticari teşebbüslerde 42. madde hükmünün
göz ardı edilebilmesi mümkün değildir.
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralın zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyaç nedeniyle getirilmediği ve eğitim ve öğretim hakkını, girişim
özgürlüğünü, çalışma hakkını içinde barındıran dershane faaliyetinin tümden
ortadan kaldırılmasının ölçüsüz ve öze dokunur olduğu, Devletin sınırlamadan
beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil dengeyi
sağlamakla yükümlü iken dershanecilik faaliyetinin yasaklanması ile özel
teşebbüste bulunma hakkının tümüyle ortadan kaldırıldığı ileri sürülmüştür.
Dava dilekçesinde ifade edildiği üzere sermaye sahiplerinin kar
amacı güderek dershane açtıkları kuşkusuz olmakla birlikte, söz konusu
dershanelerin herhangi bir ticari işletme olmadığı, eğitim öğretim alanında faaliyet
gösterdiği, eğitim ve öğretim alanında faaliyet gösteren işletmelerin ve
işletmecilik anlayışının da diğer faaliyet alanlarından farklı olduğu ve kanun
koyucunun bu alandaki faaliyetler için farklı ilkeler belirleyebileceği hususu
dikkate alındığında, ülkenin eğitim öğretim politikasını belirleme yetkisi olan
kanun koyucunun bu konuda yaptığı ve yapacağı düzenlemelerden söz konusu özel
teşebbüslerin olumlu ya da olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle,
eğitim ve öğretim alanında özel teşebbüslerin kurulması, Anayasa'nın 42.
maddesine uygun olarak bu konuda kanun koyucu tarafından getirilen
düzenlemelerin buna imkan tanıması ve bu düzenlemelerin gereklerinin yerine
getirilmesine bağlı bulunmaktadır. Anayasa'nın 48. maddesi ile Devlete verilen,
özel teşebbüslerin sosyal amaçlara uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri alma
görevinin de bu konuda yapılan ve yapılacak düzenlemelerin anayasal
dayanaklarından biri olduğu da belirtilmelidir. Dolaysıyla, eğitim ve öğretim
alanında mutlaka dershanelerin de bulunması gerektiğini, bu nedenle
dershanelerin faaliyetlerini tamamen kaldıracak ölçüde sınırlama getiren
düzenlemenin bu bağlamda Anayasa'ya aykırı olduğunu söylemek mümkün
gözükmemektedir.
Öte yandan, gerek anayasa mahkemesi kararlarında yapılmış kazanılmış
hak tanımı gerekse eğitim ve öğretim hakkı konusunda Anayasa'da yer alan
kuralın anlam ve kapsamı gözetildiğinde, genelde mevcut düzenlemelerin özelde
ise eğitim sistemine ilişkin düzenlemelerin değiştirilemezliği sonucunu ortaya
çıkaracağından, kimi gerçek ve tüzel kişiler tarafından, devletin ilgili
kurumlarından, ilgili dönemde yürürlükte olan hukuk kurallarına dayanılarak
alınan izinlerin kazanılmış hak olduğu da söylenemez.
Ticari bir alanda verilen çalışma izninin,
ilgililere bu alanda çalışma hakkı verdiği kuşkusuz olmakla birlikte, kişiler
yönünden somut nitelik arz eden bu iznin geçerliliği, öncelikle söz konusu
ticari alanda faaliyette bulunulabilmesine imkân tanıyan genel düzenlemelerin
geçerliliklerini sürdürmelerine bağlıdır. Bir faaliyet alanının kanunen
yasaklanması halinde, daha önce bu alanda verilmiş olan çalışma izni,
ilgililerine yasaklanan alanda faaliyette bulunmaya devam etme hakkı vermez.
Bir başka deyişle söz konusu çalışma izni, bu kişiler yönünden kazanılmış hak
oluşturmaz ve yasaklanan faaliyet alanında bu kişilerin çalışmalarına devam
etmelerinin hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu söylenemez. Yani, ruhsat
alma ya da faaliyette bulunma koşullarında değişiklik yapılması halinde kanun
koyucu bu kişilerden, belirli bir süre tanıyarak bu süre sonunda kanunla
getirilen yeni koşulların taşınmasını isteyebilir. Dolayısıyla
kurallarla kazanılmış hakların ihlal edildiğini söylemek mümkün değildir.
Öte yandan, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin
temel ilkelerinden olan hukuk güvenliği ilkesi, normların öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemeler de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar.
Dava konusu kurallarda, dershanelerin, kanunun yürürlüğe
girmesiyle birlikte kapatılması öngörülmemiş, düzenlemeler 14 Mart 2014
tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına karşın, dershanelere 1 Eylül 2015 tarihine
kadar süre verilmiş, bir yandan bu süre içinde faaliyetlerine devam etmeleri
öngörülmüş, bir yandan da ilgililere izleyecekleri yolu belirleme ve
kendilerine tanınan seçenekleri tercih edip etmeme konusunda değerlendirme
yapabilmeleri için makul bir süre verilmiştir. Dolayısıyla dava konusu
düzenlemeler ile hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiği de söylenemez.
Dershanecilik, özel teşebbüsün eğitim öğretim alanında yürüttüğü
ticari bir faaliyettir. Dava konusu düzenleme, dershanelerin eğitim öğretim
alanında yol açtığı sorunları giderme amacını taşımakta ve bu anlamda
dershaneleri "özel öğretim kurumları" kapsamından
çıkarmaktadır. Dava konusu düzenleme, özel teşebbüslerin mutlak olarak eğitim
öğretim alanında faaliyette bulunmalarını engellemek amacını taşımamakta,
eğitim öğretim faaliyetinde bulunmalarını tamamen yasaklamamaktadır. Dava
konusu geçici 5. madde kapsamında, dershaneler ile öğrenci etüt eğitim
merkezlerinin, öğretim kurumlarına dönüşmek için başvurmaları ve koşulları
taşımaları halinde, eğitim öğretim alanında faaliyet göstermeye devam
edebilecekleri görülmektedir. Öğretim kurumuna dönüşmek için başvurma süresi
olarak 1 Eylül 2015 tarihinin öngörülmesi de bu süre zarfında gerekli koşulları
sağlayabilmeleri yönünden ilgililer lehine getirilen bir düzenlemedir.
Dershanelerin özel okullara dönüşümleri için ihtiyaç duydukları
arsa ve binanın karşılanması amacıyla getirilen, 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'a eklenen ek 16. maddesi de özel teşebbüsün eğitim öğretim
alanında faaliyet göstermesinin engellenmek istenmediğini göstermektedir. Bu
nedenle, dava konusu düzenleme ile özel teşebbüs kurma hürriyetinin devlet
eliyle yok edilmesinden söz edilemeyecektir.
Dershanelerin "özel öğretim kurumları" kapsamından çıkarılmasına
rağmen, faaliyetlerine yaklaşık bir buçuk yıl daha devam edebilmesine izin
verilmesi de, gerek öğrencilerin, gerekse özel teşebbüslerin bu süre zarfında
mağdur edilmemelerini sağlamakta, özel teşebbüslere bu süre sonunda
faaliyetlerine ne şekilde devam edeceklerine karar vermeleri anlamında makul
bir süre tanımış olmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, dershanelerin özel öğretim kurumları
kapsamından çıkarılmasına ve faaliyetlerinin belirli bir süre sonra sona
ermesini öngören düzenleme, çalışma ve sözleşme hürriyeti bakımından ölçülülük
ilkesine aykırı değildir.
Açıklanan nedenlerle, dershanelerin özel öğretim kurumları
kapsamından çıkarılmasını ve faaliyetlerinin belirli bir süre sonra sona
ermesini öngören düzenleme Anayasa'nın 2., 5., 17., 42., 48. ve 13. maddelerine
aykırı değildir.
Dava dilekçesinde, dershanelerde öğretmen olarak çalışanların,
dershanelerin kapatılması suretiyle devlet okullarında çalışmaya
zorlanamayacakları, bu yönüyle dershane personelinin çalışma hakkının ihlal
edildiği de ileri sürülmüştür.
Mevcut yasal düzenlemelere göre öğretmenlerin devlet okullarında
çalışmaları zorunlu olmayıp, özel ilköğretim ve ortaöğretim okullarında
çalışabilmeleri de mümkündür. Dava konusu kurallarla dershane öğretmenlerinin
devlette çalışmaları zorunlu kılınmamıştır. Bu kişilerin özel okullarda
çalışabilme hakları her zaman mevcuttur.
Dava konusu kural, dershane ve öğrenci etüt eğitim merkezlerinde
çalışan öğretmenlere, istemeleri halinde Devlet okullarında çalışabilme olanağı
sunmaktadır. Bir başka söyleyişle, kuralla, başvuranlardan belirlenen
kriterlere göre durumu uygun görülenlerin devlet okullarında görevlendirilmesi
imkanı getirilmiştir. Bu nedenle, söz konusu kişilerden Devlet okullarında
çalışmak istemeyenlerin çalışma zorunluluğu bulunmadığı gibi, her başvuranın
devlet okullarına alınması da söz konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle, dershanelerin özel öğretim kurumları
kapsamından çıkarılmasını ve faaliyetlerinin belirli bir süre sonra sona
ermesini öngören düzenleme Anayasa'nın 49. maddesine aykırı değildir.
Dava dilekçesinde, düzenlemelerle, mülkiyet hakkının tamamen
kullanılamaz hale getirildiği ve hakkın özüne dokunulduğu, mülkiyet hakkı ile
ilgili Devletin negatif yükümlülüğünün bir gereği olan "mülkiyet hakkından
barışçıl yararlanmaya engel olmama" sorumluluğunu ihlal ettiği ileri
sürülmüştür.
Mülkiyet hakkının konusunu, maddi ve gayrîmaddi mallar
oluşturmaktadır. Taşınır ve taşınmaz mallar, maddi mallar kapsamında iken,
fikri ve sınaî mülkiyet hakları gayrîmaddi mallar kapsamında yer almaktadır.
Dershaneler ve öğrenci etüt eğitim merkezlerinin "özel
öğretim kurumları" kapsamından çıkarılmasının bu faaliyetleri yürütenlerin
mülkiyet haklarını ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|