ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2015/39
Karar Sayısı : 2015/62
Karar Tarihi : 1.7.2015
R.G. Tarih-Sayı : 15.7.2015
- 29417
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yüksekova
Kadastro Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 21.6.1987 tarihli ve
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46. maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa'nın
2., 13., 35., 36. ve 46. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
OLAY : Taşınmazın Hazine adına tespit
edilmesine itirazen açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı
olduğu iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali ve yürürlüğünün durdurulması için
başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
3402 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren 46. maddesi
şöyledir:
"Hazine adına kayıtlı taşınmaz mallarda iktisap:
Madde 46- Kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama
veya kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde, 766 sayılı Kanunun 37 nci maddesi
veya 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına kaydedilen
taşınmaz mallar bu Kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden
zilyetleri adına tespit ve tescil olunur.
Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskan suretiyle
veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi)
başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit ve tescil olunur. Bu
şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye kadarki
süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil
alınmaz.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hazinenin mülkiyetinden
çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar hakkında bu
madde uygulanmaz.
İlgililerin, daha önce kadastrosu yapılan yerlerde bu maddeye
dayanan talep ve dava hakkı, bu Kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren 2
yıl geçmekle düşer."
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep
KÖMÜRCÜ, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI,
Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN ve Kadir
ÖZKAYA'nın katılımlarıyla 22.4.2015 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ayhan KILIÇ tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Uygulanacak Kural ve Sınırlama Sorunu
3. Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddelerine göre, bir davaya
bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun
hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varması durumunda, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir
davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak kanun kuralları,
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde ve davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
4. 3402 sayılı Kanun'un 46. maddesinin itiraz konusu üçüncü
fıkrası, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte Hazinenin mülkiyetinden çıkmış
bulunan taşınmazlar ile kamu hizmetine tahsis edilmiş olan taşınmazları,
birinci fıkrayla getirilen, "766 ve 4753 sayılı Kanunlar uyarınca
Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallardan toprak tevzii suretiyle çiftçilere
verilmeyenlerin, bu Kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden
zilyetleri adına tespit ve tescil imkânı" ile ikinci fıkrasıyla
öngörülen, "Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskân suretiyle
veya toprak tevzii suretiyle verilen yerlerin (işlemleri tamamlanmamış olsa
dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit ve tescil imkanı"nın
kapsamı dışında bırakmaktadır.
5. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan davada
uyuşmazlığın konusunu, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce kamu hizmetine
tahsis edilen taşınmaz oluşturmaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu kuralda yer
alan ".Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya ." ibaresinin
uyuşmazlıkta uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.
6. İtiraz konusu kuralın "Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte, . mallar hakkında bu madde uygulanmaz." kısmı, "Hazinenin
mülkiyetinden çıkmış bulunan taşınmazlar" ile "amme
hizmetine tahsis edilen taşınmazlar" yönünden uygulanabilecek
ortak kural niteliği taşımaktadır. Görülmekte olan dava ise amme hizmetine
tahsis edilen taşınmaza ilişkin olduğundan kuralın geri kalan kısmının
sadece ".amme hizmetine tahsis edilen." ibaresiyle
sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir.
7. Öte yandan, itiraz konusu ".amme hizmetine tahsis
edilen." ibaresi, anılan 46. maddenin hem birinci fıkrası hem de
ikinci fıkrası kapsamındaki taşınmazları, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte
kamu hizmetine tahsis edilmiş olmaları durumunda, zilyetleri adına tescil
imkânının kapsamı dışında bırakmaktadır. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede
bakılmakta olan dava ise anılan 46. maddenin birinci fıkrası kapsamında kalan,
yani 766 ve 4753 sayılı Kanunlar uyarınca Hazine adına tescil edilen taşınmaz
mallara ilişkindir. Dolayısıyla ".amme hizmetine
tahsis edilen." ibaresinin de Kanun'un 46. maddesinin birinci
fıkrası yönünden incelenmesi gerekmektedir.
8. Açıklanan nedenlerle, 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu'nun 46. maddesinin üçüncü fıkrasının;
1- ".Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya
." ibaresinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu ibareye ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine,
2- Kalan bölümünün ".amme hizmetine tahsis
edilen." ibaresiyle sınırlı olarak ve bu ibarenin de maddenin
birinci fıkrası yönünden incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- Kuralın Anlam ve Kapsamı
9. 3402 sayılı Kanun'un "Hazine adına kayıtlı
taşınmaz mallarda iktisap" başlıklı 46. maddesinin birinci
fıkrasında, kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama veya kadastrosu
tamamlanmış bulunan yerlerde, mülga 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 37. maddesi
veya mülga 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ek ve tadilleri
uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz malların bu Kanun hükümlerine göre
doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunacağı
hükme bağlanmıştır.
10. 4753 sayılı Kanun, 1. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde açıklandığı üzere, esas itibarıyla arazisi olmayan veya yetmeyen
çiftçileri veya çiftçilik yapmak isteyenleri, aileleri ile birlikte geçimlerini
sağlayacak ve iş kuvvetlerini değerlendirecek ölçüde araziye sahip kılmak
amacıyla çıkarılmıştır. Bu kapsamda hangi arazilerin çiftçilere dağıtılacağı ve
bunların ne şekilde temin edileceği hususu Kanun'un 8. maddesinde düzenlenmiş,
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu işlerinde kullanılmayan
araziler ile sahibi bulunmayan araziler de çiftçilere dağıtılacak yerler
arasında sayılmıştır. Anılan Kanun'un 10. maddesinden, söz konusu arazilerin
öncelikle Tarım Bakanlığı emrine verilmek üzere Hazine adına tescil edileceği,
ardından Bakanlıkça çiftçilere dağıtılacağı anlaşılmaktadır.
11. 766 sayılı Kanun'un "İhya" başlıklı
37. maddesinin birinci fıkrasında, 4753 sayılı Kanun hükümlerine göre; Devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu hizmetlerine tahsis olunmayan taşlık ve
delicelik araziden 27.3.1950 tarihinden önce masraf ve emek sarfı ile bağ,
bahçe, meyvelik, zeytinlik veya tarla hâline gerilmek suretiyle ihya edilmiş
gayrimenkullerin, Hazine adına tespit ve tescil olunacağı belirtilmiştir.
12. 3402 sayılı Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasıyla, 766
veya 4753 sayılı Kanun uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallardan
toprak tevzii suretiyle çiftçilere verilmeyenlerin, bu Kanun hükümlerine göre
doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tesciline imkân
sağlanmaktadır. Kanun'un gerekçesinde, mülga 766 sayılı Kanun ile mülga 2613
sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu'nda bulunmayan bu madde ile kadastrosu
yapılacak yerlerde, 766 sayılı Kanun'un 37. veya 4753 sayılı Kanun uyarınca
Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz malların, 3402 sayılı Kanun'un iktisap
şartlarına göre hak sahipleri adına tesciline imkân sağlandığı ve vatandaşlara
senelerden beri malik sıfatı ile zilyet bulundukları yerlere sahip olma
hakkının tanındığı belirtilmiştir.
13. Türk hukukunda tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlara zilyet
olanların bu taşınmazı mülk edinmelerine imkân tanıyan iki farklı müessese
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi'nin
639. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 713. maddesinde
düzenlenen "olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı" müessesesi,
ikincisi ise 3402 sayılı Kanun'un 17. maddesinde düzenlenen "ihya" müessesesidir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.4.2010 tarihli ve
E.2004/1, K.2010/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere, olağanüstü
kazandırıcı zamanaşımı, önceden tarıma elverişli olan ancak tapu kütüğüne
kaydedilmemiş taşınmazların, ihya ise dağlar ve tepeler gibi tarıma elverişli
olmayan arazilerin mülk edinilmesine imkân sağlamaktadır.
14. 3402 sayılı Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasında atıfta
bulunulan 766 sayılı Kanun'un 37. maddesinin sadece ihya edilmek suretiyle
tarıma elverişli hâle getirilen taşınmazları kapsadığı açıktır. Ancak aynı
fıkrada atıfta bulunulan 4753 sayılı Kanun'un kapsamının ihya edilmiş
taşınmazlarla sınırlı olduğu söylenemez. Zira 4753 sayılı Kanun'un 8.
maddesinde Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu işlerinde
kullanılmayan araziler ile sahibi bulunamayan arazilerin de Hazine adına tespit
ve tescil edileceği belirtilmekte olup sözü edilen arazilerin kapsamı, ihya
edilmiş arazilerden daha geniştir.
15. 743 sayılı Kanun'un 641. maddesi ile 4721 sayılı Kanun'un 715.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca Devletin hüküm ve tasarrufu altında kabul
edilen sahibi bulunmayan araziler kavramı, ihyaya konu edilmesi mümkün
olan "tarıma elverişli olmayan arazileri"kapsadığı gibi
ancak kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilebilen "tarıma
elverişli olup tapu siciline kaydedilmesi gerektiği halde hiç tescil edilmemiş
arazileri" de içermektedir. Dolayısıyla Kanun'un 46. maddesinin
birinci fıkrasıyla, zilyetleri adına tescil edilmelerine imkân tanınan
taşınmazların, ihya suretiyle tarıma elverişli hâle getirilen yerlerin yanında,
önceden tarıma elverişli olan yerleri de kapsadığı anlaşılmaktadır.
16. 3402 sayılı Kanun'daki iktisap koşulları ise 14. maddede
açıklanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre, tapuda kayıtlı olmayan ve aynı
çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta
100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dâhil) bir veya birden fazla taşınmaz
mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla
zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden
zilyedi adına tespit edilir.
17. 46. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan itiraz konusu kuralla,
birinci fıkrayla tanına taşınmazın zilyedi adına tescil imkânına bir istisna
getirilmiş ve Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte (9.10.1987), Hazinenin
mülkiyetinden çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar
hakkında bu maddenin uygulanmayacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla 3402 sayılı
Kanun'un 14. maddesinin birinci fıkrası uyarınca iktisap koşullarını taşısa
bile daha önce 766 veya 4753 sayılı Kanunlar uyarınca Hazine adına tescil
edilmiş bir taşınmazın 9.10.1987 tarihinden önce kamu hizmetine tahsis edilmiş
olması durumunda zilyedi adına tespit ve tescili yapılamayacaktır.
C- İtirazın Gerekçesi
18. Başvuru kararında özetle, 4721 sayılı Kanun'a göre zilyetlikle
mülk edinmenin koşullarının oluşmasıyla mülkiyet hakkının kazanıldığı ve bu
hâlde taşınmazın zilyet lehine tescil edilmesi gerektiği, itiraz konusu kuralda
ise bu şekilde mülk edinilen taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilmiş olması
durumunda zilyedi adına tescil edilemeyeceğinin hükme bağlandığı, Anayasa'nın
35. maddesine göre mülkiyet hakkına müdahale edilebilmesi için kamu yararının
bulunması gerektiği, taşınmazın kamu hizmetlerine tahsis edilmiş bulunmasının
kamu yararının varlığı anlamına gelmeyeceği, kamu hizmetine tahsis edilmiş
taşınmazlar için malikin dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın hiçbir
karşılık ödenmeden idareye geçmesinin mülkiyet hakkının özünü zedelediği,
ayrıca zilyedin kazanılmış hakkının ihlal edildiği belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2., 13., 35., 36. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
D- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- Anayasa'nın 35. Maddesi Yönünden
19. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Birey özgürlüğü ile doğrudan ilgili olan
mülkiyet hakkı, bireye, emeğinin karşılığına sahip olma ve geleceğe yönelik
planlar yapma olanağı tanıyan temel bir haktır.
20. Mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden
ve parayla değerlendirilebilen her türlü malvarlığı haklarını kapsamaktadır.
Bununla birlikte, anayasallık denetiminde ekonomik değer ifade eden
malvarlıklarına ilişkin olarak Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında inceleme
yapılabilmesi için ilgili mülkün hâlihazırda kişilerin mülkiyetinde bulunması
gerekmektedir. Kişilerin hukuken malik bulunmadıkları malvarlığı değerlerine
yönelik mülk edinme beklentileri, kural olarak Anayasa'nın 35. maddesi
kapsamında koruma görmemektedir.
21. Ancak Anayasa Mahkemesi kararlarında açıklandığı üzere, belli
durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak"
iddiasını elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa'nın mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul
bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal
mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu
gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa
sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya
sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Bkz. Kemal
YELER ve Ali Arslan ÇELEBİ, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36-37).
22. Yukarıda ifade edildiği gibi, 3402 sayılı Kanun'un 46.
maddesinin birinci fıkrası, 766 veya 4753 sayılı Kanunlar uyarınca Hazine adına
tescil edilen, ancak henüz çiftçilere dağıtılmamış olan taşınmazların, Kanun'un
14. maddesinin birinci fıkrası uyarınca iktisap koşullarını taşıyan zilyetleri
adına tescil edilmesine imkân tanımakta; üçüncü fıkrasında yer alan itiraz
konusu ibare ise bu kurala bir istisna getirmekte ve değinilen hükümler
uyarınca daha önce Hazine adına tescil edilmiş bir taşınmazın 9.10.1987
tarihinden önce kamu hizmetine tahsis edilmesi hâlinde zilyetleri adına tespit
ve tescil edilmesini engellemektedir.
23. Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan 743
sayılı Kanun'un 733. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi için
kural olarak tapu siciline tescil şarttır. Ancak, miras, mahkeme kararı, cebri
icra, işgal, kamulaştırma hâllerinde mülkiyet tescilden önce kazanılmaktadır.
Benzer hüküm, 4721 sayılı Kanun'un 705. maddesinde de yer almaktadır.
Dolayısıyla, Türk hukukunda, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri dışında taşınmaz mülkiyeti, tapu siciline yapılan tescilin
sonucunda kazanılmaktadır.
24. Gerek mülga 743 sayılı Kanun'un 641. maddesinde gerekse 4721
sayılı Kanun'un 715. maddesinde, sahipsiz yerlerin ilke olarak Devletin hüküm
ve tasarrufu altında bulunduğu kabul edilmiş, bunların işletilmesi ve
kullanılmasının özel kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Dolayısıyla medeni
hukuka göre, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların, özel
kanunlarda belirtilen istisnalar haricinde özel mülkiyete konu edilmesi mümkün
değildir.
25. İtiraz konusu kuralın kapsamına giren taşınmazlar, 743 sayılı
Kanun hükümlerine göre Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup fiilen özel
kişilerin zilyetliğinde bulunmakta iken 766 veya 4753 sayılı Kanun uyarınca
çiftçilere dağıtılmak üzere Hazine adına tescil edilmiş, ancak Kanun'un
yürürlüğe girdiği 9.10.1987 tarihinden önce kamu hizmetine tahsis
edilmişlerdir. Dolayısıyla itiraz konusu kural kapsamında kalan taşınmazlar,
zilyetleri adına tapuya tescil edilmediklerinden bunlar üzerinde zilyetlik
kuranların mülkiyet hakkına sahip olduklarından söz edilemez.
26. Dava konusu kuralın mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi
gerekip gerekmediğinin tespiti bakımından ayrıca zilyetlerin, ihya ettikleri
taşınmazların mülkiyetini kazanacaklarına yönelik "meşru bir
beklenti" içerisine girmelerine neden olan bir kanun hükmünün
veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir
yargı içtihadının bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır.
27. Yukarıda açıklandığı üzere, Kanun'un 46. maddesinin birinci
fıkrası, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulanan sahipsiz yerlerden,
önceden tarıma elverişli olan taşınmazlar ile zilyetlerince ihya edilmek
suretiyle tarıma elverişli hâle getirilen taşınmazların zilyetleri adına tespit
ve tescil edilmelerine imkân tanımaktadır. Önceden tarıma elverişli olan ancak
tapu kütüğüne kaydedilmemiş bulunan taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkının
kazanılması mülga 743 sayılı Kanun'un 639. maddesi ile 4721 sayılı Kanun'un
713. maddesinde düzenlenen olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine göre,
ihya suretiyle tarıma elverişli hâle getirilen taşınmazlar üzerinde mülkiyet
hakkının kazanılması ise 3402 sayılı Kanun'un 17. maddesinde düzenlenen ihya
hükümlerine göre söz konusu olmaktadır. Her iki müesseseye ilişkin koşullar
farklı olduğundan bu tür taşınmazlar üzerindeki zilyetliğin mülkiyete etkisinin
ikisi yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
28. 743 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra tarıma
elverişli olmayan taşınmazların "ihya"ya konu edilmesi ilk kez
mülga 2644 sayılı Tapu Kanunu ile mümkün kılınmıştır. Ancak 4753 sayılı
Kanun'un 64. maddesiyle 2644 sayılı Kanun'un, ihyaya imkân tanıyan 6. maddesi
yürürlükten kaldırılarak Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tarıma elverişli
olmayan taşınmazların ihya suretiyle özel mülkiyete konu edilmesi olanağı
ortadan kaldırılmıştır. Bununla birlikte 4753 sayılı Kanun'un geçici
maddesiyle, önceki dönemde elde edilen kazanılmış hakların korunmasına yönelik
düzenlemeler yapılmıştır.
29. Mülga 5602 sayılı Tapulama Kanunu'nun 52. maddesinin ikinci
fıkrasında da 4753 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonra ihya
edilmiş veya ihyasına başlanmış olan gayrimenkullerin Devlet adına
kaydolunacağı kurala bağlanmak suretiyle 1945 yılından sonra ihyanın mümkün
olmadığı daha açık bir şekilde ifade edilmiştir. 5602 sayılı Kanun'un yerine
yürürlüğe konulan 766 sayılı Kanunla ihya kurumu tekrar hukuk sistemimize
girmiş ise de anılan Kanun'da ihya, mülkiyeti kazandırıcı bir olgu olarak
değil, sadece zilyedi adına tespiti gereken bir durum olarak düzenlenmiştir.
Mülga 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Öntedbirler Kanunu'nun 20. maddesiyle
değiştirilen 766 sayılı Kanun'un 33. maddesinin son fıkrasıyla, Devletin hüküm
ve tasarrufu altında bulunan yerler ile (tapuda kayıtlı olsun veya olmasın),
kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla
iktisap edilemeyecekleri açıkça hükme bağlanmıştır.
30. 3402 sayılı Kanun'da ihya, taşınmaz mülkiyetinin iktisabı
yollarından biri olarak yeniden düzenlenmiştir. Kanun'un 17. maddesine göre,
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, orman sayılmayan ve kamu hizmetine
tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek
tarıma elverişli hâle getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut
ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına
tespit edilir.
31. 1945 yılından 3402 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 9.10.1987
tarihine kadar geçen sürede "ihya" suretiyle, bir taşınmazın
mülkiyetinin iktisap edilebilmesi hukuken mümkün olmamıştır. Dolayısıyla
Kanun'un yürürlüğe girdiği 9.10.1987 tarihinden önce ihya yoluyla tarıma
elverişli hâle getirilen taşınmazlara zilyet bulunanların, bu taşınmazların
maliki olabilecekleri yolunda meşru bir beklentilerinin bulunduğunun kabulü de
mümkün bulunmamaktadır.
32. Kanun'un yürürlüğe girdiği 9.10.1987 tarihinde yürürlükte
bulunan 743 sayılı Kanun'un 639. maddesinin birinci fıkrasında, tapu sicilinde
kayıtlı olmayan bir gayrimenkulü nizasız ve fasılasız yirmi sene müddetle ve
malik sıfatıyla yedinde bulundurmuş olan kimseye, o gayrimenkulün kendi mülkü
olmak üzere tescili talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Buna göre,
tarıma elverişli olduğu hâlde tapu siciline kaydedilmemiş taşınmazlara yirmi
yıl süreyle çekişmesiz ve aralıksız bir şekilde malik sıfatıyla zilyet bulunan
kişi, mahkemede dava açmak suretiyle bu taşınmazın kendi mülkü olarak tesciline
karar verilmesini isteme hakkını elde etmektedir.
33. 743 sayılı Kanun, 4.10.1926 tarihinde yürürlüğe girmiş ve
olağanüstü zamanaşımını düzenleyen 639. maddesi, Kanun'un yürürlükten
kaldırıldığı 1.1.2002 tarihinde kadar kesintisiz bir şekilde uygulanmıştır.
Dolayısıyla tarıma elverişli olup tapu siciline tescil edilmeyen taşınmazların
olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilebilmesine olanak tanıyan
hükmün, 4.10.1926 tarihinden bu yana hukuk sistemimizde mevcut olduğu hususu
tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin 18-19.6.1968 tarihli ve E.1966/19,
K.1968/25 sayılı kararında, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımında kanundaki
şartların dolmasıyla, yani nizasız ve fasılasız olarak devam eden zilyetliğin
yirminci yılını doldurmasıyla mülkiyet hakkının kazanıldığı, mahkemenin
vereceği kararın ise bu durumun tespitinden ibaret olduğu ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu içtihadı dikkate alındığında, yirmi yıllık sürenin
dolmasının, zilyetlerde, söz konusu taşınmazın mülk edinileceğine ilişkin meşru
bir beklentiye neden olacağı söylenebilir.
34. Ancak itiraz konusu kural kapsamında kalan taşınmazların, daha
önce 766 veya 4753 sayılı Kanun'a dayanılarak tapu sicilinde Hazine adına
tescil edilmiş olduğu ve itiraz konusu kuralın yürürlüğe girdiği tarihte
Hazinenin özel mülkiyetinde bulunduğu hususu da göz önünde bulundurulmalıdır.
743 sayılı Kanun'un 639. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen olağanüstü
zamanaşımı yoluyla mülkiyet iktisabı ancak tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar
yönünden mümkün olabileceğinden Hazine adına tescil edildikleri tarih
itibarıyla söz konusu taşınmazlar, olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyete konu
olabilme vasfını yitirmişlerdir.
35. Hazine adına tescil işlemi, 766 veya 4753 sayılı Kanun'a
dayanılarak tesis edilmiş olup bu işlemin itiraz konusu düzenlemeyle bir ilgisi
bulunmadığından anılan Kanunlar uyarınca Hazine adına tescil yapılmasının
Anayasa'ya uygun olup olmadığı hususu da bu başvuruda incelenebilecek bir
mesele değildir. Diğer bir ifadeyle itiraz konusu kural kapsamındaki
taşınmazların mülkiyetinin Hazineye ait olmasının anayasallığı probleminin bu
başvuruda tartışma konusu yapılması olanaksızdır. Bu itibarla, taşınmazların
Hazine adına tescilinden sonra meşru bir mülkiyet beklentisinin devamından söz
edilemez. Öte yandan, Hazine adına tescilli bulunan taşınmazların olağanüstü
kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyetinin kazanılması mümkün olmadığından,
mülkiyetin Hazineye geçtiği tarihten sonraki dönemde bu taşınmaza fiilen zilyet
olmanın, meşru bir mülkiyet beklentisi yaratması da söz konusu olamaz.
36. Belirtilen çerçevede, itiraz konusu kural kapsamında kalan
taşınmazlara zilyet olanlar, hiçbir zaman bu taşınmazlara malik olmadıkları
gibi, mülk edinecekleri yolunda meşru bir beklentiye de sahip olmadıklarından
bu kişilerin Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasıyla getirilen tescil
imkânının kapsamı dışında bırakılmalarının Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye
bağlanan mülkiyet hakkı yönünden incelenmesi mümkün değildir. Nitekim Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek 1 Numaralı
Protokol'ün mülkiyet hakkını düzenleyen 1. maddesinin, daha önce ortadan
kalkmış olan mülkiyet hakkının tekrar elde edilmesini garanti etmediğini ve bu
şekildeki bir ümidin meşru beklenti kavramı içinde değerlendirilemeyeceğini
belirtmektedir (Bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98,
28/9/2004, §. 35).
37. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 35. maddesiyle
bir ilgisi görülmemiştir.
2- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden
38. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan
devlettir.
39. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında vurgulandığı üzere,
Devlet, hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde, kamu yararını
gözetmek ve Anayasa'nın özel maddelerinde yer alan güvence hükümlerini de
dikkate almak kaydıyla üstün yetkilerini kullanarak dilediği şekilde bir hukuki
düzen tesis edebilir. Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi
gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık
sorunu çözümlenirken "kamu yararı" konusunda Anayasa
Mahkemesinin yapacağı inceleme yalnızca kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp
yapılmadığı ile sınırlıdır. Kanun ile kamu yararının ne kadar gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğini denetlemenin anayasa yargısıyla bağdaşmayacağı açıktır.
40. Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasıyla, Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulanan sahipsiz yerlerden zilyetlerince ihya edilmek
suretiyle tarıma elverişli hâle getirilen, ancak 766 veya 4753 sayılı Kanun
uyarınca çiftçilere dağıtılmak üzere Hazine adına tescil edilen taşınmazların zilyetleri
adına tespit ve tescili imkânı getirilmektedir. Kanun'un 46. maddesinin
gerekçesinden kuralın amacının, 766 veya 4753 sayılı Kanunlar uyarınca
çiftçilere dağıtılmak üzere Hazine adına kaydedilenlerden henüz çiftçilere
dağıtılmayanların, zilyetleri adına tespit ve tesciline imkân sağlamak olduğu
anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun, mülga 766 veya 4753 sayılı Kanunlar uyarınca
çiftçilere dağıtılmak üzere Hazine adına kaydedilen arazilerin, bu arazilere
zilyet bulunanların mülkiyetine geçirilmesinde kamu yararına aykırı bir yön
bulunduğu söylenemez.
41. Ancak itiraz konusu kuralla, 9.10.1987 tarihinden önce kamu
hizmetine tahsis edilmiş olan taşınmazlar, zilyetleri adına tescil imkânının
kapsamı dışında bırakılmaktadır. Kanun koyucunun, bu taşınmazların kamu
hizmetine tahsis edildiği hususunu gözettiği anlaşılmaktadır. Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan taşınmazların, bu taşınmazlara belli koşullar
dâhilinde zilyet olanlarca mülk edinilebilmesi, kanun koyucunun takdir yetkisi
çerçevesinde getirilen bir imkân olup anayasal bir zorunluluğu ifade etmediği
gibi, anayasal bir yükümlülüğün ifası amacı da taşımamaktadır. Dolayısıyla kamu
hizmetine tahsis edilmiş taşınmazların, kanun koyucunun takdir yetkisi
çerçevesinde getirildiği anlaşılan bu imkânın kapsamı dışında bırakılması da
kanun koyucunun takdirinde olup hukuk devleti ilkesine aykırılık
taşımamaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
43. Kuralın Anayasa'nın 13., 36. ve 46. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
44. Başvuru kararında özetle, itiraz konusu kuralın uygulanmasına
devam edilmesi durumunda anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile teminat altına
alınan hakların tamamen korumasız kalacağı ve ileride iptal kararının verilmesi
durumunda da bu etkilerin ortadan kaldırılmasının mümkün olamayacağı, bu
nedenle kuralın yürürlüğün durdurulmasına karar verilmesi gerektiği ileri
sürülmüştür.
21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ".amme hizmetine tahsis
edilen." ibaresi, 1.7.2015 tarihli, E.2015/39, K.2015/62 sayılı
kararla reddedildiğinden, bu ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin
REDDİNE, 1.7.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- HÜKÜM
21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46.
maddesinin üçüncü fıkrasının;
A- ".Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan
veya." ibaresinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu ibareye ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B- Kalan bölümünün ".amme hizmetine tahsis
edilen." ibaresiyle sınırlı olarak ve bu ibarenin de maddenin
birinci fıkrası yönünden incelenmesine,
C- ".amme hizmetine tahsis edilen." ibaresinin
maddenin birinci fıkrası yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE,
1.7.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Başkanvekili
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|