ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/124
Karar Sayısı : 2015/24
Karar Tarihi : 5.3.2015
R.G. Tarih-Sayı :
12.06.2015-29384
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Antalya
8. Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 13.10.1983
tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun, 24.5.2013 tarihli ve 6487
sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen 48. maddesinin altıncı fıkrasının
Anayasa’nın 2., 5. ve 12. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi istemidir.
I- OLAY
Sanık hakkında alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken
araç kullanma suçundan dolayı açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren 48. maddesi şöyledir:
“Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında
araç sürme yasağı:
Madde 48- (Değişik : 24/5/2013 -
6487/19 md.)
Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü
olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da
alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır.
Kişinin yaralanmalı veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan
maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen
muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz
eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın
adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde
kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu
işlem bakımından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75
inci maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır.
Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza
üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu
kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır.
Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak
araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile,
700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle
geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan
sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç
kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği
tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası
idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten
fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri
her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir
nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici
alma süresinin bitiminde başlar.
Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu
tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin
üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.
Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç
sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik
kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri
uygulanır.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere
3.600 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle
geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır.
Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da
alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar
kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası
verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.
Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe
edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanunun adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır.
Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği
tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri
alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim
ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü
davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler
ise psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi
tutulurlar.
Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6 ncı
maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır.
Bu madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade
edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık
dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının
tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle
sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına
dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi
şarttır.
Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti için
kullanılacak teknik cihazların sahip olacağı asgari koşullar ile diğer usul ve
esaslar yönetmelikte gösterilir.”
B- İlgili Görülen Yasa Kuralı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili görülen 179. maddesi
şöyledir:
“Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
Madde 179- (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven
içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek,
kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler
vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da
teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya
malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla
kadar hapis cezası verilir.
(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin
hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve
idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle
emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan
kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
C- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 5. ve 12. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin
KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN’ın katılımlarıyla 3.7.2014 tarihinde yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hakan ATASOY tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, alkollü araç kullanan kişilerin 5237 sayılı
Kanun’un 179. maddesi uyarınca cezalandırılabilmesi için, somut olayda aracın
trafik düzenine aykırı olarak, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı
açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının ve alınan
alkolün yaş, kullanım alışkanlığı ve diğer şartlar çerçevesinde kişi üzerindeki
etkisinin bilirkişi marifetiyle araştırılması gerektiği; alınan alkolün sürüş
yeteneğini etkilemediği ve somut bir tehlikenin meydana gelmediği durumlarda,
soyut ve salt alkollü olma nedeniyle kimseye ceza verilmemesi gerektiği
belirtilerek kuralın, Anayasa’nın, 2., 5. ve 12. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun’un 48. maddesinin beşinci fıkrasında, uyuşturucu veya
uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda
araç sürmelerinin yasak olduğu belirtildikten sonra, yapılan tespit sonucunda,
0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücülere,
fiil bir suç oluştursa bile 700 Türk Lirası idari para cezası verileceği ve
sürücü belgesinin altı ay süreyle geri alınacağı, hususi otomobil dışındaki
araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırının 0.21
olarak uygulanacağı ifade edilmiş; itiraz konusu kural olan altıncı fıkrayla
da, yapılan tespit sonucunda 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit
edilen sürücüler hakkında ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 179. maddesinin (3)
numaralı fıkrası hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır. 5237 sayılı
Kanun’un 179. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise alkol veya uyuşturucu
madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve
idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre,
1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler, itiraz konusu
kural uyarınca, Kanun’un 48. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca idari para
cezası ile cezalandırılmalarının yanında, alkolün etkisiyle emniyetli bir
şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmalarına rağmen araç
kullandıkları takdirde 5237 sayılı Kanun’un 179. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaklardır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan
devlettir.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar,
ceza hukukunun temel ilkeleri ile Anayasa’nın konuya ilişkin kurallarına aykırı
olmamak kaydıyla, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik
hayatın gereksinimleri göz önüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre
belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi
eylemlerin suç ya da kabahat sayılacağı, bunların hangi tür ve ölçüdeki ceza
yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep
olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisine sahiptir.
Kabahat, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde, “kanunun,
karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” olarak
tanımlanmıştır. Bu bağlamda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç
kullandığı tespit edilen sürücülerin, Kanun’un 48. maddesinde düzenlenen ve
idari para cezasını gerektiren söz konusu eylemi kabahat teşkil etmektedir.
5237 sayılı Kanun’un 179. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise almış
oldukları alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek
hâlde olmalarına rağmen araç kullanan sürücülerin bu eyleminin suç oluşturduğu
ifade edilmiştir. Buna göre, Kanun’un 48. maddesinin beşinci fıkrasında
düzenlenen kabahat, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullanmakla
oluşmakta iken 5237 sayılı Kanun’un 179. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
düzenlenen suçun oluşabilmesi için, alkollü araç kullanmak yeterli olmayıp,
aracın, alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde sevk ve idare edilemeyecek
olunmasına rağmen kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle her iki Kanun’da
düzenlenen eylemlerin nitelikleri ve unsurları birbirinden farklı olup söz
konusu düzenlemelerden, kanun koyucunun alkollü araç kullanmak fiilini belli
bir ağırlığa kadar kabahat, belli bir ağırlıktan sonra ise suç olarak kabul
ettiği anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun bu hususta takdir yetkisine sahip
olduğunda kuşku yoktur.
Ancak, 1.00 promilin üzerinde alkol alan ve almış oldukları
alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde
olmalarına rağmen araç kullanan sürücülerin bu eyleminin, itiraz konusu kural
gereğince hem Kanun’un 48. maddesinin beşinci fıkrası hem de 5237 sayılı
Kanun’un 179. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılacak
olmasının, başka bir ifadeyle hem kabahat hem de suç teşkil eden bir eylemin,
her iki yaptırım türü ile de cezalandırılıp cezalandırılamayacağı hususunun
ayrıca incelenmesi gerekir.
Hukuk devleti ilkesi ve ceza hukukunun temel ilkeleri arasında yer
alan “aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz (ne bis in
idem)” ilkesi gereğince, kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla
yargılanamaz ve cezalandırılamaz. Ancak, bu ilke mutlak olmayıp, konu
bakımından birbirine benzeseler dahi, korunan hukuki yararı, unsurları, amacı
ve neticesi farklı olması nedeniyle aynı fiilin ayrı hukuk disiplinleri
kapsamında farklı şekillerde mütalaa edilmesi mümkündür. Bir fiilin söz konusu
hukuk disiplinlerinin öngördüğü farklı yaptırımlarla cezalandırılması hukuk
devleti ve “aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz” ilkesine
aykırılık teşkil etmez. Bu nedenle almış oldukları 1.00 promilin üzerindeki
alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde
olmalarına rağmen araç kullanan sürücülerin, idari para cezası yanında, ayrıca
ceza yaptırımıyla da cezalandırılmalarını öngören kuralın Anayasa’ya aykırı bir
yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. ve 12. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun,
24.5.2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen 48.
maddesinin altıncı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
Serruh KALELİ’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 5.3.2015 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
KARŞIOY
İptali istenen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48.
maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kural “yapılan tespit sonucunda, 1.00
promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk
Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün uygulanacağı, ilgili
maddede ise alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle
emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç
kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre (iki yıla kadar hapis cezası ile)
cezalandırılır denmektedir.
Kural kapsamında 1.00 promil alkollü sürücü kanunun 48. maddesinin
beşinci fıkrası gereği önce idari para cezası alacak ve ayrıca TCK’nun 179.
maddesi üçüncü fıkrası kapsamında iki yıla kadar hapis cezası ile
yargılanacak ve ikinci fıkrası kapsamında cezalandırılacaktır.
Kabahatler Kanunu’nun 15. maddesinin üçüncü fıkrasında “bir fiil
hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise sadece suçtan dolayı yaptırım
uygulanabileceğini, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde,
kabahat dolayısıyle yaptırım uygulanır” denmektedir.
İtiraz konusu kural ile eylem, hem kabahat hem de cürüm olarak
cezalandırılmaya yol açmaktadır.
Kurallar bir bütün olarak okunduğunda, TCK’nun 179. maddesinden
alkollü sürücünün cezalandırılması için suçun maddi unsurlarının (emniyetli bir
şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olmak ulaşım araçlarının
kişilerin hayat, sağlık veya mal varlığı açısından tehlikeli olacak şekilde
kullanılmış olması) aranması ve sübutu beklendiği anlaşılıyor da
uygulamada örneğin Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 2007/17868 E, 2008/2857 K.
sayılı kararına baktığımızda, TCK’nun 179/3. maddesinde yazılı suçun somut
tehlike suçu olmayıp sırf hareket suçu olduğunu, somut tehlike oluşmadı diye
yazılı beraat kararı verilemeyeceğini içtihat ettiği görülecektir. Yani
hareketin yeterli olduğunu ve TCK’nun 179/3. maddesinden de ayrıca
cezalandırılması gerektiğine işaret edilmektedir.
Anılan kural karşısında Mahkememiz çoğunluk görüşü de, “Non bis in
idem” ilkesinin mutlak bir ilke olmadığını korunan hukuki yarar, unsurlar, amaç
gözetildiğinde farklı hukuk disiplinleri ile aynı fiile farklı yaptırımlar
uygulanabileceği düşüncesi ile kuralda Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine
aykırılık görmemişlerdir.
“Non bis in idem” kuramının felsefesi, “geçmişte yapılan yargılama
neticesinde verilen hüküm, geleceğe karşı bir güvence işlevine sahiptir”
ilkesini temel almaktadır. Bu ilke gereğince, bir kişi hakkında bir fiilden
dolayı daha önce dava açılmışsa artık başka bir dava açılamaz, daha önce dava
açılmış ve kesin hükümle sonuçlanmışsa yine artık başka bir dava açılamaz. Bu
nedenle “non bis in idem” ilkesinin daha önce kesinleşmiş bir hükmün başka
hüküm verilemesini önleme (kesin hükmün önleme etkisi) işlevine sahip olduğu
görülmektedir. Esas itibariyle bir yargılama hukuku kuralı olan bu ilke, bir
kimseye aynı fiil kapsamında birden fazla ceza verilememesi kuralını da
içermesi nedeniyle maddi ceza hukukunun da konusunu teşkil etmektedir.
Çifte ya da mükerrer cezalandırma yasağının, ceza hukukundan
disiplin cezalarına, uluslararası savaş hukukundan devletler hukuku
yaptırımlarına kadar hukukun birçok alanında kullanıldığı görülmektedir.
Başta Anayasa olmak üzere yazılı mevzuatta açıkça “non bis in
idem” ifadesi yer almamaktadır. Ancak, bu ilke dolaylı olarak CMK’nın 223.
maddesinin yedinci fıkrasında, “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık
için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine
karar verilir” şeklinde yer almaktadır. Aynı şekilde Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolü’nün 4. maddesinin birinci
fıkrasında da, “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve
yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir
suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri
çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez” denilerek,
“non bis in idem” ilkesine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi de hukuk
devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla
yargılanmaz ve cezalandırılmaz” diyerek, ilkenin hukuk devleti ve
ceza hukukuna ait bir ilke olduğunu ifade etmiştir.
“Non bis in idem” ilkesi, adil yargılanma ilkesinin sonucudur.
Çünkü daha önce yargılanarak kesin hüküm değeri kazanmış bir fiil ve bu fiilden
mahkûm olan bir kişinin tekrar yargılanarak cezalandırılması, hem adalet
duygularını rencide edecek hem de haksızlık ve ceza arasındaki oranı kişi
aleyhine bozacaktır.
Kişi işlediği tek bir fiil ile birden farklı hukuk disiplinlerinde
yer alan suçların oluşmasına sebep olabilecek ise de “non bis in edem” kuralı
gereğince TCK’nun 44. maddesindeki fikri içtima kuralı gereği bu suçlardan en
ağır cezayı gerektiren suç yönünden ya da ağırlaştırılmış hali ile
cezalandırılması ceza adaletinin bir gereğidir.
Farklı türden yaptırımlarda anılan kuralın uygulanmasında
doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre bir kimseye aynı
eylemi nedeniyle farklı hukuk disiplinleri ile ceza vermek kuralın felsefesine
aykırıda olsa, kural kendi hukuk disiplin türleri içerisinde geçerli olup
farklı yaptırım uygulamalarında dikkate alınmayacağı söylenmekte, mahkememizde
bu davada bu görüşü benimsemiş gözükmektedir. Ancak,
Mahkememizin E. 2006/71 - K. 2008/69 sayılı kararında, mal
beyanında bulunmama eylemine, İcra İflas Kanunu’nun 76. maddesince verilen
özgürlüğü bağlayıcı ceza yanında, ayrıca kanunun 337. maddesi ile de tazyik
hapsi ile cezalandıran kural, hukuk devletinde aynı kişinin birden fazla
cezalandırılamayacağı gerekçesiyle oybirliği ile Anayasa’nın 2. maddesinde yer
alan hukuk devleti ilkesine aykırı bulunarak iptal ederken bu görüş
savunulmamış, aynı fiile iki ayrı ceza verilemeyeceğine işaret edilmiştir.
Doktrinde ki diğer ve benimde savunduğum ve Mahkememizin yukarıda
değinilen 2006/71E. - 2008/69 K. sayılı dosyada Mahkememizce oybirliği ile esas
alınan ya da 2013/119 E., 2013/141 K.sayılı dosyada ki karşı görüşüm gibi,
ihlale karşı uygulanacak yaptırım “Non bis in idem” ilkesi gereği tek
olmalıdır. Ceza yaptırımı ile cezalandırılan bir kişinin aynı eylem nedeniyle
ikinci bir yaptırıma maruz bırakılması “Non bis in idem” ilkesine açık
aykırılık oluşturacaktır.
Nitekim, bu görüşle aynı doğrultuda, 14. Uluslararası Viyana Ceza
Kongresinde “Muhakemeye İlişkin Esaslar” başlığı altında alınan kararlar
arasında, aynı kişinin aynı eylem ya da davranışı nedeniyle bir yandan idarece
verilecek bir cezaya, diğer yandan ceza yaptırımına çarptırılmasının yasal
düzenlemelerle engellenmesi gerektiği belirtilmiş, hatta, idarenin vereceği
cezanın ceza mahkemesi kararıyla verilen cezadan mahsup edilmesi gerektiği
vurgulanmıştır.
Bu anlayışı temelde benimseyen yasa koyucu, 5326 sayılı Kanun’un
15. maddesinin (3) numaralı fıkrasında bir fiile ancak tek yaptırım
uygulanacağını vurgulamış ve maddenin gerekçesinde “Bir fiil, bazı durumlarda
hem suç hem de kabahat oluşturabilir. Maddenin üçüncü fıkrası, bu hallere özgü
ve fakat sadece içtima ile ilgili bir hüküm içermektedir. Bu gibi durumlarda
kişi hakkında sadece suçtan dolayı ceza veya güvenlik tedbirine
hükmedilebilecektir; fiilin kabahat oluşturması dolayısıyla ayrıca idarî
yaptırım uygulanamayacaktır. Böylece, “non bis in idem” kuralına suçlarla
kabahatler arasında da geçerlilik tanınmıştır. Ancak, suçtan dolayı ceza veya
güvenlik tedbirine hükmedilemeyen hallerde, kabahat dolayısıyla yaptırım
uygulanabilecektir.” denilerek kanun koyucunun takdir yetkisini
“non bis in idem” ilkesini suçlar ve kabahatler arasında da arasında geçerli
kılma yönünde kullandığı ifade edilmiştir.
Ceza, adli ilgili makamlarca hukuka aykırı kusurlu harekete
uygulanan, kefaret, önleme, ıslah amaçlı bir yaptırımdır. İdari yaptırım ise
araya yargı kararı girmeden idarenin doğrudan özel usulleri ile uyguladığı
toplumsal düzene aykırılığa verdiği cezadır.
Suç ve idari ihlalleri oluşturan fiillerin niceliksel farklılığı
yaptırımları farklı hukuk disiplini adları altına itmiş ise de, neticede sosyal
düzenin niceliklere göre suç sayılan aykırı davranışların cezalandırılmasının
sağlaması ile temel de ve amaçta korunanın kamu düzeni ve kamu yararını
sağlamak olduğu, her iki yaptırım türünün de sonuçta aynı sosyal amaca hizmet
ettiği açıktır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “amaç ve kapsam” başlıklı 1.
maddesinde kabahatlerin ve bunlarla ilgili yaptırımların “toplum düzenini,
genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla”
düzenlendiği belirtilmiştir. Hükme bakılarak, idari suçlarda korunan hukuksal
yararın sadece idari çıkarları ön planda tuttuğunu söyleme imkânının artık
kalmadığı söylenebilir. Zira idare, yalnızca idari çıkarları değil kamu
düzenini sağlamak üzere kullandığı kolluk yetkileri ile kişilerin toplumsal
hayat içindeki kurallara ve düzene uygun hareketini sağlamak üzere işlemler de
yapmaktadır. Kamu düzeninin ve idari düzenin sağlanmasının, nihayetinde sosyal
düzeni de etkileyeceği açıktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, sonuçta her iki
yaptırım grubu da sosyal düzeni korumayı dolaylı ve birbirinden farklı
önceliklerle de olsa amaçladığı kolaylıkla söylenebilecektir.
Yukarıda açıklanan tüm nedenler ile kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırıdır. Çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Başkanvekili
|
Serruh KALELİ
|