"...
“1136 sayılı Yasanın 164. maddesinin son fıkrasının son cümlesinin “Bu ücret iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez” kısmı ile aynı Yasanın 165. maddesinin “sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” kısmının Anayasanın 2. maddesinde belirlenen hukuk devleti ilkesine ve 36 maddesinde belirlenen hak arama hürriyetine aykırı olduğu düşünülmektedir.
I- 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddesinin son fıkra son cümlesinin “Bu ücret iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez kısmının Anayasaya aykırılığı:
Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bir devletin hukuk devleti olabilmesi için sadece yasalarla yönetilmesi yetmez aynı zamanda yasaların adil olması da gerekir. Çıkarılan yasaların hakkaniyet ve adalet ölçüsü gözetilerek yapılması, hukuk güvenliğinin esas alınması aynı zamanda evrensel hukuk ilkelerine de uygun olması hukuk devleti ilkesinin gereğidir.
Avukatlık Kanunun 164. maddesinin son cümlesi bu nitelikleri taşımamaktadır. Yasanın uygulanması adalet duygularını örseleyen sonuçlar yaratmaktadır. Bu durum somut olarak da talihsiz bir olayda kendisini açıkça ortaya koymuştur. 09/01/2014 tarihinde Mersin Barosu avukatlarından ... bıçakla boynundan yaralanmış şüpheli ... olay sonrası tutuklanmıştır. Bu olay ulusal ve yerel basında aynen aşağıdaki şekilde yer almıştır. (www.tarsusonline.com)
OLAYA NEDEN OLAN İDDİA:
Mersin’in merkez Akdeniz ilçesine bağlı Huzurkent beldesinde 5 Nisan 2007 de meydana gelen kazada, 13 yaşındaki kızını kaybeden ... dava açtı. Mahkeme, 80.000,00 TL lik açılan maddi ve manevi tazminat davasında ölüme neden olan sürücünün 50.000,00 TL tazminat ödemesine karar verirken, 30.000,00 TL lik kısmını da reddetti. ..., sürücünün her hangi bir geliri ve mal varlığı olmadığı için hak ettiği 50.000,00 TL yi tahsil edemezken sürücünün avukatı 30.000,00 TL üzerinden vekalet ücreti olan 6.000,00 TL için ... ailesine icra takibi başlattı. Bunun sonucunda 2013’ün eylül ayında ... 900,00 TL olan maaşının 225,00 TL sine haciz konuldu. Maaşına haciz konan ... dün saat 15.00 sıralarında adliyeden çıkan avukat ... boğazından bıçakla yaraladı. Avukatın tedavisi devam ederken gözaltına alınan ... ifadesinde suçlamayı kabul etti ve tutuklandı.
Gazete haberine konu olan bu olay ilgili kanun maddesinin vicdanları kanatacak şekilde adaletsizliğe sebebiyet verdiğini somut olarak ortaya çıkarmaktadır. Esasen karşı vekalet ücretinin avukata ait olduğuna dair düzenlemenin tamamı hakkaniyete ve hukuk devleti ilkesine aykırı olmakla birlikte 164. maddenin son fıkrasının birinci tümcesi daha önce İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesince Anayasa Mahkemesinin iptali için götürülmüş Anayasa Mahkemesi 03/03/2004 tarihli karar ile Anayasaya aykırılık olmadığını tespit ettiğinden bu konu mahkememizce tekrar Anayasa Mahkemesi önüne getirilmeyerek sadece yaratılan adaletsizliğin nispeten giderilebilmesi için son cümlenin iptali için Anayasa Mahkemesine gidilmiştir.
Karşı vekalet ücreti, haklı olduğu ve kendisini mahkemeler önünde avukat tutarak savunmak zorunda bırakılan kişinin avukat tutarak yapmış olduğu masrafın, haksız olan karşı taraftan alınarak zararın giderilmesini hedeflemektedir. Bu yönüyle yargılama gideri olup haklı taraf lehine hükmedilmekle birlikte Avukatlık Kanunun 164. maddesi gereği avukata ait olmaktadır. oysa alacağını doğrudan tahsil edenle, borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle yargı organları aracılığıyla avukat tutarak tahsil eden arasında elde ettiği menfaat açısından her hangi bir fark olmamalıdır. karşı vekalet ücreti avukata ait olduğundan, yargı yoluyla alacağına kavuşan hiç kimse alacağının tamamını elde edememektedir. Örneğin 10.000,00 TL alacağı olan kişi karşı taraf borcunu ödemediği için avukat tutup dava açar ise bu tutarın bir kısmını zaten avukatıyla kendisi arasındaki sözleşme gereği avukatına ödeyecektir. 1.000,00 TL ücret konusunda anlaştıklarında eline 9.000,00 TL geçecektir. Mahkemece hükmedilen ve davalının ödemesi gereken karşı vekalet ücreti de avukata ait olacağından haklı davacı mutlaka zararda olacaktır. Yukarıda da bahsedildiği üzere 164. maddenin diğer kısımları yönünden Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmuştur.
II- A.K 165. maddesinin “iş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.”
Anayasa aykırılığı:
Türk Borçlar Kanuna göre borç ilişkisinin 3 kaynağı bulunmaktadır. 1- Sözleşmeden doğan borç ilişkileri. 2- Haksız fiilden doğan borç ilişkileri. 3- Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri.
Davacı avukat ... ile davalı ... arasında sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Davacı avukat Çorum Aile Mahkemesinde görülen davalarda eş ... temsil etmiştir. Davalı ... davacı avukattan hukuki yardım almadığı ve davacı avukat zararına kendisi yararına mal varlığında her hangi bir artış da olmadığı için sebepsiz zenginleştiği de söylenemeyecektir. Bu durumda borç doğuran iki ilişki yani sözleşme ve sebepsiz zenginleşme söz konusu değildir. Bu halde tartışılması gereken davalı .... haksız fiil sorumluluğun yani kusur sorumluluğunun olup olmadığı kusuru yoksa kusursuz sorumluluk doğuran bir hukuki ilişkinin var olup olmadığıdır.
Kusur sorumluluğu; zarar veren kişinin kusurlu davranışına dayanır. Kusur sorumluluğunun doğumu için uygun illiyet bağı ve zarar verici kusurlu davranış gerekmektedir. Kusur sorumluluğu zarar verenin ahlaki veya hukuki yönden kınanabilir bir davranışını gerektirir. Somut olay ele alındığında davalı ... HMK 313. maddeye dayalı olarak taraf olduğu davada hasmı ile sulh olması ahlaken veya hukuki yönden kınanabilir bir davranış değildir.
Avukatlık Kanununun 165. maddesinin kusursuz sorumluluğun kabulünü haklı kılan ilkelere uygun olduğu savunulabilir mi?
Kusursuz sorumluluğun gerçekleşmesi için sorumluluğu doğuran olayla zarar arasında sebep-sonuç ilişkisi yeterlidir. Ayrıca kusurlu olmak gerekmemektedir. Burada sorumluluk, kusur yerine Kanunun öngördüğü belli bir olguya dayandırılmıştır. Sorumluluğun bağlandığı olgulara; gözetim veya özen ödevinin ihlali, tehlikeli bir işletme veya nesneye sahip olmak gösterilebilir. Kusursuz sorumluluğun temelinde kusur olmasa dahi sorumlu tutulan kişiyle zarar neden olan oldu arasında illiyet bağı vardır. Örneğin tehlikeli faaliyet gösteren bir işletmeye sahip olmak, hakimiyetinde bulunan bir şeye (bina, insan, hayvan) sahip olanların salt sahiplikten ya da bakım ve gözetim imkanını kullanmamasından kaynaklı sorumluluğu gibi. Kusursuz sorumlulukta bile kişinin sorumlu tutulabilmesini haklı gösterir akli bir bağı, mantıksal bir çıkarım gerekmektedir. Sebepsiz yere kimse sorumlu tutulamaz bu nedenle kusursuz sorumluluğu düzenleyen yasanın adalete, mantığa ve akla uygun olması gerekir. Kanunu bilmemenin mazeret sayılamayacağına dair temel hukuk ilkesinin altında yatan gerekçe de budur. Hukukçu adalete, hakkaniyete ve akla uygun oldukları varsayımından hareketle kişi kanunu bilmese dahi davranışının hukuk düzeninde karşılığının olması gerektiğini sağ duyuyla tahmin edebilmelidir. Bu ise kanunların adil ve mantıklı olması ile mümkündür.
Avukatlık Kanunu 165. maddenin getirdiği sorumluluğu yani hasmı ile sulh olan kişinin hasmının avukatı ile hasmı arasındaki sözleşmeye göre ödenecek ücreti ödemek zorunda kalacağını tahmin etmesi mümkün değildir. Hüküm bu haliyle hukuk güvenliğini de ortadan kaldırmaktadır.
Kamu hizmeti gören avukatın ücret alacağının korunması amacıyla kanun koyucunun bireylerin haklarını avukat lehine kısıtlayabileceği görüşü savunulabilecek midir?
Hukuku bilen ve çıkarlarını hukukçu olmayan bireylere göre daha güvenli koruyup savunabilecek avukatın kendisi tarafından düzenlenen ve tarafı olduğu vekalet sözleşmesine rağmen, sözleşmenin tarafı olmayan bireye karşı ücret alacağı dolayısıyla korunması kabul edilemez. Değerlendirilmesi gereken husus feda edilen yarar ile korunan yarar arasındaki dengedir. Sözleşmede taraf olan avukat kendi menfaatlerini sözleşme yapılırken koruyabilme olanağına sahip olup sözleşmede taraf olmayan kişi yerine, bu sözleşmeye adi yazılı şekilde düzenlenmesi nedeniyle her hangi bir zamanda düzenlenip geçmiş tarih atılmak suretiyle zararlandırılabilme olasılığı da var iken avukatın korunması hukuk güvenliğini ortadan kaldırmakta ve adalet ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Yasa koyucunun tercihi hukuk güvenliğinden ve adaletten yana olmalıdır.
Tarafların davacısı yada davalı olduğu bir davada, davayı sulh ile sonuçlandırmaları birçok noktada faydalıdır. Her şeyden önce dava açılmakla bozulan toplumsal barış sulh ile yeniden tesis edilmektedir. Bunun yanında yıllarca sürecek davalar bir an önce sonuçlanmakta taraflar bir an önce hak ve alacaklarına kavuşmakta ve mahkemelerdeki iş yükü azalmaktadır. Bu kadar önemli bir müessesenin gerçekleşmesi önüne avukat ücretinin tamamından sözleşme tarafı olmayan kişinin dahi sorumlu tutulması gibi bir engelin konulması da Anayasanın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesine de aykırıdır.
III- NETİCE VE TALEP:
Yukarıda arz olunan sebep ve gerekçelerle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 164. maddesinin son fıkrasının son cümlesinin ve 165. maddesinin 1982 Anayasasının 2. ve 36. maddelerine aykırılığının tespiti ve iptali arz ve talep olunur.”
"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2015/95
Karar Sayısı : 2015/104
Karar Tarihi : 25.11.2015
R.G. Tarih - Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 10. Tüketici Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun, 2.5.2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun'un;
1- 77. maddesiyle değiştirilen 164. maddesinin son fıkrasının son cümlesinin,
2- 78. maddesiyle değiştirilen 165. maddesinin,
Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı avukat tarafından, daha önce vekil olarak katıldığı boşanma ve mal rejimi ayrılığı davaları nedeniyle alacaklı olduğu avukatlık ücretinin davalılardan müteselsilen tahsili talebiyle açılan davada, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
1- Kanun'un 164. maddesinin itiraz konusu cümleyi de içeren son fıkrası şöyledir:
"Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez."
2- Kanun'un itiraz konusu 165. maddesi şöyledir:
"İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar."
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında, başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu, itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddelerine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. Başvuru kararında, 1136 sayılı Kanun'un 164. maddesinin son fıkrasının son cümlesi ile 165. maddesinin iptali istenilmiştir.
4. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan dava, bir avukatın daha önce vekil olarak katıldığı boşanma ve mal rejimi ayrılığı davalarının karara bağlanması sonrasında, bu davalar nedeniyle vekâlet sözleşmesinden doğan avukatlık ücreti alacağının tahsili talebine ilişkindir. Vekâlet ücretinin takas ve mahsup edilmesinin ya da haczedilmesinin söz konusu olmadığı bu davada, Kanun'un 164. maddesinin itiraz konusu son fıkrasının son cümlesi uygulanacak kural değildir.
5. Ayrıca,boşanma ve mal rejimi ayrılığı davalarında taraflardan yalnızca biri, davacı avukat ile vekâlet sözleşmesi yaptığından, Kanun'un 165. maddesinde öngörülen iş sahibinin birden çok olması hali de söz konusu değildir. Öte yandan, Mahkemede bakılmakta olan davanın konusunu teşkil eden vekâlet ücretinin talep edilmesine neden olan davalar, boşanma ve mal rejimi davaları olup, bu davaların sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerden sayılması da olanaklı değildir. Zira söz konusu davalar takipsiz bırakılmamış, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesi gereğince, maddede belirlenen usul ve koşullara uygun olarak hazırlanan ve hâkim tarafından onaylanan bir protokole bağlı olarak karara bağlanmıştır. Taraflar, boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu konularında bir anlaşmaya varmakla birlikte, bu anlaşma söz konusu davaları kendiliğinden ortadan kaldırmamakta, hâkim tarafından uygun bulunması halinde boşanmaya karar verilmektedir. Ayrıca hâkimin, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilme yetkisi de bulunmaktadır. Hâkim söz konusu protokolü uygun bulmadığı takdirde ise boşanma ve mal rejimi davalarını sonuçlandırmamakta ve davalara devam olunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu davaların sona ermesinde münhasıran tarafların iradesinin yeterli olmadığı ve davaların sona ermesinin belirli usul ve koşullara bağlandığı dikkate alındığında, itiraz konusu kuralda yer alan sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işler kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
7. Dolayısıyla, bakılmakta olan davanın konusunu oluşturan uyuşmazlığın, Kanun'un 165. maddesinde belirtilen işler kapsamında değerlendirilebilmesi mümkün olmadığından, anılan maddeninitiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.
8. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallara ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
III- HÜKÜM
19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun, 2.5.2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun'un;
A-77. maddesiyle değiştirilen 164. maddesinin son fıkrasının son cümlesinin,
B-78. maddesiyle değiştirilen 165. maddesinin,
itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu cümle ve maddeye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, 25.11.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ