ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/14
Karar Sayısı : 2014/77
Karar Günü : 9.4.2014
R.G. Tarih-Sayı :
23.05.2014-29008
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Aydın İnfaz Hâkimliği(E.2014/14)
2- Erzincan İnfaz Hâkimliği (E.2014/27)
3- Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2014/67)
İTİRAZLARIN KONUSU : 13.12.2004 günlü, 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a, 5.4.2012 günlü,
6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (a) bendi ve son paragrafının Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Cezalarının, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle
infazına karar verilen hükümlülerin, bu tedbirin uygulanmaya başlanmasından
sonra işledikleri iddia olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmaları nedeniyle denetimli
serbestlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin kararların kaldırılması ve kapalı
ceza infaz kurumuna gönderilmeleri istemleriyle açılan davalarda, itiraz
konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri
için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
5275 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralları da içeren 105/A
maddesi şöyledir:
“Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı
Madde 105/A- (Ek:
5/4/2012-6291/1 md.)
(1) Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle
bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla;
a) Açık ceza infaz kurumunda cezasının son altı ayını kesintisiz
olarak geçiren,
b) Çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte birini tamamlayan,
koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli
hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar
olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza
infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu
dikkate alınarak, infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
(2) Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluşmasına karşın,
iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu
nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık
ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluşmasından itibaren en az altı aylık
sürenin geçmiş olması durumunda, diğer şartları da taşımaları hâlinde, birinci
fıkrada düzenlenen infaz usulünden yararlanabilirler.
(3) Yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden;
a) Sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu
salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler,
b) Maruz kaldıkları ağır bir hastalık, engellilik veya kocama
nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesine üç
yıl veya daha az süre kalan hükümlüler,
diğer şartları da taşımaları hâlinde yararlanabilirler. Ağır
hastalık, engellilik veya kocama hâli, Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet
Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca
düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir raporla belgelendirilmelidir.
(4) Adli para cezasının ödenmemesi nedeniyle, cezası hapse
çevrilen hükümlülerin yukarıdaki fıkralardaki infaz usulünden
yararlanmalarında, hak ederek tahliye tarihi esas alınır.
(5) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının
infazına karar verilen hükümlünün, koşullu salıverilme tarihine kadar;
a) Kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması,
b) Bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında
bulundurulması,
c) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi,
d) Belirlenen programlara katılması,
yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına,
denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilir. Hükümlünün risk ve ihtiyaçları
dikkate alınarak yükümlülükleri değiştirilebilir.
(6) Hükümlünün;
a) Ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra, talebinde belirttiği
denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde müracaat etmemesi,
b) Hakkında belirlenen yükümlülüklere, denetimli serbestlik
müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme programına, denetimli
serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerileriyle hakkında
hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi,
c) Ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi,
hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu
salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı için kapalı ceza infaz
kurumuna gönderilmesine, infaz hâkimi tarafından karar verilir.
(7) Hükümlü hakkında;
a) İşlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı
verilmesi,
hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz
hâkimi tarafından, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar
verilir. Hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı veya
kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya
düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar
verilir.
(8) Denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmesi gereken
sürenin bitiminden itibaren iki gün geçmiş olmasına karşın müracaat etmeyenler
ile kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilmesine rağmen iki gün içinde en
yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olmayan hükümlüler hakkında, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 292 nci ve 293 üncü maddelerinde yazılı hükümler uygulanır.
(9) Yükümlülüklerin gereklerine ve denetim planına uygun davranan
hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında denetimli serbestlik müdürlüğü
tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, 107 nci ve 108 inci maddeler uyarınca
işlem yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir.
(10) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazına
ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
A- E.2014/14 Sayılı Başvuru Yönünden
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Celal
Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ'un
katılımlarıyla 11.2.2014 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine
göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da
kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidirler.
Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi
için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın
bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması
gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya
çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz
yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Başvuru kararında, Kanun'un 105/A maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile son paragrafının iptali istenilmiştir. Bakılmakta olan
dava, hükümlü hakkında işlediği iddia edilen başka bir suçtan dolayı 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama
kararı verilmesi sebebiyle denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına
ilişkin kararın kaldırılarak hükümlünün kapalı cezaevine gönderilmesi talebine
ilişkindir. Bu durumun düzenlendiği Kanun'un 105/A maddesinin (7)
numaralı fıkrasının (a) bendi ile son paragrafın ilk cümlesi bakılmakta olan
davada uygulanacak kuraldır.
Kanun'un 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının son paragrafının
ikinci cümlesi ise hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer
olmadığı veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı,
davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde hükümlünün cezasının infazına
denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi
tarafından karar verilmesine ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Bakılmakta
olan davada, kuralda belirtilen ve hükümlü hakkında verilmiş olan kovuşturmaya
yer olmadığı, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi ya da düşme
kararı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Kanun'un 105/A maddesinin (7) numaralı
fıkrasının son paragrafının ikinci cümlesi Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanacak kural niteliğinde değildir.
Bu nedenle;
13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'a, 5.4.2012 günlü, 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının;
1- Son paragrafının ikinci cümlesinin, itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından, bu cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE,
2- (a) bendi ile son paragrafının birinci cümlesinin
esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir.
B- E.2014/27 ve E.2014/67 Sayılı Başvurular Yönünden
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M.
Emin KUZ'un katılımlarıyla 18.2.2014 ve 9.4.2014 günlerinde yapılan ilk
inceleme toplantılarında, dosyalarda eksik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARLARI
13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'a, 5.4.2012 günlü, 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin iptaline karar
verilmesi istemiyle yapılan E.2014/27 sayılı itiraz başvurusunun 18.2.2014
gününde, E.2014/67 sayılı itiraz başvurusunun ise 9.4.2014 gününde,
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2014/14 sayılı dava ile
birleştirilmesine, esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2014/14 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Vl- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Ayşegül ATALAY
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararlarında, itiraz konusu kural uyarınca hükümlünün,
işlediği iddia olunan bir başka suçtan tutuklanması nedeniyle bu konudaki soruşturma
veya kovuşturma sonuçlanmaksızın suç işlediği kabul edilerek, hakkındaki
denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına son verildiği, hükümlünün, henüz
bir karar verilmemiş, sonuca bağlanmamış, mahkûm olup olmayacağı belli olmayan
bir dava nedeniyle denetimli serbestliğinin geri alınarak kapalı ceza infaz
kurumuna gönderilmesinin hukuki güvenlik ilkesi ve masumiyet karinesi ile
bağdaşmadığı belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 2. ve 38.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 105/A maddesinin itiraz konusu kuralın da bulunduğu (7)
numaralı fıkrasında, hükümlü hakkında; işlediği iddia olunan başka bir suçtan
dolayı 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı
verilmesi hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz
hâkimi tarafından, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar
verileceği, hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı
veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi
veya düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar
verileceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti
olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık
olan devlettir.
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilmektedir. Ceza
hukukunun temel ilkelerinden olan “suçsuzluk karinesi”, hakkında
suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair
kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır. Suçsuzluk
karinesi uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ve hakkında
ceza hukukunun alanına giren yaptırımların uygulanabilmesi, kesin hükümle
mahkûm olmasına bağlıdır.
5271 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, soruşturmanın, Kanun'a göre
yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar
geçen evreyi; kovuşturmanın ise iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün
kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade ettiği belirtilmektedir. Aynı Kanun'un
160. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlayacağı belirtilmekte, 170. maddesinde de kamu
davasının açılması ile ilgili hususlar düzenlenmektedir. Kanun'un 170.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında soruşturma evresi sonunda toplanan
delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheyi oluşturması durumunda
Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği, 175. maddesinde ise iddianamenin
kabulüyle, kamu davasının açılmış olacağı ve kovuşturma evresinin başlayacağı
öngörülmektedir.
Yine 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde, tutuklama nedenleri
olabilecek hususlar belirtilerek, kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebileceği, işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde, tutuklama
kararı verilemeyeceği belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 101. maddesinde ise
soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya resen mahkemece karar
verileceği, bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterileceği ve adlî kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer
verileceği, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye
isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a- Kuvvetli suç şüphesini,
b- Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c- Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça
gösterileceği hükme bağlanmıştır.
Ceza hukukunda bir kişinin suçlu olarak kabul edilebilmesi için
hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması gerekir. Ceza muhakemesinin
evrelerinden olan soruşturma ve kovuşturma aşamalarında, kişi kesin hükümle
mahkûm olmadığından suçlu olarak nitelendirilemez ve bu suç nedeniyle hakkında
ceza hukuku alanına giren yaptırımlar uygulanamaz.
5275 sayılı Kanun'un 3. maddesinde, ceza ve güvenlik tedbirlerinin
infazı ile ulaşılmak istenilen temel amacın, hükümlünün yeniden suç işlemesini
engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün;
yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve
toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu
kolaylaştırmak olduğu belirtilmek suretiyle suçlunun da diğer bireyler gibi
onurlu bir yaşam hakkının bulunduğu bilincine vurgu yapılmış ve çağdaş ceza
hukukunda benzer haklara ilişkin düzenlemelere yer verildiği de görülmüştür.
Denetimli serbestlik suretiyle hapis cezasının infazı, özgürlüğü
bağlayıcı cezanın kanunlarla belirlenecek alt sınırının infaz kurumunda
geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözlemleyerek
cezasının koşullu salıverilmeden önceki bir yılını dışarıda geçirmesini
sağlayan bir sistemdir. İşlenen suçun, denetimli serbestlik açısından
belirleyici bir niteliği bulunmamakta, verilen cezanın infaz edilen süresi ve
iyi hâlli olma koşulları aranmaktadır.
Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması ile de hükümlülerin;
yeniden suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata hazırlanmalarına
imkân sağlanması, tahliye şartlarına uyumun gerçekleştirilmesi, toplumsal
kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesi, toplumun hükümlüye olumsuz
bakışının azaltılması ve ailesi ile görüşmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.
İtiraz konusu kural uyarınca hükümlü hakkında; işlediği iddia
olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde sayılan
nedenlerle tutuklama kararı verilmesi hâlinde, tekrar kapalı ceza infaz
kurumuna gönderilmeleri kanun koyucu tarafından bir tedbir olarak düzenlenmiş
ise de, söz konusu kural bu kişilerin kesinleşen bir suçları olmaksızın
haklarında yaptırım uygulanmasına neden olmaktadır. Bunun yanında kural,
denetimli serbestlikten yararlanma hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan
hükümlü ve toplum lehine beklenen kamusal yararı da ortadan kaldırmaktadır.
Kanun'un çıkarılma amacı ile çelişen bu hususlar ise hükümlülerin henüz
işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı yaptırıma tabi
olmalarına yol açmakta ve Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında
düzenlenen “suçsuzluk karinesi” ile bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, itiraz konusu kural, ilgililerin, suçlulukları
ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları olanağından yararlanmalarını
engellemekte ve hukuk devletinin gereklerinden olan hukuki güvenlik ilkesini de
ihlal etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 38.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Erdal TERCAN, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.
VII- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında,
kanunun belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline
karar verilebileceği öngörülmektedir.
13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'a 5.4.2012 günlü, 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendi ve son paragrafının birinci
cümlesinin iptalleri nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan son paragrafın ikinci
cümlesinin de 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince iptali gerekir.
VIII- SONUÇ
A- 13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'a, 5.4.2012 günlü, 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendi ve son paragrafının
birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Alparslan ALTAN, Engin
YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Zühtü ARSLAN ile M.
Emin KUZ'un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 5275 sayılı Kanun'a, 6291 sayılı Kanun'un 1.
maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendi ve son
paragrafının birinci cümlesinin iptalleri nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan
son paragrafın ikinci cümlesinin de 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
9.4.2014 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun'a, 6291 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen 105/A maddesinin (7)
numaralı fıkrasının (a) bendinde, “İşlediği iddia olunan başka bir suçtan
dolayı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinde sayılan
nedenlerle tutuklama kararı verilmesi, ... halinde denetimli
serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz hakimi tarafından, hükümlünün
kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir” denilmektedir.
Daha önce, 26/12/2013 tarihli ve E.2013/133, K.2013/169 sayılı
kararıyla aynı fıkranın (b) ve (c) bentlerini iptal eden Mahkememiz,
itiraz konusu (a) bendini, kişilerin “masumiyet karinesi”ni ve “hukuk
güvenliği”ni ihlal ettiği gerekçesiyle iptal etmiştir.
Aşağıdaki gerekçelerle çoğunluğun bu görüşüne katılmıyoruz.
1) Anayasa'nın 38. Maddesi Bakımından İnceleme
Denetimli serbestlik tedbiri, 5275 sayılı Kanun'un 105/A
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edildiği üzere, “Hükümlülerin dış
dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve
güçlendirmelerini temin etmek amacıyla” belli şartlara bağlı olarak tanınan bir
imkandır. Bu anlamda denetimli serbestlik, kanunda belirtilen şartlar
sağlandığında infaz hakimi tarafından “verilebilecek” bir tedbir niteliğinde
olup, kişilere her durumda mutlaka sağlanması gereken bir hak teşkil
etmemektedir.
Bir an için denetimli serbestlik tedbirinin ilgili kişiler
açısından bir hak olduğu kabul edilse bile, bunun mutlak olduğu ve hiçbir şarta
bağlı kılınamayacağı savunulamaz. Zira kanun koyucu, hükümlülerin dış dünyaya uyumunu
sağlama amacına yönelik böyle bir düzenleme yaparken, bu amacın hangi
durumlarda gerçekleşeceğini belirleme ve bilhassa toplumu suçlular karşısında
koruyacak tedbirleri de gözetme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinde “Şuçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”, Anayasa'nın 15.
maddesinde de “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu
sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan ve hiçbir durumda sınırlandırılamayan
çekirdek haklar arasındadır.
Masumiyet karinesi, yargılama sonuçlanmadan kişilerin peşinen
suçlu ilan edilmesini ve suçlu muamelesi görmesini engelleyen bir ilkedir. Bununla
birlikte, masumiyet karinesi, ceza ve infaz hukukunda kişileri peşinen suçlu
ilan etmeden bazı tedbirlerin uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Bu
çerçevede tutukluluk veya yurt dışına çıkış yasağı gibi tedbirler masumiyet
karinesiyle çelişmemektedir. Bu nedenle, masumiyet karinesinin, tanımı ve
gerekleri anayasal sınırların ötesine geçecek şekilde genişletilerek,
tutuklamaya bağlı hukuki sonuçları işlevsiz kılacak şekilde yorumlanması
isabetli değildir.
İptali istenen kuralın, masumiyet karinesiyle ilgisi
bulunmamaktadır. Bu kural, denetimli serbestlikten faydalanacak kişilerin başka
bir suçtan dolayı tutuklanması halinde yeniden kapalı cezaevine
gönderilmelerini düzenlemektedir. Bu durumdaki kişiler hakkındaki denetimli
serbestlik tedbirinin kaldırılması, bir yaptırımdan ziyade, denetimli
serbestlikten yararlanma şartlarına sahip olmamalarının doğal sonucudur.
Denetimli serbestlik tedbirinin kaldırılması, bir an için yaptırım
olarak nitelense bile, bu yaptırımın masumiyet karinesiyle ilgisi
bulunmamaktadır. Bu durumdaki kişilerin, işledikleri ileri sürülen başka bir
suçtan dolayı haklarında tutuklama kararı verilmesi ve bu durumda denetimli
serbestlikten yararlanamamaları, kanun koyucunun bu kişileri peşinen “suçlu”
kabul ettiği anlamına gelmez. Burada masumiyet karinesine aykırı şekilde, bu
kişilerin “suçluluğu hükmen sabit olmadan, suçlu sayılması” gibi bir durum söz
konusu değildir.
Diğer yandan, Mahkememiz çoğunluğunun, itiraz konusu kuralın “denetimli
serbestlikten yararlanma hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan hükümlü ve
toplum lehine beklenen kamusal yararı ortadan kaldırmakta” olduğu ve bu
nedenle “Kanun'un çıkarılma amacı ile çelişen” bir durum teşkil ettiği
yönündeki görüşüne de katılmak mümkün değildir. Kanun koyucu, denetimli
serbestlikten beklenen yarar ile toplumun korunması temelindeki yararı dikkate
almak suretiyle, hükümlünün denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması
sırasında başka bir suçtan dolayı tutuklanmasını denetimli serbestliğin
sağlayacağı amacın gerçekleşmesi önünde bir engel olarak görmüştür.
Esasen, Kanun'un 105/A maddesinin itiraz konusu kuralın da içinde
bulunduğu (7) numaralı fıkrasının, hükümlü hakkında denetimli serbestlik
tedbirinin uygulamaya başlanmasından önce veya sonra bir soruşturma veya
kovuşturmanın başlaması ve devam etmesi durumunda denetimli serbestlik
tedbirinin sona ereceğini belirten (b) ve (c) bentlerinin de daha önce iptal
edildiği dikkate alındığında, fıkrada yer verilen denetimli serbestlikten
yararlanma şartlarının tamamen ortadan kaldırılması sonucunu doğuran iptal
kararlarının “toplum lehine” olduğu, dolayısıyla Kanun'un çıkarılma amacıyla
bağdaştığı söylenemeyecektir.
2) Anayasa'nın 2. Maddesi Bakımından İnceleme
Mahkememiz çoğunluğu, iptali istenen kuralın “ilgililerin,
suçlulukları ispatlanıncaya kadar suçsuz sayılmaları olanağından
yararlanmalarını engellemekte ve hukuk devletinin gereklerinden olan hukuki
güvenlik ilkesini ihlal etmekte” olduğundan hukuk devleti ilkesine de
aykırı olduğu görüşündedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, kuralda kişilerin masumiyet
karinesinin sağladığı imkanlardan yararlanmasını engelleyen hiçbir düzenleme
bulunmamaktadır. Zira masumiyet karinesi, suçluluğu sabit oluncaya kadar hiç
kimsenin işlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı tutuklanması halinde
denetimli serbestlik imkanından mahrum bırakılmaması gibi bir sonucu
gerektirmemektedir.
Diğer yandan, iptali istenen kuralların kişilerin hukuk
güvenliğini ihlal ettikleri de söylenemez. Kanun koyucunun, belli bir tedbiri
düzenlerken bunu belli şartların gerçekleşmesine bağlaması ve bu şartları
sağlamadığı anlaşılanların söz konusu tedbirden yararlandırılmaması hukuk
güvenliğini zedeleyen bir durum değildir. Hukuk güvenliği, kişilerin hangi
durumda hangi imkanlardan yararlanacaklarının açık, genel ve soyut kurallarla
önceden belirlenmesini gerektirir. İptal edilen kuralların bu şartları
sağlamadığı, dolayısıyla kişilerin hukuki güvenliklerini ihlal ettiği
söylenemez.
İptali istenen kuralda bir orantısızlık da söz konusu değildir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi, bir kişinin ancak kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin
bulunması durumunda tutuklanabileceğini, işin önemi, verilmesi beklenen ceza ve
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararının
verilemeyeceğini belirtmektedir. Diğer yandan, aynı Kanun'un 101. maddesi
gereğince, ancak hakim/mahkeme tarafından verilebilecek olan tutuklama
kararında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağının ve tutuklama
nedenlerinin varlığının somut delillerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, tutuklama ancak kuvvetli
suç şüphesinin varlığı halinde başvurulabilecek bir tedbir niteliğindedir. Bu
nedenle, denetimli serbestlik imkanından yararlanan kişilerin, başka bir suçtan
dolayı haklarında tutuklama kararı verilmesi halinde kapalı ceza infaz kurumuna
gönderilmesinde bir ölçüsüzlük yoktur. Kaldı ki, Kanun'un 105/A maddesinin
itiraz konusu kuralın da içinde bulunduğu (7) numaralı fıkrasının son
paragrafının ikinci cümlesinde, hükümlü hakkında soruşturma sonucunda
kovuşturmaya yer olmadığı veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine
yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi durumunda denetimli
serbestlik uygulamasına devam edileceği öngörülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, kuralın Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine
aykırı olduğu yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5275 sayılı Kanunun 105/A maddesinin, denetimli serbestliğin sona
ermesini gerektiren durumları belirleyen yedinci fıkrasının (a) bendi ile son
paragrafının ilk cümlesinin, hukuk devleti ilkesi ve suçsuzluk karinesi ile
bağdaşmadığı gerekçesiyle Anayasanın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğundan,
son paragrafının ikinci cümlesinin ise uygulanma imkânı kalmadığından iptaline
karar verilmiştir.
Hükümlülerin topluma uyum sağlamalarının kolaylaştırılması ve
yeniden suç işleme risklerinin azaltılması için cezaevinden erken
salıverilmelerini amaçlayan denetimli serbestlik tedbirinin kapsamının kanunla
belirlenmesi ve belli şartları taşıyan hükümlülere bu imkânın sağlanması
öngörülmüştür. İptaline karar verilen bentte de, hükümlünün işlediği iddia
olunan bir suçtan dolayı hakkında CMK'nın 100. maddesinde sayılan nedenlerle
tutuklama kararı verilmesinin denetimli serbestliğin sona ermesini gerektirdiği
hükme bağlanmıştır.
Böylece, yasama organının, hükümlü hakkında başka bir suçtan
dolayı tutuklama kararı verilmemesini, hükümlünün denetimli serbestlikten
yararlanabilmesi için kişiliğine ve iyi hâline ilişkin bir şart olarak
öngördüğü anlaşılmaktadır. Denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmak hükümlü
açısından bir hak değil, yasama organı tarafından bir atıfet olarak düzenlenen
ve hükümlünün iyi hâlli olmasına bağlı olarak uygulanabilecek şartlı bir tedbir
olduğundan, şartların bulunmadığının anlaşılması veya kaybedilmesi hâlinde
denetimli serbestliğin sona erdirilmesi gerekir.
İtiraz konusu kurala dayanılarak infazına devam edilen hapis
cezası, işlendiği iddia olunan ve tutuklama kararının konusu olan suçun değil,
önceden işlenen ve kesinleşmiş yargı kararı ile mahkûmiyetle sonuçlanan suçun
sonucudur. İşlediği iddia edilen başka bir suçtan dolayı hakkında tutuklama
kararı verilen hükümlünün, henüz mahkûmiyetle sonuçlanmayan bu suçun cezasının
infazı için değil, önceki hapis cezasının kalan kısmı için cezaevine
gönderilmesine karar verileceğinden, (a) bendinde yer verilen kuralın suçsuzluk
karinesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Anılan kuralın, ilgililerin suçlulukları ispatlanıncaya kadar
suçsuz sayılmaları imkânından yararlanmalarını engellediği ve hukukî güvenliklerini
ihlal ettiği gerekçesiyle hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı yönündeki
tesbite de yukarıdaki sebeplerle katılmak mümkün değildir. Yukarıda da
belirtildiği gibi, denetimli serbestlik bir hak değil, mahkemenin, hükümlünün
kişiliğine ve iyi hâlli olmasına bağlı olarak, ayrıca bu tedbirin toplumun ve
hükümlünün yararına olacağına kanaat getirmesi şartıyla kullanabileceği bir
yetki olduğundan, bu şartların bulunmadığı veya sonradan kaybedildiği
konusunda şüphe oluşması hâlinde anılan tedbir uygulamasının sona erdirilmesine
imkân sağlayan bir düzenleme getirmek yasama organının takdir yetkisi
içindedir.
Anayasa Mahkemesinin kararlarında da, hukuk devletinde ceza ve
ceza yerine geçen güvenlik tedbirleriyle bunların infazına ilişkin düzenlemelerin
devletin suç ve ceza siyasetine bağlı olduğu ve kanun koyucunun takdir yetkisi
içinde bulunduğu kabul edildiğinden, yasama organının, denetimli
serbestliğin kapsamı ile uygulanmasının ve sona erdirilmesinin şartlarını
belirleme konusunda takdir yetkisine sahip olduğu açıktır.
Diğer taraftan, yedinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinin 26/12/2013
tarihli ve E.2013/133, K.2013/169 sayılı Kararla iptal edilmesinden sonra,
fıkranın (a) bendinin ve son paragrafının da bu Kararla iptali ile denetimli
serbestlik tedbirinin sona ermesini gerektiren bir durum kalmamıştır. Denetimli
serbestlik, esasen hükümlünün kişiliğine ve iyi hâlli olmasına bağlı olarak
uygulanabilecek bir tedbir olarak düzenlendiğinden, bu tedbirin devam ettirilmesi
de bu niteliklerin kaybedilmemesi şartına bağlıdır. Karşıoy gerekçemde
belirtilen sebeplerle katılmadığım mezkûr Karardan sonra bu Kararla da fıkranın
kalan hükümlerinin iptal edilmesi ile hükümlünün denetimli serbestlik sırasında
bu şartları kaybedip kaybetmemesinin bir önemi kalmamıştır. Bu ise, denetimli
serbestlik müessesesinin Kanunun gerekçelerinde ifade edilen özellikleriyle ve
getiriliş gayesiyle bağdaşmadığı gibi denetimli serbestlik müessesesinin
kapsamını, bundan yararlanma ve sona erdirme şartlarını belirleyen yasama
organının takdir yetkisini de tamamen ortadan kaldıran bir neticedir.
Bu sebeplerle, itiraz konusu kuralların Anayasaya aykırı
olmadığını ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, iptal
yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.