ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/133
Karar Sayısı : 2014/165
Karar Günü : 30.10.2014
R.G. Tarih-Sayı :
10.1.2015-29232
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri M. Akif HAMZAÇEBİ, Engin ALTAY ve Muharrem İNCE ile
birlikte 123 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.4.2014 günlü, 6537
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun'un 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu'na eklenen;
1- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan ".
Bakanlığın izni ile." ibaresinin,
2- 8/İ maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'nın 7., 13., 35. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
5403 sayılı Kanun'un dava konusu kuralları da içeren 8/A ve 8/İ
maddeleri şöyledir:
"Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü
MADDE 8/A- İl ve ilçelerin yeter
gelirli tarımsal arazi büyüklükleri bölge farklılıkları göz önünde
bulundurularak bu Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlenmiştir. Tarımsal
araziler bu Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlenen yeter gelirli tarımsal
arazi büyüklüklerinin altında ifraz edilemez, bölünemez. Tarımsal arazilerin bu
niteliği şerh konulmak üzere Bakanlık tarafından ilgili tapu müdürlüğüne
bildirilir. Yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin hesaplanmasında, aynı
kişiye ait ve Bakanlıkça aralarında ekonomik bütünlük bulunduğu tespit edilen
tarım arazileri birlikte değerlendirilir. Yeter gelirli tarımsal arazilerin
ekonomik bütünlüğe sahip olmayan kısımları Bakanlığın izni ile satılabilir.
Bilimsel gelişmeler ve günün koşullarına göre bu Kanuna ekli (1) sayılı listede
Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile değişiklik yapılabilir.
Önalım hakkı
MADDE 8/İ- 8/C maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi uyarınca aile malları ortaklığı veya kazanç paylı aile
malları ortaklığı kurulduğu takdirde, ortaklardan birinin payını üçüncü bir
kişiye satması hâlinde, diğer ortaklar önalım hakkına sahiptir.
Tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi
malikleri de önalım hakkına sahiptir. Tarımsal arazi, sınırdaş maliklerden
birine satıldığı takdirde, diğer sınırdaş malikler önalım haklarını kullanamaz.
Önalım hakkına sahip birden fazla sınırdaş tarımsal arazi malikinin bulunması
hâlinde hâkim, tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş arazi malikine önalıma konu
tarımsal arazinin mülkiyetinin devrine karar verir.
Önalım hakkının kullanılmasında Türk Medenî Kanunu hükümleri
uygulanır."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 7., 13., 35. ve 90.
maddelerine dayanılmış, Anayasa'nın 44. maddesi ise ilgili görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri gereğince Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ,
Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Cemal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve
Hasan Tahsin GÖKCAN'ın katılımlarıyla 16.7.2014 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma isteminin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Ayhan KILIÇ tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu yasa kuralları, dayanılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 5. Maddesiyle 5403 Sayılı Kanun'a Eklenen 8/A
Maddesinin Beşinci Cümlesinde Yer Alan ".Bakanlığın izni
ile." İbaresinin İncelenmesi
1- Anlam ve Kapsam
Tarım arazilerinin parçalanmasını önlenmeye ve ekonomik bir
şekilde işletilebilmesini sağlamaya yönelik olarak 5403 sayılı Kanun
çıkarılmıştır. Bu çerçevede 5403 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına (Bakanlık), anılan Kanun'da belirtilen ölçülerden aşağı
olmamak üzere bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik
özellikleri gözetilerek asgari tarımsal arazi büyüklüğü belirleme yetkisi
verilmiştir. Maddeyle, tarım arazilerinin Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin
altında ifraz edilmesi ve hisselendirilmesi yasaklanmıştır.
Tarımsal üretimi artırabilmek için parsellerin belli bir
büyüklüğün altında olmamasının yanında tarımsal işletmelerin de yeterli
büyüklükte bulunması gerekir.
Kanunla yapılan değişikliklerden önce Türk Medeni Kanunu'nda (TMK)
tarımsal işletmelerin parçalanmasını engellemeye yönelik çeşitli hükümlere yer
verilmiş, bu bağlamda, tarımsal işletmeler yönünden mirasın paylaşımında
geçerli olan aynen taksim ve eşitlik prensibinden sapılmış ve tarım
işletmesinin sadece mirasçılardan birine tahsisi öngörülmüştür. Ancak bu
hükümlerin emredici nitelikte olmaması ve rızai taksime karşı herhangi bir
önlem öngörülmemesi nedeniyle istenen sonuç elde edilememiştir. Bu nedenle
5403 sayılı Kanunla TMK'nın miras hukukuna ilişkin hükümlerinde değişiklikler
yapılması ihtiyacı doğmuştur.
Bu kapsamda, yeter gelirli tarımsal işletmelerin bir mirasçıya
tahsis sisteminden vazgeçilerek tek bir mirasçıya devri sistemine geçilmesi
benimsenmiş, bu suretle, tarımsal işletmelerin parçalanmasının
önlenmesinin yanında bir çiftçinin geçimini idame edecek büyüklükte olması da
temin edilmeye çalışılmıştır.
5403 sayılı Kanun'un dava konusu kuralı da içeren 8/A maddesinde,
yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri düzenlenmektedir. Anılan Kanun'un
tanımlar başlıklı 3. maddesinde, yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğü, "bölge
farklılıkları göz önünde bulundurularak il ve ilçelerin ekli (1) sayılı listede
belirlenen yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri" biçiminde
tanımlanmaktadır. Kuralda her ne kadar "tarımsal arazi"
kavramı kullanılmış ise de bundan kastedilenin tarımsal işletme olduğu
anlaşılmaktadır.
İl ve ilçelerin yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri bölge
farklılıkları göz önünde bulundurularak 5403 sayılı Kanun'a ekli (1) sayılı
listede gösterilmektedir. Kanun'un 8. maddesinin ikinci cümlesiyle, tarımsal
arazilerin (1) sayılı listede belirlenen yeter gelirli tarımsal arazi (işletme)
büyüklüklerinin altında ifraz edilmesi ve bölünmesi yasaklanmaktadır. Maddenin
dördüncü cümlesiyle, bu Kanun'a ekli (1) sayılı listede belirtilen
büyüklüklerden daha küçük olmamak kaydıyla, yeter gelirli tarımsal arazi
(işletme) büyüklüklerini tespit etme yetkisi Bakanlığa verilmekte, Bakanlığın,
yeter gelirli tarımsal arazi (işletme) büyüklüklerini hesaplarken, aynı kişiye
ait ve aralarında ekonomik bütünlük bulunduğu tespit edilen tarım arazilerini
(parsellerini) birlikte değerlendirmesi öngörülmektedir.
5403 sayılı Kanun'un 8/A maddesinin dava konusu ibareyi de içeren
beşinci cümlesiyle, yeter gelirli tarımsal arazilerin (işletmelerin)
bölünemeyeceği ve ifraz edilemeyeceği kuralına bir istisna getirilerek, yeter
gelirli tarımsal arazilerin (işletmelerin) ekonomik bütünlüğe sahip olmayan
kısımlarının satışı mümkün hâle getirilmiştir. Ancak dava konusu ibareyle
bunların satışı, Bakanlığın iznine bağlı kılınmıştır.
Tarımsal işletmenin ekonomik bütünlüğe sahip olması, işletmeyi
oluşturan taşınır ve taşınmaz mallar arasında fonksiyonel bir birlik ve
bağlılığın bulunmasını gerektirmektedir. Ekonomik bütünlük, tarım parselleri
arasında fiziki bütünlük bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Bu itibarla bir
işletmenin birbirinden kopuk birden fazla araziden oluşması da mümkündür.
İşletmeyi oluşturan arazi, bina ve diğer yapılar ile alet ve makineler aynı
kişi tarafından ortak bir merkezden yönetilebildiği takdirde bu malların
ekonomik bütünlük arz ettiği kabul edilir.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Dava dilekçesinde, Bakanlığa tanınan, yeter gelirli tarımsal
arazilerin ekonomik bütünlük arz etmeyen kısımlarının satışına izin verme
yetkisinin sınırlarının Kanun'da belirlenmediği, Bakanlığın bu yetkisini hangi
koşullarda kullanacağının genel çerçevesinin kanunla belirlenmemesinin yasama
yetkisinin devri anlamına geldiği, sınırları belli olmayan takdir yetkisiyle
taşınmaz satışının izne bağlanmasının mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale
niteliği taşıdığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 7., 13. ve 35. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle dava konusu kural
Anayasa'nın 44. maddesi yönünden de incelenmiştir.
a- Anayasa'nın 7. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." denilmektedir.
Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin
devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu hükme yer veren
Anayasa'nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait
olması "demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz
bir durum" olarak nitelendirilmiştir.
Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, yasama yetkisinin
devredilemezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca
kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa'nın 7. maddesi ile yasaklanan,
kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir
şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun
koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca, bir konuyu doğrudan
kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme
organına da bırakabilir.
Yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama
organınca yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel
ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte,
Anayasa'da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme
organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir. Zira aksi takdirde, Anayasa'da, bazı
hususların kanunla düzenleneceğinin açıkça zikredilmiş olmasının bir anlamı
kalmamaktadır. Bu nedenle, Anayasa'da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlemesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.
Tarım arazilerinin satışının Bakanlık iznine bağlanmasının
mülkiyet hakkına ilişkin olduğu açıktır. Mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35.
maddesinde düzenlenen kişi haklarındandır. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin
düzenlemelerin (sınırlamaların) kanunla yapılması gerektiği Anayasa'nın 13.
maddesinde belirtildiği gibi 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararı
amacıyla kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla yukarıda
yapılan anlatımlar uyarınca, mülkiyet hakkına ilişkin olarak idareye yetki
tanınması durumunda, Anayasa'da kanunla düzenleneceği belirtilmeyen hususlardan
farklı olarak, sadece genel hatlarıyla idarenin yetkili olduğundan söz edilmesi
yeterli olmayıp, idarenin yetkisinin sınırlarının ve genel çerçevesinin kanunla
düzenlenmesi gerekmektedir.
Yeter gelirli tarımsal arazinin neyi ifade ettiği, 5403 sayılı
Kanun'un 3. maddesinde tanımlanmak suretiyle açıklanmış ve bunların
büyüklükleri bölge farklılıkları göz önünde bulundurularak il ve ilçeler
bazında bu Kanun'a ekli (1) sayılı listede açıkça gösterilmiştir. 8/A
maddesinin dördüncü cümlesiyle de Kanun'a ekli (1) sayılı listede belirtilen
büyüklüklerden daha küçük olmamak kaydıyla, yeter gelirli tarımsal arazi
(işletme) büyüklüklerini tespit etme yetkisi Bakanlığa verilmiş, Bakanlığın,
yeter gelirli tarımsal arazi (işletme) büyüklüklerini hesaplarken, aynı kişiye
ait ve aralarında ekonomik bütünlük bulunduğu tespit edilen tarım arazilerini
(parsellerini) birlikte değerlendirmesi öngörülmüştür.
Bakanlığın yeter gelirli tarımsal arazi (işletme) büyüklüğünü ne
şekilde tespit edeceğinin genel çerçevesi kanunla belirlendiği açıktır. Bu
tespit yapılırken gözönünde tutulacak unsurlardan biri de tarımsal araziler
(parseller) arasında ekonomik bütünlük bulunup bulunmadığıdır. Dava konusu
kuralda da, bu şekilde tarımsal işletmeyle ekonomik bütünlük oluşturmayan
arazilerin Bakanlık izniyle satılmasına imkân tanınmaktadır. Tarımsal araziler
arasında ekonomik bütünlük bulunup bulunmadığı tamamen tarım tekniğine ilişkin
bir husus olup her somut olayın koşullarına göre gerekli önlemleri alabilmesi
için idareye takdir yetkisi tanınması yasama yetkisinin devri olarak görülemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 7. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
b- Anayasa'nın 13., 35. ve 44. Maddeleri Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının
hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla,
sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf
olanağı veren bir haktır.
Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak
düzenlenmemiş, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
öngörülmüştür. Ayrıca, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı
olamayacağı da belirtilmiştir.
Anayasa'nın 44. maddesinin birinci fıkrasında, "Devlet,
toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla
kaybedilmesini önlemek . amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla,
değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit
edebilir." denilmektedir. Anayasa'nın bu hükmüyle Devlete, tarım
topraklarının korunması ve geliştirilmesi ödevi yüklenmiş ve bu amaçla, tarım
arazilerini gruplandırma ve bunların büyüklüğünü belirleme yetkisi tanınmıştır.
Anayasa'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen ödev kapsamında, tarım
topraklarının iyileştirilmesi ve korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahalede
bulunulması mümkündür.
Kanun koyucu, tarım arazilerinin korunması ve geliştirilmesini
sağlamak amacıyla 5403 sayılı Kanun'u kabul etmiştir. Anılan Kanun'da ve TMK'da
yer alan hükümlerin tarım topraklarının miras ve satış yoluyla parçalanmasını
engellemede yetersiz kalması nedeniyle 6537 sayılı Kanun'la gerek TMK'da
gerekse 5403 sayılı Kanun'da çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda,
tarımsal işletmelerin yeter gelirli olması öngörülerek bunların bir çiftçinin
geçimini idame edecek büyüklükte olması temin edilmeye çalışılmıştır. Yeter
gelirli tarımsal arazi (işletme) büyüklüğünü belirleme yetkisi, 5403 sayılı
Kanun'a ekli (1) sayılı listede belirtilen ölçülerden aşağı olmamak üzere
Bakanlığa verilmiş ve bunların bölünmesi ya da ifrazı yasaklanmıştır.
5403 sayılı Kanun'un 8/A maddesinin dava konusu ibareyi de içeren
beşinci cümlesiyle, yeter gelirli tarımsal arazilerin (işletmelerin)
bölünemeyeceği ve ifraz edilemeyeceği kuralına bir istisna getirilerek, yeter
gelirli tarımsal arazilerin (işletmelerin) ekonomik bütünlüğe sahip olmayan
kısımlarının (parsellerinin) satışı mümkün hale getirilmiş, ancak bunların
satışı, itiraz konusu ibareyle Bakanlığın iznine bağlı kılınmıştır.
Tarım arazileri için asgari büyüklükler belirlenmesinin ve tarım
arazilerinin belirlenen asgari büyüklükler altında ifrazının ve bölünmesinin
yasaklanmasının mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı açıktır. Bu
müdahalenin, Anayasa'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen tarım arazilerinin
korunması ve geliştirilmesi amacına dayandığı anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte Anayasa'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen
ödevin yerine getirilmesi amacıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler
(sınırlamalar), Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca, demokratik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Anayasa'nın 13. maddesinde yer
alan ölçülülük ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
bulunması gereğini ifade eder. Ölçülülük, aynı zamanda yasal önlemin sınırlama
amacına ulaşmaya elverişli olmasını, amaç ve aracın ölçülü bir oranı
kapsamasını ve sınırlayıcı önlemin demokratik toplum düzeni bakımından
zorunluluk taşımasını da içeren bir ilkedir.
Kanun koyucu, tarım arazilerinin bölünmesini engellemek amacıyla
çiftçinin taşınmaz mülkiyetinden doğan tasarruf hakkı arasında denge gözeterek,
tarım arazilerinin (işletmelerinin) ekonomik bütünlük oluşturmayan kısımlarının
satışını mümkün kılmıştır. Bu durum, kamu yararıyla bireysel yarar arasında
denge kurma çabasının bir sonucudur.
Kuralda, tarım arazilerinin (işletmelerinin) satılmak istenen
kısımlarının ekonomik bütünlük oluşturup oluşturmadığının tespiti amacıyla,
bunların satışı Bakanlık iznine bağlı kılınmıştır. Bakanlığın yetkisi, satılmak
istenen kısımların tarımsal işletmeyle ekonomik bütünlük oluşturup
oluşturmadığını tespit etmekle sınırlı olup Bakanlık, ekonomik bütünlük
oluşturmayan arazi parçalarının satışına izin vermekle yükümlüdür. Bakanlığın
izin işlemine karşı yargı yolu açık olup keyfi bir biçimde yetkisini kötüye
kullanması durumunda işlemin idari yargı yerlerince iptal edilebileceği
tabiidir. Bu nedenle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğundan
söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 13., 35. ve
44. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
B- Kanun'un 5. Maddesiyle 5403 Sayılı Kanun'a Eklenen 8/İ
Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, TMK'da yer alan önalım hakkının araya
yabancıların girmesini engellemek amacıyla sadece müşterek maliklere tanınmış
olduğu, dava konusu kuralda ise sınırdaş arazi maliklerine de önalım hakkı
tanınarak paydaş sayısının azaltılması yerine artırılmasına imkan tanındığı, bu
durumun önalım hakkının varlık amacıyla bağdaşmadığı, ayrıca kuralın, küçük
çiftçileri, mülklerini büyük çiftçilere devretmek mecburiyetinde bıraktığı, bu
durumun mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale niteliği taşıdığı, tarımsal arazinin
sınırdaş maliklerden birine satılması durumunda diğer sınırdaş maliklerin
önalım hakkından mahrum bırakılmasının kamu yararı amacıyla bağdaşmadığı gibi
demokratik toplum gereklerine de uygun düşmediği, önalım hakkının birden
fazla sınırdaş malik tarafından kullanılması durumunda arazi mülkiyetinin dava
konusu kural uyarınca hakim tarafından tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş
malike devredilmesi imkanının tanınmasının mülk sahibi ile diğer sınırdaş
malikler aleyhine sonuç doğuracağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 13., 35.
ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5403 sayılı Kanun'un 8/İ maddesinin dava konusu ikinci fıkrasıyla
tarımsal arazilerin satılması hâlinde sınırdaş tarımsal arazi maliklerine
önalım hakkı tanınmaktadır. Kuralda, tarımsal arazinin satılmasından söz
edilmiş olup hissenin satılması ifadesine yer verilmediğinden, önalım hakkının
sadece arazinin (parselin) bütünüyle satılması hâlinde mevcut olduğu, tarım
parselinin hissesinin bir bölümünün satılması durumunda geçerli olmadığı
sonucuna ulaşılmaktadır.
Önalım hakkı, malikin malını bir üçüncü kişiye satması halinde hak
sahibine, tek taraflı bir beyanla o malın alıcısı olma yetkisini veren yenilik
doğuran bir haktır. TMK hükümlerine göre, müşterek mülkiyette, paydaşlardan
birinin hissesini diğer paydaşlar dışındaki üçüncü bir kişiye satması durumunda,
diğer paydaşların, kanunda öngörülen sürede dava açmak ve hâkimin belirlediği
süre içinde satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderini ödemek suretiyle
satılan hisseyi devralma hakları bulunmaktadır.
Müşterek maliklere önalım hakkı tanınmasının amacı, paylı mülkiyet
beraberliğine yabancıların girmesini engellemek, paydaşlar arasında işletme
bakımından devamlı anlaşmazlık yaratması nedeniyle kullanışlı olmayan paylı
mülkiyet ilişkisinin belirli bir müddet sonra ortadan kalkmasını sağlamak ve
arazinin küçülmesini önlemektir.
Önalım hakkının, müşterek malikin hissesini dilediği kişiye
satmasını engellemesi nedeniyle bir mülkiyet kısıtlaması niteliğinde olduğu
açıktır. Ancak yukarıda belirtilen ve kamu yararına dönük olduğu açık olan
amaçlarla, birçok ülkede müşterek maliklere önalım hakkı tanınmaktadır.
Dava konusu kuralda, müşterek malik konumunda bulunmayan sınırdaş
tarımsal arazi malikine de önalım hakkı tanınmaktadır. Maddenin gerekçesinden,
amacın, tarımsal arazilerin (işletmelerin) büyümesini sağlamak olduğu
anlaşılmaktadır.
Anayasa'da önalım hakkını müşterek mülkiyete münhasır kılan
herhangi bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu, meşru bir amaç gözetmek ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen ilkelere uymak kaydıyla, başka hukuksal
ilişki biçimlerinde de taraflara önalım hakkı tanıyabilir.
Anayasa'nın 44. maddesiyle Devlete, tarım topraklarının korunması
ve geliştirilmesi ödevi yüklenmiş ve bu amaçla, tarımsal arazileri gruplandırma
ve bunların büyüklüğünü belirleme yetkisi tanınmıştır.
Tarımsal açıdan gelişmiş ülkelerde yıllara göre tarımsal
işletmelerin sayısı azalıp büyüklükleri artarken, ülkemizdeki süreç bunun tam
tersi bir şekilde işlemekte, tarımsal işletme sayısı artarken büyüklükleri
azalmaktadır. Modern ülkelerde olduğu üzere tarımsal işletmelerin büyümesinin
sağlanması yolunda düzenleme yapılmasının kamu yararına aykırı bir yönü
olmadığı gibi Anayasa'nın 44. maddesiyle Devlete yüklenen ödevle de uyumludur.
Bu itibarla, tarımsal arazilerin satışında, sınırdaş tarımsal arazi malikleri
lehine önalım hakkı getirilmek suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan dava konusu kuralı içeren 8/A maddesinin son fıkrasıyla
atıf yapılan TMK hükümleri uyarınca, önalım hakkını kullanan sınırdaş parsel
maliki, satışın tarafları arasında akdedilen sözleşmede (resmi satış senedinde)
gösterilen bedeli satıcıya ödemek zorundadır. Dolayısıyla taşınmaz, malikin
amaçladığı kişinin dışındaki birine satılmakta ise de malikin maddi yönden
herhangi bir kaybı söz konusu olmadığından menfaatinin gözetilmediği ve
dolayısıyla mülkiyet hakkına ölçüsüz bir şekilde müdahalede bulunulduğu
söylenemez.
Malikin, mülkünü dilediği kişiye satabilmesi, Anayasa'nın 35.
maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının bir gereğidir. Dava konusu
kural, tarım arazilerinin büyütülmesini sağlamak amacıyla malikin bu
serbestîsini, sınırdaş parsel maliklerine önalım hakkı tanımak suretiyle
sınırlamıştır. Buna karşılık, kanun koyucu, taşınmazın sınırdaş maliklerden
birine satılması durumunda, satış yapılacak sınırdaşı seçmesi hususunda maliki
tamamen serbest bırakmak suretiyle kamu yararı ile malikin kişisel yararı
arasında makul bir denge kurmaya çalışmıştır. Kanun koyucu bir yandan, malikin
mülkünü dilediği kişiye satma yetkisini sınırlarken diğer taraftan bu
kısıtlamayı, taşınmazın sınırdaş malikler dışındakilere satılması durumuna
münhasır kılarak orantı kurmuştur.
Kanun koyucu, önalım hakkının birden fazla sınırdaş malik
tarafından kullanılması durumunda arazinin mülkiyetinin kime devredileceğini
belirleme yetkisini hâkime bırakmakla birlikte, bu konuda hâkimi tamamen
serbest bırakmamış, taşınmazın tarımsal bütünlük arz eden sınırdaş taşınmaz
malikine devrine karar vermekle yükümlü kılmıştır. Dolayısıyla bu davada
hâkimin yapacağı inceleme, taşınmazın hangi sınırdaş araziyle ekonomik bütünlük
oluşturduğunun tespitinden ibarettir. Hâkimin, taşınmazı, ekonomik bütünlük
oluşturan sınırdaş taşınmaz malikine devrine karar vermesinin mülk sahibi
aleyhine sonuç doğuracağı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen;
A- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "...Bakanlığın
izni ile..." ibaresine,
B- 8/İ maddesinin ikinci fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 30.10.2014 günlü, E.2014/133, K.2014/165
sayılı kararla reddedildiğinden, bu fıkra ve ibareye ilişkin yürürlüğün
durdurulması istemlerinin REDDİNE, 30.10.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VI- SONUÇ
30.4.2014 günlü, 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 5. maddesiyle, 3.7.2005 günlü,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen;
A- 8/A maddesinin beşinci cümlesinde yer alan "...Bakanlığın
izni ile..." ibaresinin,
B- 8/İ maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
30.10.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
Zühtü
ARSLAN
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|