ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı :2013/1
Karar Sayısı : 2014/161
Karar Tarihi : 22.10.2014
R.G. Tarih-Sayı : 11.11.2015-29529
İPTAL DAVASINI AÇAN :Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri İzzet ÇETİN, Süleyman ÇELEBİ, Musa ÇAM ile birlikte 115 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU :18.10.2012 tarihli ve 6356
sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (g), (ğ) ve (ı)
bentlerinin,
B- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
C- 5. maddesinin,
D- 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
E- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
F- 11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinin,
G- 12. maddesinin (3) numaralı fıkrasının,
Ğ- 25. maddesinin (4) ve (5) numaralı fıkralarının,
H- 29. maddesinin (2), (3) ve (5) numaralı fıkralarının,
I- 33. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarının,
İ- 41. maddesinin (1), (2), (3) ve (5) numaralı fıkralarının,
J- 43. maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkralarının,
K- 58. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarının,
L- 60. maddesinin (6) numaralı fıkrasının,
M- 61. maddesinin (3) ve (5) numaralı fıkralarının,
N- 62. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
O- 63. maddesinin,
Ö- 72. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
P- 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
R- 74. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
S- Geçici 6. maddesinin,
Anayasa'nın 2., 5., 7., 8., 10., 12., 13., 14., 49., 51., 52.,
53., 54., 55. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun'un iptali istenilen kuralları içeren maddeleri şöyledir:
"Tanımlar
MADDE 2-(1) Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Bakanlık: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını,
b) Çerçeve sözleşme: Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen
işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında
işkolu düzeyinde yapılan sözleşmeyi,
c) Görevli makam: İşyeri toplu iş sözleşmesi için işyerinin,
işletme toplu iş sözleşmesi için işletme merkezinin bağlı bulunduğu Çalışma ve
İş Kurumu İl Müdürlüğünü, aynı Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki
alanına giren işyerleri için yapılacak grup toplu iş sözleşmelerinde bu
işyerlerinin bağlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünü, birden fazla
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki alanına giren işyerlerini kapsayacak
grup toplu iş sözleşmesi için ise Bakanlığı,
ç) Grup toplu iş sözleşmesi: İşçi sendikası ile işveren sendikası
arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerlerini ve
işletmeleri kapsayan toplu iş sözleşmesini,
d) İşletme toplu iş sözleşmesi: Bir gerçek veya tüzel kişiye ya da
bir kamu kurum veya kuruluşuna ait aynı işkolundaki birden çok işyerini
kapsayan sözleşmeyi,
e) İşveren vekili: İşveren adına işletmenin bütününü yönetenleri,
f) Konfederasyon: Değişik işkollarında en az beş sendikanın bir
araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşu,
g) Kuruluş: Sendika ve konfederasyonları,
ğ) Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde,
ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az
yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak
üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,
h) Toplu iş sözleşmesi: İş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve
sona ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren
sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi,
ı) Üst kuruluş: Konfederasyonları,
i) Yönetici: Kuruluşun ve şubesinin yönetim kurulu üyelerini,
ifade eder.
(2) İşveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren
sayılır.
(3) Bu Kanunun uygulanması bakımından işçi, işveren ve işyeri
kavramları 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlandığı gibidir.
(4) İş sözleşmesi dışında ücret karşılığı iş görmeyi taşıma, eser,
vekâlet, yayın, komisyon ve adi şirket sözleşmesine göre bağımsız olarak
meslekî faaliyet olarak yürüten gerçek kişiler de bu Kanunun ikinci ila altıncı
bölümleri bakımından işçi sayılır.
Kuruluş serbestisi
MADDE 3-(1) Kuruluşlar, bu Kanundaki
kuruluş usul ve esaslarına uyarak önceden izin almaksızın kurulur. Sendikalar
kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur.
(2) Kamu işveren sendikalarının, aynı işkolundaki kamu işverenleri
tarafından kurulması ve faaliyette bulunması şartı aranmaz.
İşkolunun tespiti
MADDE 5-(1) Bir işyerinin girdiği
işkolunun tespiti Bakanlıkça yapılır. Bakanlık, tespit ile ilgili kararını
Resmî Gazete'de yayımlar. Bu tespite karşı ilgililer, kararın yayımından
itibaren on beş gün içinde dava açabilir. Mahkeme iki ay içinde kararını verir.
Kararın temyiz edilmesi hâlinde Yargıtay uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak
karara bağlar.
(2) Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise
işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olur. İşkolu tespit
talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit
davalarında bekletici neden sayılmaz.
(3) İşkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini
etkilemez.
Kuruculuk şartları
MADDE 6-(1)Fiil ehliyetine sahip
ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişiler sendika kurma hakkına sahiptir.
Ancak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile; zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat
karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı
değerlerini aklama ve kaçakçılık suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunanlar sendika
kurucusu olamaz.
(2) İşveren sendikası kurucusunun tüzel kişi olması hâlinde tüzel
kişiyi temsil eden gerçek kişide de birinci fıkrada belirtilen şartlar aranır.
Organlara dair ortak hükümler
MADDE 9-(1) Kuruluşun ve şubelerinin
organları; genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kuruludur.
Bu organlardan genel kurul dışında kalanların üye sayıları üçten az dokuzdan
fazla; konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi
ikiden fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten
az beşten fazla olamaz. Genel kurul dışındaki organlara asıl üye sayısı kadar
yedek üye seçilir.
(2) Kuruluşlar ihtiyaca göre başka organlar da kurabilir. Ancak
genel kurul ile yönetim, denetim ve disiplin kurullarının görev ve yetkileri bu
organlara devredilemez.
(3) Kuruluşların genel kurul dışındaki organlarına seçilebilmek
için 6 ncı maddede aranan şartlara sahip olmak gerekir. Bu şartlara sahip
olmayan birinin seçildiğini tespit eden valiliğin veya Bakanlığın başvurusu
üzerine mahkeme, bu kişinin görevine son verir. Mahkemenin kararı kesindir.
(4) Genel kurul dışındaki organlara seçilen üyelerin ad ve
soyadları ile açılan ve kapatılan şubeler, ilgili valiliğe bildirilir ve 7 nci
maddenin ikinci fıkrasına göre ilan edilir.
(5) Genel kurul dışındaki organlara seçilenlerin 6 ncı maddede
sayılan suçlardan biri ile mahkûm olmaları hâlinde görevleri kendiliğinden sona
erer.
(6) Kuruluş ve şube yönetim, denetleme ve disiplin kurulu
üyelerinin görevleri, milletvekili veya belediye başkanı seçilmeleri hâlinde
kendiliğinden son bulur.
(7) Tüzükte daha yüksek bir yeter sayı öngörülmemişse, genel kurul
dışında kalan organlar için; toplantı yeter sayısı kurul üye sayısının salt
çoğunluğu, karar yeter sayısı toplantıya katılanların salt çoğunluğudur.
Genel kurulun görev ve yetkileri
MADDE 11-(1) Genel kurulun görev ve
yetkileri şunlardır:
a) Organların seçimi
b) Tüzük değişikliği
c) Yapılacak ilk genel kurula sunulması ve geçmişe etkili olmaması
kaydıyla ilgili makamlar veya mahkemelerce kanuna aykırı görülerek düzeltilmesi
istenen konular hakkında yönetim kuruluna yetki verilmesi
ç) Yönetim kurulu ve denetleme kurulu raporları ile yeminli mali
müşavir raporlarının görüşülmesi
d) Yönetim kurulu ve denetleme kurulunun ibrası
e) Bütçenin kabulü
f) Yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kurulu üyelerine
verilecek ücret, tazminat, ödenek ve yolluklar ile sosyal hakların belirlenmesi
g) Taşınmaz satın alınması veya mevcut taşınmazların satılması
hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesi
ğ) Üst kuruluş kurucusu olma, üst kuruluşlara üye olma veya
üyelikten çekilme
h) Şube açma, birleştirme veya kapatma, bu konuda tüzükte
belirlenen esaslar doğrultusunda yönetim kuruluna yetki verilmesi
ı) Birleşme veya katılma
i) Uluslararası kuruluşun kurucusu olma, uluslararası kuruluşlara
üye olma veya üyelikten çekilme
j) Kuruluşun feshi
k) Mevzuat veya tüzükte genel kurulca yapılması öngörülen diğer
işlemleri yerine getirme ve başka bir organa bırakılmamış konuları karara
bağlama
2) Şube genel kurulları, sadece birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve
(k) bentlerinde belirtilen görevleri yerine getirir. Şube genel kurullarının
mali ibra yetkisi yoktur.
Genel kurulun toplantı zamanı
MADDE 12-(1) Kuruluşların ilk genel
kurulu tüzel kişiliğin kazanılmasından, şubelerin ilk genel kurulu ise kuruluş
tarihinden itibaren altı ay içinde yapılır.
(2) Olağan genel kurul en geç dört yılda bir toplanır.
(3) İki genel kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet ve
hesap raporu, yeminli mali müşavir raporu, denetleme kurulu raporu ve gelecek
döneme ait bütçe teklifi toplantı tarihinden on beş gün önce genel kurula
katılacaklara gönderilir.
(4) Olağanüstü genel kurul, yönetim kurulu veya denetleme
kurulunun gerekli gördüğü hâllerde ya da genel kurul üye veya delegelerinin
beşte birinin yazılı isteği üzerine altmış gün içinde yazılı istekteki konuları
öncelikle görüşmek üzere toplanır. Talep tarihi itibarıyla olağan genel kurul
toplantı tarihine altı aydan az bir süre kalması hâlinde olağanüstü genel
kurula gidilemez; ancak, isteğe konu olan hususlar olağan genel kurul gündemine
alınır.
(5) Genel kurula çağrı yönetim kurulu tarafından yapılır.
(6) Yukarıdaki hükümlere aykırı hareket eden kuruluş veya şube
yönetim kuruluna; kuruluşun üyelerinden birinin veya durumu tespit eden
Bakanlığın başvurusu üzerine, mahkeme kararıyla işten el çektirilir. Mahkeme,
ayrıca genel kurulu kanun ve tüzük hükümlerine göre en kısa zamanda toplamak ve
yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar kuruluşu yönetmekle görevli olmak üzere
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince bir
veya üç kayyım tayin eder.
Sendika özgürlüğünün güvencesi
MADDE 25-(1) İşçilerin işe
alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir
sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir
sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.
(2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi
olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma
şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz.
Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş
sözleşmesi hükümleri saklıdır.
(3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri
dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının
faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı
işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.
(4) İşverenin fesih dışında yukarıdaki fıkralara aykırı hareket
etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal
tazminata hükmedilir.
(5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857
sayılı Kanunun 18, 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına
sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi
hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu,
işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal
tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857
sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata
hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava
açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
(6) İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile
açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Feshin
işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal
nedene dayandığını ispatla yükümlüdür.
(7) Fesih dışında işverenin sendikal ayrımcılık yaptığı iddiasını
işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal ayrımcılık yapıldığını güçlü
biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren davranışının nedenini
ispat etmekle yükümlü olur.
(8) Yukarıdaki hükümlere aykırı olan toplu iş sözleşmesi ve iş
sözleşmesi hükümleri geçersizdir.
(9) İşçinin iş kanunları ve diğer kanunlara göre sahip olduğu
hakları saklıdır.
Kuruluşların denetimi ve şeffaflık
MADDE 29-(1) Kuruluşların denetimi,
kanun ve kuruluşun tüzük hükümlerine göre denetleme kurulları tarafından
yapılır. Denetimde, yönetim ve işleyişin, gelir, gider ve bilançoların ve
bunlarla ilgili işlemlerin kanun, tüzük ve genel kurul kararlarına uygunluğu
incelenir.
(2)Kuruluşların gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimleri, en
geç iki yılda bir 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre denetim yetkisine sahip
yeminli mali müşavirlerce yapılır. Bu denetimin yapılmış olması, denetleme
kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
(3)Kuruluşlar; faaliyet, dış denetim ve denetleme kurulu raporları
ile genel kurul kararlarını uygun vasıtalarla derhâl yayınlar.
(4) Kuruluşların ve şubelerin kurucu ve yöneticileri, kendileri,
eşleri ve velayetleri altında bulunan çocuklarına ait mal bildirimlerini
19/4/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre vermek zorundadır.
(5)İç ve dış denetim esasları, işçi ve işveren
konfederasyonlarının görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.
Toplu iş sözleşmesi ve çerçeve sözleşmenin içeriği
MADDE 33-(1) Toplu iş sözleşmesi, iş
sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hükümleri içerir.
(2) Toplu iş sözleşmesi, tarafların karşılıklı hak ve borçları ile
sözleşmenin uygulanması ve denetimini ve uyuşmazlıkların çözümü için
başvurulacak yolları düzenleyen hükümleri de içerebilir.
(3)Çerçeve sözleşme, sözleşmenin tarafı olan işçi ve işveren
sendikasının üyeleri hakkında uygulanır ve meslekî eğitim, iş sağlığı ve
güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri
içerebilir.
(4) Çerçeve sözleşme, taraflardan birinin çağrısı ve karşı tarafın
çağrıya olumlu cevap vermesi ile en az bir, en çok üç yıl için yapılır.
(5) Toplu iş sözleşmeleri ve çerçeve sözleşmeler, Anayasaya ve
kanunların emredici hükümlerine aykırı düzenlemeler içeremez.
Yetki
MADDE 41-(1) Kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla işçi
sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde
çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi
bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya
yetkilidir.
(2) İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak
dikkate alınır ve yüzde kırk çoğunluk buna göre hesaplanır.
(3) İşletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya fazla üyesinin
olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş
sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(4) Bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyeri veya
işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya işyerleri
için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.
(5) Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünün tespitinde
Bakanlıkça her yıl ocak ve temmuz aylarında yayımlanan istatistikler esas
alınır. Bu istatistiklerde her bir işkolundaki toplam işçi sayısı ile
işkollarındaki sendikaların üye sayıları yer alır. Yayımlanan istatistik, toplu
iş sözleşmesi ve diğer işlemler için yeni istatistik yayımlanıncaya kadar
geçerlidir. Yetki belgesi almak üzere başvuran veya yetki belgesi alan işçi
sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak istatistikler etkilemez.
(6) Yayımından itibaren on beş gün içinde itiraz edilmeyen
istatistik kesinleşir. İstatistiğin gerçeğe uymadığı gerekçesiyle bu süre
içinde Ankara İş Mahkemesine başvurulabilir. Mahkeme bu itirazı on beş gün
içinde sonuçlandırır. Mahkemece verilen karar, ilgililerce veya Bakanlıkça
temyiz edilebilir. Yargıtay temyiz talebini on beş gün içinde kesin olarak
karara bağlar.
(7) Bakanlık, yetkili sendikanın belirlenmesinde ve
istatistiklerin düzenlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten
çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi bildirimlerini
esas alır.
Yetki itirazı
MADDE 43-(1) Kendilerine 42 nci madde
uyarınca gönderilen tespit yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya
sendika üyesi olmayan işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki
şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu şartları taşıdığı yolundaki itirazını,
nedenlerini de göstererek yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren
altı iş günü içinde mahkemeye yapabilir.
(2) İtiraz dilekçesi görevli makama kayıt ettirildikten sonra
mahkemeye verilir. Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünden
daha az üyesi bulunan işçi sendikası, yetki itirazında bulunamaz.
(3) İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması
hâlinde itiraz incelenmeksizin reddedilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde
maddi hata ve süreye ilişkin itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma
yapmaksızın kesin olarak karara bağlar. Bunların dışındaki itirazlar için
mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve karar temyiz edildiği takdirde Yargıtay
tarafından on beş gün içinde kesin olarak karara bağlanır.
(4) 42 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kendisine yetki
şartlarına sahip olmadığı bildirilen işçi sendikası, altı iş günü içinde
yetkili olup olmadığının tespiti için dava açabilir. Mahkeme açılan davayı o
işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünü üye kaydeden işçi sendikaları ile
işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene de bildirir. Mahkeme
davayı iki ay içinde sonuçlandırır.
(5) İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur.
Grevin tanımı
MADDE 58-(1) İşçilerin, topluca
çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre
önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı
amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev
denir.
(2) Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması
hâlinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak
veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve
kanuni grev denir.
(3) Kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev
kanun dışıdır.
Kanuni grev ve lokavt kararının alınması ve uygulamaya konulması
MADDE 60-(1) Grev kararı, 50 nci
maddenin beşinci fıkrasında belirtilen uyuşmazlık tutanağının tebliği tarihinden
itibaren altmış gün içinde alınabilir ve bu süre içerisinde altı iş günü
önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya konulabilir. Bu süre
içerisinde, grev kararının alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa
bildirilmemesi hâlinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşer.
(2) Uyuşmazlığın tarafı olan işveren sendikası veya sendika üyesi
olmayan işveren, grev kararının kendisine tebliğinden itibaren altmış gün
içinde lokavt kararı alabilir ve bu süre içerisinde altı iş günü önceden karşı
tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilir.
(3) Grev ve lokavt kararları, kararı alan tarafça işyeri veya
işyerlerinde derhâl ilan edilir.
(4) Bildirilen tarihte başlamayan grev hakkı veya lokavt düşer.
Süresi içinde grev kararı uygulamaya konulmamışsa ve alınmış bir lokavt kararı
da yoksa veya lokavt da süresi içinde uygulamaya konulmamışsa yetki belgesinin
hükmü kalmaz.
(5) Grev ve lokavt kararlarının uygulanacağı tarih, kararı alan
tarafça karşı tarafa tebliğ edilmek üzere notere ve bir örneği de görevli
makama tevdi edilir. Uygulama tarihi, kararı alan tarafça ayrıca işyeri veya
işyerlerinde derhâl ilan edilir.
(6) Grup toplu iş sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda grev
kararı, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için alınmış olsa dahi
lokavt kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir.
(7) Kanuni grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi
bir kişiyi de arabulucu olarak görevlendirebilir.
Grev oylaması
MADDE 61-(1) Grev kararının işyerinde
ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az dörtte birinin ilan
tarihinden itibaren altı iş günü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli
makama yazılı başvurusu üzerine, görevli makamca talebin yapılmasından başlayarak
altı iş günü içinde grev oylaması yapılır.
(2) Oylamaya ilişkin itirazlar, oylama gününden başlayarak üç iş
günü içinde mahkemeye yapılır. İtiraz, mahkemece üç iş günü içinde kesin olarak
karara bağlanır.
(3) Oylamada grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan
işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğu grevin yapılmaması yönünde
karar verirse, bu uyuşmazlıkta alınan grev kararı uygulanamaz. Bu durumda 60
ıncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen sürenin sonuna kadar anlaşma sağlanamazsa
veya 51 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen süre içerisinde işçi
sendikası Yüksek Hakem Kuruluna başvurmazsa yetki belgesinin hükmü kalmaz.
(4) İşletme toplu iş sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta
grev oylaması talebi, işletmenin her bir işyerinin bağlı bulunduğu görevli
makama yapılır. Grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp
ulaşmadığının tespiti ile grev oylamasının sonuçları işletme merkezinin bağlı
bulunduğu görevli makamda toplanır ve toplu sonuç orada belirlenir.
(5) Grup toplu iş sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev
oylaması talebi, grubun her bir işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama yapılır.
Grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp ulaşmadığının
tespiti ile grev oylamasının sonuçları her işyeri için ayrıca belirlenir.
(6) Grev oylamasının usul ve esasları Bakanlıkça çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir.
Grev ve lokavt yasakları
MADDE 62-(1) Can ve mal kurtarma
işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik,
doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan
başlayan petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma
Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca
doğrudan işletilen işyerlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir
içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamaz.
(2) Bakanlar Kurulu, genel hayatı önemli ölçüde etkileyen doğa
olaylarının gerçekleştiği yerlerde bu durumun devamı süresince yürürlükte
kalmak kaydıyla gerekli gördüğü işyerlerinde grev ve lokavtı yasaklayabilir.
Yasağın kalkmasından itibaren altmış gün içinde altı iş günü önce karşı tarafa
bildirilmek kaydıyla grev ve lokavt uygulamasına devam edilir.
(3) Başladığı yolculuğu yurt içindeki varış yerlerinde bitirmemiş
deniz, hava, demir ve kara ulaştırma araçlarında grev ve lokavt yapılamaz.
Grev ve lokavtın ertelenmesi
MADDE 63-(1) Karar verilmiş veya
başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt genel sağlığı veya millî güvenliği
bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün
süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde başlar.
(2) Erteleme kararının yürürlüğe girmesi üzerine, 60 ıncı maddenin
yedinci fıkrasına göre belirlenen arabulucu, uyuşmazlığın çözümü için erteleme
süresince her türlü çabayı gösterir. Erteleme süresi içerisinde taraflar
aralarında anlaşarak uyuşmazlığı özel hakeme de götürebilir.
(3) Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, altı iş günü
içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca
çözülür. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer.
Grev hakkının ve lokavtın kötüye kullanılması
MADDE 72-(1) Taraflardan birinin veya
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başvurusu üzerine mahkemece, grev hakkı
veya lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya millî
servete zarar verecek şekilde kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde,
uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilir.
(2) Kanuni bir lokavtın işyerini temelli olarak kapalı tutmak
amacıyla yapıldığı kesinleşmiş mahkeme kararıyla belirlenirse, mahkeme
kararının lokavt yapmış işverene veya işveren sendikasına bildirilmesi ile
birlikte lokavt durdurulur. Mahkeme kararına rağmen lokavtın uygulanmaya devam
edilmesi, işçilere 70 inci madde hükümlerinden yararlanma hakkı verir.
Grev ve lokavt gözcüleri
MADDE 73-(1) İşyerinde grev ilan
etmiş olan işçi sendikası, kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için
güç kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın kendi üyelerinin grev kararına
uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi
üyeleri arasından en çok dörder grev gözcüsü koyabilir.
(2) Grev gözcüleri, işyerine giriş ve çıkışlara engel olamaz,
giren ve çıkanları kontrol amacıyla dahi durduramaz.
(3) İşyerinde lokavt ilan etmiş olan işveren sendikası, kanuni bir
lokavt kararına uyulmasını sağlamak için güç kullanmaksızın ve tehditte
bulunmaksızın kendi üyelerinin lokavt kararına uyup uymadıklarını denetlemek
amacıyla lokavtın kapsamına giren işyerlerine gözcüler gönderebilir.
Grev ve lokavt hâlinde mülkî amirin yetkileri
MADDE 74-(1) Mahallin en büyük mülkî
amirleri halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve aksaması muhtemel hizmet ve
ihtiyaçları karşılayacak, işyerinde faaliyetin devamlılığını sağlayacak
tedbirleri alır.
(2) Grev ve lokavtın uygulanması sırasında mahallin en büyük mülkî
amirinin kamu düzenine ilişkin alacağı tedbirler, kanuni bir grev veya lokavtın
uygulanmasını engelleyici nitelik taşıyamaz.
GEÇİCİ MADDE 6-(1)41 inci maddenin birinci
ve beşinci fıkraları ile 43 üncü maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer
alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç üye şartı, Ekonomik ve Sosyal
Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013
istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir, 1/7/2018
tarihine kadar yüzde iki olarak uygulanır.
(2) En son yayımlanan 2009 istatistiği sonrasında, 15/9/2012
tarihine kadar kurulmuş ve Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara üye
olmuş işçi sendikalarının bu Kanunun yürürlük tarihinden Ocak 2013
istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar yapacakları yetki tespit talepleri,
41 inci maddenin birinci fıkrasında yer alan işyeri veya işletme çoğunluğu
şartlarına göre Bakanlıkça sonuçlandırılır.
(3) Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar,
Bakanlığa yapılmış olan yetki tespit başvuruları ile taraf oldukları bu Kanunun
yürürlüğünden önce imzalanmış toplu iş sözleşmesi Ocak 2013 istatistiklerinin
yayımı tarihinden sonra sona erecek olan sendikaların, bir sonraki toplu iş
sözleşmesiyle sınırlı olmak üzere yapacakları yetki tespit başvuruları mülga
2822 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz 2009
istatistiklerine ve mülga 2822 sayılı Kanunda belirtilen hükümlere göre
sonuçlandırılır.
(4) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş
sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu
Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır."
II- İLK İNCELEME
A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ,
Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN'ın
katılımlarıyla 31.1.2013 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında,6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
39. maddesi uyarınca dava dilekçesinin Kanun'un 38. maddesinde gösterilen
şartları taşıyıp taşımadığı incelenmiştir.
1. 6216 sayılı Kanun'un 38. maddesinin (6) numaralı fıkrasında
"İptal davalarında, Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin
Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduğunun ve gerekçelerinin belirtilmiş
olması zorunludur." kuralına yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün 45. maddesinin birinci fıkrasının ilgili hükümleri de şu
şekildedir:
"(1) İptal davası başvuru dilekçesinde şu hususlar yer
alır:
a) İptali istenen kurallar ve bunların her birinin Anayasanın
hangi maddelerine aykırılık oluşturduğu,
b)Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin
Anayasanın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi,
c) Yürürlüğü durdurma talebi varsa, yürürlüğün durdurulmaması
durumunda doğacak olan telafisi imkânsız zararların açıklanması,
.
d) Dava dosyasında sunulan belgelerin tarih sırasına göre
başlıklar hâlinde sıralandığı dizi pusulası."
2. 6216 sayılı Kanun'un 39.maddesi ile İçtüzüğün 49. maddesinde,
dava dilekçesinde eksikliklerin bulunması hâlinde, bu hususun kararla
saptanarak onbeş günden az olmamak üzere verilecek süre içinde tamamlatılması
için ilgililere tebliğ olunacağıve belirtilen
süre içinde eksikliklerin tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulca iptal davasının
açılmamış sayılmasına karar verileceğihükme bağlanmıştır.
3. 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu'nun bazı maddelerinin Anayasa'ya aykırılığı savıyla açılan
iptal davasının 31.1.2013 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında,
Dava dilekçesinde, 6356 sayılı Kanun'un;
a- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine ilişkin
olarak dilekçenin sonuç kısmında, bendin tamamının iptali ve yürürlüğünün
durdurulmasının istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda
anılan bent içerisinde geçen sadece "Ekonomik ve Sosyal Konsey'de
temsil edilen" ibaresinin,
b- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendine ilişkin
olarak dilekçenin sonuç kısmında, bendin tamamının iptali ve yürürlüğünün
durdurulmasının istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda
anılan bent içerisinde geçen sadece "bir işkolunda faaliyette bulunmak
üzere" ibaresinin,
c- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "Sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyette
bulunur" cümlesinin,
d- 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "ve fiilen çalışan" ibaresinin,
e- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "Bu organlardan genel kurul dışında kalanların
üye sayıları üçten az dokuzdan fazla; konfederasyonların yönetim kurullarının
üye sayıları beşten az yirmi ikiden fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki
kurullarının üye sayıları üçten az beşten fazla olamaz." cümlesinin,
f- 11. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (ç) bendine ilişkin
olarak dilekçenin sonuç kısmında, bendin tamamının iptali ve yürürlüğünün
durdurulmasının istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda
anılan bent içerisinde geçen sadece "ile yeminli mali müşavir
raporlarının" ibaresinin,
g- 12. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "yeminli mali müşavir raporu"
ibaresinin,
ğ- 25. maddesinin (4) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "fesih dışında" ibaresinin,
h- 25. maddesinin (5) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen "18" ibaresi ve "Ancak işçinin işe
başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez." cümlesinin,
ı- 29. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "dış denetim" ibaresinin,
i- 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "ve dış" ibaresinin,
j- 33. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "ve mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği,
sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerebilir"
ibaresinin,
k- 33. maddesinin (4) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi
ile" ibaresinin,
l- 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen "Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az
yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla" ibaresi, "çalışan
işçilerin yarıdan fazlasının"ibaresi ve "ise yüzde kırkının"
ibarelerinin,
m- 41. maddesinin (5) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "yüzde üçünün" ibaresinin,
n- 43. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "yüzde üçünden" ibaresinin,
o- 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "en az yüzde üçünü" ibaresinin,
ö- 60. maddesinin (6) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "lokavt kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka
işyerleri için de alınabilir" ibaresinin,
p- 61. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "oylamaya katılanların" ibaresinin,
r- 62. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen "cenaze işlerinde ve mezarlıklarda", "doğal
gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan
petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde"ve "ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde"
ibarelerinin,
s- 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "en çok dörder" ibaresinin,
ş- 74. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin olarak dilekçenin
sonuç kısmında, fıkranın tamamının iptali ve yürürlüğünün durdurulmasının
istenmesine rağmen, iptal gerekçelerinin anlatıldığı kısımda anılan fıkra
içerisinde geçen sadece "işyerinde faaliyetin devamlılığını sağlayacak"
ibaresinin,
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülerek iptallerinin talep edildiği,
dolayısıyla dava dilekçesinin sonuç kısmı ile Anayasa'ya aykırılık
gerekçelerinin açıklandığı kısımda farklılık bulunduğu ve dava dosyasında sunulan
belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde sıralandığı dizi pusulasının
bulunmadığı anlaşılmıştır.
4. Açıklanan nedenlerle, 6216 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile İçtüzüğün 49. maddesi uyarınca Ankara Milletvekili İzzet ÇETİN,
İstanbul Milletvekili Süleyman ÇELEBİ, İzmir Milletvekili Musa ÇAM'a bildirimde
bulunulmasına ve yukarıda belirtilen eksikliklerin giderilmesi için kararın
tebliğinden başlayarak 30 (otuz) gün süre verilmesine, OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
5. Söz konusu kararın 13.2.2013 tarihinde muhataplarına tebliği
üzerine 13.3.2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine verilen dilekçeyle, belirtilen
kuralların tamamına yönelik iptal isteminin sehven yazıldığı belirtilerek iptal
talebinin, dava dilekçesinde yer verilen Anayasaya aykırılık gerekçeleri
doğrultusunda, kuralların ilgili kısımları ile sınırlı olduğunun kabulü talep
edilmiştir.
B) Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ,
Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve
Zühtü ARSLAN'ın katılımlarıyla 28.3.2013 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında:
18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu'nun;
A-2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1-(b) bendinde yer alan "...Ekonomik ve Sosyal Konseyde
temsil edilen..."ibaresinin,
2-(g) bendinin,
3-(ğ) bendinde yer alan "...bir işkolunda faaliyette
bulunmak üzere..."ibaresinin,
4-(ı) bendinin,
B-3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "Sendikalar
kuruldukları iş kolunda faaliyette bulunur." cümlesinin,
C-5. maddesinin,
D-6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "...ve
fiilen çalışan..."ibaresinin,
E-9. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "Bu
organlardan genel kurul dışında kalanların üye sayıları üçten az dokuzdan
fazla; konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi
ikiden fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten
az beşten fazla olamaz." cümlesinin,
F-11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan
".ile yeminli mali müşavir raporlarının..."ibaresinin,
G-12. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan"...yeminli mali müşavir raporu,..."ibaresinin,
H-25. maddesinin;
1- (4) numaralı fıkrasında yer alan "...fesih dışında..."ibaresinin,
2-(5) numaralı fıkrasında yer
alan "18"ibaresi ve"Ancak işçinin işe başlatılmaması
hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen tazminata hükmedilmez." cümlesinin,
I-29. maddesinin;
1- (2) numaralı fıkrasının,
2- (3) numaralı fıkrasında yer alan "...dış denetim..."ibaresinin,
3-(5) numaralı fıkrasında yer
alan "...ve dış..."ibaresinin,
J-33. maddesinin;
1-(3) numaralı fıkrasında yer
alan "...ve meslekî eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk
ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerebilir."ibaresinin,
2-(4) numaralı fıkrasında yer
alan "...ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile..."ibaresinin,
K-41. maddesinin;
1-(1) numaralı fıkrasında yer alan "Kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla..."ibaresi,"...çalışan
işçilerin yarıdan fazlasının..."ibaresi ve"...ise yüzde
kırkının..."ibaresinin,
2-(2) numaralı fıkrasının,
3-(3) numaralı fıkrasının,
4-(5) numaralı fıkrasında yer alan "...yüzde üçünün..."ibaresinin,
L-43. maddesinin;
1-(2) numaralı fıkrasında yer
alan "...yüzde üçünden..."ibaresinin,
2-(4) numaralı fıkrasında yer
alan "...en az yüzde üçünü..."ibaresinin,
M-58. maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkralarının,
N-60. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan "...lokavt
kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir."ibaresinin,
O-61. maddesinin;
1-(3) numaralı fıkrasında yer alan"...oylamaya
katılanların..."ibaresinin,
2-(5) numaralı fıkrasının,
P-62. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "...cenaze
işlerinde ve mezarlıklarda;" ibaresi,"...doğal gaz, petrol
üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya
işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde;..."ibaresi
ve"...ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde..."ibaresinin,
R-63. maddesinin,
S-72. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
T-73. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "...en
çok dörder..."ibaresinin,
U-74. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan "... işyerinde faaliyetin devamlılığını
sağlayacak..."ibaresinin,
V-Geçici 6. maddesinin,
dosyada eksiklik bulunmadığından esasının incelenmesine,
yürürlüklerinin durdurulması isteminin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
6. Dava dilekçesi ve ek dilekçe, Raportör Ömer DURAN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen kanun hükümleri,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten ve Anayasa'nın 149. maddesinin altıncı fıkrası ile 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
43. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk ÇELİK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mahmut
BALLI, Çalışma Genel Müdürü Ali Kemal SAYIN, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Yağız EYÜBOĞLU, Genel Sekreter Bülent
PİRLER, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Pevrul KAVLAK,
HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut ARSLAN, Türkiye Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Kani BEKO, Sinema Emekçileri Sendikası
Genel Başkanı Zafer AYDEN, Gedik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin KUTAL, İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsevil ALPAGUT ve Gazi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın BAŞBUĞ'un 14.10.2014
tarihli sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (ğ) Bendinde Yer
Alan".bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere." İbaresinin, 3.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan "Sendikalar kuruldukları
işkolunda faaliyette bulunur." Cümlesinin ve 5. Maddesinin İncelenmesi
a- Anlam ve Kapsam
7. Sendikalar, işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde,
ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az
yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak
üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Sendikalar örgütlenme
biçimine göre üçe ayrılmakta olup bunlar meslek sendikaları, işyeri sendikaları
ve işkolu esasına göre örgütlenen sendikalardır.
8. İşyeri sendikaları; aynı işyerinde çalışan işçileri bir araya
getiren ve faaliyeti o işyeri ile sınırlı olan sendikalardır. İşyeri
sendikalarının kurulmasında, işçilerin büyük işletmelerde yoğunlaşması önemli
rol oynamıştır.
9. Meslek sendikaları; işkolu ve işyeri ayrımı yapmaksızın aynı
meslekte çalışan işçileri bir araya getiren sendikalar olup sendikal hareketin
temelini oluşturmaktadır.
10. İşkolu sendikaları; mesleki farklılıklarını dikkate almaksızın
bir işkolunda ya da endüstride çalışanların tümünü örgütleyen sendikalardır.
Aynı işkolunda çalışanların benzer çalışma koşulları ve ortak çıkarları
bulunduğu düşüncesinin ürünü olan bu sendikalar, güçlü bir sendikal hareket
oluşturma amacını gütmektedir.İşkolu düzeyinde örgütlenmiş sendikalar
faaliyetlerini yerel, bölgesel veya ulusal düzeylerde yürütebilmektedir.
11. Bir örgütlenme modeli olarak sendika, bir meslek grubuna ait
işçilerin mesleki menfaatlerini korumayı amaçlayabileceği gibi, bir işkolunda
çalışan bütün işçilerin çalışma yaşamındaki ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumayı ve kollamayı da amaçlayabilir. Tarihsel olarak meslek
sendikaları şeklinde ortaya çıkan sendikaların, endüstrileşmenin de etkisiyle
günümüzde ağırlıklı olarak işkolu esasına göre örgütlendiği görülmektedir.
b- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
12. Dava dilekçesinde özetle, iptali istenilen kurallar nedeniyle
işkolu sendikaları dışında işyeri sendikaları ile meslek sendikalarının
kurulması ve faaliyet göstermesine imkan kalmadığı, sendika özgürlüğünün,
sendikaya üye olmak, çekilmek, üst kuruluşlar kurmak ve sendikal faaliyetleri
kapsayan bir özgürlük olduğu, sendika hakkını sınırlama nedenlerinin genel
sınırlama nedenleri yanında Anayasa'nın 51. maddesinde özel olarak
düzenlendiği, Türkiye'de yalnızca işkolu sendikacılığını zorunlu kılan söz
konusu düzenlemelerin sendika kurma ve örgütlenme hak ve özgürlüklerine yönelik
ağır, ölçüsüz, demokratik toplum niteliklerine aykırı bir sınırlama getirdiği,
bu durumun Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile
bağdaşmadığı belirtilerek kuralların Anayasa'nın 13., 51. ve 90. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
13. Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendinde
sendika; işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve
sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya
işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere
oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar şeklinde ifade edilmiş olup
".bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere." ibaresi, dava
konusu kuralı oluşturmaktadır.
14. Kanun'un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan,
sendikaların kuruldukları işkolunda faaliyette bulunacağına ilişkin kural da
dava konusu bir diğer kuraldır.
15. Kanun'un dava konusu 5. maddesinde ise; bir işyerinin girdiği
işkolunun tespitinin Bakanlıkça yapılacağı, Bakanlığın bu tespit ile ilgili
kararını Resmî Gazete'de yayımlayacağı, bu tespite karşı ilgililerin kararın
yayımından itibaren on beş gün içinde dava açabileceği, mahkemenin iki ay
içinde kararını vereceği, kararın temyiz edilmesi hâlinde Yargıtay'ın
uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlayacağı, yeni bir toplu iş
sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespitinin bir
sonraki dönem için geçerli olacağı, işkolu tespit talebi ve buna ilişkin olarak
açılan davaların, yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici
neden sayılmayacağı ve işkolu değişikliğinin yürürlükteki toplu iş sözleşmesini
etkilemeyeceği düzenlenmektedir.
16. Buna göre dava konusu kurallar; sendikal örgütlenmenin işkolu
esasına göre olacağını, bir işyerinin girdiği işkolunun tespiti konusundaki
yetkinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait olduğunu, bu tespite karşı
başvuru yollarını ve toplu iş sözleşmesi için yetki sürecinin başlamış olması
durumunda yapılacak işkolu değişikliklerinin geçerlilik usulünü
düzenlemektedir.
17. İşkolu sendikacılığı, işyerindeki temel faaliyetin esas
alındığı bir örgütlenme modeli olup, sendika işkolu esasına dayalı olarak
kurulur ve mesleklerini dikkate almaksızın o işkolunda çalışan bütün işçilerin
örgütlenmesini amaçlar. Bu çerçevede ele alındığında işkolu, örgütlenmenin
hedefleri ve faaliyet alanı ile doğrudan ilgilidir. İşkolu düzeyinde
örgütlenmiş sendikalar faaliyetlerini yerel, bölgesel veya ulusal farklı
düzeylerde yürütebilir.
18. İşkolu sendikacılığı lehine dile getirilen görüşlerin çoğu,
haklar mücadelesinde etkili olabilmenin ve sonuç alabilmenin ancak güçlü bir
sendika ile mümkün olabileceği, bunun ise daha fazla işçinin aynı sendikada
örgütlenmesi ile mümkün olabileceği gerekçesine dayanmaktadır.
19. Çalışanların ve işverenlerin ortak ekonomik ve toplumsal
çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurdukları sendikalar, demokratik
sosyal hukuk devletinin vazgeçilmez öğelerinden birini oluşturmaktadır.
20. Sendikalar, çalışanların hak ve menfaatlerini korumak
amacıyla, yine bunların üretimden gelen güçlerine dayanarak faaliyet gösteren
örgütlü yapılardır. Bireysel olarak zayıf durumda bulunan çalışanlar,
örgütlenmek ve sendikalaşmak suretiyle işveren karşısındaki pazarlık güçlerini
artırmakta, gerek hak ve menfaatlerinin korunmasında gerekse sorunlarının
çözümünde etkin bir konum elde etmektedirler.
21. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları
izleyebileceği örgütleri kurabilmeleri sosyal hayat için oldukça önemlidir.
Demokrasilerde böyle bir "örgüt", devlet tarafından saygı
gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir.Çalışma hayatındakendi
üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikalar,
bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana
getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir
parçasıdır (B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31). (Bu konuda AİHM kararı için
bkz.Belçika Ulusal Polis Sendikası/Belçika, B. No: 4464/70, 27/10/1975 §
38).
22. Sendika kurma hakkının düzenlendiği Anayasa'nın 51.
maddesinde;
"Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve
usuller kanunda gösterilir." denilmektedir.
23. Anayasa'nın 51. maddesinde güvenceye bağlanan sendika hakkı,
demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır.
Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kollektif
oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük,
bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını
gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların, bireysel ve ortak
çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestîsini
gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olarak
görülmektedir.
24. Sendika hakkı, çalışanların ve çalıştıranların sadece
istedikleri sendikaları kurmaları ve bunlara üye olmaları yolunda bir hakla
sınırlı kalmamakta, aynı zamanda oluşturdukları tüzel kişiliklerin varlığının
ve bu tüzel kişiliklerin kendine özgü faaliyetlerinin garanti altına alınmasını
da içermektedir. Üyelerinin ekonomik, sosyal ve kültürel ortak menfaatlerini
korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan sendikalar ve bunların üst
kuruluşlarının, iş uyuşmazlığı çıkarması, toplu görüşme ve toplu sözleşme
yapması, grev ve lokavt kararı vermesi ve uygulaması da sendika hakkı
kapsamında yer almaktadır.
25. Sendika kurma hakkı Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık
ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerine
dayanılarak kanunla sınırlanabilir.
26. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı Anayasa'da yer alan
temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa'nın 51.
maddesinin ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama
sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklerin sınırlandırılmasında
Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple
sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 51. maddesi kapsamında
yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 38).
27. Temel hak ve özgürlükler özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasa'da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Dokunulamayacak "öz", her temel hak ve özgürlük açısından
farklılık göstermekle birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne
dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddî surette
güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı
bir nitelik taşımaması gerekir.
28. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle, öze dokunan sınırlamalar, "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ve "ölçülülük" ilkelerine evleviyetle
aykırı olacağından, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar
yönünden "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ve "ölçülülük"
ilkeleri bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
29. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
kavramı, öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da
istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da
alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir.
"Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden olma, bir
sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması
amacına yönelik ve ölçülü olmasını ifade etmektedir.
30. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile
sınırlama araçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple, kuralın hedeflenen amaca ulaşabilmek için
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
31. Belirtilen nitelikleri gereği, Anayasa'nın 13. maddesinde yer
alan ve aralarında sıkı bir ilişki bulunan, "temel hak ve hürriyetlerin
özü", "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ve
"ölçülülük ilkesi" kavramları, bir bütünün parçaları olup,
"demokratik bir hukuk devleti"nin özgürlükler rejiminde
gözetilmesi gereken temel ölçütleri oluşturmaktadır.
32. Anılan ilke, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi
bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin kanun koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz
önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer
alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin,
Anayasa'nın 51. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerekmektedir.
33. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü Anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun
hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Buna göre sendikaların işkolu esasına göre
kurulacağını öngören ve iptali istenilen kurallar ile yapılan müdahalenin
kanuni dayanağının var olduğu anlaşılmaktadır.
34. Anayasa'nın 51. maddesinin dördüncü fıkrasında "Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir." denilmek suretiyle, kanun koyucunun Anayasa'da yer alan
sendikal hakların sınırlandırılması kurallarına bağlı kalmak şartıyla, sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usulleri belirleme
konusunda takdir yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir. Hiç kuşkusuz bu takdir
yetkisi Anayasa'nın öngördüğü sınırlama kriterlerine uygun kullanılmalıdır.
35. 6356 sayılı Kanun'da işkolu esasına göre sendikal örgütlenme
esası benimsenmiştir. Kanun'un 3. maddesinde yer alan "Sendikalar
kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur." ibaresinin gerekçesinde bu
durum".maddede sendikaların ülkemiz endüstri ilişkileri sisteminin
benimsediği ve uygulandığı biçimde işkolu esasına göre kurulacağı."
şeklinde açıklanmıştır.
36. Aynı işkolunda çalışanların benzer çalışma koşulları ve ortak
çıkarları bulunduğu düşüncesinden hareketle, mesleki farklılıkları dikkate
almaksızın bir işkolunda ya da endüstride çalışanların tümünü örgütleyen işkolu
sendikalarına eğilim artmış ve bunun sonucunda işkolu sendikaları temel örgüt
modeli haline gelmiştir. Haklar mücadelesinde etkili olabilme ve sonuç
alabilmenin ancak güçlü bir sendika ile mümkün olabileceği, bunun ise daha
fazla işçinin aynı sendikada örgütlenmesine bağlı olduğu düşüncesi, işkolu
sendikacılığının gelişmesine yol açmıştır.
37. Bu çerçevede, sendikaların işkolu esasına göre kurulacağını
öngören kuralların, kamu düzenini sağlamak ve devam ettirmek, daha etkin ve
daha güçlü bir sendikacılığı temin etmek için çıkarılmış olduğu
anlaşılmaktadır. Zira mevcut sistem içerisinde güçlü yapılar haline gelen
sendikalar işkolu esasına göre faaliyette bulunan sendikalardır. Bununla
birlikte diğer sendikal örgütlenme biçimlerinin açıkça yasaklanmadığı, nitekim
diğer örgütlenme modelleri ile kurulup faaliyette bulunan sendikaların mevcut
olduğu ve şartlar sağlandığında toplu iş sözleşmesi imzalayabilme haklarının
bulunduğu gerçeği göz önüne alındığında getirilen sınırlamaların meşru
temellere dayandığı, hakkın özünü zedelemediği ve ölçüsüz bir müdahale
oluşturmadığı görülmektedir.
38. Diğer yandan kural, sendikaların görevlerini yerine
getirmeleri ve sendikal hakların kullanılması sırasında bağımsızlığına
müdahalede bulunmamakta, işçilerin bir sendikaya üye olma ya da üyelikten
ayrılma serbestîsine zarar vermemektedir.
39. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 13. ve
51. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
40. Kanun'un 2. maddesinin (ğ) bendinde yer alan ".bir
işkolunda faaliyette bulunmak üzere." ibaresi ile 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan "Sendikalar kuruldukları işkolunda
faaliyette bulunur." cümlesi yönünden Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Engin YILDIRIM ve Erdal TERCAN bu görüşe katılmamışlardır.
41. Kanun'un 5. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları yönünden
Erdal TERCAN bu görüşe katılmamıştır.
42. Kuralların Anayasa'nın 90. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
B- Kanun'un 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (g) ve (ı)
Bentlerinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
43. Dava dilekçesinde özetle, iptali istenilen kurallar nedeniyle
sendikaların üst kuruluş olarak sadece konfederasyon olarak örgütlenebileceği,
dolayısıyla federasyon olarak örgütlenmelerinin engellendiği, bu durumun sendika
kurma ve örgütlenme hakkına yönelik uluslararası sözleşme ve normlara,
demokratik toplum düzenine aykırı, hakkın özünü zedeleyen, aşırı ve ölçüsüz bir
sınırlama niteliği taşıdığı, Anayasa'da üst kuruluşlarla ilgili olarak bir
sınırlama yapılmadığı, bunun da Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 13., 51. ve 90.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
44. Dava konusu kurallar; 6356 sayılı Kanun'da geçen "kuruluş"
ve "üst kuruluş"u tanımlamaktadır. Buna göre "kuruluş",
sendika ve konfederasyonları,"üst kuruluş"ise
konfederasyonları ifade etmektedir.
45. Sendika ve konfederasyon tanımları, 2. maddenin (1) numaralı
fıkrasının (ğ) ve (f) bentlerinde yapılmıştır. Buna göre, sendikalar, işçilerin
veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve
çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir
araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel
kişiliğe sahip kuruluşları; konfederasyon ise değişik işkollarında en az beş
sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşu ifade
etmektedir. Kanun'a göre konfederasyonlar, en üst sendikal örgütlenme modeli
olup farklı işkollarında faaliyet gösteren sendikaların bir araya gelmesiyle
kurulmaktadır.
46. Sendikalar, üst birlik kurarak ya da bu tür birliklere
katılarak, kendilerini olumlu yönde geliştirme olanağı elde ederler. Birliğe
üye sendikaların tecrübe ve bilgilerini diğer sendikalarla paylaşmaları, söz
konusu birliklerin kuruluşlarında temel etkendir.
47. Dava konusu kurallar nedeniyle yasaklandığı ileri sürülen
federasyonlar, bölgesel ya da ulusal düzeyde aynı meslekte ya da aynı işyerinde
faaliyet gösteren sendikaların bir araya gelmesiyle kurulan üst örgütlerdir.
48. Kanun, sendikaların oluşum ve teşkilatlanmasını işkolu esasına
göre belirlemiştir. Doktrinde federasyon tipi örgütlenme modelinin, işyeri
esaslı örgütlenen sendikalar için daha uygun olan bir üst yapılanma olduğu
kabul görmektedir. Bu bakımdan kanun koyucunun işkolu esaslı örgütlenen
sendikalar için üst kuruluş modeli olarak konfederasyon tipi örgütlenmeyi
tercih ettiği görülmektedir.
49. Sendika hakkının anayasal güvence altında olduğu ve bu hak ile
hakkın sınırlandırılmasında uyulacak kurallar 22 ila 33. paragraflarda ifade
edilmiştir.
50. Anayasa'nın 51. maddesinin dördüncü fıkrasında "Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir." denilmek suretiyle, kanun koyucunun Anayasa'da yer alan
sendikal hakların sınırlandırılması kurallarına bağlı kalmak şartıyla, sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usulleri belirleme
konusunda takdir yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir. Kanun koyucunun
Anayasaya aykırı olmamak kaydıyla takdir yetkisi kapsamında getirdiği
düzenlemelerin yerinde olup olmadığı hususu ise anayasallık denetiminin kapsamı
dışındadır.
51. Kuruluşları, sendika ve konfederasyonlar olarak, üst kuruluşları
ise konfederasyonlar olarak tanımlayan kuralların, kamu düzenini sağlamak ve
devam ettirmek, daha etkin ve daha güçlü bir sendikacılığı temin etmek için
çıkarılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte diğer sendikal üst
örgütlenme biçimi olan federasyonların açıkça yasaklanmadığı gerçeği göz önüne
alındığında getirilen sınırlamaların meşru temellere dayandığı, hakkın özünü
zedelemediği ve ölçüsüz bir müdahale oluşturmadığı görülmektedir.
52. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 13. ve
51. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
53. Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ve Erdal
TERCAN bu görüşe katılmamışlardır.
54. Kuralların Anayasa'nın 90. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun'un 6. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ".ve fiilen çalışan." İbaresinin
İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
55. Dava dilekçesinde özetle,çalışanların sendika kurabileceği
yönündeki Anayasa hükmünün daraltılarak fiilen çalışma düzeyine indirgendiği,
bu durumun geçici olarak işsiz kalanlar, kayıt dışı çalışanlar ya da bağımlı
çalışmayan kişiler yönünden örgütlenme hakkına aykırı olduğu, bu durumun
Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle çeliştiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 51. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
56. Kanun'un 6. maddesinde, fiil ehliyetine sahip ve fiilen
çalışan gerçek veya tüzel kişilerin sendika kurma hakkına sahip oldukları
belirtilmiş olup "fiilen çalışan" ibaresi, dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
57. Sendikalar, çalışanlar ve işverenlerin hak ve menfaatlerini
korumak amacıyla, yine bunların üretimden gelen güçlerine dayanarak faaliyet
gösteren örgütlü yapılardır. Bireysel olarak zayıf durumda bulunan çalışanlar,
örgütlenmek ve sendikalaşmak suretiyle işveren karşısındaki pazarlık güçlerini
artırmakta, gerek hak ve menfaatlerinin korunmasında gerekse sorunlarının çözümünde
etkin bir konum elde etmektedirler.
58. Sendika kurma hakkının düzenlendiği Anayasa'nın 51. maddesinin
birinci fıkrasında "Çalışanlarve işverenler, üyelerinin
çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve
geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma,
bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.
Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz."
denilmektedir.
59. 6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinde sendikalar "işçilerin
veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve
çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yediişçiveya işverenin bir
araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel
kişiliğe sahip kuruluşlar" olarak tanımlanmışlardır. Söz konusu
tanımda "işçi" kavramına yer verilmiş olup bir kişinin işçi
olarak kabulü için çalışıyor olması gerekmektedir.Nitekim Anayasa'nın 51.
maddesinin birinci fıkrasında da bu hak açıkça çalışanlara tanınmış bir hak
olarak kabul edilmiştir.
60. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 51. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
61. Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu görüşe
katılmamışlardır.
62. Kuralın Anayasa'nın 90. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun'un 9. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
63. Dava dilekçesinde özetle, sendikaların örgütsel yapıları ve
organlarını serbestçe düzenleyebilmesinin temel sendikal haklardan biri olduğu,
iptali istenilen kuralın sendikaların yapılarını ve iç işleyişlerini özgürce
düzenleme haklarına dair uluslararası sözleşme ve normlara, demokratik toplum
düzenine aykırı olduğu, ölçüsüz ve aşırı bir sınırlama niteliği taşıdığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 13., 51. ve 90. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
64. Dava konusu kural, sendika ve konfederasyonlar ile şubelerinin
organlarının üye sayılarını belirlemektedir. Buna göre genel kurul dışında
kalan organların üye sayıları üçten az dokuzdan fazla; konfederasyonların
yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi ikiden fazla ve şubelerin
genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten az beşten fazla
olamayacaktır.
65. 6356 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle, sendikaların oluşumu ve
teşkilatlanması, yönetim, denetleme ve disiplin kurullarının oluşumu, görev, yetki
ve sorumlulukları gibi hususlar da dâhil olmak üzere daha pek çok konunun
kuruluş tüzüğü ile belirlenmesi esası getirilmiştir. Kanun koyucu bu sayede
anılan konularda belirleme yapmak yerine sendika ve konfederasyonların kuruluş
tüzükleri ile organlarını belirleme serbestîsi getirmiştir.
66. Kanun koyucu iptali talep edilen kural ile sadece kurullarda
görev alabilecek alt ve üst üye sayısı sınırını belirlemiş olup bunun dışında,
organların oluşumu, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma usul ve esasları
ile toplantı ve karar yeter sayılarını tamamen kuruluş tüzüklerine bırakmıştır.
67. Anayasa'nın 51. maddesi, Devlet için hem negatif hem de
pozitif yükümlülükler getirmektedir. Devletin, bireylerin ve sendikaların
örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmeme konusundaki negatif yükümlülüğü,
maddenin ikinci ve altıncı fıkralarında yer alan nedenlerle esnetilmiştir. Öte
yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirttiği gibi, her ne kadar sendika
hakkının asıl amacı, "bireyi, korunan hakkın kullanılmasında kamu
makamlarının keyfi müdahalelerine karşı korumak ise de, bundan başka, korunan
haklardan etkili bir şekilde yararlanmayı güvence altına almaya yönelik pozitif
yükümlülükler de olabilir" (bkz.Wilson, Ulusal Gazeteciler
Sendikası ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve
30678/96, 2/10/2002, § 41).
68. Devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri arasında kesin
ayrımlar yapmak her zaman mümkün değildir. Buna karşın Devletin her iki
yükümlülüğüne ilişkin olarak uygulanacak ölçütlerde bir değişiklik
olmamaktadır. Devletin ister pozitif ve isterse negatif yükümlülüğü söz konusu
olsun bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan menfaatleri arasında adil
bir denge kurulması gerekmektedir (bkz.Sorensen ve Rasmussen/Danimarka,
B. No: 52562/99 ve 52620/99, 11/1/2006 § 58). Anayasa Mahkemesi bu adil
dengenin kurulup kurulmadığına karar verirken, kamu gücünü kullanan organların
bu alanda belirli bir takdir marjına sahip olduğunu göz önünde bulunduracaktır.
69. Ölçülülük ilkesi, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence
rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin kanun koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır.
70. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz
konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir
kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır.
Buna göre sendika ve konfederasyonlar ile şubelerinin organları olarak
belirlenen genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin
kurullarının üye sayılarının alt ve üst sınırlarını belirleyen ve iptali
istenilen kural ile yapılan müdahalenin bir kanuna dayandığı anlaşılmaktadır.
71. Anayasa'nın 51. maddesinin üçüncü fıkrasında "Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir." denilmiştir. Buna göre kanun koyucu, Anayasa'da yer alan
sendikal hakların sınırlandırılması kurallarına bağlı kalmak şartıyla, sendika
kurma hakkının kullanılması ile ilgili olarak kuruluş organlarının üye
sayısının alt ve üst sınırını düzenleme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Kanun koyucunun Anayasa'ya aykırı olmamak kaydıyla takdir yetkisi kapsamında
getirdiği düzenlemelerin yerinde olup olmadığı hususu ise anayasallık
denetiminin kapsamı dışındadır.
72. Sendika ve konfederasyonlar ile şubelerinin organlarının üye
sayılarının alt ve üst sınırlarının; kamu düzenini sağlamak ve devam ettirmek,
daha etkin, daha güçlü bir sendikacılığı temin etmek ve karar alma süreçleri
daha hızlı çalışan bir sendikal yapı oluşturmak için düzenlenmiş olduğu
anlaşılmaktadır. Kural ile getirilen sınırlamaların meşru temellere dayandığı,
hakkın özünü zedelemediği ve ölçüsüz bir müdahale oluşturmadığı görülmektedir.
73. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 13. ve 51. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
74. Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
75. Kuralın Anayasa'nın 90. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun'un 11. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (ç) Bendinde
Yer Alan ".ile yeminli mali müşavir raporlarının." İbaresinin,
12. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".yeminli mali müşavir
raporu,." İbaresinin, 29. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının ve (3)
Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".dış denetim." İbaresi ile (5)
Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".ve dış." İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
76. Dava dilekçesinde özetle, sendikaların gerek idari gerek mali
yönden iç denetiminin sendikaların denetim kurullarınca gerçekleştirildiği,
sendikaların iş ve işlemlerinin açık ve şeffaf olduğu, olağan ve olağanüstü
genel kurullarında üyeleri, seçilmiş denetim kurulları ve yargı organları
tarafından denetlendiği, sendikaların işlev ve etkilerinin gözardı edilerek
kanun ile dıştan yeni bir denetim şeklinin getirilmesinin demokratik meşruiyet
sorununun bulunduğu, işçi sendikaları açısından düşünüldüğünde dışarıdan
yapılacak bir denetimin ve mali raporların açıklanmasının ekonomik açıdan zayıf
olan işçi tarafının temsilcisi olan sendikaları baskı altında tutabileceği, bu
durumun Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle çeliştiği
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 51. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
77. Kanun'un 11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde;
yönetim kurulu ve denetleme kurulu raporları ile yeminli mali müşavir
raporlarının görüşülmesi, genel kurulun görev ve yetkileri arasında sayılmış
olup anılan bentte yer alan "...ile yeminli mali müşavirlerinin..."
ibaresi dava konusu kuraldır.
78. Kanun'un 12. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, kuruluşların
iki genel kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet ve hesap raporu,
yeminli mali müşavir raporu, denetleme kurulu raporu ve gelecek döneme ait
bütçe teklifinin toplantı tarihinden on beş gün önce genel kurula katılacaklara
gönderileceği düzenlenmiş olup anılan fıkrada yer alan "...yeminli mali
müşaviri raporu..." ibaresi dava konusu kuraldır.
79. Kanun'un 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kuruluşların
gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimlerinin, en geç iki yılda bir 1/6/1989
tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanununa göre denetim yetkisine sahip yeminli mali müşavirlerce
yapılacağı ve bu denetimin yapılmış olmasının, denetleme kurulunun
yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı düzenlenmiştir.
80. Kanun'un 29. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, kuruluşların
faaliyet, dış denetim ve denetleme kurulu raporları ile genel kurul kararlarını
uygun vasıtalarla derhâl yayınlayacağı düzenlenmiş olup, anılan fıkrada yer
alan "...dış denetim..." ibaresi dava konusu kuraldır.
81. Kanun'un 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasında ise, iç ve dış
denetim esaslarının, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşleri alınarak
Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmiş olup anılan
fıkrada yer alan "...ve dış..." ibaresi dava konusu kuraldır.
82. Buna göre dava konusu kurallar, sendikaların kendilerince
yapılacak iç denetimin dışında ayrıca dış denetime tabi tutulacağını, bu dış
denetimin yeminli mali müşavirler tarafından yerine getirileceğini,
hazırlanacak raporların ise gelir ve giderlere ilişkin mali denetimleri
içereceğini düzenlemektedir.
83. Sendikalar üzerinde gerçekleştirilecek dış denetim, sendikaya
üye olanları bilgilendirme ve şeffaflık ilkeleri üzerinden yürümektedir. Bu
noktada önemli olan, sendikalar üzerinde gerçekleştirilecek dış denetimin usul
ve esaslarının kimler tarafından belirlenerek uygulanacağı ile sendikaları
denetleyecek yeminli mali müşavirlerin kim ya da hangi makam tarafından
görevlendirileceğidir.
84. 6356 sayılı Kanun, sendikalar üzerinde yapılacak denetimin
kuruluşların gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimleri kapsayacağını, bu
denetimler sonucu hazırlanacak raporların tıpkı yönetim kurulu ve denetleme
kurulu raporları gibi sendika genel kurulları tarafından görüşülerek karara
bağlanacağını, ayrıca hazırlanan diğer raporlar ile birlikte yeminli mali
müşavir raporlarının da genel kurul toplantı tarihinden en az on beş gün önce
genel kurula katılacaklara gönderileceğini, diğer yandan kuruluşların gelir ve
giderlerine ilişkin mali denetimlerinin en geç iki yılda bir yapılacağını, bu
denetimin 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanunu'na göre denetim yetkisine sahip yeminli mali müşavirlerce
gerçekleştirileceğini ve bu denetimin yapılmış olmasının denetleme kurulunun
yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağını düzenlemektedir.
85. Öte yandan, sendikaların denetimi konusunda denetimin niteliği
de önemlidir. Zira yeminli mali müşavirlerce yapılacak denetim, sendikal
faaliyet ve hareketlere veya sendikaların kurulmasına ya da sendikalara üye
olabilecekleri belirlemeye yönelik bir denetim değil, yalnızca kuruluşların
gelir ve giderlerine ilişkin mali denetimdir. Dolayısıyla iptali talep edilen
kurallarda öngörülen denetim, sendikal hareketin denetimi değil, harekete
mensup olanlarca finansmanı sağlanan sendikaların gelir ve giderlerinin
denetlenmesidir.
86. Ayrıca, denetim faaliyetinin teknik bilgi ve donanım
gerektirmesi nedeniyle yetkin denetim elemanlarınca gerçekleştirilecek olan
denetimlerin hem sendika üyeleri açısından doğru, zamanlaması uygun ve şeffaf
bilgi sahibi olunabilmesini, hem üçüncü şahıslar açısından kamuoyunun
aydınlatılmasını ve Devlet veya diğer kamu tüzel kişilerince yürütülmesi
gereken idari, mali ve sosyal güvenliğe ilişkin tutarlı ve yerinde bilgi sahibi
olmayı sağlayacağı açıktır.
87. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 51. maddesine
aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
88. Kuralların Anayasa'nın 90. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
F- Kanun'un 25. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".fesih
dışında." İbaresinin ve (5) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer
Alan ".18." İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
89. Dava dilekçesinde özetle, sendikal tazminata hak
kazanılabilmesinin sadece İş Kanunu'nun belli maddelerindeki koşulları sağlayan
işçiler için güvence altına alınmış olduğu, İş Kanunu'na göre iş güvencesi
kapsamında olmayan işçilerin sendikal güvence kapsamı dışında tutulduğu, buna
göre sendikal nedenle fesih halinde işçilerin hem işe iade davası açma hem de
sendikal tazminat talep etme hakkından mahrum bırakıldıkları, işçilerin
sendikal nedenle feshe karşı korunmadığı durumlarda sendika üyeliği hakkının
güvence altında olduğundan söz edilemeyeceği, bunun sosyal devlet ve eşitlik
ilkeleri ile devletin temel amaç ve görevleriyle bağdaşmadığı, temel hak ve
hürriyetlere herkesin sahip olduğu, devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek
ve çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak zorunda olduğu,
sendika kurma ve üye olma hakkının anayasal koruma altında olduğu, bu hakkın
zedelenmesinin toplu iş sözleşmesi yapma, grev ve lokavt hakları ile
çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmelerini
engellediği, bu durumun Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek kuralların Anayasa'nın 2., 5., 10.,
12., 13., 49., 51., 53., 54., 55. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
90. Kanun'un 25. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, işverenin
fesih dışında sendika özgürlüğünün güvencesini düzenleyen Kanun'un 25.
maddesinin ilk üç fıkrasına aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık
ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedileceği
düzenlenmektedir.
91. Kanun'un 25. maddesinin (5) numaralı fıkrasında ise, sendikal
bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçinin, 4857 sayılı Kanun'un 18.,
20. ve 21. madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahip olduğu, iş
sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857
sayılı Kanun'un 21. maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması
veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verileceği,
ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanun'un 21.
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmeyeceği ve işçinin
4857 sayılı Kanun'un yukarıdaki hükümlerine göre dava açmamasının ayrıca sendikal
tazminat talebini engellemeyeceği düzenlenmektedir.
92. Dava konusu kurallar ise işverenin sendikal güvence
kurallarına aykırı hareket etmesi hâlinde, işçinin bir yıllık ücret tutarından
az olmamak üzere ödemesi gereken sendikal tazminatın "fesih dışında"
olacağına ve sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçinin, 4857
sayılı İş Kanunu'nun "18." madde hükmüne göre dava açma
hakkına sahip olduğuna yönelik düzenlemelerdir.
93. Sendikalara üye olma, üyelikte kalma ve üyelikten ayrılmayı iş
ilişkisinin başlangıcında, devamında ve sona erdirilmesinde güvence altına alan
hükümler, sendika hakkının en esaslı unsurlarındandır. Nitekim bu durum 6356
sayılı Kanun'un "Sendika özgürlüğünün güvencesi" başlıklı 25.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, işçilerin işe alınmalarının,belli bir
sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği
sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye
olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamayacağı belirtilmiş;(2) numaralı
fıkrasında,işverenin, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan
işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya
çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamayacağı ifade
edilmiş;(3) numaralı fıkrasında ise, işçilerin sendikaya üye olmaları veya
olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi
kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette
bulunmalarından dolayı işten çıkarılamayacağı veya farklı işleme tabi
tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
94. Belirtilen maddede işe girişte, iş ilişkisinin devamı
sırasında ve iş ilişkisinin sona ermesi aşamalarında sendika özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Tüm bu aşamalarda sendikal nedenlerle farklı muameleye tabi
tutulan işçilere sendikal tazminat ödenmesi kabul edilmiştir.
95. Sendikal tazminat, bireysel sendika özgürlüğüne güvence
getiren hükümlere aykırılığın yaptırımı olarak 6356 sayılı Kanun'da da yer
almış ve işçinin bir yıllık ücretinden az olmayacak bir tazminat olarak
belirlenmiştir.
96. Uygulamada, bireysel sendika özgürlüğünün çiğnendiği iddiası
ile açılan davalar "sendikal tazminat davası", yaptırımı ise
"sendikal tazminat" olarak adlandırılmış ve sendikal tazminat
kavramı yerleşmiştir.
97. Kanun'a göre sendikal tazminatın ödenmesi için esas olan,
fesih dışında sendikal nedenlerle iş akdinin sona ermesidir. Sendikal
tazminatın ödenebilmesi için aranan şartta geçen sendikal neden ise, işçilerin,
sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin
rızası ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine
katılmalarından dolayı işten çıkarılması veya farklı bir işleme tâbi tutulması
olarak tanımlanmıştır.
98. İş akitleri sona erdirilen işçilerin tümü iptali talep edilen
kurallar nedeniyle yukarıda ifade olunan sendikal tazminattan doğrudan doğruya
faydalanamamaktadır. Sendikal nedenle iş akitleri feshedilen işçilerin sendikal
tazminata hak kazanabilmeleri 25. maddenin (5) numaralı fıkrasında düzenlenmiş
olup anılan fıkraya göre sendikal nedenlerle iş akitleri feshedilen işçilerden
sadece iş güvencesine sahip olanlar bu haktan faydalanabileceklerdir.
99. 29. maddenin (5) numaralı fıkrasındaki iptali talep edilen
"18" ibaresi ile atıf yapılan 4857 sayılı Kanun'un 18.
maddesinin ilk fıkrasında "Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır." denilmektedir. Buna göre sendikal nedenlerle iş
akitleri feshedilen işçilerin sendikal tazminat davası açarak tazminat
talebinde bulunabilmesi için, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran bir
işyerinde çalışması, işyerinde en az altı aylık kıdeme sahip olması ve belirsiz
süreli iş sözleşmesi ile çalışıyor olması gerekmektedir.
100. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devleti,
insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, kişilerin huzur, refah ve mutluluk
içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi ile toplum arasında denge kuran,
güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti gerçekleştiren devlet
olarak tanımlanmıştır.
101. Anayasa'nın 10. maddesinde herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım
gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ile idare makamlarının bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda
oldukları ifade edilmiştir. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı
kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler,
kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlâl edilmiş olmaz.
102. Çalışanların sendika kurma, sendikaya üye olma ve üyelikten
çekilme hakkının anayasal güvence altında olduğu ve bu hakların
sınırlandırılmasında uyulacak kurallar 22 ila 33. paragraflarda ifade
edilmiştir.
103. Sendika kurma hakkı Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık
ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerine
dayanılarak kanunla sınırlanabilir.
104. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı Anayasa'da yer alan
temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa'nın 51. maddesinin
ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama sebeplerine
yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının
olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple
sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 51. maddesi kapsamında
yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 38).
105. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi, amaç ve
araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder.
Ölçülülük, aynı zamanda yasal önlemin sınırlama amacına ulaşmaya elverişli
olmasını, amaç ve aracın ölçülü bir oranı kapsamasını ve sınırlayıcı önlemin
demokratik toplum düzeni bakımından zorunluluk taşımasını da içeren bir
ilkedir.
106. Anılan ilke, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi
bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin kanun koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır.
107. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. İptali istenilen kurallar ile sendikal
tazminatın "fesih dışında" olacağını ve sendikal bir nedenle
iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçinin, 4857 sayılı Kanun'un 18. madde hükmüne
göre dava açma hakkına sahip olduğunu öngören düzenlemelerin sendika hakkına
müdahale niteliği taşıdığı açıktır. Dava konusu kurallar ile yapılan
düzenlemeler iş güvencesi kapsamında olan işçilerin sendikal tazminat
alabilmelerini düzenlediğinden anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmaktadır.
108. Ancak sendika hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13.
maddesinde belirtilen ilkelere uygun olması gerekmektedir. Anayasa'nın 13.
maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere yapılacak müdahaleler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Ölçülülük
ilkesi, kanuni önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder.
109. İşyerinde çalışan işçilerin taleplerini işverene kabul
ettirebilmeleri için sahip oldukları en önemli örgütlenme modeli olan sendika
hakkı, çağdaş hukuk sistemlerinde en geniş biçimde kullanılabilmesine imkân
sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla demokratik düzenin ayrılmaz bir
parçası olan sendikal örgütlenme hakkının anlam kazanması yasak ve
sınırlamaların en aza indirilmesi ile mümkündür.
110. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum
düzeninin gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve
özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik
toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla
sınırlandırılabilirler. Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün
özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa,
etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı
ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı
olacaktır (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
111. Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması
düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun,
kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir
özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye
vardırılmaması gerekir.
112. Sendikal tazminatın "fesih dışında" söz
konusu olması ve sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçinin,
4857 sayılı Kanun'un 18. madde hükmüne göre dava açma hakkına sahip olması
şeklinde sendikal örgütlenmeyi engelleyecek olan yasaklar demokratik toplum
düzeninin gerekleriyle örtüşmemektedir.
113. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye
girecek bir başka güvence de Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen "ölçülülük
ilkesi"dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir.
Anayasa'nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt
arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi amaç ile araç
arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunup bulunmadığını inceler (B. No:
2013/409, 25/6/2014, § 96).
114. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü
anlamsız kılan çekirdek alanı ifade etmekte olup, bu yönüyle her temel hak
açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu
çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz
hale getiren veya ortadan kaldıran sınırlamalar, hakkın özüne dokunmaktadır.
Sendika hakkı bağlamında da, bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hale
getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu
doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük
ilkesinin amacı da, temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla
sınırlandırılmasının önlenmesidir.
115. Kurallara göre iş güvencesi kapsamı dışında kalan işçiler,
sendikaya üye oldukları ya da sendikal faaliyetlere katıldıkları için işten
çıkarıldıklarında sendikal tazminat almaya hak kazanamayacaklardır. Sendikaya
üye olmanın güvenceye kavuşturulmasının temelini, işçilerin sendikal nedenle
ayrımcılığa karşı teminat altına alınması ve en önemlisi de feshe karşı korunma
tedbirleri oluşturur. Dolayısıyla, iş güvencesi kapsamı dışında kalan işçilerin
sendikal nedenle fesih halinde sendikal tazminattan yoksun bırakılması,
yalnızca sendika üyeliği hakkının sınırlandırılması ve güvenceden mahrum
bırakılmasını değil, aynı zamanda bir bütün olarak sendikal hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması ve teminattan yoksun bırakılması sonucunu
doğurmaktadır.
116. Sendikalı olarak çalışmakta olan işçileri sendikal
ayrımcılığa karşı korumak için getirilen sendikal tazminatın, iş güvencesine
sahip olan ve olmayan işçiler yönünden farklı şekilde düzenlenmesi eşitlik
ilkesi ile de bağdaşmaz. Zira iş güvencesine sahip olsun ya da olmasın sendikal
tazminat ödenmesini gerektiren husus, sendikalı olarak çalışmaktayken
ayrımcılığa tabi tutulmaktır. Bu bakımdan aynı hukuki statüye sahip olarak
çalışan işçilere, sendikal tazminata hak kazanılması açısından farklı muamelede
bulunulması, Anayasa'nın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
117. Öte yandan ölçülülük ilkesiyle Devlet, sendikal örgütlenmeye
müdahale edebilecek düzenlemelerin topluma sağlayacağı genel yarar ile
bireylerin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür.
İş akitleri sona erdirilen işçilerin tümü iptali talep edilen kurallar nedeniyle
yukarıda ifade olunan sendikal tazminattan doğrudan doğruya
faydalanamamaktadır. Sendikal nedenle iş akitleri feshedilen işçilerden sadece
iş güvencesine sahip olanlar bu haktan faydalanabilecektir. Buna göre sendikal
nedenlerle iş akitleri feshedilen işçilerin, sendikal tazminat davası açarak
tazminat talebinde bulunabilmesini, sadece otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
bir işyerinde çalışan, işyerinde en az altı aylık kıdeme sahip olan ve belirsiz
süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere tanıyıp diğer işçileri bu haktan
mahrum bırakan kurallar hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Getirilen
düzenlemeler Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan sendika hakkına ölçüsüz bir
müdahale teşkil etmektedir.
118. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 2., 10., 13. ve
51. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
119. Kurallar Anayasa'nın 2., 10., 13. ve 51. maddelerine aykırı
bulunarak iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa'nın 5. ve 49. maddeleri yönünden
incelenmesine gerek görülmemiştir.
120. Kuralların Anayasa'nın 12., 53., 54., 55. ve 90. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
G- Kanun'un 25. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının Üçüncü
Cümlesinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
121. Dava dilekçesinde özetle, iş sözleşmesinin sendikal nedenle
feshi halinde işe iade davası veya bu davayı açmayıp sadece sendikal tazminat
davası açma hakkının işe iade davası açma hakkı olanlara tanınmasının sosyal
devlet ilkesine aykırı olduğu, sendikal hak ve özgürlüğün kullanılamaz hale
geldiği, sendika kurma ve üye olma hakkının anayasal koruma altında olduğu
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
122. Kanun'un 25. maddesinin dava konusu kuralın yer aldığı (5)
numaralı fıkrasında,sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde
işçinin, 4857 sayılı Kanun'un 18., 20. ve 21. maddelerine göre dava açma
hakkına sahip olduğu, iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit
edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre işçinin başvurusu,
işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal
tazminata karar verileceği, ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca
4857 sayılı Kanun'un 21.maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata
hükmedilmeyeceği, işçinin 4857 sayılı Kanun'un yukarıdaki hükümlerine göre dava
açmamasının ayrıca sendikal tazminat talebini engellemeyeceğiöngörülmektedir.
123. Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın herkesin hakkı ve
ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek,
çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve
işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli
önlemleri almak ödevi verilmiştir.
124. Sendika özgürlüğü, 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesinde işe
girişte, iş ilişkisinin devamı sırasında ve iş ilişkisinin sona ermesi
aşamalarında güvence altına alınmıştır. Kanun'a göre tüm bu aşamalarda sendikal
nedenlerle farklı muameleye tabi tutulan işçilere sendikal tazminat ödenmesi
kabul edilmiştir.
125. Kuralda atıfta bulunulan 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Geçersiz
sebeple yapılan feshin sonuçları" başlıklı 21. maddesinin ilk
fıkrasında "İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek
feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe
başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe
başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında
tazminat ödemekle yükümlü olur." denilmektedir. Buna göre işveren,
geçerli bir sebep olmaksızın iş akitleri feshedilen işçilere en az dört aylık
ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle mükelleftir.
126. Dava konusu kural, iş sözleşmesinin sendikal nedenle
feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde işçiye ödenen sendikal tazminat dışında
aynı fiilden dolayı 4857 sayılı İş Kanunu'nun 21. maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen ve haksız fesih nedeniyle işveren tarafından işçiye ödenmekte olan
iş güvencesi tazminatının ayrıca ödenmeyeceğini düzenlemektedir. Böylece, iş
sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespiti hâlinde, işçiye ödenen
sendikal tazminat dışında aynı fiilden dolayı haksız fesih nedeniyle iş
güvencesi tazminatının ayrıca ödenmesinin önüne geçilmektedir.
127. İşverenin iş akdini sendikal nedenle feshetmesi durumunda,
sendikal tazminat, işçinin işyerine başvurması, işe başlatılması veya başlatılmamasına
bağlı olmaksızın kendisine ödenecektir. Yine sendikal bir nedenle iş
sözleşmesinin feshi hâlinde işçinin 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre dava
açmaması sendikal tazminat talep edebilmesini engellememekte, bu da işçiye
gerçekçi bir seçim imkanı vermektedir.
128. Öte yandan,iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği
iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir.Aksi
iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleriyle kararlaştırılamayacaktır. Endüstri
ilişkileri sistemi sosyal tarafların tümünden oluşmaktadır. Aynı fiile iki ayrı
yaptırımın öngörülmemesi, Devletin korumak ve devamını sağlamakla yükümlü
olduğu çalışma hayatı ve çalışma barışını temin etme amacına dayanmaktadır. Bu
bakımdan işçi lehine zaten sendikal tazminata hükmedilmiş olduğu için aynı
nedenle ikinci bir tazminat ödenmesinin önüne geçilmek istenmesi kuralı
Anayasa'ya aykırı hale getirmez.
129. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 49. maddelerine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
H- Kanun'un 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinde Yer
Alan ".Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen." İbaresinin,
33. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".ve meslekî eğitim, iş
sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin
düzenlemeleri içerebilir." İbaresinin ve (4) Numaralı Fıkrasında Yer
Alan "...ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile."
İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
130. Dava dilekçesinde özetle, sendikaların sendikal faaliyette
bulunmak için herhangi bir konfederasyona üye olma zorunluluklarının
bulunmadığı, buna rağmen çerçeve sözleşme imzalama yetkisinin sadece Ekonomik
ve Sosyal Konseyde temsil edilen sendikalara tanındığı, işçiler ve işverenlerin
karşılıklı olarak toplu iş sözleşmesi yapma yetkisine sahip oldukları ancak
karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi şartı ile çerçeve sözleşme yapma
yetkisinin işverenin olumsuz cevap vermesi halinde kullanılamayacağı, bu
düzenlemenin hem toplu iş sözleşmesi hakkını hem de grev hakkını demokratik
toplum düzenine aykırı ve ölçüsüz bir şekilde sınırlandırdığı, toplu iş
sözleşmesinin, iş sözleşmesinin yapılmasını, içeriğini ve sona ermesini
düzenleyen normatif kurallar içermesi gerektiği ancak kurallar nedeniyle bu
içeriğin sınırlandırılmış olduğu ve çalışma koşulları, iş güvencesi, ücret,
sosyal ve mali hakların çerçeve sözleşme yoluyla düzenlenebilmesinin
engellenmiş olduğu belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 10., 13., 51., 53., 54.
ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
131. Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde
çerçeve sözleşme, Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren
konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde
yapılan sözleşme olarak tanımlanmış olup anılan bentte yer alan "...Ekonomik
ve Sosyal Konseyde temsil edilen." ibaresi dava konusudur. Kanun'un
33. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, çerçeve sözleşmelerin, sözleşmenin
tarafı olan işçi ve işveren sendikasının üyeleri hakkında uygulanacağı ve
meslekî eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam
politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerebileceği düzenlenmiştir. Anılan
fıkrada yer alan ".ve meslekî eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal
sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerebilir."
ibaresi dava konusudur. Kanun'un 33. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise
çerçeve sözleşmenin, taraflardan birinin çağrısı ve karşı tarafın çağrıya
olumlu cevap vermesi ile en az bir, en çok üç yıl için yapılacağı düzenlenmiş
olup fıkra içerisinde yer alan ".ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap
vermesi ile." ibaresi dava konusudur.
132. Buna göre dava konusu kurallar, işkolu düzeyinde yapılacak
olan çerçeve sözleşme yapma yetkisini Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen
işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları olarak
belirlemekte ve çerçeve sözleşmenin meslekî eğitim, iş sağlığı ve güvenliği,
sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri
içerebileceğini ve anılan sözleşmenin taraflardan birinin çağrısı ve karşı
tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile en az bir, en çok üç yıl için
yapılabileceğini düzenlemektedir.
133. Kanun, çerçeve sözleşmeyi ve çerçeve sözleşme yapma yetkisini
toplu iş sözleşmesinden ve toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinden ayrı olarak
düzenlemiştir. Kanun'a göre"toplu iş sözleşmesi"iş
sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hususları düzenlemek
üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren
arasında yapılan sözleşme olarak ifade edilmişken;"çerçeve
sözleşme"Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren
konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde
yapılan ve ücrete ilişkin haklar dışında; mesleki eğitim, iş sağlığı ve
güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri
içeren sözleşme olarak tanımlanmıştır.
134. Ekonomik ve Sosyal Konsey, 4641 sayılı Ekonomik ve Sosyal
Konseyin Kuruluşu, Çalışma ve Yöntemleri Hakkında Kanun ile kurulmuş, görev ve
yetkileri de Kanun'un 3. maddesinde sayılmıştır. Söz konusu maddenin
incelenmesinden Konsey'in, toplumun genelini ilgilendiren bütüncül konularda ve
daha ziyade sosyal güvenlik ve sosyal politika ile ekonomik konularda yetkili
olduğu ve hazırlanan raporlar ile yapılan çalışmaları Hükümete, Türkiye Büyük
Millet Meclisine, Cumhurbaşkanına ve kamuoyuna sunmak, görüş bildirilirken
uzlaşılan ve uzlaşılamayan hususları ayrı ayrı belirtmek gibi görev ve
yetkilerinin olduğu görülmektedir.
135. Toplu iş sözleşmelerinin içereceği unsurlar ise Kanun'un 33.
maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
"(1) Toplu iş sözleşmesi, iş sözleşmesinin yapılması,
içeriği ve sona ermesine ilişkin hükümleri içerir.
(2) Toplu iş sözleşmesi, tarafların karşılıklı hak ve borçları ile
sözleşmenin uygulanması ve denetimini ve uyuşmazlıkların çözümü için
başvurulacak yolları düzenleyen hükümleri de içerebilir."
136. Buna göre maddede, toplu iş sözleşmesinde yer alması zorunlu
(iş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin) hükümler ile
isteğe bağlı olarak yer alabilecek (tarafların karşılıklı hak ve borçları,
sözleşmenin uygulanması ve denetimi, uyuşmazlıkların çözümü için başvurulacak
yolları düzenleyen) hükümler belirtilmiştir.
137. Çerçeve sözleşme ile toplu iş sözleşmesi, nitelikleri ve
kapsamları farklı, ayrı ayrı sözleşmelerdir. Aynı zaman dilimini kapsayacak
şekilde çerçeve sözleşmenin imzalanmasının ayrıca toplu iş sözleşmesi imzalama
yetkisini sınırlandırıcı bir yönü bulunmamaktadır. Bir başka ifadeyle toplu iş
sözleşmesi imzalama yetkisi olan sendika ve konfederasyonların bu yetkilerini
kullanabilmeleri, çerçeve sözleşmeler ile sınırlandırılmamaktadır. Her iki
sözleşme türü de kendi kapsamındaki konularla ilgili düzenlemeler
içerebilecektir. Böylelikle bir işyerinde aynı dönemde uygulanmak üzere işkolu
düzeyinde imzalanacak çerçeve sözleşme ile anılan sözleşmede düzenlenebilecek
hususlar karara bağlanabileceği gibi yine toplu iş sözleşmesi akdetmeye yetkili
olan sendika ile işveren arasında da toplu iş sözleşmesi imzalanabilecektir.
138.Nitekimbu husus madde gerekçesinde "Madde ile ayrıca,
taraflardan birinin çağrısı ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile
en az bir en çok üç yıl için, isteğe bağlı olarak sözleşmenin tarafı olan işçi
ve işveren sendikalarının üyeleri arasında yazılı olarak, mesleki eğitim, iş
sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin
çerçeve sözleşmelere imkân tanınmıştır." şeklinde açıklanmıştır.
139. Öte yandan çerçeve sözleşmede, meslekî eğitim, iş sağlığı ve
güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemelerin
yer alması, toplu iş sözleşmesi ile başkaca bir düzenleme yapmaya da engel
değildir. Toplu iş sözleşmesinin tanımı Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (h) bendinde "İş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona
ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren
sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşme"
şeklinde yapılarak toplu iş sözleşmesi ile düzenlenebilecek hususlar
belirlenmiştir.
140. Diğer taraftan çerçeve sözleşmeler, taraflardan birinin
çağrısı ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile en az bir, en çok üç
yıl için yapılabilecektir. Burada önemli olan çerçeve sözleşme yapılmasının
ihtiyarî bir durum olmasıdır. İşçi sendikasının, işvereni ya da işverenin işçi
sendikasını çerçeve sözleşme yapmak üzere davet etmesi durumunda, karşı tarafın
masaya oturmasını kanun marifetiyle mecbur kılmak, taraflardan birini diğerine
mahkûm etmek anlamına gelebileceği gibi, pazarlık sürecinde sadece masaya
oturmada direnme suretiyle elde edilebilecek kazanımların da yitirilebilecek
olmasına neden olabilecektir. Toplu iş sözleşmeleri için olmazsa olmaz olan
hususlar, toplu iş sözleşmesinin doğası gereği sahip olunan, iş sözleşmesinin
yapılması, içeriği ve sona ermesini düzenleyen hükümler olup bunlar için zaten
karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi şartı aranmamakta, bu şart sadece
çerçeve sözleşmelerde aranmaktadır.
141. Anayasa'nın 53. maddesinde "İşçiler ve işverenler,
karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını
düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler. Toplu iş
sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir." hükmüne yer
verilmiştir.
142. İş dünyasında var olan toplu iş sözleşmesi yapma hakkına ek
bir hak olarak çerçeve sözleşme yapma hakkı getirilmesi, işçilere ilave bir
imkân sunulması anlamına gelmektedir. Buna göre, çerçeve sözleşmenin meslekî
eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına
ilişkin düzenlemeleri içerebilmesi ve anılan sözleşmenin, taraflardan birinin
çağrısı ve karşı tarafın çağrıya olumlu cevap vermesi ile en az bir, en çok üç
yıl için yapılabilmesi ve işkolu düzeyinde yapılacak olan çerçeve sözleşme
yapma yetkisini Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren
konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları olarak belirlemek kanun
koyucunun takdirindedir. Kurallar ile toplu iş sözleşmesi yapma hakkının özü
zedelenmediği gibi toplu iş sözleşmesi hakkı sınırlanmamakta ve hakka bir
müdahalede bulunulmamaktadır.
143. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 53.
maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
144. Kuralların Anayasa'nın 10., 51., 54. ve 90. maddeleri ile
ilgisi görülmemiştir.
I- Kanun'un 41. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan "Kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması
şartıyla." İbaresinin,".çalışan
işçilerin yarıdan fazlasının."İbaresinin,".ise
yüzde kırkının."İbaresinin,(5) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ".yüzde üçünün." İbaresinin, 43.
Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan ".yüzde
üçünden." İbaresinin ve (4) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer
Alan ".en az yüzde üçünü." İbaresinin İncelenmesi
145. Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan
"yüzde üçünün" ibaresi, (5) numaralı fıkrasında yer alan
".yüzde üçünün." ibaresi, 43. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan ".yüzde üçünden."
ibaresi ve (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan ".en az
yüzde üçünü." ibaresi 10.9.2014 tarihli ve 6552 sayılı İş Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun'un 20. maddesi ile
değiştirildiğinden, bu değişikliklerin yer aldığı dava konusu ibarelere yönelik
iptal talebinin konusu kalmadığından söz konusu ibareler yönünden karar
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
146. Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM".çalışan
işçilerin yarıdan fazlasının." ibaresi ve ".ise yüzde
kırkının." ibaresi yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
İ- Kanun'un 41. Maddesinin (2) ve (3) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
147. Dava dilekçesinde özetle, işyeri ve işletme baraj
sistemlerinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu, bazı sendikalar için ayrıcalıklı
bir durum oluşturulduğu, toplu iş sözleşmesi imzalayabilmeyi olumsuz
etkilediği, bu durumun sosyal devlet, eşitlik ve devletin temel amaç ve
görevleriyle bağdaşmadığı, herkesin temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu ve
bu hakların özüne dokunulamayacağı, işyeri ve işletme baraj sistemleri ile
sendika kurma hakkının zedelenmesinin toplu iş sözleşmesi yapma, grev ve lokavt
hakları ile çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde
etmelerini engellediği, bu durumun Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2., 5., 10.,
12., 13., 49., 51., 53., 54., 55. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
148. Kanun'un 41. maddesinin dava konusu (2) numaralı fıkrasında,
işletme toplu iş sözleşmeleri için işyerlerinin bir bütün olarak dikkate
alınacağı ve yüzde kırk çoğunluğun buna göre hesaplanacağı, (3) numaralı
fıkrasında ise işletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya fazla üyesinin
olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendikanın toplu iş
sözleşmesi yapmaya yetkili olduğu öngörülmüştür.
149. Örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olan sendika hakkının
kapsamı (23) ila (25) numaralı paragraflarda ifade edilmiştir.
150. Anayasa, sendika hakkının bir unsuru olan toplu sözleşme
hakkını, 53. maddede özel olarak düzenlemiştir. Anılan maddenin birinci
fıkrasında, "İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve
sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş
sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler."denildikten sonra son
fıkrasında,"Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu
sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve
yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer
hususlar kanunla düzenlenir." hükmüne yer verilmiştir.
151. Anayasa'nın 53. maddesinin son fıkrasında, toplu sözleşme
hakkının kapsamının, istisnalarının, toplu sözleşmeden yararlanacakların, toplu
sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğünün kanunla düzenleneceği
belirtilmekle birlikte bu hakkın sınırlama sebeplerine yer verilmemiştir. Ancak
toplu sözleşme hakkı, sendika hakkının bir unsuru olarak görüldüğünden
Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sendika hakkı için öngörülen
sınırlama nedenlerinin toplu sözleşme hakkı yönünden de geçerli olduğunun
kabulü gerekir. Buna göre, toplu sözleşme hakkının, millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerine dayanılarak kanunla
sınırlanması mümkündür.
152. Kanun'un 41. maddesinin ilk fıkrasında işçi sendikasının
toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için ülke barajı ve işyeri barajı olarak
adlandırılan oranlar düzenlenmiştir. Buna göre işçi sendikasının yetkili
olabilmesi için öncelikle kurulu bulunduğu veya toplu iş sözleşmesi yapılacak
işyerinin girdiği işkolunda başvuru tarihinde çalışan toplam işçilerin en az
yüzde birini üye kaydetmiş olması gerekir. Bundan başka sendika, toplu iş
sözleşmesinin kapsamına girecek işyeri veya işyerlerinde çalışan işçilerin
yarısından fazlasını üye kaydetmiş olması hâlinde, bu işyeri veya işyerleri
için yapılacak toplu iş sözleşmesinde yetkili olacaktır. Ülke barajını
geçemeyen sendikaların o işyeri veya işyerlerindeki üye sayılarına
bakılmaksızın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi yoktur. İşletme toplu iş
sözleşmesinde ise, yarıdan fazla çoğunluk yerine yüzde kırk çoğunluk
getirilmiştir. Yüzde kırkı birden çok sendikanın aşması durumunda en çok üyesi
olan sendikanın yetkili olacağı düzenlenmiştir. Yüzde kırkı geçen sendikaların
eşit üyeliği halinde ise yetki talebi olumsuz karşılanacaktır. İşletme toplu iş
sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınacak ve yüzde kırk
veya fazla üyesi olması durumunda en çok üyeye sahip sendika toplu iş
sözleşmesi yapmaya yetkili olacaktır.
153. İşletme toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi konusunda işyerinin
bir bütün olarak dikkate alınarak yüzde kırk çoğunluğun buna göre hesaplanması
ve işletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya fazla üyeye sahip olması
durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendikanın toplu iş sözleşmesi
yapmaya yetkili olması toplu sözleşme hakkının norm alanını daralttığı için
sendika hakkına müdahale niteliği taşıdığı açıktır.
154. İşletme toplu iş sözleşmesi için belli bir barajın aranması,
sözleşme imzalayacak olan sendikanın güçlü bir sendika olması amacına
dayanmaktadır. Bağımsız ve güçlü sendikaların işletme toplu iş sözleşmesinin
tarafı olabilmelerinin temin edilmesi, çalışanların işyerlerinde sendikal
haklardan daha etkin bir şekilde yararlanmaları sonucunu doğuracağından, bu
durumun sendikal hak ve özgürlüklerin korunmasına hizmet edeceği açıktır. Dolayısıyla
işletme toplu iş sözleşmesi için baraj öngörülmesinde, anayasal açıdan meşru
bir amaca dayanıldığı anlaşılmaktadır.
155. Ancak toplu sözleşme yapılabilmesi için işkolu barajı
öngörülmek suretiyle sendika hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13.
maddesinde belirtilen ilkelere uygun olması gerekmektedir. Anayasa'nın 13.
maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere yapılacak müdahaleler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Ölçülülük
ilkesi, yasal önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder.
156. Toplu sözleşme hakkı, çalışanlara, üyesi bulundukları
sendikalar aracığıyla işverenle karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal
durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla görüşme ve anlaşma
yapabilme yetkisi tanıyan sendikal bir haktır. Toplu sözleşme hakkı sendika
özgürlüğünün önemli bir parçasını oluştursa da sendikal özgürlükler toplu sözleşme
hakkından ibaret olmayıp bunun dışında başka araçlar da bulunmaktadır.
Anayasa'nın 51. maddesinin birinci fıkrasında, sendikaların, çalışanların
"ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek"
amacıyla faaliyet gösterecekleri ifade edilmiş, ancak hangi araçlarla bu amacı
gerçekleştirecekleri hususunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla
tüm sendikalara toplu sözleşme hakkı tanınmasının, çalışanların "ekonomik
ve sosyal hak ve menfaatlerinin korunması" amacı bakımından zorunluluk
olduğu söylenemez. Bu itibarla, en yüksek temsil gücüne sahip sendikalara toplu
görüşme yapma yetkisi tanınması, kanun koyucunun takdirindedir. Bununla
birlikte, toplu sözleşme yapma yetkisini haiz bulunmayan diğer sendikaların,
üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerinin korunmasını temin edecek
araçlardan tamamen yoksun bırakılmamaları gerekir. Çoğunluğu sağlayamayan
sendikaların, toplu pazarlığa katılamasalar da en azından üyelerinin hak ve
çıkarlarını dile getirme imkânından tamamen mahrum bırakılmamaları gerekir.
Aksi hâlde sendikal haklara yapılan müdahale ölçülü olmaz.
157. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesinin
birinci fıkrasında geçen "çıkarlarını korumak amacıyla"
başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma kavramını,
sendikalara "danışılma/dinlenilme" hakkını tanıdığı biçiminde
yorumlamakta ve toplu görüşmeyi, danışılma hakkının araçlarından biri olarak
görmektedir. AİHM, her sendikanın toplu sözleşme yetkisine sahip olmasının bir
zorunluluk olmadığını, taraf devletlerin, gerekli gördükleri takdirde temsilci
sendikalara özel statü tanıyacak şekilde düzenleme yapabileceklerini kabul
etmektedir (Demir ve Baykara/Türkiye, B. No: 34503/97, K.T. 12.11.2008, §
154).
158. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) denetim organları da AİHM
içtihatlarına uygun bir şekilde, "en çok temsil gücüne sahip örgütlere"
mevzuat yoluyla bazı ayrıcalıklar tanınabileceğini kabul etmekte, ancak çoğunluğu
sağlayamayan sendikaların da üyelerinin çıkarlarını koruma yönünden işlevsiz
kalmaması, toplu pazarlığa katılamasalar da en azından üyelerin hak ve
çıkarlarını dile getirip bireysel şikâyet ve başvurularda üyelerini temsilen
hareket edebilmeleri gerektiğini ifade etmektedirler.
159. Tüm sendikalara toplu sözleşme hakkı tanınması, çalışanların
"ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerinin korunması" amacı
bakımından zorunluluk olmadığı gibi en yüksek temsil gücüne sahip sendikalara
toplu görüşme yapma yetkisi tanınması da kanun koyucunun takdirindedir. Bununla
birlikte toplu sözleşme yapma yetkisini haiz bulunmayan diğer sendikalar,
üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerinin korunmasını temin edecek
araçlardan yoksun bırakılmamaktadır. Sendikaların, sendikal faaliyetin asgari
içeriğini oluşturan, üyelerin hak ve çıkarlarını dile getirme ve bireysel
şikâyet ve başvurularda üyelerini temsilen hareket edebilme olanağına sahip
oldukları dikkate alındığında, güçlü sendikaların işletme toplu iş sözleşmesinin
tarafı olabilmeleri için öngörülen yüzde kırk çoğunluk aranmasında çalışanlara
aşırı veya olağanüstü bir yük yüklenmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yüzde
kırklık oranın, toplu iş sözleşmesi yapma hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil
ettiği söylenemez.
160. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 13.,
51. ve 53. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
161. Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM (2) numaralı fıkra
yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
162. Kuralların Anayasa'nın 2., 5., 10., 12., 49., 54., 55. ve 90.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
J- Kanun'un 58. Maddesinin (2) ve (3) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
163. Dava dilekçesinde özetle, kurallar ile toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde yapılan grevlerin kanuni grev,
bunun dışındaki tüm grevlerin ise kanun dışı grev olarak tanımlandığı, genel
grev, hak grevi, dayanışma grevi, protesto grevi ve kısa süreli iş bırakma gibi
farklı grev türlerinin kanun dışı ilan edildiği, böylelikle grev hakkına
yönelik demokratik toplum düzenine aykırı, ölçüsüz, aşırı ve hakkın özünü
zedeleyen bir sınırlama getirildiği, bu durumun Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek kuralların, Anayasa'nın
2., 5., 13., 54. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
164. Kanun'un 58. maddesinin dava konusu (2) numaralı fıkrasında,
toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde,
işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya
geliştirmek amacıyla, Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve kanuni grev
denileceği; (3) numaralı fıkrasında ise kanuni grev için aranan şartlar
gerçekleşmeden yapılan grevin kanun dışı olacağı ifade edilmiştir.
165. Anayasa'nın 54. maddesinde "Toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına
sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının. usul ve şartları ile kapsam ve
istisnaları kanunla düzenlenir." denilerek, grevin ancak toplu iş
sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde mümkün olacağı ve bu
hakkın sadece kanun ile çizilen çerçevede kullanılabileceği hükme bağlanmıştır.
6356 sayılı Kanun'un 58. maddesi de bu düzenleme gereği aynı ilkeyi benimsemiş,
ayrıca "grevin sadece işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile
çalışma şartlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kanun hükümlerine uygun
olarak yapılabileceğini", bu kurallara uymadan bir grev kararı
alınırsa bunun kanuni olmayacağını kabul etmiştir. Toplu iş sözleşmesi yapma
yetkisine sahip bir sendika, bu koşullara uyması halinde kanuni grev kararı
alabilecektir. Bu nedenle grev kararını, sadece grevin uygulanacağı işyeri veya
işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapma yetkisine sahip bir sendika
alabilecektir.
166. Anayasa'nın grev hakkı ve lokavtı düzenleyen 54. maddesinin
ikinci fıkrasında "Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı
tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz."
denilmiş, dördüncü fıkrasında da "Grev ve lokavtın yasaklanabileceği
veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir."denilerek,
bunların kimi yasaklamalar ve sınırlamalara tabi tutulabileceğine işaret
olunmuştur. Fıkrada geçen "haller" sözcüğü ile anılan hakların
geçici ya da sürekli olarak yasaklanabileceği tüm durumlar ifade edilmek
istenmiştir.
167. Anayasa'nın 54. maddesinin gerekçesinde ise "Grev ve
lokavt hakları sadece toplu sözleşme yapılırken uyuşmazlık çıkması halinde
tanınmış; başka deyişle hak grevi yolu tıkanmıştır. Mahkemelere saygı ve
çalışma barışı ilkeleri hak grevinin yasaklanmasına amil olmuştur. Bir toplu iş
sözleşmesi döneminde mutlak iş barışı esası kabul edilmiştir."
denilmiştir.
168. Grev, 6356 sayılı Kanun'un 58. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında tanımlanmıştır. Buna göre"İşçilerin, topluca çalışmamak
suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde
aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca
çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denir."
169. Bir grevden söz edebilmek için işçilerin topluca çalışmamak
suretiyle işi bırakmaları gerekmektedir. Topluca işi bırakmanın, işyerinde işi
veya üretimi ve böylece çalışma barışını önemli ölçüde aksatmış bulunup
bulunmaması önem taşımaktadır. Bu anlamda tek bir işçinin işi bırakması grev
olamaz, zira grev toplu bir harekettir. Bununla birlikte işçilerin topluca işi
bırakmış bulunmaları da yeterli değildir. Topluca işi bırakmak suretiyle, o
işyerinde işi durdurma veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatma amacının
da bulunması gerekir. Son olarak grev için işçilerin aralarında anlaşması veya
bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği bir karara uyması
gerekmektedir.
170. Kanuni grev; işçilerin, kanunda belirlenen amaç içinde ve
yine kanunda öngörülen usul, şekil, yasak ve sürelere uyarak topluca çalışmamak
suretiyle bir işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli
ölçüde aksatmak amacıyla, toplu iş sözleşmesi ehliyet ve yetkisine sahip bir
işçi sendikasının topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarıdır.
171. Çalışma hayatını düzenleyen hukuk sistemi içinde toplu iş
sözleşmesi özerkliğinin ayrı bir yeri vardır. Bu bağlamda toplu iş sözleşmesi
özerkliğinin temel unsurları olan sendika özgürlüğü, grev ve toplu iş
sözleşmesi haklarının Anayasa ve kanunlar ile ayrıntılı bir biçimde
düzenlenmesi gerekir. Bu gereklilik anılan hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmasını sağlama bakımından oldukça önemlidir.
172. Anayasa'nın 54. maddesinde, toplu iş sözleşmesinin yapılması
sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkına sahip oldukları,
bu hakkın kullanılmasının usul ve şartlarının ise kanunla düzenleneceği
belirtilmekle birlikte bu hakkın sınırlama sebeplerine yer verilmemiştir.
173. Grev hakkı, sendika hakkının bir unsuru olarak görüldüğünden
Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sendika hakkı için öngörülen
sınırlama nedenlerinin grev hakkı yönünden de geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre, grev hakkının, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerine dayanılarak kanunla sınırlanması mümkündür.
174. Demokratik bir ülkede işçi ve işveren kuruluşları arasında
ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümünde grev hakkı ve lokavtın tanınması gerekli
olmakla beraber, yerine göre başvurulan bu mücadele araçlarının ulusal ekonomi
ve kamu düzenine olumsuz yönde etkileri nedeniyle bazı sınırlama ve
kısıtlamalara tabi tutulmaları da kaçınılmazdır.
175. İşçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını
korumak veya geliştirmek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapmaları sırasında
uyuşmazlık çıkması hâlinde 6356 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine uygun olarak
yapacakları grevin kanuni grev, kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden
yapılan grevin ise kanun dışı grev olarak kabulünün grev hakkına müdahale
niteliği taşıdığı açıktır.
176. Öte yandan grev hakkına getirilen söz konusu sınırlama
doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Anayasanın 54.
maddesinde toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması
halinde işçilerin grev hakkına sahip oldukları, bu hakkın kullanılmasının usul
ve şartlarının ise kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Buna göre ülkemizde
grev ve lokavt serbestîsi geçerlidir. Ancak 6356 sayılı Kanun'da greve
başvurmadan önce arabuluculuk aşamasından geçme zorunluluğu, yani barışçı
yolların denenmesine rağmen uyuşmazlığın giderilememiş olması koşulu
öngörülmüştür.
177. Ayrıca, 5982 sayılı Kanun ile Anayasa'nın 54. maddesinin
yedinci fıkrasında yer alan siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve
lokavtı, genel grev ve lokavtyasağının yürürlükten kaldırılmış olması maddenin
birinci fıkrasında yer alan grev hakkı ile ilgili hükümleri değiştirmemektedir.
178. Kural ile grev hakkına ilişkin olarak getirilen düzenlemeler
dayanağını doğrudan doğruya Anayasadan almaktadır. Somut anayasal bir güvence
olarak öngörülen bu hak, yine anayasal kriterlere uygun olmak koşuluyla kanun
koyucunun düzenleme yetkisine bırakılmaktadır.
179. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 2., 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
180. Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
181. Kuralın Anayasa'nın 5. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
K- Kanun'un 60. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".lokavt
kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir."
İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
182. Dava dilekçesinde özetle, grev hakkı ile lokavt arasındaki
bağımlılık ilişkisinin koparılmış olduğu, grup toplu iş sözleşmelerinde grev
kararı alınmamış işyerleri veya işletmeler için de doğrudan lokavt kararı
alınabilmesinin mümkün hale geldiği, ekonomik ve sosyal açıdan hem sendika hem
de işçilerin özgür toplu pazarlık haklarının engellendiği, tek yanlı yeni bir
düzenlemeyle işverene sosyal dengeyi bozacak bir ayrıcalık getirildiği, bu
haliyle grevin işçi ve sendika üzerinde yaratacağı ücret kaybı ve diğer mali ve
ekonomik kayıpların baskısı nedeniyle uygulanamaz hale geldiği, bu durumun
Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle çeliştiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 10., 51., 54. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
183. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
184. Dava konusu kural, grup toplu iş sözleşmesine ilişkin
uyuşmazlıklarda, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için grev
kararı alınmış olsa dahi lokavt kararının uyuşmazlığın kapsamındaki başka
işyerleri için de alınabileceğini düzenlemektedir.
185. Anayasa'nın 54. maddesinde "Toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına
sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul
ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir. Grev hakkı ve lokavt
iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip
edecek şekilde kullanılamaz..." denilmektedir.
186. Anayasa'nın 54. maddesinin gerekçesi ise şu şekildedir:
"Lokavtın anayasal hak olarak tanınması bir denge fikrinin sonucudur.
Lokavtın yasaklanması yolunda belirlenen düşüncelerin uygulanması halinde,
işverenlerin elinden tek mücadele ve mukabele aracının alınması sonucu doğardı.
Varlığı tartışılan lokavt hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması bu nedenle
gerekmiştir. Sosyal alanda işçi ve işveren mücadele ederlerken eşit araçlar
kullanılırsa, ancak o zaman, bu mücadele topluma zarar verici olmaktan çıkar.
Aksi halde grevsiz lokavt ve lokavtsız grev ayrı sonuçları verir.Lokavt ancak
greve karşı uygulanabilecektir."
187. Gerekçeden de görülebileceği gibi, işçiler ve işverenler için
eşit araçlar kullanılması esası benimsenmiş ve grevsiz lokavt ile lokavtsız
grevin sonuçlarının farklı olduğu vurgulanmış, ayrıca lokavtın ancak greve
karşı uygulanabileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir.
188. Kanun'da öngörülen toplu sözleşme türleri; işyeri toplu iş
sözleşmesi, grup toplu iş sözleşmesi, işletme toplu iş sözleşmesi ve çerçeve
sözleşmedir.
189. Grup toplu iş sözleşmesi, Kanun'un 2. maddesinin (ç)
bendinde, "işçi sendikası ile işveren sendikası arasında, birden çok
üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerlerini ve işletmeleri kapsayan
toplu iş sözleşmesi" olarak tanımlanmıştır. Burada çoğunlukla
benimsendiği üzere, işveren tarafı bir sendikadır.
190. Lokavt ise Kanun'un "Lokavtın tanımı"
başlıklı 59. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, işyerinde faaliyetin tamamen
durmasına neden olacak tarzda, işveren veya işveren vekili tarafından kendi
kararıyla veya bir kuruluşun verdiği karara uyarak, işçilerin topluca işten
uzaklaştırılmasına lokavt denmektedir. Lokavtta öne çıkan başlıca iki özellik,
işçilerin topluca işten uzaklaştırılmaları ve bu uzaklaştırmanın işyerindeki
faaliyetin büsbütün durmasına sebep olacak tarzda yapılmasıdır.
191. Lokavt, işçilerin grev hakkını kullanması sırasında işveren
için getirilmiş bir karşı yaptırımdır. Ancak işverenin bu yola başvurabilmesi
anayasal düzlemde ve lokavtın kendine has özellikleri çerçevesinde
değerlendirilmelidir.
192. Lokavt uygulamasında esas olan, toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında çıkabilecek uyuşmazlıklar üzerine işçi sendikasının grev
kararı alması halinde işverenlerin bu yola başvurabilecek olmasıdır. Nitekim
lokavt kararının alınması, alınmış olan bir grev kararının, uyuşmazlığın diğer
tarafı olan "işveren sendikasına" veya "sendika üyesi
olmayan işverene" tebliğ edilmesi şartına bağlanmıştır. Bu yönüyle
lokavt uygulaması bağlı bir yetki şeklinde gerçekleşebilecektir. Dolayısıyla
ortada alınmış bir grev kararı yoksa ya da işverene ait işyerlerinin herhangi
birinde grev kararı alınmış olmasına rağmen grev kararı alınmamış başka bir
işyerinde lokavta başvurulması lokavtın özü ile bağdaşamaz.
193. Grup toplu iş sözleşmesine ilişkin olarak ortaya çıkan
uyuşmazlıklarda, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için işçi
sendikası tarafından grev kararı alınmış olması hâlinde işveren tarafından o
işyerinde lokavt uygulamasına başvurulabilmesi mümkündür. Ancak bunun ötesinde
işverenin uyuşmazlığın kapsamında olan, fakat grev kararı alınmamış işyerleri
için de lokavta başvurabileceğini benimseyen kural Anayasa ile düzenlenen
lokavt ile bağdaşmayacağı gibi grev hakkının kullanılabilmesini de engelleyici
niteliktedir. Bu hüküm bir işyerinde greve gitme istek ve yetkisine sahip olanları
etkileyebilir. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada Anayasa'nın
13. maddesinde ifade edilen"ölçülülük ilkesi"devrede
girecektir.Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir.
Anayasa'nın 54. maddesinde koruma altına alınan grev hakkına yönelik
sınırlamaların 13. madde kapsamında görülebilmesi, getirilen düzenlemelerin
öncelikle ölçülü ve demokratik toplumda gerekli olması şartına bağlıdır. Diğer
işyerlerinde çalışmakta olan işçiler için de lokavt uygulamasının
gerçekleşebilecek olması nedeniyle greve karar vermek ya da uygulamak hakkını
kullanmaktan imtina edilmesine yol açabilecek bu düzenleme Anayasa koyucunun bu
konudaki iradesiyle uyumlu olmayan hukuki sonuçların ortaya çıkmasına neden
olacaktır. Bu yönüyle kural, grev hakkına ölçülü ve demokratik toplum düzeninde
gerekli olmayan bir sınırlama teşkil etmektedir.
194. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 13. ve 54.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
195. Kural Anayasa'nın 13. ve 54. maddelerine aykırı bulunarak
iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa'nın 10. maddesi yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
196. Kuralın Anayasa'nın 51. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
L- Kanun'un 61. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ".oylamaya katılanların." İbaresi ve (5)
Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
197. Dava dilekçesinde özetle, grev hakkına yönelik olarak
yapılacak sınırlamaların Anayasa'nın sözüne, ruhuna, ölçülülük ilkesine ve
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı, Türkiye'deki grev
oylaması uygulamasına hemen hemen her zaman işverenin işçilere baskı yaparak
dilekçe toplatması neticesinde gidildiği, işverenlerin çoğu zaman işçileri
"Greve Hayır" oyu kullanmaya zorladığı, işverenlerin grev
ilanı tarihi ile grev oylaması tarihi arasında sendikalı işçilerin tümünü ya da
bir kısmını işten çıkararak grev oylamasına katılabilecek sendikalı işçi
sayısını azaltabileceği, böylece grev oylamasında "Hayır"
oyunun çoğunlukta olmasını sağlamak için haksız bir avantaj elde edilmiş
olacağı ve kendine özgü bir niteliğe sahip olan grup toplu iş sözleşmesinde
grev oylaması uygulamasının fiilen imkânsız hale geldiği, bu durumun Anayasa'ya
ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 13., 51., 54. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
198. Kanun'un 61. maddesinin (3) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde, grev oylamasında grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan
işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğu grevin yapılmaması yönünde
karar verirse, bu uyuşmazlıkta alınan grev kararının uygulanmayacağı
düzenlenmiş olup cümle içerisinde geçen ".oylamaya katılanların."
ibaresi dava konusu kuraldır. Dava konusu bir diğer kural olan 61. maddenin (5)
numaralı fıkrasında ise grup toplu iş sözleşmesi yapılmasına ilişkin
uyuşmazlıklarda grev oylaması talebinin, grubun her bir işyerinin bağlı
bulunduğu görevli makama yapılacağı, grev oylaması isteyen işçilerin sayısının
yeterli orana ulaşıp ulaşmadığının tespiti ile grev oylamasının sonuçlarının
her işyeri için ayrıca belirleneceği düzenlenmiştir.
199. Anayasa'nın 54. maddesinde, toplu iş sözleşmesinin yapılması
sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkına sahip oldukları,
bu hakkın kullanılmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnalarının kanunla
düzenleneceği belirtilmekle birlikte, bu hakkın sınırlama sebeplerine yer
verilmemiştir.
200. Grev hakkı, sendika hakkının bir unsuru olarak görüldüğünden
Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sendika hakkı için öngörülen
sınırlama nedenlerinin grev hakkı yönünden de geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre, grev hakkının, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerine dayanılarak kanunla sınırlanması mümkündür.
201. Demokratik bir ülkede işçi ve işveren kuruluşları arasında
ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümünde grev hakkı ve lokavtın tanınması rejimin
gereği olmakla beraber, yerine göre başvurulan bu mücadele araçlarının ulusal
ekonomi ve kamu düzenine olumsuz yönde etkileri nedeniyle bazı sınırlama ve
kısıtlamalara tabi tutulmaları da kaçınılmazdır.
202. Kanun'un "Grev oylaması" başlıklı 61.
maddesinde işçilerin grev oylaması talebi düzenlenmiş, grev oylamasına
katılanların salt çoğunluğunun grev yapılmaması yönünde oy kullanması halinde
grevin yapılamayacağı hüküm altına alınmış, böylece önceki Kanunda yer alan
"Grev oylamasında, grev ilânının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan
işçilerin salt çoğunluğu grevin uygulanmamasına karar verirse o işyerinde grev
uygulanamaz." hükmü değiştirilmiştir. Mülga düzenlemeye göre, grev
oylaması talebinde işçilerin tümü dikkate alınarak karar verilirken, dava
konusu kuralla grev oylamasında oylamaya katılanların salt çoğunluğu dikkate
alınacaktır.
203. Grev kararının işyerinde ilan edildiği tarihte o işyerinde
çalışan işçilerin en az dörtte birinin ilan tarihinden itibaren altı işgünü
içinde işyerinin kayıtlı bulunduğu görevli makama yazılı başvurusu halinde
talebin yapılmasından başlayarak altı işgünü içinde grev oylaması yapılacaktır.
Düzenleme ile sendikalı ya da sendikasız işçi ayrımı yapılmamaktadır.
204. İşyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların salt
çoğunluğunun grevin uygulanmamasına karar vermesi durumunda alınan grev kararı
uygulanamayacak ve işçi sendikasının Yüksek Hakem Kuruluna başvurmaması halinde
yetki belgesinin hükmü kalmayacaktır.
205. Grup toplu iş sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıklarda
ise grev oylaması talebi, grubun her bir işyerinin bağlı bulunduğu görevli
makama yapılacak ve grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana
ulaşıp ulaşmadığının tespiti ile grev oylamasının sonuçları her işyeri için
ayrıca belirlenecektir.
206. İşçilerin toplu iş sözleşmesi yapılırken uyuşmazlık çıkması
hâlinde Kanun'un ilgili hükümlerine uygun olarak yapacakları grev için
öngörülen oylamada, grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan
işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğunun grevin yapılmaması yönünde
karar vermeleri halinde grev kararının uygulanamaması ve grup toplu iş
sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması isteyen işçilerin
sayısının yeterli orana ulaşıp ulaşmadığının tespiti ile grev oylamasının
sonuçlarının her işyeri için ayrıca belirlenmesinin grev hakkına müdahale
niteliği taşıdığı açıktır.
207. Grev için öngörülen oylamada, grev ilanının yapıldığı tarihte
işyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğunun grevin
yapılmaması yönünde karar vermeleri halinde grev kararının uygulanmaması,
grevin işyerinde çalışmakta olan işçilerin büyük bir çoğunluğu tarafından
gerçekten istenilmesi halinde uygulanması amacına dayanmaktadır. Grev ilanı ve
grev oylamasının farklı zamanlarda gerçekleştiriliyor olması ise grevin son
çare olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Grevde asıl olan grev oylaması
sırasında çalışmakta olan ve grev yapmak isteğinde olan işçiler tarafından
greve karar verilmesidir. Zira grev ilanı tarihi ile grev oylaması sırasında
işyerinde çalışmakta olan işçiler farklı olabileceği gibi arada geçen zaman
içerisinde grev yapma isteğinden vazgeçebilecek işçiler de bulunabilecektir. Bu
bakımdan grevin yapılabilmesi için grev ilanı tarihi yerine grev oylaması
tarihinde çalışmakta olan işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğunun
aranmasında meşru bir amaca dayanıldığı anlaşılmaktadır.
208. Ancak belirtilen bu meşru amaca rağmen grev hakkına yapılan
müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen ilkelere uygun olması
gerekmektedir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere
yapılacak müdahaleler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz. Ölçülülük ilkesi, yasal önlemin öngörülen amaç için
zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında
hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder.
209. Anayasa'nın 54. maddesinin birinci fıkrasında "Toplu
iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev
hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta
başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir."
denilerek, grevin ancak toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması halinde kanuni olacağı ve bu hakkın sadece kanun ile çizilen çerçevede
kullanılabileceği hükme bağlanmıştır.
210. Grev hakkı, sendikaların üyelerinin ekonomik ve sosyal
durumları ile çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla kullanabilecekleri önemli
bir haktır. Grev hakkı, sendika özgürlüğünün önemli bir parçasını oluşturur
ancak sendikal özgürlükler anılan haktan ibaret değildir.
211. Kanun koyucu bir kanun çıkarırken Anayasa kuralları ile bağlı
olduğundan anılan kuralların gözardı edilmesi suretiyle yapılacak düzenlemeler
Anayasa'ya aykırıolmayacaktır. Kurallar ile getirilen ve yukarıda meşru bir
amaca dayandığı vurgulanan sınırlamaları Anayasa'nın 54. maddesinde yer alan
".Bu hakkın kullanılmasının. usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları
kanunla düzenlenir." ifadesi kapsamında değerlendirmek gerekir.
212. Madde ile bir işyerinde grev kararının ilan edilmesinde
herhangi bir engel ya da zorlama öngörülmemekte, kararın ilan edildiği tarihte
o işyerinde çalışan işçilerin, sendikalı olsun veya olmasın, en az dörtte
birinin işyerinin bağlı bulunduğu makama yazılı olarak başvurması üzerine
belirlenecek günde oylama yapılması esası benimsenmekte, oylamada ise grev
ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların
salt çoğunluğunun grev yapılmaması yönünde karar vermesi halinde alınan grev
kararının uygulanamayacağı belirtilmektedir. Burada önemli olan sendika üyesi
olsun veya olmasın, grev ilanında bulunsun veya bulunmasın, grev ilanının
yapıldığı tarihte işyerinde çalışan tüm işçilerin oylamaya katılabilmesinin
önünde bir engelin var olup olmadığıdır. Maddede buna dair bir yasak veya engel
bulunmamakta; grev yapılması ya da yapılmamasını isteyen işçiler oylamaya
katılıp özgürce oylarını kullanabilmektedir. Bu nedenle, grevin yapılabilmesi
için grev ilanı tarihi yerine grev oylaması tarihinde çalışmakta olan
işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğunun aranmasının, grev hakkına
ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği söylenemez.
213. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
214. Serruh KALELİ ".oylamaya katılanların."
ibaresi yönünden, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM ise kuralların tümü
yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
215. Kuralın Anayasa'nın 51. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
M- Kanun'un 62. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".cenaze
işlerinde ve mezarlıklarda;.", ".doğal gaz, petrol üretimi,
tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya
işlerinde;..." ve "...Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde;." İbarelerinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
216. Dava dilekçesinde özetle, grev yasaklarının kapsamının
uluslararası normlara aykırı bir biçimde belirlenmesinin hem grev hakkına hem
de örgütlenme hakkına yönelik ciddi ve ağır bir sınırlama teşkil ettiği,
kurallarla örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarının demokratik toplum
düzenine ve ölçülülük ilkesine aykırı biçimde sınırlandırıldığı ve grev
hakkının yalnızca devlet adına yetki kullanan kamu görevlileri için
sınırlandırılabileceği ya da yasaklanabileceğinin ifade edilmesinin Anayasa'ya
ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 10., 13., 14., 51., 52., 54. ve 90. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
217. Kanun'un 62. maddesinde, hangi işlerde, hangi hizmetlerde ve
hangi işyerlerinde grev ve lokavtın yasaklanabileceği düzenlenmiştir. Maddenin,
cenaze işlerinde ve mezarlıklarda, doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve
dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; Millî
Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde grev ve lokavt yapılamayacağına
ilişkin kısımları, dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
218. Anayasa'nın 54. maddesinin birinci fıkrasında grev hakkı,
toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması hâlinde kabul
edilmiş, ancak grev hakkını sınırlayacak nedenler gösterilmemiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında ise "Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına
aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde
kullanılamaz." denilerek grev hakkı kullanılırken göz önüne alınacak
hususlar gösterilmiş, dördüncü fıkrasında da "Grev ve lokavtın
yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir."
denilerek, grev hakkının kimi yasaklamalar ve sınırlamalara tabi
tutulabileceğine işaret olunmuş ve bu konuda kanun koyucuya yetki tanınmıştır.
219. Grev, işçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde
faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla,
aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için
verdiği karara uyarak işi bırakmalarıdır. Bu eylemler Anayasa'nın 54.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında kaldığı sürece, işçiler bu güvenceden
yararlanmakta ve herhangi bir yaptırımla karşılaşılmamaktadır.
220. Greve ilişkin yasal sınırlandırmalardan biri, bu yola ancak
toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde
gidilebilmesi, diğerleri ise grevin kesin olarak yasaklandığı işler ve
işyerleri ile geçici olarak yasaklanmasını gerektiren durumlardır. Ayrıca
grevin ertelenmesine ilişkin esaslara da Kanun'da yer verilmiştir.
221. Birçok farklılıklara rağmen çoğu ülkede, temel hizmetler
olarak kabul edilen işlerde grev hakkını yasaklayan ya da kısıtlayan hükümler
bulunmaktadır. Burada önemli olan temel hizmetlerin net çizgilerle tanımlanması
ve bu tanımlamanın geniş anlamda yapılmamasıdır. Aksi halde grev hakkı anlam ve
içeriğini kaybedecektir. Temel hizmetler olarak kabul edilen işlerin, kesintiye
uğraması durumunda halkın geneli veya bir bölümünün yaşamı, güvenliği ya da
kişisel sağlığı tehlikeye düşebileceği için grev ve lokavt kısıtlanabilir.
Bunun yanında, uygulanan grevin süresi ve kapsamı nedeniyle topluma ciddi
zararlar vereceği de değerlendirilebilir. Ayrıca, temel hizmetlerin
belirlenmesinde evrensel standartlar kadar, her ülkenin özel koşullarının da
dikkate alınması gerekir.
222. İptali istenilen kurallar ile cenaze işlerinde ve
mezarlıklarda, doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya
doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde ve Millî Savunma Bakanlığı ile
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde getirilen yasağın grev ve lokavt hakkına müdahale niteliği
taşıdığı açıktır. Söz konusu alanlarda getirilen yasak, ulusal ekonominin,
insan sağlığının ve millî güvenliğin korunmasına hizmet ettiğinden anayasal
açıdan meşru bir amaca dayanmaktadır.
223. Kurallar ile belirli iş, işyeri ve hizmetler için grev yasağı
getirilirken bir bütün olarak memlekete sağladıkları ekonomik yararları, insan
sağlığına doğrudan etki eden yönleri, millî savunma ve güvenlik ile ilgili
nitelikleri, toplumun tümünü doğrudan etkileyen yönleri ve millî ekonomiye
katkılarının dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Öte yandan söz konusu iş, işyeri
ve hizmetlerin kamu düzeni ve toplum hayatını doğrudan etkileyen faaliyetler ile
ilgili oldukları da açıktır. Bu durum kuralların gerekçesinde de, "Maddenin
ilk fıkrasında grev ve lokavtın yasak olduğu işler ve yerler ILO'nun talepleri
de dikkate alınarak yaşamsal nitelik gösteren temel kamu hizmetleri ile
sınırlandırılmıştır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu yolla grev ve
lokavtın yasak olduğu işler ve yerlerin yaşamsal nitelik gösteren temel kamu
hizmetleri olduğu belirtilmiş ve ILO taleplerinin dikkate alındığı
vurgulanmıştır. Kanun koyucu tarafından, söz konusu işyerleri ve sektörlerin
toplumun tümünü doğrudan etkileyen hizmetler sunduğundan bahisle
faaliyetlerinin sürekliliğini sağlamak ve üçüncü kişilerin haklarını korumak
amacıyla sundukları hizmetler bakımından grev ve lokavt yasağı getirilmiştir.
224. Söz konusu hak bakımından getirilen yasakların gerekçesini
yaşamsal ve stratejik öneme sahip olan kamusal çıkarlar oluşturmaktadır. Böyle
bir nedene dayalı olarak kanun koyucunun belirli iş, işyeri ve hizmetler için
grev ve lokavt yasağı getirmiş olması demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
çelişmez.
225. Yürütülecek iş ya da hizmetin durması, nüfusun tümünün ya da
bir kısmının yaşamını, can güvenliğini veya sağlığını tehlikeye atabilecekse,
kısacası zorunlu ve temel hizmet niteliği ağır basıyorsa, grevin
yasaklanabilmesi anayasal açıdan mümkündür.
226. Dava konusu kuralların bir bütün olarak memlekete
sağladıkları ekonomik yararlar ve millî ekonomiye katkıları, söz konusu iş,
işyeri ve hizmetlerin kamu düzeni ve toplum hayatını doğrudan etkileyen
faaliyetler olması ile sahip oldukları önem dikkate alındığında, kanun koyucu
tarafından kural ile belirlenen alanlarda getirilen yasağın grev hakkına
ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği söylenemez.
227. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
228. Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu görüşe
katılmamışlardır.
229. Kuralların Anayasa'nın 10., 14., 51., 52. ve 90. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
N- Kanun'un 62. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan
"...bankacılık hizmetlerinde;...", ".ve şehir içi
toplu taşıma hizmetlerinde." İbarelerinin İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
230. Dava dilekçesinde özetle, grev yasaklarının kapsamının
uluslararası normlara aykırı biçimde belirlenmesinin hem grev hakkına hem de
örgütlenme hakkına yönelik ciddi ve ağır bir sınırlama teşkil ettiği,
kurallarla örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarının demokratik toplum
düzenine ve ölçülülük ilkesine aykırı biçimde sınırlandırıldığı ve grev
hakkının yalnızca devlet adına yetki kullanan kamu görevlileri için
sınırlandırılabileceği ya da yasaklanabileceğinin ifade edilmesinin Anayasa'ya
ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 10., 13., 14., 51., 52., 54. ve 90. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
231. Kanun'un 62. maddesinde, hangi işlerde, hangi hizmetlerde ve
hangi işyerlerinde grev ve lokavtın yasaklanabileceği düzenlenmiştir. Maddenin,
bankacılık hizmetlerinde ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev ve lokavt
yapılamayacağına ilişkin kısımları, dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
232. İptali istenilen kurallar ile bankacılık hizmetlerinde ve
şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde getirilen yasağın grev ve lokavt hakkına
müdahale niteliği taşıdığı açıktır. Söz konusu alanlarda getirilen yasak ulusal
ekonomi ve kamu yararına yönelik olduğundan anayasal açıdan meşru bir amaca
dayanmaktadır.
233. İşyerinde çalışan işçilerin taleplerini işverene kabul
ettirebilmeleri için sahip oldukları en önemli silah olan grev hakkı, çağdaş
hukuk sistemlerinde en geniş bir biçimde kullanılabilmesine imkân sağlayacak
şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla demokratik düzenin ayrılmaz bir parçası
olan grev hakkının anlam kazanması grev yasak ve sınırlamalarının en aza
indirilmesi ile mümkündür.
234. Temel hizmetlerin kesintiye uğraması durumunda nüfusun
tümünün ya da bir kısmının yaşamı, güvenliği ya da kişisel sağlığının tehlikeye
düşeceği, kısacası zorunlu ve temel hizmet niteliği ağır basan iş ve
hizmetlerde grevin yasaklanabilmesi anayasal çerçevede mümkündür. Temel
hizmetler konusunda her ülkenin kendi koşulları dikkate alınır. Bazen uygulanan
grevin süresi ve kapsamı nedeniyle topluma ciddi zararlar vereceği de
değerlendirilebilir.
235. Grevin yasaklanabileceği işler ve işyerleri geniş toplum
kesimlerini ilgilendiren ve yaşamsal nitelik gösteren temel kamu hizmetleridir.
Buna göre kesilmesi halinde toplumun ciddi ölçüde zarara uğrayabileceği
yaşamsal nitelikteki hizmetler, insan sağlığını, milli savunma ve güvenliği
ilgilendiren işler için grev ve lokavt yasaklanabilecektir. İptali istenilen
kurallar ile getirilen yasak kamu düzeni ve toplum hayatını doğrudan etkileyen
faaliyetler değildir. Kurallar ile grev ve lokavt yasağı kapsamına alınan
alanlar; yaşamsal nitelik taşımayan, insan sağlığına doğrudan etki etmeyen,
millî savunma ve güvenlik ile ilgili yönleri bulunmayan ve toplumun tümünü
doğrudan etkilemeyen hizmetlerdir. Dolayısıyla bu tarz hizmetlerde toplumun
tümünü ilgilendiren stratejik öneme sahip olan kamusal çıkarlar
bulunmamaktadır.
236. Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması
düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun,
kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir
özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak
düzeye vardırılmaması gerekir.
237. Buna göre kanun koyucunun kurallar ile getirmiş olduğu grev
yasağı temel hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan hizmetler
içindir ve bu hizmetlere getirilen grev yasakları demokratik toplum düzeninin
gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
238. Kuralların gerekçesinde "Maddenin ilk fıkrasında grev
ve lokavtın yasak olduğu işler ve yerler ILO'nun talepleri de dikkate alınarak
yaşamsal nitelik gösteren temel kamu hizmetleri ile sınırlandırılmıştır."
şeklinde ifade edilmiştir. Bu yolla grev ve lokavtın yasak olduğu işler ve
yerlerin yaşamsal nitelik gösteren temel kamu hizmetleri olduğu belirtilmiş ve
ILO taleplerinin dikkate alındığı vurgulanmış ise de bankacılık hizmetleri ve
şehir içi toplu taşıma hizmetleri söz konusu gerekçe kapsamında bulunmayıp
yaşamsal nitelik gösteren temel kamu hizmetleri değillerdir.
239. Ölçülülük ilkesiyle devlet, grev yasaklamanın topluma
sağladığı kamu yararı ile bireylerin hak ve özgürlükleri arasında adil bir
dengeyi sağlamakla yükümlüdür. İtiraz konusu kurallar, bankacılık hizmetleri ve
şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev hakkını sınırlandırmanın ötesinde,
hakkı tamamen ortadan kaldırmakta olduğundan ve kamu yararı ile bireylerin hak
ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturamadığından ölçülülük ilkesine
aykırıdır. Bu bakımdan, bankacılık hizmetleri ve şehir içi toplu taşıma
hizmetlerinde grev yasağının, korunması düşünülen yarar ile çatışan hak ve
özgürlükler arasında adil ve makul bir denge gözetmemesi ve stratejik öneme sahip
olmaması nedeniyle Anayasa'nın 54. maddesinde yer alan grev hakkına ölçüsüz bir
müdahale olduğu açıktır.
240. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 13. ve 54.
maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
241. Nuri NECİPOĞLU ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.
242. Kuralların Anayasa'nın 10., 14., 51., 52. ve 90. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
O- Kanun'un 63. Maddesinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
243. Dava dilekçesinde özetle, kuralla grevin ertelenmesi
düzenlense de Bakanlar Kurulu tarafından grev ertelemesi kararı verilmesi
halinde erteleme süresi sonunda sendikanın grev uygulamasını yaşama geçirme
olanağının bulunmadığı, grev hakkının demokratik toplum düzenine ve ölçülülük
ilkesine aykırı biçimde sınırlandırıldığı, yürütmeye ancak yargının
kullanabileceği bir yetki verildiği, toplu iş sözleşmesi masasının bir
tarafında işveren olarak yer alan idarenin aynı zamanda toplu sözleşme
görüşmelerinde anlaşmazlık olması halinde grevi erteleyebilme yetkisi bulunduğu
sürece güç dengesinin idare lehine bozulduğu, bu durumun Anayasa'ya ve tarafı
olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2., 5., 13., 14., 51., 54. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
244. Kanun'un dava konusu 63. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavtın genel sağlığı
veya millî güvenliği bozucu nitelikte olması hâlinde Bakanlar Kurulu'nun
uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebileceği, erteleme
süresinin kararın yayımı tarihinde başlayacağı; (2) numaralı fıkrasında,
erteleme kararının yürürlüğe girmesi üzerine, belirlenen arabulucunun,
uyuşmazlığın çözümü için erteleme süresince her türlü çabayı göstereceği,
erteleme süresi içerisinde tarafların aralarında anlaşarak uyuşmazlığı özel
hakeme de götürebileceği; (3) numaralı fıkrasında ise, erteleme süresinin
sonunda anlaşma sağlanamazsa, altı iş günü içinde taraflardan birinin başvurusu
üzerine uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulunca çözüleceği, aksi takdirde işçi
sendikasının yetkisinin düşeceği düzenlenmiştir.
245. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun
olan, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
246. Anayasa'nın 5. maddesiyle Devlet "kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya"
çalışmakla yükümlü kılınmaktadır.
247. Anayasa'nın 54. maddesinin birinci fıkrasında grev hakkı ve
lokavt güvenceye alınmış, dördüncü fıkrasında ise açıkça, grev ve lokavtın
yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerlerinin kanunla
düzenleneceği ifade edilerek, bunların kimi yasaklamalar ve sınırlamalara tabi
tutulabileceğine işaret olunmuştur.
248. Söz konusu hüküm, Anayasa'da yer alan kurallara bağlı kalmak
şartıyla, grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve
işyerlerinin belirlenmesinde uygulanacak şekil, şart ve usulleri belirleme konusunda
kanun koyucunun takdir yetkisine sahip olduğunu belirlemektedir. Nitekim
Anayasa'nın 54. maddesinin yukarıda yer verilen dördüncü fıkrasının
gerekçesinde de "Kanunla grevin ertelenebileceği ve yasaklanabileceği
maddede ifade olunmuştur." şeklinde grevin ertelenebilmesinin kanuni
düzenleme yapılarak Anayasa'da kabul gördüğü açıklanmıştır. Buna göre belli
şartlar dahilinde grev ve lokavtın Bakanlar Kurulu kararı ile ertelenmesine
karar verilebilmesi yolunda düzenleme getirilmesi kanun koyucunun takdirindedir.
249. Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya
lokavtın Bakanlar Kurulu tarafından ertelenebilmesi grev hakkına ve lokavta bir
müdahale niteliğinde olup, bu durum genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu
niteliğe sahip uyuşmazlıkların önüne geçilmesi amacını taşımakta olduğundan
anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmaktadır.
250. Grev hakkı ve lokavt bakımından getirilen ertelemenin
gerekçesini genel sağlık ve millî güvenlik sebepleri oluşturmaktadır. Böyle bir
nedene dayalı olarak kanun koyucunun grev hakkı ve lokavtı ertelemeye yönelik
olarak tedbir alınabilmesine imkân tanıyan düzenleme yapması demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırılık oluşturmaz.
251. Yürütülecek iş ya da hizmetin durması, nüfusun tümünün ya da
bir kısmının yaşamını, can güvenliğini veya sağlığını tehlikeye atabilecek,
kısacası zorunlu ve temel hizmet niteliği ağır basan işlerse, grev ve lokavtın
yasaklanabilmesi veya ertelenebilmesi anayasal çerçevede korunmaktadır.
252. Dava konusu kural ile Bakanlar Kuruluna verilmiş olan yetki
mutlak bir yetki olmayıp grevin ertelenmesi yoluna gidilebilmesi için karar
verilmiş veya başlanmış olan bir grevin genel sağlığı veya millî güvenliği
bozucu nitelikte olması şarttır. Diğer yandan Bakanlar Kurulunca
kullanılabilecek olan yetki, grevi yasaklama yetkisi olmadığı gibi süresiz bir
yetki de değildir ve altmış gün ile sınırlıdır. Ayrıca Bakanlar Kurulunun söz
konusu işlemleri yargı denetimine açık olup, uyuşmazlık yargı organları
nezdinde de çözümlenebilme imkânına sahiptir. Buna göre kural ile getirilen
düzenlemenin grev hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği söylenemez.
253. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 5., 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
254. Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu
görüşe katılmamışlardır.
255. Kuralın Anayasa'nın 14., 51. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
Ö- Kanun'un 72. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
256. Dava dilekçesinde özetle, uzun ve detaylı bir prosedür
izlenerek kullanılan ve kullanılmadığı takdirde sendikanın yetkisinin düşmesi
yaptırımına bağlanmış olan grev hakkının toplum zararına veya millî servete
zarar verecek şekilde kullanılmasının mantığa ve eşyanın tabiatına aykırı
olduğu, grev hakkının demokratik toplum düzeni ve ölçülülük ilkesine aykırı
biçimde sınırlandırıldığı, bu durumun Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelerle çeliştiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 5., 13., 51., 54. ve
90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
257. Dava konusu kural, grev hakkı veya lokavtın iyi niyet
kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya millî servete zarar verecek
şekilde kullanıldığının taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının başvurusu üzerine mahkemece tespit edilmesi hâlinde, uygulanmakta
olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verileceğini düzenlemektedir.
258. Anayasa'nın 54. maddesinin ikinci fıkrasında grev hakkı ve
lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti
tahrip edecek şekilde kullanılamayacağı açıkça belirtilmiş; dördüncü fıkrasında
da grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerlerinin
kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.
259. Söz konusu hükümler, Anayasa'da yer alan kurallara bağlı
kalmak şartıyla, grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği
haller ve işyerlerinin belirlenmesinde uygulanacak şekil, şart ve usulleri
belirleme konusunda kanun koyucunun takdir yetkisine sahip olduğunu
belirtmektedir.
260. Grev hakkı veya lokavtın durdurulmasına karar verilmesimüdahale
niteliğinde olup, bu durum toplum zararına veya millî servete zarar
verilmesinin önüne geçilmesi amacını taşımakta olduğundan anayasal açıdan meşru
bir amaca dayanmaktadır.
261. Grev hakkı ve lokavt bakımından getirilen durdurmanın
gerekçesini toplum zararına olmasının veya millî servete zarar verilmesinin
önüne geçilmesi oluşturmaktadır. Böyle bir nedene dayalı olarak kanun koyucunun
grev hakkı ve lokavt için durdurma kararı verilebilmesine imkân tanıyan
düzenleme yapması demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişmez.
262. Kural ile getirilen durdurma yetkisi, grev hakkı ve lokavtın
kötü niyetle yapıldığının tespit edilmesi halinde kullanılacak bir yetki olup
bu düzenleme aslında bütün bir toplumun korunması amacını taşımaktadır. Diğer
yandan bu şekilde bir durdurma kararının verilebilmesi, grev hakkının veya
lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı bir tarzda yürütülmesi yanında toplum
zararına veya millî servete zarar verecek şekilde gerçekleşmiş olmasına
bağlanmıştır. Bununla birlikte kural ile verilen yetki mutlak bir yetki olmayıp
grev veya lokavtın durdurulmasına, taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı'nın başvurusu üzerine mahkemece karar verilebilmektedir. Buna
göre kural ile getirilen düzenlemenin grev hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil
ettiği söylenemez.
263. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 5., 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
264. Kuralın Anayasa'nın 51. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
P- Kanun'un 73. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".en
çok dörder." İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
265. Dava dilekçesinde özetle, grev gözcülerinin sayısının kanunla
belirlenmesinin yanlış, konulan üst sınırın ise yetersiz olduğu, lokavt
kararını alan işverence belirlenecek gözcü sayısında herhangi bir sınır
konulmadığı, Anayasa'da kanun önünde eşitlik ilkesinin benimsenmiş olduğu,
sosyal bir hukuk devletinde toplumsal taraflardan birisine açıkça çıkar
sağlayan bir düzenlemenin hukuk devleti mantığıyla bağdaşmadığı, grev hakkının
uygulanabilmesine yönelik olarak devletin tarafsız ve hakkı koruyucu tasarruflarda
bulunması gerektiği, bu durumun Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelerle çeliştiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 5., 10., 53., 54.
ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
266. Kanun'un 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,grev ilan
etmiş olan işçi sendikasının kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için
kendi üyelerinin grev kararına uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla, güç
kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın işyerinin giriş ve çıkış yerlerine,
kendi üyeleri arasından en çok dörder grev gözcüsü koyabileceği belirtilmekte
olup,grev gözcüsü sayısını en çok dört kişiyle sınırlayan "en çok
dörder" ibaresi, dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
267. Anayasa'nın 54. maddesinde, toplu iş sözleşmesinin yapılması
sırasında, uyuşmazlık çıkması hâlinde işçilerin grev hakkına sahip oldukları,
bu hakkın kullanılmasının usul ve şartlarının ise kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir.
268. Söz konusu hüküm uyarınca kanun koyucu, Anayasa'da yer alan
kurallara bağlı kalmak şartıyla, grev hakkının kullanımının belirlenmesinde
uygulanacak usul ve şartları belirleme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
269. Yasamanın genelliği ilkesi uyarınca Anayasa'da bir konuda
emredici ya da yasaklayıcı bir kural konulmamışsa, bu konunun düzenlenmesi
anayasal ilkeler içinde kanun koyucunun yetkisindedir. Buna göre grev ilan
etmiş olan işçi sendikasının kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak ve
kendi üyelerinin grev kararına uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla, güç
kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın işyerinin giriş ve çıkış yerlerine,
kendi üyeleri arasından koyabileceği grev gözcüsü sayısını en çok dört kişi
olarak sınırlamak kanun koyucunun takdirindedir. Bu düzenlemenin kanun koyucunun
gözettiği amacı yerine getirip getiremeyeceği hususu yerindeliğe ilişkin olup
anayasallık denetiminin kapsamı dışındadır.
270. Bununla birlikte grev hakkı ve lokavt uygulaması arasında
hakkın kullanımı açısından bir eşitliğin olup olmadığının ayrıca
değerlendirilmesi gerekmektedir. Lokavt tek başına veya doğrudan
başvurulabilecek bir yol değildir. Lokavt uygulamasında esas olan, toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında çıkabilecek uyuşmazlıklar üzerine işçi
sendikasının grev kararı alması durumunda işverenlerin bu yola başvurabilecek
olmasıdır. Nitekim lokavt kararının alınması, alınmış olan bir grev kararının,
uyuşmazlığın diğer tarafı olan "işveren sendikasına" veya
"sendika üyesi olmayan işverene" tebliğ edilmesi şartına
bağlanmıştır. Bu yönüyle lokavt uygulaması bağlı bir yetki şeklinde
gerçekleşmektedir. Grev hakkı anayasal bir hak, lokavt ise bu hakka dayanılarak
kullanılabilecek olan karşı bir yaptırımdır.
271. Diğer yandan mevcut bir grev uygulamasında işçilerin greve
katılıp katılmama hakları bulunmaktadır. Greve katılmayan veya grev devam
ederken greve katılmaktan vazgeçen işçilerin işyerinde çalışmaları hiçbir
şekilde engellenemeyecektir. Lokavtta ise, işyerinde faaliyetin tamamen durması
söz konusu olup işçilerin topluca işten uzaklaştırılması yoluna gidilmektedir.
Lokavt süresince işyerinde üretim söz konusu değildir. Görüleceği üzere
nitelikleri itibariyle farklılıklar taşıyan bu iki yöntemi, görevlendirilecek
grev gözcülerinin sayısı açısından kıyaslamak mümkün değildir. Buna göre sosyal
taraflar olarak işçi ve işveren aynı şartlara sahip olmayıp aralarında grev
gözcülerinin sayıları açısından eşitlik incelemesi yapılamaz.
272. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 10.
ve 54. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
273. Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
274. Kuralın Anayasa'nın 5., 53. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
R- Kanun'un 74. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".işyerinde
faaliyetin devamlılığını sağlayacak." İbaresinin İncelenmesi
a- İptal Talebinin Gerekçesi
275. Dava dilekçesinde özetle, mülkî amirlere grev hakkını fiilen
engelleme hakkını da veren sınırsız, soyut ve geniş bir yetki tanındığı,
sınırları belirsiz bu yetkinin yasama yetkisinin devri anlamına geldiği ve
hukuki güvenliğe aykırı olduğu, toplu pazarlık hakkının kullanımında işçinin
tek güvencesi olan grev hakkının kullanımını fiilen ortadan kaldırıcı nitelikte
olan bu durumun Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı
olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7., 8., 13., 49., 53., 54. ve 90.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
276. Kanun'un 74. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,mahallin en
büyük mülkî amirlerinin halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve aksaması
muhtemel hizmet ve ihtiyaçları karşılayacak, işyerinde faaliyetin devamlılığını
sağlayacak tedbirleri alacağı belirtilmekte olup,".işyerinde faaliyetin
devamlılığını sağlayacak." ibaresi, dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
277. Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve
bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu
hükme yer veren Anayasa'nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin
parlamentoya ait olması "demokrasi rejimini benimseyen siyasi
rejimlerde kaçınılmaz bir durum" olarak nitelendirilmiştir.
278. Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, yasama yetkisinin
devredilemezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca
kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa'nın 7. maddesi ile yasaklanan
husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına
hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir.
Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca, bir konuyu doğrudan
kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini Anayasa'ya
aykırı olmamak kaydıyla yürütme organına bırakabilir.
279. Anayasa'nın 54. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça grev
hakkı ve lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî
serveti tahrip edecek şekilde kullanılamayacağı belirtilmiştir. Buna göre,
Anayasa'da yer alan kurallara bağlı kalmak şartıyla, grev hakkı ve lokavtta
uygulanacak şekil, şart ve usulleri belirleme konusunda kanun koyucunun takdir
yetkisine sahip olduğu açıktır.
280. Dava konusu kural uyarınca, grev hakkı veya lokavtın
uygulanması sırasında işyerinde faaliyetin devamını sağlayacak tedbirlerin
alınmasıgrev hakkı ve lokavtamüdahale niteliğinde olup, bu durum halkın günlük
yaşamı için zorunlu olan hizmet ve ihtiyaçları karşılama düşüncesiyle
olduğundan anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmaktadır.
281. Halkın günlük yaşamı için zorunlu olan hizmet ve ihtiyaçları
karşılama amacına dayalı olarak kanun koyucunun grev hakkı ve lokavta yönelik
tedbir alınabilmesine imkân tanıyan düzenleme yapması takdir yetkisi
kapsamındadır.
282. Kural ile getirilen, işyerinde faaliyetin devamını sağlayacak
tedbirler alınması yetkisi, halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve aksaması
muhtemel hizmet ve ihtiyaçları karşılayacak olan tedbirler ile sınırlıdır.
Burada koruma altına alınan, işyerinde üretilen ya da sunulan mal veya hizmetin
kullanıcıları olan toplumun tümüdür. Grevin işverene karşı kullanılabilecek bir
hak, lokavtın ise greve karşı geliştirilmiş bir araç olduğu düşünüldüğünde,
sosyal taraflar dışında toplumun korunması gerekliliği doğmaktadır.
283. Diğer yandan, 6356 sayılı Kanun'un 74. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında, "Grev ve lokavtın uygulanması sırasında mahallin en
büyük mülkî amirinin kamu düzenine ilişkin alacağı tedbirler, kanuni bir grev
veya lokavtın uygulanmasını engelleyici nitelik taşıyamaz." hükmü yer
almaktadır. Buna göre kural ile mahallin en büyük mülkî amiri tarafından
alınacak tedbirler kanuni bir grev veya lokavtın uygulanmasını engelleyici
nitelik taşıyamayacaktır. Bununla birlikte, grev süresince işçilerin greve
katılıp katılmama hakları bulunduğundan, greve katılmayan veya grev devam
ederken greve katılmaktan vazgeçen işçilerin işyerinde çalışmaları durumunda,
"işyerinde faaliyetin devamlılığı" söz konusu olduğundan bu
devamlılığı sağlayacak önlemlerin alınması da zorunludur.
284. Kanun'un 74. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca mülkî
amirlerce alınacak tedbirler kanuni bir grev veya lokavtın uygulanmasını
engelleyici nitelik taşıyamayacağından kuralın, grev hakkının özünü zedeleyen
bir yönü de bulunmamaktadır. Getirilen düzenlemenin grev hakkı ve lokavta
ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği de söylenemez.
285. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 7., 13. ve 54.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
286. Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Engin YILDIRIM bu görüşe
katılmamışlardır.
287. Kuralın Anayasa'nın 8., 49., 53. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
S- Kanun'un Geçici 6. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
288. Kanun'un geçici 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 6552
sayılı Kanun'un 144. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile yürürlükten
kaldırıldığından, konusu kalmayan bu fıkraya ilişkin iptal talebi hakkında
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
Ş- Kanun'un Geçici 6. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
289. Kanun'un geçici 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, atıf
yapmış olduğu 41. maddenin (1) numaralı fıkrası 6552 sayılı Kanun'un 20.
maddesiyle değiştirildiğinden, bu fıkraya ilişkin iptal talebi hakkında karar
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
T- Kanun'un Geçici 6. Maddesinin (3) ve (4) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
a- İptal Taleplerinin Gerekçeleri
290. Dava dilekçesinde özetle, baraj sisteminin eşitlik ilkesine
aykırı olduğu, bazı sendikalar için ayrıcalıklı bir durum oluşturulduğu, bu
durumun sosyal devlet, eşitlik ve Devletin temel amaç ve görevleriyle
bağdaşmadığı, herkesin temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu ve bu hakların
özüne dokunulamayacağı, Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak zorunda olduğu, sendika
kurma ve üye olma hakkının anayasal koruma altında olduğu, işkolu, işyeri ve
işletme baraj sistemleri ile bu hakkın zedelenmesinin toplu iş sözleşmesi
yapma, grev ve lokavt hakları ile çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli
bir ücret elde etmelerini engellediği, bu durumun Anayasa ve tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmelerle çeliştiği belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2.,
10., 12., 13., 49., 53. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
291. Kanun'un geçici 6. maddesinin dava konusu (3) numaralı
fıkrası, 6356 sayılı Kanun'un yürürlüğünden önce imzalanmış olan ancak Ocak
2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona erecek olan toplu iş
sözleşmelerini imzalayan sendikaların, bir sonraki toplu iş sözleşmesiyle
sınırlı olmak üzere yapacakları yetki tespit başvurularının mülga 2822 sayılı
Kanun'un 12. maddesine göre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yayımlanmış
Temmuz 2009 istatistiklerine ve mülga 2822 sayılı Kanun'da belirtilen hükümlere
göre sonuçlandırılacağını; (4) numaralı fıkrası ise 6356 sayılı Kanun'un yürürlük
tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş
uyuşmazlıklarının mülga 2822 sayılı Kanun ve ikincil mevzuatına göre
sonuçlandırılacağını düzenlemektedir.
292. Sendikalar, mensuplarının hak ve menfaatlerini korumak
amacıyla, yine bunların üretimden gelen güçlerine dayanarak faaliyet gösteren
örgütlü yapılardır. Bireysel olarak zayıf durumda bulunan çalışanlar,
örgütlenmek ve sendikalaşmak suretiyle işveren karşısındaki pazarlık güçlerini
artırmakta, gerek hak ve menfaatlerinin korunmasında gerekse sorunlarının
çözümünde etkin bir konum elde etmektedirler. Bu bakımdan sendikalar, sosyal
adaletin tesisine hizmet eden önemli demokratik araçlardır.
293. 6356 sayılı Kanun'da sendikal örgütlenmenin Türkiye'de işkolu
esasına göre yapılması esası benimsenmiştir. Kanun'un 3. maddesinde yer alan
"Sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur."
ibaresinin gerekçesinde bu durum".maddede sendikaların ülkemiz endüstri
ilişkileri sisteminin benimsediği ve uygulandığı biçimde işkolu esasına göre
kurulacağı." şeklinde açıklanmıştır.
294. İşkolu sendikacılığı, işyerindeki temel faaliyetin esas
alındığı bir örgütlenme modeli olup, sendika işkolu esasına dayalı olarak
kurulur ve mesleklerini dikkate almaksızın o işkolunda çalışan bütün işçilerin
örgütlenmesini amaçlar. Bu çerçevede ele alındığında işkolu, örgütlenmenin
hedefleri ve faaliyet alanı ile doğrudan ilgilidir. İşkolu düzeyinde
örgütlenmiş sendikalar faaliyetlerini yerel, bölgesel veya ulusal farklı
düzeylerde yürütebilir.
295. İşkolu sendikacılığı lehine dile getirilen görüşlerin çoğu,
haklar mücadelesinde etkili olabilmenin ve sonuç alabilmenin ancak güçlü bir
sendika ile mümkün olabileceği, bunun ise daha fazla işçinin aynı sendikada
örgütlenmesi ile mümkün olabileceği gerekçesine dayanmaktadır.
296. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan
devlettir.
297. Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkelerinden biri
belirliliktir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin,
kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini
verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar.
298. Kanun'un 41. maddesinin ilk fıkrasında işçi sendikasının
toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için ülke barajı ve işyeri barajı olarak
adlandırılacak oranlar düzenlenmiştir. Buna göre işçi sendikasının yetkili
olabilmesi için öncelikle kurulu bulunduğu veya toplu iş sözleşmesi yapılacak
işyerinin girdiği işkolunda başvuru tarihinde çalışan toplam işçilerin en az yüzde
birini üye kaydetmiş olması gerekir. Bundan başka sendika, toplu iş
sözleşmesinin kapsamına girecek işyeri veya işyerlerinde çalışan işçilerin
yarısından fazlasını üye kaydetmiş olması hâlinde, bu işyeri veya işyerleri
için yapılacak toplu iş sözleşmesinde yetkili olacaktır. Ülke barajını
geçemeyen sendikaların o işyeri veya işyerlerindeki üye sayılarına
bakılmaksızın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi yoktur. İşletme toplu iş
sözleşmesinde ise, yarıdan fazla çoğunluk yerine yüzde kırk çoğunluk getirilmiştir.
Yüzde kırkı birden çok sendikanın aşması durumunda en çok üyesi olan sendikanın
yetkili olacağı düzenlenmiştir. Yüzde kırkı geçen sendikaların eşit üyeliği
halinde ise yetki talebi olumsuz karşılanacaktır. İşletme toplu iş sözleşmeleri
için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınacak ve yüzde kırk veya fazla üyesi
olması durumunda en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili
olacaktır.
299. Dava konusu kurallar ile geçici bir düzenleme yapılmak
suretiyle, yukarıda ifade edilen toplu iş sözleşmesi imzalayabilme konusunda
yetki tespiti için gerekli olan istatistiklerden, Kanun'un yürürlüğünden önce
imzalanmış, ancak Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona
erecek olan toplu iş sözleşmelerini imzalayan sendikaların, yetki tespit
başvurularının mülga 2822 sayılı Kanun'a göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz
2009 istatistiklerine göresonuçlandırılacağı;6356 sayılı Kanun'un yürürlük
tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş
uyuşmazlıklarının mülga 2822 sayılı Kanun ve ikincil mevzuatına göreyürütüleceğihüküm
altına alınmıştır. Böylelikle yeni Kanun yürürlüğe girdikten sonraki geçiş
döneminde yetki tespiti ve uyuşmazlıkların çözümü konusunda hangi esas ve
usullerin belirleneceği konusunda yasal düzenleme yapılarak hukuki belirlilik
sağlanmıştır.
300. Anayasa, sendika hakkının bir unsuru olan toplu sözleşme
hakkını, 53. maddede özel olarak düzenlemiştir. Anılan maddenin birinci
fıkrasında, "İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve
sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş
sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler."denildikten sonra son
fıkrasında,"Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu
sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve
yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer
hususlar kanunla düzenlenir." hükmüne yer verilmiştir.
301. Anayasa'nın 53. maddesinin son fıkrasında, toplu sözleşme
hakkının kapsamının, istisnalarının, toplu sözleşmeden yararlanacakların, toplu
sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğünün kanunla düzenleneceği
belirtilmekle birlikte bu hakkın sınırlama sebeplerine yer verilmemiştir. Ancak
toplu sözleşme hakkı, sendika hakkının bir unsuru olarak görüldüğünden,
Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sendika hakkı için öngörülen
sınırlama nedenlerinin toplu sözleşme hakkı yönünden de geçerli olduğunun
kabulü gerekir. Buna göre, toplu sözleşme hakkının, millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerine dayanılarak kanunla
sınırlanması mümkündür.
302. Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonraki geçiş döneminde toplu
iş sözleşmesi imzalanması konusunda yetki tespiti ve uyuşmazlıkların çözümü
hakkında hangi esas ve usullerin belirleneceği hususunda yasal düzenleme
yapılmasının toplu sözleşme hakkına müdahale niteliği taşıdığı açıktır.
303. İşletme toplu iş sözleşmesi imzalayabilmek için belli bir
barajın aranması, sözleşme imzalayacak olan sendikanın güçlü bir sendika olması
amacına dayanmaktadır. Bağımsız ve güçlü sendikaların toplu iş sözleşmesinin
tarafı olabilmelerinin temin edilmesi, çalışanların işyerlerinde sendikal
haklardan daha etkin bir şekilde yararlanmaları sonucunu doğuracağından, bunun,
sendikal hak ve özgürlüklerin korunmasına hizmet edeceği açıktır. Dolayısıyla
toplu iş sözleşmesi imzalayabilmek için baraj öngörülmesinde, anayasal açıdan
meşru bir amaca dayanıldığı anlaşılmaktadır.
304. Toplu sözleşme hakkı, çalışanlara, üyesi bulundukları
sendikalar aracığıyla işverenle karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal
durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla görüşme ve anlaşma
yapabilme yetkisi tanıyan sendikal bir haktır. Toplu sözleşme hakkı sendika
özgürlüğünün önemli bir parçasını oluştursa da sendikal özgürlükler toplu
sözleşme hakkından ibaret olmayıp bunun dışında başka araçlar da bulunmaktadır.
Buna göre, Kanun'un yürürlüğe gireceği geçiş döneminde toplu iş sözleşmesi imzalanması
konusunda yetki tespiti ve uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili olarak esas ve
usullerin belirlenmesi, kanun koyucunun takdirindedir.
305. Sendikaların, sendikal faaliyetin asgari içeriğini oluşturan,
üyelerin hak ve çıkarlarını dile getirme ve bireysel şikâyet ve başvurularda
üyelerini temsilen hareket edebilme olanağına sahip oldukları dikkate
alındığında, Kanun'un yürürlüğe girdikten sonraki geçiş döneminde toplu iş
sözleşmesi imzalanması konusunda yetki tespiti ve uyuşmazlıkların çözümünde
esas ve usullerin belirlenmesi ile ilgili olarak yapılan düzenlemelerin toplu
iş sözleşmesi hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği söylenemez.
306. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa'nın 2., 13. ve 53.
maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
307. Kuralın Anayasa'nın 10., 12., 49. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
308. Dava dilekçesinde özetle, sendikaların kurulması, sendikalara
üye olunması, sendikal örgütlenme modeli, sendikal üst kuruluşlar, işkollarının
tespiti, sendikaların organlarına dair getirilen düzenlemeler, sendikaların
denetimi, sendika özgürlüğünün güvencesi, toplu iş sözleşmesi ile çerçeve
sözleşmeler ve bu sözleşmelerin imzalanmasına dair yetki kurallarının, grev
hakkı ve lokavtın kullanımı, ertelenmesi, getirilen yasaklar, grev hakkının ve
lokavtın kötüye kullanılması halinde uygulanacak yaptırımlar ve grev ve lokavt
hâlinde mülkî amirlerin yetkileri konuları başta olmak üzere iptali talep
edilen kurallar dolayısıyla; hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile sendika
kurma ve sendikalara üye olma hakkı, çalışma hakkı ve ödevi, toplu iş
sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı, grev hakkı ve lokavt ve ücrette adalet
sağlanması haklarının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan
şekilde ve ölçüsüz olarak sınırlandığı ve anılan hakların kullanılamaz hale
geldiği, bu durumun ileride telafisi güç ya da imkânsız maddî ve manevî zarar
ve ziyanlarına yol açacağı belirtilerek dava konusu kuralların yürürlüklerinin
durdurulması talep edilmiştir.
18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu'nun;
A-1-25. maddesinin;
a-(4) numaralı fıkrasında yer alan"...fesih
dışında..."ibaresine,
b-(5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan"18"ibaresine,
2-60. maddesinin (6) numaralı fıkrasının"...lokavt kararı
uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir."bölümüne,
3-62. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan".bankacılık
hizmetlerinde;."ve"...ve şehir içi toplu taşıma
hizmetlerinde..."ibarelerine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B-1- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a-(b) bendinde yer alan"...Ekonomik ve Sosyal Konseyde
temsil edilen..."ibaresine,
b-(g) bendine,
c-(ğ) bendinde yer alan"...bir işkolunda faaliyette
bulunmak üzere..."ibaresine,
d-(ı) bendine,
2-3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
3-5. maddesine,
4-6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan"...ve fiilen çalışan..."ibaresine,
5-9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
6-11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan".ile
yeminli mali müşavir raporlarının..."ibaresine,
7-12. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan"...yeminli
mali müşavir raporu,..."ibaresine,
8-25. maddesinin (5) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesine,
9-29. maddesinin;
a-(2) numaralı fıkrasına,
b-(3) numaralı fıkrasında yer alan"...dış denetim..."ibaresine,
c-(5) numaralı fıkrasında yer alan"...ve dış..."ibaresine,
10-33. maddesinin;
a-(3) numaralı fıkrasında yer alan"...ve meslekî eğitim,
iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin
düzenlemeleri içerebilir..."ibaresine,
b-(4) numaralı fıkrasında yer alan"...ve karşı tarafın
çağrıya olumlu cevap vermesi ile..."ibaresine,
11-41. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarına,
12-58. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarına,
13-61. maddesinin;
a-(3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan"...oylamaya
katılanların..."ibaresine,
b-(5) numaralı fıkrasına,
14-62. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan"...cenaze
işlerinde ve mezarlıklarda;...","...doğal gaz, petrol üretimi,
tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya
işlerinde;"ve"Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde;..."ibarelerine,
15-63. maddesine,
16-72. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
17-73. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan"...en
çok dörder..."ibaresine,
18-74. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan"...işyerinde
faaliyetin devamlılığını sağlayacak..."ibaresine,
19-Geçici 6. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına,
yönelik iptal istemleri, 22.10.2014 tarihli ve E.2013/1,
K.2014/161 sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere, fıkralara, bentlere,
cümlelere ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması istemlerinin REDDİNE,
C-1-41. maddesinin;
a-(1) numaralı fıkrasında yer alan"Kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması
şartıyla...", "...çalışan işçilerin yarıdan fazlasının..."ve"...ise
yüzde kırkının..."ibareleri,
b-(5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan"...yüzde
üçünün..."ibaresi,
2-43. maddesinin;
a-(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan"...yüzde
üçünden..."ibaresi,
b-(4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan"en az
yüzde üçünü"ibaresi,
3-Geçici 6. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları,
hakkında, 22.10.2014 tarihli ve E.2013/1, K.2014/161 sayılı
kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu fıkralara ve
ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması istemleri hakkında KARAR VERİLMESİNE
YER OLMADIĞINA,
22.10.2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
309. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında,
kanunun belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline
karar verilebileceği öngörülmektedir.
309. 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu'nun 60. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan ".lokavt
kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilir."
bölümünün iptali nedeniyle aynı fıkra içerisinde yer alan ve uygulanma olanağı
kalmayan "Grup toplu iş sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda grev
kararı, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için alınmış olsa dahi"
ibaresinin de 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince
iptali gerekir.
VI- HÜKÜM
18.10.2012 tarihli ve6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1- (b) bendinde yer alan"...Ekonomik ve Sosyal Konseyde
temsil edilen..."ibaresininAnayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (g) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ile Erdal
TERCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- (ğ) bendinde yer alan"...bir işkolunda faaliyette
bulunmak üzere..."ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ile
Erdal TERCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- (ı) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ile Erdal
TERCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının"Sendikalar
kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur."biçimindeki ikinci
cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Serruh
KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ile Erdal TERCAN'ın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C- 5. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasınınAnayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (2) ve (3) numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı
olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, Erdal TERCAN'ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
D- 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan"...ve fiilen çalışan..."ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin
YILDIRIM'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
E- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının"Bu organlardan
genel kurul dışında kalanların üye sayıları üçten az dokuzdan fazla;
konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi ikiden
fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten az
beşten fazla olamaz."biçimindeki ikinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
F- 11. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan".ile
yeminli mali müşavir raporlarının..."ibaresininAnayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
G-12. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan"...yeminli
mali müşavir raporu,..."ibaresininAnayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
H-25. maddesinin;
1-(4) numaralı fıkrasında yer alan"...fesih
dışında..."ibaresininAnayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2- (5) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan"18"ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b-"Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857
sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata
hükmedilmez."biçimindeki üçüncü cümlesininAnayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 29. maddesinin;
1- (2) numaralı fıkrasının,
2- (3) numaralı fıkrasında yer alan"...dış
denetim..."ibaresinin,
3- (5) numaralı fıkrasında yer alan"...ve dış..."ibaresinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerininREDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
J- 33. maddesinin;
1- (3) numaralı fıkrasında yer alan"...ve meslekî eğitim,
iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin
düzenlemeleri içerebilir..."ibaresinin,
2- (4) numaralı fıkrasında yer alan"...ve karşı tarafın
çağrıya olumlu cevap vermesi ile..."ibaresinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerininREDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
K-41. maddesinin;
1-(1) numaralı fıkrasında yer alan"yüzde üçünün"ibaresi,10.9.2014
günlü, 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair
Kanun'un 20. maddesiyle değiştirildiğinden, konusu kalmayan;
a-"Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az
yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla..."ibaresine ilişkin iptal
istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
b-"...çalışan işçilerin yarıdan fazlasının..."ve"...ise
yüzde kırkının..."ibarelerine ilişkin iptal istemleri hakkında KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- (2) numaralı fıkrasınınAnayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
istemininREDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
3- (3) numaralı fıkrasınınAnayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
4- (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan"...yüzde
üçünün..."ibaresi, 6552 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle
değiştirildiğinden, konusu kalmayan bu ibareye ilişkin iptal istemi hakkında
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
L-43. maddesinin;
1- (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan"...yüzde
üçünden..."ibaresi, 6552 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle
değiştirildiğinden, konusu kalmayan bu ibareye ilişkiniptal istemi hakkında
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
2- (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan"yüzde
üçünü"ibaresi,6552 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle değiştirildiğinden,
konusu kalmayan"...en az yüzde üçünü..."ibaresineilişkin iptal
istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
M-58. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarının Anayasa'ya
aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
N- 60. maddesinin (6) numaralı fıkrasının;
1-"...lokavt kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka
işyerleri için de alınabilir."bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- Kalan bölümünün, 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
O-61. maddesinin;
1- (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan"...oylamaya
katılanların..."ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
P- 62. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan;
1-".bankacılık hizmetlerinde;."ve"...ve
şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde..."ibarelerinin Anayasa'ya aykırı
olduklarına ve İPTALLERİNE, Nuri NECİPOĞLU ileM. Emin KUZ'unkarşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2-"...cenaze işlerinde ve mezarlıklarda;...","...doğal
gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan
petrokimya işlerinde;"ve"Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen
işyerlerinde;..."ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal
istemlerinin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
R-63. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
S-72. maddesinin (1) numaralı fıkrasınınAnayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal istemininREDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
T-73. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan"...en
çok dörder..."ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
U-74. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan"...işyerinde
faaliyetin devamlılığını sağlayacak..."ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Engin YILDIRIM'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
V- Geçici 6. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrası,6552 sayılı Kanun'un 144. maddesinin
birinci fıkrasının (f) bendi ile yürürlükten kaldırıldığından,konusu kalmayan
bu fıkraya ilişkiniptal istemi hakkındaKARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE,
2- (2) numaralı fıkrasının, atıf yapmış olduğu 41. maddenin (1)
numaralı fıkrası 6552 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle değiştirildiğinden, bu
fıkraya ilişkin iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE,
3-(3)ve (4) numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olmadıklarına
ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
22.10.2014 tarihinde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
KARŞIOY
6356 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde
yer alan "Kuruluş: Sendika ve Konfederasyonları" (ı) bendinde yer
alan "üst kuruluş konfederasyonları" (ğ) bendinde yer alan "bir
iş kolunda faaliyette bulunmak üzere" ve 3. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "Sendikalar kuruldukları iş kolunda faaliyette bulunur"
ibarelerinin Mahkememizce yapılan Anayasal denetiminde Anayasa'ya aykırı
olmadığı yönünde oluşan çoğunluk görüşüne aşağıdaki açıklamalar nedeniyle katılınmamış,
ibarelerin iptali gerektiği düşünülmüştür.
Yasa'nın 2. maddesinin (g) ve (ı) bendleri ile kuruluş ve üst
kuruluş tanımlanmaktadır. Sendika, işçi ve işverenin çalışma ilişkilerinde
ortak hak ve çıkarlarını korumak, geliştirmek adına en az yedi işçi ve
işverenin bir araya gelerek bir iş kolunda faaliyette bulunmak üzere oluşan
tüzel kişi nitelikli, konfederasyonlar ise; en az beş sendikanın bir araya
gelerek hükümet, siyasi parti, işveren örgütleri ile ilişkileri yürüten, en üst
sendikal örgütlenme modeli olarak statülenmiş demokratik düzenle bütünleşmiş
Anayasal kuruluşlardır.
İptal davasını açan; sendikaların, sadece üst kuruluş olarak
önceki yasal düzenlemelerde var olanfederasyonlarolmaksızın sadece
konfederasyon olarak örgütlenmesinin uluslararası normlara, örgütlenme
özgürlüğüne ilişkin Anayasal normlara aykırı ve hakkın özünü zedeleyen ölçüsüz
bir sınırlama niteliği taşıdığını iddiası yanında,
Sendikal oluşumların üst birlik kurma hakkının, 1961 ve 1982
Anayasa'larında açıkca güvence altına alındığı veüst birliğe üye olma
konusunda,Anayasa Mahkemesinin de kararları dakamu düzeni ya da yararı söz
konusu olmadıkça bir örgütü uluslararası işbirliğinin yararlarından yoksun
bırakmamak gerektiği şeklinde özgürlükçü ve koruyucu yorumlar yapmış olduğu
görülmektedir.
Ancak iptali istenen ibarelerin yer aldığı 6356 sayılı Yasa,
işyeri sendikalarının üst kuruluşu olan federasyon tipi yapılanmaya yer
vermemiştir. Anayasal denetimde bulunan mahkememiz çoğunluk görüşü, gönüllülük
esası ile demokratik zemini oluşan sendikaya üye olma hakkının yine Anayasa'nın
51. maddesinde belirtilen sendika kurma hakkının kullanılmasındaki esasları
belirlemede yasa koyucunun takdir hakkı kapsamında kaldığı nedenleri ile
düzenlemenin sendikal hak ve özgürlüklerle bağdaşmayan bir yönünün bulunmadığı
gerekçesi ile Anayasa'ya aykırı olmadığını düşünmektedir.
Sendikal hak ve hürriyetlerin gelişim tarihçesi ve mevzuat, hakkın
niteliğini, koruma alanını ve kapsamını yeterli derecede anlamaya katkıda
bulunacak yoğunluktadır. Anayasamızın 90. maddesi uyarınca gelen yükümlülük, bu
hakka yönelik iç hukukta üstün tutulan uluslararası güvence kurallarını
hatırlamayı gerektirmektedir.
Günümüzde, sosyal bir hak olarak nitelenmiş sendika özgürlüğü
ülkemizcede onaylanmış 26/6/1945 tarihliBirleşmiş Milletler Antlaşması'nıninsan
hakları ve temel özgürlükler başlığı ifadesiyle getirdiği güvenceler kapsamında
olup, bu haklara saygıyı geliştirme ve yüreklendirme niteliğinde bir teminat
vermektedir.
10.12.1948 tarihliİnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,
sınırlama yapmaksızın herkesin çıkarlarını gözetecek bu sendikalara üye olma
hakkını yasal sınırlarını çizerek tanımlamaktadır.
İkinci bir sosyal hak bildirgesi 30/1/1976 yürürlük tarihliEkonomik
ve Sosyal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'dir.Ülkemizcede kabul ve onaylı
bu sözleşmeye göretaraf devletlerin toplumda milli güvenlik ya da kamu
düzeni ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması açısından gerekli
yasal sınırlama dışında sendika kurmaya bir sınır getirilemeyeceğini veFEDERASYONya
da KONFEDERASYON kurma ve üye olma hakkını (M.8/1-b) üstleneceğini ifade
etmektedir.
Sözleşme, bireye sendika kurma hakkı yanında tüzel kişi
sendikalarınüst kuruluşlar seviyesinde örgütlenme hakkını da düzenlemiş,
sendikaların serbest çalışma hakkını kabul etmiştir.
23/3/1976 tarihli ve ülkemizcede 2003'de onaylananMedeni ve
Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin de aynı şekilde herkesin
çıkarlarını korumak üzere serbestçe insan haklarını garanti altına alan bir
belge olarak sendika hakkını herkese tanıdığı görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesinin sendika kurma
ve katılma hakkını tanımasının yanında, Avrupa Konseyi hukukunda sendikal hak
ve hürriyetlerin ikinci ve en önemli dayanağıAvrupa Sosyal Şartı'dır.
14/10/1989'da ülkemizce onay ve yayın ile iç hukukta bağlayıcılık kazanan
sosyal şart çalışan ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak
için yerel veya ulusal ya da uluslararasıörgütler kurma ve bunlara üye olma
özgürlüğünü teminat altına almaktadır.1919'da sendika hürriyetinin Anayasal
ve kurucu ilke olarak anıldığı Versay Barış Antlaşması uyarınca kuruluBirleşmiş
Milletler uzmanlık örgütü olan İLO(Uluslararası Çalışma Örgütü) çalışma,
örgütlenme, fırsat eşitliği, emek yönetimi ve haklar konusunda asgari
standartlar koyarak ve teknik yardım sağlayarak işçi ve işveren örgütlerinin
gelişimini teşvik etmekte, Sosyal Devlet kavramını esas alarak şartların,
koşulların iyileşmesi, çalışma hayatını ilgilendiren konularda sözleşme,
tavsiye kararlar yoluyla gerekli tedbirlerin alınması için öncü bir güç teşkil
etmektedir.
Türkiye halen aralarında temel çalışma haklarına ilişkin sekiz
sözleşmeninde bulunduğu ve halen elliikisi yürürlükte, ellialtı sözleşmeyi
imzalayıp mevzuatına katmış bulunmaktadır.
Bu kapsamda 87, 98, ve 151 sayılı sözleşmeler,
sendikal hürriyetlerin uluslararası çerçevesini belirleme amacı ile oluşan
belgelerdendir. Bunlar çalışan ve çalıştıranların bireysel ve kollektif
yönleriyle haklarını tanımlayıp korumaya almakta, istenildiği gibi özgürceörgütlenip
üye olunabilmeyi hak tanım ve kapsamına almaktadır. Çalışanların sendika
hakkını engelleyici ya da zedeleyici her türlü eyleme karşı korunmalarının
yanında buhürriyeti tanımadaki her türlü ayrımcılığındareddedildiğini
hükümleri arasına aldıkları görülmektedir.
Tüm bu mevzuatın yanında, Anaya'nın 51. maddesinde de önceden izin
almaksızınsendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkı tanınmış ve güvence altına
alınmış, buna uygun olarak da bu özgürlüğün şekillenmesinde rol alacaküst
kuruluşların biçimini tarif eden birsınırlamaya dayer verilmemiştir.
Anayasa'nın90. maddesi kapsamında gözetilmesi gereken Birleşmiş Milletler
Ekonomik ve Toplumsal ve Kültürel HaklarSözleşmesi'nin 8. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi, sendikaların ulusalfederasyonya da konfederasyonkurmabunlara
katılma hakkından, 87 No'lu uluslararası çalışma örgütü sözleşmesinin 5.
maddesi, çalışanların ve işveren örgütlerininfederasyonyada
konfederasyonkurmaüye olma hakkından, açıkca bahsetmektedir.
İptali istenen maddenin (g) ve (ı) bentlerinde işçi ve işveren
sendikalarının çalışma ve örgütlenmesine ilişkin esaslar kapsamında
örgütlenmeye "kuruluş" denmiş, kuruluşda yer alan sendikanın üst
kuruluşuda yanlızca konfederasyon olarak belirlenip, federasyon tipi
örgütlenmelerinkuruluş kapsamında yer almadığı anlaşılmaktadır. Kapsam dışı
tutulan federasyon tipi örgütlenmeler, bölgesel ya da ulusal düzeyde aynı
meslek ya da aynı iş kolunda faaliyet gösteren sendikal kuruluşların biraraya
gelmesiyle kurulmuş üst örgüt kuruluşları olarak bilinmektedir.
Konfederasyonlar ise farklı iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların bir araya
gelmesiyle kurdukları üst kuruluş kapsamındadır.
6356 sayılı Yasa, sendikaların oluşumu ve teşkilatlanmasını işyeri
esaslı örgütlenen sendikalar için daha uygun bir üst yapı kabul edilen
federasyon tipi örgütlenme yerine İŞKOLU esaslı bir yapı unsuru olan
konfederasyon yapılanmasını sendikaların üst kuruluşunu tek ve yegane modeli
olarak kabul etmiştir.
Mahkememiz iptali istenen düzenlemede yer almayan, federasyon tipi
örgütlenme biçiminin bulunmadığı ve işçi ve işveren kuruluşunu, sadece sendika
ve üst kuruluşunun konfederasyon olduğunun kabulüne yönelik maddelerinin
denetiminde;
Anayasa'nın 51. maddesinin sendika kurma hakkının kullanımında
uygulanacak şekil, şart ve usûller kanunda gösterilir hükmüne atıfta bulunarak,
yasa koyucunun belirlediği yeni şeklin takdir kapsamında sınırlanabilir bir hak
olduğu şeklindeki tek gerekçesi ile Anayasa'ya aykırı değildir derken,
sınırlama sebebinin normatif varlığı YETERLİ görülmüş, Anayasa'nın 13. maddesi
kapsamında sınırlama ilkeleri ve güvenceleri yönünden, Anayasa'nın 90.
maddesini de gözettiği bir testten geçirmemiştir.
Kanun koyucunun takdirinin yerindeliği sorgulaması yapılamasada,
yasa hükmünün genelliği, objektifliği ve getirdiği varsayılan kamu yararındaki
keyfiyet, Anayasal denetim ilkeleri yönünden gözden uzak tutulamaz.
Kararın52 inci paragrafına bakıldığında, tanım kuralının çıkarılış
gerekçesini, yerindelik denetimiyle (daha güçlü sendikacılık temin etmek)
amaçsal değerlendirmeye almış, yerinde gördüğü amacı Anayasaya uygunluk nedeni
kabul etmiştir. Bu aşamada Anayasa Mahkemesi'nin görevi kuralın amaçsallığı
yönünden ziyade, kuralın Anayasal ilkelere uygunluğu yönünden denetlemek
olmalıdır. Kaldı ki, Anayasa'nın açıkca yasaklamadığı bir örgütlenme biçiminin
seçilmiş olmasını, meşru bir temel görmüş ve bu temelin fonksiyonel
eksikliklerini görmezden gelerek hakkın özünü zedelemediği sonucuna ulaşmış ve
kabul ettiği bu müdahaleyide ölçülü kabul etmiş ama ne yönden bu kritere
oturduğunu, kapsamında kaldığını nitelememiştir.
Kamu düzenini sağlamak, etkin sendikacılık temin etmek ifadeleri
yargısal denetimde ölçü birimi değildir. Aynı anlayış ve kararda kullanılan
gerekçe ile sendikaların işkolu esasında örgütlü yapısını ifade eden
federasyonlarıda kural kapsamında yasaklayan bir hüküm açıkça Anayasa'da
bulunmadığına göre, doktrinde de kabul gören örgütlenmede etkin sendikacılık
için gözetilmesi gereken bu modelin yasada yer almamasıda Anayasal eksiklik
olarak nitelenebilir ve kuruluşun sadece sendika ve konfederasyon olarak tanımı
ile sınırlandırması hakkın özünü zedeleyici demokratik toplum düzeninde
gereksiz bir müdahale denilebilirdi.
Sendika-işçi-işveren örgütlenme tarihi ve mevzuatı
değerlendirmeleri dar yorumlar dışına çıkmak için hiçbir temel hak ve özgürlük
alanında bulunmadığı kadar genişkapsamlı, derin, gelişime açık ve teminatlıdır.
Sendikalar demokrasilerin ayrılmaz parçalarıdırlar. İşçinin
işverenle yani güçle mücadelesini, hak ve menfaatini korumayı amaçlayarak
gelişen örgütlenme mücadeleleri tüm dünyada yüksek koruma görmüş ve
teminatlandırılmıştır. Bugün Cumhuriyetin ve demokratik esaslara göre kurulan
ve faaliyette bulunan bağımsız özel hukuk tüzel kişisi gibide tanımlanan
sendikaların örgütlenme modeline iptali istenen kural ile getirilen sınırlama,
önce Anayasa'nın 51. maddesinde bahse konu, milli güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak, başkalarının hak ve
özgürlüklerini koruma sebepleri engellenme kapsamında tutulmadıklarına göre
Anayasa'nın 13. maddesindeki, sınırlamanın sınırlaması nedenlerinden demokratik
toplum düzenini ve Cumhuriyetin gereklerinin nesine aykırılık taşıdığı ve
ölçülülük nedenleri ifade edilmeden Anayasal denetim taşıdığı söylenemez.
Sendikaların var oluş nedenleri, kendilerini diğer kuruluşlardan
ayırt eden özellikleri vardır. Sendikaların sosyal hak ve menfaat koruma ve
geliştirme idealleri onları, ticari kazanç ortaklıklarından ayırır, Anayasa'nın
51. maddesinde özellikle vurgulandığı üzere önceden izin almaksızın sendika ve
ÜST KURULUŞ kurma hakkı, üyelikten serbestçe ayrılma hakkı ile onlar, izin
mecburiyetli odalar, barolar, birlik örgütlenmelerinden, valiliğe bir dilekçe
vermek suretiyle kurulma özgürlüğü ile ayrılırlar. Bağımsızdırlar, hiç kimseden
emir almadan demokratik esaslara uygun sınırda hareket yetenekleri vardır.
Sosyal anlamda toplumda denge unsurudurlar. Hal böyle iken serbestçe örgütlenme
özgürlüğünü sürdürülmesine getirilerek sınırlamanın basit usul ötesi yüksek
koruyucu bir nitelemesi ve toplumun her kesimini tatmin edici sosyal gerekçesi
olmalıdır.
Çoğunluk görüşünü oluşturan gerekçe kuralın reddi sonucunu getiren
bir niteleme taşımamaktadır. Anayasa'da var olan hak sınırlandırmasına yönelik
denetim ilkeleri, yasa koyucunun takdir hakkına getirilen önceleme ile ihmal
edilmemelidir.
Anayasa Mahkemesi verdiği bir kararda,
"Sendika kurma özgürlüğü bir yandan demokrasiye dayalı düzeni
oluşturan kişiliğe bağlı hak ve ödevlerdendir. Öte yandan da toplumsal
yaşantıyı çağdaş uygarlık düzeyine eriştirme amacını güden sosyal ve iktisadi
hak ve ödevlerdendir. Bunların yerine getirilmesinde gözönünde tutulacak
başlıca temel ilkeler Anayasa'nın 10., 11. ve 12. maddelerinde gösterilmiştir.
Eşit kullanılmayan, kişilere ve kamuya huzur ve adaletli bir düzen sağlamayan
sendika özgürlüğünün çağdaş uygarlık düzeyi ile ve hele batı uygarlığınca
benimsenen demokrasi anlayışı ile bağdaşması olanak dışıdır. Toplum yararına
olan özgür girişimlerde, bu arada sendika alanındaki kuruluşlarda, daha iyisini
bulmak, kişi haklarını savunmada ve gerçekleştirmede en uygun çalışma
örgütlerini kurmak, yarışma duygusunun oluşmasına bağlıdır.Yarışma duygusunun
gelişmesi ve amaca ulaşabilmesi için girişimlerin tekel biçiminde değil, çokluk
halinde oluşması en önde gelen koşuldur." demektedir.
Anılan nitelemeler ve Mahkememizin sendika özgürlüğü konusundaki
içtihadı gözetilmeden düzenlemeninAnayasa'ya aykırı olmadığı yönde oluşan
çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
2. maddenin 1numaralı fıkrasını (ğ) bendinde ve 3. maddenin(1)
numaralı fıkrasında yer alan iptali istenen ibareler yönünden dava açanın,
işkolu sendikası dışında işyeri sendikalarının faaliyet gösterme imkanının
kalmadığını bunun sendika kurma ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ağır ölçüsüz
bir sınırlama olduğunu ifade etmektedir.
Bu bölümde de Mahkememiz gerekçesinde,
Örgütlenme özgürlüğünün demokrasilerde saygı gösterilmesi ve
korunması gerekli bir temel hak olduğu kabul edilmiş ise de sınırlanabilir bu
hakka yapılan müdahalenin meşru bir tabanın olduğu, aslolanın sendikaya üye
olma iradesi olup, işkolu (konfederasyon) faaliyet gösteren sendikal harekete
katılabiliyor ve ayrılabiliyor olmayı özgürlüğün engellenmediği şekilde görmek
lazım geldiğini söylemektedir.
Bu denetleme gerekçesi, kendi dar sınırı içinde uygun olsada
işyeri sendikacılığının neden öngörülmediğine, bu tip örgütlenmenin
engellenmesinde haklılığı, meşruluğu, ölçülülüğü, gerekliliği, araştıran
sorulara, denetim ölçülerine yanıt vermektedir.
Kaldı ki, kararın 26. paragrafında yer alan, daha güçlü
sendikacılığı temin etmek amacı ile çıkarıldığının anlaşıldığı yönündeki
gerekçeye esas alınmış yerindelik değerlendirmesinin Anayasal bir gerekçe
olarak kabulü mümkün değildir.
Sendikaların örgütlenme özgürlükleri ülkelerin siyasi ve ekonomik
yapılarına göre değişebilmekle birlikte genelde sendikalar, meslek, işyeri ve
işkolu esasına göre örgütlenip kordinasyon, işbirliği ve merkezileşme için üst
birlikler oluşturmaktadırlar.
İşyeri ve işkolu sendikacılığı farklı niteliklere sahipliği açık
olan ancak birbirlerini tamamlayan örgütlenmeler olarak değerlendirilmekte,
doktrinde uygulamadaki tek tip bir sendikacılığın, oligarşik yapılar ya da
çokluğunun harekete dağınıklık getireceği şekilde belirlendiği görülmektedir.
Kimisi Toplu İş Sözleşmesi ehliyetli ama yetkisiz ya da yığışmalı
özgürlüksüzler sistemi olarak da nitelenen bu yapılar neticede, çalışanın
ekonomik sosyal hak ve menfaatini korumayı hedeflemiş, her türlü yasal
güvenceye sahip özgürlük alanlarıdır.
Tüm mevzuatlardan anlaşıldığı üzere tek tip sendikacılık yerine
sendika serbestisi ve çokluğu ilkeleri mevzuatta benimsenen evrensel bir
ilkedir. Tekrar edecek olursak İLO'nun 87 numaralı Sözleşmesi'nin 2. maddesi
"Çalışanlar ve işverenler her hangi bir ayrım yapılmaksızın önceden izin
almadan istedikleri kuruluşları kurma hakkına sahip olduğunu söylerken, 6356
sayılı Yasa ile bu hakkın temsil edildiği kuruluşun üstelik hiç bir Anayasal
sınırlama nedeni ve ölçüsü yok iken sadece konfederasyon ile kuruluş tanımı ve
sendikaların kurulduğu işkolunun dışında örgütlenemeyeceğini söyleyen kural ne
kadar Anayasa'nın koruduğu örgütlenme özgürlüğü hak ve kapsamına uygundur.
1996/279 sayılı bir İLO kararı, işçilerin temel düzeyde işyeri ya
da işkolu veya meslek sendikası gibi ana örgütlenmelerin karar vermekte özgür
olmaları gerektiğini söylemektedir.
Yine 1996/289 sayılıİLO kararı, sendikal çeşitliliğin önlenmesi
işçilerin avantajına olabilsede devlet müdahalesi yolu ile sendikal
hareketlerin birleştirilmesi taraf olduğumuz sözleşmenin 2. ve 11. maddeleri
kapsamındaki ilkeye ters düşmektedir demektedir. İşçi çıkarlarının maddi ve manevi
ölçüsü bu yorumla özgürlük alanına kavuşturulmuş ise de iptali istenen
düzenlemenin bu kararları görmezden geldiği düşünülmektedir.
1947 yılında 5018 sayılı Yasa ile sendikalar hakkındaki ilk esaslı
yasal düzenleme kapsamında aynı işkolunda çalışan işçiler işyeri sendikaları ve
Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Sendikası gibi bir işkolunda çalışan
işçiler biraraya gelebilmişler işyeri ya da işletmenin ildeki şubesinde kurulan
sendikalar zaman içinde birlik ve konfederasyonlaşabilmişlerdir. 5018 sayılı
yasayı kaldıran 274 sayılı Yasa aynı işyeri veya aynı işkolu sendikacılığını ve
örgütlenme modellerine olanak vermiş iken, 12 Eylül döneminin 2821-2822
numaralı ve1983 tarihli yasaları-meslek ve işyeri esaslı sendikacılığı
yasaklamış- işkolu esasını getirmiştir. Türkiye'nin taraf ve uymakla yükümlü
olduğu İLO Sözleşme kurallarına aykırı bu tutum yeni yasa ile de sürdürülmektedir.
Ülkedeki sendikalı işçi sayısının, sendika çokluğu ilkesinin
yaşandığı 1970'li yıllara oranla bugün nüfusun iki kat artmış olmasına rağmen o
yıllardaki sayısından yarıdan fazlaazalmış olması tespiti Mahkememiz gerekçesine
konu edilmiş güçlü sendikacılığın temini ifadesinin haklılığını
sorgulatmaktadır.
Sendikaların kuruluş biçimleri, evrensel ilkelerde gözetildiğinde
güçlü sendikal hareket yaratılması sorumluluğu yasa koyucudan ziyade sendika
serbestisi ve çokluğu ilkesinin benimsendiği koşullarda sendikalara
bırakılmalıdır. Bu konuya müdahale sorunludur. Anayasa'nın 51. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan, hakkın kullanımının yasa koyucuya bırakılmış
olması keyfiyetinin Anayasal ifadesinin kuralın denetimine gerekçe olmasından
ziyade devlete bu alanı düzenlemede getirilmiş bir edim olarak anlaşılması
gerekmektedir. Kanunun uluslararası genel kabul görmüş ilke ve prensipleri yok
sayması beklenememeli ve Anayasal düzenlemede ki normatif keyfiyet hak ve
özgürlükleri koruyan gelişmelere engel görülmemeli dar bir yoruma
uğramamalıdır.
Dünya ölçeğinde, istihdam, üretim ve endüstriyel ilişkilerde
yaşanan dönüşüm sonuçları gözetilmeden sendikal faaliyet alanını daraltma,
alana müdahale, demokratik toplum düzeni gereklerine uygunluk içermemektedir.
Hak yönünden getirilen bu sınırlamanın zorunluve istisnai niteliği yoktur ve
başvurulacak son önlem, çare olmayıp hakkın gelişiminin önünde engel, hakkın
kullanımının özünü zedeleyen bir sınırlamadır.
1980'li yıllara göre bile değişen çalışma koşulları, yaratılmış
yeni mesleki alanlar ve meslekler arası ilişkiler, teknolojik zorunluluk,
üretim, süreç ve stratejileri, nitelikli ancak yığışmalı çoğunluk olmayan
çalışma gruplarının kendi özgün ihtiyaçlarına cevap vermeyen sınıflar içinde
sendikacılık yapmalarını zorunlu hale getirmiştir. Sendikal pratiğin
yaşanmadığı işkolu içinde örgütlenme özgürlüklerini engelleyen"kurulduğu
işkolunda faaliyette bulunma fiili durumunun" adil bir sendikal bir
özgürlük düzeni ile bağdaşır yönü bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi 1982 Anayasası öncesinde verdiği bir kararda,
sendikal özgürlük konusunu şu şekilde değerlendirmiştir: "Sendika kurma
özgürlüğü bir yandan demokrasiye dayalı düzeni oluşturan kişiliğe bağlı hak ve
ödevlerdendir. Öte yandan da toplumsal yaşantıyı çağdaş uygarlık düzeyine
eriştirme amacını güden sosyal ve iktisadi hak ve ödevlerdendir. Bunların
yerine getirilmesinde göz önünde tutulacak başlıca temel ilkeler Anayasa'nın
10., 11. ve 12. maddelerinde gösterilmiştir demiştir.
Bir diğer kararında, "Anayasada, bu hakkın sadece
düzenlenmesi görevinin yasa koyucuya verilmiş olduğu, yapılacak düzenlemede,
kamu hizmeti gereklerinin zorunlu kıldığı sınırlamalar dışında, hakkın gereği
kullanılmasına olanak sağlayacak ortamın ve koşulların belirtilmesi gerektiği,
düzenleme yetkisinin, demokratik bir düzen içinde sendikalardan beklenen amaç
ve yararların yok olmasını sonuçlandıracak nitelikli sınırlama ve kayıtlamalara
bağlı tutulamayacağı, hakkın tümünü ortadan kaldırmaya veya engellemeye kadar
varabilecek sınırlamaların sendikaları sadece göstermelik birer kuruluş
hüviyetine indirebileceği üzerinde durulmuştur. Mahkemeye göre, bu kuruluşlara,
demokratik bir düzendeki "sendika" ve "sendikacılık"
kavramına giren çalışma alanı ve metotları, kamu hizmeti ile bağdaştırılacak
bir ölçüde tanınmazsa, bunlara ne ad verilirse verilsin, Anayasanın 46.
maddesinde yer alan sendika kurma hakkının bu maddeye uygun biçimde düzenlenmiş
olduğu öne sürülemez." şeklindeki içtihadı denetlemede gözden ırak
tutulamaz.
Tüm bu açıklamalar dışında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları ile de sendika kurma ve birlik
oluşturma özgürlüğü, sözleşmenin 11. maddesinde yer alan dernek kurma özgürlüğü
içinde kabul edilmiş ve madde herkesin örgüt kurma ve katılma hakkına sahip
olduğunu ifade ettiği görülmektedir.
Konu ile ilgili Anayasa Mahkememiz gerekçesine konu edilen
Anayasa'nın 51. maddesinin ilgili fıkrasısendikaların nasıl bir yapı bünyesinde
kurulması gerektiğine dair bir sınırlama da getirmemekte, sadece normun genel
sınırlama nedenleri sıralanmaktadır. Sendikaların çalışma alanıyla ilgili
olarak daha kuruluş aşamalarında bazı sınırlamaların öngörülmesi, sendikaların
kuruluşunu yakından ve derinden etkilemesi nedeniyle hakkın özünü
zedelemektedir. Hakkın özüne dokunulmasını bir temel hak ve özgürlüğün
kullanılmasını açıkça yasaklamasının yanında kısmen kullanılmaz duruma
getirilmesi ya da amacına uygun kullanılmasını güçleştirme olarak
değerlendirdiğimizde söz konusu yasal düzenlemenin hakkın özüne dokunma
yasağını ihlal ettiğini söylememiz mümkündür.
İptali istenen düzenleme, sendika kurma hakkının yukarıda da izah
edilen açıklamalar dahilinde fonksiyonelliğini ve hakkın kullanılmasını ölçüsüz
bir şekilde sınırladığından Anayasa'nın 51. ve 13. maddelerine aykırıdır.
Anılan nedenler ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
KARŞIOY
YAZISI
18.10.2012 tarihli, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu'nun iptali istenen çok sayıdaki hükümlerinden önemli bir bölümü
hakkındaki iptal istemleri Anayasa Mahkemesi çoğunluğunca reddedilmiş ise de
aşağıda belirtilen iptal istemleri yönünden çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
Bu konuda hem genel mahiyette bazı hususların hem de özel iptal nedenlerinin
belirtilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyim.
Genel gerekçeler bağlamında öncelikle, Anayasa'nın 2. maddesinde
yer alan Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri, daha açık bir ifadeyle insan
haklarına dayalı, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti oluşu anayasal
denetimde temel bir ölçüt olarak alınmalı; ayrıca, çalışma hayatına ilişkin Türkiye'nin
taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerin gerekleri, Türk sendikacılık
hareketinin önceki anayasalar döneminden gelen müktesebatı ve çağdaş demokratik
bir düzende emeğe saygının demokratik temsil yanında ulusal refah ve kalkınma
açısından taşıdığı önem göz önünde tutulmalıdır. Unutulmamalıdır ki çağdaş
demokratik ve refah toplumları emeğe en yüksek saygıyı göstererek bugünkü
noktalara gelmişlerdir. Emeğe saygının olmadığı, çalışanın modern köle
durumunda olduğu toplumlarda ise işsizlik, suç, kanunsuzluk ve bunların sonucu
olarak da despotluk, tiranlık, terör, iç savaş, çatışma ve her türlü insan
hakları ihlalleri adeta ahvali-i adiyeden sayılan, gündelik hayattan ayrılmayan
olgular haline gelebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesi ve Anayasası
böyle bir durumu kesinlikle reddeder. Anayasa, bu tür olumsuzlukların Türk
Milletine musallat olmasını önlemek görevini Devlet organlarına vermiş ve
herkesin temel hak ve hürriyetlerden en geniş şekilde faydalanmasını sağlayacak
önlemlerin alınmasını öngörmüştür. Bu nedenle, Anayasa'nın 5. maddesinde
belirtilen Devletin temel amaç ve görevlerinin, sendikal özgürlükleri ve grev
hakkını kısıtlayan yasalar çıkarma konusunda yasa koyucuya geniş bir takdir
alanı bıraktığının kabulü mümkün değildir.
Her biri hakkında pek çok eser yazılmış ve yüzlerce sayfalık bir
külliyatı oluşturan uluslararası mevzuat, belge ve kararın konusu olan sendikal
haklar, grev hakkı ve bunun sınırları gibi konularda, hukuki bir çekincenin
karar metnine eklenmesinden ibaret olan bu karşı oyda akademik nitelikte
ayrıntıya girilemeyecektir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, iptali istenen
kurallar topluca ve sistematik olarak, kalkınma, refah ve insan mutluluğunun
başlıca kaynağı olan emeğe ve emeğin karşılığının alınması için gerekli olan
örgütlenme özgürlüğüne, daha somut olarak grev ve toplu iş sözleşmesi hakkına
gösterilmesi gereken saygıdan uzaktır. Anayasa'nın sendikal faaliyet, grev ve
lokavtı düzenleyen 51., 52., 53. ve 54. maddelerinin,Anayasa'nın 2. maddesinde
yer alan ve değişmez nitelikte olan sosyal devlet ilkesiyle, 5. maddesinde
vurgulanan devletin temel amaç ve görevleriyle ve 33. maddesindeki örgütlenme
özgürlüğüyle birlikte değerlendirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kabul ettiği standartların gözetilmesi halinde, Mahkememiz çoğunluğunca iptal
edilenlerin yanı sıra, aşağıdaki kuralların da iptali gerekeceği
düşüncesindeyim.
1. Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendinde"kuruluş"tanımı
altında sendika ve konfederasyonlar, (ı) bendinde de"üst kuruluş"olarak
konfederasyonlar belirtilmiş, (ğ) bendinde sendikaların bir iş kolunda
faaliyette bulunmak üzere kurulacakları, yine 3. maddenin (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinde sendikaların kuruldukları işkolunda faaliyette
bulunacakları öngörülmüştür. Kanun'un bu düzenlemelerine göre işyeri ve meslek
sendikaları kurulamamakta, kurulsa da yasal olarak faaliyet gösterememektedir.
Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan sendika kurma hakkının
sınırlanabileceği haller madde metninde belirtilmiş olup, sendika ve
konfederasyonların işyeri veya meslek esasına göre kurulmasına anayasal bir
engel bulunmamaktadır. Ancak iptali istenen kurallarla, anayasada mevcut
olmayan yeni bir sınırlama getirilmiştir. Bu tür bir sınırlamanın, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde dayanağı olmadığı gibi, hak ve özgürlüklerin doğasından
kaynaklanan makul bir sınırlanma nedeni de ortaya konamamıştır. Bu nedenle 2.
maddenin (1) numaralı fıkrasının (g), (ğ) ve (ı) bentleri ile 3. maddenin (1)
numaralı fıkrasının ikinci cümlesi Anayasa'nın 51. ve 33. maddelerine
aykırıdır.
2. Kanun'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının"Bu
organlardan genel kurul dışında kalanların üye sayıları üçten az dokuzdan
fazla; konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi
ikiden fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten
az beşten fazla olamaz"biçimindeki ikinci cümlesinde yer alan
düzenlemelerin asgari üye sayısı bakımından bir sorun yaratmasa da üye sayısına
getirilen üst sınır nedeniyle örgütlenme özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği
açıktır. Üye sayısının ihtiyaca göre ilgili kuruluş tarafından belirlenmesine
yasa ile yapılan müdahalenin bir zorunluluktan kaynaklandığını ve ölçülü
olduğunu söylemek güçtür. Bu nedenle kuralın, Anayasa'nın 33. ve 51.
maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
3. Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan".çalışan
işçilerin yarıdan fazlasının."ve".ise yüzde kırkının."ibareleri
hakkında, fıkrada 6552 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak fıkrada geçen"kurulu
bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması"şartı
daha sonraki yasa ile yüzde bir olarak değiştirildiğinden, karar verilmesine
yer olmadığına karar verilmiş ise de,toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek
işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının ve işletmede
ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması şartı geçerliliğini korumaktadır. Bu
oranların çok yüksek olması ve başvuru tarihinde çalışanlarla sınırlanıp işten
çıkarılmış ve yargıda hakkını aramakta olan işçileri de kapsamaması nedeniyle,
toplu sözleşme özgürlüğüne yapılmış ölçüsüz bir müdahale olduğu
anlaşılmaktadır.Bu nedenle kural, Anayasa'nın 51. maddesine aykırıdır.
4. Kanun'un 41. maddesinin (2) numaralı fıkrasında işletme toplu
iş sözleşmeleri için işyerlerinin bir bütün olarak dikkate alınacağı ve yüzde
kırk çoğunluğun buna göre hesaplanacağı öngörülmüştür. Toplu iş sözleşmesine
demokratik bir toplumda zorunlu olmayan, Anayasa'da belirtilen sınırlama
nedenlerine dayanmayan ve ölçüsüz olan müdahalenin toplu iş sözleşmesi hakkının
kullanılmasını önemli ölçüde güçleştirdiği ve bu nedenle iptal edilmesi
gerektiği açıktır.
5. Kanun'un 58. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları"kanuni"grev
ve"kanun dışı"grev tanımlarını yapmaktadır. Bu tanımlara göre
grev ancak toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması
halinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak
veya geliştirmek amacıyla, aynı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılabilecek;
bunun dışındaki hallerde kanun dışı sayılacaktır. Daha açık bir ifadeyle,
"dayanışma grevi" olarak bilinen ve çalışanların ifade özgürlüğünün en
tabii bir icabı olmasının yanı sıra emeğin pazarlık gücünü artırmak için
demokratik toplumlarda meşru bir araç olduğunda tereddüt bulunmayan bir grev
türü, kanun dışı hale getirilmiştir.
Dayanışma grevi 1982 Anayasası'nın 54. maddesinin yedinci
fıkrasında yasaklanmış iken, bu fıkra 12 Eylül 2010 tarihli referandumla kabul
edilen 5982 sayılı Kanunla ilga edilmiştir. Bu değişiklik demokratikleşme ve
özgürlüklerin geliştirilmesi adına yapılmıştır. Dolayısıyla Anayasa
değişikliğini yapan tali kurucu iktidar iradesi, dayanışma grevinin meşruluğunu
kabul etmiştir. Bu grev türünün yasaklanması için yasa koyucunun takdir
yetkisinin devam ettiği söylenemez. Bu nedenle iptali istenen fıkralar,
Anayasa'nın 54. maddesine aykırıdır.
6. Kanun'un 61. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, grev
oylamasında, grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerden
oylamaya katılanların salt çoğunluğu grevin yapılmaması yönünde karar verirse,
alınan grev kararının uygulanamayacağı belirtilmektedir. İptal istemi,"oylamaya
katılanların"ibaresine ilişkindir.Bu ibareye göre, bir grev kararının
iptali için o kararı alanların salt çoğunluğu değil, iptal için yapılacak
oylamaya katılanların salt çoğunluğu yeterli olacaktır. Buna göre, daha çok
sayıda işçinin aldığı bir grev kararı daha az sayıda işçinin kararıyla iptal
edilebilecektir.
Demokratik ilkelere ve örgütlenme özgürlüğüne aykırı olan, grev
hakkının kullanılmasını pratikte güçleştirmek suretiyle bu hakkın özünü
zedeleyen düzenleme Anayasa'nın 2., 33. ve 54. maddelerine aykırıdır.
Aynı maddenin (5) numaralı fıkrasında grup toplu iş sözleşmesi
yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması düzenlenmektedir. Kuralla, grev
oylaması talebinin yapılacağı makam, grev oylaması isteyen işçilerin sayısı ve
oylama sonuçlarının her işyeri için ayrı belirlenmesi öngörülmektedir.
Dolayısıyla, grup toplu iş sözleşmesinde grev oylaması yapılması, sürecin küçük
parçalara bölünmesi suretiyle fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir. Bu
nedenle kural, Anayasa'nın 54. maddesine aykırıdır.
7. Kanun'un 62. maddesinin (1) numaralı fıkrasında".cenaze
işlerinde ve mezarlıklarda.", "doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi
ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde;" ve
"Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde."grev yapılamayacağı
belirtilmiştir.
Cenaze işleri ve mezarlıklar özelliği dolayısıyla sendikal
faaliyete çok müsait olmayan, toplumun ahlaki değerleri, kültür ve inançları
nedeniyle esasen terk edilmesi, uzun süre yerine getirilmemesi söz konusu
olmayan yerlerdendir. Yine de cenaze defni dışındaki işlerde toplu sözleşme
yapılması ve grev hakkının kullanılması gerekebilir. Bu konuda zorunlu bir
neden olmaksızın ve grev yasağını sadece defin işleriyle sınırlamak mümkün iken
bu yapılmayarak, yan faaliyetleriyle birlikte tüm cenaze ve mezarlık işlerini
grev yasağı kapsamına almak, grev hakkına demokratik bir toplumda zorunlu
olmayan ve ölçüsüz bir müdahale teşkil etmektedir. Kural bu nedenle Anayasa'nın
54. maddesine aykırıdır.
Fıkrada yer alan diğer ibareler milli ekonomi için önemli görülen
veya güvenlik ve kamu düzeni ile ilişkili değerlendirilen alanlardır. Bu
nedenle bu alanlarda grev hakkına kanunla yapılan müdahalenin haklı bir nedene
dayandığı söylenebilir. Ancak yasa koyucu grev hakkına müdahalede bulunurken
çalışanların hakları ile toplumun genelinin ihtiyaçları arasında adil bir denge
kurmak zorundadır. Milli ekonomiyi, kamu düzenini veya ulusal güvenliği
tehlikeye düşürmeyen yerlerde ve boyutlarda da olsa kuralda sayılan
işyerlerinde grevin tamamen yasaklanması ölçüsüzdür. Kaldı ki ciddi bir sakınca
doğması halinde yürürlükteki kurallar çerçevesinde grevin ertelenmesi her zaman
mümkündür.Bu nedenle ibarelerin, Anayasa'nın 54. maddesine aykırı oldukları
düşünülmektedir.
8. Kanun'un 63. maddesinde, karar verilmiş veya başlanmış olan
kanuni bir grevin ertelenmesi düzenlenmektedir.
Düzenlemeler bütünlük içinde değerlendirildiğinde, adı her ne
kadar erteleme olsa da gerçekte madde ile öngörülenin, grevin Bakanlar Kurulu
kararıyla bir süre sürüncemede bırakıldıktan sonra, 60 günlük bir sürenin
sonunda Yüksek Hakem kuruluna gidilmesi ve uyuşmazlık çözülemediği takdirde
sendikanın yetkisinin düşmesi, yani grev sürecinin tamamen iptal edilmesi
olduğu görülmektedir. Bu düzenleme pratikte grevin gerçekleşmesini son derece
güçleştirmekte, grev hakkının özünü zedelemektedir. Anayasa'nın 54. maddesine
aykırı olan düzenlemenin iptali gerekir.
9. Kanun'un 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, işyerinde grev
ilan etmiş olan işçi sendikasının, kendi üyelerinin grev kararına uyup
uymadıklarını denetlemek için işyerinin giriş ve çıkış yerlerine en çok dörder
grev gözcüsü koyabileceği belirtilmektedir. İptal istemi"en çok
dörder"ibaresine ilişkindir.
Grev hakkının kullanılmasının usul ve şartlarının kanunla
düzenlenecek olması, yasa koyucunun makul bir nedeni olmayan, zorunluluktan
kaynaklanmayan ve amacı belli olmayan düzenlemeler yapabileceği anlamına
gelmez. Grev gözcülerinin işyerinde giriş ve çıkışlara engel olamayacakları,
güç kullanamayacakları ve tehditte bulunamayacakları da aynı maddede
belirtildiğinden bu gözcülerin sayısına ayrıca sınırlama getirilmesinin zorunlu
veya ölçülü olduğundan söz edilemez. Grev gözcülüğünün bir amacı da bir iş
yerinde grev yapılmakta olduğunun çevreden geçen herkesçe görülmesini, o iş
yerindeki uyuşmazlığa ait toplumda bir farkındalık yaratılmasını, toplumda
çalışanlar lehine empati kazanılmasını sağlamaktır. Grev gözcülerinin asgari
bir sayı ile sınırlandırılmasının, grevin görünürlüğünü engellemeye yönelik
olduğu anlaşılmaktadır. Bu da grev hakkının kullanılmasıyla ulaşılmak istenen
amaca aykırıdır. Yasa koyucunun böyle bir takdir yetkisi olduğundan söz
edilemez.Kural bu nedenle Anayasa'nın 54. maddesine aykırıdır.
10. Kanun'un 74. maddesinin (1) numaralı fıkrasında grev halinde
mahallin en büyük mülki amirinin halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve
aksaması muhtemel hizmet ve ihtiyaçları karşılayacak,"işyerinde
faaliyetin devamlılığını sağlayacak tedbirleri"alması öngörülmüştür.
Her grevin mahiyeti icabı halkın günlük yaşamı üzerinde olumsuz
etkiler yaratabileceği kuşkusuzdur.Dolayısıyla mülki amirlerin bu konuda
gerekli tedbirleri almaları esasen görevleridir. Ne var ki bu tedbirlerin
işyerinde faaliyetin devamını sağlayacak tarzda alınması bizatihi grevin
amacına ters düşer; uygulamada devlete verilmiş bir grev kırıcılığı görevi
anlamına gelir. Bu durum, grevin etkisini yitirmesine yol açabileceğinden grev
hakkının özünü zedeleyici niteliktedir. Öte yandan, devletin işçi ile işveren
arasındaki bir uyuşmazlığa bu şekilde müdahalesi, bir hukuk devletinde
vazgeçilmez olan idarenin tarafsızlığı ilkesiyle de bağdaşmaz.
Kural, bu nedenlerle Anayasa'nın 2. ve 54. maddelerine aykırıdır.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Emek Bir Meta Değildir
ILO
Philadelphia Bildirgesi
|
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun çeşitli
maddeleriyle ilgili açılan iptal davasını görüşen Anayasa Mahkemesinin ulaştığı
sonuçlardan aşağıda belirtilenlerine katılmak, ne yazık ki, mümkün olmamıştır.
Karşıoy yazımızda, düzenlemenin çeşitli maddeleri ilgilendirmesi ve bunlar
arasında ilişkiler olması nedeniyle bağlantılı maddeler ve fıkralar bir bütün
olarak değerlendirilmiştir.
A. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 2.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (g) Bendi, (ğ) Bendinde Yer Alan".bir
işkolunda faaliyette bulunmak üzere." İbaresi, (ı) Bendi ve 3.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesi ile İlgili Karşıoy Gerekçesi
6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının"Tanımlar"
başlığı altında yer alan (g) bendinde "Kuruluş: Sendika ve
Konfederasyonları", ğ) bendinde ".bir işkolunda faaliyette
bulunmak üzere."(ı) bendinde "Üst Kuruluş: Konfederasyonları"
ve 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde de "Sendikalar
kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur" hükümleri yer almaktadır.
Bu düzenlemelerle sendikaların sadece işkolu düzeyinde kurulması ve faaliyette
bulunması söz konusu olmakta, işkolu sendikaları dışında yer alan işyeri,
meslek, vs. esasına dayanan sendikaların kurulmasına hukuken imkân tanınmamakta
ve sendikaların üst kuruluş olarak sadece konfederasyon kurabilecekleri hükme
bağlanmaktadır.
Demokratik toplumun temellerinden birini meydana getiren
örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olan sendika kurma hakkı, ekonomik, siyasi
ve toplumsal olarak sermaye karşısında zayıf konumda olan emek kesiminin
bireysel ve ortak çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla bir araya
gelmelerine imkân tanımaktadır. Kapitalist sanayileşme sürecinde emek ile
sermaye arasındaki çıkar farklılıklarının bir sonucu olarak tarih sahnesine
çıkan sendikalar, sadece üyelerinin ve alt toplumsal sınıfların maddi
çıkarlarını koruyan ve geliştiren dar anlamlı çıkar örgütlenmesinin çok ötesine
geçerek demokrasinin toplumsal temelde kökleşmesine önemli katkılar sağlayan
sosyal hareketlere dönüşmüştür. Emeğin serbest piyasa sisteminde bir meta
olarak değerlendirilmesi sosyal insan haklarını bünyesinde barındıran
demokratik bir toplumsal sisteme aykırı olacaktır. Tarihsel olarak sendikal
hareket, emeğin bir meta olarak görülmesinin önündeki en büyük engellerden
birini oluşturarak demokratik toplum düzeninin vazgeçilmez unsurlarından biri
haline gelmiştir.
Anayasa'nın 51. maddesi "Çalışanlar ve işverenler,
üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar
kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına
sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya
zorlanamaz" şeklinde sendika kurma hakkını düzenlenmiştir. Maddeye
göre sendika özgürlüğü, sendikaya üye olmak, çekilmek, üst kuruluşlar kurmak ve
sendikal faaliyetleri gerçekleştirmeyi içeren bir özgürlük olarak
tanımlanmıştır. Aynı maddede sendika kurma hakkına yönelik sınırlama nedenleri
arasında millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık
ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sayılmıştır.
Başka bir ifadeyle sendika hakkına yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için bu müdahalenin yukarıda belirtilen sınırlamalar nedeniyle yapılmış olması
gerekir. Açıktır ki, bu sınırlamaların hiçbirinde sendikaların sadece işkolu
düzeyinde kurulması ve faaliyet yürütmesini zorunlu kılan bir neden
bulunmamaktadır. Anayasa'da iptali istenen kurallarla ilgili herhangi bir yasak
olmamasına rağmen yasa ile getirilen bu hüküm, Anayasa ve taraf olunan
uluslararası sözleşmelere aykırı olarak sendika kurma hakkını demokratik toplum
düzeni için gerekli olmayacak bir şekilde sınırlandıran, bu toplum düzeniyle
uyuşmayan ölçüsüz bir müdahale anlamına gelmektedir.
Çoğunluk görüşünde, sendikaların işkolu esasına göre kurulacağını
öngören kuralların, "kamu düzenini sağlamak ve devam ettirmek, daha etkin
ve daha güçlü bir sendikacılığı temin etmek için çıkarılmış olduğu"
belirtilmektedir. Bu görüşün devamında da "mevcut sistem içerisinde güçlü
yapılar haline gelen" sendikaların işkolu esasına göre faaliyette bulunan
sendikalar olduğu vurgulanmakta ve diğer sendikal örgütlenme biçimlerinin
açıkça yasaklanmadığı da ileri sürülerek, bu şekilde kurulan sendikaların şartları
sağlamak koşuluyla toplu sözleşme imzalama hakkına sahip olduklarına işaret
edilmektedir. Bütün bu gerekçelerden hareketle Çoğunluk, iptali istenen
kurallarla getirilen sınırlamaların meşru temellere dayandığını, hakkın özünü
zedelemediğini ve ölçüsüz bir müdahale oluşturmadığını savunmaktadır.
Her şeyden önce sendikaların işkolu düzeyinde kurulmasıyla kamu
düzeninin sağlanması ve sürdürülmesi arasında nasıl bir ilişki olduğu veya
olabileceği açık değildir. Bu yaklaşımın kaçınılmaz bir sonucu meslek veya
işyeri esasına göre kurulan sendikaların kamu düzenine tehdit oluşturduğunun
varsayılmasıdır. Elbette, bu varsayım son derece hatalıdır. Neden ve nasıl
işkolu sendikaları kamu düzeninin sağlanması ve sürdürülmesi için gerekli oluyor
da, diğer sendikal örgütlenme biçimleri kamu düzenine aykırılık teşkil
edebiliyor' Çoğunluk görüşünde bu soruya bir cevap verilmemiştir. Her
halükarda, sendikaların örgütlenme düzeyiyle kamu düzeni arasında doğrudan bir
ilişki kurmak çok zordur. Kurulabilecek dolaylı ilişki ise zayıf bir nitelik
taşımakta olup, sendika özgürlüğü gibi temel bir hakkın daha ilk adımında, yani
kuruluş aşamasında, sınırlandırılmasına gerekçe olmamalıdır.
Daha etkin ve güçlü bir sendikacılık için iptali istenen
kuralların getirildiği iddiasına gelince. İşkolu sendikalarının diğer
örgütlenme biçimlerine göre daha güçlü sendikalar oluşturacağı düşüncesi genel
olarak kabul görmekle beraber bunun güçlü ve etkili bir sendikacılığa neden
olacağı sonucuna hemen varılmamalıdır. Nitekim zorunlu işkolu esaslı bir
sendikal yapılanmanın, güçlü bir sendikal hareket meydana getirmediğinin en
somut örneklerinden biri Türkiye'deki durumdur. Neredeyse, otuz yıldan fazla
bir süredir uygulanan işkolu modeli ülkemizde güçlü bir sendikacılık oluşturmak
bir yana, üyeleriyle bağı kopuk, merkeziyetçi, hiyerarşik, bürokratik, hatta
bazı örneklerde oligarşik ve endüstri ilişkileri sistemi içinde etkin
ol(a)mayan sendikal yapılar türemesine neden olmuştur. İşkolu esasına dayanan
sendikaların mevcut sistem içerisinde "güçlü yapılar" olduğunu
savunmak Türk endüstri ilişkileri sisteminin saha gerçekleriyle uyuşmamaktadır.[1]
İşkolu dışındaki diğer sendikal biçimlerin açıkça yasaklanmaması
meslek veya işyeri sendikacılığına evrensel olarak bu kavramlardan anlaşıldığı
şekilde izin verildiği anlamına gelmez. Örneğin, fiilen meslek esasına göre bir
sendika kurulsa bile hukuken tek bir işkolu içinde faaliyet göstermek
zorundadır ve bu anlamda o sendika bir işkolu sendikasıdır.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 22.
maddesinin birinci fıkrası, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Sözleşmesi'nin 8. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11.
maddesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın 5. maddesi[2]ve
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 87 Sayılı Sözleşmesi'nin 2. ve 3.
maddeleri sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı güvence altına almıştır.
Değişik sendika türlerinin, farklı seviyelerde kurulması ve faaliyet göstermesi
yukarıda değinilen maddelerin doğal bir yansımasıdır. 87 sayılı ILO
Sözleşmesi'nin 2. maddesinde "Çalışanlar ve işverenler, herhangi bir
ayırım yapılmaksızın önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve
yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşuluyla bunlara üye olmak hakkına
sahiptirler" hükmü yer almaktadır. Burada, çalışanların
"istedikleri kuruluşları" kurma hakları olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Dolayısıyla, çalışanlar ister işyeri, ister işkolu, isterse meslek esasına göre
sendika kurabilmelidirler. Bu, onların kendi hür iradeleriyle verecekleri bir
karardır. ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi de çalışanların hangi düzeyde
(işyeri, işkolu, bölgesel gibi) ve hangi şekilde (meslek gibi) örgütlenmeleri
konusunda karar vermekte özgür olmaları gerektiğini vurgulamıştır.[3]Benzer
şekilde, Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin
8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ile ILO 87 sayılı Sözleşmesi'nin 5.
maddesinde sendikaların federasyon kurma hakkına sahip oldukları da
belirtilmiştir.ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi de sendikaların federasyonlar
şeklinde üst kuruluş kurabileceklerini ifade etmiştir.[4]
Anayasa'nın 90. maddesinde "Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" hükmü
yer almaktadır. İptali konusu kurallar yukarıda belirtilen Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası antlaşmalarla uyumlu olmadığından Anayasa'nın 90. maddesine
de aykırıdır.
Sendika kurma hakkına yönelik bu müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığı, bu müdahalenin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanıp, kaynaklanmadığı ve takip edilen amaç bakımından orantılı olup,
olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Gereklilik, zorlayıcı bir toplumsal
nedene veya acil bir toplumsal ihtiyaca işaret etmektedir.[5]O halde
sendika hakkına yapılan müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Sendika örgütlenme biçimlerine daha
kuruluş aşamasında faaliyet alanlarıyla ilgili sınırlamalar getirilmesi
demokratik toplum düzeni için gerekli acil bir toplumsal ihtiyacı karşılayan
bir düzenleme olmadığından Anayasa'nın 13. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yasanın, işkolu sendikaları ile konfederasyonlar dışında başka hiçbir sendikal
örgütlenmeye olanak tanımamış olması, Anayasa'nın "temel hak" olarak
güvenceye aldığı sendika kurma hakkının özüne dokunan bir sınırlamadır.
Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilmesi ve bu sınırlamaların, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmamasını öngörmektedir. Ölçülülük ilkesi sınırlamada başvurulan aracın
sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını; bu aracın sınırlama
amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde
bulunmamasını ifade eder. Burada kısıtlama için kullanılan araçla amaç arasında
hak ve özgürlüğü en az sınırlayacak dengeli bir orantı aranmaktadır.
Yukarıda değinilen ölçülülük testinin alt unsurlarından olan
elverişlilik bakımından konuya yaklaştığımızda yasanın genel gerekçesinden
hareketle yasa koyucunun amacının güçlü bir sendikacılık oluşturmak olduğu, bu
hedefe ulaşmak için de işkolu sendikacılığını en uygun araç olarak gördüğü
söylenebilir. İkinci aşama olan gereklilik testinde sınırlayıcı aracın
sınırlama amacını gerçekleştirme açısından zorunlu olup, olmadığı aranmaktadır.
İptali istenen kurallarla belli bir örgütsel yapının dayatılması yasa koyucunun
amacını gerçekleştirmeye dönük zorunlu bir tedbir değildir. Üçüncü aşama olan
orantılılık testinde ise gerçekleştirilmesi istenen amaç ile kullanılan araç
arasında ölçüsüz bir oran olup, olmadığına bakılmaktadır. Burada da amaç ile
araç arasında sendika kurma hakkını en az sınırlayacak makul bir orantıdan söz
etmek mümkün değildir.
Anayasal demokrasilerde özgürlüğün kural, sınırlamanın istisna
olduğunu düşünürsek, sendikaların hangi biçimde kurulacağı ve faaliyet
göstereceği konularında karar verme hakkının öncelikle sendikalara ve onları
meydana getiren üyelerine ait olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Yasa koyucu
istikrarlı veya öngörülebilir bir endüstri ilişkileri sistemi oluşturmak
amacıyla işkolu sendikacılığını teşvik edebilir. Burada sorun, çalışanların hem
birey hem de kollektivite olarak özgür iradelerinin ve tercihlerinin dikkate
alınmadan belli bir şekilde örgütlenmelerinin zorunlu tutulmasıdır. Özgür bir
toplumda devletin temel görevi mümkün olduğunca yasaklamadan, zor kullanmadan
bireylerin tercihlerine saygı göstermektir. Çalışanlar hak ve çıkarlarını
koruyup geliştirecek sendikal örgütlenmenin biçimini ve düzeyini seçmede özgür
olmalıdırlar. Hangi tip yapının hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirmede en
iyi sonuçlar yaratacağına, çalışanlar hür iradeleriyle kendileri karar
vermelidir. Sosyal hukuk devleti ilkesini kabul etmiş demokratik bir siyasi ve
toplumsal düzene yakışan da budur. Çalışanları tek bir düzeyde örgütlenmeye
zorlamak birey özerkliğini, özgürlüğünü ve irade serbestîsini esas alan
demokratik toplum düzeniyle bağdaşmamaktadır.
Belirtilen nedenlerle, ilgili kuralların Anayasa'nın 13., 51. ve
90. maddelerini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
B. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 6.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasındaki".ve fiilen çalışan."İbaresiyle
İlgili Karşıoy Gerekçesi
Bu fıkrada sendika kurucularında ve bağlantılı olarak sendika
yöneticilerinde aranacak şartlardan birisi olarak fiilen çalışma şartı
getirilmiştir. Anayasa'nın 51. maddesine göre sendika kurma hakkı çalışanlara
tanınmışken, iptali istenen kuralla çalışan kavramı daraltılarak sadece fiilen
çalışanlara sendika kurma hakkı tanınmıştır. Bu düzenlemeyle çeşitli nedenlerle
fiilen çalış(a)mayan, mesela geçici olarak işsiz kalan çalışanların sendika
kurma hakları ihlal edilmektedir. Fiilen çalışma şartı çalışanların hepsini
kapsamadığından Anayasa'nın 51. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 22.
maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesinde örgütlenme
özgürlüğü ve sendika hakkı herkese tanınmıştır. 87 ve 98 sayılı ILO
Sözleşmelerinde de çalışan kavramı geniş anlamda kabul edilerek sadece fiilen
çalışanlarla sınırlandırılmamıştır. Örneğin, işsizler, mevsimlik çalışanlar ve
emeklilerde örgütlenme hakkı kapsamında hak öznesi olarak görülebilmektedir.
Avrupa Sosyal Haklar Komitesi'ne (ASHK) göre çalışanlar kavramı
aktif olarak çalışma hayatı içinde olanlarla sınırlı tutulmamalıdır. Polonya
ile ilgili bir şikâyette emeklilerin ve işsizlerin sendika kurmasının yasaklanmasının
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın 5. maddesine aykırı olduğunu Komite
tespit etmiştir.[6]ASHK için çalışanlar kavramı çalışmaya dayalı
hakları kullanan kişileri de kapsamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, ilgili kuralların Anayasa'nın 51. ve 90.
maddelerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.
C. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 41.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasındaki ".çalışan işçilerin yarıdan
fazlasının." ve ".ise yüzde kırkının." İbareleriyle
(2) Numaralı Fıkrasının Tümüyle İlgili Karşıoy Gerekçesi
41. maddenin (1) numaralı fıkrasında toplu iş sözleşmesi yapmaya
yetkili sendikanın aşması gereken barajlar tanımlanmıştır. Kurulu bulunduğu
işkolunda en az yüzde üç üyeye sahip bir sendika, toplu iş sözleşmesinin
kapsamına girecek işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise
yüzde kırkının kendi üyesi bulunması halinde bu işyeri veya işletme için toplu
iş sözleşmesi yapmaya yetkili olacaktır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise
işletme toplu iş sözleşmeleri için işyerlerinin bir bütün olarak dikkate
alınıp, yüzde kırk çoğunluğun buna göre hesaplanacağı belirtilmiştir.
Kuralla, Anayasa'nın 53. maddesiyle güvence altına alınan toplu
pazarlık hakkına işyeri ve işletme düzeyinde demokratik toplum düzeniyle
bağdaşmayan ve ölçülü olmayan bir sınırlama getirilmektedir. Yasa koyucu takdir
yetkisi kapsamında işkolu, işyeri ve işletme düzeyleri için sendikalara toplu
sözleşme yapma yetkisi konusunda baraj getirebilir ancak, barajın toplu
pazarlık hakkına zarar verecek seviyelerde olması gerekmektedir.
Sendikalar işkolu barajını aşsalar bile işyeri ve işletme barajlarını
geçemedikleri takdirde üyeleri adına toplu iş sözleşmesi yapamamaktadırlar. ILO
Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi herhangi bir sendikanın işyeri ya da işletme
ölçeğinde çoğunluğu sağlayamadığı durumlarda işyerinde üyesi bulunan sendikaya
en azından kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapma yetkisinin verilmesinin 98
Sayılı ILO sözleşmesinin bir gereği olduğuna dikkat çekmiştir.[7]
İşyeri ve işkolu barajlarını üst üste bir ya da birkaç dönem
aşamayan bir sendika, üyelerinin hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirmede en
yaygın ve etkin yol olan toplu sözleşme yapma yetkisine sahip olamayacağından,
bu hak ve çıkarları koruma ve geliştirme işlevini yerine getirmede yetersiz
kalabilecek ve üyelerinin toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili başka bir
sendikaya geçmesi olasılığıyla karşı karşıya kalabilecektir. Bu durum da
çalışanların sendika seçme özgürlüğüne zarar verecektir.
Açıklanan nedenlerle, ilgili kuralların Anayasa'nın 13., 53. ve
90. maddelerini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
D. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 61.
Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasındaki ".oylamaya katılanların."
İbaresiyle ve (5) Numaralı Fıkrasının Tümüyle İlgili Karşıoy Gerekçesi
61. maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan "oylamaya
katılanlar" ibaresiyle işyerinde çalışan işçilerin tümü değil,
yalnızca grev oylamasına katılan işçilerin salt çoğunluğunun "hayır"
oyu kullanması halinde greve gidilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Sendika özgürlüğünün en önemli unsurlarından biri olan grev
hakkına ilişkin sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
düşmemesi gerekir. Grev oylaması grevin toplu eylem olarak uygulanmasını
zorlaştıracak bir şekilde olmamalıdır. Sosyal taraflar arasındaki güç
eşitsizliklerini dikkate aldığımızda oylamaya katılan işçilerin işveren veya
yönetim tarafından çeşitli şekillerde baskı altında tutulma olasılığını göz
ardı etmemek gerekmektedir. İlgili düzenlemeye göre oylamada grev ilanının
yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların salt
çoğunluğu esas alınacağından işverenler grev ilanı tarihi ile grev oylaması
tarihi arasında sendikalı işçi sayısını çeşitli yollarla azaltarak greve
oylamasında "hayır" sonucunun çıkmasını sağlayabileceklerdir.
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi'nin de grev oylamasıyla ilgili
böyle düzenlemelerin 87 sayılı Sözleşme'ye aykırı olacağı yönünde kararları
mevcuttur.[8]
Açıklanan nedenlerle, ilgili kuralların Anayasa'nın 13., 54. ve
90. maddelerini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
E. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 62.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasındaki".cenaze işlerinde ve
mezarlıklarda.", ".doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı
ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde", "Millî
Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca
doğrudan işletilen işyerlerinde."ve 63. Maddesinin Tümüyleİlgili
Karşıoy Gerekçesi
Sendikal hak ve özgürlükler bakımından grev yasakları hayati bir
öneme sahip olup, ILO normlarına aykırı şekilde grev yasaklarının kapsamının
belirlenmesi hem grev hakkına hem de örgütlenme hakkına yönelik ciddi bir
müdahale ve sınırlama anlamına gelmektedir.ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi
kabul edilebilir grev yasaklarının çerçevesini değişik kararlarıyla çizmiştir.[9]"Kesilmesi
halinde toplumun ciddi ölçüde zarara uğrayabileceği yaşamsal nitelikteki
hizmetler" Komite'nin kararlarında temel ölçüt olarak göze çarpmaktadır.
Bu çerçevede Komite, grev yasağının olabileceği zorunlu hizmetler olarak
hastane, elektrik, su, telefon, polis ve silahlı kuvvetler, itfaiye, ceza infaz
kurumları, okul çağındaki çocuklara yemek temini ve okulların temizliği ve hava
trafik kontrolü gibi alan ve hizmetleri saymıştır. İptali istenen fıkrada
belirtilen grev yasaklarından bankacılık ve kamu kuruluşlarınca yürütülen şehir
içi toplu taşıma hizmetleriyle ilgili yasaklar Mahkememiz tarafından oy
çokluğuyla iptal edilirken, kuralda belirtilen diğer alanlardaki grev yasakları
Çoğunluk tarafından Anayasa'ya uygun bulunmuştur. Söz konusu sektörlerdeki grev
yasaklarıyla anayasal bir hak olan grev hakkının sınırlanması değil, doğrudan
yasaklanması, yani grev hakkının özünün zedelenmek bir yana tamamen yok
edilmesi söz konusudur.
Temel ekonomik ve sosyal haklardan biri olan ve demokratik toplum
düzeninin olmazsa olmaz gerekleri içinde yer alan grev hakkının tanınması ve
korunmasının kural, yasaklanması ve sınırlandırılmasının ise istisna teşkil
etmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 54. maddesinde grev hakkı kural olarak
işçilere tanınmış ancak bu hakkın kullanımının kanunla yasaklanabileceği ve
ertelenebileceği de hükme bağlamıştır.
Çalışanların ekonomik, siyasi ve toplumsal çıkarlarını korumak ve
geliştirmek amacıyla üretimden ve hizmet sunumundan kaynaklanan güçlerini toplu
bir şekilde kullanmaları anlamına gelen grev hakkının yasaklanması ve
sınırlandırılması milli güvenlik ve genel sağlık gibi kamu yararı içeren meşru
amaçlar içerse bile, demokratik toplum düzeninin gerekliliklerine aykırılık
taşımamalıdır. Söz konusu grev yasakları demokratik toplum düzeni için zorunlu
olmayan ve ölçüsüz bir müdahale oluşturmaktadır.
İptali talep edilen 63. maddeye göre Bakanlar Kurulu tarafından
grev ertelemesi kararı verilmesi halinde erteleme süresi sonunda sendikanın
grev uygulaması imkânı bulunmamaktadır. Taraflar arasında grev ertelemesi
süresinde anlaşma sağlanamaması durumunda sendikanın Yüksek Hakem Kurulu'na
zorunlu olarak başvurması gerekeceğinden grev ertelenmesi grevin tamamen
durdurulmasına yol açmaktadır. Bu nedenle grev hakkının fiilen kullanılması
demokratik toplum düzeniyle bağdaşmayacak şekilde ölçüsüz olarak ve hakkın
özünü yok edecek şekilde engellenmektedir. Nitekim bir araştırmaya göre
1983-2007 yılları arasında "milli güvenlik" gerekçesiyle 500'den
fazla işyeri ve işletmede grevler ertelenmiş ve bunun sonucunda 300 bin
civarında işçinin grev hakkı ihlal edilmiştir.[10]
Belirtilen nedenlerle, ilgili kuralların Anayasa'nın 13., 54. ve
90. maddelerini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
F. 6536 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 74.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasındaki ".işyerinde faaliyetin
devamlılığını sağlayacak." İbaresiile İlgiliKarşıoy
Gerekçesi
Yukarıda belirtilen ibareyle mülki amirlere sınırsız ve grev
hakkını fiilen engelleyebilecek soyut ve geniş bir yetki tanınmıştır. Amirlerin
hangi şartlarda grevi fiilen durduracakları veya devamına karar verecekleri
belli değildir. Bu haliyle, söz konusu yetki grev hakkının kullanımını
engelleyebilecek bir nitelik taşımaktadır ve ILO'nun 87 ve 98 Sayılı
Sözleşmelerine de aykırıdır. Burada toplu pazarlık hakkına yürütme organı
eliyle müdahale edilmektedir.
Sonuç olarak, yukarıdaki kuralın Anayasa'nın 7., 8., 13., 49.,
53., 54. ve 90. maddelerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
6356 sayılı Kanunun 62. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"... bankacılık hizmetlerinde; ..." ve "... ve şehir içi toplu
taşıma hizmetlerinde ..." ibarelerinin Anayasanın 13. ve 54. maddelerine
aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Kanunun "Grev ve lokavt yasakları" başlıklı 62.
maddesinin birinci fıkrasında, can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde
ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik, doğalgaz, petrol üretimi,
tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde;
bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde;
kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde
ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Dava dilekçesinde, söz konusu grev yasaklarınıngrev ve örgütlenme
haklarına yönelik ciddî ve ağır bir sınırlama teşkil ettiği, bu hakların
demokratik toplum düzenine ve ölçülülük ilkesine aykırı biçimde
sınırlandırıldığı iddia edilerek anılan iş, hizmet ve işyerleri için öngörülen
yasaklardan bir bölümünün iptali talep edilmiş; Mahkememizce bunlardan
bankacılık ve şehir içi toplu taşıma hizmetleri bakımından iptal kararı
verilirken diğerleri yönünden Anayasaya aykırılık iddiası yerinde
görülmemiştir.
Kararın gerekçesinde, temel hizmetlerde, yani kesintiye uğraması
durumunda halkın geneli veya bir bölümünün yaşamı, güvenliği veya kişisel
sağlığının tehlikeye düşeceği hizmetlerde grev hakkının kısıtlanabileceği ve
temel hizmetlerin belirlenmesinde her ülkenin kendi şartlarının dikkate
alınacağı, fıkrada yer alan ve iptali talep edilen "... cenaze işlerinde
ve mezarlıklarda; ...", "... doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve
dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; ..." ve
"... Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde; ..." ibareleriyle
getirilen yasağın "ulusal ekonominin, insan sağlığının ve millî güvenliğin
korunmasına" hizmet ettiği için anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı,
yaşamsal ve stratejik öneme sahip olan kamusal çıkarlar nedeniyle mezkûr iş,
işyeri ve hizmetler için grev ve lokavt yasağı getirilmesinin demokratik toplum
düzeninin gerekleriyle çelişmediği, dava konusu kuralların memlekete sağladığı
ekonomik yararlar ve millî ekonomiye katkıları, söz konusu iş, işyeri ve
hizmetlerin kamu düzeni ve toplum hayatını doğrudan etkileyen faaliyetler
olması ve sahip olduğu önem dikkate alındığında bu alanlarda getirilen yasağın
grev hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil etmediği belirtilirken, aynı fıkradaki
"... bankacılık hizmetlerinde; ..." ve ". ve şehir içi toplu
taşıma hizmetlerinde; ." ibareleri ile getirilen yasağın, anılan
hizmetlerin temel hizmetler kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle
demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmadığı, bankacılıkve şehir içi
toplu taşıma hizmetlerinin stratejik öneme sahip olmaması ve bu hizmetlerde
grev yasağı getirilmesinin korunacak yarar ile çatışan hak ve özgürlükler
arasında adil ve makul bir denge gözetmemesi sebebiyle grev hakkına ölçüsüz bir
müdahale oluşturduğu ifade edilmiştir.
Oysa, anılan fıkradaki dava konusu ibareler bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, iptal edilmeyen ibareler için yer verilen "memlekete
sağladıkları ekonomik yararları, insan sağlığına doğrudan etki eden yönleri,
millî savunma ve güvenlik ile ilgili nitelikleri, toplumun tümünü doğrudan etkileyen
yönleri ve millî ekonomiye katkılarının dikkate alındığı" şeklindeki
gerekçenin, iptaline karar verilen ibareler yönünden de geçerli olduğu
görülmektedir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu
uyarınca kurulup faaliyet gösteren borsalar ve teşkilatlanmiş diğer pazar
yerleri, merkezî takas kuruluşları, merkezî saklama kuruluşları ile Merkezî
Kayıt Kuruluşu Anonim Şirketi tarafından yürütülen hizmetlerde öngörülen grev
yasağını da Anayasaya aykırı bulmamıştır (14/11/2013 tarihli ve E.2013/24, K.
2013/133 sayılı Karar). Anılan Kararda yer verilen gerekçelerin bankacılık
hizmetleri için de geçerli olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, kamu kuruluşlarınca yürütülen şehir içi toplu
taşıma hizmetlerinin de ülkemizin şartları dikkate alındığında ekonomik
yararlar ve millî ekonomiye katkıları ile kamu düzeni ve toplum hayatı
üzerindeki doğrudan etkileri ve kesintiye uğraması durumundan halkın geneli
veya bir bölümünün yaşamını, güvenliğini ve sağlığını tehlikeye düşürebilecek,
böylece topluma ciddî zararlar verebilecek nitelikte olması sebebiyle temel
hizmetler arasında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu sebeplerle, anılan ibarelerin de iptal edilmemesi gerektiği
düşüncesiyle, iptal yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞI
GÖRÜŞ
18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu'nun bazı maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle
iptali istenmiştir.
İptali talep edilen ve çoğunluk kararına katılmadığım karşı
görüşün konusunu oluşturan hükümler vegerekçelerineaşağıda ayrı ayrı
değinilmiştir.
1- 6356 sayılı Kanun'un 2. Maddesinin (ğ) Bendindeve 3. Maddesinin
1. Fıkrasında Yer Alan İbareler
İptali istenen ibarelerinde yer aldığı kurallar şu şekildedir:
6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (ğ) bendi:
"Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma
ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve
geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerekbir işkolunda
faaliyette bulunmak üzereoluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları.
ifade eder."hükümdeki ".bir işkolunda faaliyette bulunmak
üzere."ibarelerinin iptali istenmiştir.
6356 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrası:
"Kuruluşlar, bu Kanundaki kuruluş usul ve esaslarına
uyarak önceden izin almaksızın kurulur.Sendikalar kuruldukları işkolunda
faaliyette bulunur." hükmün son cümlesinin iptali istenmiştir.
İptali istenen ibarelerin de yer aldığı kurallar, tanıma ilişkin
olup, 6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (ğ) bendi sendikayı tanımlamakta, 3.
maddesinin birinci fıkrası da kuruluşu tanımlamakta ve sendikaların
kuruldukları iş kolunda faaliyette bulunacağını belirtmektedir. Görüldüğü gibi,
her iki hüküm de sendikaların bir iş kolunda kurulabileceklerini ve
kuruldukları ilgili iş kolunda faaliyette bulunabileceklerini kabul etmektedir.
Mahkememiz çoğunluğu, söz konusu ibarelerin Anayasa'ya uygun
olduğunu kabul etmiş ve iptal talebini reddetmiştir. Aşağıdaki gerekçelerle,
hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu kanaatindeyim.
Öncelikle tespit etmek gerekir ki, iptali talep edilen ibarelerin
yer aldığı kurallara ve 6356 sayılı Kanun'a bakıldığında, gerçekten, işkolu
sendikacılığının esas alındığı, ancak bu alanda sendika kurulup faaliyette
bulunulabileceği görülmektedir. Meslek yahut işyeri sendikası kurmayı
yasaklayan açık bir hüküm olmamakla birlikte,bir an için bu alanlarda
sendikaların kurulabileceği kabul edilsebile,faaliyette bulunmaları mümkün
olmayacaktır.Zira, sendikaların, iptali istenen 3. madde gereğince sadece
kuruldukları işkolunda faaliyette bulunmaları kabul edilmiş, işyeri veya meslek
alanında faaliyette bulunmaları kapsam dışı bırakılmıştır. O nedenle, iptali
istenen ibarelerin bulunduğu hükümlerle, sendika kurma konusundabir sınırlama
getirildiği, sadece işkolunda sendika kurulmasına izin verildiği, meslek veya
işyeri sendikasının yasaklandığını kabul etmek gerekmektedir.
Anayasa'nın "sendika kurma hakkı" başlığını taşıyan 51.
maddesi şöyledir:"Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve
usuller kanunda gösterilir.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının
kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak
kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri,
Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz".
Anayasa'nın 51. maddesinin birinci fıkrasında sendika kurma, üye
olma ve faaliyette bulunma özgürlüğü düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında
sendika kurma hakkına bir takım sınırlamalar getirilmiştir; ancak bunlar
arasında kurulacak sendikanın türü açısından herhangi bir sınırlandırmaya yer
verilmemiştir. Anayasa'da kurulacak sendikaların hangi esas üzerine kurulacağı
konusunda bir sınırlama yahut belirleme bulunmamaktadır. 6356 sayılı Kanunla
ise işkolu sendikacılığı esas alınmış, işyeri ve meslek sendikacılığı kural
olarak yasaklanmıştır.
Sendika özgürlüğü, çalışanlar ve işverenlerin, önceden izin
almaksızın örgütlerini serbestçe kurabilme, kurulan bir sendikaya üye olabilme,
iç işleyişe ilişkin kuralları belirleyebilme, temsilcileri serbestçe seçebilme,
faaliyetlerini serbestçe düzenleyebilme hakkını ifade etmektedir. Sendika
hakkı, niteliği gereği Devlete karşı da belirli bir serbestliği kapsamaktadır.
Sendika kurma hakkı mutlak bir hak olmayıp Anayasa'nın 51.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerine dayanılarak kanunla sınırlanabilir.
Ayrıca altıncı fıkrada da "Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz"denilmiştir. Anılan maddenin beşinci
fıkrasında, "İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki
haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun
olarak kanunla düzenlenir." hükmüne yer verilerek, ikinci fıkradaki
genel sınırlama sebepleri dışında da bazı kamu görevlileri yönünden bu hakkın
kapsamının daraltılması veya sınırlandırılması ya da hakkın kullanımının yasaklanması
mümkün kılınmışsa da, inceleme konumuzun dışında olduğundan bu sınırlamalar
üzerinde durmaya gerek yoktur.
İşkolu sendikacılığının, daha güçlüsendikalar oluşturmak amacıyla
kabul edildiği, o nedenle kamu yararı amacıyla kanun koyucunun böyle bir
tercihte bulunduğu söylenebilir. Ancak, Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci
fıkrasında getirilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk"sınırlama nedenleri arasında
kamu yararı da bulunmamaktadır. Mevcut sınırlama hallerinin birisine de bu
durumu dahil etmek uygun görünmemektedir.
Anayasa'nın 51. maddesinde sendika kurma hakkına getirilen
sınırlandırmaların, Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca, demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine de uygun olması gerekir. Anayasa
Mahkemesi ölçülülük ilkesine ilişkin olarak; "Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun
bir dengenin bulunması gereğini ifade eder. Ölçülülük, aynı zamanda yasal önlemin
sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olmasını, amaç ve aracın ölçülü bir oranı
kapsamasını ve sınırlayıcı önlemin demokratik toplum düzeni bakımından
zorunluluk taşımasını da içeren bir ilkedir" (AYM, 18.6.2009,
E.2006/121, K.2009/90) demektedir.
Sendika kurma hakkına iptali istenen ibarelerle getirilen
sınırlandırmalarbu açıdan değerlendirildiğinde, bunların kanunla getirildiğini,
daha güçlü bir sendikacılık oluşturmak amacıyla kabul edildiğini ve o nedenle
kamu yararını amaçladığını söylemek mümkündür. Ancak demokratik toplum düzeni
açısından zorunlu bir sınırlandırma olup olmadığı, keza ölçülülük ilkesi
açısından ölçülü bir sınırlandırma olup olmadığı değerlendirildiğinde,
demokratik toplum düzeni açısından gerekli bir sınırlandırma olduğu da
söylenemez. Gerçekten, sendika kurmak isteyen kişiler, kendileri için hangi tür
sendikanın uygunolduğunu takdir edip, ona göre sendika kurabilmelidirler.
Anayasa'da bu yönde bir sınırlandırma olmamasına rağmen, Kanun koyucunun
müdahale edip, işyeri ve meslek sendikacılığının uygun olmadığını, o nedenle
işkolu sendikası kurulması gerektiğini belirtmesi sendika kurma özgürlüğüne ve
demokratik toplumun gereklerine uygun düşmemektedir. Keza, ölçülülük ilkesi
açısından değerlendirildiğinde, getirilen sınırlandırmanın ölçülü olduğunu da
söylemek mümkün değildir.
Sendika kurma özgürlüğünü, sendikaların yetkilerini kullanırken,
görevlerini yerine getirirken özgür olmaları ve bireyler açısından da sendikaya
üye olma ve ayrılma konusunda özgür olmalarıyla sınırlı tutmamak gerekir.
Sendika kurma özgürlüğü, kurulacak sendikanın hangi alanda kurulacağını da
kapsamalıdır.
Anayasa'nın 51. maddesinin üçüncü fıkrasında "Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir"
hükmü nedeniyle,kanun koyucunun sendikaların hangi alanda kurulabileceğini
belirleme konusunda takdir yetkisine sahip olduğu, bu kapsamda işkolu
sendikacılığını esas aldığı söylenebilirse de, Anayasada yer almayan, bir
sınırlandırma sebebini kanunla getirmek mümkün olmamalıdır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinin
(ğ) bendindeki ibarelerle, 3. maddesinin birinci fıkrasında iptali istenen
ibarelerin Anayasa'nın 13. ve 51. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği
kanaatinde olduğumdan, Mahkememiz çoğunluğunun görüşüne katılmam mümkün
olmamıştır.
2- 6356 sayılı Kanun'un 5. Maddesi
İptali istenen 5. madde şu şekildedir:"(1) Bir işyerinin
girdiği işkolunun tespiti Bakanlıkça yapılır. Bakanlık, tespit ile ilgili
kararını Resmî Gazete'de yayımlar. Bu tespite karşı ilgililer, kararın
yayımından itibaren on beş gün içinde dava açabilir. Mahkeme iki ay içinde
kararını verir. Kararın temyiz edilmesi hâlinde Yargıtay uyuşmazlığı iki ay
içinde kesin olarak karara bağlar.
(2) Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise
işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olur. İşkolu tespit
talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit
davalarında bekletici neden sayılmaz.
(3) İşkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini
etkilemez."
Hüküm, yukarıda incelenen işkolu esasına dayalı sendikacılığa
paralel olarak, işkolunun tespitini, bu konuda uyuşmazlık çıkarsa ne şekilde
hareket edileceğini düzenlemektedir.
Hükmün gerekçesi şu şekildedir: "Maddede işkolunun tespiti
düzenlenmiştir. Birinci fıkrada, bir işyerinin girdiği işkolunun tespitinin
Bakanlık tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu tespite karşı
ilgililer iş davalarına bakmakla görevli mahkemede kararın yayımından itibaren
onbeş gün içinde dava açabilirler.
İkinci fıkraya göre, işyeri veya işletme için yeni dönem yetki
sürecinin başlamış olması halinde, yetki başvurusundan sonraki işkolu
değişikliğine ilişkin Bakanlık tespiti veya mahkeme kararı mevcut veya
yapılacak toplu iş sözleşmesini etkilemeyecek, işkolu değişikliği bir sonraki
dönem için geçerli olacaktır. Yeni bir toplu sözleşme için yetki süreci
başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olacak,
işkolu tespiti talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve
yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmayacak, işkolu değişiklikleri
yürürlükteki toplu iş sözleşmelerinin uygulamasını etkilemeyecektir. İşkolu
tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki
tespit davalarında bekletici neden sayılmayacaktır. Bu hüküm ile işkolu
itirazlarının toplu sözleşme yapma sürecini gereksiz şekilde uzatması ve zaman
zaman bu itirazların toplu sözleşme sürecini kilitlemek için kötüye
kullanılması önlenmek istenmiştir."
Görüldüğü gibi, hüküm, toplu iş sözleşmesinin (TİS) imzalanmasını
hızlandırmak, gecikmesini engellemek için kabul edilmiştir. Birinci fıkrada,
Bakanlığıniş kolu tespitine ilişkin kararının yayınlanmasında itibaren onbeş
gün içinde dava açılabileceği, mahkemenin iki ay içinde davayı karara bağlaması
gerektiği, kararın temyizi halinde de Yargıtay'ın temyiz talebini iki ay içinde
karara bağlaması gerektiği öngörülmüştür. İkinci fıkrada yeni bir TİSiçin yetki
sürecibaşlamışsa iş kolu değişikliği tespitine ilişkin gerek bakanlığın kararı,
gerekse bu kapsamda mahkemece karar verilmiş olsa dahi,karar o dönem için
geçerli olmayacak,bir sonraki dönem için geçerli olacaktır. Keza, iş kolu
tespitine ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve dava açılmışsa açılan
bu davalarda bekletici neden sayılamayacaktır. Üçüncü fıkraya göre ise,iş kolu
değişikliği ortaya çıkmışsa, bundan yürürlükteki toplu iş sözleşmesinin
etkilenmeyeceği kabul edilmiştir.
Hükmün gerekçesinde belirtildiği üzere, TİS sürecini kilitlemek
için, uygulamada özellikle bazı işverenler tarafındankötü niyetli olarak iş
koluna itiraz edildiği, bunun bekletici mesele yapıldığı bunun da TİS
imzalanmasını geciktirdiği, bu durumu engellemek amacıyla hükmün kabul edildiği
anlaşılmaktadır. Hükmün, takip ettiği amaç gözetildiğinde kamu yararı amacıyla
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde, iş koluyla bağlantılı olarak maddenin tümünün
iptali istendiği görülmektedir. Mahkememiz çoğunluğu tarafından hüküm,
Anayasa'ya aykırı bulunmamıştır.
Hükmün birinci fıkrasında kanaatimce de Anayasa'ya aykırılık
bulunmamaktadır. Ancak, ikinci ve üçüncü fıkraların, mahkeme kararının
gereğinin yerine getirilmesi açısından Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanaatindeyim.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, hükmün gerekçesinden iş kolu
tespitine itiraz eden ve dava açan kimseler önceden kötü niyetli olarak kabul
edilmekte ve buna göre tedbir alınmakta bu duruma bağlı olarak, dava açılıp
mahkemeden karar alınsa dahi, bu kararın o dönem için değil, bir sonraki dönem
için uygulanması kabul edilmektedir. İş kolu tespitine, işveren itiraz
edebileceği gibi,kanunda öngörülen şartları taşıyan bir diğer sendika da itiraz
edebilir, dava açabilir. İşvereniniyi niyetli itiraz etmesi mümkün olduğu gibi,
üçüncü kişi konumundaki sendikanın da daha baştan kötü niyetli kabul edilmesi
uygun değildir. Bunların tümünün önceden kötü niyetli olarak kabul edilmesi ve
ona göre düzenleme yapılması hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Hükmün ikinci fıkrasının birinci cümlesine göre, TİS yetki süreci
başlamış ise iş kolu değişikliğine ilişkin mahkemeden karar alınsa dahi, bu
karar ilişkin olduğuo dönem için uygulanamayacak bir sonraki dönem
uygulanabilecektir. Oysa, iş kolu tespitine ilişkin açılan dava sonunda verilen
karar da, mahkeme kararı olması nedeniyle hemen uygulanmalıdır.Anayasa'nın 138.
maddesinin dördüncü fıkrasında "Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez"denilmektedir.
Görüldüğü gibi yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi Anayasa'daherhangi
bir kayıt veya şarta bağlanmamış; geciktirilmeksizin uygulanması emredilmiştir.Burada
ise, alınan kararın bir sonraki dönem uygulanması öngörülerek, kararın yerine
getirilmesi en azından geciktirilmektedir.Bu durum, yargı bağımsızlığına aykırı
olduğu gibi, hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesine de
aykırıdır. Bu bağlamda ayrıca belirtmek gerekir ki, bir sonraki dönem TİSiçin
özellikle şartların da değişmesi halinde tekrar iş kolu tespitine itiraz
edilebilir ve dava açılabilir, böyle bir durumdada daha önceki dönem için
mahkemeden alınan karar hiçbir zaman uygulanamaz. Oysa o karar, bir sonraki
dönem için uygulanmak üzere değil, ilişkin olduğu o dönem için uygulanmak üzere
alınmıştı.
Anayasa m. 125,1 gereğince idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır. Bu hüküm gereğince idarenin eylem ve işlemlerine
karşı dava açılması ve alınan kararın da öngörüldüğü şekilde icra edilmesi
gerekir. Söz konusu hüküm gereğince, Bakanlık iş kolu tespiti kararı verdikten
sonra, bu karara karşı dava açılabilse de, alınan kararın icrası, bu arada TİS
yetki süreci başlamışsa artık o dönem mümkün olamayacaktır. Bu durumda da
Bakanlığın belirlemiş olduğu işkolundaki sendika TİS imzalayabilecektir. Oysa
yargı kararı ile o işyerinin bir diğer işkoluna girdiği tespit edilmişse, bakanlığın
belirlemiş olduğu işkolundaki sendikanın TİS imzalaması mümkünolmamalıdır.Bu
açıdan hüküm 125. maddeye de aykırılık teşkil etmektedir.
Kanun'un yetki itirazını düzenleyen41. maddesininbeşinci
fıkrasında"itiraz karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini
durdurur"denilmiş, TİS imzalamak için sendikanın yetkili olup olmaması
konusunun açıklığa kavuşturulması istenmiştir.İş kolu tespiti ve bu duruma
bağlı olarak hangi sendikanın TİS imzalayabileceği konusu, yetki sürecinden
öncelikli ve en az o süreç kadar önemlidir. Bu açıdan, TİS imzalamak için yetki
sürecinin beklenmesi kabul edilirken, iş kolu tespitinin beklenmemesi ve alınan
kararın bir sonraki dönem uygulanmasının kabul edilmesi kendi içinde çelişki de
oluşturmaktadır.
Kanun koyucu TİS imzalanmasının gecikmesinive işçilerin mağdur
olmasını engellemek için şüphesiz tedbir alabilir, düzenleme yapabilir. Bu
amaçla kabul edilen düzenlemeler bir sınırlama getiriyorsa, bu düzenlemelerin
ayrıca demokratik hukuk devletinin gerekleriyle bağdaşması ve ölçülü olması da
gereklidir. Söz konusu hüküm değerlendirildiğinde, mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi açısından bir sınırlama getirdiği, bu durumun yukarıda belirtildiği
üzere hak arama hürriyetine bir müdahale oluşturduğu açıktır. Bu açıdan
getirilen düzenlemenin ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir. Hukukumuzda pek
çok yerde kötü niyetli kişilerin itirazını bertaraf etmek için hüküm
konulduğunu görüyoruz (Örneğin HMK m. 41; 182), benzer şekilde mahkeme
kararının uygulanmasını tümüyle bertaraf etmek yerine, daha hafif tedbir
öngören hükümlerle kötü niyetli kişilerin itirazını bertaraf etmek ve TİS
görüşmelerinin gecikmesini engellemek mümkün olabilirdi. Bu açıdan getirilen
hüküm Anayasa m. 2 gereğince ölçülük ilkesine de aykırıdır.
Kanun'un 5. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde ise,
"İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki
işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmaz"denilerek,yetki
işlemlerine bakan bir mahkemenin iş kolu tespitine ilişkin açılan bir davayı
bekletici sorun yapamayacağı kabul edilmiştir. Anayasa m. 138, 2'ye göre"Hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz".Bu hükümle mahkemelerin yargı yetkisinin kullanılmasında
bağımsız olduğu kabul edilmiştir. Bu açıdan sendikanın yetki işlemlerine bakan
bir mahkemenin, iş kolu tespitine ilişkin davayı ciddi görmesi, kendi önündeki
davayı etkileyeceğini de düşünmesi halinde bekletici sorun yapabilmesi gerekir.
Kanun koyucunun bu şekilde müdahale ederek mahkemenin takdir yetkisini
kaldırması, yargı yetkisinin kullanılmasına müdahale niteliği taşımaktadır. O
nedenle Anayasa'nın 138. maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır.
İptali talep edilen beşinci maddenin üçüncü fıkrası ise, iş kolu
değişikliğinin yürürlükteki TİS sözleşmesini etkilemeyeceğini düzenlemiştir. Bu
hüküm gereğince de, iş kolu değişikliği yargı kararı ile gerçekleşse dahi
uygulanmayacak, TİS imzalanmışsa artık geçerli olacaktır. Yukarıda ikinci
fıkranın birinci cümlesi açısından yargı kararının gereğinin yerine
getirilmemesi konusunda belirtilen gerekçelere dayanarak bu hükmün de
Anayasa'ya aykırı olduğu kanaatindeyim.
Yukarıda belirtilen nedenlerle,6356 sayılı Kanun'un 5. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'nın 2., 36., 125. ve 138. maddelerine
aykırı olduğu ve iptali gerektiği kanaatinde olduğumdan, çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
3- 6356 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin (g) ve (ı) Bentleri
İptali istenen hükümler şu şekildedir:
"(g)Kuruluş: Sendika ve konfederasyonları,
(ı)"Üst kuruluş: Konfederasyonları.ifade
eder."
Görüldüğü gibi iptali istenen kurallar tanımlara ilişkindir.
Maddenin, (g) bendi 'kuruluş'u, (ı) bendi 'üst kuruluş'u tanımlamaktadır. Buna
göre kuruluş; sendika ve konfederasyonları, üst kuruluş ise konfederasyonları
ifade etmektedir.
Kanun'a göre Konfederasyon, değişik işkollarında en az beş
sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşu
belirtmektedir. Konfederasyonlar, en üst sendikal örgütlenme modelidir. Farklı
işkollarında faaliyet gösteren sendikaların bir araya gelmesiyle
kurulmaktadırlar.
İptali istenen kurallarda, üst kuruluş olarak sadece
konfederasyonlara yer verildiği, federasyonlara yer verilmediği görülmektedir.
Mahkememiz çoğunluğu, sendikaların üst kuruluşları arasında
federasyonların da mutlaka bulunmasının zorunlu olmadığı, bu konuda kanun
koyucunun takdir yetkisi bulunduğu gerekçesiyle kuralları Anayasa'ya aykırı
bulmamıştır.
Yukarıda (1 numaralı başlıkta) incelendiği üzere, Anayasa'nın 51.
maddesinde düzenlenen sendika kurma hakkı, sendikaları ve bunların üst
kuruluşlarını kurmayı ve bunlara üye olmayı, o şekilde örgütlenebilmeyi de
kapsamaktadır. Anayasa'nın 51. maddesinde sendikaların üst kuruluşlar kurma
hakkından söz edilmiş, üst kuruluşların neler olduğu belirtilmemiştir.
Bilindiği gibi, sendikaların kurabilecekleri üst kuruluşlar olarak
federasyonlar ve konfederasyonlar olmak üzere iki tür üst kuruluş
bulunmaktadır. İptali istenen kurallarla, konfederasyonların kurulmasına izin
verilirken, federasyonlar kapsam dışı bırakılmış, dolayısıyla kurulmalarına
izin verilmemiştir.
Federasyonlar; bölgesel ya da ulusal düzeyde aynı meslekte ya da
aynı işyerinde faaliyet gösteren sendikaların bir araya gelmesiyle kurulan üst
kuruluşlardır. O nedenle, federasyonlar özellikle meslek veya işyeri
sendikacılığında önem kazanmaktadır.
6356 sayılı Kanun'un, sendikaların kurulmasında ve faaliyette
bulunmasında işkolunu esas aldığı; federasyon tipi örgütlenme modelinin ise
işyeri esaslı örgütlenen sendikalar için daha uygun olan bir üst yapılanma
olduğu, bu bakımdan kanun koyucunun, işkolu esaslı örgütlenen sendikalar için
daha uygun olduğu düşünülen üst kuruluş modeli olan konfederasyon tipi
örgütlenmeyi benimsediği, işyeri sendikacılığının Kanun'da kabul edilmediği,kabul
edilmeyen bir sendikacılık düzeni olan işyeri sendikalarının üst kuruluşu olan
federasyonlara da yer verilmediği söylenebilir.
Ancak, yukarıda (1 numaralı başlıkta) incelendiği üzere,
Anayasa'da herhangi bir sınırlama olmamasına rağmen, Kanun koyucunun işkolu
sendikacılığını kabul edip,işyeri ve meslek sendikacılığını yasaklaması,
demokratik hukuk devleti açısından gerekli olmayan, ayrıca ölçüsüz bir
sınırlama olarak kabul edildiğinden, meslek veya işyeriesasına dayanan sendika
kurulmak istenmesi halinde, bu sendikalar için gerekli olan üst kuruluş olarak
federasyonların kapsam dışı bırakılarak kurulmalarına izin verilmemesi,
demokratik toplum açısından gerekli olmayan bir sınırlamadır, ayrıca ölçülülük
ilkesine de uygun değildir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 6356 sayılı Kanun'un 2. maddesinin
(g) ve (ı) bentleri Anayasa'nın 13. ve 51. maddelerine aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanaatinde olduğumdan, Mahkememiz çoğunluğunun görüşüne katılmam
mümkün olmamıştır.
[1]Yorgun, S., 2013, "Sosyal Politika Açısından 6356 Sayılı
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu",Çalışma ve Toplum, sayı
39, s. 366.
[2]Türkiye bu maddeye çekince koymuştur.
[3]Freedom of Association: Digest of decisions and principles of the
Freedom of Association Committee of the Governing Body of the ILOFifth
(revised) edition, 2006, para. 309, 310, 333 ve 334;http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---d_norm/---normes/documents/publication/wcms_090632.pdf,
erişim tarihi 1 Eylül 2015.
[4]Freedom of Association: Digest of decisions and principles of the
Freedom of Association Committee of the Governing Body of the ILOFifth
(revised) edition, 2006, para. 710, 711 ve 713;http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---d_norm/---normes/documents/publication/wcms_090632.pdf,
erişim tarihi 1 Eylül 2015.
[5]Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,Handyside/Birleşik Krallık,Başvuru
No: 5493/72, Karar Tarihi: 7/12/1976, § 48.
[6]http://hudoc.esc.coe.int/eng#{"fulltext":["poland
pensioner"],"ESCDcIdentifier":["XV-1/def/POL/5//EN"]},
erişim tarihi 29 Eylül 2015.
[7]Freedom of Association: Digest of decisions and principles of the
Freedom of Association Committee of the Governing Body of the ILOFifth
(revised) edition, 2006, para. 977 ve 978;http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---d_norm/---normes/documents/publication/wcms_090632.pdf,
erişim tarihi 1 Eylül 2015.
[8]Freedom of Association: Digest of decisions and principles of the
Freedom of Association Committee of the Governing Body of the ILO,Fifth
(revised) edition, 2006, para. 556, 557 ve 558;http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---d_norm/---normes/documents/publication/wcms_090632.pdf,
erişim tarihi 1 Eylül 2015.
[9]Freedom of Association: Digest of decisions and principles of the
Freedom of Association Committee of the Governing Body of the ILO,Fifth
(revised) edition, 2006, para. 581, 582 ve 585;http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---d_norm/---normes/documents/publication/wcms_090632.pdf,
erişim tarihi 1 Eylül 2015.
[10]Çelik, A.2008, "Milli Güvenlik Gerekçeli Grev
Ertelemeleri",Çalışma ve Toplum, sayı 18, s.109.