ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/30
Karar Sayısı : 2014/13
Karar Günü : 29.1.2014
R.G. Tarih-Sayı :
12.09.2014-29117
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Çankırı İnfaz Hakimliği (E.2013/30)
2- Gaziantep İnfaz Hakimliği(E.2013/42)
İTİRAZLARIN KONUSU : 24.1.2013
günlü, 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 1. maddesiyle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 202. maddesine eklenen (4) ve (5) numaralı fıkraların,
2- 2. maddesiyle, 5271 sayılı Kanun'a eklenen geçici 1. maddenin (1)
numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10.,
11., 12., 13., 14., 36. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Disiplin cezası uygulanmasına karşı yapılan şikâyet başvurularının
incelenmesi sırasında, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan mahkemeler, iptalleri için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
5271 sayılı Kanun'un itiraz konusu
kuralları da içeren 202. ve geçici 1. maddeleri şöyledir:
"Madde 202- (1)
Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme
tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin
esaslı noktalar tercüme edilir.
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve
savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, soruşturma evresinde
dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede
tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.
(4) (Ek: 24/1/2013-6411/ 1 md.) Ayrıca sanık;
a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini
beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme hizmetleri, beşinci
fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından
yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz. Bu
imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye
kullanılamaz.
(5) (Ek: 24/1/2013-6411/ 1 md.) Tercümanlar, il adlî yargı adalet
komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından
seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler yalnız bulundukları il bakımından
oluşturulmuş listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de
tercüman seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir.
Geçici Madde 1- (24/1/2013-6411/2 md.)
(1) Bu Kanunun 202 nci maddesinin beşinci fıkrasında
öngörülen yönetmelik, Adalet Bakanlığınca bu maddeyi ihdas eden Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde çıkarılır. Bu yönetmelik
uyarınca tercüman listeleri oluşturuluncaya kadar bu Kanunun 202 nci maddesinin
dördüncü fıkrasında düzenlenen tercüme hizmetleri sanığın kendisi tarafından
getirilen tercüman tarafından yerine getirilir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 12., 13., 14., 36. ve
90. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
A- E.2013/30 Sayılı Başvuru Yönünden
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Haşim KILIÇ, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN'ın
katılımlarıyla 20.3.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğün durdurulması
isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
B- E.2013/42 Sayılı Başvuru Yönünden
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra
Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN
ve M. Emin KUZ'un katılımlarıyla 2.5.2013 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, M.
Emin KUZ'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
24.1.2013 günlü, 6411 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un,
A- 1. maddesiyle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 202. maddesine eklenen (4) ve (5) numaralı fıkraların,
B- 2. maddesiyle, 5271 sayılı Kanun'a eklenen geçici madde 1'in,
iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurularına ilişkin
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2013/30 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, E.2013/42 sayılı dosyanın esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2013/30 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 2.5.2013 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Hasan Mutlu ALTUN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralları, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 5271 Sayılı Kanun'un 202. Maddesine Eklenen (4) Numaralı
Fıkranın İncelenmesi
Başvuru kararlarında, itiraz konusu
kuralla tek resmi dil uygulamasından sapılacağı, Devletin egemenlik yetkisinin,
bu yetkinin kullanılma biçiminin ve Anayasa'nın bağlayıcılığı ilkelerinin
zedeleneceği, bireyler arasında "hakkını kullanabilen ve
kullanmayan"şeklinde eşitsizlik yaratılacağı, milli dayanışma ve toplumsal
huzurun zarar göreceği, Anayasa'nın Başlangıç'ında ifade edilen temel
ilkelerden sapılacağı, kişilere farklı bir dil seçeneği sunularak adil
yargılanma hakkının ortadan kaldırılacağı, savunma hakkının sınırlarının
daraltılacağı, bu yönüyle temel hakların korumadan yoksun bırakılacağı, böylece
bireylerin hak arama özgürlüklerini yeterince kullanamayacakları, tercüme
hizmetinin bedelinin Hazine tarafından ödenmemesi, tercümanı seçme hakkının
sanığa verilmesi ve dosyayı sürüncemede bırakacak davranışları belirleme
konusunda hâkime yetki tanınması nedeniyle hakkın kullanımına engel olunacağı,
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi nezdinde taraf bulunulan temel hak ve
özgürlüklere ilişkin sözleşmelerin ve Lozan Antlaşması'nın da ihlâl edileceği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 3., 4.,
5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 12., 13., 14., 36. ve 90. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kural, sanıkların
duruşmada iddianamenin okunması ya da Cumhuriyet savcısının davanın esasıyla
ilgili görüşünü bildirmesi üzerine, kendilerini Türkçeden daha iyi ifade
ettikleri bir dilde sözlü savunma yapabileceklerini, bu savunmalarını
yaparlarken tercümanı maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca oluşturulan listelerden
kendilerinin seçebileceklerini, bu imkânı kullanmak istemeleri durumunda
tercüme hizmetinin bedelinin Devlet Hazinesi tarafından karşılanmayacağını, bu
imkânın duruşmanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak
kullanılamayacağını öngörmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen
hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 3. maddesinde, "Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili
Türkçedir." denilerek tek resmi dil esasına dayalı üniter devlet
yapısı kabul edilmektedir.
Anayasa'nın hak arama hürriyetini
düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek
yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
İtiraz konusu kuralla belirli koşullar
altında sanıkların kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri Türkçe dışındaki
bir dilde savunmalarını yapabilmelerine imkân tanınmaktadır. Böylece itiraz
konusu kuralın da içerisinde yer aldığı maddede yapılan düzenleme gereğince
Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişiler, anadilleri ya da bildikleri
başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmekte veya savunmalarını
yapabilmektedirler. Yabancı dilde yapılan bu işlemler Türkçeye tercüme edilerek
tutanaklara geçmektedir. İtiraz konusu kuralda ise Türkçe konuşabilen ve
anlayabilen kişilerin, kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri bir dilde
savunma yapmalarına imkân tanınmaktadır. Tutanakların yine Türkçe yazıldığı ve
duruşmaların Türkçe yönetildiği hususu da dikkate alındığında, sanığın
duruşmanın sadece belirli bir aşamasında kullanabildiği bu imkân, Türkçe
dışında başka bir resmi dilin kabul edildiği ya da resmi dil kuralının ihlâl
edildiği şeklinde yorumlanamaz.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin gayesi maddi gerçeği
araştırmaktır. Ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğe ulaşma iddia, savunma ve
yargılama makamlarının yargılama sürecine birlikte katılmalarıyla gerçekleşir.
Sanık da soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kendisine tanınan haklar ile
diyalektik yargılamanın gerçekleştirilmesine katkıda bulunarak adil bir hükme
ulaşılmasını sağlayan ceza muhakemesinin aktif süjelerinden birisidir. Maddi
gerçeğe ulaşmada savunmanın önemi konusunda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Bu
öneme uygun olarak, kişinin kendisini en doğru şekilde savunabilmesine imkân
tanıyan bir düzenlemenin, yargılamanın hukuka uygun ve adil biçimde
gerçekleşmesine katkı sağlayacağı açıktır. Kanun koyucu, toplumun taleplerine,
taraf olunan ikili ya da uluslararası antlaşmalara veya hukukun evrensel
ilkelerine uygun olarak ceza yargılaması alanında ihtiyaç duyulan düzenlemelere
gitmek konusunda takdir hakkına sahiptir. Bu takdir hakkı kullanılırken, doğal
olarak kabul edilen kuralın ilgili olduğu siyasi ve toplumsal koşullar da göz
önünde tutulur. Bu bağlamda kanun koyucu, verilen imkânın ceza yargılamasının
belirli aşamalarında kullanılabilmesini, tercümanın sanık tarafından
seçilebilmesini öngörebilir.
İtiraz konusu kural, uluslararası belgelerde temel hak ve
özgürlükler alanında kabul edilmiş olan asgari ilkelere uygun şekilde
düzenlenmiştir. Kural, yargılama yapılan ülkenin kullandığı dili konuşamayan ve
anlayamayanlar için, temel hak ve özgürlükler alanında taraf olunan
uluslararası sözleşmelerde kabul edilen "tercüman
yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkı"nın kapsamını, "farklı
bir dilde savunma yapabilme" yönünden duruşmanın belirli
aşamalarında sanığın kullanabileceği bir imkân olarak genişletmektedir. Bu
imkân, uluslararası sözleşmelerde kabul edilen "zorunlu
tercüme" niteliğini taşımadığından, verilen tercüme hizmetinin
bedelini karşılamak konusunda Devlet Hazinesinin yükümlendirilmesi beklenemez.
Bu nedenlerle kuralın hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırı
bir yönü de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa'nın 2., 3. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10.,
11., 12., 13., 14. ve 90. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL
kuralın birinci cümlesi yönünden; Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN,
Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL kuralın üçüncü cümlesi yönünden bu görüşe
katılmamışlardır.
B- 5271 Sayılı Kanun'un 202. Maddesine
Eklenen (5) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Başvuru kararlarında, sanığa istediği adli yargı adalet
komisyonundan tercüman seçme hakkı verilmez iken, hâkim ve Cumhuriyet
savcılarına ülkedeki bütün adli yargı adalet komisyonlarından tercüman seçme
imkânı tanınmasının hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu, ayrıca
tercüme hizmetlerinin yönetmelikle düzenlenmesi şeklindeki kuralla yürütmeye
olağanüstü düzenleme yetkisi tanındığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7.
ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kural, tercümanlık yapacak kişilerin
her yıl il adli yargı adalet komisyonları tarafından düzenlenen listelerden
seçileceklerini, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının yalnızca bulundukları ilden
değil, başka il adli yargı adalet komisyonlarının düzenlediği listelerden de
tercüman seçebileceklerini, listelerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların
yönetmelikle belirleneceğini öngörmektedir. Buna göre sanıklar, savunmalarını
yaparken yalnızca kendi bulundukları ilin adli yargı adalet komisyonundaki
listeden tercüman seçebilirken, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına böyle bir
kısıtlama getirilmemektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı
durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Kanun koyucunun yargılamanın
sürüncemede kalmasını ve kötü niyetli talepleri önlemek için, sanıkların
yalnızca bulundukları ildeki adli yargı adalet komisyonunun listesinde yer alan
tercümanları seçebileceklerini öngördüğü anlaşılmaktadır. Kuralda sanığa
listede yer alan tercümanlardan istediği kişiyi seçme konusunda da serbestlik
tanınmıştır. Sanığa böyle bir tercih hakkının da tanınması karşısında, sanığın
tercümanı başka bir ildeki listeden belirlemesini haklı gösterecek hukuksal bir
neden bulunmamaktadır. Buna karşılık hâkimler ve savcılar yargılamada maddi
gerçeğe ulaşmakla yükümlüdür. Hâkimler ve savcılar bu yükümlülüğün bir gereği
olarak, yargılamanın adil ve süratli bir şekilde yürütülmesini sağlamak adına
bazı durumlarda başka illerdeki listelerde yer alan tercümanlar arasından seçim
yapmak zorunda kalabilir. Bu zorunluluk karşısında başka illerdeki listelerden
tercüman seçilmesi, itiraz konusu kuralla yasal dayanağa kavuşmaktadır. Ayrıca,
haklı gerekçe karşısında sanığın tercümanın başka bir ildeki listeden seçilmesi
için mahkemeden talep hakkı olup bu hakkı engelleyen bir kural da yer
almamaktadır. Dolayısıyla tercümanların seçimi konusunda hâkim ve savcılarla
sanıklar arasında farklı bir düzenlemeye yer verilmesi hukuk devleti ve eşitlik
ilkelerine aykırılık oluşturmaz.
Anayasanın 7. maddesinde, yasama
yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu, bu
yetkinin devredilemeyeceği kuralına yer verilmiştir. Yasama yetkisinin
genelliği ilkesi uyarınca kanun koyucunun Anayasa'ya aykırı olmamak kaydıyla
her konuyu kanunla düzenleyebileceği kuşkusuzdur. Yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesi gereğince de bir konuya ilişkin temel ilkelerin kanun
koyucu tarafından belirlenmesi, çerçevenin çizilmesi, sınırsız ve belirsiz bir
alanın yürütmenin düzenlemesine bırakılmaması gerekir. Anayasa'nın açıkça
kanunla düzenlenmesini öngörmediği konularda ise kanunun çok genel ifadelerle
düzenleme yaparak, ayrıntıyı yürütmeye bırakması mümkündür.
İtiraz konusu kuralda, tercümanların
il adli yargı adalet komisyonları tarafından seçileceği hususu belirlenmiş, bu
seçimin nasıl yapılacağına ilişkin uzmanlık ve idare tekniğiyle ilgili ikincil
konuların düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılmıştır. Bu şekilde kanunla
düzenlenmesi gerekmeyen bir konunun yönetmelikle düzenleneceğinin öngörülmesi,
yasamanın devredilmezliği ilkesinin ihlâli biçiminde yorumlanamaz.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu
kural Anayasa'nın 2., 7. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
C- 5271 Sayılı Kanun'a Eklenen Geçici 1. Maddenin (1) Numaralı
Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararlarında, tercüman listeleri oluşturulana kadar
sanığın kendisi tarafından bir tercüman getirmesi koşulunun öngörülmesinin, hak
arama özgürlüğünü kısıtladığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralla, tercüme hizmetlerinin yürütülmesi
konusunda 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesinin (5) numaralı fıkrasında kapsamı
belirlenen yönetmeliğin çıkarılması için bir aylık süre tanınmakta, Adalet
Bakanlığı tarafından yönetmelik çıkartılıp bu yönetmelikte belirlenen kurallar
çerçevesinde tercüman listeleri hazırlanıncaya kadar bu imkândan yararlanmak
isteyen sanıkların tercümanları bizzat getirebileceği öngörülmektedir.
Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin
önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir.
5271 sayılı Kanun'da Türk vatandaşı olan ve Türkçe bilen, ancak
Türkçe dışında bir dilde savunma yapmak isteyenler için tercümandan yararlanma
imkânı tanınırken, Adalet Bakanlığının öncelikle bir yönetmelik çıkarması, il
adli yargı adalet komisyonlarının da bu yönetmeliğe göre tercüman listelerini
oluşturmaları gerekmiştir. Bu yönetmeliğin çıkarılması ve tercüman listelerinin
oluşturulması işlemlerinin belirli bir süre alacağı kuşkusuzdur. Kuralla,
Adalet Bakanlığı tarafından yönetmelik çıkartılıp bu yönetmelikte belirlenen
kurallar çerçevesinde tercüman listeleri hazırlanıncaya kadar tercüme
hizmetlerinin nasıl yürütüleceğine ilişkin olası duraksamalar giderilmek
istenmiştir. Kanun koyucu arada geçecek süre içerisinde tercümandan yararlanmak
istenildiğinde nasıl bir yöntem izleneceği hususunu itiraz konusu kuralla
belirliliğe kavuşturmuştur. Bu yönüyle kural, hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkeleri ile yargılamanın adil bir biçimde gerçekleşmesine ve hak arama
özgürlüğüne katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla kuralda hukuk devleti ilkesine ve
hak arama özgürlüğüne aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VII- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
24.1.2013 günlü, 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un;
A- 1. maddesiyle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 202. maddesine eklenen (4) ve (5) numaralı fıkralara,
B- 2. maddesiyle 5271 sayılı Kanuna eklenen geçici 1. maddenin (1)
numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 29.1.2014 günlü, E.2013/30, K.2014/13
sayılı kararla reddedildiğinden, bu fıkralara ilişkin yürürlüğün durdurulması
istemlerinin REDDİNE,
29.1.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VIII- SONUÇ
24.1.2013 günlü, 6411 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
A- 1. maddesiyle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 202. maddesine eklenen;
1- (4) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM ile Muammer TOPAL'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- İkinci ve dördüncü cümlelerinin Anayasa'ya aykırı olmadıklarına
ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE
c- Üçüncü cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM ile Muammer
TOPAL'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE
B- 2. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'a eklenen geçici 1. maddenin
(1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
29.1.2014 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞIOY
İptali istenen 5271 sayılı Yasa'nın 202. maddesine eklenen
dördüncü fıkrasının üçüncü cümlesi, "Bu tercümanın giderleri Devlet
hazinesince karşılanmaz" şeklinde olup kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığı
şeklindeki çoğunluk görüşüne aşağıdaki nedenler ile katılınmamıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesinin
istikrar kazanan kararlarında önemi vurgulanan "sosyal hukuk
devleti", insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk
içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleri ile kamu
yararı arasında adil bir denge kurabilen, milli gelirin adalete uygun biçimde
dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa'nın 5. maddesinde, kişilerin hak ve özgürlüklerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve
görevleri arasında sayılmaktadır.
Bunların yanında savunma hakkı, uluslar arası hukuk bakımından
adil yargılanma hakkı içerisinde en önemli yeri işgal ederken, Anayasa'nın 36.
maddesinde de hak arama özgürlüğünün bir unsuru olarak güçlü bir koruma altına
alınmıştır.
Anayasa Mahkemesi 20.10.2011 günlü, E.2011/54, K.2011/142 sayılı
kararla, ceza davlarında temyiz taleplerinin belirli bir harç karşılığında
yapılmasına ilişkin düzenlemeyi iptal ederken, "Ödeme gücü olmayanlara
etkili adli yardım sağlayacak bir sistem itiraz konusu kuralla birlikte
düzenlenmediği gibi, genel olarak ceza yargılaması alanında da, harçlar dahil
"yargılama giderlerinden muafiyet" sağlayan adli yardım düzenlemesi
bulunmamaktadır.
Yine hukukumuzda adli yardımına ilişkin tek düzenleme olan 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümlerinin, kuralla getirilen
temyiz harcı bakımından da uygulanmasını sağlayacak herhangi bir atıf
yapılmamıştır. Dolayısıyla kural, ödeme gücü olmayanlar bakımından mahkemeye
erişim hakkını engelleyecek niteliktedir tespitinde bulunulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin üçüncü fıkrası
(e) bendinde ise tercüme hizmetlerinin ücretsiz sağlanması, adil
yargılanma hakkının asgari bir gereğidir. Asgari şartların uygulanma alanının
genişletilebilmesi ülkelerin takdir hakkı kapsamında ise de tercümenin ücretsiz
sağlanmasında devletlere tanınan bir takdir hakkı yoktur.
Türkçeyi hiç bilmeyenler için verilen tercümandan bedelsiz
yararlanma hakkının savunmasını başka dilde yapmak isteyenlere tanınmaması
Anayasal ilkelere uygunluk taşımaz.
Adalet herkes için eşit uygulanacak bir olgu ise, takdiren
farklılaştırarak uygulama, demokratik hukuk devletinde her alanda adaletli
hukuk düzeni ve hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması gerekliliğine
uygun düşmeyecektir. Sosyal hukuk devletinin güçsüzleri güçlüler karşısında,
mali olanakları olanı olmayan karşısında koruma zorunluluğu düşünüldüğünde
kuralın sosyal adalet dengesini bozduğu tabiidir.
Tercümandan genişletilmiş yararlanma hakkı, savunma hakkının bir
parçası olarak düzenlenmiştir. Savunma hakkı ise mahkemeye erişim hakkından
daha geri bir hak değildir. Devlet, savunma hakkının hukukun genel ilkeleri
çerçevesinde özgürce, mali hesaplamalara girişilmeksizin kullanılması konusunda
gerekli yolları açmak yükümlülüğündedir.
İtiraz konusu kuralla, ödeme gücü olanlara istediği dilde savunma
hakkı tanınırken, olmayanlar için bu hakkın "mali karşılık"la
sınırlanması Anayasa'nın 2., 5. ve 36. maddelerini ihlal eder niteliktedir.
Sonuç olarak; muhatabı olan bütün bireylere karşı temel hak ve
özgürlüklere saygı duyduğunu ilan eden, hak arama özgürlüğünü kabul etmiş, adil
yargılanmanın zorunlu unsurlarına bağlı bir sosyal hukuk devleti kurma
amacındaki Anayasa ile çelişen, itiraz konusu kuralın incelenen bölümünde yer
alan;
"Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince
karşılanmaz." cümlesi Anayasa'nın 2., 5. ve 36. maddelerine aykırıdır.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
24.1.2013 günlü, 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un 1. maddesiyle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesine
eklenen (4) ve (5) numaralı fıkraları ile 2. maddesiyle, 5271 sayılı Kanun'a
eklenen geçici 1. maddenin (1) numaralı fıkrasına yönelik itiraz başvurularının
çoğunluk kararıyla Anayasa'ya aykırı olmadığından dolayı reddine karar
verilmiştir.
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 202. maddesinin ilk üç fıkrasında meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilmeyen sanık veya mağdurun tercüman aracılığı ile duruşmadaki
iddia ve savunmasının alınması düzenlenmiştir.
İtiraz konusu (4) numaralı fıkra ile
sanığa, iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine
sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka
bir dilde tercüman aracılığı ile yapabileceği, bu tercüman giderinin Devlet
Hazinesince karşılanmayacağı belirtilerek, tercümandan genişletilmiş yararlanma
hakkı düzenlenmiştir.
İtiraz konusu kuralda yer alan
düzenlemeye göre, tercümandan genişletilmiş yararlanma hakkından, iddianame
okunduktan sonraki sorgu aşamasında veya hüküm verilmeden hemen önce, iddia
makamının esas hakkındaki görüşüne karşı yapılan savunmada
yararlanılabilmektedir. Sulh ceza mahkemelerinde, çocuk mahkemelerinde ve
23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun'a, 31.3.2011 günlü, 6217 sayılı Kanun'un 26. maddesiyle
eklenen Geçici 3. madde gereğince asliye ceza mahkemelerinde Cumhuriyet
savcıları görev yapmamaktadır. Bu durumda son savunmalar sırasında bu hakkın
kullanılabileceği haller oldukça sınırlıdır. Ceza muhakemesi sisteminde
soruşturmanın sonucunu ve sanığın hukuki durumunu belirleyecek birçok delil
kovuşturma aşamasında dava dosyasına eklenmekte ve bu delillere göre hüküm
verilmektedir. İtiraz konusu kural gereği sanıklara bu delillerin dosyaya
girdiği anda tercümandan genişletilmiş yararlanma hakkı tanınmadığı gibi,
mahkemelerin çok büyük bir çoğunluğu bakımından da sanıkların hüküm verilinceye
kadar bu haktan yararlanmasına imkân verilmemek suretiyle savunma ve adil
yargılanma hakları sınırlandırılmaktadır.
Tercümandan yararlanma hakkı, adil yargılanma hakkı ile doğrudan
ilişkili olup, aynı zamanda savunma hakkının gereklerinden birini
oluşturmaktadır. Adil yargılanma ve savunma hakları bakımından, tercümandan
yararlanma hakkı kapsamında "meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmeyenler" ile "savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebilecek kimseler"in farklı
değerlendirilmesini haklı kılacak bir gerekçe bulunmamaktadır. Aslında her iki
ibarede ortaya konulan durum "etkili biçimde savunma yapma olanağı
bulunmama"halini ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığında maddenin
itiraz konusu (4) numaralı fıkrasının ilk cümlesi, "meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyenler" yönünden (1)
numaralı fıkrada düzenlenmiş olan hakkı "savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebilecek kimseler"yönünden yalnızca
iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi işlemlerinden
sonraya hasrederek sınırlandırmaktadır.
Anayasa'nın 36. maddesiyle güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturur. İtiraz
konusu kuralla, bir yandan tercümandan genişletilmiş yararlanma hakkı
düzenlenerek savunma hakkı genişletilirken, öte yandan herhangi bir haklı
nedene yer verilmeksizin bu hakkın kullanılması çok dar bir alanla,
kovuşturmanın belirli iki işlemiyle sınırlandırılmaktadır. Düzenleme ile ilgili
genel gerekçe ve madde gerekçesinde bu sınırlamanın nedenlerine ilişkin
herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi itiraz konusu kuralın kapsamındaki
kişilerle ilgili olarak tercümanla savunma yapma hakkının bu şekilde
sınırlandırılması hakkın doğasından da kaynaklanmamaktadır.
Hak arama özgürlüğünün en önemli iki
öğesini oluşturan iddia ve savunma haklarının kısıtlanması, bu hakların
noksansız kullanımının ve âdil yargılanmanın engellenmesi Anayasa'nın 36.
maddesine aykırılık oluşturur. Anayasa'nın 142. maddesinde,'Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir.' hükmüne yer verilmiştir. Hukuk devletinde kanun
koyucu, Anayasa'nın temel ilkelerine ve Anayasa'da öngörülen güvence
kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, yargılama usullerinin belirlenmesi
konusunda takdir yetkisine sahiptir. Ancak, kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamında getirdiği usul kurallarının, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen
'adil yargılanma hakkı'nın öngördüğü güvencelere aykırılık taşımaması da bir
zorunluluktur. 5271 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 202.
maddesinde 6411 sayılı Kanunla bir düzenleme yapılmaksızın da maddenin (4) numaralı
fıkrasında düzenlenen durumla ilgili olarak (1) numaralı fıkrada yer alan
kuralın uygulanması imkânı mevcut iken, yapılan yeni düzenleme ile savunma
hakkının sınırlandırılması kabul edilemez.
Savunma hakkı ve ücretsiz tercümandan
yararlanma hakkını "savunmasını, kendisini daha iyi ifade
edebilecek kimseler"yönünden sınırlandıran diğer bir düzenleme ise,
maddenin itiraz konusu (4) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinde yer
almaktadır. Buna göre, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmesine rağmen
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan eden sanığın yararlanmış olduğu
tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmayacak, bu giderleri sanık
kendisi karşılayacaktır.
5271 sayılı Kanun'un "Yargılama
giderleri" başlıklı 324. maddesinin (5) numaralı fıkrasına
göre "Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur
veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz
ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır." Görüldüğü gibi
itiraz konusu kuralın aksine, 5271 sayılı Kanun'da Türkçe bilmeyen şüpheli,
sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderlerinin Devlet
Hazinesince karşılanacağı düzenlenmiştir. Buna göre, Türkçe bilmediğini
söyleyen sanık 5271 sayılı Kanun'un 324. maddesinde yer alan düzenlemeye göre
tercüme hizmetinden ücretsiz olarak yararlanırken, Türkçe bilen ancak
savunmasını başka bir dilde yapmak isteyen sanık itiraz konusu kurala göre
tercüme bedelini ödemek zorunda kalacaktır.
İnsan hak ve özgürlüklerini uluslararası
alanda koruyan iki önemli metinden Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi'nin 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (f) bendi ile Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendine
göre, tercüme hizmetlerinin ücretsiz olarak sağlanması, adil yargılanma
hakkının asgari bir gereğidir. Burada mahkemede konuşulan dili anlamayan ya da
konuşamayan kişilerin gösterilmesi, ücretsiz tercüman hakkının bu kişilerle
sınırlı olduğu anlamında yorumlanmamalıdır. Her iki Sözleşmeye göre kural,
tercüman yardımından yararlanma hakkının ücretsiz olarak sağlanmasıdır.
Tercümandan genişletilmiş yararlanma
hakkını kullanan bir sanık, dava sonunda beraat etse de itiraz konusu düzenleme
nedeniyle tercüme hizmetinin ücretini ödemek zorunda kalacaktır. Bu durumda
savunma hakkını kendisini daha iyi ifade edeceği bir dilde yapmak isteyen
kişinin, yeterli mali olanaklara sahip olmaması durumunda bu hakkını istediği
gibi kullanamaması durumu ortaya çıkacaktır.
İtiraz konusu kuralla ödeme gücü olmayanlara etkili adli yardım
sağlayacak bir sistem birlikte düzenlenmediğinden dolayı kural, ödeme gücü
olmayanlar bakımından mahkemeye erişim hakkını engelleyecek niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Kanun'un 202.
maddesine eklenen (4) numaralı fıkrasının birinci ve üçüncü cümlelerinde yer
alan kuralların Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olmaları nedeniyle
iptalleri gerektiği düşüncesiyle, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmadım.
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
KARŞI OY GEREKÇESİ
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 202. maddesinin ilk üç fıkrasında meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilmeyen sanık veya mağdurun tercüman aracılığı ile duruşmadaki
iddia ve savunmasının alınması düzenlenmiştir.
Uygulamada bazı sorunlar çıkması nedeniyle, kanun koyucu takdir
yetkisini kullanarak 6411 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle, 5271 sayılı Kanun'un
202. maddesine (4) ve (5) numaralı fıkraları eklemiştir. İtiraz konusu (4)
numaralı fıkraya göre, ayrıca sanığın;
a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini
beyan ettiği başka bir dilde yapabileceği; bu durumda tercüme hizmetlerinin,
beşinci fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman
tarafından yerine getirileceği, bu tercümanın giderlerinin Devlet Hazinesince
karşılanmayacağı; bu imkanın, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına
yönelik olarak kullanılamayacağı hususları düzenlenmiştir.
İtiraz konusu (4) numaralı fıkra ile sanığa, iddianamenin
okunması, esas hakkındaki mütalaanın verilmesi, üzerine sözlü savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde tercüman
aracılığı ile yapabileceği, bu tercüman giderinin Devlet Hazinesince
karşılanmayacağı düzenlenerek, sanığa tercümandan genişletilmiş yararlanma
hakkı verilmiştir.
İtiraz konusu kuralda yer alan düzenlemeye göre, tercümandan
genişletilmiş yararlanma hakkından, iddianame okunduktan sonraki sorgu
aşamasında veya hüküm verilmeden hemen önce, iddia makamının esas hakkındaki
görüşüne karşı yapılan savunmada yararlanılabilmektedir. Bazı mahkemelerde
Cumhuriyet savcıları görev yapmamaktadır. Bu durumda son savunmalar sırasında
bu hakkın kullanılabileceği alanlar oldukça dardır. Ceza yargılanmasında sözlü
usul geçerlidir. Davanın her aşamasında dosyaya yeni deliller eklenmekte, yeni olgular
ortaya çıkmakta ve yeni savunmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Kanun koyucu her
aşamada tercümandan yararlanma hakkını tanımayarak, sanığa bir hak tanırken, bu
hakkı özüne uygun olmayacak biçimde ve ölçüsüz olarak sınırlamış, kuralı hukuk
devleti ve hak arama özgürlüğünü ihlal edecek şekilde düzenlemiştir.
Ayrıca, itiraz konusu kuralda, meramını anlatabilecek ölçüde
Türkçe bilmesine rağmen kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan eden
sanığın, başka dilde savunma yapabilmesi için, tercümandan bir imkan olarak
yararlanması öngörülmüş olup, bu suretle yararlanılmış olan tercümanın gideri
Devlet Hazinesi tarafından karşılanacak giderlerden olmayıp, sanık tarafından
karşılanacaktır.
Ödeme gücü olmayanlara etkili adli yardım sağlayacak bir sistem
itiraz konusu kuralla birlikte düzenlenmediği gibi, genel olarak ceza
yargılaması alanında da, harçlar dahil yargılama giderlerinden muafiyet
sağlayan adli yardım düzenlemesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kural, ödeme gücü
olmayanlar bakımından mahkemeye erişim hakkını engelleyecek niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2. ve
36. maddelerine aykırı olmaları nedeniyle iptalleri gerekir. Aksi yöndeki
çoğunluğun görüşüne bu nedenle katılmıyoruz.
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202.
maddesinin (4) numaralı fıkrasında sanığın iddianamenin okunması ve esas
hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi
ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde tercüman aracılığı ile
yapabileceği ve bu tercüman giderinin Devlet Hazinesince karşılanmayacağı hükmü
düzenlenmiştir.
İtiraz konusu kuralla, "kendisini daha iyi ifade
edebilmek için" sanığın başka bir dilde savunma yapma imkanının
sadece iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi
aşamalarıyla sınırlı tutulması savunma hakkını ciddi bir şekilde
kısıtlamaktadır. Bir sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceği bir dilde
savunması en doğal hakkıdır. Yargılamanın tüm aşamalarında tercümandan
yararlanma hakkı adil yargılanma hakkının bir parçası olup, mümkün olduğunca
herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmamalıdır. Buna ek olarak, bilindiği üzere
sulh ceza, çocuk ve geçici olarak asliye ceza mahkemelerinde Cumhuriyet
savcıları görev yapmadığından sanığın tercümandan genişletilmiş yararlanma
hakkı, özellikle son savunmalar sırasında neredeyse kullanılamaz hale
gelmektedir. Herhangi bir meşru dayanak, ne genel gerekçede, ne de madde
gerekçesinde belirtilmemesine rağmen, tercümandan yararlanma hakkı
kovuşturmanın iki aşamasıyla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın ilgili
hakkın doğasıyla da bir bağlantısının olmadığı açıktır. Hukuk devletinde,
herhangi bir hak sınırlandırılırken bunun gerekçelerinin belirtilmesi veya bu
sınırlamanın hakkın doğasıyla bir ilgisinin olması gerekir. Bunlar olmadan bir
hakkın sınırlandırılması keyfilik riski taşımaktadır ve modern hukuk devleti
bir hakkı keyfi olarak sınırlayamaz. Bu durum, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan
insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti anlayışla uyuşmadığı gibi,
iddia ve savunma haklarının kısıtlanarak, adil yargılanma hakkının
zayıflatılması 36. maddeye de aykırılık taşımaktadır.
Tercümandan genişletilmiş yararlanma hakkını kısıtlayan başka bir
düzenleme ise, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmesine rağmen kendisini
daha iyi ifade edebileceğini beyan eden sanığın yararlanmış olduğu tercümanın
giderlerinin Devlet Hazinesince karşılanmayarak bu giderleri sanığın kendisinin
karşılamasıdır. Ödeme gücü olmayanlara etkili adli yardım sağlayacak bir
sistemde düzenlenmediğinden, kural ödeme gücü olmayanlar bakımından mahkemeye
erişim hakkını kısıtlamaktadır.
5271 sayılı Kanun'un 324. maddesinin (5) numaralı fıkrasına göre
Türkçe bilmeyen şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen
tercümanın giderlerinin Devlet Hazinesince karşılanacağı belirtilmişken, itiraz
konusu kural bu gideri sanığa yüklemektedir. Buna göre, Türkçe bilmediğini
söyleyen bir sanık için tercüman giderleri devletçe karşılanırken, Türkçe bilen
ancak savunmasını başka bir dilde yapmak isteyen sanık tercüme bedelini ödemek
zorunda kalmaktadır. Devlet adeta, Türkçe bildiği halde kendisini daha iyi
ifade edebileceği başka bir dilde savunma yapmak isteyen sanığa gözdağı
vermekte, kelimenin tam anlamıyla bir bedel ödettirmeye çalışmaktadır. "Türkçe
biliyorsan, savunmanı Türkçe yap", demek sanığın kendisini daha
iyi ifade edebileceği bir dilde, mesela anadilinde savunma yapmasını
engellemekle neredeyse eş anlamlıdır.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin 14.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (f) bendi ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendine göre, tercüme
hizmetlerinin ücretsiz olarak sağlanması, adil yargılanma hakkının bir parçası
olup, mahkemede konuşulan dili anlamayan ya da konuşamayan kişilerin ücretsiz
tercüman hakkının bu kişilerle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Her iki
Sözleşmeye için de tercüman yardımından yararlanma hakkının her durumda
ücretsiz olarak sağlanması esastır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2. ve
36. maddelerine aykırı olmaları nedeniyle çoğunluk görüşüne katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Anayasanın 152. ve 6216 sayılı Kanunun 40. maddelerine göre, bir
davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak kanun hükümlerini Anayasaya
aykırı görürse, o hükümlerin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidir.
Başvuruda bulunan infaz hâkimliğinin, bir hükümlünün
"ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasına" ilişkin disiplin cezasına
itirazı üzerine yaptığı incelemede, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
duruşmada tercüman bulundurulacak hâlleri düzenleyen 202. maddesine 6411 sayılı
Kanunla eklenen dördüncü ve beşinci fıkralar ile aynı Kanuna eklenen geçici 1.
maddenin, önündeki işte uygulanacak kural olduğu düşüncesiyle Anayasaya
aykırılık itirazında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler hakkında uygulanacak disiplin
cezalarının dayanağını oluşturan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 52. maddesinde, bu disiplin cezalarına karşı şikâyet ve
itiraz durumunda 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu hükümlerinin uygulanacağı
hükme bağlanmaktadır. 4675 sayılı Kanunun 6. maddesinde ise, söz konusu şikâyet
ve itirazların incelenmesine ve karara bağlanmasına ilişkin usul hükümleri yer
almaktadır. Buna göre, disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyet başvurusu
üzerine infaz hâkiminin "duruşma yapmaksızın dosya üzerinden" karar
vermesi gerekmektedir. Aynı hüküm gereğince, infaz hâkimi, gerek gördüğünde
karar vermeden önce şikâyet konusu işlem hakkında re'sen araştırma yapabilir,
ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ilgili Cumhuriyet savcısının yazılı
görüşünü ve hükümlünün savunmasını alır. Ancak, şikâyetin incelenme usulüne
ilişkin bu hüküm, duruşma yapılmasını gerektirmemekte ve aynı fıkranın ilk
cümlesinde belirtilen, infaz hâkiminin duruşma yapmadan karar verme
zorunluluğunu kaldırmamaktadır.
5271 sayılı Kanunun 202. maddesi, Kanunun "Kovuşturma
Evresi" başlıklı Üçüncü Kitabının "Kamu Davasının Yürütülmesi"
başlıklı Birinci Kısmının "Duruşma" başlıklı İkinci Bölümünde yer
almakta ve duruşmada tercüman bulundurulacak hâlleri düzenlemektedir. Bu
maddeye eklenen dördüncü fıkrada ise, "sanığın" iddianamenin okunması
ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini
daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabileceği
belirtilmektedir.
Buna göre, itiraz konusu kuralla getirilen imkân, sadece sanıklara
ve ancak kovuşturmanın duruşma safhasında, iddianamenin okunmasından ve esas
hakkındaki mütalaanın verilmesinden sonra kullanılmak üzere tanınmaktadır.
Oysa, Anayasaya aykırılık itirazında bulunan infaz hâkiminin bakmakta olduğu
dosyadaki kişi sanık değil, kendisine verilen disiplin cezasına karşı yukarıda
belirtilen hükümlere göre itiraz ve şikâyette bulunan hükümlüdür. Ayrıca,
dosyada bir kovuşturma değil, disiplin cezasına itiraz ve şikâyet incelemesi
söz konusudur. Dolayısıyla bu incelemede duruşma, iddianame ve esas hakkında
mütalaa verilmesi de söz konusu değildir.
Yukarıda belirtildiği üzere, infaz hâkiminin, "duruşma
yapmaksızın dosya üzerinden" karar vereceği açıkça hükme bağlandığından,
hükümlülere verilen disiplin cezalarına itiraz edilmesi üzerine infaz
hâkimliğince yapılan incelemede 5271 sayılı Kanunun duruşmaya ilişkin
hükümlerinin ve itiraz konusu kuralların uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itiraz konusu kuralların, Anayasaya aykırılık itirazında bulunan
infaz hâkimliğinin bakmakta olduğu şikâyet incelemesinde uygulanacak kurallar
olmadığı açıktır.
Bu sebeplerle, itiraz konusu hükümlerin infaz hâkimliğinin
incelediği dosyada uygulanacak kurallar olmadığı ve Anayasaya aykırılık
itirazının ilk inceleme sonunda reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
esasa geçilmesi yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.