ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/50
Karar Sayısı : 2014/124
Karar Günü : 3.7.2014
R.G. Tarih-Sayı :
12.12.2014-29203
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Antalya
1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 21.7.1983 günlü, 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 15. maddesinin birinci
fıkrasının, 25.6.2009 günlü, 5917 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen
(f) bendinin ilk cümlesinde yer alan “…aynı ada içerisindeki bütün
parsel maliklerinin başvurusu…” ibaresinin Anayasa’nın 35. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Davacı tarafından, mülkiyetinde bulunan taşınmazın “1. Derece
Arkeolojik Sit Alanı”nda kalması nedeniyle kullanım hakkının kısıtlandığı
ileri sürülerek kamulaştırılması veya trampa edilmesi istemiyle Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne yapılan başvurunun, kamulaştırmanın
ödenek yetersizliği nedeniyle yapılamadığı, trampanın ise taşınmazın bulunduğu
adadaki diğer parsel maliklerinin de başvurularını gerektirdiği gerekçesiyle
reddi üzerine açılan tam yargı davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanaatine varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren 15. maddesi
şöyledir:
“Madde 15- Taşınmaz kültür varlıkları ve
bunların korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır:
a) Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş
olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma
alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak
kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli
ödenek konur.
Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel idareleri ve
mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını, koruma bölge
kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler.
b) Menşei vakıf olup da çeşitli sebeplerle kısmen veya tamamen
gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetine geçen korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarının kamulaştırılmaları, Vakıflar
Genel Müdürlüğünce yapılır. Bu maksat için Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine
yeteri kadar ödenek konur.
c) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
korunma alanları, imar planında yola, otoparka, yeşil sahaya rastlıyorsa bunların
belediyelerce; sair kamu kurum ve kuruluşlarının bakım ve onarım ile görevli
oldukları veya kullandıkları bu gibi kültür varlıklarının korunma olanlarının
ise, bu kurum ve kuruluşlarca, kamulaştırılması esastır.
d) Kamulaştırmalarda bedel takdirinde, taşınmaz kültür
varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate alınmaz.
e) Kamulaştırma işlemleri, bu Kanun hükümleri ile 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre yapılır.
f) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı
imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki
bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen
parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile
müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu
kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında,
sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle
gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin
başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli
onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina
veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun
11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve
esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan
yönetmelikle belirlenir.
Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa
Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 35. maddesine dayanılmış,
Anayasa’nın 13. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ,
Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin
KUZ’un katılımlarıyla 13.3.2014 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yunus Emre YILMAZOĞLU
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kuralın Anlam ve Kapsamı
2863 sayılı Kanun’un, kültür
veya tabiat varlığı niteliğindeki taşınmazlar ile bunların koruma alanlarında
bulunan taşınmazlar üzerinde öngördüğü mülkiyet hakkı kısıtlamaları karşısında
maliklere, kamusal yarar ile
bireysel yarar arasındaki dengeyi korumak amacıyla, 12. ve 21. maddelerinde
çeşitli yardımlardan ve bazı muafiyetlerden yararlanma hakkı tanınmış; 15.
maddesinde de taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma
alanlarının kamulaştırılmasında esas alınacak kurallara yer verilmiştir.
Kültür ve tabiat varlıkları, Anayasa’nın 63.
maddesiyle Devlete yüklenen koruma yükümlülüğünün bir gereği olarak
kamulaştırılmaktadır. Kamulaştırma süreci, zamana yayılı ve ödeneğe bağlı
şekilde yürütülmektedir. Kanun koyucu, bu süreç içerisinde, Kanun’dan
kaynaklanan mülkiyet hakkı kısıtlamaları nedeniyle doğabilecek mağduriyetlerin
önlenebilmesi amacıyla, Kanun’un 15. maddesinin birinci
fıkrasına, 3386 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle(f) bendini eklemiştir. Bu bentte, sit alanı olması nedeniyle kesin inşaat
yasağı getirilmiş korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
bulunduğu parsel maliklerine, başvuruda bulunmaları hâlinde taşınmazını bir
başka Hazine arazisiyle takas etme imkânı tanınmış; bu imkândan yararlanabilmek
için parsel maliki ya da maliklerinin başvurusu yeterli görülmüştür. Ayrıca bu
bendin uygulamasında, 4706 sayılı Kanun’un mülga 6. maddesi de göz önünde
bulundurulmakta vetakas işlemlerinde, taşınmaz maliklerinin kabul etmesi
hâlinde Hazineye ait taşınmazların satış işlemlerinde ödeme aracı olarak kabul
edilmek üzere, taşınmazın bedelini gösteren bir belge de verilebilmekteydi.
Ancak uygulamada, sit alanı ilan edilen ve onanlı koruma amaçlı
imar planında kesin inşaat yasağı getirilen alanlardaki parsellerin,
kullanılabilir bütünlükte kamunun mülkiyetine geçirilememesi ve müstakil olarak
tasarruf edilememesi üzerine 5838 sayılı Kanunla 4706 sayılı Kanun’un anılan
hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca 2863 sayılı Kanun’un 15. maddesinin
birinci fıkrasının sözü edilen (f) bendi de, 5917 sayılı Kanun ile
değiştirilerek yürürlükte bulunan hâlini almıştır.
Bu düzenlemeye göre, takasın konusunu, sit alanı ilan edilen
ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı
getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu
parsellerin, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak
değiştirilebilmesi oluşturmaktadır.
Kanun’un 17. maddesinin (a) fıkrasında, bir alanın “sit alanı”
ilan edilmesi ve bunun sonuçları ile koruma amaçlı imar planının yapım
aşamasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre belediyeler,
valilikler ve ilgili kurumlar “sit” ilan edilen alanda üç yıl içinde
koruma amaçlı imar planı hazırlatıp incelemek ve sonuçlandırmak üzere koruma
bölge kuruluna vermek zorundadır. Fıkrada bu süre içinde zorunlu nedenlerle
plan yapılamadığı takdirde koruma bölge kurulunca gerekçeli olarak bu sürenin
uzatılabileceği de öngörülmüştür. Dolayısıyla sit ilan edilen alanda bulunan
taşınmazın takasa konu edilebilmesi, söz konusu idari sürecin sonunda onanlı
korunma amaçlı imar planının hazırlanmış olmasına ve bu planda taşınmaza kesin
inşaat yasağı getirilmiş olmasına bağlıdır.
İtiraz konusu kural, bu nitelikteki taşınmazların Hazineye ait
arsa ve arazilerle müstakil veya hisseli olarak takas edilmesi amacıyla
yapılacak başvurunun, aynı ada içerisinde yer alan tüm maliklerce yapılmasını
öngörmektedir. Kuralın devamında ise takasa konu taşınmaz karşılığında önerilen
Hazineye ait parsellerin maliklerin tamamı tarafından kabul edilmesi gerektiği
ayrıca hükme bağlanmıştır.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, üzerinde taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları
bulunan parsellerin Hazineye ait başka arsa veya arazilerle müstakil veya
hisseli olarak değiştirilebilmesi için Kanun’un 15. maddesinin (f) bendi ile
tanınan imkândan faydalanmanın, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusu koşuluna bağlanmasının mülkiyet hakkını ölçüsüz şekilde
sınırlandırıcı nitelikte olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 35. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 13.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır.
Anayasa’nın 35. maddesinde, herkesin, mülkiyet hakkına sahip
olduğu; bu hakkın kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği; mülkiyet
hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamaların Anayasa’ya uygun
olabilmesi için Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen temel hakların
sınırlandırılmasına ilişkin ilkelere uygun olması gerekir. Anayasa’nın 13.
maddesinde her hakkın yalnızca ilgili maddedeki sebeplerle sınırlandırılması
öngörülmüştür. Diğer taraftan sınırlamanın sınırı olarak demokratik toplum
düzenine aykırı olmama ilkesinin yanında, hakkın özüne dokunmama, ölçülülük
ilkesine ve laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmama koşulları da
getirilmiştir.
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri büyük
ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar hakkın özüne
dokunur.
Anayasa’nın “Tarih kültür ve tabiat varlıklarının
korunması” başlıklı 63. maddesinde, Devletin, tarih kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevine yer verilmiş ve özel mülkiyet konusu olan
varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların ve bu nedenle hak sahiplerine
yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunla düzenleneceği hüküm
altına alınmıştır.
2863 sayılı Kanun, Anayasa’nın 63. maddesiyle Devlete yüklenen
ödevin bir gereği olarak kültür ve tabiat varlıklarının korunması amacıyla
çıkarılmıştır. Anılan Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan ikincil
mevzuatta kültür veya tabiat varlığı niteliğindeki taşınmazlar ile bunların
koruma alanlarında bulunan taşınmazlar üzerinde, mülkiyet hakkının doğasından
kaynaklanan kullanma ve yararlanma haklarında belli kısıtlamalar
öngörülmektedir. Malikin, kullanma ve yararlanma hakkında çeşitli kısıtlamalara
gidilmesinin mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı açıktır. Bu
kısıtlamalarla, Anayasa’nın 63. maddesiyle Devlete bir ödev olarak yüklenen
kültür ve tabiat varlıklarını koruma amacı güdüldüğünden, müdahalenin meşru bir
amaca dayandığı ve kamusal yarar amacıyla yapıldığı açıktır. Ancak, mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalarda meşru
bir amaca dayanılsa ve kamusal yarar gözetilse bile kamusal yarar ile malikin bireysel yararı arasında
makul bir dengenin gözetilmesi gerektiği açıktır.
Koruma bölge kurulunca bir alanın “sit” olarak ilan
edilmesi, imar planı uygulamalarının durması yanında, mevcut imar planının
yürürlükten kalkması ve yeni plan yapılması, eski plan doğrultusunda verilen
inşaat ruhsatlarının gözden geçirilmesi, geçiş dönemi koruma esasları ve
kullanma koşullarının belirlenmesi, koruma amaçlı imar planı yapılması gibi
birtakım zorunluluklar yanında; yapılaşmanın yasaklanması veya kısıtlanması,
izinsiz fiziki ve inşaî müdahalelerin yasaklanması, yapıların kullanım amacının
değiştirilmesinin yasaklanması gibi birtakım mülkiyet hakkını kısıtlayıcı
sonuçlar doğurmaktadır.
Kanun koyucu, kamusal yarar ile bireysel yarar arasındaki makul
dengeyi sağlamak amacıyla kültür ve tabiat varlığı niteliğindeki veya bunların
koruma alanlarındaki kullanma ve yararlanma hakları kısıtlanmış taşınmazların
idarece kamulaştırılmasını veya şartları oluşmuşsa Hazine arazileriyle takas
edilmesini öngörmüş ve maliklere bazı yardımlar ve muafiyetlerden yararlanma
hakkı tanımıştır.
Kuralın itiraza konu kısmında, takas imkânından yararlanılabilmesi
için, kültür ve tabiat varlığının bulunduğu parselin yer aldığı ada içerisindeki
tüm parsel maliklerince birlikte başvuruda bulunulması ve kuralın devamında da
takasa konu parsel karşılığında önerilen Hazineye ait parsellerin, maliklerin
tamamı tarafından kabul edilmesi koşulu öngörülmektedir.
Takas imkânı, kamulaştırmanın ödeneğe bağlı ve zamana yayılı
olması nedeniyle doğabilecek mağduriyetleri gidermek amacıyla öngörülmüştür.
Maliklerin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların adil bir kamulaştırma
bedeli ödenmeden uzun süre devam etmesi, mülkiyet hakkını sona erdirmemekle
birlikte, hakkın kullanılamaz hâle gelmesine yol açabilecek niteliktedir. Bunu
önlemek isteyen kanun koyucu takas yoluyla adil dengenin daha hızlı bir biçimde
sağlanmasını amaçlamıştır.
İtiraz konusu kuralla takas için aynı ada içerisindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusunun zorunlu tutulması, maliklere, aynı ada içerisindeki
diğer maliklere ulaşma ve onları takas yapma hususunda ikna etme zorunluluğunu
da dolaylı olarak yüklemektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi elbirliği
ya da müşterek mülkiyet nedeniyle birden fazla hak sahibinin bulunması gibi
durumlarda daha da zorlaşmaktadır. Oysa taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve
bunların koruma alanlarının bulunduğu parsellerin maliklerinin mülkiyet
hakları, “sit alanı ilan edilmiş olma” ve “koruma amaçlı imar
planıyla kesin inşaat yasağı getirilme” şartları nedeniyle hâlihazırda uzun
süreli bir kısıtlamaya tabidir ve kamulaştırmanın ne zaman gerçekleşeceği de
belirsizdir. Bu şartlar altında kamulaştırma süreci içinde doğabilecek
mağduriyetlerin önlenebilmesi amacıyla öngörülen takas imkânının kullanımının “aynı
ada içindeki bütün parsel maliklerinin başvurusuna” bağlanarak
güçleştirilmesinin, mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların öngörülemeyen bir
süre boyunca devam etmesi sonucunu doğurduğu açıktır. Bu niteliği ile itiraz konusu kural, bireysel yarar
ile kamusal yarar arasındaki makul dengeyi bozarak, mülkiyet hakkının ölçüsüz
biçimde sınırlandırılmasına ve hakkın özüne dokunarak kullanılamaz hâle
gelmesine yol açacak niteliktedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Hicabi DURSUN, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ile M.
Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.
VI- İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında, kanunun belirli kurallarının iptali, diğer kimi kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
2863 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının, 5917
sayılı Kanun ile değiştirilen (f) bendinin ilk cümlesinde yer alan “…aynı
ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu…” ibaresinin
iptal nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan “…ve karşılığında önerilen
parsellerin tamamının kabulü koşuluyla,…” ibaresinin de, 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
VII- SONUÇ
21.7.1983 günlü, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının, 25.6.2009 günlü, 5917 sayılı
Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen (f) bendinin ilk cümlesinde yer alan;
A- “…aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusu…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- “…aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin
başvurusu…” ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı
kalmayan “…ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü
koşuluyla,…” ibaresinin de, 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE,
Hicabi DURSUN, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ile M.
Emin KUZ’un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 3.7.2014 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 15.
maddesinin birinci fıkrasının, 25.6.2009 tarihli 5917 sayılı Kanunun 24.
maddesiyle değiştirilen (f) bendinin ilk cümlesinde yer alan “…aynı ada
içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu…” ibaresinin Anayasanın
13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle; anılan ibareyi izleyen “…ve
karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla …”
ibaresinin de önceki ibarenin iptali nedeniyle uygulanma imkânının kalmadığı gerekçesiyle
6216 sayılı Kanunun 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptaline
karar verilmiştir.
İptal edilen ibarelerin de içinde bulunduğu kural şu şekildedir:
“Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında
kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının
kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli
olarak değiştirilebilir.” Kuralın önceki halinde iptal edilen ibarelere yer
verilmemiş,sit alanı ilân edilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının bulunduğu parsellerin maliklerinin başvurusu, Hazine taşınmazları
ile değiştirilmesi sürecinin başlatılması açısından yeterli kabul edilmişti.
Kural, uygulamada ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla
getirilmiştir. Uygulamada söz konusu taşınmazların maliklerinin tamamının
talepte bulunmaması veya taşınmaz bedelini gösteren belgelerin tamamının
kullanılmaması nedeniyle, bu taşınmazların kullanılabilir bütünlükte kamu
mülkiyetine geçirilememesi ve müstakil olarak tasarruf edilememesi gibi
sorunlarla karşılaşıldığından, söz konusu değişiklik yapılarak (f) bendi mevcut
hâlini almıştır. Nitekim, kuralın gerekçesinde bu husus “önemli bir kısmı I.
derece arkeolojik sit alanı olan sahipli arazilerin takas edilmesinin
sağlanması suretiyle uygulamada karşılaşılan sıkıntıların önüne geçilebilmesi için
madde ile ...değiştirilecek parsellerin bütünlüğünün korunarak Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından tasarruf edilebilmesi imkanı getirilmesi...
amaçlanmaktadır” şeklinde belirtilmiştir. Böylece, değişiklikle sit alanı
içinde olan sahipli arazilerin bütünlüğünün korunarak takas edilmesinin
sağlanması suretiyle kazı çalışmalarında karşılaşılan sıkıntıların önüne
geçilebilmesinin ve kamu yararı ile birey yararının dengelenmesinin amaçlandığı
anlaşılmaktadır.
Öte yandan Anayasanın 63. maddesi, Devlete tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama, bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma yükümlülüğünü yüklemektedir. Aynı maddenin ikinci
fıkrası gereğince, “Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara
getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve
tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir”.
2863 sayılı Kanunun “Kamulaştırma” başlıklı 15. maddesiyle
belirlenen esasların Anayasanın 63. maddesine dayanılarak kanunla yapılan
düzenlemelerden olduğu açıktır. Anılan maddenin (f) bendinde yer alan
düzenleme, önceki bentlere göre kamulaştırılması da mümkün olan özel mülkiyete
konu taşınmazların Hazineye ait taşınmazlarla değiştirilmesine yönelik olarak
maliklere ilave bir imkan getirmektedir. Başka bir ifadeyle, sit alanında
bulunduğu için kanun gereğince kullanma ve yararlanma hakkı kısıtlanan
taşınmazların maliklerine, birlikte başvurmaları ve karşılığında önerilen
parsellerin tamamını kabul etmeleri şartıyla bu taşınmazları Hazine
taşınmazları ile değiştirme imkânı sağlanmaktadır.
Söz konusu düzenleme, kamulaştırmaya bir alternatif olmaktan
ziyade kamulaştırma işlemlerinin uzun sürebilmesi nedeniyle maliklerin hak
kaybına uğramalarını engellemeye yönelik bir ek imkan niteliğindedir. Bu
imkandan yararlanılması için aynı ada içerisindeki tüm maliklerin başvurması ve
idarenin de bunu kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla, burada maliklerin
iradelerine rağmen tek taraflı bir dayatma söz konusu değildir. Nitekim takas
işlemi gerçekleşmediği takdirde, taşınmazların kamulaştırılması yoluyla
maliklere adil bir tatminin sağlanması gerekeceği açıktır.
Anayasanın 35. maddesine göre herkes mülkiyet hakkına sahiptir.
Bu anayasal hak mutlak olmayıp, kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabilir. Ayrıca, mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz. Bu hakka yönelik sınırlamaların Anayasanın 13. maddesinde
belirtilen kriterlere, özellikle de ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir. Bu
kapsamda kamu yararı amacıyla getirildiği anlaşılan birlikte başvuru şartının
ilgili kişilerin mülkiyet hakkına yapılan müdahaleden kaynaklanan mağduriyeti
gidermek için gerekli, elverişli ve orantılı olmaması durumunda, Anayasanın 35.
ve 13. maddelerine aykırılıktan bahsedilebilecektir.
Kanun koyucu, takas şeklinde bir ek imkanı parsellerin
bütünlüğünü koruma amacıyla bazı şartlara bağlama ve bu amaçla malikleri
birlikte hareket etmeye zorlama konusunda takdir yetkisine sahiptir. Yukarıda
ifade edildiği üzere, kuralla getirilen şartın parsellerin bir bütünlük içinde
kamuya geçmesini ve müstakil olarak kullanımını sağlamaya yönelik olduğu
açıktır. Bu nedenle, kullanılan aracın öngörülen amacı gerçekleştirmek için
gerekli ve elverişli olduğu söylenebilir. Her ne kadar, birlikte başvuru şartı
maliklere ilave imkan olarak sunulan takasın gerçekleşmesini zorlaştırsa da,
bunun ilgili kişilere orantısız bir yük getirmediği de ortadadır.
Esasen, itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına getirilen
sınırlama, taşınmaz trampasına ilişkin olarak kuralda öngörülen şartlardan
ziyade, maliklere ait parsellerin sit alanı ilân edilmesinden ve buna bağlı
olarak da taşınmaz kullanıma ve yararlanmaya yönelik kısıtlamalardan
kaynaklanmaktadır. Kural olarak da sit alanı ilan edilen yerlerin gerçek
bedelinin malike ödenerek kamulaştırılması ve bu yolla hakkaniyete uygun bir
denkleştirmenin sağlanması gerekir. İptali istenen (f) bendinin de içinde bulunduğu
madde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kanun koyucunun kamu yararı
gerekçesiyle taşınmazını kullanma ve yararlanma hakkı sınırlandırılan
maliklerin menfaatlerini korumaya yönelik yardımlar ve muafiyetleri de
sağladığı görülmektedir. Dolayısıyla, kuralın kamu yararı ile bireysel yarar
arasında makul ve orantılı bir denge kurduğu ve Anayasanın 35. maddesinde
korunan mülkiyet hakkına yönelik ölçüsüz bir sınırlama getirmediği
görülmektedir.
Diğer yandan, kuralda yer alan “aynı ada içerisindeki bütün
parsel maliklerinin başvurusu” ibaresinin iptali üzerine devamında yer
alan “ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla” ibaresinin
de 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
uygulanamaz hale geldiği, dolayısıyla iptal edilmesi gerektiği yönündeki görüşe
de katılamıyoruz. Zira, ikinci şart birincisinden bağımsız olarak uygulanabilme
kabiliyetine sahiptir. Aynı amaca yönelik olsa da, takas imkanından yararlanmak
amacıyla birlikte başvuru yapma zorunluluğu ile takasın gerçekleşmesi için
önerilen parsellerin maliklerin tamamı tarafından kabulü şartı birbirinden ayrı
olarak uygulanabilir niteliktedir. Başka bir ifadeyle, birlikte başvuru
şartının kaldırılması durumunda da, takasın gerçekleşmesi için önerilen
parsellerin maliklerin tamamı tarafından kabul edilmesi istenebilir.
Açıklanan gerekçelerle, kuralın Anayasaya aykırı bir yönü
bulunmadığından çoğunluğun iptal yönündeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞI GÖRÜŞ
Davaya bakan Mahkeme, 21.7.1983 günlü, 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının,
25.6.2009 günlü, 5917 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değiştirilen (f) bendinin
ilk cümlesinde yer alan “…aynı ada içerisindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusu…” ibaresinin, Anayasa’nın 35. maddesine aykırı
olduğunu belirterek, iptali talebiyle başvuruda bulunmuştur.
“Kamulaştırma” başlığını taşıyan söz
konusu Kanun’un 15. maddesinin, itiraz konusu ibareleri de kapsayanbirinci
fıkrasının (f) bendişu şekildedir:“f) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000
ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu
parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve
karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa
veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı
ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı
tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak,
Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan
parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik
uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu
parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç
bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek
ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
2863 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının a-e
bentleri arasında kamulaştırma işlemlerinin ne şekilde yapılacağına ilişkin
hükümler getirilmiş, itiraz konusu ibarelerin de yer aldığı (f) bendinde ise,
kamulaştırma dışında, parsel maliklerinin başvurusu halinde Hazine arazisi ile
takas imkânı düzenlenmiştir.
5917 sayılı Kanun’la, söz konusu hükümde gerçekleştirilen
değişikliğin gerekçesi şu şekilde ifade belirtilmiştir:
“Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2008 yılında ... toplam 353 kazı
çalışması sürdürülmekte olup, bu çalışmaların bir kısmı şahıs
mülkiyetindeki arazilere isabet etmekte ve bu durum uygulamada sorunlara neden
olmaktadır. Bu nedenle önemli bir kısmı 1. derece arkeolojik sit alanı
olan sahipli arazilerin takas edilmesinin sağlanması suretiyle uygulamada
karşılaşılan sıkıntıların önüne geçilebilmesi için madde ile;
- Sit alanı ilan edilmiş ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı
imar planında kesin inşaat yasağı getirilmiş korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıklarının bulunduğu parsellerin, aynı ada içerisindeki bütün
parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilecek parsellerin tamamının
kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli
olarak değiştirilmesine olanak sağlanması ve değiştirilecek parsellerin
bütünlüğünün korunarak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tasarruf
edilebilmesi imkânı getirilmesi,
- Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları,
miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin taleplerinin
değerlendirilmeyeceği belirtilerek bu madde hükmünden sit alanı ilanı nedeniyle
tasarrufu kısıtlanan gerçek hak sahiplerinin faydalanabilmesinin sağlanması,
- Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle gerçekleştirilen kazıların
yapıldığı alanlarda 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı
aranmaması, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşulun ise parsele
yönelik uygulanmasına imkân sağlanması, amaçlanmaktadır.”
Buna göre; sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma
amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz
kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parsellerin, aynı ada
içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve önerilen Hazine
arazisinin parsel maliklerinin tamamının kabulü halinde, Hazine arsa veya
arazileri ile müstakil veya hisseli olarak takas edilebileceğiöngörülmüştür.
Mahkememiz çoğunluk görüşünde, takas imkânının, kamulaştırmanın
ödeneğe bağlı ve zamana yayılı olması nedeniyle doğabilecek mağduriyetleri
gidermek amacıyla öngörüldüğü, bunun da aynı ada içindeki bütün parsel
maliklerinin başvurusuna bağlanarak güçleştirildiği o nedenle mülkiyet hakkına
bir sınırlama getirilmiş olduğu gerekçesiyle, kural Anayasa’ya aykırı
bulunmuştur.
Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
kabul edilmiş,bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlanabileceği, toplum yararına aykırı kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Buna göre mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olmayıp, kamu yararı amacıyla ve
kanunla sınırlama yapılabilecektir. Mülkiyet hakkı, başkasının hakkına zarar
vermeden ve getirilen hukuki sınırlamalara uyarak, hak sahibine, mülkiyet
konusu eşyayı dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf
imkânıveren ayni bir haktır.
Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin özlerine
dokunmaksızın ilgili maddelerde belirtilen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği, bu sınırlamanın Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı
belirtilmiştir.
Anayasa’nın 63. maddesinde şu hüküm yer almaktadır:
“Madde 63- Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve
değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici
tedbirleri alır.
Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara
getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve
tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.”
Anayasa’nın bu hükmünün gereği olarak 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanun’da bir bölgenin
sit alanı ilân edilmesi halinde, taşınmazı sit alanına giren maliklerin
yükümlülükleri ve sağlanan kolaylıklar da düzenlenmiştir. Kanun’un 11. maddesi gereğince
malikler, taşınmazları üzerinde mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, bu
Kanuna uygun olarak kullanabilirler. Taşınmaz maliklerine bu kapsamda mülkiyet
hakkının kullanılması açısından önemli bir takım kısıtlamalar da
getirilmektedir. Örneğin, inşaat yapılamaması, sit alanı içinde izinsiz fiziki
ve inşai müdahalenin yasaklanması (m.9), yapının kullanım amacının
değiştirilememesi (m.9) gibi. Mülkiyet hakkına getirilen bu gibi kısıtlamalara
karşılık,maliklere bir takım muafiyet ve kolaylıklar da sağlanmıştır (örneğin
m.21,12).
Sit alanına giren bir taşınmazın kamulaştırılmasına ihtiyaç
duyulmuyorsa, yukarıda belirtildiği şekilde malik mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamalara uyarak, lehine getirilen kolaylıklardan yararlanarak mülkiyet hakkını
kullanmaya devam eder. Bir bölgenin sit alanı ilân edilmesi halinde, bu alana
giren taşınmazlar için Kanunda getirilen sınırlamaların,mülkiyet hakkına bir
müdahale olduğu açıktır. Ancak kamu yararı nedeniyle ve ölçülü olmak kaydıyla
böyle bir sınırlama getirilebilir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi 11.4.2012 tarihli ve E.2011/18, K.2012/53 sayılı
kararında, konuya ilişkin olarak şöyle demiştir:“Kanun'un ilgili
maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, özel mülkiyetteki tabiat ve kültür
varlıklarının kullanımına belli sınırlamalar getirilmekle birlikte, taşınmaz
sahiplerinin bazı kolaylıklardan ve yardımlardan yararlandırılması ve belli bir
program dâhilinde taşınmazının kamulaştırılmasını isteme hakkı tanındığı
görülmektedir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde Kanun'un birey hakları ile kamu
yararı arasında açık bir dengesizlik yarattığı söylenemez.”
Sit alanı içine giren bir taşınmazın, özel mülkiyette
bırakılmayıp kamulaştırılması gerekiyorsa, bu takdirde Kanun’un 15. maddesinde
belirtilen hükümler dikkat alınarak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre
kamulaştırma yapılacaktır.
Anayasa’nın kamulaştırmaya ilişkin 46. maddesinin birinci
fıkrasında “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veyabir kısmını … kamulaştırmaya ... yetkilidir” denilmiştir.
Görüldüğü gibi,özel mülkiyette bulunan bir taşınmazın kamulaştırılmasına karar
verilmesi halinde, o taşınmazıngerçek değerinin peşin ödenmesi ile
kamulaştırmanın yapılabileceği Anayasa’dakabul etmiştir. Kamu yararı gereği ve
bedeli kural olarak peşin ödenerek bir kamulaştırma yapıldığında, bu konuda
mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama yapılmadığı konusunda tereddüt yoktur.
Buna karşılık, Anayasada öngörülen bu kamulaştırma sistemine aykırı onu da
sınırlayan birdüzenleme getirildiğinde Anayasa’ya aykırılık söz konusu olabilir.
Anayasa m. 46 gereğince taşınmazın bedelinin kural olarakpeşin
ödenmesi gerekmekle birlikte, bedele karşılık peşin para yerine, malikin rızası
ileHazineye ait arazilerin teklif edilmesine de bir engel yoktur.Böyle bir
durum, hem Hazinenin hem de taşınmazı kamulaştırılan kimsenin yararına
olabilir.
Şu halde, Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının (f)bendinde
belirtildiği şekilde sit alanı ilân edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma
amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli
taşınmazların bulunduğu parsel malikleri, şu üç ihtimalle karşı karşıyadır:
1- Sit alanı ilân edilmesi nedeniyle bir takım sınırlamalar
getirilse de, halâ parselin maliki olduğundan, 2863 sayılı Kanun’da getirilen
sınırlamalara uyaraktaşınmazını kullanmaya devam edebilir. Böyle bir durumda,
yukarıda belirtildiği gibi, mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalar Anayasaya
aykırılık teşkil etmemektedir.
2- Parselin, idare tarafındankamulaştırılmasını bekleyebilir.
3- Sit alanı ilân edilmesi ve bu kapsamda inşaat yasağı
getirilmesi nedeniyle taşınmazından gerektiği şekilde yararlanamayacağını
düşünüyorsa,itiraz konusu ibarelerin de yer aldığı 2863 sayılı Kanun’un 15.
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alanHazineye ait arazi ile takas
yolunu deneyebilir. Ancak bu yolun başarılı olabilmesi içinaynı ada içindeki
bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılık olarak önerilen Hazine
arazisinin tümü tarafından kabul edilmesigereklidir.
Burada görüldüğü gibi, mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalara
razı olarak, o şekilde taşınmazı kullanmaya devam etmek veya diğer parsel
malikleriyle anlaşarakHazine arazisi ile takasa girişmek konusunda tercih hakkı
parsel maliklerine aittir. Hazine arazisi ile takas, birlikte başvuru ve kabul
şartı gerçekleşmediğinde, parsel maliki 1. durumda belirtildiği şekilde
taşınmazını sınırlamalara uyarak kullanmaya devam etmek durumundadır. Mülkiyet
hakkına getirilen asıl sınırlama o taşınmazın sit alanı ilân edilmesiyle
gerçekleşmektedir. Bu durum da yukarıda belirtildiği üzere Anayasa’ya uygundur.Keza
kamulaştırma yapıldığında da gerçek bedeli ödenerek taşınmaz, malikin elinden
alınabilir; bu durum daAnayasa’ya uygundur.
Kanun koyucu, inşaat yasağı kapsamındaki parsel maliklerine,
alternatif- ek bir imkân sunarak Hazine arazisi ile takas imkânı getirmiştir;
ancak bunu da şarta bağlamıştır. Öncelikle Anayasa’ya göre, Kanun koyucunun
böyle bir yükümlüğü yoktur. Anayasa ile öngörülen yükümlülük, malikin
sınırlandırılmış da olsa mülkiyet hakkına riayet yahut kamulaştırmadır.
İnşaat yasağı kapsamına girdiği için Hazineye ait arazilerle
takas hakkı verilmesi, bu kapsamdaki parsel malikleri için kendi iradeleri ile
kullanabilecekleri ek bir imkândır. Söz konusu 2863 sayılı Kanun’un 15.
maddesinin birinci fıkrasına 3386 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle (f) bendi
eklenmiş ve bu bentte itiraz konusu kurala benzer şekilde maliklereHazine
arazisi ile takas hakkı tanınmıştı. Ancak, uygulamada parsellerin
kullanılabilir bütünlükte kamu mülkiyetine geçirilememesi nedeniyle amaçlanan
sonuç sağlanamadığından, hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Kanun koyucu, bu
tecrübeyi de dikkate alarak ve kamu yararını gözeterek bu ek imkânın
kullanılması için bazı şartları öngörebilir. Bu şekilde ek şartlar öngörülmesi
mülkiyet hakkına sınırlama niteliğinde değildir. Bir an için mülkiyet hakkına
sınırlama kabul edilse dahi, öngörülen sınırlama 3386 sayılı Kanunla getirilen
sisteme dayanan önceki tecrübeler de göz önüne alındığında, kamu yararı
amacıyla getirildiği ve ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul edilemeyeceği
kanaatindeyiz
İtiraz konusu ibarelerin Anayasa’ya aykırı olmadığı kanaatinde
olduğumuzdan, söz konusu ibarelerin de yer aldığı 15. maddenin birinci
fıkrasının (f) bendinin ilk cümlesinde yer alan “…. ve karşılığında
önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla” ibarelerinin 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince iptali
gerekmemektedir. Kaldı ki, itiraz konusu ibarelerin iptali halinde dahi, geri
kalan kısım uygulanabilir niteliktedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 21.7.1983 günlü, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 15. maddesinin birinci
fıkrasının, (f) bendinin ilk cümlesinde yer alan “…aynı ada
içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu…” ibaresinin,
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olmadığı, geri kalan kısmın da
uygulanabilir nitelikte olduğu ve iptali gerekmediği kanaatinde olduğumuzdan,çoğunluk
görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|