ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/96
Karar Sayısı : 2014/118
Karar Tarihi : 3.7.2014
R.G. Tarih-Sayı :
21.5.2015-29362
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY ve Muharrem İNCE ile birlikte 127
milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.5.2013
tarihli ve 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu'nun;
1- 4. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının,
2- 5., 7. ve 8. maddelerinin (1) numaralı fıkralarının,
3- 9. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkralarının,
4- 10. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkralarının,
5- 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
6- 22. maddesinin (11) numaralı fıkrası ile (12) numaralı
fıkrasının son cümlesinin,
7- 26. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 13.,
35., 36., 56., 123., 168., 169. ve 176. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
Kanun'un iptali istenen kuralların da yer aldığı 4., 5., 7., 8.,
9., 10., 20., 22. ve 26. maddeleri şöyledir:
"MADDE 4- (1) Türkiye arazisi,
bu Kanun bakımından kara ve deniz bölgeleri olarak ikiye ayrılır. Kara ve deniz
bölgelerini ayıran sınır kıyı çizgisidir. Deniz bölgeleri karasuları içi ve
karasuları dışı olmak üzere ikiye ayrılır. Karasuları dışı denizlerde araştırma
izni, arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi, devri ve süre uzatımları 5
inci, 6 ncı ve 8 inci maddede belirlenmiş haklardan az olmamak üzere Bakanlar
Kurulunun iznine tabidir. Bu alanlar, Bakanlar Kurulu kararıyla tamamen veya
kısmen aramaya ve işletmeye kapatılabilir, tadil edilebilir veya kapatılan bir
alan tekrar açılabilir.
(2) Bu maddeye göre verilen kararlar müktesep hakları ihlal
edemez.
(3) Askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinde yapılacak
işlemlerle ilgili izin verilmeden önce ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
görüşü alınır.
MADDE 5- (1) Genel Müdürlük,
araştırma izni için yapılan başvuruyu uygun bulduğu takdirde bu izni altmış gün
içinde verir. İzin talep edilen sahanın bir kısmında araştırma izni, arama
ruhsatı veya işletme ruhsatı verilmiş olması araştırma izni verilmesini
engellemez. Ancak araştırıcı, işlem yapmakta olan diğer bir petrol hakkı
sahibinin rızası olmadan sürmekte olan sondaj ve benzeri saha etütlerinin
yapıldığı yerlere giremez. Araştırma izni sahibi, araştırma alanının hektarı
başına bir defaya mahsus olmak ve ödeme şekilleri yönetmelikle düzenlenmek
üzere elli kuruş ücret ödemekle yükümlüdür. Bu tutarlar her yıl bir önceki yıla
ilişkin olarak 213 sayılı Kanun uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı
dikkate alınmak suretiyle yeniden tespit edilir. Araştırma sonucu elde edilen
bilgiler Genel Müdürlüğe de verilir ve Genel Müdürlük sekiz yıl süre ile bu
bilgileri gizli tutar. Genel Müdürlük ve başvuru sahibi arasında bu Kanun
hükümlerine aykırı olmamak üzere mutabık kalınan diğer hususlar, araştırma
izninin bir ekini teşkil eder. Bu konuyla ilgili usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir.
MADDE 7- (1) Petrol hakkının
elde edilmesi için yapılan başvurunun değerlendirilmesinde, başvurunun mevzuata
uygunluğu, başvuranın mali yeterliliği ve taahhüt edilen iş ve yatırım
programının bu Kanunun amacını diğer başvurulara nazaran daha kısa sürede
yerine getirme özelliği dikkate alınır. Mali yeterlilik ile iş ve yatırım
programının değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir.
(2) Arama ruhsatı alınması için, yönetmelik hükümlerine uygun
olarak Genel Müdürlüğe başvurulur. Petrol aramalarına açık bir sahaya yapılan
ilk arama ruhsatı başvurusunun kapsadığı alan ilan edilir. İlk ve sonraki
başvuruların içeriği ilan tarihini takip eden doksan gün boyunca gizli tutulur.
Bu süre içinde yapılan ve aynı arazi parçasını tamamen kapsayan başvurular,
birinci fıkra çerçevesinde birlikte değerlendirilir. Bu süre içinde yapılan ve
aynı arazi parçasını kısmen kapsayan arama ruhsatı başvuruları ile doksan
günden sonra aynı alana yapılan başvurular değerlendirmeye alınmaz. Reddedilen
arama ruhsatı başvuru sahasına veya terk edilen veya iptal edilen arama
sahasına, ret, terk veya iptal kararının kesinleşip Resmî Gazete'de ilanını
takiben yapılacak başvurular hakkında da bu hükümler uygulanır. Doksan gün
sonunda Genel Müdürlükçe değerlendirmeye alınan başvurular en geç altmış gün
içinde sonuca bağlanır.
(3) Başvuru sahibi, ruhsat başvurusunda ve süre uzatım
taleplerinde vermiş olduğu iş programı için gerekli yatırım tutarının yüzde
2'si kadar teminat verir. Denizlerde bu oran yüzde 1 olarak uygulanır.
Teminatın taahhüt edilen iş programının yıllık gerçekleşen miktarına karşılık
gelen kısmı petrol hakkı sahibine iade edilir. Bu teminata ilişkin usul ve
esaslar yönetmelikle düzenlenir.
(4) Teminatlar, ruhsat verilişi veya süre uzatımı kesinleşmesinden
itibaren otuz gün içinde Genel Müdürlüğe verilir. Aksi hâlde ruhsat iptal
edilir.
(5) Petrol bulgusu tespit edilememiş veya geleneksel olmayan
yöntemlerin uygulanacağı alanlarda teminat alınıp alınmamasına, alınacak ise
üçüncü fıkradaki oranları geçmemek üzere teminatın oranını belirlemeye Bakanlık
yetkilidir.
MADDE 8- (1) Arama faaliyeti
kapsamında keşif yapılması hâlinde, ruhsat süresince arama ve üretim yapılması
ile üretilen petrolün satılması için işletme ruhsatı düzenlenir. İşletme
ruhsatı arama ruhsatının verildiği tarihte geçerli olan şartları ihtiva eder.
(2) İşletme ruhsatı alınması için yönetmelik hükümlerine uygun
olarak Genel Müdürlüğe başvurulur. İşletme ruhsatından arta kalan alana ait
arama ruhsatı, süresinin sonuna kadar devam eder.
(3) İşletme ruhsatı, yönetmeliğe göre alınacak iş ve mali yatırım
programı dikkate alınarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başvuru sahibinin
talebine göre yirmi yıl için verilir. Mücbir sebepler dışında programa uygun
olarak üretime başlanması ve faaliyette bulunulması esastır. Aksi takdirde 24
üncü maddede öngörülen idari yaptırımlar uygulanır. İşletme ruhsatı süresi,
uzatım talebine ekli olarak verilen üretim programının uygun görülmesi hâlinde,
onar yılı geçmemek üzere iki defa uzatılabilir.
(4) İşletme hakkı süresi sona eren sahalar, işletme ruhsatı
verilmek üzere, Bakan onayıyla müzayedeye çıkarılabilir. Ancak müzayedeye
çıkılmadan önce Bakanlık bu sahayı işletme ruhsatı konusu olarak isteyip
istemediğini süre tayini suretiyle yazacağı bir yazı ile Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığından sorar. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının talebi
hâlinde saha müzayedeye çıkarılmaz. İşletme ruhsatı evvelce müzayedeye
çıkarılmış bulunan bir işletme sahasının tamamı veya bir kısmı yine Bakan
onayıyla müzayededen kaldırılabilir. İdari yaptırım sonucu iptal edilen işletme
ruhsatının sahibi olan petrol hakkı sahibi veya sahipleri aynı işletme ruhsatında
tekrar hak sahibi olamazlar.
(5) Müzayede kararı kaldırılmadıkça, müzayedeye çıkarılan bir saha
için arama ve işletme ruhsatı verilmez. Bir sahanın müzayedeye çıkarılması, en
fazla teklifte bulunana verilmesini veya herhangi bir teklifin kabul edilmesini
gerektirmez. Müzayedenin usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.
(6) İşletme ruhsatı sahibine talebi hâlinde, ürettiği petrolü
nakletmek üzere boru hattı inşa izni verilebilir.
(7) Üretim sahaları kısmen veya tamamen aynı petrollü arazi içinde
bulunan işletmeciler petrol işlemlerini birleştirebilir.
MADDE 9- (1) Bir arayıcı veya
işletmeci ürettiği petrolün sekizde birini Devlet hissesi olarak ödemekle
yükümlüdür.
(2) Arama veya işletme ruhsatları ile ilgili olarak yapılan petrol
işlemlerinde kullanılan petrolden Devlet hissesi alınmaz.
(3) Petrol sahalarında üretilen karbondioksit gazı, üretim artırma
yönteminde kullanılabilir.
(4) Yer altı deposu olarak kullanılacak petrol rezervuarları,
fiilen veya hesaben boşaltılmadan ve Genel Müdürlüğün uygun görüşü alınmadan
yer altı deposu olarak kullanılamaz. Yer altı depolaması için uygun görülen
saha bir işletmecinin uhdesinde ise o işletmeciye öncelik tanınır. Depolama
için gerekli olduğu belirlenen sahada üretilmeyecek petrolden Devlet hissesi
alınmaz. Bu petrol ancak Genel Müdürlüğün izni alınarak ve Devlet hissesi
ödenerek üretilebilir.
(5) Depolama ve diğer enerji faaliyetleri ile petrol üretim
faaliyetlerinin teknik olarak bir arada yapılmasının mümkün olduğu sahalar hem
petrol üretim faaliyetine hem de depolama ve diğer enerji faaliyetlerine konu
olabilir. Faaliyetlerin bir arada yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda varsa
kazanılmış haklar dikkate alınarak öncelik Bakanlık tarafından belirlenir.
(6) Petrol üreticisinin ödeyeceği Devlet hissesi, bir petrol
birimi üzerinden üretilen ham petrolde varil başına 4/12/2003 tarihli ve 5015
sayılı Petrol Piyasası Kanununun 10 uncu maddesinde düzenlenen yerli ham
petrolün piyasa fiyatı, doğal gazda ise dağıtım şirketlerine veya serbest
tüketicilere yapılan satış fiyatı üzerinden hesaplanır.
(7) Devlet hissesi, üretimin yapıldığı ayı takip eden ayın
yirminci günü akşamına kadar Genel Müdürlüğe beyan edilerek tahakkuk ettirilir
ve ayın sonuna kadar ilgilinin gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı
olduğu vergi dairesine ödenir. Devlet hissesinin beyan edilmemesi veya eksik
beyan edilmesi hâlinde, maddi delillere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespit
olunan farklar üzerinden Devlet hissesi tarh edilir. Tarh edilen Devlet hissesi
yüzde 100 fazlasıyla alınır. Ancak, ilgili tarafından eksik beyan edilen Devlet
hissesinin beyan edilmesi gereken tarihi takip eden iki ay içinde kendiliğinden
beyan edilmesi durumunda Devlet hissesi yüzde 50 fazlasıyla tarh edilir.
Süresinde beyan edilmeyen veya eksik beyan edilen ve Genel Müdürlüğün tespiti
ya da ilgilinin kendiliğinden beyanı üzerine artırılarak tarh edilen Devlet
hissesi ilgilisine tebliğ edilir ve tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay
içinde ödenir. Süresinde beyan edilmeyen Devlet hissesine beyan edilmesi
gereken son günden tahakkuk ettirildiği tarihe kadar geçen süre için 21/7/1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci
maddesine göre hesaplanacak gecikme zammı oranında faiz uygulanır. Süresinde
ödenmeyen Devlet hissesi Genel Müdürlüğün bildirimi üzerine ilgili vergi
dairelerince 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir. Devlet
hissesine ilişkin beyan, tarh, tahakkuk, ödeme ile tarhiyata dair usul ve
esaslar yönetmelikle düzenlenir.
(8) 8 inci maddenin yedinci fıkrasına göre petrol işlemini
birleştiren işletmeciler, tek bir Devlet hissesi ödeyebilirler.
(9) Devlet hissesi, Bakanlığın talebi üzerine ayni olarak da
ödenebilir. Buna ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 10- (1) Petrol hakkı
sahibi; arama veya işletme ruhsatında veya civarında petrol işlemi için gerekli
arazinin kullanma hakkını, arazi özel mülkiyet konusu ise anlaşma, anlaşmazlık
durumunda kamulaştırma yoluyla, arazi Hazineye ait veya Devletin hüküm ve
tasarrufu altında ise Maliye Bakanlığından bedeli karşılığında kiralamak,
irtifak hakkı tesis etmek veya kullanma izni almak ve ruhsatına kaydedilmek
suretiyle elde edebilir. Anlaşmaya dayanan kullanma hakkı üç yıldan fazla
sürdüğü takdirde özel mülkiyet konusu arazinin kamulaştırılması, arazi sahibi
veya petrol hakkı sahibi tarafından istenebilir.
(2) Kamu yararı niteliğindeki kamulaştırma kararı, talep üzerine
Bakanlıkça verilir. İşlemler 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılır. Aynı Kanunun 27 nci maddesi hükümlerine
göre acele kamulaştırma yapılabilir. Kamulaştırılan arazinin mülkiyeti
Hazineye, kullanma hakkı kamulaştırma bedelini ödeyen petrol hakkı sahibine ait
olur. Bu durumda, Maliye Bakanlığı tarafından petrol hakkı sahibi lehine
bedelsiz olarak ve ruhsat süresi kadar irtifak hakkı tesis edilir. Bu madde
hükümleri çerçevesinde elde edilen kullanma hakları, arama ve işletme
ruhsatının parçası olarak ruhsat süresince devam eder. Arama ve işletme ruhsatı
iptal edilirse kamulaştırma bedeli iade edilmez.
(3) Arayıcı veya işletmeci, arama veya işletme ruhsatı içindeki ve
civarındaki arazide, üzerindeki kullanma hakkını almak ve diğer kanunların
hükümlerine uyma şartları ile sondaj dâhil çeşitli yöntemlerle su aramak ve
bulunan suları kullanmak, mevcut suların kendi işlemleri için gerekli
miktarını, başkalarının bu su üzerindeki haklarına tecavüz etmeden, kullanmak
hakkına sahiptir.
(4) Faaliyet sahibi petrol arama ve çıkarma faaliyetleri sırasında
yüzey, yer altı, kıyı ve deniz sularının miktar ve kalite olarak korunması için
her türlü etüt, inceleme, araştırma projesini yapmak, gerekli tedbirleri almak
ve uygulamakla mükelleftir.
(5) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman
sayılan yerlerdeki ruhsat ve izin alanlarında, ilgili mevzuata göre izin almak
ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama ve işletme faaliyetleri
yapılabilir.
(6) Arayıcı veya işletmecinin petrol hakkı sahibi olduğu arama
veya işletme ruhsatının bir başka arama veya işletme ruhsatı ile komşu olduğu
durumlarda, kendi ruhsatı ile komşu ruhsat arasındaki sınır çizgisine hangi
mesafeden itibaren petrol işlemi yapabileceğine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 20- (1) Bu Kanun
hükümlerine göre alınmış veya alınacak olan tüm haklarda başvuru veya hak
sahipleri arasında çıkacak ihtilaflara ilişkin itirazlar Bakanlık tarafından
sonuçlandırılır.
(2) Bakanlık tarafından alınan başvuru, araştırma izni, arama
ruhsatı ve işletme ruhsatından doğan haklara tesir eden kararlara karşı
açılacak davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülür.
MADDE 22- (1)
Bu Kanuna göre araştırma izni, arama ruhsatı ve işletme ruhsatı alınmadan
hiçbir petrol işlemi yapılamaz.
(2) Başka bir kanuna göre alınmış herhangi bir hak, bu hakkın
sahibine bir petrol işlemi yapma hakkını vermez.
(3) Petrol işlemi sona ermiş bulunan petrol hakkı sahibi, araziyi
eski hâline getirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğe ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
(4) Petrol hakkı sahibi, üzerinde işlem yaptığı arazinin maliki
veya zilyedi bulunan kişiye, araziye, o yerdeki tesislere verdiği zararı ve bu
kişinin mahrum kaldığı ürün bedelini veya işletme kazancını ödemekle
mükelleftir.
(5) Bu Kanundaki esaslara uygun olmak şartıyla, sermaye
şirketlerine veya yabancı devletler mevzuatına göre sermaye şirketi niteliğinde
bulunan özel hukuk tüzel kişilerine araştırma izni, arama ruhsatı ve işletme
ruhsatı verilir.
(6) Bu Kanuna göre verilmiş bir hak, başka bir kanuna göre
girilmesi veya bulunulması yasak olan bir yere girme veya o yerde bulunma
hakkını vermez.
(7) Petrol hakkı sahibi, petrol işlemi esnasında doğrudan veya
dolaylı olarak tehlikeli fiil oluşturamaz, oluşmasına izin veremez. Petrol
hakkı sahibi ruhsatı dâhilinde yöre halkının yaşamını zora sokmayacak, doğaya
ve çevreye zarar vermeyecek ve bunları tehlikeye atmayacak şekilde petrol
işlemi için gerekli tesis ve ekipmanı kurar.
(8) Petrol hakkı alınmasından önce, petrol işlemleri esnasında
doğabilecek zarar ve ziyanı karşılamak üzere teminat verilmesi zorunludur.
Teminat miktarları hektar başına; araştırma izinleri için araştırma izin
harcının on binde 5'i, arama ruhsatları için arama ruhsat harcının binde 1'i,
işletme ruhsatları için işletme ruhsat harcının binde 5'idir. Bu oranı yüzde 50
oranında artırmaya veya eksiltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Petrol hakkı
sahibi teminatını, yeni belirlenen tutarlara iki ay içinde tamamlar.
(9) Bir petrol işlemini tehdit eden şartlar oluştuğunda petrol
hakkı sahibi, Genel Müdürlüğü ve etkilenebilecek diğer petrol hakkı sahiplerini
derhâl haberdar eder ve tehdidin mahiyeti ile bunu önlemek üzere alınmakta olan
tedbirleri bildirir. Genel Müdürlük, alınmış ve alınacak olan tedbirleri
yetersiz gördüğü takdirde, petrol hakkı sahibinden ilave tedbirler almasını
isteyebilir.
(10) Petrol hakkı sahibi olacak özel hukuk tüzel kişileri
13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabidir.
Türkiye'de petrol hakkı sahibi olacak ve yabancı devletler mevzuatına göre
sermaye şirketi niteliğinde bulunan özel hukuk tüzel kişileri, Türk parasının
kıymetini koruma hakkındaki mevzuata göre Türkiye'deki faaliyetleri bakımından
Türkiye'de yerleşik sayılırlar.
(11) Hudutlarda, askeri yasak bölgelerde, tarihi yerlerde ve yerleşim
yerlerine hangi mesafede petrol işlemi yapılabileceği hususu yönetmelikle
belirlenir.
(12) Petrol hakkı sahipleri, 1 Ocak 1980 tarihinden
sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve doğal gazın
tamamı üzerinden, kara sahalarında yüzde 35'ini ve deniz sahalarında yüzde
45'ini ham veya mahsul olarak ihraç etmek hakkına sahiptirler; geri kalan kısım
ile 1 Ocak 1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan üretilen ham petrol ve
doğal gazın tamamı ve bunlardan elde edilen petrol mahsulleri memleket
ihtiyacına ayrılır. Bu oranları yeniden belirlemeye ve uygulamaya
ilişkin usul ve esasları düzenlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
MADDE 26- (1) Petrol hakkı
sahipleri tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşvikler
Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 7., 8.,
9., 10., 11., 13., 35., 36., 56., 123., 168., 169. ve 176. maddelerine
dayanılmış, Anayasa'nın 46. ve 63. maddeleri ise ilgili görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve
Zühtü ARSLAN'ın katılımlarıyla 25.9.2013 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma isteminin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ile ekleri, Raportör Hasan Mutlu ALTUN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu yasa kuralları, dayanılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 4. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla Bakanlar Kuruluna sınırı ve
kapsamı belirli olmayan yetkiler tanındığı, bu durumun idareyi asli düzenleyici
konuma getirdiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 7. ve 8. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralla Türkiye arazisi, Kanun bakımından kara ve
deniz bölgeleri olarak ikiye ayrılmış, deniz bölgeleri karasuları içi ve
karasuları dışı olmak üzere yeniden ayrılmış, karasuları dışı denizlerde
araştırma izni, arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi, devri ve süre
uzatımlarının Bakanlar Kurulunun iznine tabi olduğu kabul edilmiş, belirtilen
alanların Bakanlar Kurulu kararıyla tamamen veya kısmen aramaya ve işletmeye
kapatılabileceği, tadil edilebileceği veya kapatılan bir alanın tekrar
açılabileceği öngörülmüş, bu alanlar üzerinde nerelerde petrol faaliyeti
yapılabileceğine Bakanlar Kurulunun karar vereceği, Bakanlar Kurulunun gerekli
durumlarda bu alanlarda değişiklik yapabileceği veya gerekli gördüğü alanları
petrol faaliyetlerine kapatıp açabileceği hüküm altına alınmıştır.
Anayasa'nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği kabul edilmiştir. Anayasa'da
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin
düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Ayrıca,
yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa'nın 7.
maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi,
sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması
gerekir. Buna göre, kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme
organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasa'nın 7.
maddesine aykırı düşer. Ancak, kanunda temel esasların ve çerçevenin
belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların
düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.
Dava konusu kuralla Türkiye'de petrol araştırma, arama ve işletme
faaliyetlerinin karalar ve denizler olmak üzere iki bölge ekseninde yapılacağı
düzenlenmiştir. Denizler ise karasuları içi ve dışı olmak üzere iki alana
ayrılmış, bu alanlar üzerinde nerelerde petrol faaliyeti yapılabileceğinin
Bakanlar Kurulu tarafından belirleneceği öngörülmüştür. Bu şekilde coğrafi
sebepler yanında, emek, gider ve mesai yönünden de farklı koşullarda olan
denizler ve karalardaki petrol faaliyetleri bölgeler yönünden ayrılmış, çerçeve
bu şekilde çizildikten sonra, bu çerçeve içerisinde Bakanlar Kuruluna belirli
işlemler için yetki verilmiştir. Verilen yetki, faaliyet alanlarının kapatılıp
açılması ve bu alanlarda değişiklik yapılabilmesine ilişkin olup Anayasa'da bu
konunun kanunla düzenleneceğine ilişkin bir kural bulunmadığı gibi Kanunla
belirlenen bölgeler içerisinde nerelerde petrol faaliyeti yapılabileceğinin
belirlenmesi teknik ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğundan, bu hususa
ilişkin karar alma yetkisinin yürütmeye verilmesi, yasama yetkisinin devri
niteliğinde değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 7. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 8. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
B- Kanun'un 4. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla askerî bölgelerde ve
güvenlik bölgelerinde petrol faaliyetlerine izin verilmesinin kişisel çıkarlar
için kabul edildiği ve kamu yararını sağlamayacağı, bu nedenlerle kuralın hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, ayrıca kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ında
vurgulanan ulusal çıkarların üstünlüğü, bağımsızlık ve ülke güvenliği
ilkeleriyle örtüşmediği gibi düzenlemenin Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkeleriyle de çeliştiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralla, askerî yasak bölgeler ile güvenlik
bölgelerinde yapılacak faaliyetlere ilişkin işlemlerle ilgili olarak izin
verilmeden önce ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşünün alınması
zorunluluğu getirilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem
ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka
ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik
olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini
gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle, kanun koyucunun hukuki
düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması
gerekir.
Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık sorunu çözümlenirken "kamu
yararı" konusunda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, kanunun
yalnızca kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığını araştırmaktır. Kanun ile
kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini denetlemek anayasa yargısıyla
bağdaşmaz. Çünkü bir kanunun kamu yararını gerçekleştirip gerçekleştirmediği
veya ülke gereksinimlerine uygun olup olmadığı bir tercih sorunudur ve bunun
takdiri kanun koyucuya aittir.
Askerî yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri milli güvenlik
bakımından özel öneme sahip yerlerdir. Kanun koyucu belirli koşullar altında bu
yerlerde petrol faaliyetinde bulunulabileceğini öngörmüştür. Diğer bir
ifadeyle, bu yerlerde petrol faaliyetlerinin yapılmasında bir kamu yararı
varsa, bu faaliyetler için izin verilebileceği kabul edilmiştir. Ancak özel
önemi sebebiyle bu yerlerde yapılacak petrol faaliyetlerine izin verilmesi,
diğer yerlerden ayrı kurallara bağlı tutulmuştur. Diğer yerlerin aksine, bu
bölgelerde petrol araması konusunda istenecek iznin değerlendirilmesi
sürecinde, ilgili bulunulan kurumdan görüş istenmesi, milli güvenlik yanında
ileride ortaya çıkabilecek bazı teknik sorunların önlenmesi açısından da
önemlidir. Bu nedenle kanun koyucu, hassas sayılan bölgeleri diğer alanlardan
ayırarak, bu yerlerde petrol faaliyetine izin verilmeden önce görüş istenmesi
kuralına yer vermiştir. Dolayısıyla kanun koyucunun petrol faaliyetlerinin
yapılabileceği alanları ve bu alanlarda faaliyetlere izin verilmesine ilişkin
koşulları belirleme konusunda takdir yetkisini kullanarak öngördüğü kuralda
hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ı ve 11. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
C- Kanun'un 5., 7. ve 8. Maddelerinin (1) Numaralı Fıkralarının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralların kamu yararını
gözetmediği, petrol faaliyetine izin veya ruhsat verilmesi konusunda idareye
takdir hakkı tanınırken, "milli menfaatlere uygun olma"
ölçütüne yer verilmediği, izin ya da ruhsat verilmesi konusundaki koşullar
belirlenirken milli menfaatler gözetilerek bir sınırlama yapılmadığı, milli
menfaatler dışındaki ölçütlere öncelik tanınmasının Anayasa'ya uygun olmadığı
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın Başlangıç'ına, 2., 11. ve 176. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
araştırma izni için yapılan başvurunun uygun bulunması durumunda, bu iznin
altmış gün içinde verileceği, izin talep edilen sahanın bir kısmında araştırma
izni, arama ruhsatı veya işletme ruhsatı verilmiş olmasının araştırma izni
verilmesini engellemeyeceği, araştırıcının, işlem yapmakta olan diğer bir petrol
hakkı sahibinin rızası olmadan sürmekte olan sondaj ve benzeri saha etütlerinin
yapıldığı yerlere giremeyeceği, araştırma izni sahibinin, araştırma alanının
hektarı başına bir defaya mahsus olmak ve ödeme şekilleri yönetmelikle
düzenlenmek üzere elli kuruş ücret ödemekle yükümlü olacağı, bu tutarların her
yıl yeniden değerleme oranı dikkate alınmak suretiyle yeniden tespit edileceği,
araştırma sonucu elde edilen bilgilerin Genel Müdürlüğe verileceği, Genel
Müdürlüğün sekiz yıl süre ile bu bilgileri gizli tutacağı, Genel Müdürlük ve
başvuru sahibi arasında Kanun hükümlerine aykırı olmamak üzere mutabık kalınan
diğer hususların, araştırma izninin bir ekini teşkil edeceği, bu konuyla ilgili
usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Kanun'un 7. maddesinin dava konusu (1) numaralı fıkrasında, petrol
hakkının elde edilmesi için yapılan başvurunun değerlendirilmesinde, başvurunun
mevzuata uygunluğu, başvuranın mali yeterliliği ve taahhüt edilen iş ve yatırım
programının Kanunun amacını diğer başvurulara nazaran daha kısa sürede yerine
getirme özelliğinin dikkate alınacağı belirlenmiş, mali yeterlilik ile iş ve
yatırım programının değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
düzenleneceği öngörülmüştür.
Kanun'un 8. maddesinin dava konusu (1) numaralı fıkrasında ise
arama faaliyeti kapsamında keşif yapılması hâlinde, ruhsat süresince arama ve
üretim yapılması ile üretilen petrolün satılması için işletme ruhsatı
düzenleneceği, işletme ruhsatının arama ruhsatının verildiği tarihte geçerli
olan şartları ihtiva edeceği düzenlenmiştir.
Dava konusu kurallarda, petrol faaliyetlerinde bulunacaklara izin
ve ruhsatların verilmesinde "mali yeterlilik" ve "işi
kısa sürede bitirebilme" ölçütleri kabul edilmiş, ancak "milli
menfaatlere uygun olma" biçiminde ayrı bir ölçüte yer verilmemiştir.
Anayasa'nın 168. maddesinde, "Tabiî servetler ve kaynaklar
Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı
Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim
usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir." denilmiştir.
Anayasa'nın 168. maddesinin gerekçesinde ise "...Devletin
arama ve işletmeyi süresinde gerçekleştirememesi sonucu özel teşebbüs de
devreye girmektedir." denilmiş ve bundaki amacın "millî
servetin işletilmesini ve millî gelirin artırılmasını bir an önce sağlamak"
olduğu ifade edilmiştir.
Buna göre, Anayasa'nın 168. maddesinde özel teşebbüsler tarafından
yapılacak faaliyetlerle ilgili olarak izin ve ruhsat alabilmek ve hak sahibi
olabilmek konusunda herhangi bir ayırıcı ölçüt öngörülmemiş, uyulması gereken
koşulların kanunla belirleneceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla kanun koyucu
kendisine tanınan takdir yetkisi çerçevesinde uygun gördüğü ölçütleri
belirleyebilir. Dava konusu kurallarda da milli servetin işletilmesini ve milli
gelirin artırılmasını bir an önce sağlamak amacına uygun görülen "mali
yeterlilik" ve "işi kısa sürede bitirebilme"
ölçütleri kabul edilmiştir.
Hukuk devletinde kurallar, kamu yararı gözetilerek konulur. Milli
menfaatler ise burada öngörülen kamu yararı kavramının içerisinde
değerlendirilir. Kanun'un 1. maddesinde amaç, "Türkiye Cumhuriyeti
petrol kaynaklarının milli menfaatlere uygun olarak hızlı, sürekli ve etkili
bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve üretilmesini sağlamak"
şeklinde gösterilmiştir. Kanun koyucunun milli servet olan petrolün
işletilmesini ve milli gelirin artırılmasını sağlamak amacı, her durumda milli
menfaatleri göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bütün kurallar için kapsayıcı
bir özellik taşıyan bu belirleme karşısında, bu hususun her bir kuralda ayrıca
tekrarlanmaması, Kanun'da yer alan özel nitelikteki diğer kuralların milli
menfaatlere aykırı olduğu biçiminde yorumlanamayacağı gibi kanun koyucunun kamu
yararını gözeterek takdir yetkisi çerçevesinde kabul ettiği ölçütlerin milli
menfaatlere uygun olmadığı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 11. ve 176. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun'un 9. Maddesinin (1) ve (6) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kurallar gereğince uygulanacak
Devlet hissesi sistemi nedeniyle yerli petrol üreticilerinin gelirlerinde
önemli miktarda düşüş yaşanacağı, bu şekliyle Anayasa'da Devlete verilen "kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama" temel amaç ve
görevine aykırı nitelikteki kuralların kabul edilmiş olduğu, bunun yanında
kuralların kamu yararına değil bireysel yarara uygun olarak konulduğu
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2., 5. ve 11. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kurallardan maddenin (1) numaralı fıkrasında, üretilen
petrolün sekizde birinin Devlet hissesi olarak ödeneceği; (6) numaralı
fıkrasında, petrol üreticisinin ödeyeceği Devlet hissesinin, bir petrol birimi
üzerinden üretilen ham petrolde varil başına 5015 sayılı Petrol Piyasası
Kanunu'nun 10. maddesinde düzenlenen yerli ham petrolün piyasa fiyatı,
doğalgazda ise dağıtım şirketlerine veya serbest tüketicilere yapılan satış fiyatı
üzerinden hesaplanacağı hüküm altına alınmaktadır.
Dava konusu kurallarda, petrol üretimi sonucunda elde edilecek
kârdan Devlet'e aktarılacak pay anlamına gelen "Devlet Hissesi"nin
miktarı ve bu payın nasıl hesaplanacağı konusundaki usul düzenlenmektedir.
Devlet hissesi miktarının ne kadar olacağı ve nasıl hesaplanacağı sorunu teknik
bir tercihten ibarettir. Kanun koyucu, bu şekilde teknik tercihlerde
bulunulması gereken konularda, ülkenin gereksinimlerini ve uluslararası
uygulamaları dikkate alarak kural koyar. Bunu yaparken de farklı usuller
arasında, mevcut koşullar çerçevesinde en uygun olanını tercih eder. 6491
sayılı Kanun'dan önce yürürlükte bulunan 6326 sayılı Petrol Kanunu'nda yine
sekizde bir olarak belirlenen Devlet hissesi miktarının hesaplanmasında "kuyubaşı
fiyatı" esas alınmaktayken, dava konusu kurallarla "piyasa
fiyatı" ve "satış fiyatı" yöntemleri kabul
edilmiştir. Kanun'un genel gerekçesinde, "Devlet hissesinde hesaplanması
karmaşık olan kuyubaşı fiyatı yerine herkes tarafından bilinebilen; ham
petrolde piyasa fiyatı, doğal gazda ise toptan satış fiyatının esas alınmasının
daha uygun bir yöntem olduğu" hususu vurgulanmaktadır.
Bu konuda kanun koyucu için dayanılacak en önemli ölçütler, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden olan "kuralın belirli olması"
ve "kuralın kamu yararını sağlamak üzere kabul edilmesi"dir.
Dava konusu kurallarla Devlet hissesi miktarının sekizde bir oranında olacağı
açık bir şekilde belirlenmiş, bu miktarın hesaplanması için de petrol ve
doğalgaz üretiminde ve satışında genel uygulama imkânına sahip, herkes
tarafından bilinebilecek oranları içeren iki yöntem kabul edilmiştir.
Dolayısıyla kuralların belirsiz olduğu söylenemez.
Öte yandan kanun koyucu, Anayasa'ya ve hukukun genel ilkelerine
aykırı olmamak kaydıyla kural koyma yetkisine sahip olup yapılan bir
düzenlemede kamu yararının bulunup bulunmadığını kendisi takdir eder.
Anayasa'ya uygunluk denetiminde kanun koyucunun kamu yararı anlayışının
isabetli olup olmadığı değil, incelenen kuralın kamu yararı dışında belli
bireylerin ya da grupların çıkarları gözetilerek yasalaştırılmış olup olmadığı
incelenir. Dava konusu kurallarda da ülke koşulları ve uluslararası piyasa
dengeleri gözetilerek, ham petrol ve doğalgaz için farklı yöntemler
öngörülmüştür. Bunlar uluslararası alanda kabul edilen, değişik ülkeler
tarafından uygulanan, genel nitelikli yöntemler olup bu yöntemlerin
benimsenmesinin belirli kişi ya da gruplara çıkar sağlayacağı söylenemez. Kanun
koyucu değişik sistemler arasından bu iki yöntemi, takdir yetkisi kapsamında,
kamu yararının sağlanması düşüncesiyle tercih ederek belirlemiştir. Bu yönüyle
de kurallarda hukuk devleti ilkesine aykırılık söz konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın 5. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun'un 10. Maddesinin (1) ve (2) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, özel mülkiyete ait olup üzerinde petrol
faaliyeti yapılacak alanların kamulaştırılmasına ilişkin kuralların bireylerin
iradesini dışladığı, bu durumuyla mülkiyet hakkına aykırı olduğu, ayrıca acele
kamulaştırmaya imkân tanıyan kuralların kişilerin haklarını güvenle
kullanmalarına engel olacağı için hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, ölçüsüz
bir düzenleme niteliğinde olduğu ve ayrıca Devletin toplumsal huzur ve
mutluluğun sağlanması amacını, bireylerin eşitliğini, Anayasa'nın üstünlüğünü
gözetmediği gerekçeleriyle, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 13. ve 35.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kurallar ilgisi nedeniyle
Anayasa'nın 46. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kurallardan (1) numaralı fıkrada, arama veya işletme
ruhsatında veya civarında petrol işlemi için gerekli arazinin kullanma
hakkının, arazi özel mülkiyet konusu ise anlaşma, anlaşmazlık durumunda
kamulaştırma yoluyla, arazi Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu
altında ise Maliye Bakanlığından bedeli karşılığında kiralamak, irtifak hakkı
tesis etmek veya kullanma izni almak ve ruhsatına kaydedilmek suretiyle elde
edilebileceği; (2) numaralı fıkrada ise kamu yararı niteliğindeki kamulaştırma
kararının, talep üzerine Bakanlıkça verileceği, işlemlerin 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılacağı, aynı Kanun'un 27.
maddesine göre acele kamulaştırma yapılabileceği, kamulaştırılan arazinin
mülkiyetinin Hazineye, kullanma hakkının kamulaştırma bedelini ödeyen petrol
hakkı sahibine ait olacağı, bu durumda, Maliye Bakanlığı tarafından petrol
hakkı sahibi lehine bedelsiz olarak ve ruhsat süresi kadar irtifak hakkı tesis
edileceği, bu madde hükümleri çerçevesinde elde edilen kullanma haklarının,
arama ve işletme ruhsatının parçası olarak ruhsat süresince devam edeceği,
arama ve işletme ruhsatı iptal edilirse kamulaştırma bedelinin iade
edilmeyeceği düzenlenmektedir.
Anayasa'nın mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesinde, herkesin,
mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabileceği ve toplum yararına aykırı olarak kullanılamayacağı hükme
bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarında da kişisel yarar ile kamu yararı
arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hâle getirmemek ve
sınırlamayı aşarak hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımamak koşuluyla,
kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının, demokratik toplum
düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönünün bulunmadığı kabul edilmektedir.
Anayasa'nın 46. maddesine göre Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir. Temel unsurunun "kamu yararı" olduğu
kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına Devletin bir müdahalesidir.
Belirli koşulları sağlayan müdahale, gayrı meşru olarak değerlendirilemez,
hukuki sayılır. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında,
kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak
ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun
sayılır.
Anayasa'nın 46. maddesine göre kamulaştırma yapma yetkisi Devlet
ve kamu tüzel kişilerine aittir. Dolayısıyla gerçek kişiler ya da özel hukuk
tüzel kişileri tarafından kamulaştırma işlemi yapılması mümkün değildir. Devlet
ve kamu tüzel kişileri tarafından gerçek kişiler ya da özel hukuk tüzel
kişileri yararına kamulaştırma yapılabilmesi konusunda Anayasa koyucu,
engelleyici ve yasaklayıcı bir kural da koymamış, yalnızca Devlet ve kamu tüzel
kişilerinin kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya yetkili
oldukları belirtilerek, gerekli düzenlemeler kanuna bırakılmıştır.
Dava konusu kurallarda petrol faaliyeti yapılmak istenen
taşınmazlardan, özel mülkiyete ait olanlarda öncelikle anlaşma yoluna
başvurulacağı, bu şekilde kullanım hakkı elde edilemezse taşınmazın
kamulaştırılmasının istenebileceği öngörülmektedir. Kamulaştırma, Anayasa'da
özel mülkiyetin kamuya geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak
düzenlenmiş olup bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası
olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla Devlet tarafından
sona erdirilmesidir. Bu yönteme başvurulması için "gereklilik"
ve "kamu yararının varlığı" koşullarının bulunması
zorunludur. Dava konusu kurallarda petrol faaliyeti yapılacak alanlarda
mülkiyetin kullanılmasının kısıtlanmasına ya da kaldırılmasına ilişkin
durumlar, bu yola başvurulduğunda izlenecek yöntemler ve kamulaştırma prosedürü
hak kaybına engel olacak biçimde ayrıntılı olarak düzenlenmiş, Anayasa gereği
bulunması zorunlu görülen koşullara yer verilmiş, hukuki denetim yolları da
açık tutulmuştur. Bu durumuyla kurallar mülkiyet hakkının kullanılmasına engel
oluşturmadığı gibi kamulaştırmanın anayasal ilkelerine aykırılık teşkil eden
bir hüküm de içermemektedir.
Diğer yandan kanun koyucu kamu yararı düşüncesiyle, petrol
faaliyetine konu taşınmazlarla ilgili olarak acele kamulaştırma da
yapılabileceğini öngörmüştür. 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesinde, özel
mülkiyet altındaki taşınmazların idare tarafından bir an evvel kullanılması
ihtiyacının ortaya çıktığı bazı istisnai hâllerde, kamulaştırmanın genel usul
ve esaslarından farklı olarak, özel mülkiyete konu taşınmazların acele
kamulaştırma yoluyla olağan işlemler tamamlanmadan hukuka uygun bir şekilde
kullanılmasına imkân tanınmıştır. Bu usulde, mahkemece "kıymet takdiri
dışındaki işlemler" sonradan tamamlanmak üzere taşınmaza idare
tarafından "el konulmasına" karar verilmekte ancak verilen
karar, taşınmazın mülkiyetinin idareye geçmesi sonucunu doğurmamaktadır.
Mülkiyetin idareye geçmesi için ya taşınmaz malikinin idare lehine ferağ
vermesi ya da idarenin olağan kamulaştırmalarda olduğu gibi 2942 sayılı
Kanun'un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası
açması gerekmektedir. Dolayısıyla acele kamulaştırmanın, bazı istisnai
hâllerde, kamulaştırma sürecindeki işlemler tamamlanmadan ve mülkiyet idareye
geçmeden önce idareye özel mülkiyete konu bir taşınmazı, el koymak suretiyle
kullanma imkânı tanıyan bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Acele kamulaştırmada, mülkiyet hakkı hukuken ortadan
kaldırılmamakla birlikte, el koymayla, malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan
yetkileri kısıtlanmış olduğundan, bunun, anılan hakka yönelik bir sınırlama
niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak bu işlem için 2942 sayılı
Kanun'da belirli durumlar öngörülmekte ise de Anayasa'nın 46. maddesinde
herhangi bir istisnai hükme yer verilmemiştir. Dolayısıyla petrol faaliyetinde
bulunulacak alanlarda acele kamulaştırma yoluna imkân tanınması, 2942 sayılı
Kanun'da sayılan durumlara ek, yeni bir istisnai durum olarak öngörülmektedir.
Bu şekilde Kanun'da kapsamı ve koşulları ayrıntılı olarak düzenlenen bir
hususun hukuki güvenlik ilkesini zedelediği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallarda Anayasa'nın 2., 35.
ve 46. maddelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal istemlerinin reddi
gerekir.
Kuralların Anayasa'nın 5., 10., 11. ve 13. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
F- Kanun'un 10. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, sağlıklı bir çevre için büyük önemi olan
ormanların korunması için gereken tedbirlerin alınıp bütün ormanların gözetimi
ve sahalarının genişletilmesi gerekirken, kuralla orman alanlarının petrol
faaliyetlerine açılmasına imkân tanındığı, böylece bir yandan bireylerin
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı kısıtlanırken, ormanların mülkiyetinin
devrolunamayacağı ve ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyete izin
verilemeyeceğine ilişkin kuralın da ihlâl edildiği, bu şekilde kuralın
Anayasa'nın 56. ve 169. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 6831 sayılı Orman Kanunu'na göre orman
sayılan yerlerdeki ruhsat ve izin alanlarında, ilgili mevzuata göre izin almak
ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama ve işletme faaliyetlerinin
yapılabileceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın 56. maddesinde, "Herkes, sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir."
denilmektedir.
Anayasa'nın 169. maddesinin birinci fıkrasında, Devletin,
ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları
koyacağı ve tedbirleri alacağı, bütün ormanların gözetiminin Devlete ait
olduğu, ikinci fıkrasında, Devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağı,
Devlet ormanlarının kanuna göre, Devletçe yönetileceği ve işletileceği, bu
ormanların zamanaşımı ile mülk edinilemeyeceği ve kamu yararı dışında irtifak
hakkına konu olamayacağı, üçüncü fıkrasında da, ormanlara zarar verebilecek hiç
bir faaliyet ve eyleme izin verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Konu ile ilgili
yasal düzenlemeler de 6831 sayılı Kanun'da bulunmaktadır.
Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı
büyük önem gözetilerek, korunmaları ve geliştirilmeleri konusunda ayrıntılı
düzenlemelere yer verilmiştir. Bu özel ve ayrıntılı düzenlemenin, ülkemizde
orman örtüsünün sürekli yok edilmesi gerçeğinden kaynaklandığı kuşkusuzdur.
Anayasanın 169. maddesinin birinci fıkrası gereğince Devlet, doğal
kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi olan ormanların korunması ve
sahalarının genişletilmesi için gereken tedbirleri alıp kanun koymak ve bütün
ormanların gözetimi ödevini yerine getirmek durumundadır.
Anayasa'nın 169. maddesine göre ormanlarda irtifak hakkı tesisi
için kamu yararının varlığı zorunludur. Uygulamada kamu yararının varlığı
yanında, işlemin zorunluluğu da ayrı bir ölçüt olarak benimsenmiştir. Bu
ölçütün yasal dayanağı da bulunmaktadır. 6831 sayılı Kanun'un 17. maddesinin
üçüncü fıkrası, ormanlarda kamu yararı ve zorunluluk durumlarında petrol
faaliyeti yapılabileceğini açıkça düzenlemektedir.
Petrol, doğada milyonlarca yıl süren bir zaman dilimi içinde doğal
olarak ve sınırlı miktarlarda oluşur. Tükendikten sonra insan eliyle yeniden
üretilemez. Petrol sektöründe yer seçme tercihi olmamasından dolayı, petrol ve
doğalgazın oluştukları yerde çıkartılması teknik bir zorunluluktur. Ülkemizin
petrol varlığının tespiti için ise petrol kaynaklarının aranması büyük önem
taşımaktadır. Petrol üretiminin sağlanması için ülke kaynaklarının bilinmesi, araştırılması,
rezervinin tespit edilmiş olması gereklidir. Dolayısıyla petrol arama ve
işletme faaliyetlerinde bulunulmasında "kamu yararı"nın olduğu
şüphesizdir. Aynı zamanda, petrol sektöründe yer seçme şansının olmaması,
petrolün oluştuğu yerde çıkartılmasının zorunlu olması nedeniyle "zorunluluk"
unsurunun da bulunduğu açıktır. Bu durumda, orman alanları üzerinde petrol
faaliyetlerinin yapılması sonucunda ortaya çıkacak kamu yararı ile ormanın,
orman olarak korunmasındaki kamu yararı ağırlığının karşılaştırılması ve üstün
olan kamu yararının tercih edilerek ona göre izin verilmesi gereklidir.
Dava konusu kuralla orman sayılan alanlarda yapılacak petrol
faaliyetleri için, ilgili mevzuata göre izin almak ve bedellerini ödemek koşulu
getirilmektedir. Bu şekilde orman sayılan alanlarda doğrudan bir petrol
faaliyetine girişilemeyeceği, ormanların korunmasını ve geliştirilmesini
sağlama amacına uygun olarak, işlemlerin bu alanların kendi özel mevzuatı
çerçevesinde yürütüleceği kabul edilmektedir. Böylece kanun koyucu tarafından,
çatışan iki kamu yararı arasında petrol faaliyetlerine izin verilmesinin üstün
kamu yararı olarak tercih edilmesi durumunda, yapılacak faaliyetlerin
ormanların korunmasına ve geliştirilmesine uygun bir çerçeve içerisinde
gerçekleştirilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Orman sayılan yerlerdeki
faaliyetlerin kendi mevzuatında yer alan bazı koşullar ve sınırlar çerçevesinde
yürütülmesinin sağlanacağı dikkate alındığında kuralın, ormana ve çevreye zarar
verilmesine neden olmayacağı, ormanlarda yapılan faaliyetlerin belirli bir
düzene sokulması yoluyla koruyucu niteliğe sahip olacağı açıktır. Dolayısıyla
kuralda sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına ve Devletin ormanların korunmasına
ve geliştirilmesine ilişkin yükümlülüğüne aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 56. ve 169.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe
katılmamışlardır.
G- Kanun'un 20. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hukuk devletinde herkesin yargı mercileri
önünde hak arama özgürlüğüne sahip olduğu, buna karşın dava konusu kuralla
kişilerin aralarındaki anlaşmazlıklarda idari bir merci olan Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına (Bakanlık) başvurmaya zorlandığı, bu durumun Anayasa'nın
2., 9., 11. ve 36. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmektedir.
Dava konusu kuralda, bu Kanun hükümlerine göre alınmış veya
alınacak olan tüm haklarda, başvuru veya hak sahipleri arasında çıkacak
ihtilaflara ilişkin itirazların Bakanlık tarafından sonuçlandırılacağı
düzenlenmektedir.
Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesinin
birinci fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek
yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Dava konusu kuralın da içerisinde yer aldığı maddede, Kanun'da
belirlenen haklarla ilgili uyuşmazlıkların çözümü konusunda iki aşamalı bir
sistem benimsenmiştir. Maddenin (1) numaralı fıkrasını oluşturan dava konusu
kurala göre, bir uyuşmazlık ortaya çıktığında durum öncelikle Bakanlık nezdinde
yapılacak itirazla çözüme kavuşturulmaya çalışılacaktır. Bu şekilde,
başvurularla ilgili olarak ya da kullanılan bir hak konusunda, bu hak veya
başvuruların süjesi olan kişiler arasında bir anlaşmazlık ortaya çıktığında ilk
başvurulacak çözüm yolu "itiraz" olarak belirlenmektedir.
İtiraz yolunda, hak ya da başvuru sahipleri Bakanlık tarafından uyuşmazlığın
bir çözüme kavuşturulmasını talep ederler. Bunun üzerine Bakanlık ilgili talebe
ilişkin bir karar verir. Ancak Bakanlık uyuşmazlığın çözümü konusunda nihai
merci değildir. Zira idari mercilere itiraz yolu, yargıyı tamamlayıcı nitelikte
bir çözüm yoludur. Maddenin (2) numaralı fıkrasında ise (1) numaralı fıkrada
öngörülen usule göre verilen kararı hukuka uygun bulmayan tarafların, karar
aleyhine her zaman yargı yoluna başvurabileceği düzenlenmektedir. Bu şekilde
belirlenen uyuşmazlık çözüm yöntemi, şikâyet ve dava hakkını engellemediği gibi
mahkemelerin dava yoluyla çözümlenmesi gerekmeyen işlerle meşgul edilmemesi
yönünden bir alternatif çözüm yoludur. Bu yönüyle kuralda hukuk devleti
ilkesini ve hak arama özgürlüğünü ihlal eden bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 9. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
H- Kanun'un 22. Maddesinin (11) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralın belirsiz olduğu, idarenin
olağanüstü geniş yetkiler kullanmasına imkân sağladığı ve aynı durumdaki
kişiler arasında farklı kurallar uygulanmasına yol açtığı gerekçeleriyle
Anayasa'nın 2., 5., 7., 8., 10., 11. ve 123. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 63. ve 168. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kuralla, hudutlarda, askerî yasak bölgelerde, tarihi
yerlerde ve yerleşim yerlerine hangi mesafede petrol işlemi yapılabileceği
hususunun yönetmelikle belirleneceği öngörülmektedir.
Hukuk devletinde belirlilik ilkesi, yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir.
Anayasa'nın 7. maddesine göre, sık sık değişik önlemler alınmasına
veya bunların kaldırılmasına gerek görülen ekonomik, teknik veya benzeri
alanlarda temel kurallar saptandıktan sonra ayrıntıların düzenlenmesinin
idareye verilmesi, yasama yetkisinin devri olarak nitelendirilemez.
Dolayısıyla, belirtilen konularda kanunun genel ifadelerle düzenleme yaparak,
ayrıntıyı yürütmeye bırakması mümkündür.
Anayasa'nın 63. maddesinde, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının
ve değerlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici
tedbirleri almak görevi Devlete verilmiş, bu varlıklar ve değerlerden özel
mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine
yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetlerin kanunla düzenleneceği esası
getirilmiştir.
Anayasa'nın 168. maddesine göre tabiî servetler ve kaynaklar
kapsamında bulunan petrolün aranması ve işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve
tüzelkişilerin uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul
ve esasları ile yaptırımların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.
Dava konusu kuralda belirlenen alanlar üzerinde yürütülebilecek
faaliyetler konusunda 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği
Hakkında Kanun, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu,
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 5393 sayılı Belediye
Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 4342 sayılı Mera
Kanunu gibi çeşitli kanunlarda ayrıntılı olarak düzenleme yapılmıştır.
Faaliyetlerin kapsamının bu kanunlara göre belirlenebileceği açıktır. Bu
şekilde faaliyetlerin kapsamının diğer kanunlarda yer alan hükümler
çerçevesinde belirlenmesinin mümkün olması karşısında kuralın belirsiz olduğu
söylenemeyeceği gibi diğer kanunlarda yer alan kurallarla çizilebilen
çerçevenin içinin doldurulması konusunda, petrol faaliyetinde bulunulacak
alanların özelliklerini belirlemek üzere teknik ve uzmanlık gerektiren
hususları düzenleme yetkisinin idareye verilmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
Diğer yandan dava konusu kuralla düzenlenmesi yönetmeliğe
bırakılan hususlar, Anayasa'nın 168. maddesinde öngörülen, petrolün aranması ve
işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerin uyacakları koşullara,
Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ile yaptırımlara ve
faaliyetlerin uygulama esaslarına ilişkin değildir. Kuralla, özel duruma sahip
bazı alanlar üzerinde veya yakınlarında petrol faaliyetlerine izin verilmesi
konusunda, diğer yerlerden farklı ve daha hassas bir tavırla hareket
edilmesinin amaçlandığı ve bu amaç doğrultusunda söz konusu alanlarda petrol
faaliyetinde bulunulmasına ilişkin koşulların yönetmelik çerçevesinde
düzenlenmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kural, Anayasa'nın 63.
ve 168. maddelerinde belirlenen kapsam ve ilkelerle uyumludur.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 7., 63. ve
168. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 5., 8., 10., 11. ve 123. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
I- Kanun'un 22. Maddesinin (12) Numaralı Fıkrasının Son Cümlesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla ihraç edilebilecek petrol
miktarına ilişkin oranların belirlenmesi konusunda yürütmeye çok geniş yetki
tanınmasının hukuk devletinde belirlilik ilkesine aykırı olduğu, ayrıca verilen
yetki kapsamında alınması muhtemel bir kararla üretilen petrolün tamamının yurt
dışına satılması mümkün olduğundan, bunun ülke içerisinde tüketilebilecek
miktarda petrolün kalmaması tehlikesine yol açabileceği belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2. ve 168. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 7. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Kanun'un dava konusu kuralın da içerisinde yer aldığı 22.
maddesinin (12) numaralı fıkrasında, petrol hakkı sahiplerinin, 1.1.1980
tarihinden sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve
doğal gazın tamamı üzerinden, kara sahalarında yüzde 35'ini ve deniz
sahalarında yüzde 45'ini ham veya mahsul olarak ihraç etmek hakkına sahip
oldukları; geri kalan kısım ile 1.1.1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan
üretilen ham petrol ve doğal gazın tamamı ile bunlardan elde edilen petrol
mahsullerinin memleket ihtiyacına ayrılacağı; dava konusu kuralda ise bu
oranları yeniden belirlemeye ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları düzenlemeye
Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu belirtilmiştir. Buna göre, kuralda, Bakanlar
Kurulunun, memleket ihtiyacına ayrılan petrolün oranlarını saptama ve
uygulamaya ilişkin usul ve esaslarla ilgili kuralları belirleme yetkisi
düzenlenmektedir.
Dava konusu kuralın içerisinde bulunduğu fıkranın ilk cümlesinde,
çıkartılan petrolün ihraç edilebilecek kısmına ve memleket ihtiyacına ayrılan
miktarları kesin oranlar şeklinde belirlenmiştir. Buna göre ilgili fıkranın ilk
cümlesinde kabul edilen oranlar, yasama organının petrol ihracı ve ihtiyaca
ayrılması konusundaki açık iradesini ifade etmektedir. Buna karşın dava konusu
kuralla, yasama organının belirlediği bu oranların Bakanlar Kurulu tarafından
istenildiğinde değiştirilebileceği kabul edilmektedir. Kuralda Bakanlar
Kurulunun hangi oranlar arasında değişiklik yapabileceğine ilişkin bir hüküm
bulunmamaktadır. Kanunla belirli miktarlar olarak kabul edilen oranların
değiştirilebileceği öngörülürken, Bakanlar Kurulunun yetkisinin çerçevesinin
çizilmemesi, idareye bu konuda sınırsız yetki tanınması anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme niteliğinde bulunan
kuralın hukuk devleti ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkelerine aykırı
olduğu açıktır.
Diğer yandan Anayasa'nın 168. maddesinde doğal zenginlikler ve
kaynakların aranması ve işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerin
uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ile
yaptırımların kanunla düzenlenmesi gerektiğinin öngörülmesi karşısında, doğal
kaynaklardan olan petrolün özel şirketler tarafından işletilmesiyle ilgili
gözetim, denetim usul ve esaslarının da doğrudan doğruya kanunla düzenlenmesi
zorunludur. Bu zorunluluğa karşın dava konusu kuralla, uygulamaya ilişkin usul
ve esasları düzenleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, Anayasa'nın 168.
maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 7. ve 168.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
J- Kanun'un 26. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yatırımlar konusundaki teşviklerle ilgili
olarak Kanun'da herhangi bir düzenleme yapılmaksızın, bütün yetkinin sınırsız
bir şekilde yürütme organına verilmesinin Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6., 7.,
8. ve 9. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kuralda, petrol hakkı sahipleri tarafından
gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşviklerin Bakanlar Kurulu tarafından
belirleneceği öngörülmüştür. Kuralın gerekçesinde amacın, "petrol
yatırımlarının, her türlü yatırım için uygulanacak teşvik ve desteklerden
yararlandırılması" olduğu belirtilmektedir. Bu durumda genel olarak
yatırımlar için uygulanacak kuralların petrol faaliyetlerine ilişkin yatırımlar
için de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle dava konusu kurala
göre Bakanlar Kurulu petrol faaliyetlerine ilişkin yatırımlara yapılacak
teşvikleri belirlerken, 6491 sayılı Kanun'da yer almasa da teşvik ve destekler
konusundaki genel çerçeveyi belirleyen diğer kanunlardaki hükümlere göre karar
verecek, o kanunlardaki sınırları göz önünde tutacaktır.
Yatırımlara yapılacak teşvik ve desteklerle ilgili olarak 4875
sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, 5084 sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,
6015 sayılı Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun gibi
çeşitli kanunlarda ayrıntılı düzenlemeler bulunmaktadır. Petrol faaliyetlerine
ilişkin verilecek teşvikler için çerçeve, bu kanunlarda yer alan koşullara göre
belirlenecektir. Dolayısıyla teşviklerin kapsamının diğer kanunlarda yer alan
çerçeveden belirlenmesinin mümkün olması karşısında kuralın belirsiz olduğu
söylenemeyeceği gibi Bakanlar Kurulunun yetkisini bu kanunlarla çizilen
çerçevede kullanabileceği açık olduğundan kuralda, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesine aykırı bir yön de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6., 8. ve 9. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
30.5.2013 tarihli ve 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu'nun;
A- 1- 4. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarına,
2- 5., 7. ve 8. maddelerinin (1) numaralı fıkralarına,
3- 9. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkralarına,
4- 10. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkralarına,
5- 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
6- 22. maddesinin (11) numaralı fıkrasına,
7- 26. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 3.7.2014 tarihli ve E.2013/96, K.2014/118
sayılı kararla reddedildiğinden, bu fıkralara ilişkin yürürlüğün durdurulması
istemlerinin REDDİNE,
B- 22. maddesinin (12) numaralı fıkrasının son cümlesine ilişkin
yürürlüğün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3.7.2014 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
30.5.2013 tarihli ve 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu'nun;
A- 4. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının Anayasa'ya
aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B- 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D- 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 9. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkralarının Anayasa'ya
aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 10. maddesinin;
1- (1) ve (2) numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı
olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (5) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
G- 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
H- 22. maddesinin;
1- (11) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (12) numaralı fıkrasının son cümlesinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 26. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3.7.2014 tarihinde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
Zühtü
ARSLAN
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY YAZISI
Kanun'un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrasında ".
Orman Kanununa göre orman sayılan yerlerdeki ruhsat ve izin alanlarında, ilgili
mevzuata göre izin almak ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama ve işletme
faaliyeti yapılabilir" denilmektedir.
İptali istenen kuralla, ormanlarda petrol arama ve işletme
faaliyetlerinde bulunabilmek için "ilgili mevzuata" gönderme
yapılarak, ormanların korunması için çevreye verileceği aşikar olan zararların
önlenmesinin genel düzenlemelere bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, 169. maddesinde devletin, ormanların
korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyacağı ve
tedbirleri alacağı belirtilmiştir. Buna göre, devletin, ormanların korunması
için yeterli tedbirleri almak ve bunları kanunla yapmak hususunda pozitif
yükümlülüğü vardır.
Petrol gibi önemli ve stratejik bir kaynağın milli ekonomiye
kazandırılmasındaki kamusal yarara karşı ormanların korunmasının da hem
Anayasa'nın emri hem de aynı derecede üstün bir kamu yararının konusu olduğu
gözetildiğinde, ormanda petrol arama ve işletme faaliyetlerinin her iki üstün
yarar arasında makul bir denge kuracak şekilde gerçekleştirilmesi gerekeceği
açıktır.
Petrol arama ve işletmesinin özel teçhizat ve geniş bir alana
ihtiyaç gösterdiği, bir kaza veya yangın vukuunda yapılacak müdahalenin çok
geniş bir çevrede önlemler ve kaçınılmaz olarak çevresel tahribatın göze
alınmasını gerektirdiği, savaş halinde petrol arama ve işletme bölgelerinin
düşmanın ilk hedefleri arasında bulunacağı, bilinen hususlardır. Bu nedenle
orman içindeki petrol arama ve iletme sahaları için gerek orman sayılan
yerlerdeki turizm, sağlık v.b. tesislere, gerek çöl, deniz sahası gibi
yerlerdeki petrol sahalarına kıyasla çok daha ayrıntılı ve özel önlemler
alınarak, orman sahalarında yapılacak petrol arama ve işletme faaliyetlerinin
yaratacağı ilave risk ve sakıncaların dengelenmesi gerekir. Ancak iptali
istenen kuralın atıf yaptığı diğer mevzuatta bu tür hükümler bulunmamaktadır.
Bu durumda, Anayasa'nın 169. maddesinin yasa koyucu tarafından alınmasını
öngördüğü önlemlerin alınmadığı açıktır.
Yukarıdaki nedenlerle kuralın iptal edilmesi gerekir.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
30.5.2013 günlü, 6491 sayılı Türk Petrol Kanunu'nun 10. maddesinin
(5) numaralı fıkrasında "31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'na
göre orman sayılan yerlerdeki ruhsat ve izin alanlarında ilgili mevzuata göre
izin almak ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama ve işletme faaliyetleri
yapılabilir." denilmektedir.
Anayasa'nın 169. maddesinin birinci fıkrası gereğince, Devlet en
önemli doğal kaynaklarımızdan olan ormanların korunması ve sahalarının
genişletilmesi için gereken kanunları koymak ve tedbirleri almak suretiyle
bütün ormanların gözetimi ödevini yerine getirmek zorundadır. Aynı maddenin
ikinci fıkrasında ise "Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet
ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir." Aynı maddenin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde ise "Ormanlara zarar verebilecek
hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez."hükmü yer almaktadır.
Anayasa'da yer alan bu ayrıntılı düzenlemelerin ülkemizde orman
örtüsünün yok edilmesi gerçeğinden kaynaklandığı kuşkusuzdur. Bu bağlamda
ormanların olduğu gibi muhafaza edilmesindeki kamu yararı ve zorunluluk sonucu;
orman alanlarında yapılmak istenen faaliyetlerden beklenen kamu yararı ve bu
faaliyetin orman alanlarında yapılmasının zaruri olması (zorunluluk-
kaçınılmazlık) koşullarının bir arada bulunması ile mümkündür. Buna göre kamu
yararı taşıdığı kabul edilen hizmetin, orman eko sistemi dışında
gerçekleştirilmesinin imkansız olması gerekmektedir.
Dava konusu düzenlemede Orman Kanununa göre orman sayılan yerlerde
ilgili mevzuata göre izin alınmak ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama
ve işletme faaliyeti yapabileceği belirtilmektedir. Kuralda, petrol arama ve
işletme faaliyetinin orman eko sistemi dışında yapılmasının imkansız olması ve
ormanların bütünlüğünün korunması konusunda hiçbir şart ve zorunluluk
aranmadığı açıktır.
Bu durumda kural, uygulanması halinde ormanların bütünlüğünün
bozulmasına ve orman alanlarının daraltılmasına yol açabileceği gibi, ormanlara
zarar verecek faaliyetlere de imkan vereceğinden Anayasa'nın 169.
maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenle kuralın iptali gerektiği düşüncesi ile çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.