"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Mülhak ... Vakfı vekili ..... tarafından; 27.9.2008 tarih ve 27010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Vakıflar Yönetmeliği'nin 180. maddesinin iptali istemiyle Başbakanlık ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne karşı açılan davada; Dairemizin 16.10.2012 tarih ve E:2008/11300 sayılı kararıyla, dava konusu Yönetmeliğin dayanağı 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 22. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşüne ulaşılarak Anayasa Mahkemesi'ne itiraz başvurusu yapılmıştır.
Yapılan bu itiraz başvurusunun, Anayasa Mahkemesi'nin 10.4.2013 tarih ve E:2013/37, K:2013/54 sayılı kararı ile “...yapılan incelemede, 5737 sayılı Kanun'un iptali istenilen 22. maddesinin dört fıkradan oluştuğu, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli kararında maddenin birinci ve ikinci fıkralarının hangi gerekçelerle Anayasa'ya aykırı olduğunun açıklanmadığı ve Mahkemenin başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneğinin dosyada bulunmadığı” gerekçesiyle geri çevrilmesi üzerine dava dosyası tekrar ele alınarak, davacı Vakfın Anayasaya aykırılık iddiası ve Yasa kuralının Anayasaya uygunluğu incelenip gereği görüşüldü.
I- UYGULANACAK KURAL :
5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun “Vakıf Kültür Varlıklarının Korunması ve İmar Uygulamalarının Bildirilmesi” başlıklı 22. maddesinde; “Kamu kurum ve kuruluşları, koruma imar planlarını düzenlerken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Genel Müdürlüğün görüşünü almak zorundadırlar.
Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait taşınmaz mallarla ilgili olarak belediyeler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan uygulama imar ve parselasyon planlarının, askıya çıkarılmadan önce ilgili idareler tarafından Genel Müdürlüğe bildirilmesi zorunludur.
Mazbut vakıf taşınmazlarında akar niteliğini koruyacak şekilde imar düzenlemesi yapılır.
Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait olup uygulama imar planlarında okul, hastane veya spor alanlarında kalan taşınmazlar; ilgili kurumlar tarafından, imar planının tasdik tarihinden itibaren iki yıl içerisinde kamulaştırılmadığı takdirde ilgili bakanlığın görüşü alınarak Genel Müdürlükçe özel okul, özel hastane veya özel spor tesisi olarak değerlendirilebilir.” kuralına yer verilmiştir.
Vakıflar Yönetmeliğinin iptali istenilen dava konusu 180 inci maddesinde de, anılan Yasa kuralına paralel, aynı içerikte bir düzenleme yapılmıştır. Davacı Vakıf; vakıf kültür varlıklarının ve vakıf taşınmazlarının akar niteliklerinin korunması, değerlendirilmesi amacıyla yapılan yasal düzenlemenin sadece mazbut vakıf taşınmazlarıyla sınırlandırılıp, mülhak vakıfların ve taşınmazlarının kapsama alınmamasının Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Vakıflar Yönetmeliğinin 180 nci maddesinin tamamının iptalini istemektedir. Dolayısıyla bu davada 5737 sayılı Yasanın 22 nci maddesinin uygulanacak kural olduğu açıktır.
II- 5737 SAYILI YASA'NIN 22. MADDESİNİN ANAYASAYA UYGUNLUĞU:
Mazbut vakıflar, fiilî ve hukukî sebeplerle devletin el koyduğu, idaresi bir makama ya da vakfedenlerin ferilerinden başkalarına bırakıldığı, fiilen hayrî bir hizmeti kalmadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün vesayeti altına alınan özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişilerdir. Bu vakıfların temsil ve idareleri, vakıfların hukuki statüsü korunarak yaşatılması amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bırakılmıştır. Kendine özgü bu vesayet ilişkisi, mazbut vakıfların hukukî statülerinde bir değişikliğe sebebiyet vermediği gibi, vakıf malvarlığının kamu malı hâline dönüşmesi sonucunu da doğurmamaktadır.
Mülhak vakıflar ise, Anayasaya aykırılık teşkil etmeyen vakfiye şartlarına göre, yönetimi vakfedenlerin soyundan gelenlere, mütevellilere ait, amaca ve yasalara uygunluk denetimi ile iktisadi işletmelerinin faaliyet ve mevzuata uygunluk denetimi Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan vakıflardır.
Mülhak ve mazbut vakıflar arasında sadece yönetim şekli açısından bir farklılığa gidilmiş; mazbut vakıfların Genel Müdürlükçe yönetilmesi ve temsil edilmesi esas alınırken, mülhak vakıfların, vakfeden kişinin soyundan gelenler, mütevelliler eliyle yönetim ve temsili öngörülmüştür. Bir başka ifade ile, her ikisi de mal topluluğu olan mazbut ve mülhak vakıflar arasında, yönetim usulleri dışında herhangi bir ayrım ve öncelik sıralaması bulunmamaktadır.
5737 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin 1. fıkrasında; “Kamu kurum ve kuruluşları, koruma imar planlarını düzenlerken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Genel Müdürlüğün görüşünü almak zorundadırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümde imar planları yapılırken vakıf kültür varlıkları ile ilgili konularda Genel Müdürlük görüşü alınması öngörülerek, mazbut vakıflar lehine bir düzenlemeye gidilmiştir. Böylece, mülhak vakıflara ait kültür varlıklarının korunması yönünde, mütevellilerin ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına görüşlerini bildirmelerine, girişimde bulunmalarına olanak tanınmamıştır. Vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda genel olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün görüşlerinin alınmasını yeterli saymaya olanak bulunmamaktadır. Zira mülhak vakıflara ait Vakıf kültür varlıklarının korunması, bu varlıkların özelliklerini, kullanılış biçimlerini yakından bilen mülhak vakıf yöneticilerinin sorumluluğundadır. Koruma imar planları düzenlenirken, Vakıflar Genel Müdürlüğü yanında mülhak vakıflar mütevellilerinin görüşlerinin de alınacağı yönünde bir hükme yer verilmeyerek Anayasanın 10. maddesinde yer alan “eşitlik ilkesi” ve “yasaların genelliği” ilkesi ihlal edilmiştir.
Aynı maddenin 2. fıkrasında; “Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait taşınmaz mallarla ilgili olarak belediyeler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan uygulama imar ve parselasyon planlarının, askıya çıkarılmadan önce ilgili idareler tarafından Genel Müdürlüğe bildirilmesi zorunludur.” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin bu fıkrasında da, mülhak vakıflar kapsam dışında bırakılmış; mülhak vakıflara ait taşınmazlarla ilgili imar ve parselasyon planlarının, askıdan önce ilgili idarelerce mülhak vakıflara bildirilmesi öngörülmeyerek, mülhak vakıfların vakfiyeleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürme ve yaşatılmaları amacına aykırı biçimde eksik düzenleme yapılmıştır. Anılan fıkra hükmü, mazbut ve mülhak vakıf ayrımıyapılması suretiyle eşitlikveyasaların genelliğiilkesiniihlaletmektedir.
Maddenin 3. ve 4. fıkralarında; “Mazbut vakıf taşınmazlarında akar niteliğini koruyacak şekilde imar düzenlemesi yapılır.
Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait olup uygulama imar planlarında okul, hastane veya spor alanlarında kalan taşınmazlar; ilgili kurumlar tarafından, imar planının tasdik tarihinden itibaren iki yıl içerisinde kamulaştırılmadığı takdirde ilgili Bakanlığın görüşü alınarak Genel Müdürlükçe özel okul, özel hastane veya özel spor tesisi olarak değerlendirilebilir.” kuralına yer verilmiştir. Maddenin diğer fıkralarında olduğu gibi bu iki fıkrada da mülhak vakıflar kapsam dışında bırakılmış; imar düzenlemelerinde vakıf taşınmazlarının akar niteliğinin korunması ve değerlendirilmesiyle ilgili olarak sadece mazbut vakıflara olanak sağlanmıştır. Anılan iki fıkrayla aynı tür ve aynı statüdeki mazbut ve mülhak vakıflar arasında ilk iki fıkrada olduğu gibi eşitlik ve yasaların genelliği ilkeleri ihlal edilmiş; aynı zamanda mülhak vakıfların mülkiyet hakkı da zedelenmiştir.
III- SONUÇ ve İSTEM:
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığı altında; 5737 sayılı Yasa'nın 22. maddesi ile, sadece yönetim usulleri açısından farklılık arz eden mazbut ve mülhak vakıflar arasında ayrıma gidildiği; Yasa hükmünde, mülhak vakıf yöneticilerinin, imar planları düzenlenirken kamu kurum ve kuruluşlarına görüşlerini bildirmelerine olanak tanınmadığı, imar ve parselasyon planlarının askıya çıkarılmasından önce mülhak vakıf yöneticilerine bildirilmesinin öngörülmediği, mülhak vakıflara ait taşınmazların korunması ve değerlendirilmesine yönelik düzenleme yapılmadığı, sadece mazbut vakıflar için düzenleme yapıldığı görülmektedir. Bu haliyle anılan Yasa hükmünün; eşitlik ilkesini, yasaların genelliği ilkesini ihlal etmesi ve mülkiyet hakkını zedelemesi nedeniyle hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, bir davaya bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak yasa kuralının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiğini düzenleyen 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesinin 1. fıkrası gereğince, yukarıda açıklanan gerekçelerle; 5737 sayılı Kanunun 22. maddesinin, Anayasanın 2, 10. ve 35. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına; dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilmesine, 3/6/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.”"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/70
Karar Sayısı : 2013/166
Karar Günü : 26.12.2013
R.G. Tarih-Sayı : 09.05.2014-28995
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onuncu Daire
İTİRAZIN KONUSU : 20.2.2008 günlü, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 22. maddesinin, Anayasa'nın 2., 10. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Bir mülhak vakıf tarafından Vakıflar Yönetmeliği'nin 180. maddesinin iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun itiraz konusu 22. maddesi şöyledir:
“Kamu kurum ve kuruluşları, koruma imar planlarını düzenlerken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Genel Müdürlüğün görüşünü almak zorundadırlar.
Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait olup uygulama imar planlarında okul, hastane veya spor alanlarında kalan taşınmazlar; ilgili kurumlar tarafından, imar planının tasdik tarihinden itibaren iki yıl içerisinde kamulaştırılmadığı takdirde ilgili bakanlığın görüşü alınarak Genel Müdürlükçe özel okul, özel hastane veya özel spor tesisi olarak değerlendirilebilir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 10. ve 35. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ'un katılımlarıyla 18.6.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Evren ALTAY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Genel Açıklama
Kökü İslâm hukukuna dayanan ve bir sosyal yardım kurumu olan vakıflar, bir mülkün menfaatlerinin sosyal ve kültürel hizmetlere tahsis edilmek üzere özel mülkiyetten çıkarılarak temlik ve temellükten yasaklanmak suretiyle kamu yararına özgülenmesini ifade etmektedir.
Türk Medenî Kanunu'nun 101. maddesinde “vakıflar”, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları olarak tanımlanmış ve bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan hakların vakfedilebileceği belirtilmiştir.
Günümüzde vakıf kurulabilmesi, Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre mümkün olmakla birlikte, Türk Medenî Kanunu'nun yürürlük tarihinden önce kurulmuş olan vakıflara da, tarihten gelen özellikleri, kuruluş irade ve amaçları ile vakıf senetlerindeki koşullar gereği korunmaları ve sürekliliklerinin sağlanması hususları gözetilerek, Vakıflar Kanunu kapsamında yer verilmiş ve mazbut vakıflar, mülhak vakıflar, cemaat vakıfları, esnaf vakıfları ve yeni vakıfların yönetimi, faaliyetleri ve denetimi, yurt içi ve yurt dışındaki taşınır ve taşınmaz vakıf kültür varlıklarının tescili, muhafazası, onarımı ve yaşatılması, vakıf varlıklarının ekonomik şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesinin sağlanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Vakıflar Kanunu'nda düzenlenmiştir.
B- Anayasaya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, birer mal topluluğu olan mazbut ve mülhak vakıflar arasında yönetim usulleri dışında herhangi bir farklılık ve öncelik sıralaması bulunmamasına rağmen itiraz konusu kuralda yer alan düzenlemelerin mülhak vakıfları kapsamadığı, imar planları yapılırken vakıf kültür varlıkları ile ilgili konularda Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünün alınmasının öngörülmesine karşın mülhak vakıflara ait kültür varlıklarının korunması yönünden mütevellilerin ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına görüşlerini bildirmelerine olanak tanınmadığı, mülhak vakıflara ait vakıf kültür varlıklarının korunmasının bu varlıkların özelliklerini ve kullanılış biçimlerini yakından bilen mülhak vakıf yöneticilerinin sorumluluğunda olduğu, koruma imar planları hazırlanırken Vakıflar Genel Müdürlüğünün yanı sıra mülhak vakıf mütevellilerinin görüşlerinin de alınması gerektiği, mülhak vakıflara ait taşınmazlarla ilgili imar ve parselasyon planlarının askıya çıkarılmadan önce ilgili idarelerce mülhak vakıflara bildirilmemesinin mülhak vakıfların vakfiyeleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürme ve yaşatılmaları amacına aykırı olduğu, imar düzenlemeleri yapılırken mazbut vakıf taşınmazlarının akar niteliği korunurken mülhak vakıfların kapsam dışında tutulduğu, aynı tür ve aynı statüdeki mazbut ve mülhak vakıflar arasında eşitlik ve kanunların genelliği ilkelerinin ihlal edildiği ve mülhak vakıfların mülkiyet hakkının zedelendiği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 2., 10. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun itiraz konusu 22. maddesinin birinci fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşlarının, koruma imar planlarını düzenlerken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünü almak zorunda oldukları; ikinci fıkrasında, Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait taşınmaz mallarla ilgili olarak belediyeler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan uygulama imar ve parselasyon planlarının askıya çıkarılmadan önce ilgili idareler tarafından Genel Müdürlüğe bildirilmesinin zorunlu olduğu; üçüncü fıkrasında, mazbut vakıf taşınmazlarında akar niteliğini koruyacak şekilde imar düzenlemesi yapılacağı; dördüncü fıkrasında ise Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait olup uygulama imar planlarında okul, hastane veya spor alanlarında kalan taşınmazların, ilgili kurumlar tarafından, imar planının tasdik tarihinden itibaren iki yıl içerisinde kamulaştırılmadığı takdirde ilgili bakanlığın görüşünün alınarak Genel Müdürlükçe özel okul, özel hastane veya özel spor tesisi olarak değerlendirilebileceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 10. maddesinde de “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmiştir.
“Kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Kanunların ilke olarak genel ve nesnel olmaları gereğini ifade eden “kanunların genelliği ilkesi” ise hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin bir sonucudur. Kanunların genelliğinden anlaşılan, belli kişileri hedef almayan, özel bir durumu gözetmeyen, önceden saptanıp soyut biçimde herkese uygulanabilecek kurallar içermesidir. Buna göre yasa kurallarının her şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için objektif hukuki durumlar yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayırım gözetilmeksizin uygulanabilir olması gerekir.
İtiraz konusu kuralın birinci fıkrası, kamu kurum ve kuruluşlarının koruma imar planlarını düzenlerken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünü almak zorunda olduklarını belirtmektedir.
Vakıflar Kanunu'nun 1. maddesinde, vakıflar arasında bir ayrım yapılmaksızın, yurt içi ve yurt dışındaki taşınır ve taşınmaz vakıf kültür varlıklarının muhafazası, onarımı ve yaşatılması, Kanun'un amaçları arasında sayılmış, “Vakıf kültür ve tabiat varlıklarının korunması” başlıklı 29. maddesinde de vakıflara ait taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Vakıflar Genel Müdürlüğü, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile kullananları tarafından korunacağı ifade edilmiştir.
Vakıf kültür varlıklarının korunması amacını taşıyan ve koruma imar planları düzenlenirken vakıf kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünün alınması zorunluluğunu öngören itiraz konusu kural,mazbut vakıfların kültür varlıklarıyla sınırlı olmayıp, tüm vakıflara ait kültür varlıkları yönünden geçerli bulunmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları, koruma imar planlarını düzenlerken vakıflar arasında bir ayrım gözetmeksizin tüm vakıfların kültür varlıklarıyla ilgili hususlarda Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünü almak zorunda olduklarından, bu yönüyle kuralda mazbut vakıflar ile mülhak vakıflar arasında bir farklılık bulunmamaktadır.
Kanun'un 28. maddesinde mazbut vakıflara ait vakıf kültür varlıklarının korunmasının Vakıflar Genel Müdürlüğünce yürütüleceğinin belirtilmesi de, söz konusu korumanın mazbut vakıf kültür varlıklarıyla sınırlı olduğu anlamını taşımamakta olup kanun koyucu tarafından mazbut vakıfların yönetimi bakımından Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilen görevin bir gereğini oluşturmaktadır.
İtiraz konusu kuralın diğer fıkralarında ise mazbut vakıflara ait taşınmaz mallarla ilgili olarak yapılan imar ve parselasyon planlarının askıya çıkarılmadan önce Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirilmesi, imar düzenlemesinin mazbut vakıf taşınmazlarında akar niteliğini koruyacak şekilde yapılması ve imar planlarında okul, hastane ve spor alanlarında kalan mazbut vakıf taşınmazlarının iki yıl içinde kamulaştırılmaması halinde ilgili bakanlığın görüşünün alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce özel okul, özel hastane veya özel spor tesisi olarak değerlendirilebilmesi öngörülmüştür.
Mazbut vakıflar ile mülhak vakıflar, Vakıflar Kanunu'nun 3. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre “mazbut vakıflar”, bu Kanun uyarınca Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıflar; “mülhak vakıflar” ise mülga 743 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve yönetimi vakfedenlerin soyundan gelenlere şart edilmiş vakıflardır.
Mülhak vakıfların yönetim ve temsili, bu vakıfların Anayasaya aykırılık teşkil etmeyen vakfiye şartlarına göre Vakıflar Meclisi tarafından atanacak yöneticileri eliyle yapılmaktadır.
Mazbut vakıflar ise fiili ve hukuki sebeplerle Devletin el koyduğu, idaresi bir makama ya da vakfedenlerin fer'îlerinden başkalarına bırakıldığı, fiilen hayrî bir hizmeti kalmadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün vesayeti altına alınan, özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiler olduklarından, bu vakıfların yönetim ve temsilleri, hukuki statülerinin korunarak yaşatılmaları amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bırakılmıştır. Kendine özgü bu vesayet ilişkisi, mazbut vakıfların hukuki statülerinde bir değişikliğe sebebiyet vermediği gibi, vakıf malvarlığının kamu malı hâline dönüşmesi sonucunu da doğurmamaktadır.
Mazbut vakıflar ile mülhak vakıflar, yönetimleri ve temsilleri bakımından farklı hukuki konumda bulunmakta ve farklı kurallara tâbi tutulmaktadırlar. Kanun koyucu, yönetim ve temsil görevi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilen mazbut vakıflara ait taşınmazların korunması ve vakfın amaç ve faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi için gelir getirici şekilde değerlendirilmesine yönelik olarak mazbut vakıf taşınmazları hakkında özel düzenlemeler öngörmüştür. Mazbut vakıfların taşınmaz varlıklarını koruyucu nitelikteki söz konusu düzenlemeler, mazbut vakıfların vakfedenlerin fer'îlerinin mütevelliliğinde değil de, bir kamu idaresinin yönetimi altında bulunması nedeniyle bu vakıfların kanun koyucu tarafından özel olarak korunması ve bu suretle mazbut vakıfların yaşatılması ve vakıf amaçlarına ulaşılması amacını gütmektedir. Kanun koyucu, gerçek kişilerce yönetilmeyen mazbut vakıflara bir anlamda sahip çıkmakta, özel bir koruma sağlamaktadır. Bu husus, Vakıflar Kanunu'ndaki mazbut vakıflara ilişkin diğer düzenlemelerden de anlaşılmaktadır. Nitekim Kanun'un 20. maddesinde, mazbut vakıflara ait onarımı planlanan vakıf kültür varlıkları ile yatırım yapılacak taşınmazların kira süresinin bitiminden bir ay önce bildirim yapılmak kaydıyla hiçbir hüküm ve karara bağlı olmaksızın Genel Müdürlüğün talebi üzerine kira süresi sonunda mülki amirlikçe tahliye edileceği; 24. maddesinde, kiraya verilen veya tahsis edilen mazbut vakıf taşınmaz mallarının yangın, hırsızlık ve doğal afetlere karşı, kullananları tarafından Genel Müdürlük adına sigortalanmasının zorunlu olduğu ve 28. maddesinde, yeterli geliri bulunmayan mazbut vakıflara ait vakıf kültür varlığı niteliğindeki taşınmazların, benzer amaçlı mazbut vakıfların gelirleriyle korunmasına ve yaşatılmasına Vakıflar Meclisinin yetkili olduğu belirtilmiştir. İtiraz konusu maddenin üçüncü fıkrası yönünden ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilen koruma görevi dahi yeterli görülmeyerek, mazbut vakıf taşınmazlarında akar niteliğini koruyacak şekilde düzenleme yapılması konusunda söz konusu imar planlarını yapmaya yetkili idarelere de görevler verilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen ve temsil edilen mazbut vakıfların, diğer vakıflardan ayrı bir konumda bulunmaları nedeniyle, bu vakıflar yönünden özel koruma önlemleri öngörülmesi kanun koyucunun takdirini yansıtmakta olup diğer vakıflardan farklı kurallara tabi tutulmalarında kanun önünde eşitlik ilkesine ve kanunların genelliği ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 35. maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu belirtildikten sonra, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı ifade edilmiştir. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır.
İmar planları, insan, toplum, çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla hazırlanan planlardır. Anayasa'nın 5. maddesiyle kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama ve 56. maddesiyle herkesin sahip olduğu belirtilen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını koruma konusunda Devlete verilen görevlerin yerine getirilmesinin, belli bir plan ve program çerçevesinde gözetim ve denetim ile gerçekleşebileceği ve Anayasa'da yer alan “sağlıklı ve dengeli çevre” kavramına, doğal güzelliklerin korunduğu, kentleşme ve sanayileşmenin getirdiği hava ve su kirlenmesinin önlendiği bir çevre kadar, belli bir plan ve programa göre düzenlenmiş çevrenin de girdiği kabul edilmektedir.
İmar planları, Anayasa'nın 5. ve 56. maddeleriyle Devlete verilen görevlerin yerine getirilmesi bakımından mülkiyet hakkının sınırlanması sonucunu doğurabilecek niteliktedir. İmar planları ile ilgili usul ve esaslar ise İmar Kanunu'nda düzenlenmiş olup, imar planı kapsamında bir taşınmaz ile ilgili olarak tasarrufta bulunulmasının, tek başına mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğunun söylenebilmesi olanaklı değildir. Bu konuda ileri sürülecek iddiaların, plana karşı açılacak davalarda yargı yerlerince değerlendirilecek hususlar olduğu açıktır.
Belirtilen nedenle, itiraz konusu kuralın,imar düzenlemelerinde mazbut vakıf taşınmazlarının akar niteliğinin korunması ve değerlendirilmesine ilişkin üçüncü ve dördüncü fıkralarında, mülhak vakıfların mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin kabulü olanaklı değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2., 10. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
20.2.2008 günlü, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 22. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 26.12.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Alparslan ALTAN
Üye
Mehmet ERTEN
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Zehra Ayla PERKTAŞ
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
Zühtü ARSLAN
M. Emin KUZ